Kur’an açısından Evrim Teorisi
KUR’AN AÇISINDAN EVRİM TEORİSİ
Silivri’de uzun yıllardır gazetecilik yapan Kaan Göktaş’ın ‘Kur’an açısından Evrim Teorisi’ isimli ilk kitabı çıktı. Yeni çıkan kitabı ile ilgili ilk kes Değişim’e konuşan Göktaş, kısa bir süre sonrada ikinci kitabı “Bu Kıldığın Namaz Değil’ adlı kitabının piyasada olacağını söyledi.
Kaan Göktaş 1983 yılında Silivri’de doğdu ve eğitimini de Silivri’de tamamladı. Gazeteciliğe 14 yaşında başlayan Göktaş, Hürbakış, Manşet, Silivri Haber, Trakya Express gibi bir çok yerel gazetede muhabirlik, temsilcilik ve haber müdürlüğü yaptı. 2005 yılında kendi şirketi olan SH Dijitali kurdu. SH Dijital bünyesinde kısa süreli bir gazete ve 24 sayı boyunca da aktüel haber dergisi çıkardı.
Gazetecilik mesleğini çok seven Göktaş, 2001 Yılın Basın Ödülü, 2002 Yılın Basın Ödülü, 2007 LKD En İyi Kurumsal Kullanıcı Büyük Ödül Finalisti gibi ödüller aldı.
Gazeteciliğin yanında Türkçe Rap dalında, prodüktörlüğünü de yaptığı üç albümü yayınlandı. Bir dönem İşçi Partisinin ilçe başkanlığını yaptı. Şu anda da hala aynı partinin üyesi olarak siyasal çalışmalarına fırsat buldukça devam ediyor.
Kaan Göktaş’la yeni çıkan kitabı hakkında görüştük.
-‘Kur’an açısından Evrim Teorisi’ adlı kitabınızın yazılış amacı nedir?
– Kitabın amacı, bilimsel gerçeklere sözde Allah adına karşı çıkarak “evrim teorisi yoktur” diyen mehdi özentisi şeyh bozuntusu kimi kişilerin aslında Yahudilik ve Hristiyanlık adına hizmet ettiğini, gerçek İslam’ ın ve Kuran’ ın ise bilimle çelişmeyi bırakın, bilimsel gerçekleri bin yıl önceden haber verdiğini ortaya koymak. Çamurdan heykel şeklinde yaratılış Kuran’ da geçmez. Bu masal, önce antik medeniyetlerin efsanelerinde, sonra da onlardan esinlenerek sonradan insanlar tarafından değiştirildiği bilinen Tevrat’ ta ve Hristiyan sözlü külliyatında yer alır. Bu ikisinden de uydurma hadisler yoluyla İslam sözlü külliyatına geçmiştir. Ancak Kuran’ da, Tevrat’ ta ya da hadislerde anlatıldığı gibi bir “yaratılış” tan bahsedilmez. Kuran’ da da “çamur” yani “balçık” tan bahsedilir ama kocaman bir farkla; “canlı hayatın balçık katmanları arasında başladığını” söyleyerek.
-Araştırmalarınızı yaparken nasıl bir yol izlediniz?
Bu kitabı derlemek ve kaleme almak için uzun bir araştırma safhası gerekti. Öncelikle yaratılış ve ilk insanı konu alan tüm efsaneleri, mitleri, Tevrat ve İncil ile Yahudi ve Hristiyan sözlü dini geleneklerini (mişna) inceledim. Daha sonra, İslam sözlü külliyatında, yani hadis denilen eserlerde tarama yaptım. Konuyla ilgili daha önceden yazılan pek kitap bulunmasa da bazı kaynakları da inceledim. Tabi buradan sonra Allah’ ın insanlara bahşettiği akıl devreye giriyor. Bilimsel kaynaklardan insanın dünyaya gelişini, evrimi okuduğunuzda, bazı temel paradoksal, “sorulmak için sorulmuş” sorular haricinde akla ve mantığa aykırı bir şey göremiyorsunuz. Mesela evrim teorisinin en büyük handikapı ara türler denilen fosillerin henüz bulunamayışı. Bunu Darwin de söylüyor.
Bu yüzden zaten evrim, halen bir “teori”. Mesela bazı sivri zekalar, “madem evren bir patlamayla (big bang) meydana geldi, o patlamadan önce ne vardı?” gibi sorular sorarlar. Bunlar sırf sorulmak için sorulan sorulardır. Bu gibi spekülasyonlara girmezsek, Kuran’ da 30′ dan fazla tekrarlanan ilahi emir olan “Aklınızı Kullanın” emrine uyan ve Allah’ ın bahşettiği aklını kullanan bir insan, tarih öncesi çağların efsanelerine, değiştirilmiş Yahudi ve Hristiyan kitaplarına, oradan apartılmış uyduruk hadislere değil, bilimin gösterdiklerine inanıyor, onları kendine yakın buluyor. İşte Kuran tam bu noktada adeta bir “hakem” görevinde. Dini kendi ruhban saltanatları için çarpıtıp insanlara yanlış göstermekten çekinmeyenler, Kuran’ ın da kendi yalanlarını onayladığını empoze ediyorlar insanlara.
Oysa öyle değil. Doğal olarak, Kuran, aklın ve mantığın onayladığı şeyi onaylıyor. Yani çamurdan heykel gibi yaratılan, cennetten dünyaya “paraşütle” gönderilen insan değil, milyonlarca yılda tek hücreden başlayarak günümüz insanına kadar süren bir bilimsel,, evrimsel süreç.. Kitapta sadece Kuran ayetlerini kullandık. Ayetlerin çevirilerini ünlü İslam alimi Dr. Edip Yüksel yaptı. Ayrıca Yaşar Nuri Öztürk ve Muhammed Esed gibi ünlü isimlerin çevirilerinden de yararlandım. Sonuçta ortaya doyurucu bir eser çıktığı kanaatindeyim.
-Genelde din konulu kitaplar okuyucudan büyük tepkiler alır. Senin böyle bir kaygın ya da korkuların var mı?
Ne gazeteciyken, ne kitabı yazarken doğruları söylemekten asla korkmadım. Üstelik korkmam için bir sebep de yok. Korkması gerekenler 1400 yıldır İslam’ ı esir alan ruhban sınıfı. Korksunlar çünkü yavaş yavaş saltanatlarının sonu geliyor. İnsanlar aydınlanıyor. Artık insanımızın hocaların, şeyhlerin, mezheplerin söyledikleri yalanlara ihtiyacı kalmayacak. Eskiden ulaşılamaz konumda olan ve insanlarımızı bu kişilerin iki dudağından çıkacak kelimelere mahkum bırakan, İslam’ da bu kişilerin bir kabalaizm oluşturmasına neden olan bilgi, artık çok yakın, ulaşılabilir durumda. İslam’ ı kullanarak kurdukları ve insanların inançlarını sömürdükleri tarikat-mezhep-ruhban saltanatları sona ermek üzere.
Onlar da zaten bunun çırpınışı içindeler. İnsanlar artık dini konularda falanca şeyhe, bilmem ne hocaya değil, tek kaynak olan Kuran’ a başvuracaklar, din adına aradıkları her şeyi onda bulacaklar.
-Kitabın içinde sana yanlış gelen bazı konular yer alıyor. Üzerinde en fazla durduğun konular hangileri ?
“ Kitapta konusu gereği Kuran’ da insanın yaratılışını anlatan ayetlerin üzerinde durdum ve onları açıkladım en çok. Ancak yoğunlukla üzerinde durulan bir başka konu da hadisler konusu. Kitaba kesinlikle tek bir hadisi bile kaynak olarak koymadım ve bunu da kitabın sonunda uzun bir şekilde açıkladım. Dini referans olarak sadece Kuran’ ı alıyorum. Hadisleri hiçbir şekilde dini emir ve kaynak olarak görmüyorum. Hadisler peygamberimiz adına onun ölümünden onlarca yıl sonra uydurulmaya başlanmıştır.
Hadislerin büyük kısmı peygamberimize iftiralar yalanlar içerir. Hadisleri dine sokanlar, Kuran’ ı değiştiremeyeceklerini anlayıp kendi çıkarlarını bir şekilde devam ettirme çabasına giren münafıklardır. Oysa bunu hadis kitapları yazılmadan 200 yıl önce, Peygamberimiz hayattayken bilen Yüce Allah, Kuran’ da bakın ne diyor :
“Allah’ tan ve ayetlerinden sonra başka hangi HADİSE inanıyorlar?” (45:6)
“Doğru sözlüler iseler ona (Kur’an’ a) benzer bir HADİS getirsinler.” (52:34)
“Halktan öyle kimseler var ki, bilgisizce Allah’ ın yolundan saptırmak ve onu küçük düşürmek için boş HADİSLERİ izlerler. İşte onlara küçük düşürücü bir azap vardır.” (31:6)
-Kitapla ilgili ilk tepkiler nasıl?
şu an kitap piyasaya çıkalı dört-beş gün oldu. İlk tepkiler çok iyi. İnsanlar ilgi gösteriyor ve merak ediyor. Kitap çıkmadan bir hafta önce Nevşehir’ de düzenlenen “Kuran ve Akıl Sempozyumu” nda konuşmacı olarak bulundum. Orada 70′ i aşkın ilahiyatçı ve din düşünürüne kitabın konusunu ve içeriğini tanıttım. Çok ilgi gösterdiler. Normalde herkes bir saat konuşurken, ben 2.5 saat kadar kürsüde kaldım ve bitmek bilmeyen sorular sordular. Sorular bitip indiğimde ise tebriklerle karşıladılar beni. Şu anda da tepkiler, ilgi çok iyi. Umarım daha da iyi olacaktır.
-İleride bu kitabın devamı şeklinde ya da başka kitap çalışmalarınız olacak mı ?
İkinci kitap için çalışmalarımı tamamladım. Onun da ismi “BU KILDIĞIN NAMAZ DEĞİL” olacak. Kışa doğru piyasada olur diye planlıyoruz. Devamı da gelecek tabi. Mesela şu an bir başka çalışma üzerinde kafa yoruyorum. Allah bizlere akıl vermiş ve kullanmamızı emretmiş. 30′ dan fazla defa Kuran’ da “Aklınızı Kullanın” emri vardır ki, “namaz kılın, oruç tutun” emirlerinden fazladır sayısı. Ben de aklımı kullanmaya devam edip, insanlara faydalı olacak, doğruyu gösterecek şekilde üretmeye devam edeceğim. (HABER: Müge CESUR) http://www.silivriliyiz.com/anasayfa/haber_oku.asp?haber=3512
KAAN GÖKTAŞ’ IN “KURAN AÇISINDAN EVRİM TEORİSİ” İSİMLİ KİTABININ DR. EDİP YÜKSEL TARAFINDAN YAZILAN ÖNSÖZÜ
“Kaan Göktaş genç bir araştırmacı. Benimle MSN Messenger’ de sohbet ederken Kuran ışığında insanın yaratılışını konu edinen bir kitap yazdığını bildirdiğinde sevindim. Chat ortamında kitabın içeriği üzerinde pek bilgi alış verişi yapamadığım için kitabın ismini sordum. “İnsanın Doğum Günü” dedi. Düzinelerce kitaba isim vermiş bir yazar olarak hemen kitabın ismi konusunda çekincemi ilettim ve biraz muzipçe bir başlık önerdim. Böylece kitabın adı doğdu ve kapağa paraşütle kondu. (Bu kısım kitabın ilk adı olan ve anons edilen “adem baba dünyaya paraşütle mi indi?” için geçerliydi. k.g.)
Kitabı inceleyip irdeleme imkanım olmadı. Belki de, “doğru dürüst incelemediğin bir kitaba niçin ön söz yazıyorsun be Edip?” diye bana çıkışacaksınız. Haklısınız. Ne var ki, doğru dürüst incelemedikleri nice kitabı beğenmenin ötesinde kutsayan milyarlarca insan var. Hatta aydın veya bilim adamı geçinen milyonlarca insan doğru dürüst incelemedikleri Bahavat Gita’ yı, Eski Ahit’ i, Yeni Ahit’ i, Kuran’ ı, Buhari’ yi, İbni Hanbel’ i ve daha nice kitabı kutsayıp göklere çıkarmaktalar.
Kaan’ın konuya yaklaşımını, yürüttüğü mantığı, metodolijisini ve vardığı sonucu makul bulduğum için kitabını detaylı olarak incelemeye pek gerek de bulmadım doğrusu. Bu kitap, her insan ürünü kitap gibi, hatalar ve desteklenmemiş savlar içerebilir; okuyucu her kitap gibi bunu da Kuran’ ın önerisine uygun olarak kritik bir biçimde okumalı (39:18).
Sigmund Freud, Karl Marks, Adam Smith ve Charles Darwin gibi alanlarında devrim yapan bilim adamlarını sokaktaki adamın duygularını gıdıklayacak ifadelerle karikatürize ederek alaya alıp reddetmiştim. Halbuki Charles Darwin Kuran’ın 29:20 ayetindeki ilahi öğüdü uygulayan bir araştırmacıydı.
Bir zamanlar, Katolik Kilisesi’ nin Copernicus ve Galileo’ nun dünya yerine güneşi merkeze oturtan modele Allah adına açtığı savaşın bir benzeri şimdi de Darwin’ in geliştirdiği evrim teorisine karşı açılmış bulunuluyor. Müritlerinin yazdığı veya sağdan soldan aşırarak derlediği kitapların üzerine kendisine sonradan yakıştırdığı uydurma ismini koyan bir mehdi özentisi şeyhin Allah adına, İslam adına evrim teorisine karşı açtığı savaş maalesef konu hakkında pek bilgisi olmayanları etkilemektedir.
İki yıl önce bu konuda felsefi bir makale yazmaya karar verdim. Orijinalini İngilizce yazdığım makalemin başlığı: “The Blind Watch-watchers or Smell the Cheese: An Intelligent and Delicious Argument for Intelligent Design in Evolution. (Kör Saat İzleyicileri veya Peyniri Kokla: Evrimde Akıllı Tasarım için Zeki ve Lezzetli bir Tartışma.)”. Akıllı tasarımın evrimin her anı ve noktasında kendini gösterdiğini tartışan İngilizce makalemi Quran: a Reformist Translation adlı Kuran çevirisinin arkasına ekledim. Bu makalenin Türkçesi, Ozan Yayıncılık tarafından yakında yayımlanacak olan felsefi makalelerimi içeren kitapta yer alacak inşallah.
“Biz hepimiz bu gezegendeki maceramıza, hayati ve acımasız bir yarışmada küçük canlı bir şampiyon olarak başladık. Genetik yapımızın yarısı, kurbağa yavrusuna benzeyen başlı başına bir spermdi. Umulur ki, dünyaya doğmadan dokuz-on ay önceki olaylar bazı kahkaha ve karşılıklı sevgi dolu öpücükleri içeriyordur. Bir kalem uzunluğunda bir tüp içerisinde bir gün süren uzun bir maratonun sonunda, yani vajinadan başlayıp serviks ve uterus boyunca ilerleyerek sonunda diğer yarımızla karşılaştık. Böylece yaşam ödülünü ya da mahkumiyetini kazandık. (Bu makalenin yazarı bir bayan olsaydı bunun tam tersi de anlatılabilirdi: “Genetik yapımızın yarısı bir zamanlar uslu uslu bekleyen bireysel yumurtalardı…” şeklinde başlayabilirdi). Seçilen kadın yumurtalarından birine ulaştıktan sonra, çoğumuz şampiyon spermler olarak yumurtaları bencilce kapadık ve milyonlarca kardeşimizi ölmeye mahkum bıraktık. Beğensek de beğenmesek de, milyonlarca potansiyel spermi bizden biraz daha yavaş oldukları veya şansız oldukları için ölmelerine sebep olan bencil genler olarak başladık. Biz aslında tarih boyunca kendilerini zafer kazanmış kimseler olarak bilen katillerin çocuklarıyız. Dahası, biz dünya hayatımıza olası kardeşlerimizi kitlesel imha yoluyla öldürerek başladık. Biz Kabil’in çocuklarıyız; bizler, makro ve mikro dünyanın her ikisinde, acımasız savaşlarda sağ kalanlarız.
“Evet, organik roketlerimiz organik gezegenlerimizi vurduktan sonra, zigotlara dönüştük ve annemizin karnında 266 gün sürecek bir evrimi yaşamaya başladık. Adenin, Sitozin, Guanin, ve Timin adlı dört baz veya nükleotid diliyle kodlanmış yaklaşık altı bilyon bitlik DNA programı, fiziksel evrenin en harika ve kompleks varlığı olan bir buçuk kiloluk pelteyi, insan beynini yaratır.”
Neden birçok insan maymundan evrimleşmeyi hazmedemiyor? Pis kokan bir damla meni ve yumurtacıktan, kurbağa gibi bir fetusten, altına pisleyen ve gördüğü her şeyi ağzına sokan bir bebekten evrimleşmeyi kabul ediyorlar da sevimli bir şempanzeden evrimleşmeyi onurlarına yediremiyorlar? Hulusi Başar Çelebi adlı bir arkadaşın 19.org sitesinin Türkçe forumunda 2006 yılında evrim teorisini tartışan bir zincirde evrim teorisini savunduğum için beni şiddetle eleştiren bir arkadaşa cevap olarak astığı bir kaç satırı burada sizinle paylaşmak isterim:
“Tabuları yıkmak mı, yoksa tabuları korumak mı daha ciddi iş? Maymun ya da yılan ya da kedi ya da sinek… Ne kadar aşağılık mahluklar değil mi? Leş gibi kokar, leş gibi yerlerde dolaşır. Aman mideciğim bulandı. İnsan ise cisim olarak istisna he mi? Misk-ü amber ve-l çember kokar durur. Bambaşka malzemeden imal edilmiş. Kılsız, tüysüz, hormonsuz, kokusuz, berrak, süt dök yala yani. Cesetleri de gömme, al ciğerini as duvara gözün gönlün açılsın. Vay be nasıl bir saplantıymış bu. Hepsinin ham maddesi birdir. Bu da bir ayettir ama görene. Darwin’ i geç, materyalizmi geç, madem beğenmiyorsun. Ama evrim bir hakikattir. Milyonlarca yıldan beri mutasyon geçiren bütün canlılar şekil de karakter de değiştirmiştir.”
Maymunlardan genetik olarak miras aldığımız ilkel hormonlarla tepki göstereceğimize, aşağıdaki ayetler üzerinde düşünüp akledelim. Hormonlarla akledilmez. Cahili olduğumuz konulara hormonlarla veya taklidi normlarla tepki göstererek de akledilmez. Bu tür tepkiler olsa olsa maymunlaşmaya doğru gerileşmemize sebep olur:
15:26 İnsanı, kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattık.
Yaratıcı’nın mikroskobik canlılarda başlattığı biyolojik evrelerin ilk belirtileri balçık katmanları arasında başladı. Balçık geosedik olarak sekizyüzlü ve dörtyüzlü dizilen bir atomlar şebekesinden oluşur. Sekizyüzlü ve dörtyüzlü birimler sıkıca paketlenmedikleri için birbirlerine göreli olarak kayma özelliğine sahiptirler. Moleküler yapısındaki bu esneklik, balçığın birçok kimyasal reaksiyona katalizör olmasını sağlar. İnsanlar balçık katmanları arasında milyonlarca yıl önce başlayan organik hayatın en gelişmiş meyvesidir.
24:45 ALLAH bütün canlıları sudan yaratır. Onlardan kimi karnı üzerinde hareket eder, kimi iki ayakları üzerinde hareket eder, kimi de dört ayak üzerinde hareket eder.7 ALLAH dilediğini yaratır. ALLAH her şeye gücü yetendir.
Milyonlarca yıl önce iki ayak üzerinde yürümeye başlayan memelinin iki ayak üzerinde yürümeye başlaması, beynin gelişmesi ve insan haline dönüşmesi için kritik bir nokta olarak değerlendirilir. İki ayak üzerinde yürümek ilk başta basit bir ayırım gibi gözükse de Homo Erektus’un alet kullanmasında ve beyninin gelişerek bilinç sahibi olmasında, yani Homo Sapien’in (Adem’in) yaratılmasında önemli bir role sahiptir.
29:19 ALLAH’ın yaratılışı nasıl başlatıp, nasıl tekrarladığını görmediler mi? Bu, elbette ALLAH için kolaydır.
29:20 De ki, “Yeryüzünü dolaşın ve yaratılışın nasıl başladığını görün.” Sonra, yine ALLAH (ahiretteki) son yaratılışı başlatacaktır. ALLAH’ın her şeye gücü yeter.
Arkeolojik araştırmalar, yaratılışın mikroskobik organizmalardan başlayarak, genetik mutasyon ve doğal seleksiyon metotlarıyla evrimleştiğini gösteriyor.
71:14 Oysa sizi evreler halinde yaratan O’dur.
71:15 ALLAH’ın yedi göğü tabakalar halinde nasıl yarattığını görmez misiniz?
71:16 Ayı bunların içinde bir ışık, güneşi de bir lamba yaptı.
71:17 Ve ALLAH sizi topraktan bir bitki olarak bitirdi.
Evrim, Tanrı’nın düzenlediği, bitkiden başlayıp insana kadar yükselen harika bir sistemdir. Nuh peygamberle birlikte biz insanların son bir evrim daha geçirdiği anlaşılabilir.
7:69 “Sizi uyarmak amacıyla Rabbinizden bir mesajın aranızdan bir adama gelmesine mi şaştınız? Nuh’un halkından sonra sizi halifeler yaptığını ve yaratılışta sizi onlardan güçlü kıldığını hatırlayın. Başarmanız için ALLAH’ın nimetlerini düşünün.”
İnsanların Allah’ın halifesi olamayacağını, halifenin Kuran’daki anlamının “izleyen” veya “daha sonra gelip egemen olan” olduğunu, meleklerin Adem’in yeryüzünde yaratılışından önce yeryüzünde kan döken vahşi bir cinsin varlığını bildiğini düşünürsek aşağıdaki ayet bu konuda ilginç ipuçları verir:
2:30 Rabbin, meleklere şöyle demişti: “Yeryüzüne bir halife yerleştireceğim.” Melekler de: “Orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birisini mi yerleştireceksin? Halbuki biz seni överek yüceltiyor ve mutlak otoriteni onaylıyoruz,” dediler. “Bilmediğinizi Ben bilirim,” dedi.
Bu arada, evrim teorisine yönelik eleştiriler yapan Hristiyan kaynaklarından aparılıp derlenen kitaplarla İslam’a en büyük ihanetlerden birisini işleyen cemaatlere de değinmek istiyorum. Bunların başında, varlıklı ailelerden genç yaşta kapılan müritleri iliklerine kadar sömürmekle tanınan ve masonlardan çok daha gizli çalışan bir tarikatın fiyakalı pozlar veren, bir zamanlar paranoyak raporu alarak askerlik görevini erteleyen ve mehdilik hayalleriyle yaşayan bir şeyhin müritleri gelmektedir. Müritlerin gece gündüz çalışarak derlediği ve kozmetik yönleriyle, fiyakalı kapakları ve kağıtlarıyla ilgi çeken kitaplardaki referansları anlayamayacak ve hatta okuyamayacak kadar yetersiz bir şeyhin uydurma ismine mal edilen kitaplar bilime karşı cahili bir savaş açmışlardır. Evrim teorisini sadece o kitaplardan öğrenenlerin cahili refleksleri gıdıklanmakta ve konu hakkında yanlış bilgiler ve yorumlarla kandırılmaktalar.
Umarım Kaan’ ın bu çalışması, evrim teorisi ile Kuran’ın yaratılış modeli arasında çelişki olmadığı, aksine Kuran ayetlerinin evrimsel bir yaratılış modelini savunduğu gerçeğini tartışma gündemine getirecektir.” (Kuran Açısından Evrim Teorisi, Kaan Göktaş , Ozan Yayıncılık)
posted on Temmuz 18th, 2010 at 11:37
posted on Temmuz 18th, 2010 at 11:38
posted on Temmuz 18th, 2010 at 11:39
posted on Temmuz 18th, 2010 at 11:40
posted on Temmuz 18th, 2010 at 11:40
posted on Temmuz 18th, 2010 at 11:41
posted on Temmuz 18th, 2010 at 11:42
posted on Temmuz 18th, 2010 at 11:42
posted on Temmuz 18th, 2010 at 11:43
posted on Temmuz 19th, 2010 at 04:45
posted on Temmuz 30th, 2010 at 14:59
posted on Temmuz 30th, 2010 at 15:00
posted on Ağustos 22nd, 2010 at 05:12
posted on Ağustos 22nd, 2010 at 05:13