-
4th Haziran 2010

Kur’an açısından Evrim Teorisi

posted in YARATILIS |

KUR’AN AÇISINDAN EVRİM TEORİSİ

Silivri’de uzun yıllardır gazetecilik yapan Kaan Göktaş’ın ‘Kur’an açısından Evrim Teorisi’ isimli ilk kitabı çıktı. Yeni çıkan kitabı ile ilgili ilk kes Değişim’e konuşan Göktaş, kısa bir süre sonrada ikinci kitabı “Bu Kıldığın Namaz Değil’ adlı kitabının piyasada olacağını söyledi.

Kaan Göktaş 1983 yılında Silivri’de doğdu ve eğitimini de Silivri’de tamamladı. Gazeteciliğe 14 yaşında başlayan Göktaş, Hürbakış, Manşet, Silivri Haber, Trakya Express gibi bir çok yerel gazetede muhabirlik, temsilcilik ve haber müdürlüğü yaptı. 2005 yılında kendi şirketi olan SH Dijitali kurdu. SH Dijital bünyesinde kısa süreli bir gazete ve 24 sayı boyunca da aktüel haber dergisi çıkardı.

 

Gazetecilik mesleğini çok seven Göktaş, 2001 Yılın Basın Ödülü, 2002 Yılın Basın Ödülü, 2007 LKD En İyi Kurumsal Kullanıcı Büyük Ödül Finalisti gibi ödüller aldı.
Gazeteciliğin yanında Türkçe Rap dalında, prodüktörlüğünü de yaptığı üç albümü yayınlandı. Bir dönem İşçi Partisinin ilçe başkanlığını yaptı. Şu anda da hala aynı partinin üyesi olarak siyasal çalışmalarına fırsat buldukça devam ediyor.
Kaan Göktaş’la yeni çıkan kitabı hakkında görüştük.

 

-‘Kur’an açısından Evrim Teorisi’ adlı kitabınızın yazılış amacı nedir?

 

– Kitabın amacı, bilimsel gerçeklere sözde Allah adına karşı çıkarak “evrim teorisi yoktur” diyen mehdi özentisi şeyh bozuntusu kimi kişilerin aslında Yahudilik ve Hristiyanlık adına hizmet ettiğini, gerçek İslam’ ın ve Kuran’ ın ise bilimle çelişmeyi bırakın, bilimsel gerçekleri bin yıl önceden haber verdiğini ortaya koymak. Çamurdan heykel şeklinde yaratılış Kuran’ da geçmez. Bu masal, önce antik medeniyetlerin efsanelerinde, sonra da onlardan esinlenerek sonradan insanlar tarafından değiştirildiği bilinen Tevrat’ ta ve Hristiyan sözlü külliyatında yer alır. Bu ikisinden de uydurma hadisler yoluyla İslam sözlü külliyatına geçmiştir. Ancak Kuran’ da, Tevrat’ ta ya da hadislerde anlatıldığı gibi bir “yaratılış” tan bahsedilmez. Kuran’ da da “çamur” yani “balçık” tan bahsedilir ama kocaman bir farkla; “canlı hayatın balçık katmanları arasında başladığını” söyleyerek.

 

-Araştırmalarınızı yaparken nasıl bir yol izlediniz?

 

Bu kitabı derlemek ve kaleme almak için uzun bir araştırma safhası gerekti. Öncelikle yaratılış ve ilk insanı konu alan tüm efsaneleri, mitleri, Tevrat ve İncil ile Yahudi ve Hristiyan sözlü dini geleneklerini (mişna) inceledim. Daha sonra, İslam sözlü külliyatında, yani hadis denilen eserlerde tarama yaptım. Konuyla ilgili daha önceden yazılan pek kitap bulunmasa da bazı kaynakları da inceledim. Tabi buradan sonra Allah’ ın insanlara bahşettiği akıl devreye giriyor. Bilimsel kaynaklardan insanın dünyaya gelişini, evrimi okuduğunuzda, bazı temel paradoksal, “sorulmak için sorulmuş” sorular haricinde akla ve mantığa aykırı bir şey göremiyorsunuz. Mesela evrim teorisinin en büyük handikapı ara türler denilen fosillerin henüz bulunamayışı. Bunu Darwin de söylüyor.

 

Bu yüzden zaten evrim, halen bir “teori”. Mesela bazı sivri zekalar, “madem evren bir patlamayla (big bang) meydana geldi, o patlamadan önce ne vardı?” gibi sorular sorarlar. Bunlar sırf sorulmak için sorulan sorulardır. Bu gibi spekülasyonlara girmezsek, Kuran’ da 30′ dan fazla tekrarlanan ilahi emir olan “Aklınızı Kullanın” emrine uyan ve Allah’ ın bahşettiği aklını kullanan bir insan, tarih öncesi çağların efsanelerine, değiştirilmiş Yahudi ve Hristiyan kitaplarına, oradan apartılmış uyduruk hadislere değil, bilimin gösterdiklerine inanıyor, onları kendine yakın buluyor. İşte Kuran tam bu noktada adeta bir “hakem” görevinde. Dini kendi ruhban saltanatları için çarpıtıp insanlara yanlış göstermekten çekinmeyenler, Kuran’ ın da kendi yalanlarını onayladığını empoze ediyorlar insanlara.

 

Oysa öyle değil. Doğal olarak, Kuran, aklın ve mantığın onayladığı şeyi onaylıyor. Yani çamurdan heykel gibi yaratılan, cennetten dünyaya “paraşütle” gönderilen insan değil, milyonlarca yılda tek hücreden başlayarak günümüz insanına kadar süren bir bilimsel,, evrimsel süreç.. Kitapta sadece Kuran ayetlerini kullandık. Ayetlerin çevirilerini ünlü İslam alimi Dr. Edip Yüksel yaptı. Ayrıca Yaşar Nuri Öztürk ve Muhammed Esed gibi ünlü isimlerin çevirilerinden de yararlandım. Sonuçta ortaya doyurucu bir eser çıktığı kanaatindeyim.

 

-Genelde din konulu kitaplar okuyucudan büyük tepkiler alır. Senin böyle bir kaygın ya da korkuların var mı?

Ne gazeteciyken, ne kitabı yazarken doğruları söylemekten asla korkmadım. Üstelik korkmam için bir sebep de yok. Korkması gerekenler 1400 yıldır İslam’ ı esir alan ruhban sınıfı. Korksunlar çünkü yavaş yavaş saltanatlarının sonu geliyor. İnsanlar aydınlanıyor. Artık insanımızın hocaların, şeyhlerin, mezheplerin söyledikleri yalanlara ihtiyacı kalmayacak. Eskiden ulaşılamaz konumda olan ve insanlarımızı bu kişilerin iki dudağından çıkacak kelimelere mahkum bırakan, İslam’ da bu kişilerin bir kabalaizm oluşturmasına neden olan bilgi, artık çok yakın, ulaşılabilir durumda. İslam’ ı kullanarak kurdukları ve insanların inançlarını sömürdükleri tarikat-mezhep-ruhban saltanatları sona ermek üzere.

 

Onlar da zaten bunun çırpınışı içindeler. İnsanlar artık dini konularda falanca şeyhe, bilmem ne hocaya değil, tek  kaynak olan Kuran’ a başvuracaklar, din adına aradıkları her şeyi onda bulacaklar.

 

-Kitabın içinde sana yanlış gelen bazı konular yer alıyor. Üzerinde en fazla durduğun konular hangileri ?

 

“ Kitapta konusu gereği Kuran’ da insanın yaratılışını anlatan ayetlerin üzerinde durdum ve onları açıkladım en çok. Ancak yoğunlukla üzerinde durulan bir başka konu da hadisler konusu. Kitaba kesinlikle tek bir hadisi bile kaynak olarak koymadım ve bunu da kitabın sonunda uzun bir şekilde açıkladım. Dini referans olarak sadece Kuran’ ı alıyorum. Hadisleri hiçbir şekilde dini emir ve kaynak olarak görmüyorum. Hadisler peygamberimiz adına onun ölümünden onlarca yıl sonra uydurulmaya başlanmıştır.

 

Hadislerin büyük kısmı peygamberimize iftiralar yalanlar içerir. Hadisleri dine sokanlar, Kuran’ ı değiştiremeyeceklerini anlayıp kendi çıkarlarını bir şekilde devam ettirme çabasına giren münafıklardır. Oysa bunu hadis kitapları yazılmadan 200 yıl önce, Peygamberimiz hayattayken bilen Yüce Allah, Kuran’ da bakın ne diyor :
“Allah’ tan ve ayetlerinden sonra başka hangi HADİSE inanıyorlar?” (45:6)
“Doğru sözlüler iseler ona (Kur’an’ a) benzer bir HADİS getirsinler.” (52:34)
“Halktan öyle kimseler var ki, bilgisizce Allah’ ın yolundan saptırmak ve onu küçük düşürmek için boş HADİSLERİ izlerler. İşte onlara küçük düşürücü bir azap vardır.” (31:6)

 

-Kitapla ilgili ilk tepkiler nasıl?

 

şu an kitap piyasaya çıkalı dört-beş gün oldu. İlk tepkiler çok iyi. İnsanlar ilgi gösteriyor ve merak ediyor. Kitap çıkmadan bir hafta önce Nevşehir’ de düzenlenen “Kuran ve Akıl Sempozyumu” nda konuşmacı olarak bulundum. Orada 70′ i aşkın ilahiyatçı ve din düşünürüne kitabın konusunu ve içeriğini tanıttım. Çok ilgi gösterdiler. Normalde herkes bir saat konuşurken, ben 2.5 saat kadar kürsüde kaldım ve bitmek bilmeyen sorular sordular. Sorular bitip indiğimde ise tebriklerle karşıladılar beni. Şu anda da tepkiler, ilgi çok iyi. Umarım daha da iyi olacaktır.

 

-İleride bu kitabın devamı şeklinde ya da başka kitap çalışmalarınız olacak mı ?

 

İkinci kitap için çalışmalarımı tamamladım. Onun da ismi “BU KILDIĞIN NAMAZ DEĞİL”  olacak. Kışa doğru piyasada olur diye planlıyoruz. Devamı da gelecek tabi. Mesela şu an bir başka çalışma üzerinde kafa yoruyorum. Allah bizlere akıl vermiş ve kullanmamızı emretmiş. 30′ dan fazla defa Kuran’ da “Aklınızı Kullanın” emri vardır ki, “namaz kılın, oruç tutun” emirlerinden fazladır sayısı. Ben de aklımı kullanmaya devam edip, insanlara faydalı olacak, doğruyu gösterecek şekilde üretmeye devam edeceğim. (HABER: Müge CESUR) http://www.silivriliyiz.com/anasayfa/haber_oku.asp?haber=3512

 

KAAN GÖKTAŞ’ IN “KURAN AÇISINDAN EVRİM TEORİSİ” İSİMLİ KİTABININ DR. EDİP YÜKSEL TARAFINDAN YAZILAN ÖNSÖZÜ

“Kaan Göktaş genç bir araştırmacı. Benimle MSN Messenger’ de sohbet ederken Kuran ışığında insanın yaratılışını konu edinen bir kitap yazdığını bildirdiğinde sevindim. Chat ortamında kitabın içeriği üzerinde pek bilgi alış verişi yapamadığım için kitabın ismini sordum. “İnsanın Doğum Günü” dedi. Düzinelerce kitaba isim vermiş bir yazar olarak hemen kitabın ismi konusunda çekincemi ilettim ve biraz muzipçe bir başlık önerdim. Böylece kitabın adı doğdu ve kapağa paraşütle kondu. (Bu kısım kitabın ilk adı olan ve anons edilen “adem baba dünyaya paraşütle mi indi?” için geçerliydi. k.g.)

Kitabı inceleyip irdeleme imkanım olmadı. Belki de, “doğru dürüst incelemediğin bir kitaba niçin ön söz yazıyorsun be Edip?” diye bana çıkışacaksınız. Haklısınız. Ne var ki, doğru dürüst incelemedikleri nice kitabı beğenmenin ötesinde kutsayan milyarlarca insan var. Hatta aydın veya bilim adamı geçinen milyonlarca insan doğru dürüst incelemedikleri Bahavat Gita’ yı, Eski Ahit’ i, Yeni Ahit’ i, Kuran’ ı, Buhari’ yi, İbni Hanbel’ i ve daha nice kitabı kutsayıp göklere çıkarmaktalar.

Kaan’ın konuya yaklaşımını, yürüttüğü mantığı, metodolijisini ve vardığı sonucu makul bulduğum için kitabını detaylı olarak incelemeye pek gerek de bulmadım doğrusu. Bu kitap, her insan ürünü kitap gibi, hatalar ve desteklenmemiş savlar içerebilir; okuyucu her kitap gibi bunu da Kuran’ ın önerisine uygun olarak kritik bir biçimde okumalı (39:18).

Sigmund Freud, Karl Marks, Adam Smith ve Charles Darwin gibi alanlarında devrim yapan bilim adamlarını sokaktaki adamın duygularını gıdıklayacak ifadelerle karikatürize ederek alaya alıp reddetmiştim. Halbuki Charles Darwin Kuran’ın 29:20 ayetindeki ilahi öğüdü uygulayan bir araştırmacıydı.

Bir zamanlar, Katolik Kilisesi’ nin Copernicus ve Galileo’ nun dünya yerine güneşi merkeze oturtan modele Allah adına açtığı savaşın bir benzeri şimdi de Darwin’ in geliştirdiği evrim teorisine karşı açılmış bulunuluyor. Müritlerinin yazdığı veya sağdan soldan aşırarak derlediği kitapların üzerine kendisine sonradan yakıştırdığı uydurma ismini koyan bir mehdi özentisi şeyhin Allah adına, İslam adına evrim teorisine karşı açtığı savaş maalesef konu hakkında pek bilgisi olmayanları etkilemektedir.

İki yıl önce bu konuda felsefi bir makale yazmaya karar verdim. Orijinalini İngilizce yazdığım makalemin başlığı: “The Blind Watch-watchers or Smell the Cheese: An Intelligent and Delicious Argument for Intelligent Design in Evolution. (Kör Saat İzleyicileri veya Peyniri Kokla: Evrimde Akıllı Tasarım için Zeki ve Lezzetli bir Tartışma.)”. Akıllı tasarımın evrimin her anı ve noktasında kendini gösterdiğini tartışan İngilizce makalemi Quran: a Reformist Translation adlı Kuran çevirisinin arkasına ekledim. Bu makalenin Türkçesi, Ozan Yayıncılık tarafından yakında yayımlanacak olan felsefi makalelerimi içeren kitapta yer alacak inşallah.

“Biz hepimiz bu gezegendeki maceramıza, hayati ve acımasız bir yarışmada küçük canlı bir şampiyon olarak başladık. Genetik yapımızın yarısı, kurbağa yavrusuna benzeyen başlı başına bir spermdi. Umulur ki, dünyaya doğmadan dokuz-on ay önceki olaylar bazı kahkaha ve karşılıklı sevgi dolu öpücükleri içeriyordur. Bir kalem uzunluğunda bir tüp içerisinde bir gün süren uzun bir maratonun sonunda, yani vajinadan başlayıp serviks ve uterus boyunca ilerleyerek sonunda diğer yarımızla karşılaştık. Böylece yaşam ödülünü ya da mahkumiyetini kazandık. (Bu makalenin yazarı bir bayan olsaydı bunun tam tersi de anlatılabilirdi: “Genetik yapımızın yarısı bir zamanlar uslu uslu bekleyen bireysel yumurtalardı…” şeklinde başlayabilirdi). Seçilen kadın yumurtalarından birine ulaştıktan sonra, çoğumuz şampiyon spermler olarak yumurtaları bencilce kapadık ve milyonlarca kardeşimizi ölmeye mahkum bıraktık. Beğensek de beğenmesek de, milyonlarca potansiyel spermi bizden biraz daha yavaş oldukları veya şansız oldukları için ölmelerine sebep olan bencil genler olarak başladık. Biz aslında tarih boyunca kendilerini zafer kazanmış kimseler olarak bilen katillerin çocuklarıyız. Dahası, biz dünya hayatımıza olası kardeşlerimizi kitlesel imha yoluyla öldürerek başladık. Biz Kabil’in çocuklarıyız; bizler, makro ve mikro dünyanın her ikisinde, acımasız savaşlarda sağ kalanlarız.

“Evet, organik roketlerimiz organik gezegenlerimizi vurduktan sonra, zigotlara dönüştük ve annemizin karnında 266 gün sürecek bir evrimi yaşamaya başladık. Adenin, Sitozin, Guanin, ve Timin adlı dört baz veya nükleotid diliyle kodlanmış yaklaşık altı bilyon bitlik DNA programı, fiziksel evrenin en harika ve kompleks varlığı olan bir buçuk kiloluk pelteyi, insan beynini yaratır.”

Neden birçok insan maymundan evrimleşmeyi hazmedemiyor? Pis kokan bir damla meni ve yumurtacıktan, kurbağa gibi bir fetusten, altına pisleyen ve gördüğü her şeyi ağzına sokan bir bebekten evrimleşmeyi kabul ediyorlar da sevimli bir şempanzeden evrimleşmeyi onurlarına yediremiyorlar? Hulusi Başar Çelebi adlı bir arkadaşın 19.org sitesinin Türkçe forumunda 2006 yılında evrim teorisini tartışan bir zincirde evrim teorisini savunduğum için beni şiddetle eleştiren bir arkadaşa cevap olarak astığı bir kaç satırı burada sizinle paylaşmak isterim:

“Tabuları yıkmak mı, yoksa tabuları korumak mı daha ciddi iş? Maymun ya da yılan ya da kedi ya da sinek… Ne kadar aşağılık mahluklar değil mi? Leş gibi kokar, leş gibi yerlerde dolaşır. Aman mideciğim bulandı. İnsan ise cisim olarak istisna he mi? Misk-ü amber ve-l çember kokar durur. Bambaşka malzemeden imal edilmiş. Kılsız, tüysüz, hormonsuz, kokusuz, berrak, süt dök yala yani. Cesetleri de gömme, al ciğerini as duvara gözün gönlün açılsın. Vay be nasıl bir saplantıymış bu. Hepsinin ham maddesi birdir. Bu da bir ayettir ama görene. Darwin’ i geç, materyalizmi geç, madem beğenmiyorsun. Ama evrim bir hakikattir. Milyonlarca yıldan beri mutasyon geçiren bütün canlılar şekil de karakter de değiştirmiştir.”

Maymunlardan genetik olarak miras aldığımız ilkel hormonlarla tepki göstereceğimize, aşağıdaki ayetler üzerinde düşünüp akledelim. Hormonlarla akledilmez. Cahili olduğumuz konulara hormonlarla veya taklidi normlarla tepki göstererek de akledilmez. Bu tür tepkiler olsa olsa maymunlaşmaya doğru gerileşmemize sebep olur:

15:26 İnsanı, kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattık.

Yaratıcı’nın mikroskobik canlılarda başlattığı biyolojik evrelerin ilk belirtileri balçık katmanları arasında başladı. Balçık geosedik olarak sekizyüzlü ve dörtyüzlü dizilen bir atomlar şebekesinden oluşur. Sekizyüzlü ve dörtyüzlü birimler sıkıca paketlenmedikleri için birbirlerine göreli olarak kayma özelliğine sahiptirler. Moleküler yapısındaki bu esneklik, balçığın birçok kimyasal reaksiyona katalizör olmasını sağlar. İnsanlar balçık katmanları arasında milyonlarca yıl önce başlayan organik hayatın en gelişmiş meyvesidir.

24:45 ALLAH bütün canlıları sudan yaratır. Onlardan kimi karnı üzerinde hareket eder, kimi iki ayakları üzerinde hareket eder, kimi de dört ayak üzerinde hareket eder.7 ALLAH dilediğini yaratır. ALLAH her şeye gücü yetendir.

Milyonlarca yıl önce iki ayak üzerinde yürümeye başlayan memelinin iki ayak üzerinde yürümeye başlaması, beynin gelişmesi ve insan haline dönüşmesi için kritik bir nokta olarak değerlendirilir. İki ayak üzerinde yürümek ilk başta basit bir ayırım gibi gözükse de Homo Erektus’un alet kullanmasında ve beyninin gelişerek bilinç sahibi olmasında, yani Homo Sapien’in (Adem’in) yaratılmasında önemli bir role sahiptir.

29:19 ALLAH’ın yaratılışı nasıl başlatıp, nasıl tekrarladığını görmediler mi? Bu, elbette ALLAH için kolaydır.

29:20 De ki, “Yeryüzünü dolaşın ve yaratılışın nasıl başladığını görün.” Sonra, yine ALLAH (ahiretteki) son yaratılışı başlatacaktır. ALLAH’ın her şeye gücü yeter.

Arkeolojik araştırmalar, yaratılışın mikroskobik organizmalardan başlayarak, genetik mutasyon ve doğal seleksiyon metotlarıyla evrimleştiğini gösteriyor.

71:14 Oysa sizi evreler halinde yaratan O’dur.

71:15 ALLAH’ın yedi göğü tabakalar halinde nasıl yarattığını görmez misiniz?

71:16 Ayı bunların içinde bir ışık, güneşi de bir lamba yaptı.

71:17 Ve ALLAH sizi topraktan bir bitki olarak bitirdi.

Evrim, Tanrı’nın düzenlediği, bitkiden başlayıp insana kadar yükselen harika bir sistemdir. Nuh peygamberle birlikte biz insanların son bir evrim daha geçirdiği anlaşılabilir.

7:69 “Sizi uyarmak amacıyla Rabbinizden bir mesajın aranızdan bir adama gelmesine mi şaştınız? Nuh’un halkından sonra sizi halifeler yaptığını ve yaratılışta sizi onlardan güçlü kıldığını hatırlayın. Başarmanız için ALLAH’ın nimetlerini düşünün.”

İnsanların Allah’ın halifesi olamayacağını, halifenin Kuran’daki anlamının “izleyen” veya “daha sonra gelip egemen olan” olduğunu, meleklerin Adem’in yeryüzünde yaratılışından önce yeryüzünde kan döken vahşi bir cinsin varlığını bildiğini düşünürsek aşağıdaki ayet bu konuda ilginç ipuçları verir:

2:30 Rabbin, meleklere şöyle demişti: “Yeryüzüne bir halife yerleştireceğim.” Melekler de: “Orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birisini mi yerleştireceksin? Halbuki biz seni överek yüceltiyor ve mutlak otoriteni onaylıyoruz,” dediler. “Bilmediğinizi Ben bilirim,” dedi.

Bu arada, evrim teorisine yönelik eleştiriler yapan Hristiyan kaynaklarından aparılıp derlenen kitaplarla İslam’a en büyük ihanetlerden birisini işleyen cemaatlere de değinmek istiyorum. Bunların başında, varlıklı ailelerden genç yaşta kapılan müritleri iliklerine kadar sömürmekle tanınan ve masonlardan çok daha gizli çalışan bir tarikatın fiyakalı pozlar veren, bir zamanlar paranoyak raporu alarak askerlik görevini erteleyen ve mehdilik hayalleriyle yaşayan bir şeyhin müritleri gelmektedir. Müritlerin gece gündüz çalışarak derlediği ve kozmetik yönleriyle, fiyakalı kapakları ve kağıtlarıyla ilgi çeken kitaplardaki referansları anlayamayacak ve hatta okuyamayacak kadar yetersiz bir şeyhin uydurma ismine mal edilen kitaplar bilime karşı cahili bir savaş açmışlardır. Evrim teorisini sadece o kitaplardan öğrenenlerin cahili refleksleri gıdıklanmakta ve konu hakkında yanlış bilgiler ve yorumlarla kandırılmaktalar.

Umarım Kaan’ ın bu çalışması, evrim teorisi ile Kuran’ın yaratılış modeli arasında çelişki olmadığı, aksine Kuran ayetlerinin evrimsel bir yaratılış modelini savunduğu gerçeğini tartışma gündemine getirecektir.” (Kuran Açısından Evrim Teorisi, Kaan Göktaş , Ozan Yayıncılık)

 

This entry was posted on Cuma, Haziran 4th, 2010 at 11:00 and is filed under YARATILIS. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

There are currently 14 responses to “Kur’an açısından Evrim Teorisi”

Why not let us know what you think by adding your own comment! Your opinion is as valid as anyone elses, so come on... let us know what you think.

  1. 1 On Temmuz 18th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    EVRİM Mİ? TERSİNİM Mİ?

    …..non-lineer dinamik yapılar….stokastik süreçler..kendi kendine organize eden yapılar…sonuç evrim.
    Zamansa her birimizden bir şeyler koparıyor; yıpranıyor ve devamlı bir şeylerimizi kaybediyoruz. Kazandığımız bir şeyse yok.
    Her güzel çirkinleşecek, her yeni eskiyecektir. Bu bir doğa kanunudur. İşte tersinim budur.
    Ömrümüz varsa ihtiyarlamak kaçınılmaz akibetimiz.
    Ölümden ise kaçan var mı?
    …………………………….
    Tersinim mi? Evrim mi? Artık bir karar verin.
    Önümüzde güneş misali duran mı? Yoksa kaf dağı ardında olan mı?
    Gökte yıldız ararken önündeki çukuru görmeyen aptal alim misali… Bu mesel kulağımıza küpe olsun.

    Hüdai ÇAKMAK

  2. 2 On Temmuz 18th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    İnsanlar maymunların evrimi sonucu oluşamaz. Buna kalıtım kanunları, canlılardaki değişmezlik ilkesi, bozmanın kolay yapmanın zor olduğu ilkesi gibi tüm doğal kanun ve kurallar engeldir.
    Fakat maymunlar insanların tersinimi sonucu oluşabilir. Tersinim evrenseldir, kesintisiz bir süreçtir, kanun ve ilkelerin doğal sonucudur.
    Tersinim Teorisi
    …………………………….

    TERSİNİM TEORİSİ TANITIMI

    Evrim Teorisi karşıtı teoride bir Türk yazarından.

    Türk yazarlarından Hüdai ÇAKMAK varoluşun neden, niçin, nasıl sorularını cevaplayan bir teori geliştirdi ve sekiz ciltle kitaplaştırdı. Yazarın yayınlanmış ve yayınlananacak yirmi kitabı var. Yazar TERSİNİM ismini verdiği teorisi hakkında şunları söylüyor:
    -Varoluş insanoğlunun var edildiği ilk anlardan beri ilgisini çekmiş, konusunda pek çok teoriler üretilmiştir. Bu teoriler çok ve çeşitli olmasına rağmen varoluş bir yaratıcının eseridir ya da varoluş bir yaratıcı iradenin eseri değildir, rastlantılarla oluşmuştur cevaplarına uygun olmak üzere iki büyük grupta toplanır.
    Bir teori gerçek olduğu kuvvetle inanılan bir varsayım üzerine kurulur, ayrıntılanır ve kanıtlanmaya çalışılır. Ulaşılan bilimsel sonuçlar genelde doğru olduğu kuvvetle inanılan varsayıma uygun olarak yorumlanır. Temel varsayımın yanlış olabileceği hiç bir zaman düşünülmez. Bu da bilimin olması gereken tarafsızlığına gölge düşürdüğü gibi pek çok hata ve yanlışlara yol açar, teorileri bilim dışına iter.
    Tersinim teorisinin kurgulanma yöntemi bu uygulamanın tamamen tersidir. Önce bilmsel sonuç sonra bu sonuca göre varsayım ilkesine dayanır. Bu nedenle bilimin ortaya koyduğu tüm kanun ve ilkelerle uyumludur, hiç biriyle çelişmez.
    Tersinim teorisi özet olarak şu esasları temel alır.
    1)-Enerji girişi ve zaman varoluşun herhangi bir olgusundaki düzen sahibi sistemlerde bozuma (tersinime), diğerlerinde ise değişime neden olur. Gelişim söz konusu değildir.
    Tersinim teorisi maddenin sakımı, entropi, yapmanın zor bozmanın kolay olduğu ilkesi gibi tüm doğal kanun ve ilkeleri temel alır. Karşıtı olan diğer teorilerin bilimsel yöntemlerle doğruluğu onaylanmış esaslarını temel almaktan çekinmez. Bu nedenle tersinim bilim dışına kaymadığı gibi konusundaki tüm teorilerin bilimle doğrulanmış temellerinin birleştiği bir sentez durumundadır.
    2)-Tersinim teorisine göre Varoluş kompleks bir bütündür. Canlılık ve cansızlık olarak ayrılmaz.
    3)-Varoluşun kompleks bir bütün oluşu bir Yaratıcı iradenin eseri olduğunu gösterir.
    4)-Varoluş canlılığın oluşum ve devamlılığı amaçlıdır. Her şey bu amaca uygun planlanmış ve var edilmiştir.
    5)-Canlılar evrim teorisi iddiasının aksine gelişim değil, tersinim gösterir. Tersinim, entropi kanunu gereği canlılık gibi kompleks sistem ve düzenlerin zaman içinde bozuma uğraması kimi özelliklerini zayıflatması ya da kaybetmesi demektir.
    6)-Her canlı türünün mükemmel ve eksiksiz yaratılmış bir arı ırkı vardır. Diğer tür ve çeşitler arı ırkların tersinimi sonuçlarıdır. Örneğin insanlar maymunların evrimi sonucu oluşamaz. Bu entropi, kalıtım, yaşamsal uygunluklar gibi doğal kanun ve ilkelere aykırıdır. Fakat maymunlar insanların tersinimi sonucu oluşmuş olabilir.
    7)-Varoluş sorusuna verilen cevaplar insan hayatlarını yönlendirir. Bu nedenle tersinimin çok geniş ve derin sosyal etkileri vardır.
    Yazar, yukarıda yazılanlarla diğerlerinin bilimsel verilerin sonuçlarıyla ulaşıldığını bir kez daha hatırlatıyor.
    Tersinim teorisinin kurgulayıcısı durumunda olan yazar Hüdai ÇAKMAK bilimsel tarafsızlığı gereği yapıcı olma kaydıyla her türlü öneri ve eleştiriye açık olduğunu, isteyenlerin:
    [email protected] [email protected] e.mail adreslerinden yazara ulaşabileceklerini söylüyor.

    Not: Açık adresinize bildirdiğiniz takdirde özet kitabımızı gönderebiliriz.

  3. 3 On Temmuz 18th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    TERSİNİM TEORİSİ

    Tersinim teorisi Türk düşünür ve yazarlarından Hüdai ÇAKMAK’ın ortaya attığı teoridir. Teorinin kurgulayıcısı Hüdai ÇAKMAK bu konuda şunları yazıyor.
    -Varoluş insanoğlunun var edildiği ilk anlardan beri ilgisini çekmiş, konusunda pek çok teoriler üretilmiştir. Bu teoriler çok ve çeşitli olmasına rağmen varoluş bir yaratıcının eseridir ya da değildir, rastlantılarla oluşmuştur cevaplarına uygun olmak üzere iki büyük grupta toplanır.
    Bir teori gerçek olduğu kuvvetle inanılan bir varsayım üzerine kurulur, ayrıntılanır ve kanıtlanmaya çalışılır. Ulaşılan bilimsel sonuçlar genelde doğru olduğu kuvvetle inanılan varsayıma uygun olarak yorumlanır. Temel varsayımın yanlış olabileceği hiç bir zaman düşünülmez. Bu da bilimin olması gereken tarafsızlığına gölge düşürdüğü gibi pek çok hata ve yanlışlara yol açar, teorileri bilim dışına iter.
    Örneğin evrim teorisinin doğruluğu kuvvetle inanılan varsayımı milyonlarca tür ve cinste olan tüm canlıların rastlantılarla oluşmuş bir canlı hücresinin zamanla evrimleşmesi sonucu oluştuğudur. Bir evrim teorisi taraftarı hiç bir zaman bu temel varsayımın yanlış olabileceğini düşünmez. Bilimsel bulguları bu temel varsayıma uygun yorumlanmaya çalışır. Bu yorumların temel kanun ve ilkelerle çelişip çelişmediğine pek dikkat etmez. Kimileri görmezlikten, bilmezlikten gelinir.
    Tersinim teorisinin kurgulanma yöntemi bu uygulamanın tamamen tersidir. Önce bilmsel sonuç daha sonra ulaşılan sonuca göre varsayım ilkesine dayanır. Bu nedenle bilimin ortaya koyduğu tüm kanun ve ilkelerle uyumludur, hiç biriyle çelişmez.
    Tersinim torisi herhangi bir toerişye karşıt ya da destek olmak amacıyla ortaya konulmuş değildir. Tamamen kendine özeldir.
    Tersinim teorisi maddenin sakımı, entropi, yapmanın zor bozmanın kolay olduğu ilkesi gibi tüm doğal kanun ve ilkeleri temel alır. Karşıtı olan diğer teorilerin bilimsel yöntemlerle doğruluğu onaylanmış esaslarını da temel almaktan çekinmez. Bu nedenle tersinim bilim dışına kaymadığı gibi konusundaki tüm teorilerin bilimle doğrulanmış temellerinin birleştiği bir sentez durumundadır.
    Tersinim teorisi özet olarak bilimsel araştırmaların sonuçları olan şu esasları temel alır.
    1)-Enerji girişi ve zaman varoluşun herhangi bir olgusundaki düzen sahibi sistemlerde bozuma (tersinime), diğerlerinde ise değişime neden olur.
    2)-Tersinim teorisine göre Varoluş, tüm evreni varsa diğerlerini kapsayan kompleks bir bütündür. Canlılık ve cansızlık olarak ayrılmaz.
    3)-Varoluşun kompleks bir bütün oluşu bir Yaratıcı iradenin eseri olduğunu gösterir.
    4)-Varoluş canlılığın oluşum ve devamlılığı amaçlıdır. Her şey bu amaca uygun planlanmış ve var edilmiştir.
    5)-Canlılar evrim teorisi iddiasının aksine gelişim değil, tersinim gösterir. Canlılardaki tersinim, kompleks sistem ve düzenlerin zaman içinde bozuma uğraması, kimi özelliklerini zayıflatması ya da kaybetmesi demektir.
    6)-Her canlı türünün mükemmel ve eksiksiz yaratılmış bir arı ırkı vardır. Diğer tür ve çeşitler arı ırkların tersinimi sonuçlarıdır. Örneğin insanlar maymunların evrimi sonucu oluşamaz. Bu entropi, kalıtım, yaşamsal uygunluklar gibi doğal kanun ve ilkelere aykırıdır. Fakat maymunlar insanların tersinimi sonucu oluşmuş olabilir.
    7)-Hiç bir canlı varlığını eksiksiz olarak geleceğe aktaramaz.
    8)-Varoluş sorusuna verilen cevaplar insan hayatlarını yönlendirir. Bu nedenle tersinimin çok geniş ve derin sosyal etkileri vardır.

    Teori sekiz ciltle kitaplaştırılmıştır ve tamamen bilimseldir.Tek kitaplık özeti mevcuttur.

    Hüdai ÇAKMAK
    Yazar
    Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı

  4. 4 On Temmuz 18th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    EVRİM TEORİSİ VE TERSİNİM TEORİSİ

    Henüz doğruluğu kanıtlanmamış, kanıtlanması da hayli şüpheli bir teoriyi insan aklının bir zaferi gibi takdim etmek en hafif tabiriyle bilimsel tarafsızlığa görmezlikten gelmek, taraf tutmaktır. Evrim teorisi temelini teşkil eden bir canlı hücresinin rastlantılarla nasıl oluştuğu sorusunu bile tatmin edici bir cevap verememektedir. Bu konudaki verdiği cevaplar bilimin gerektirdiği deney ve gözlemlerle sınanarak ortaya koyma yerine derin bir hayal gücüne dayanır.
    Gerçektende evrim teorisinin kurgulanma yöntemi de hatalıdır. Doğruluğu kuvvetle inanılan; bir canlı hücresinin rastlantılarla meydana geldiği, zamanla evrimleşerek bu gün hayranlıkla görüp incelediğmiz canlılar dünyasını meydana getirdiği temel varsayımına dayanır.
    Temel varsayım en baştan doğru kabul edildiğinden ayrıntılar buna uygun yorumlanır. Gerektiğinde en bilinen ve tartışılmayan doğal kanun ve ilkeler bile görmezlikten, bilmezlikten gelinir. Hiç bir zaman temel varsayımın yanlış olabileceği düşünülmez. Bunun nedeni ise temel varsayımın doğru olduğunu kabul etme mecburiyetidir.
    Bir bakıma gidilmesi gereken mecburi istikamettir.
    Tersinim teorisi doğruluğu kuvvetle inanılan bir varsayım yerine bilimsel bulguların ortaya koyduğu sonuçların sentezlerini temel alır. Bu nedenle karşıtı gibi görünen teorilerin doğruları ve temelleri tersinim teorisinin doğruları ve temelleri olur. Örneğin maddenin sakımı kanunu, entropi kanunları, canlıların zaman içinde değişmesi, mutasyonlar, varyasyonlar, doğal seleksiyon tersinim teorisinin bilimsel bulgulara uygun yorumlanmış mekanizmalarıdır.
    Bilimsel bulgular enerji girişleri ve zamanın düzen sahibi sistemlerde bozuma (tersinime) neden olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu sonuçlar entropi kanunları ve bozmanın kolay yapmanın zor olduğu ilkesiyle de tamamen örtüşür.
    Tersinim düzen sahibi sistemlerde bozunum diğerlerinde değişim anlamına gelir. Zaman içinde canlılardaki değişim tersinim yönündedir.
    Mutasyonlar gen bilgilerini etkilemiş ise diğer nesillere aktarılır. Mutasyonlar daima tersinim yönündedir. Bu nedenle canlılarda gelişim değil bozunum (tersinim) söz konusu olur.
    Tersinim için bilgi, irade ve uzun zaman gerekli değildir. Kaba güç (enerji girişi) yeterlidir. Bu nedenle evrim için şart olan ara format canlılarının varlığı tersinim için gerekli değildir.
    Her canlı türünün mükemmel var edilmiş bir arı ırkı vardır. Diğer tür ve çeşitler arı ırkın tersinimi sonucu oluşur. Buna göre maymunlar insanların tersinimi sonucu oluşabilir. Bu konuda gözlemlenmiş somut deliller vardır.
    Doğal seleksiyon canlıların savunma korunma mekanizmalarıyla var edilişlerindeki mükemmel yapılarını koruma ve nesillerini devam ettirme gayretlerinin sonucudur.
    Canlılar arasında bitip tükenmek bilmeyen bir yaşam savaşı yerine ekolojik düzen dediğimiz mükemmel bir dayanışma vardır.
    Tersinim teorisi tamamen bilimsel sonuçlarla ayrıntılanmıştır ve her zaman eleştirilere açıktır.

    Hüdai ÇAKMAK
    Yazar
    Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı

  5. 5 On Temmuz 18th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    TERSİNİM TEORİSİNİN MEKANİZMALARI

    Tersinim teorisinin belli başlı mekanizmaları özetle şunlardır.
    1)-Tersinimsel değişim: Tersinim teorisi varoluşu canlılık ve cansızlık olarak ayırmaz bir bütün olarak kabul eder. Entropi kanunları ise doğal şartlara bırakılmış düzen sahibi sistemlerin zaman içinde bozuma (tersinime) uğraya-cağını düzenlerin düzensizliğe gideceğini belirtir.
    Maddeler moleküllerden, moleküllerde atomlardan oluşur. Atom ve moleküller ise sistem ve düzen sahibi oluşumlardır. Maddeler de doğal şartlarda ve za-man içinde değişimler gösterir. Örneğin bir granit kaya zamanla çürür kimi metaller oksitlenir.
    Daha kompleks düzen sahibi cansız oluşumları örneğin son model bir arabayı doğal şartlara bıraktığınızda kullanmadığınız halde ciddi şekilde tersinimsel değişime uğradığını (bozulduğunu) görürsününüz.Tersinimsel değişim düzen sahibi sistemlerin kompleksliği ve zamanla doğru orantılıdır.
    2)-Canlılarda tersinimsel değişim: Canlılarda tersinimsel değişimler evrim teorisinin mutasyonları karşıtıdır ve negatif değişimi ifade eder.
    Tüm canlılar basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünsel kurgusudur. Dolaysıyla tersinimsel değişimlerden daha çok ve daha güçlü etkilenirler. Canlılar bu etkilerden varedilişlerinde kendilerine eksiksiz verilmiş savunma mekanizmalarıyla korumaya bu etkileri en aza indirmeye çalışırlar.
    Tersinimsel etkiler gen bilgilerini etkilemiş ise bozunumlar diğer nesillere akta-rılır. Bu da canlıların zaman içinde tersinim göstermesi demektir.
    3)-Doğal elenme (elenim): Doğal elenme evrim teorisinin doğal seleksiyon mekanizmasının tersini ifade eder.
    Doğal seleksiyon zaman içinde diğerlerine göre daha çok evrimleşen canlıların diğerlerini elemine ettiğini hayat sahnesinden sildiğini bu yolla evrimleş-menin gerçekleştiğini savunur. Tersinim teorisine göre bu oluşum tam tersi-nedir.
    Canlılar mükemmel ve eksiksiz var edilmişlerdir.Fakat tersinim sonucu kimi yaşam avantajlarını azaltabilirler yada tamamen kaybedebilirler. Yaşam avantajlarını azaltanlar (örneğin ihtiyarlayanlar hastalar) gerektiği kadar sahip olamayanlar (orneğin gerektiği gibi korunamayan yavrular) yaşam avantajlarını tamamen kaybedenler (örneğin bacakları kırılmış hayvanlar kanatları kırılmış kuşlar) ekolojik sistem içinde elemine edilirler. Avantajlarını koruyabilenler yaşamlarını devam ettirir. Elenenler bu avantajlarını zayıflatanlar ya da kaybedenlerdir. Doğal elenme (elenim) budur.
    4)-Tersinimsel çeşitlenme: Tersinimsel değişimler çeşitlidir. Bunun nedeni canlıların yaşamsal şartlarının farklı olabilmesidir. Eğer tersinimsel değişim-lerden bir kısmı gen bilgilerine etkilerse ayrıntı yönünden atalarından farklık bireyler oluşur. Buna tersinimsel çeşitlenme denilir. Örneğin mavi ya da yeşil gözlülük ten rengi farklılıkları tersinimsel çeşitlenme sonuçlarıdır.
    5)-Dar alanda tersinimsel çeşitlenme: Evrim teorisinin allopatrik varyas-yon teriminin karşılığıdır. Genelde dar bir alanda sıkışıp kalmış türdeşle-riyle bağlantıları kopmuş küçük topluluklarda meydana gelir. Bu topluluklarda yakın akraba evlilikleri yaygındır. Yakın akraba genlerinde ise farklılıklar az benzerlikler çoktur. Yavrular anne ve baba genlerinin karışımları olduğundan kombinasyonu zenginliği oluşmaz. Benzerlikler çoğalır ve diğer nesillere akta-rılır. Dolaysıyla gen rahatsızlıkları daha kolay diğer nesillere geçer.
    Bu tür toplumlarda tersinimsel değişimler (negatif değişimler) son derece güçlü ve çeşitlidir. Bu konuda yaptığımız bir araştırmalarda insansı özellklerini önemli ölçüde yitirip maymunlaşmaya başlamış toplulukları gördük.
    6)-Seksüel seçilim: Evrim teorisi dişilerin gösterişli erkekleri seçtiklerini bu erkeklerin döllerini diğerlerine göre diğer diğer nesillere daha kolay daha çok aktardıklarını savunur ve bu seçimi evrim mekanizmalarından biri sayar.
    Fakat irade sahibi olmayan bu tür canlıların güzelle çirkini nasıl ayırt ettikleri güzelliklerden zevk alabilme melekesini nasıl sahip oldukları konusunda her-hangi bir bilgi veremezler kanıt da gösteremezler.
    Tersinim teorisi bu konuda güzelliğin gençlik sağlık güç, kuvvet sembolü olduğunu dişi bir hayvanını sadece bunu anladığını nesillerini güçlü bireyler-le aktarma isteği ve içgüdüsüyle güzel erkekleri seçtiğini söyler ve kabul eder.
    Her zaman olduğu gibi evrim teorisi doğal bir içgüdünün sonucu olan bu olayı kendi görüşüne uygun yorumlamayı tercih etmiş teorilerine bir evrim mekanizması olarak koymuştur. Bu doğal olayın evrimle uzaktan yakından ilişkisinin olmadığı sadece varoluşlarında kendilerine verilen mükemmel yapı-larını diğer nesillere aktarma içgüdüsünün doğal bir sonucu olduğu açıktır.

    Yeri ve sırası geldiğinde teorimiz hakkında bilgi vereceğiz. Görüş ve eleşti-rileriniz çabalarımızı artıracak ufkumuzu genişletecektir.

    Hüdai ÇAKMAK
    Yazar
    Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı

  6. 6 On Temmuz 18th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    İnsanlar maymunların evrimi sonucu oluşamaz. Buna kalıtım kanunları, canlılardaki değişmezlik ilkesi, bozmanın kolay yapmanın zor olduğu ilkesi gibi tüm doğal kanun ve kurallar engeldir.
    Fakat maymunlar insanların tersinimi sonucu oluşabilir. Tersinim evrenseldir, kesintisiz bir süreçtir, kanun ve ilkelerin doğal sonucudur.
    Tersinim Teorisi

    ……………………

    TERSİNİM TEORİSİ VE DOĞAL İLKELER

    Varoluş dediğimiz muazzam sistem tam bir düzen içindedir. Nice milyar yıllardan beri değişmeden var ve işler olan doğal kanun ve ilkeler bu düzenin inkâr edilemez kanıtlarıdır. Düzensizliklerde kanun ve ilkeler bulunmaz. Bu nedenle düzensizdirler. Kanun ve ilkelerin ortaya konulması, işlerlik kazanma-sı bilgi, irade ve kudret üçlemesinin ürünleridir.
    Doğal kanun ve ilkeler pek çoktur. Pek çoğu hakkında henüz bilgimiz bu-lunmamaktadır. Aşağıda evrim ve tersinimle ilgili bir kaçından bahsedeceğiz. Teorilere uygunluğu konusunu okuyucuya bırakıyoruz.

    Düzenleri (sistemleri) bozmanın kolay, yapmanın zor oluşu ilkesi: Bir şeyi yapmak, ortaya koymak her zaman zordur. Eser ne kadar ayrıntılı, has-sas ve kompleks ise ortaya koymak o kadar güç olur. Ortaya konulan eserleri bozmak ise son derece kolay ve basittir. Eğer o düzen ya da yapı ayrıntılı ve hassas bir komplekslik gösteriyorsa bozmak o kadar kolay olur. Bir bakıma eserlerdeki incelik, hassaslık ve komplekslik yapmakla doğru, yıkmakla ters orantılıdır.
    Bir sanatkâr yıllar süren çabalarla göz nuru dökerek bir eser örneğin bir heykel meydana getirir. Bu sanat eserini bozmak için bilinçsizce yapılacak bir darbe yeterde artar bile. Yıllar süren emek ve çabalarla sırçadan bir saray yapabilirsiniz ama atılacak bir taş bu sırça sarayı kırıp yıkmaya yetecektir.
    Nice mühendislerin, işçilerin yıllarca emek, güç ve zaman harcayarak ortaya koyduğu mükemmel planlanmış bir şehri bir deprem ya da bir kıvılcım bir kaç dakika, bir kaç saat içinde yerle bir edebilir. Bir bakıma bir eser ortaya koyabilmek için bilinç, bilgi, kudret ve yeterli zaman gerekli olduğu halde bo-zup yıkmak için kaba kuvvet ve kısa süreçler yeterlidir.
    Termodinamiğin ikinci (entropi) kanunuyla bozmanın kolay, yapmanın zor olduğu ilkesi rastlantıların örneğin canlılık gibi basite indirgenemez kompleks oluşumları meydana getirebileceğini savunan materyalizm ve uzantısı olan teorilerin önünde diğer doğal kanun ve ilkelerle birlikte aşılması mümkün ol-mayan sıra dağlar gibi durmaktadır. Materyalizm ve uzantısı olan teorilerin bu konuda canlı yapılarının basite indirgenemez kompleks yapılarını inkar etmek-ten başka seçenekleri yoktur.

    Kompleks düzenlerin oluşumunda bilgi, irade ve gücün gerekliliği ilkesi: Düzenleri yapmanın zor; yıkmanın kolay olduğu ilkesi aynı zamanda (düzenlerin bir amaca yönelik olması gerektiği göz önüne alındığında) yeterli bilginin, gücün ve her ikisini amaca uygun harekete (eyleme) geçiren bir iradenin olması gerektiği gerçeğini ortaya koyar. Diğer ifade ile bir yapıda bir amaç ve bu amaca uygun düzenlilik varsa o yapı bilgi, güç ve iradenin eseridir. Asla rastlantılar sonucu değildir.
    Örneğin bir çölde güneş, rüzgâr gibi doğal etkenler art arda dizilmiş estetik görünümlü, göz zevkimizi okşayan minik tepecikler, şekiller meydana getirebi-lir. Art arda dizilişlerine ve estetik görünümlerine bakarak bu oluşumların bir düzenlilik (bir eser) olduğu iddia edilebilir. Fakat bu oluşumlar bir amaca yö-nelik değildir. Eser sahibi olması gereken doğal etkenler estetik görünüşlü tepecikler meydana getireceklerini bilmezler, bu amaç için hareket etmezler.
    Örneğin çölde esen rüzgârların dört bir yanı kavuran güneş ışıklarının rad-yasyonların zaman içinde estetik görünümlü tepecikler oluşturduğunu gördü-ğümüz ve bildiğimiz halde aynı etkenlerin estetik görünümlü tepeciklerin ar-dından evleri, sarayları, yolları, köprüleri, fabrikaları, enerji santralleri olan modern ve güzel bir şehir meydana getirebileceğini hiçbir zaman düşünmeyiz. Bunun nedeni ise bu tür oluşumların bir amaca yönelik kompleks sistemler oluşudur.
    Bilinç dışı rastlantısal etkenler estetik görünümler verdikleri yerleri rahatlık-la kirletip bozabilirler. Çünkü bunlar tıpkı modern bir şehri yerle bir eden dep-remler gibi kontrolsüz kaba güçler gibidir. Bu nedenle ortaya çıkan oluşumlar gözlere okşayan estetik görünümde olsalar dahi bilgi, güç ve irade üçlemesi-nin sonucu olmadığından eser değildir.
    Fakat aynı çölde basit bir kulübe, çadır ve hatta üst üste konulmuş taş yığınlarından ibaret harabeler görsek; estetik olmasalar, göz zevkimizi hitap etmeseler bile bunların emek, bilgi ve irade üçlemesiyle meydana getirildiğini, rastlantılar sonucu oluşmadığını biliriz. Bu konuda en küçük şüphemiz olmaz. Fakat estetik görünümlü tepecik dizimleri için aynı şeyi düşünüp söyleyeme-yiz.
    Sonuçta şunu belirtmek istiyoruz. Eğer bir oluşumda bir amaç ve bu amaca uygun düzenlilik ya da düzenlilikler varsa o oluşum bilgi, güç, irade, madde ve zaman beşlemesinin sonucudur. Asla rastlantıların eseri değildir.

    Doğa Gücü ya da Tabiat Ana…Eserlerin Eser Sahibi Olamayacağı İlkesi: Materyalizm varoluşta bilgi, kudret ve irade sahibi bir Yaratıcının varlı-ğını ret ve inkâr eder. Fakat varoluş ret ve inkâr edilemeyen bir düzenlikler bütünlüğüdür. Bu bütünlüğe ekoloji diyoruz.
    Düzenlilikler ise kurallar ve yasalar sonucudur ve bir amaca yöneliktir. Düzenlerin düzenliliği ise yasaların, kuralların eksiksiz işlemesine bağlıdır. En küçük bir hata ya da aksaklık bu muazzam makineyi durdurabilir. Bu nedenle kuralların, yasaların işlemesi son derece karmaşık, kompleks ve şaşırtıcı bir oto kontrol sistemiyle yapılır. Hiç bir şey rastlantıya bırakılmamıştır. Hiç bir şeyin rastlantıya bırakılmaması devrede eyleme geçmiş bir iradenin varlığını açık şekilde gösterir. İnkar etmek ya da etmemek bu gerçeği değiştirmez.
    Materyalizm bu sistemsel bütünlüğe Doğa Gücü ya da Tabiat Ana der. Materyalizme göre doğa gücü doğal kuralların, yasaların bileşkesidir. Bu ne-denle doğaüstü bir güç değildir. Belki de doğanın ta kendisidir.
    Gerçek ise ifade edilmek istenen doğa gücünün ekolojik düzenin bir sonu-cu olduğudur. Ekolojik düzen ise madde ve yaşam dünyasını içine alan ya-şamsal uygunluklarla kurulmuş kompleks düzenlerin, sistemlerin bütünlüğü-dür. Yaşamın varlığına ve devamlığına yöneliktir.
    Termodinamiğin ikinci kanuna göre zaman düzenleri düzensizleştirir, kar-maşa ve anarşi oluşturur. Bu nedenle eğer bir yerde bir amaç; bu amaca uy-gun düzenler, düzenlilikler varsa bilgi, kudret ve irade üçlemesi de var demek-tir.
    Doğa gücü konulmuş kural ve yasaların bileşkesi (sonucu) olduğundan kendini meydana getiren yasaların, kuralların oluşturucusu, koyucusu olama-yacağı açıktır. Hiç bir şey rastlantılarla kendi kendini meydana getiremez. Doğa gücü ve varoluşun dışında bilgi kudret ve irade sahibi bir Varlık gerekir. Bu nedenle eserler eser sahibi değildir. Eser sahibi eserin dışındadır, eserden başkadır.

    Hüdai ÇAKMAK
    yazar
    Tersinim teorisi kurgulayıcısı

  7. 7 On Temmuz 18th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    BASİTE İNDİRGENEMEZ KOMPLEKS SİSTEMLER
    Ve
    EVRİM MANTIĞI

    Varoluşu gerektiği gibi ve gerektiği kadar bilinmesinde gerekli en önemli hususlardan birisi; basite indirgenemez kompleks sistemlerin, bu sistemlerin oluşturduğu bütünselliklerin ve bu bütünselliklerin meydana getirdiği kurgusallıkların ne olduğu ya da ne olmadığıdır.
    Basite indirgenemez kompleks sistemler derken bu sistemleri meydana getiren parçaların birden fazla olduğunu, amaca yönelik olarak yerli yerinde ve eksiksiz oluştuğunu, parçalardan herhangi birinin eksikliği, bozukluğu ya da yer değişiminin öngörülen amaca ulaşmayı zorlaştırdığı ya da imkânsız hâle getirdiğini anlatmaya çalışıyoruz.
    Basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünselliği ise birden fazla kompleks sistemlerin bir amaca yönelik olarak bir araya gelmesini ifade eder.
    Fakat oluşan basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünselliği amaca uygun olarak oluşsa bile devamlılığına yetmeyebilir. Devamlılığın sağlanması için başka basite indirgenemez sistemler ve bu sistemlerin oluşturduğu bütünsellikler devreye girmek zorunda kalabilir.
    Basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünselliğindeki oluşumların aynı amaca yönelik olarak bir araya gelmesi ise basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünsel kurgusunu oluşturur. Canlı bedenleri bu kurgunun en güzel ve çarpıcı örnekleridir.
    Yeri ve zamanı geldiğinde uzun uzun bahsedeceğimiz canlı vücutları ister tek hücreli, ister çok hücreli olsun hepsi de basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünsel kurgusundaki oluşumlardır.
    Kimi materyalist düşünür bu büyük gerçeğin farkındadır. Farkındadır ama genelde materyalist kimlikleri bilimsel kimliklerinin önündedir. Aklı, mantığı ve bilimsel ahlakı unutmuşlardır.
    Harvard Üniversitesi’nden ünlü bir genetikçi ve aynı zamanda önde gelen bir evrim teorisi taraftarı olan Richard Lewontin, önce materyalist, sonra bilim adamı olduğunu şöyle itiraf etmektedir:
    -Bizim materyalizme bir inancımız var. Önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış birinci derecede bir inançtır bu.
    Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değildir. Aksine, materyalizme olan bu birinci derecede bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramlarını kurguluyoruz.
    Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine asla izin veremeyiz.
    Bir başka materyalist evrimci ise materyalist felsefenin düştüğü içinden çıkılmaz zorluklar karşısında şu sözleri söylemekten çekinmemiştir.
    -Bir var edicinin varlığını inanmaktansa imkânsız kere imkânsızı kabul etmek bizim için daha kolaydır.
    Materyalizm ve uzantısı teori taraftarlarının kendilerini nası bir taassubun zindanlarına hapsettiklerini hiç bir şey bu cümleler kadar güzel ifade edemez.

    Hüdai ÇAKMAK
    Yazar
    Tersinim Teorisi kurgulayıcısı

  8. 8 On Temmuz 18th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    BİR YARATICI İRADENİN VAR OLDUĞU GERÇEĞİ VE MATERYALİZM

    İnsanoğlu var edildiği ve düşünmeye başladığı ilk anlardan itibaren yaratılışı merak etmiştir. Bu merak önce; ben neden, nasıl, niçin var edildim şeklinde kendine yönelikti. Fakat daha sonra var oluşun bütünlüğü keşfedilmeye başlanınca bu soru; biz nasıl, neden, niçin var edildik şekline dönüşmüş, bu konuda çok ve çeşitli teoriler, düşünceler üretilmiştir.
    Var oluşun nedenleri, niçinleri, nasılları konusunda üretilen yanıtların çokluğu ve çeşitliliğine rağmen bütün bunları iki büyük grupta toplamak mümkündür. Tanınmış bir bilim insanına göre varoluş ya yaratılmıştır ya da yaratılmamıştır.
    Eğer yaratılmış ise bir yaratıcı iradenin olması gerekecektir. Fakat materyalistler yaratılışı kabul etmek için yokluktan bir şeylerin meydana geldiğini, ortaya çıktığını kabul etmek gerekir; bunu da bilim ret eder diyerek yaratılışı inkâr ederler, kanıt olarak bilimi gösterirler. Yadsınamaz bilimsel bir gerçek olan maddenin (enerjinin) sakımı kanunu bu görüşü onaylar gibidir. Tersinim teorisi ise materyalistlerin bu kanunu eksik bu nedenle yanlış yorumladıkları görüşündedir.
    Maddenin (enerjinin) sakımı kanunu hiç bir maddenin yoktan var vardan da yok olmayacağını ancak şekil değiştireceğini belirtir.
    Materyalistler varoluşu önce maddeye dolaysıyla evrene indirgerler. Ardından da maddenin sakımı kanuna göre var olan evrenin yoktan var olamayacağını, var olduğu içinde ezelden beri var olması gerektiğini söylerler. Söylerler ama var olan bir madde yokluktan var olamayacağından her madde gibi evreninde bir kaynağının olması gerektiğini nedense görmezlikten, bilmezlikten gelirler.
    Nitekim doğruluğu hemen hemen kanıtlanmış olan big bang teorisine (tersinim teorisine göre genişim evresi) göre evrenin kaynağı kütlesiz bir enerji zerresidir. Diğer ifade ile evren bu kütlesiz enerji zerresinin patlaması sonucu meydana gelmiştir.
    Eğer evrenin kaynağı bir kütlesiz enerji zerresi ise maddenin (enerjinin) sakımı kanuna göre bu zerrenin de bir kaynağı olması gerekecektir. Bu böyle ezele kadar devam edip gider.
    Bir materyalist için evrenin bir kaynağının, kaynağında bir kaynağının olması, bunun ezele kadar devam edip gitmesi gerektiği materyalist felsefeyi etkilemez. Aksine doğrular.
    Materyalist çevreler önceleri evrenin kaynağı olan enerji zerresinin ezelden beri var olduğunu; takriben on üç milyar yıl önce patlayarak tüm evreni meydana getirdiğini savundular. Fakat tüm evreni meydana getirecek kadar yoğun olması gereken bu zerreciğin ışık fotonlarının yayılmasına dahi izin vermeyecek kadar büyük çekim gücüne sahip olması gerektiği, nasıl olup da patladığı (patlama için çekim gücünden daha büyük ve ters etkili bir gücün enerji zerreciğinin tam ortasına uygulanmış olması gerekir) sorusu gündeme gelince bu varsayımdan vazgeçmek zorunda kalmışlar, yerine kurulup bozulan evren modelini getirmişlerdir. Bu modele göre evren kurulup bozularak ezelden gelmektedir. Sonsuza kadar kurulup bozulacaktır.
    Kurulup bozulan evren modelini destekleyen herhangi bir bilimsel kanıtın olmaması bu varsayımı bir teori olmadan öteye götürmez. Bize göre bu bir bilimsel gerçekleri materyalist felsefeye uydurma operasyonudur.
    Evrenin bir enerji zerresinin patlaması sonucu meydana geldiği gerçeği evren meydana gelirken kaynağın tümünün kullanılıp kullanılmadığı sorusunu gündeme getirir. Bu soruya verilecek cevap çok önemlidir.
    Eğer kaynağın tümü kullanılmış ise kaynağın kaynakları da kullanılmış olacağından evrenin ezelden gelmesi gerekecekti. Ama biz evrenin ezelden gelmediğini, bir yaşının ve belirli bir kütlesinin olduğunu biliyoruz. Bu da bize evren oluşurken kaynağın tümünün kullanılmadığını sadece büyük bütünün minik bir parçasının harcandığını gösterir.
    Büyük bütün ezelden gelip ebede uzanması gerektiğinden harcanan parça onu eksiltmeyecek, azaltmayacak, evrende bu büyük bütünün içinde minik bir zerre (gerçekte bir zerre bile değil) olacaktır.
    Uzay diye isimlendirip ezelden gelip ebede uzanan bir hiçlik olarak nitelendirdiğimiz evren dışı alemin gerçekte bir hiçlik olmadığı açıktır. Bu gerçek ise tersinim teorisinin Yaratıcı evreni yaratmayı murat edince kendi zerresinden bir zerreyi ortaya koydu ve kün (ol) buyurdu öngörüsüyle tamamen örtüşür.
    Sonuç olarak şunları söyleyeceğiz. Evren başlangıcından en mükemmel dönemine kadar mükemmel planlanmış bir düzenlemenin sonucudur. Asla rastlantısal değildir.
    İçinde milyarlarca gökcisminin bulunduğu şu evren, evrende yüzüp duran dünya, dünyayı tıka basa dolduran ancak milyarla ifade edilebilen canlılar rastlantılarla oluşmamışsa, oluşamamışsa ve bilim bu gerçeği ısrarla gösteriyorsa varoluş rastlantılarla oluşmamış demektir. Eğer varoluş rastlantılarla oluşmamış ise bir irade sahibi güç tarafından yapılmış, yaratılmış demektir. Bu da varlığı kesin olan bir Yaratıcıyı işaret eder. Varoluşun rastlantılarla oluşmadığını bilimsel olarak göstermek demek bir Yaratıcının var olduğunu bilimsel olarak göstermek demektir.

    Hüdai ÇAKMAK
    Yazar
    Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı

  9. 9 On Temmuz 18th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    LAİKLİK NEDİR? NE DEĞİLDİR?

    Gerçekte çok basit çözümü son derece kolay olan bu konunun yanlış, eksik ve bilim dışı yorumlarla devamlı kaşınarak bir kangren haline getirilmeye çalışıldığını ibret ve endişeyle izlemekteyiz.
    Bilindiği gibi İslam dini Allah yolunda cihada, İla-yı Kelimetullah için çalışmayı emreden ve isteyen bir dindir. Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c) yolunda savaşmayı can ve mal ile cihadı emreden ayetler Hz. Peygamberin bizzat yaptığı mücadele ile bu hususu teşvik eden hadisler bulunmaktadır. Bundan dolayı İslam fetihleri yalnız Allah’ın hükmünü yeryüzünde hakim kılmak ve insanları bu dini tanıtmak için yapılmıştır.
    Yapılmıştır ama insanların zorla İslamlaştırılmaları hedef alınmamıştır. Pek çok ülke fethedilmiş olmalarına rağmen burada yaşayan insanların bazı koşulları yerine getirdikleri takdirde dinlerinde kalmalarına izin verilmiştir. Bu durum Hz. Peygamberin dinde zorlama yoktur hadisiyle en güçlü şekilde ifadesini bulur.
    Bu mantık nice yüzyıllar sonra laiklik olarak gündeme gelecek, dünyada barış ve huzur için olmazsa olmaz ilkelerden birini oluşturacaktır.
    Nice yüzyıllar önce ortaya konulmuş olan laiklik ilkesi günümüzde her ne kadar dinin devlet işlerine karıştırılmaması olarak tanımlanır ise de bireyleri dolaysıyla toplumları derinden ve güçlü bir şekilde etkileyen dinin, toplumların en büyük örgütlenmesi olan devletten soyutlanması doğal devlet kavramıyla uyuşmaz. Bu kuram (dinin devlet işlerine karışmama kuramı) olsa olsa yapay devletlerde söz konusu olabilir. Amacından uzaklaştırılarak bazı ideolojik zorlamalarla, uydurmalarla ortaya konulduğu açıktır.
    İnanç birliği gibi oluşum ve kültürel değerleri görmezlikten gelerek ya da yok sayarak bireysel ve toplumsal özgürlükleri bazı ideolojilerin çizgileriyle sınırlayan, öngördükleri kavramları zorla uygulamaya kalkışan devletlerin uzun ömürlü olmalarının imkânsızlığını tarih çok güzel ve net bir şekilde göstermiştir.
    Dinin devlet işlerine karışmaması tanımının yanlışlığı ve mantıksızlığı açıktır. Çünkü bu doğal bir tanımlama değildir. Bu nedenle laikliği devletin vatandaşları arasındaki farklılıklar konusunda tarafsız kalmasıdır şeklinde tanımlamak ve yorumlamak daha doğru, güzel ve doğal olur.
    Görüleceği gibi bu tanım sadece dinsellikle ilgili zannedilen laiklik kavramını vatandaşlar arasındaki tüm farklılıkları kapsayacak şekilde genişletip, evrenleştirir.
    Devlet laiklik kavramıyla doğal bir oluşum olan bireyler arasındaki farklılıklarda tarafsız kalarak tüm vatandaşlarını çatısı altında toplamayı amaç edinmiştir. Devletin uygulamakla görevli olduğu adalet kavramının olmazsa olmaz gereklerinden olan tarafsızlığa bu ilke sayesinde kavuşur, vatandaşlarına bir başkasının hak ve inançlarına kadar uzanan neredeyse sonsuz denebilecek din, vicdan ve inanç özgürlüğü sağlar.
    Burada tarafsızlık kavramanı ilgisizlik olarak yorumlamamalıdır. Devlet vatandaşlarının gerek bireysel, gerekse toplumsal ihtiyaçlarını en iyi şekilde ve en kısa zamanda karşılamakla da görevlidir. Bu nedenle bireysel ya da toplumsal farklılıklar konusunda ilgisiz kalamaz. Vatandaşlarına sağladığı özgürlükleri kullanma hakkını ve imkânını bütünüyle vermeye çalışır. Bu nedenle dinsel ihtiyaçlar, dinleri yaşama ve uygulama özgürlüğü tam bir tarafsızlıkla devletlerin yakın ilgisi, garantisi, koruması ve desteği altında olmalıdır. Bu ilgi, koruma ve garanti öylesine önemlidir ki hiç bir ideolojik baskı devletlerin bu görevini engelleyememelidir. Aksi halde toplumlar parçalanır. Vatandaşlarının desteğini sağlamayan, sağlayamayan devletlerin ise yaşaması mümkün değildir.
    İnançların farklı oluşu yaşama ve uygulama şekillerinin de farklı olduğu anlamına gelir. Bu farklılıkları koruma, kısıntısız uygulama ve yaşama imkânlarını sağlama devletin laikliği gereği olur. Bu aynı zamanda insan hak ve özgürlüklerinin vazgeçilmeyen ilkelerindendir.
    Bir hukuk sisteminin ayırım yapmadan tüm insanlara uygulanabilir oluşu bu hukuku belirli bir inancın sınırlarından çıkarıp evrenselleştir. İslam hukuku bu evrenselleşmeye güzel bir örnektir. İslam’ın dinde zorlama yoktur ilkesi laiklik kavramının İslam hukukunda var olduğunu ve uygulandığını gösterir. Şüphesiz bu uygulamadaki en büyük görev devlete düşmektedir.
    Devlet görevlerinden en önemlilerinden birisi vatandaşlarına sonsuz sayılabilecek bir inanç ve fikir özgürlüğü sağlamak kadar bu özgürlüğü yaşama imkanlarını ortya koymaktır. Hiç bir insan fikrini, inancını bir başkasına ya da toplumlara zarar vermeme kaydıyla istedikleri gibi ifade etme, yaşama istekleri nedeniyle suçlanamaz. Bu nedenle vatandaşlarının inanç gereklerini yaşama olanaklarını eksiksiz sağlama görevi devletlere aittir.
    Kimi insanlar dinselliği teotik ve kişisel zannederler. Teotiklik ise akıl ve bilim dışılıktır. Bu nedenle toplumsal değildir. Toplumsal düzenlemeler akıl dışı kuramlarla düzenlenemezler. Modern toplumlar teotik olguların dışında tamamen akla, mantığa ve bilime uygun düzenlemelerle kurulmalıdır.
    Bu görüşte olan insanlar toplumların bireylerden oluştuklarını unutmuş görünmektedirler. Bireylerin yaşamlarını derinden etkileyen olguları yok kabul edip, bu olguları toplumlardan nasıl soyutlayabilir siniz?
    Bu mantığın bir var edici iradeyi en baştan ret ve inkâr eden materyalist mantığın ürünü olduğundan şüphe yoktur. Bu gün bu mantık adaletten sanata kadar hemen, hemen tüm alanlarda toplumsal oluşumların kurgulanmasına ve işleyişine güçlü ve derinden etkilemiştir ve etkilemektedir. İnsanlık bu doğa dışı yapay örgütlenmenin oluşturduğu baskıdan bir an önce kurtulup doğallığa kavuşma çabalarının sancılarını çekmektedir.
    İnanç özgürlüğünün sadece sözde kalmayıp işlerliğinin sağlanması görevinin devletlere düştüğünü daha önce yazmıştık. Bu da ateist devletlerin bir öcü olarak takdim ettikleri şeraitin eksiksiz uygulanması anlamına gelir. Gerçektende İslam gibi büyük dinlerin kendine özgü toplumsal düzenleri vardır. İnanç sahipleri de hayatlarını bu düzenler içinde geçirmek isterler. Kimi felsefelerin şiddetle karşı çıkmaları bu gerçeği değiştirmez ayrıca devletleri de doğrudan ilgilendirmez. Bunun nedeni de devletlerin inançlara müdahale edemeyeceğidir.
    Referans aldığımız İslam dinin toplumsal gereksinimlerinden bir kaçından bahsederse şunları yazabiliriz.
    İslam dini her şeyden önce toplumsal eşitliği ve dayanışmayı ön planda tutar. Fark sadece taattadır.
    İslam dini öngördüğü toplumsal eşitlik ve dayanışmayı sağlamak için tüm olanaklarını seferber eder, devlet gelirleri dahil her imkânı kullanır.
    İslam devleti gelir kaynaklarının zekât, humus ve fey olmak üzere üç sınıftan oluştuğu görülür.
    Zekât Müslümanların ilgili yerlerde harcaması için devlete verdikleri vergilerden, humus ve fey ise gayr-i Müslimlerden elde edilen cizye, haraç gibi gelirlerden oluşur.
    Humus, fey, gümrük vergileri gibi gelirler bedir ehli, peygamber efendimizin hanımları gibi istisna tutulan bir kısım dışında Müslümanlar arasında herhangi bir ayırım yapılmadan eşit bir şekilde dağıtılmıştır.
    Bu gelirlerin içinde zekâtın özel bir yerinin ve amacının olduğunu, bu nedenle bu gelirlerin Müslümanlar arasında eşit şekilde dağıtılmadığını görürüz.
    Zekat gelirlerinin nerelere sarf edileceği Kuran ayet ve hadislerle açık bir şekilde belirtilmiştir. Bir bakıma zekâtın toplanması ve belirtilen yerlere dağıtımı diğerleriyle birlikte devlete ait bir görevdir.
    Laik devletler bu görevlerden kimilerini yapıp kimilerini yapmama ya da istedikleri gibi yorumlayıp uygulama hakkına sahip değildirler. Bir bakıma dinsel hukuk laiklik gereği devletleri de bağlar. Devletler hiç bir şekilde vatandaşlarının inançlarını özgürce yaşamasına engel yasalar, kurallar koyamaz. Nice uzun zamandır dinmeyen bir sızı, kapanmayan bir yara olarak ülkemizde güncelliğini koruyan başörtüsü yasağı laik devlet adına tam bir yüz karasıdır.

    Hüdai ÇAKMAK
    Yazar
    Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı

  10. 10 On Temmuz 19th, 2010, admin said:

    “Dinde zorlama yoktur” 2Bakara: 256 ilkesi bir hadis değil Kur’an ayetidir.

  11. 11 On Temmuz 30th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    MUTASYONLAR VE EVRİM

    Mutasyon son günlerde sıkça duyduğumuz fakat anlamını tam olarak bilmediğimiz bir kelimedir. Genelde anlamının tam olarak bilinmemesi, olur olmaz kullanılması bazı yanlış anlamala-ra neden olmaktadır.
    Mutasyon canlıları diğer nesillere aktarılacak bir şekilde etki-leyen etkenlerin tümü demektir. Bilim dünyasına DNA molekülü-nün keşfinden sonra girmiştir.
    Charles Darwin canlılığı her nasılsa ve rastlantılarla canlılık özelliklerini kazanmış bir kimyasal maddeler yığınları olarak gör-mekteydi. Canlılık özellikleri ise beslenme, üreme, dış etkenler-den korunma ve dış etkenlerin faydalı olanlarını seçip biriktire-bilme ve eyleme geçirebilme şeklindeydi. Bunun nedeni ise can-lıların dış etkenlere uyumlu olarak pozitif değişimler gösterebil-mesiydi.
    Darwin’e göre bu özellikler aynı zamanda canlılara sonsuz bir değişim şansı da veriyordu. Bu gün hayranlıkla gözlemlediği-miz milyonlarca canlı türünün tek bir canlı hücresinden oluştuğu varsayımı bu mantığın ürünüdür.
    Johann Gregor Mendel ise yaptığı bilimsel deneyler sonu-cunda canlılardaki değişimin belirli bir sınır içinde kaldığını, tür-lerden türlere geçişin mümkün olmadığını tespit etmişti. Daha sonra bu tespit canlılardaki değişmezlik ilkesi olarak bilim dünya-sına girecektir.
    Mendel bu değişmezliği canlılarda bulunan temel kalıtım bi-rimlerinin (faktörünün) varlığıyla açıklıyordu. Nitekim uzun yıllar sonra DNA makro molekülünün keşfi Mendel’in bu konuda ne kadar haklı olduğunu göstermiştir.
    DNA makro molekülü canlı yapılarını belirleyen bilgi paketçik-lerinin bulunduğu dev bir kütüphane gibidir.
    Önce DNA sonra canlı yapıları mı yoksa önce canlı yapıları sonra DNA mı oluştu sorusu sık sık gündeme gelmektedir. Bu; tavuk mu yumurtadan, yumurtamı tavuktan çıktı sorusuna ben-zer. Tavuğun (DNA’nın) mükemmel olarak yaratıldığı daha da sonra tavuğun yumurtladığı (DNA bilgilerine uygun olarak canlı yapılarının şekillendiği) bu sorulara verilecek en mantıklı cevap olduğu açıktır.
    Bilgiler şüphesiz ki düzenli sistemlerin sonucudur asla rastlan-tılarla oluşamazlar. Bunun neden ise düzenli sistemlerin bilgi, irade (amacın bilinmesi), güç (enerji), madde ve yeterli zaman bileşkesinin sonucu olmasıdır. Diğer ifade ile bunlardan birinin eksikliği, yetersizliği düzenli sistemlerin oluşmasına engeldir.
    Canlı yapıları basite indirgenemez kompleks sistemlerin bü-tünsel kurgusu olduklarından dış etkenlerden güçlü bir şekilde etkilenirler.
    Canlılar var edilişlerinde ihsan buyrulmuş olan savunma, ko-runma, bağışıklık sistemleriyle yapılarını korumaya çalışırlar.
    Eğer dış etkenler (mutasyonlar) DNA moleküllerindeki gen bilgilerini etkileyip bozuma neden olmuş ise bu bozum diğer ne-sillere de aktarılacak demektir. Bu ise tersinimsel değişimin ana nedenidir.
    Diğer ifade ile (mutasyonları DNA molekülünü etkileyen dış etkenlerin toplamı olarak tarif edersek ve canlılarda klorofil mole-külü gibi dış etkenlerden faydalanma mekanizmaları yok ise) rastlantısal mutasyonların tümü zararlıdır. Canlıların zaman için-de gelişimleri (evrimi) mümkün değildir.
    Görüleceği gibi mutasyonlarla ilgili gerçekler tersinim teorisini doğrular.

    Hüdai ÇAKMAK
    Yazar
    Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı

  12. 12 On Temmuz 30th, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    DOĞAL SELEKSİYON MU? DOĞAL ELENME Mİ?

    Charles Darwin ortaya attığı evrim teorisini doğal seleksiyon mekanizmasına bağlamıştır denilebilir. Bu mekanizmaya verdiği önem kitabına; Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon Yoluyla ismi vermesinden de açıkça anlaşılmaktadır.
    Doğal seleksiyon doğal seçme demektir. Doğadaki yaşam mücadelesi içinde, doğal şartlara uygun ve güçlü canlıların ha-yatta kalacağı, diğerlerinin eleneceği varsayımına dayanır. Bu varsayımının doğada canlılar arasında mücadele kadar daya-nışmanın da var olduğu göz önüne alınmadan ortaya atıldığı açıktır.
    Darwin bu konuda Türlerin Kökeninde şunları yazmaktadır.
    -Burada görüyoruz ki insanın bir ırkı yöntemli olarak ge-liştirirken yaptığı gibi tek tek çiftler ayırmanın gereği yoktur. Doğal seçme bütün üstün bireyleri saklayarak ayıracak ve özgürce çaprazlanmaya bırakacaktır ve elverişsiz bütün bi-reyleri yok edecektir.
    ……………
    -Geleceğe şöyle kâhince bir göz atıp diyebiliriz ki her sı-nıfın büyük ve başat gruplarından olan çok yayılmış ve sık rastlanan türler sonunda üstün gelecek ve yeni başat türler türeteceklerdir.
    …………..
    -Doğal seleksiyon ise canlılar arasındaki sadece güçlü-nün yaşam hakkı kazandığı amansız bir yaşam savaşıdır.
    …………….
    -Canlılar devamlı bir yaşam savaşı vermekte, evrimleş-meyi yeterince başaramayan canlılar, başararak üstün du-ruma gelen canlılar tarafından elemine edilirler. Bu nedenle bu gün yaşayan türlerden çok azı nesillerini çok uzak gele-ceğe iletebilecektir.
    Darwin evrim teorisinde doğal seleksiyon mekanizmasını kur-gularken Malthaus’un Nüfus isimli eserinden oldukça etkilenmiş-tir diyebiliriz.
    Malthaus adı geçen kitabında canlıların orantısız olarak ço-ğaldıklarından, Dünyanın belirli bir kapasitesinin olduğundan, canlıların belirli olan bu kapasitesinden yaralanmak için araların-da savaştıklarından, savaşı kazananların ancak yaşama hakkını kazanabildiklerinden bahseder.
    Nitekim Darwin ünlü kitabında:
    -Doğal seçme yaşama savaşının, oda büyük bir hızla ço-ğalmanın sonucudur diye yazmaktan kendini alamamıştır.
    Görüleceği gibi teoriye doğa sadece güçlü olanlara yaşam hakkı tanımakta, zayıf olanları elemine etmekte, bu elemine so-nucunda canlılar zaman içinde güçlenip geliştiği sonuçta evrim-leştiği ön görülmektedir. Bu gelişime insanlarda dahildir.
    Bu seçiş canlıların doğallığından olan yaşama ve üreme gay-retlerinden kaynaklanmaktadır denilebilir. Bu seçişte bilinç söz konusu değildir. Çünkü evrim en baştan bir planlamayı yani bilin-ci ret eder. Fakat pek çok bilim insanı aynı fikirde değildir.

    *******

    Darwin’e göre canlılar hayatları boyunca müthiş bir yaşam mücadelesi içindedirler. Güçlü olanlar yaşar, güçsüz olanlar ise elemine edilir, hayat sahnesinden silinirler.
    Örneğin aslanlar tarafından tehdit edilen bir geyik sürüsünde zayıf ya da hastalıklı olanlar (hızlı kaçamayanlar) yakalanacak, daha hızlı koşabilen sağlıklı ve güçlü geyikler kurtulacak, dolay-sıyla hayatta kalacaklardır. Böylece zayıflar elenecek, hızlı ve güçlü olanlar yaşamlarını devam edecek, geyik sürüsü hızlı, güç-lü ve sağlıklı bireylerden oluşacak; bu bireyler hızlarını, güçlerini ve sağlıklarını diğer nesillere aktarma fırsatı bulduklarından daha gelişkin (evrimleşmiş) geyik sürüsü ortaya çıkacaktır.
    Burada yakalama işi avcının geyik sürüsü içindeki zayıfları, güçsüzleri, sağlıklarını kaybedenleri diğerlerinden ayırabildiği şeklindedir. Diğer ifade ile avcılar zayıf ve hastalıklı olanları di-ğerlerinden ayırabilmekte, bunları avlayarak sürünün sağlıklı ve güçlü bireylerden oluşmasını sağlamakta, bu yolla doğal seleksi-yonu gerçekleştirmektedirler.
    Bir avcı av sürüsünün içindeki zayıf ya da hastalıklı olanları sağlıklı ve güçlü olanlardan ayırabilir mi? Bu soruya vereceğimiz cevap evettir ve doğal bir melekenin sonucudur. Bu meleke hızlı koşma, keskin dişler, sivri pençeler ve bunlara uygun vücut yapı-sı gibi avcılara verilmiş avını daha kolay yakalamasına sağlayan özelliklerden sadece birisidir.
    Böyle bir özelliğin veriliş amacının nedeni de basittir. Böyle bir özellik sayesinde avcılar yaralı, hasta ya da zayıf bireyleri seçip üzerlerine odaklanarak daha kolay avlanmaktadırlar. Şüp-hesiz ki hızlı kaçamayanları hızlı kaçanlara göre avlamak daha kolaydır. Bu derece basit bir gerçeği allayıp pullayarak evrimin en güçlü mekanizmalarından biri olarak göstermek son derece ilginçtir.
    Yukarıda verilen örneği göz önüne aldığımızda avcı tarafın-dan avın seçilerek yani doğal seleksiyon sonucu yakalanmasın-dan çok; hızlı kaçamayan hastalıklı ve zayıfların yakalanıyor ol-ması daha mantıklı ve doğal değil midir?
    Diğer ifade ile avcılar sürüdeki hasta ya da zayıfları kendileri-ne var oluşlarında verilen avlanmalarına kolaylaştıran özel mele-kelerle diğerlerinden seçip ayırabilmekte, hasta ve zayıf olanlar kaçamadıklarından daha kolay yakalanmakta, diğer ifade ile avcı daha kolay avlanmaktadır.
    Görüleceği gibi yakalanma ya da yakalanmama işini bir se-çişten çok kaçıp kaçamama olarak görmek daha doğru ve man-tıklı olacağı kesindir.
    Gerçekte doğal seleksiyonun bilime ve mantığa uygun çok daha akılcı bir açıklaması vardır.
    Tersinim teorisi paralelinde olduğundan evrim teorisi taraftar-ları bunu kabul ederler mi bilemeyiz. Doğruluğu kanıtlanmamış bir varsayıma körü körüne bağlanıp doğru kabul etmenim sonuç-ları önemli değildir. Bu öngörümüzün delilleri canlıların inkâr edi-lemeyen kompleks yapılarıdır.
    Bütün canlılar mükemmel olarak yaratılmışlar, yaşamak ve üremek için gerekli olan bütün mekanizmalar, yaşamsal avantaj-lar kendilerine eksiksiz verilmiştir.
    Fakat zaman yeninin eskimesi gibi canlıları da eskitmekte, zaman içinde ihtiyarlamakta, yaşam avantajları zayıflamakta ve hatta bir kısmını kaybetmektedirler. Dış şartların (mutasyonlar) çeşitliliği, gücü ve zaman tersinim olarak tarif ettiğimiz bu negatif değişimi derinden etkilemektedir. Diğer ifade ile canlılar zaman içinde evrimleşme bir yana sahip oldukları yaşamsal avantajlarını kaybetmekte ya da zayıflatmakta tersinime uğramaktadırlar.
    Örneğin bir canlı yaralanır, bir yerini kırar ya da hastalanırsa yaşam avantajlarının en önemlilerinden bir kısmını yitirmiş olur. Bu arada savunma mekanizmaları zayıflar ya da tamamen kay-bolabilir. Yaşam avantajını kaybeden bir canlının sonu da şu ya da bu yolla ölümü yani yok olma demektir.
    Anlatmaya çalıştığımız doğal seleksiyon yerine koyduğumuz doğal elenme mekanizması Darwin’in görmezlikten geldiği ekolo-jik düzen ile de tam manasıyla örtüşür.
    Doğal seleksiyonun evrime neden olup olmadığı ise bir baş-ka tartışma konusudur ama tüm doğal kanun ve ilkelere uyumlu olan, bu kanun ve ilkelerle desteklenen tersinim varsayımının evrime göre çok daha akılcı ve bilimsel olduğu açıktır.
    Darwin de bu gerçeğin farkındaydı ve Türlerin Kökeni adlı kitabının sonlarında faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğal seleksiyon hiçbir şey yapamaz demek zorunda kalmış-tır. Her zaman olduğu gibi bu günde rastlantılarla faydalı değişik-liklerin nasıl oluştuğu konusunda evrim teorisi taraftarlarının bir-kaç zayıf varsayım dışında söyleyecek fazla sözleri yoktur.
    Amerikalı ünlü biyokimya uzmanı Michael J. Behe Darwin’in Kara Kutusu adlı kitabında, doğal seleksiyon ile ilgili şunları söy-lemiştir:
    -Eksiltilemez bir biçimde kompleks olan biyolojik bir sis-temin varlığı, Darwin’in evrimine çok güçlü bir tehdit oluştu-racaktır. Çünkü biliyorduk ki, doğal seleksiyon sadece zaten önceden de çalışan sistemleri geçebilir. O halde, eğer bir biyolojik sistem aşama, aşama oluşmamışsa, geriye tek bir alternatif kalıyor demektir. Tek seferde tam ve eksiksiz bir şekilde ortaya çıkmıştır ki, doğal seleksiyonun bunda hiçbir rolü yoktur.
    Gerek teorinin kurucusu Darwin, gerekse günümüzün pek çok bilim adamı doğal seleksiyon mekanizmasının evrimleştirici bir gücü olmadığını bizzat kendileri de itiraf etmişlerdir:
    Bu Konuda Charles Darwin:
    -Teorimle ilgili güçlükler ve itirazlar şöyle sınıflanabilir.
    Doğal Seçmenin bir yandan zürafanın kuyruğu gibi sinek kovmaya yarayan pek az önemli bir organ ve öte yanda, göz gibi şaşılası bir organ türetebildiğine inanabilir miyiz?
    Günümüzün önde gelen evrimcilerinden biri olan, jeoloji ve paleoantropoloji profesörü Stephen Jay Gould ise doğal seleksi-yonun evrimleştirici gücü olamayacağını şöyle ifade eder:
    -Eğer evrimin her biri doğal seleksiyon tarafından des-teklenen uzun bir ara aşamalar dizisi içinde ilerlemesi gere-kiyorsa, nasıl yoktan böyle ayrıntılı bir şey elde ediyorsu-nuz?
    Bir kanadın %2’si ile uçamazsınız. Başka bir ifadeyle, sadece (şu an onları gözlemleyemediğimiz için) çok daha ayrıntılı formlarda kullanılabilen yapıların bu başlangıç aşa-malarını doğal seleksiyon nasıl açıklayabiliyor?
    Bu aşamada bir nokta diğerlerinden önde geliyor: baş-langıç evrelerinin çıkmazı. Mivart bu problemi en önemli problem olarak saptadı ve bu bugün hala devam ediyor.
    Yukarıdaki eleştirilerin evrime gönülden inanmış bir bilim in-sanı tarafından yapıldığını dikkat çekeriz. Eleştirmenin bu özelliği 0eleştirileri daha geniş ve derin bir boyutluk kazandırır.

    Hüdai ÇAKMAK
    Yazar
    Tersinim Teorisi Kurgulayıcısı

  13. 13 On Ağustos 22nd, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    CANLI KLONLAMAK NEDİR, NE DEĞİLDİR.

    Bilindiği gibi son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri canlı klonlanması oldu. Ahlaki açıdan, uygulanmasının doğru olup olmadığı tartışılan bu önemli konu, ülkemiz basınında da geniş olarak yer aldı. Ancak çoğu kez çarpıtıldı, yanlış anlaşıldı ve yanlış yorumlandı.
    Konu daha iyi açıklamak ve yanlış zanlara kapılmamak için klonlama tekniğinin ne olduğunu bilmek gerekir.
    Klonlama, dişi yumurtasında bulunan 1/2 kromozomluk DNA’yı alıp yumurta hücresini boşaltarak yerine aynı tür başka bir canlıdan alınan tam bir DNA molekülünü koyma esasına dayanır. Bu nedenle doğacak bebek DNAsı alınan canlının gen bilgileriyle oluştuğundan fiziksel yönden tıpatıp kopyası olur.
    Yukarıda verdiğimiz örneği insana uygularsak kadın yumurtasında bulunan 23 kromozom alınıp yumurta hücresi boşaltıldıktan sonra yerine 46 kromozomluk tam bir insan DNA’sı konulursa yumurta hücresi döllenmiş gibi anne rahmine yapışır ve üreyip, çoğalmaya başlar.
    Sonuçta doğan bebek DNAsı alınan insanla aynı gen bilgileriyle oluştuğundan fiziksel yönden tıpatıp benzeri olacaktır.

    ==========

    Yine son dönemlerde medyada kadınların erkeksiz çocuk sahibi olabilecekleri konusunda bazı haberler yayınlanmaktadır.
    Kadınlar erkeksiz çocuk sahibi olabilir mi sorusuna bilimin verdiği yanıt evettir. Tekniği klonlama tekniğine benzer. Fakat burada çok büyük bir sorun vardır.
    Kadın DNA’ları XX, erkek DNA’ları ise XY kromozomları taşır. Ortamda hiç erkek bulunmadığı varsayılırsa diğer ifade ile hiç Y kromozomu olmaz ise doğacak bebeklerin hepsi de XX kromozomları taşır yani hepside dişi olur.
    Hemen fark edileceği gibi klonlama üreme mekanizmalarının yapay yollarla faaliyete geçirilmesidir. Doğuran her canlıda uygulanabilir. Nitekim klonlanmış koyunların haberlerini medyada okumakta ve duymaktayız.
    Fakat genelde her bilimsel buluşta olduğu gibi bu konuda evrim teorisi taraftarlarınca suiistimal edilmiş, hiç ilgisi olmadığı halde teorileri lehine yorumlamaya çalışılmıştır.
    Örneğin herhangi bir canlının veya insanın klonlanması konusu medyada İnsan Bir Koyun Yarattı, Ve İnsan İnsanı Yaratıyor gibi çok iddialı ve gerçek dışı başlıklarla duyurulmuş; klonlamanın, Yaratılış teorisine karşı ve evrim teorisi lehinde bir delil olduğunu ileri sürülmüştür.
    Ancak bu varsayımı öne süren evrim teorisi taraftarlarının bilerek veya bilmeyerek göz ardı ettikleri çok açık bir gerçek vardır.
    Bir canlının klonlanması, o canlıyı yaratmak değildir. Yaratmak, bir canlıyı canlılık materyalleri olmadan ortaya koymaktır. Klonlamada ise zaten var olan bir hücrenin içindeki genetik materyal ve bilgi kullanılmaktadır. Ve bu hücrenin içindeki bilgi başka bir yere, taşıyıcı olan annenin yumurtasına aktarılmaktadır. Bu, bir canlıyı yaratmak değildir.
    Klonlama da kopyalanan sadece fiziksel özelliklerdir. Ruh denen metafizik değerle bir ilgisi yoktur.
    Tek yumurta ikizlerinin bütün DNA bilgileri aynıdır ve dolayısıyla fiziksel özellikleri tıpatıp benzerdir ama ruhları, kişilikleri birbirinden farklıdır. Klonlamada da benzer bir durum söz konusudur.
    Klonlama konusunda çalışmaları olan ve ilk insan klonlama konusunda izin bekleyen İtalyan doktor Prof. Dr. Severino Antinori bu konuyu şöyle açıklamaktadır:
    -Klonlama fotokopi gibi değil. Aynı kişileri yapmıyoruz ki. Vücut fotokopisi yapılabilir ama psikolojisi yapılamaz. Anneye ait DNA denilen bir yapı var. Bunu yapmak isteseler bile insanın tıpatıp aynısı kesinlikle kopyalanamaz.
    Sonuçta belirtilmesi gereken açık ve kesin gerçek, kopyalama işleminin bir yaratma olmadığıdır.
    Yaratmak, cansız maddeyi canlı hale getirmek, ona canlı bir beden ve ruh vermek anlamına gelir ki, bunun ne insan eliyle ne de doğal süreçlerle mümkün olmadığı açıkça ortadadır.

    Tersinim

  14. 14 On Ağustos 22nd, 2010, Hüdai ÇAKMAK said:

    Tersinim Teorisiyle İlgili
    SORULAR VE CEVAPLARI

    Soru – 1- Tersinim nedir?
    Cevap-1- Tersinim enerji giriş ve çıkışları sonucu oluşan deği-şimlerdir. Bunlara “tersinimsel değişimler” denilir. Düzen sahi-bi sistemlerde tersinimsel değişimler sistem ayrıntılarının, has-saslığının çokluğu, enerjinin gücü ve zamanla doğru orantılı ola-rak azalır veya çoğalır.

    Soru – 2- Tersinim tüm varoluş için geçerli midir?
    Cevap-2- Evet, tersinim canlı cansız tüm var oluş için geçerlidir. Evrenimiz genişlemekte, temel madde olan hidrojen gazı gitgide azalmaktadır. Hidrojenin ve diğer maddelerin değişimi birer tersi-nim olayıdır.

    Soru – 3-Evren çökecek mi?
    Cevap-3- Dengelerin bozulması durumunda evrenin içe doğru çökeceği tahmin edilmektedir. Enerji giriş ve çıkışının bitmesi tersinimin de sonu, bir bakıma maddenin ölümü demektir. Mad-denin ölümü ulaşabileceği en ağır şekli, pasivize edilmiş halidir.

    Soru – 4- Canlılıkta tersinim var mı?
    Cevap-4- Canlılıkta tersinim çok güçlü bir şekilde gözlemlenir. Fakat canlılar varoluşlarında sahip oldukları korunma, savunma, bağışıklık vb. gibi sistemlere tersinimsel etkileri en aza indirmeye çalışırlar. Fakat sıfıra indirmek mümkün değildir. Sonuçta canlılar tersinimden az ya da çok etkilenirler yani ihtiyarlarlar. İhtiyarla-mada yeninin eskimesi gibi doğal bir tersinimdir.

    Soru – 5-Tersinimle evrim arasındaki fark nedir?
    Cevap-5-Tersinim teorisine göre tersinimsel değişimlerin canlıla-rın üzerindeki etkisi negatiftir, gerileme yönündedir. Evrim ise bilindiği gibi canlıların zaman içinde geliştiklerini iddia eder. Tersinimle evrim anlam olarak birbirinin tam karşıtıdır.

    Soru – 6-Tersinim teorisini kanıtları nedir?
    Cevap-6-Tersinim teorisi tüm doğal kanun ve ilkelerle uyum için-dedir. Hiç biriyle çelişmez. Bu nedenle tüm doğal kanun ve ilkeler tersinim teorisinin kanıtları olur.

    Soru – 7-Mutasyon nedir?
    Cevap-7-Mutasyonlar dış etkenlerin canlılar üzerinde yaptıkları değişimlerdir. Eğer canlılar mutasyonlardan faydalanma meka-nizmalarına sahip değillerse mutasyonların hepside tersinime neden olurlar.

    Soru – 8-Doğal elenme nedir?
    Cevap-8-Canlılar sahip oldukları mekanizmalarla yapılarını tersinimsel değişimlerden korumaya çalışırlar fakat tam anlamıy-la başaramazlar. Bu nedenle tersinimsel değişimlerin etkisi fark-lıdır. Kimi canlılar yaşam avantajlarını büyük ölçüde kaybedebilir-ler. Ekolojik sistemde yaşam avantajlarını kaybeden canlılar elemine edilir. Buna doğa elenme denilir.Diğer ifade le canılar arsındaki mücadele yaşam avantajlarını kaybedip kaybetmeme mücadelesidir.

    Soru – 9-Canlılar arasında bitip tükenmek bilmeyen yaşam sava-şımı var?
    Cevap-9- Kesinlikle hayır. Her canlı ekolololji dediğimiz büyük düzenin parçasıdır. Her birinin bu düzende bir görevi vardır. Tüm canlılar bir savaştan çok tam bir dayanışım içindedirler.

    Soru – 10-Tersinim DNA bilgilerin etkiler mi?
    Cevap-10-Güçlü tersinimsel etkiler DNA bilgilerini etkileyip boza-bilir. Bu nedenle diğer nesillere aktarılır. Devam ederse sonuçta türün en zayıf ırkı ortaya çıkar. Bu durum genelde dar alanda tersinimsel değişimlerin sonucudur.

    Tersinim

Yorum Yaz