-
9th Temmuz 2010

Olumlu Hadis Örnekleri

posted in RİVAYETLER(Hadis) |

OLUMLU HADİSLERE ÖRNEKLER

 

İSLAM NEDİR?. 2

ALLAH’A İFTİRA ATMAK(DİN KONUSUNDA YALAN UYDURMAK). 4

İSLAM’DA KUR’AN’IN ROLÜ.. 5

İSLAM’A YATKIN OLARAK DÜNYAYA GELME(FITRAT). 11

ŞİRK İŞLEMEDİKÇE CENNETE GİRME DURUMU.. 12

ŞEFAAT.. 13

ŞİRK NEDİR?. 14

ŞİRK AYRINTI DEĞİLDİR.. 20

KUL HAKKI 20

İHTİLAFLAR.. 21

ŞEYTAN.. 21

DOSTLUK.. 23

SİYASETİN DİNİ KULLANMASI 23

TEBLİĞ.. 24

İMAN ETMEK.. 24

BÜYÜK GÜNAHLAR.. 25

İKİYÜZLÜLÜK (MÜNAFIKLIK). 28

RİYA VE KİBİR.. 30

BOZGUNCULUK VE CİMRİLİK.. 30

GELİŞİM-İLERLEME, İNSAN İLİŞKİLERİ VE AHLAK.. 32

PEYGAMBER-KUR’AN İLİŞKİSİ 33

SAHABE VE SONRAKİ DÖNEMLERDE HADİS ANLAŞMAZLIĞI 34

HADİS YAZIMI 35

BİLGİNİN DEĞERİ 36

PEYGAMBERİN KONUMU VE İNSANİ YÖNÜ.. 37

PEYGAMBERDEN SONRAKİ NESİLLER.. 46

ÖLÜM VE MEZARLIK.. 46

İBADET.. 48

FARZ-HARAM-YASAK-HELAL. 48

KUR’AN’I İNCELEMEK-ABDESTSİZ OKUMAK.. 50

ABDEST VE YIKANMA İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 52

NAMAZ KILMA İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 61

ZEKAT İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 78

ORUÇ İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 80

HAC İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 87

KURBAN İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 90

YİYECEK VE İÇECEKLER İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 94

TAKILAR, SAÇ-SAKAL VE GİYSİLER İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 101

EVLİLİK İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 106

GİYİM İLE İLGİLİ DETAYLAR.. 111

İHRAMLI BAŞINI ÖRTMEMELİ 113

HAYIZLI İKEN NAMAZ KILINABİLİYOR. HİMÂR, BAŞÖRTÜ MÜ?. 113

SÜNNET NEDİR? SÜNNET DİYE BİLİNEN İŞLER.. 114

UYGAR DAVRANIŞLAR.. 115

KIYAMET NE ZAMAN KOPACAK?. 117

YAHUDİ VE HIRİSTİYANLAR.. 119

ŞEKİLCİ- KALIPÇI DAVRANIŞLAR.. 122

 

 

İSLAM NEDİR?

a)Allah’tan başka ilah olmadığına ve elçilerin Allah’ın kulu ve elçileri olduğuna şahitlik etmek

1-”Hz. Peygamber şöyle buyurdular: “Kim Allah’tan başka ilâh olmadığına Allah’ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed’in onun kulu ve Resûlu (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsâ’nın da Allah’ın kulu ve elçisi olup, Hz. Meryem’e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehâdet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır.” Buhârî, Enbiya 47; Müslim, İmân 46, (28); Tirmizî, İmân 17, (2640).

14-”Ben Hz. Peygamber’i işittim, şöyle buyurmuştu: “İslâm beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kâbe’ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak” Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22 (….); Nesâî, İman 13, (9, 107-108); Tirmizî, İman 3, (2612).

6005-Adiyy İbnu Hâtim anlatıyor: “Ben Resûlullah’ın yanına vardığım zaman bana: “Ey Hatim’in oğlu Adiyy, müslüman ol ki selâmete eresin!” buyurdular. Ben de: “İslâm nedir?” diye sordum. “Allah’tan başka ilah olmadığına, benim de O’nun Resülü olduğuma şehadet etmen ve hayır, şer, tatlı ve acı her şeyiyle kadere iman etmendir!” buyurdular.” (SON EKLENEN KISMIN AKTARIMCISININ(İSNAD) ZAYIF OLDUĞU METİNDE GEÇTİĞİ HALDE ÇEVİRİSİ YAPILMAMIŞTIR.)

37-”Hz. Peygamber: “Ben insanlar Allah’tan başka ilâhın olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın elçisi olduğuna şehâdet edinceye, namaz kılıncaya, zekât verinceye kadar onlarla savaş etmekle emrolundum. Bunları yaptılar mı, kanlarını, mallarını bana karşı korumuş (emniyet altına almış) olurlar. İslâm’ın hakkı hâriç. Artık (samimi olup olmadıklarına dair) durumları Allah’a kalmıştır” Buhârî, İmân 17; Müslim, İman 36, (22)

668-”Resûlullah buyurdular ki: “Müslüman, kabirde suale maruz kalınca: “Allah’tan başka ilah bulunmadığı ve Muhammed’in O’nun kulu olduğuna şehadet eder”. Bunun delili şu ayettir: “Allah inananları dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerine tutar; zâlimleri de saptırır…” (İbrahim, 27). Buhari, Cenaiz 87, Tefsir, İbrahim 2; Müslim, Sıfatu’l-Cenne, 13, (2871); Tirmizi, Tefsir, İbrahim (3119); Ebu Davud, Sünne 27, (4750); Nesai, Cenaiz 114, (4, 101); İbnu Mace, Zühd 32, (4269).

1793-”Resûlullah buyurdular ki: “Allah’ın İsm-i Âzam’ı şu iki âyettedir: 1- “İlahınız, tek olan ilahdır, ondan başka ilah yoktur. O Rahmân ve Rahîm’dir.” (Bakara 163). 2- Âl-i İmrân süresinin baş kısmı: Elif Lâm-Mim. O Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyümdur” (Âl-i İmrân 1-3). Ebû Dâvud, Salât 358, (1496); Tirmizî Daavât 65, (3472).

 

b)“Allah’tan başka ilah yoktur” cümlesinin önem ve önceliği

7130-”Resûlullah buyurdular ki: “La ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” kelimesini fazilette hiçbir amel geçemez ve bu kelime hiçbir günahı bırakmaz, (affettirir).”

39-Resûlullah’ın şöyle söylediğini haber verdi:”Kim Lailâhe illallah der ve Allah’tan başka mâbudları reddederse, Allah onun malını ve kanını haram kılar. (Samimî olup olmadığı) meselesi Allah’a aittir Müslim, İman, 37, (23). 1143(3797)

 

c)Kelime-i Şehadetin önemi

5077-”Resûlullah buyurdular ki:”Aziz ve celil olan Allah [kıyamet günü], ümmetimden bir adamı mahlukatın üstünden seçer ve onun için doksan dokuz büyük defter açar. Her defter, gözün alabildiği kadar büyüktür. Rab Teala adama sorar: “Bu defterde yazılı olanlardan bir şey inkar ediyor musun? Muhafız katiplerim (olmadık şeyler yazarak sana) zulmetmişler mi?” Kul:”Ey Rabbim! Hayır! (Hepsi doğrudur!)” der. Rab Teala sorar:”(Bunları yapmada beyan edeceğin) bir özrün var mı?” Kul der:”Hayır! Ey Rabbim!” Aziz ve celil olan Allah:”Evet! Senin bizim yanımızda (makbul, büyük) bir de hasenen var. Bugün sana zulüm yapmayacağız!” buyurur. Hemen bir etiket çıkarılır. Üzerinde “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden resûlallah (şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın elçisidir)” yazılıdır.Sonra, Rabb Teala der: “Ağırlığını (yani amellerinin ağırlığını) hazırla!” Kul sorar:”Ey Rabbim! Bu defterlerin yanındaki bu etiket de ne?” Rabb Teala der: “Sana zulmedilmeyecek! Hemen defterler Mizan’ın bir kefesine konur, etiket de diğer kefesine. Tartılırlar. Sonunda defterler hafif kalır, etiket ağır basar. Esasen Allah’ın ismi yanında hiçbir şey ağır olamaz.” [Tirmizî, İman 17, (2641).]

 

d)Allah’tan başkasına tapma(ibadet)

664-İbnu Abbâs şu âyet hakkında: “Onların çoğu, ortak koşmadan Allah’a inanmazlar” (Yusuf, 106) şu açıklamayı yapmıştır: “Yâni, “Onlara kendilerini kim yarattı, semâvat ve arzı kim yarattı diye sorarsınız, “Allah” diye cevap verirler, işte bu onların imanıdır. İbâdet etmeye gelince Allah’tan başkasına taparlar, bu da onların ortak koşmaları, şirkleridir.” [Rezin’in ilavesidir. (Taberi 13, 51).]

2010-”Resûlullah Hz. Muâz’ı Yemen’e gönderdi. (Giderken) ona dedi ki:”Sen Ehl-i Kitap bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey Allah’a ibâdet olsun. Allah’ı tanıdılar mı, kendilerine Allah’ın zekâtı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver. Onlar buna da itaat ederlerse kendilerinden zekâtı al. Zekât alırken halkın (nazarlarında) kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zîra Allah’la bu beddua arasında perde mevcut değildir.” [Buhârî, Zekât 1, 41, Sadaka 1, 63, Mezâlim 9, Megâzî 60, Tevhid 1; Müslim, Îmân 31, (19); Tirmizî, Zekât 6, (625); Ebû Dâvud, Zekât 4, (1584); Nesâî, Zekât 46, (5, 55).] AÇIKLAMA:1- Bu hadiste öncelikle, Ehl-i Kitap’tan olanları İslâm’a çağırırken hangi tertibe riâyet edeceğimiz belirtilmektedir.

 

e)Allah’tan başka ilah olmadığını dile getireni öldürmek

3930-7175-…Dilerseniz, ben size Resûlullah’dan işittiğim bir hadisi rivayet edeyim!” dedi. Onlar: “Onu Resûlullah’dan sen mi işittin?” dediler. İmrân: “Evet! Ben gördüm ki, Resûlullah, müşriklere karşı müslümanlardan müteşekkil bir ordu gönderdi. Askerler müşriklerle karşılaşınca, aralarında çok şiddetli bir savaş oldu. Müşrikler mağlup olup sırtlarını müslümanlara verdiler (saf dışı oldular). Sonra benim yakınlarımdan bir adam müşriklerden birine mızrakla saldırdı. Adamın üzerine yürüyünce, müşrik Eşhedü en lâilâhe illallah (Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim), ben müslümanım” dedi. Fakat müslüman asker ona mızrağını saplayıp adamı öldürdü. Adam Resûlullah’ın yanına gelip: “Ey Allah’ın Resûlü! Helak oldum! (Yani büyük bir günah işledim)” dedi. bir iki sefer: “Ne yaptın?” diye sordu. Adam yaptığını olduğu gibi anlattı. Resûlullah adama: “Kalbini yarıp içinde ne olup olmadığına bakmalı değil miydin?” dedi. Adam:”Ey Allah’ın Resûlü! Eğer kalbini yarsaydım içindekini bilebilir miydim?” diye sordu. : “Sen adamın hem sözünü kabul etmiyorsun hem de kalbindekini bilmiyorsun (olur mu böyle şey!)” dedi. İmrân sözlerine devam etti: “Sonra Resûlullah, adam hakkında bir şey söylemedi. Adam da az bir zaman yaşadı. Nihayet öldü. Biz onu defnettik. Ertesi günü adamın cesedi yer üstünde görüldü. Halk: “Belki de bir düşman, kabrini deşip (kötülük için çıkarmıştır)” dedi. Tekrar onu defnettik. Gençlerimize mezarı başında nöbet tutmalarını söyledik. Buna rağmen cesedi tekrar mezardan dışarı atıldı. “Bekleyen gençlerimiz uyumuş olabilirler” diye düşündük. Bir kere daha onu defnettik…

4275-”Üsame İbnu Zeyd’i dinledim, diyordu ki:… Ben ve Ensardan biri, Hurukalı bir adama rastladık. Adama galebe çalmıştık. Lailaheillallah dedi. Adam bunu söyler söylemez Ensari savaşmayı bıraktı, ben devam ettim ve mızrağımı saplayıp öldürdüm. Medine’ye geldiğimiz zaman benim yaptığım, Resûlullah’ın kulağına ulaşmış. (Beni çağırttı ve:) “Ey Usâme! Sen, lailahe illallah dedikten sonra adam mı öldürdün?” diye sordu. Ben: “O bunu, canını kurtarmak için söyledi” dedim. Resûlullah : “Sen onu Lailahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?” dedi. Bu cümleyi o kadar çok peşpeşe tekrar etti ki, keşke bugünden daha önce müslüman olmasaydım (müslüman olarak böyle bir cinayeti işlememiş olurdum) diye temenni ettim.” Buhari, Diyat 2; Müslim İman 158, (96). Ebu Davud, Cihad 104, (2643).

571-”Resûlullah Hz. Mikdâd’a: “Bir kimse içinde yaşadığı kafirlere karşı imanını gizler, (sen karşılaştığın zaman) imânını açığa vurursa (sakın öldürme. Bu hayatını kurtarmak için mü’minim dedi, diyerek onu) öldürecek olursan (cinâyet işlemiş olursun). Nitekim, Mekke’de iken, bir zamanlar sen de imanını gizlemiştin” Buhârî, Diyât AÇIKLAMA:Son üç rivayet: “Ey iman edenler! Allah yolunda cihâda çıktığınız zaman (meselelerin) tam açıklanmasını bekleyin. Size (Müslümanca) selam verene, dünya hayatının (geçici) menfaatini arayarak “Sen mü’min değilsin” demeyin. İşte Allah’ın katında birçok ganimetler vardır. Evvelce siz de böyle iken Allah size lutfetti.. ” (Nisa, 94) âyetinin nüzûlüne sebep olan hadise üzerinde durulmaktadır.

 

ALLAH’A İFTİRA ATMAK(DİN KONUSUNDA YALAN UYDURMAK)

607-İbnu Abbas anlatıyor: “Arab’ın (cahiliye devrindeki) cehâletini öğrenmek seni memnun ederse En’âm suresinin 130′lu âyetten sonra gelen şu âyetini oku: “Beyinsizlikleri yüzünden, körü körüne çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar mahvolmuşlardır; onlar sapıtmışlardır, zâten doğru yolda da değillerdi” (En’âm 140). Buharî, Menâkıb 11.

800-Müslim merhum bir rivayetinde: “Resûlullah, Cebrâil’i aslî sûretinde gördü” demiştir. AÇIKLAMA: Bunların hepsine burada yer vermek mevzuyu uzatır. Ancak rü’yet meselesinde İbnu Abbâs Resûlullah’ın Miraç’ta Cenab-ı Hakk’ı gözleriyle gördüğünü kesin bir dille ifade ederken, Hz. Aişe bunu reddeder ve “Her kim, “Muhammed Rabbini gördü” diye iddia ederse, Allah’a karşı büyük iftira etmiş olur” der. Hz. Aişe ve onun görüşünü benimseyenler, Necm suresinde geçen rü’yetin, Cebrail’i hey’et-i aslîsi ile görmek diye te’vil eder ve Allah’ı hiçbir beşerin göremiyeceği hususunda şu âyetleri delil gösterirler: “Gözler O’nu idrak edemez, O gözleri idrak eder.”(Enâm 103)

1697-Katâde anlatıyor: “Bu yıldızlar üç maksatla yaratıldı:1- Allah onları semaya zinet (ve süs) kıldı.2- Şeytanlara atılacak taş kıldı.3- Geceleri istikamet tayin etmede işaretler kıldı. Kim yıldızlar hakkında bunlar dışında bir te’vil ileri sürerse (kendi ilâve ettiği) hissesinde hataya düşer, nasibini kaybeder, mânasız bir yükün altına girer ve hakkında bilgisi olmayan, peygamberler ve meleklerin bile bilmekte âciz kaldıkları bir şeye burnunu sokmuş olur. Allah’a yeminle söylüyorum: Allah hiç kimsenin ne hayatını, ne rızkını, ne de ölümünü herhangi bir yıldızla irtibatlı kılmamıştır. (Aksini iddia edenler) Allah hakkında yalan söyleyerek iftira ediyorlar…” [Rezîn ilavesidir. Ancak, (hakkında bilgisi olmayan) ibâresine kadar olan kısmı, Buhârî, Bed’ül-Halk’da (3. bab).]

5160-Mesruk anlatıyor: “Hz. Aişe’ye dedim ki: “Ey anneciğim! Muhammed Rabbini gördü mü?” Bu soru üzerine:” Söylediğin sözden tüylerim ürperdi. Senin üç hatalı sözden haberin yok mu? Kim onları sana söylerse yalan söylemiş olur. Şöyle ki: Kim sana: “Muhammed Rabbini gördü” derse yalan söylemiş olur.(Hz. Aişe bu noktada, sözüne delil olarak) şu ayeti okudu. “Onu gözler idrak edemez, O ise gözleri idrak eder” (En’am 103). Devamla dedi ki: “Kim sana derse ki Muhammed yarın olacak şeyi bilir, yalan söylemiştir. Zira ayet-i kerimede: “Hiçbir nefis yarın ne kesbedeceğini bilemez”(Lokman 34) buyrulmuştur. Kim sana Muhammed’in vahiyden bir şey gizlediğini söylerse o da yalan söylemiştir. Çünkü ayet-i kerimede: “Ey Peygamber! Sana Rabbinden her indirileni tebliğ et. Şayet bunu yapmazsan Allah’ın risaletini tebliğ etmiş olmazsın” (Maide 67) buyrulmuştur. Lakin Resulullah Cibril’i (suret-i asliyesinde) iki sefer görmüştür.” [Buhârî, Tefsir, Maide 7, (Bed’ül-Halk 6, Tefsir, Necm 1, Tevhid 4; Müslim İman, 287, (177); Tirmizî, Tefsir, En’am (3070).]AÇIKLAMA:Bu hadis, bazı tariklerinde şöyle başlar: “Mesruk der ki: “Ben Hz. Aişe’nin yanında dayanmış duruyordum. Bana: “Ey Ebu Mesruk! Üç söz vardır, kim onlardan birini söylerse, Allah’a en büyük iftirayı yapmış olur…” dedi.Hz. Aişe Allah hakkında en büyük iftira olarak tavsif ettiği sözleri yukarıda kaydettiğimiz üzere teker teker sayar ve onların butlanını gösteren ayetleri zikreder. Hz. Aişe’nin cedelî üslubundan, bu üç iddianın, daha onun zamanında piyasada tedavül ettiğini ve meselelerin münakaşa edilmeye başlandığını anlamaktayız.

 

 

İSLAM’DA KUR’AN’IN ROLÜ

a)Allah’ın peygamberi halkına neyi emanet etmişti? Kur’an yeterli mi?

1-a)53-İmam Malik’e ulaştığına göre, Hz. Peygamber şunu söylemiştir: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetce asla sapıtmayacaksınız: Allah’ın Kitab’ı ve Resûlünün sünneti. Muvatta, Kader 3, (2, 899) İbn İshak es-Sîre c.4 s.604 Hakim Mustedrek. Veda Haccı’nda söylendiği bildirilen bu sözün hadisçilerce hadis aktarımcısı/ravileri(sened) bütünüyle kopuktur. Peygamberle İmam Malik(179) arasındaki kimlerin olduğu belli değildir. Bu tip hadîse Mu`allak hadis denmekte, böyle bir hadis, hadis uzmanlarınca zayıf kabul edilmektedir. Zayıf hadis dinde delil olarak kullanılmamaktadır.

2-a)54-Hz. Peygamber buyurdular ki: “Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah’ın Kitabı’dır. Semâdan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim’dir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün” Tirmizî, Menâkıb 77, (3790).

b)4463-”Resûlullah buyurdular ki: “Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri Allah Teâla’nın Kitabı’dır. O, Allah’ın (sema-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidayet üzere olur, kim de onu terkederse dalâlete düşer. İkincisi neslim, Ehl-i Beytim’dir.” Müslim, Fezailu’s-Sahabe 37, (2408).

c)”Ey insanlar, bilesiniz ki: Ben bir beşerim. Rabbim’in elçisinin(ölüm meleği) gelmesi ve davetine icabet etmem zamanı yakındır. Ben size iki kıymetli şey bırakıyorum: Birincisi Kitabullah’tır, içerisi nur ve hidâyet doludur. Allah’ın Kitabı’nı alın ve ona dört elle sarılın.” -Resûlullah Kur’ân-ı Kerîm’e birçok teşviklerde bulunduktan sonra devamla dedi ki: “Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum. Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum. Ehl-i beytim hakkında size Allah’ı hatırlatıyorum…” Müslim Kitap-44 Bab 4 Hadis-2408 Müsned c.4 s.366-367 Darimi Kitap-23 Bab-1 Hadis-3319 (Hadislerin aktarımcıları(sened), hadis otoritelerince eksiksiz ve kusursuz bulunmuştur.

3-a)“Size, sarıldığınız sürece asla sapıtmayacağınız bir şey bırakıyorum: Allah’ın Kitabı…” Müslim Kitap-15 Bab-19 Hadis 1218 İbn Mace Kitap-25 Bab-84 Hadis-3074(KUTUBU SİTTE ÇEVİRİSİNDE BU HADİS TÜRKÇEYE AKTARILMAMIŞTIR.) (Veda hutbesinden aktarılan hadis, hadis otoritelerince eksiksiz ve kusursuz bulunmuştur.) (Son iki hadis hakkında Kur’an ve Sünnet Üzerine Hikmet Zeyveli s.19-24 1996 Bilgi Vakfı Yay.)

b)5799-”Resûlullah vasiyette bulundu mu?” diye sordum.”Hayır” dedi. Ben tekrar:”Öyleyse, kendi vasiyette bulunmaksızın halka nasıl vasiyeti farz kılar veya emreder?” dedim.”Allah’ın Kitab’ını vasiyet etti!” diye cevap verdi.” [Buharî, Vesaya 1, Megazî 83, Fezailu’l-Kur’an 18; Müslim, Vasiyet 16, (1634); Tirmizî, Vesaya 4, (2120); Nesâî, 2 (6, 240).]

c)5406-İbnu Abbas anlatıyor: “Resûlullah muhtazar (ölmeye yakın) iken evde bir kısım erkekler vardı. Bunlardan biri de Ömer İbnu’l-Hattab idi. Resûlullah : “Gelin, size bir şey (vasiyet) yazayım da bundan sonra dalalete düşmeyin!” buyurdular. Hz. Ömer:”Resûlullah’a ızdırap galebe çalmış olmalı. Yanınızda Kur’an var, Allah’ın kitabı sizlere yeterlidir” dedi. Oradakiler aralarında ihtilafa düştü. Kimisi: “Yaklaşın, Resûlullah size vasiyet yazsın!” diyor, kimi de Hz. Ömer’in sözünü tekrar ediyordu. Gürültü ve ihtilaf artınca, :”Yanımdan kalkın, yanımda münakaşa caiz değildir!” buyurdu. Bunun üzerine İbnu Abbas : “En büyük musibet, Resûlullah’la onun vasiyeti arasına girip engel olmaktır!” diyerek çıktı.” [Buharî, Megazî 83 Salat 80 Fezail 3, İlm 39, Cihad 176, Cizye 6, İtisam 26; Müslim, Vasiyye 22, (1637).]

d)5424-…Hz. Ömer hançerlendiği zaman Hz. Süheyb , ağlayarak girdi. Hem ağlıyor, hem de: “Vay kardeşim, vay arkadaşım!” diyordu. Hz. Ömer: “Ey Süheyb bana mı ağlıyorsun? : “Ölü, ehlinin kendi üzerine ağlaması sebebiyle azab görür” buyurdu!” dedi. İbnu Abbâs der ki: “Hz. Ömer öldüğü zaman bunu Hz. Aişe’ye hatırlatmıştım. Şöyle dedi:”Allah Ömer’e rahmet buyursun! Vallahi Resûlullah : “Allah, mü’mine, ehlinin üzerine ağlaması sebebiyle azab verir” demedi. Lakin Resûlullah : “Allah, kâfirin azabını, ehlinin üzerine ağlamasıyla artırır” buyurdular.”Hz. Aişe sözlerine şöyle devam etti: ” Size Kur’an yeter.” Orada “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (Fâtır 18) buyrulmuştur. [Buhârî, Cenâiz 33; Müslim, Cenâiz 22, (928); Nesâî, Cenâiz 15, (4, 18, 19).]

e)4727-”Hz. Ömer, Resûlullah’a kelâle’(nin miras hissesin)den sormuştu.”Bu yaz nazil olan, Nisa suresinin sonundaki ayet, bu meselede sana yeterlidir” buyurdular. Hadisin ravisi der ki: “Ebu İshak’a sordum: “Kelâle, ne çocuk ne de baba bırakmadan ölen kimse değil mi?” Bana: “Böyle zannettiler!” diye cevap verdi.” [Muvatta, Feraiz 7, (2, 515); Müslim, Feraiz 9, (1617).] AÇIKLAMA:..”Hz. Ömer der ki: “Ben size, kendimden sonra nazarımda, kelâle kadar ehemmiyetli bir şey bırakmıyorum. Hiçbir şeyde Resûlullah’a kelâlede olduğu kadar çok başvurmadım. Resûlullah da bana kelâle meselesinde olduğu kadar hiçbir şeyde sert olmadı. Sonunda parmağıyla göğsüme dürttü ve:”Ey Ömer! Nisa suresinin son ayeti sana yetmiyor mu?” dedi. Eğer ben yaşarsam kelâle hakkında (kesin bir hükümle) hükmedeceğim. Kur’an’ı okuyan da okumayan da onunla hükmedecek.”

 

b)Kur’an’ın dinde önceliği

4896-”Resûlullah Muaz’ı Yemen’e gönderdiği zaman kendisine sorar: “Sana bir dâva geldiği vakit nasıl hükmedeceksin?” “Allah’ın kitabıyla hükmedeceğim” der Muâz. “(Meseleyi Kitabullah’ta) bulamazsan?” “Resûlullah’ın sünnetiyle hükmedeceğim.” “Ne Kitabullah’ta ve ne de Resûlullah’ın sünnetinde bulamazsan?” “Kendi re’yimle ictihad edeceğim, (hüküm vermekten) geri durmayacağım.” Hz. Muaz der ki: “Bu cevabım üzerine Resûlullah (memnun kaldı), göğsüme eliyle vurup: “Allah’ın elçisinin elçisini, Allah’ın elçisini memnun edecek usûlde muvaffak kılan Allah’a hamdolsun!” buyurdular.” Ebu Dâvud, Akdiye 11, (3592, 3593); Tirmizi, Ahkâm 3, (1327, 1328). AÇIKLAMA: Hadis aktarımcıları(sened) itibariyle sorunlu görünse de dini otoritelere göre anlam itibariyle mütevatir bir hadistir.

2310-6706-Hz. Ali anlatıyor:”Resûlullah beni Yemen’e gönderdi. “Ey Allah’ın Resûlü dedim. Sen beni gönderiyorsun. Halbuki ben gencim ve aralarında dâvâlarını hükme bağlayacağım. Ben ise daha hükmetmeyi bilmiyorum!” Ali devamla der ki: “Bunun üzerine Resûlullah eliyle göğsüme vurdu ve: “Allahım, kalbine hidayet, diline hakta sebat ver!” diye dua etti.” Ali der ki: “O günden sonra, iki kişi arasında verdiğim hiçbir hükümde tereddüt etmedim.”

 

c)Kur’an’ın dindeki konumu

412-”Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri terkedip malâyanî konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali’ye çıkıp durumdan haberdâr ettim. Bana: -”Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?” dedi, Ben:-”Ben Resûlullah’ın şöyle söylediğini işittim: -”Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!” Ben hemen sordum: -”Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah’ın Resûlü?” Buyurdu ki: -”Allah’ın Kitabı (na uymak)dır. O’nda sizden önceki (milletlerin ahvâliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyâmet ahvâli ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyân, haram-helâl vs. nevinden) cereyân edecek ahvâlin de hükmü var. O, hak ile batılı ayırdeden ölçüdür. O’nda herşey ciddîdir, gâyesiz bir kelâm yoktur. Kim akılsızlık edip, O’na inanmaz ve O’nunla amel etmezse, Allah onu helâk eder. Kim O’nun dışında hidâyet ararsa Allah onu saptırır. O Allah’ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru yoldur. O, kendine uyan hevaları koymaktan, kendisini (kıraat eden) delilleri iltibastan(karıştırmak) korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokca tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez, O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: “Biz, hiç duyulmadık bir tilâvet dinledik. Bu doğruya götürmektedir, biz onun (Allah kelâmı olduğuna) inandık” (Cin 1). Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur. Ey A’ver, bu güzel kelimeleri öğren.” Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 14, 2908.

413-Resûlullah buyurdular ki: “Bir grup, Kitâbullah’ı okuyup ondan ders almak üzere Allah’ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine huzur iner ve onları Allah’ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar” Ebu Dâvud, Salât 349, 1455. H; Tirmizî, Kırâ’at 3, 2946 H.; Müslim, Zikir 38, 2699 H; İbnu Mâce, Mukkaddime 17, 225. H.

415-”Biz Suffa’da iken Resûlullah (dışarı) çıkarak: “Hanginiz hergün hiç günah işlemeden ve akrabalık bağlarını da bozmadan Buthân’a veya Akik’e gidip oradan (zahmete ve masrafa girmeden) iki adet iri hörgüçlü dişi deve tutup getirmeyi ister?” diye sordu. Biz: “Ey Allah’ın Resûlü bunu hepimiz isteriz” dedik. Hz. Peygamber : “-O halde birinizin mescide gidip orada Allah’ın kitabından iki âyeti öğrenmesi veya okuması, kendisi için iki deveden daha hayırlıdır. Üç âyet onun için üç deveden, dört âyet onun için dört deveden ve okunacak âyetler kendi sayılarınca deveden daha hayırlıdır” buyurdular.” Müslim, Salatû’l-Müsâfirin 251; Ebu Dâvud, Salat 349, 1456 H.

418-”Kur’ân’ı tegannî etmeyen bizden değildir.” (Sahabeden biri, bununla) açıktan okumayı kastediyor demiştir.” Buhârî, Tevhid, 32, 44. Tegannî: “kıraatın hüzünlü ve dokunaklı kılınmasıdır.” (teğanni: zenginleştirmek, geliştirmek, ilerletmek)

422-Resûlullah buyurdular ki: “Aziz ve celîl olan Allah diyor ki: “Kim, Kur’ân-ı Kerîm’i okuma meşguliyeti sebebiyle benden istemekten geri kalırsa, ben ona, isteyenlere verdiğimden fazlasını veririm.” Tirmizi, Sevâbu’l-Kur’ân 25, 2927.H.

423-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim Kur’ân’ı okur ve onunla amel ederse, kıyamet günü babasına bir tâç giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş dünyadaki herhangi bir evde bulunduğu takdirde onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur’ân’la bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak, düşünebiliyor musunuz?” Ebu Dâvud, Salât, 349, 1453.H.

424-Hz. Ali anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Kim Kur’ân’ı okur, beller, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır.” Tirmizi, Sevâbu’l-Kur’ân 13, 2907 H.

425-Resûlullah buyurdular ki: “Kur’ân’ı okuyup ona sâhip çıkan kimseye (âhirette): “Oku ve (cennetin derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zirâ senin makamın, okuduğun en son âyetin seviyesindedir” denir.” Ebu Dâvud, Vitr, 20, 1464; Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 18, 2915, H; İbnu Mâce, Edeb 52, 3780 H.

426-”Resûlullah şöyle buyurdu: “Kur’ân’da mâhir olan, Sefere denilen kerîm ve mutî meleklerle berâber olacaktır. Kur’ân’ı kekeleyerek zorlukla okuyana iki sevap vardır.” Buhârî, Tevhid 52; Müslim, Müsafirin 244; Ebu Dâvud, Vitr 14, (1454); Tirmizî, Sevâbu’l-Kurân 13 (2906); İbnu Mâce, Edeb 52, (2779).

430-”Resûlullah buyurdular ki: “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı Kerim’i öğrenen ve öğretendir.” Buhârî, Fedailu’l-Kur’ân 21; Tirmizî, Fedailu’l-Kur’ân 15, 2909; Ebu Dâvud, Salat 349, 1452 H.; İbnu Mâce, Mukaddime 16, 211.H.

431-”Resûlullah buyurdular ki: “Belleğinde Kur’ân’dan hiçbir şey bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir.” Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 18, 2914. H. Tirmizi bu hadisin sâhih olduğunu söylemiştir.

435-Resûlullah buyurdular ki: “Kur’ân’ın haram kıldığı şeyleri helâl addeden kimse Kur’ân’a inanmamıştır.” Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 20, 2919. H.

 

d)Kur’an’dan kopuk din bilgiçleri cahildir

4138-”Resûlullah buyurdular ki: “Allah ilmi [verdikten sonra], insanların [kalbinden] zorla söküp almaz. Fakat ilmi, ülemâyı kabzetmek suretiyle alır. Ülemâ kabzedilir, öyle ki, tek bir âlim kalmaz. Halk da cahilleri kendine reis yapar. Bunlara meseleler sorulur, onlar da ilme dayanmaksızın [kendi reyleriyle] fetva verirler, böylece hem kendilerini hem de başkalarını dalâlete atarlar.” [Buhârî, İlm 34, İ’tisam 7; Müslim, İlm 13, (2573); Tirmizî, İlm 5, (2654).]

 

e)Kur’an’ı uygulamak(amel) amacıyla değil, salt sevap amacıyla okumak huşu(derin saygı)dan uzaklaşmaktır

4139-”Resûlullah ile beraberdik. Gözünü semaya dikti. Sonra: “Şu anlar, ilmin insanlardan kapıp kaçırıldığı anlardır. Öyle ki, bu hususta insanlar hiçbir şeye muktedir olamazlar!” buyurdular. Ziyad İbnu Lebîd el-Ensârî araya girip: “Bizler Kur’an’ı okuyup dururken ilim bizlerden nasıl kapıp kaçırılır? Vallahi biz onun hem okuyacağız, hem de çocuklarımıza, kadınlarımıza okutacağız!” dedi. Resûlullah da: “Anasız kalasın, ey Ziyad, ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum. (Bak) işte Tevrat ve İncil, Yahudilerin ve Hıristiyanların elinde, onların ne işine yarıyor (sanki onunla amel mi ediyorlar)?” buyurdu. Cübeyr der ki: “Ubâde İbnu’s-Sâmit’e rastladım. Kardeşin Ebu’d-Derda ne söyledi, işittin mi? dedim. Ve ona Ebu’d-Derda’nın söylediğini haber verdim. Bana: “Ebu’d-Derda doğru söylemiş, dilersen kaldırılacak olan ilk ilmin ne olduğunu sana haber vereyim: İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşudur. Büyük bir camiye girip huşu üzere olan tek şahsı göremeyeceğin vakit yakındır!” dedi.” [Tirmizî, İlm 5, (2655).]

 

f)Kur’an’ı nağmeyle okumanın kınanması

906-”Resûlullah buyurdular ki:”Kur’ân’ı Arap lahn’ı ve Arap sesleri üzere okuyun. Sakın ha ehl-i aşk ve ehl-i kitabeyn’in lahn’ı üzere okumayın. Bilesiniz, benden sonra bir kavm gelecek ki, onlar Kur’ân’ı okurken, şarkı ve mâtem tercîi gibi terci’ ile okuyacaklar. Onların (imanları laftadır) gırtlaklarından öte geçmez. Kalbleri fitne ve fesada uğramıştır. Böylelerinden hoşlanan kimselerin kalpleri de fitne ve fesad içindedir.” [Rezîn rivayet etmiştir. (Suyutî, Câmiu’s-Sağîr’de kaydeder (Feyzu’l-Kadir 2, 65).] AÇIKLAMA:…Yukarıdaki hadiste, “Arap dil kaidelerine (i’râba) uygunluk” mânasındadır. Arkadan gelen “Arap sesleri üzere okuyun” ifadesi de bu mânayı te’yid eder. Hadis, sonra da Yahudi ve Hıristiyanların kitaplarını okudukları şekilde Kur’ân’ı okumaktan men etmektedir. Buradan da anlıyoruz ki, Ehl-i Kitap da dinî metinleri, ibadet maksadıyla, kendilerine has bir üslubla okumakta imişler. Bu hal halen devam etmektedir. Ehl-i Kitab’ı taklidin yaygınlaştığı bir zamanda bu ikâz-ı Nebevînin de hatırda tutulması gerekir.Hadisin Câmi’u’s-Sağir’deki aslında ehl-i fısk tabiri de yer alır. Yani “Fâsıklar gibi de okumayın” denmektedir.Câmi’u’s-Sağir’de hadisin devamında da biraz farklılık gözükmektedir. “….Benden sonra bir kavm gelecek Kur’ân’ı şarkı gibi, ruhbanların ve mâtemcilerin okuyuşları gibi terci’li okuyacaklar…”Kıraatte terci’, sesi boğazda geri çevirerek oynatmak, yani dalgalamak, titretmek sûretiyle nağme yapmaktır. Şarkı ve türkülerde, ağıtlarda sıkca ve yaygın şekilde yer verilen bu nağme tarzını Resûlullah Kur’ân tilâvetinde yasaklıyor. Sesler boğazdan tabii bir çıkışla çıkacaktır, dalgalandırmak, titretmek yasaktır.Kur’ân’da bu tarza cevaz verilmemesi, harflerin tabii hallerinin bozulmasındandır. Münâvî’nin kaydına göre Ahmed İbnu Hanbel’e bu yasağın sebebi sorulunca, soruyu sorana: “Adın ne?” der. Adam: Muhammed, deyince İmam sorar:”- Sana Ey Muhaammed denmesinden hoşlanır mısın?”Terci’de, görüldüğü gibi harfin tabii hâli bozulduğu gibi, mahrec yerleri de değişmektedir. Mahrec yerlerinin değişmesi ise, mânaya tesir edecektir. Hülâsa bunun getireceği muhtelif mahzurlar sebebiyle, hoş karşılanmamıştır.

 

g)Kur’an’ı anlamadan okumamak

918-Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Sizden biri geceleyin kalkınca Kur’ân diline dolaşıp ne dediğini anlamamaya başlayınca hemen yatsın.” [Müslim, Müsâfirin 223, (787); Ebû Davud, Salât 308, (1311).]

4124-Hz. Ali demiştir ki: “İnsanlara anlayacakları şeyleri anlatın. Allah ve Resulünün tekzib edilmelerini ister misiniz?” [Buhârî, İlm 49.]

4125-İbnu Mes’ud diyor ki: “Sen bir cemaate akıllarının almayacağı bir şey söylersen mutlaka bu, bir kısmına fitne olur.” [Müslim, Mukaddime 5.]

 

h)Peygamber Kur’an’ı anlamaya önem verirdi

915-İbnu Mes’ud anlatıyor: “Resûlullah bana:”- Kur’ân’ı bana oku!” dedi. Ben (hayretle):”- Sana indirilmiş bulunan Kur’ân’ı mı sana okuyayım?” diye sordum. Bana:”- Evet, ben onu kendimden başkasından dinlemeyi seviyorum!” dedi. Ben de ona Nisa sûresini okumaya başladım. Ne zaman ki, “Her ümmete her şâhid getirdiğimiz ve ey Muhammed, seni de bunlara şâhid getirdiğimiz vakit durumları nasıl olacak?” mealindeki âyete (41. âyet) geldim.”- Dur!” dedi. Durdum ve dönüp Resûlullah’a baktım. Bir de ne göreyim, iki gözünden de yaşlar akıyordu.” [Buharî, Fedâilu’l-Kur’ân 32, 33, 35; Müslim, Musâfirin 247, (700); Tirmizî, Tefsir, Nisa, (3027, 3028); Ebû Davud, İlm 13, (3668).]

 

i)Helalı haram kılma şirk olup, nedeni Kur’an’ı iyi bilmemektir

643-Adiyy İbnu Hâtim anlatıyor: “Boynumda altundan yapılmış bir haç olduğu halde Resûlullah’a geldim. Bana: “Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at!” dedi ve arkadan şu ayeti okuduğunu hissettim:”Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir.” (Tevbe, 31). Resûlullah devamla: “Aslında onlar, bunlara (ruhbanlarına) tapınmadılar, ancak bunlar (Allah’ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helâl kılınca hemen helâl addediverdiler, (Allah’ın helâl kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram addediverdiler.” Tirmizi, Tefsir, Berâe, (3094).

Adiyy İbnu Hâtim anlatıyor: “Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu halde Resûlullah(a.s.)’a geldim. Bana: “Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at!” dedi ve arkadan şu ayeti okuduğunu hissettim: “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini (yani din adamlarını) ve Meryem oğlu Mesihi rab edindiler. Oysa tek olan Allah’ tan başkasına ibadet etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir.” (9Tevbe, 31)

Adiyy İbnu Hâtim bu ayeti kerimeyi duyunca Rasulullah’a: “Onlara ibadet etmiyorlar ki!” dedi. Bunun üzerine Rasulullah: “Onlar Allah’ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?” diye sorunca; Adiyy İbn Hatem: “Evet” dedi. Rasulullah: “İşte böylece onlara ibadet ediyorlar” buyurdu. (Tirmizi, Tefsir, Berâe, (3094-3095)

424-Hz. Ali anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Kim Kur’ân’ı okur, beller, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır.” Tirmizi, Sevâbu’l-Kur’ân 13, 2907 H.

435-Resûlullah buyurdular ki: “Kur’ân’ın haram kıldığı şeyleri helâl addeden kimse Kur’ân’a inanmamıştır.” Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 20, 2919. H.

3935-”Cahiliye halkı, bir çok şeyi (helal addedip) yiyor, birçoğunu da pis addederek yemiyordu. Allah Teâlâ, Resûlünü gönderdi, kitabını indirdi, helalini helal, haramını da haram kıldı. Helal kıldığı helaldir, haram kıldığı da haramdır, sükut buyurduğu da aff(edilmiş)tir.”İbnu Abbâs, sonra şu âyet-i kerimeyi okudu: “(Ey Muhammed!) De ki: “Bana vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti, -ki pistir- ve günah işlenerek Allah’tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, -başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere- bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder” (En’âm 145). [Ebû Dâvud, Et’ime 31, (3800).] AÇIKLAMA: …Âyet, bu sayılanlar dışında kalanların haram olmadığını ifade etmekte ve “Siz Allah’ın haram etmediği şeyi neye dayanarak haram kılıyorsunuz?” ma’nâsında muâheze yoluyla onları reddetmektedir.Ancak âyet hususunda ülemâ üç ayrı görüş ileri sürerek ihtilaf etmiştir.1) Âyet sünnetle mensuhtur(????). Zira, Resûlullah ehlî eşek etini, pençeli vahşi kuşların etini, kesici dişi olan vahşilerin etini haram kılmıştır.2) Bu âyet muhkemdir, âyette zikredilenler dışında haram yoktur. Hz. Âişe böyle söylemiştir.3) Zührî ve iki kavlinin birinde Mâlik: “Âyet muhkemdir ancak buna sünnette gelen haramlar da ilâve edilmelidir” demiştir.

5164-”Resûlullah buyurdular ki:”Helal, Allah Teala hazretlerinin kitabında helal kıldığı şeydir. Haram da Allah Teala hazretlerinin kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükut ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual külfetine girmeyiniz.” Rezin tahric etmiştir. [Tirmizî, Libas 6, (1726); İbnu Mace, Et’ime 60, (3367).]

 

j)Kur’an’ı yaşama indirgeme

917-Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Sizden kim Vettîni ve’zzeytûni sûresini okuyup son âyeti olan: “Allah hâkimlerin hâkimi değil mi?” (8. âyet) ayetine gelince: “Evet, ben buna şehâdet edenlerdenim” desin. Kim de Lâ uksimu biyevmi’lkıyâme’yi okuyup son âyeti olan “(Bütün bunları yapan Allah) ölüleri tekrar diriltmeye kâdir değil midir?” (Kıyamet 40) âyetini de okudu mu: “Rabbimizin izzetine andolsun evet!” desin. Kim de Mürselât sûresini okuyup en sondaki, “Artık bundan sonra hangi söze inanacak onlar?” (50. âyet) âyetini de tamamladı mı: “Allahu Teâla’ya inandık” desin.” (Ebu Dâvud, Salât 154, (887); Tirmizî, Tefsir, Tin, (3344)]

 

İSLAM’A YATKIN OLARAK DÜNYAYA GELME(FITRAT)

48-Ebu Hüreyre anlatıyor; Hz. Peygamber: “Her çocuk fıtrat üzerine doğar” buyurdu ve sonra da “Şu ayeti okuyun” dedi: “Allah’ın yaratılışta verdiği fıtrat…” (Rum, 30). Sonra Resûlullah sözünü şöyle tamamladı: “Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın doğurunca, azaları tam olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?” Dinleyenler: “Ey Allah’ın Resûlu, küçükken ölenler hakkında ne dersiniz (cennetlik mi, cehennemlik mi?) diye sordular. Hz. Peygamber şu cevabı verdi: “(Yaşasalardı) nasıl bir amel işleyeceklerdi Allah daha iyi bilir.”Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22, (2658); Muvatta, Cenâiz. 52, (1, 241); Tirmizî, Kader 5, (2139); Ebu Dâvud, Sünnet 18, (4714).

 

 

ŞİRK İŞLEMEDİKÇE CENNETE GİRME DURUMU

a)Şirk dışında suç işlense de cennete girmek

7 – Ebu Zerr (Cündeb İbnu Cünâde el-Gıfârî) (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bana Cebrâil aleyhisselam gelerek “Ümmetinden kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete girer” müjdesini verdi” dedi. Ben (hayretle) “zina” ve hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. “Hırsızlık da etse, zina da yapsa ” cevabını verdi. Ben tekrar: “Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!” dedim. “Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!” Hz. Peygamber dördüncü keresinde ilâve etti: “Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir”. Buhârî, Tevhid 33; Müslim, İman 153, (94); Tirmizî, İman 18, (2646).

8-Hz. Peygamber buyurdular ki: “İki şey vardır gerekli kılıcıdır!” Bir zat:- Ey Allah’ın Rasûlü! gerekli kılan bu iki şeyden maksad nedir? diye sordu: Hz. Peygamber : “Kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir” cevabını verdi” Müslim, İman 151, (93).

 

b)Şirkin dışında her şeyin bağışlanma olasılığı vardır

5078-AÇIKLAMA Buhârî, bu hadisi “Büyük günahların en büyüğü şirktir” hadisinden hemen sona zikretmek suretiyle, bu söylediğimiz açıklamaya işaret etmiş olmaktadır.”

558-”Kur’ân-ı Kerîm’ de en çok sevdiğim âyet şudur: “Allah, kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar…” (Nisa, 48). Tirmizî, Tefsir, Nisa, (3040).

4144-”Resûlullah buyurdular ki: “Allah Teâlâ diyor ki: “Ey âdemoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey âdemoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey âdemoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım.” [Tirmizî, Da’avât 106, (3534).]

180-”Resûlullah buyurdu ki: “Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dâhil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.” Tirmizî, Birr 14, (1918).

4662-”Resûlullah buyurdular ki:”Kim namazı kılar, zekatı verir ve Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölürse, ona mağfiret etmek Allah üzerine bir hak olur. Hicret etse veya doğduğu yerde ölse de!”… [Nesâî, Cihad 18, (6, 20).]

4670-”Resûlullah buyurdular ki:”Allah Teala diyor ki: “Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” [Buharî, Tevhid 15; 35; Müslim, Zikr 2, (26 75), Tevbe 1, (2675).]

4671-”Resûlullah buyurdular ki:”Allah Teala hazretleri demiştir ki: “Kim bir hayır işlerse ona sevabının on katı verilir veya arttırırım da. Kim bir günah işlerse bunun cezası, misli kadardır, veya affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım. Kim bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana hiçbir şeyi şirk koşmaksızın arz dolusu hata ile kavuşursa ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” [Müslim, Zikr 22, (2687).]

 

c)Sadece şirk(helalı haram kılma) koşmadan farzlarla cennet

4666-”Nu’man İbnu Nevfel (bir gün) dedi ki: “Ey Allah’ın Resûlü! Farz namazlarımı kılsam, Ramazan orucumu tutsam, helali helal bilip haramı da haram tanısam ve bunlara hiçbir ilave (hayır ve ibadet)de bulunmasam cennete gider miyim?”Resûlullah: “Evet!” buyurdular. Nu’man: “Vallahi (bu farzlara) hiçbir ilavede bulunmayacağım!” dedi.” [Müslim, İman 16, (15).]

 

 ŞEFAAT

9-”Hz. Peygamber’e “Ey Allah’ın Resûlü, kıyamet günü senin şefaatinle en ziyâde saadete erecek olan kimdir?” diye sormuştum. Bana: “Hadis’e karşı sende olan aşkı görünce, bu hususta senden önce bana bir başkasının sualde bulunmayacağını tahmîn etmiştim” açıklamasını yaptıktan sonra şu cevabı verdi: “Kıyamet günü benim şefaatimle en ziyade saadete erecek olan kimse, samimi olarak ve içinden gelerek’Lâ ilâhe illallah’ diyen kimsedir” Buhârî, İlm 34, Rikak 50.

5089-”Resûlullah buyurdular ki: “Her peygamberin müstecab (kabul edilebilir) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimin şirk koşmadan ölenleri nail olacaktır.” [Buhârî, Da’avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198); Muvatta, Kur’an 26, (1, 212); Tirmizî, Daavat 141, (3597).]

Peygamber, ancak tanıdıkları hakkında olumlu yönde tanıklıkta bulunabilir(şefaat); peygamber öldükten sonra kendisinden sonra yaşayan insanlar hakkında bilgi sahibi değildir

5059-Bir diğer rivayette İbnu Mes’ud şöyle demiştir: “Resulullah va’z etmek üzere aramızda doğruldu ve dedi ki:”Ey insanlar! Sizler (kıyamet günü) Allah’ın yanında yalınayak, çıplak ve kabuklu olarak toplanacaksınız. [Sonra şu ayeti okudu:] “İlk yaratışa nasıl başladı isek, üzerimizde hak bir vaad olarak yine onu iade edeceğiz…” (Enbiya 104). Haberiniz olsun! Kıyamet günü mahlukattan ilk giydirilecek İbrahim aleyhisselam’dır. Haberiniz olsun, o gün ümmetimden bazı kimseler getirilir ve sol tarafa alınırlar. Bunun üzerine ben:”Ey Rabbim! Bunlar ashabımdır!” derim. Bana:”Sen bilmiyorsun, bunlar senden sonra neler yaptılar” denilir. Ben salih kul (İsa)’nın dediği gibi diyeceğim:”Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat vakta ki sen beni (içlerinden) aldın, üstlerinde nigehban yalnız sen oldun. (Zaten) sen (her zaman) her şeye hakkıyla şahidsin. Eğer kendilerine azab edersen şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen mutlak galib ve yegâne hüküm ve hikmet sahibi olan da hakikaten sensin sen”(Maide 117-118).] Resulullah devamla dedi ki:”Bunun üzerine bana: “Onlar, sen aralarından ayrıldığın günden beri, dinden yüz çevirmeye hiç ara vermediler!” denilecek.”Bir rivayette şu ziyade var: “Ben: “Rahmetten uzak olsunlar, rahmetten uzak olsunlar!” derim.” [Buhârî, Rikak 45, Enbiya 8, 44, Tefsir, Maide 14, 15, Tefsir, Enbiya 2; Müslim, Cennet 57, (2860); Tirmizî, Kıyamet 4, (3329); Nesâî, Cenaiz 118, (4, 114).] AÇIKLAMA: “Bunlardan murad, Aleyhissalâtu vesselâm zamanında Müslüman olarak yaşayıp sonradan irtidat edenlerdir” denmiştir. Resulullah bunlara da, -üzerlerinde abdest nuru olmasa da- sağlığında onları Müslüman bildiği için nida eder. Ancak “Bunlar irtidat ettiler!” denilir. 3)”Bunlar, tevhid üzerine ölen büyük günah sahipleri ve kişiyi dinden çıkarmayan bid’alara düşen ehl-i bid’adır” denmiştir. Bunların alınlarında ve abdest uzuvlarında nur olması da mümkündür. Bunlar, Resulullah zamanında veya ondan sonra da yaşamış olabilirler. Bunları hususi alâmetleriyle tanımış olacaktır. İbnu Abdilberr der ki: “Dinde bid’at çıkaranların hepsi havuz’dan kovulacaktır; Haricîler, Rafizîler ve diğer ehl-i heva.” Devamla “Zalimlerin, haksızlıkda ileri gidenlerin, hakkı gizleyenlerin ve kebair işleyerek asi olanların” da bu hükme girdiklerini, bu sayılanların hepsinin, sadedinde olduğumuz hadiste haber verilen azaba maruz kalacaklarından korkulduğunu belirtir.

Esma’dan gelen şu rivayet bize Hz. Peygamber’in çıkacak fitnelere karşı, ashabını uyarmada değişik üsluplara başvurduğunu göstermektedir: “Ben (cennette bana has olan) havuzumun başında yanıma gelecekleri beklerken, bir bölük insan (cehenneme atılmak üzere) yakalanıp getirilir. Ben: “Bunlar benim ümmetimdir” diyerek müdahale ederim. Ancak, “Sen bunların arkandan yüz geri olup, dinden çıktıklarını bilmiyorsun” derler.” Fitne bölümünün açıklama kısmında 4758 no’lu hadisin öncesinde

 

 

ŞİRK NEDİR?

a)Allah’ın helal kıldığını haram kılmak şirktir

5936-”Resûlullah buyurdular ki:”Rabbim, bugün bana öğrettiği şeylerden bilmediklerinizi size öğretmemi emretti. (Ve buyurdu ki): “Benim bir kula verdiğim bir mal helaldir. Ben bütün kullarımı hanif(şirksiz) olarak yarattım. Ancak şeytanlar onlara gelip, (fıtrî) dinlerinden alıp götürdüler, kendilerine helal kıldığım şeyleri haram kıldılar. Kendisine bir güç vermediğim şeyi bana şirk koşmalarını emrettiler.”Allah Teala arz ehline baktı ve Ehl-i Kitap’tan bir kısmı hariç onların Arap, acem hepsine öfkelendi ve dedi ki:”Ben seni imtihan etmek ve seninle de (başkasını) imtihan etmek üzere gönderdim. Sana, suyun yıkayıp (yok edemeyeceği) bir kitap gönderdim. Ta ki sen onu uyurken de uyanıkken de okuyasın!” … Cennetlikler üç kısımdır:* Kuvvet sahibi, adaletli, sadaka veren ve muvaffak olanlar.* Bütün yakınlarına ve Müslümanlara karşı merhametli ve yumuşak kalpli olanlar.* İffetli, namuslu ve çoluk çocuk sahibi olanlar.”Resûlullah devamla dedi ki:”Cehennem ehli de beş kısımdır:* Aklı olmayan zayıflar. Bunlar, aranızda tabi olarak bulunurlar, hiçbir ehle ve mala tabi değildirler. *Tamahkârlığını izhar etmeyen hain kişiler. Böylesi, bir kapıyı çalsa mutlaka ihanet eder.* Akşam, sabah her fırsatta malın ve ehlin hususunda seni aldatan adamlar.* Cimrilik ve yalanı da zikretti.* Bir de kötü huylu kaba sözlü insan.”Resûlullah devamla buyudular ki:”Allah Teala, bana mütevazi olmanızı emretti. Öyle ki, hiç kimse hiç kimseye karşı böbürlenmesin, hiç kimse hiç kimseye karşı tecavüzde bulunmasın.” [Müslim, Cennet 63, (2865).]

 

b)Uğursuzluğa inanmak şirktir

4093-”Resûlullah buyurdular ki:”Uğursuzluk(kötülük üreten şey) çıkarmak(ORİJİNALDE UĞURSUZLUK ÇIKARMAK DEĞİL, UĞURSUZLUK[ET-TIYARA](YANİ ONA İNANMAK)GEÇMEKTEDİR) şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir. (İhtiyarsız kalbine uğursuzluk vehmi gelip içinde bazı şeylere karşı neferet duyan) hâriç bizden kimsede bu yoktur(BU CÜMLE, TAM BİR ÇARPITMA. DOĞRUSU,’BİZDEN DEĞİLDİR’ OLACAK.) Lakin Allah onu tevekkülle giderir.” (79) [Ebu Dâvud, Tıbb 24, (3910); Tirmizî, Siyer, 47, (1614).]

4094-”Resûlullah buyurdular ki: “Ne sirayet (bulaşma), ne de uğursuzluk vardır. Benim fe’l hoşuma gider.” Yanındakiler sordu: “Fe’l nedir?””Güzel bir sözdür!” buyurdu.”Buhârî’nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: “Resûlullah : “Benim, dedi, fe’l-i sâlih, güzel bir kelime hoşuma gider.” [Buhârî, Tıbb 44, 54; Müslim, Selam 113, (2224); Ebu Dâvud, Tıbb 24, (3916); Tirmizî, Siyer 47, (1615).]

 

c)Sihir, büyü ve falcılık, şirktir

2237-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim (sihir maksadıyla) bir düğüm vurur sonra da onu üflerse sihir yapmış olur. Kim sihir yaparsa şirke düşer. Kim bir şey asarsa(açıklamada -fayda sağlamak ve zarara karşı korunmak amacıyla- veya öylesine asılan muska), o astığı şeye havale edilir.” [Nesâî, Tahrîm 19, (7, 112).]

2238-”Resûlulah buyurdular ki: “Kim bir arrâfa (kâhine/müneccim/falcı/cinci) gelir, bir şeyler sorar ve söylediklerine de (inanıp) onu tasdik ederse, kırk gün namazı kabul edilmez.” [Müslim, Selâm 125, (2230).]

3983-”Resûlullah buyurdular ki “Benim tiryak(panzehir) içmem, temîme (muska/nazar boncuğu) takınmam, içimden gelen şiiri okumam aldırmazlık olur.” [Ebu Dâvud, Tıbb 10,(3869)) Açıklama: “Muskalar ve rukyeler şirktendir” hadisi. Tirmizî Şerhi’nde der ki: “Kur’andan muska yapıp takmak sünnet yolu değildir. Bu hususta sünnet, Kur’an’ın okunmasıdır, tâlîk(asılması) edilmesi değil.”

4098-“Resûlullah’ın şöyle söylediğini işittim: “İyâfe, tıyere(uğursuzluk), tark(fal) sihirdendir.” [Ebu Dâvud, Tıbb 23, (3907).]

 

d)Okuyup üflemeler ve muskalar, şirktir

4034-”Resûlullah : “Ümmetimden yetmişbin kişi (Mahşer’ de) hesaba çekilmeden cennete girecektir!” buyurdular. Kendisine: “Ey Allah’ın Resûlü! Bunlar kimlerdir?” diye sual edildi.”Onlar, kendilerini dağlatmayanlar, rukyeye(okuyup üflemeye) başvurmayanlar, teşâüm’e(uğursuzluğa) inanmıyanlar ve Rabblerine tevekkül edenlerdir!” buyurdu. Ukkâşe kalkıp: “Ey Allah’ın Resûlü! Dua buyur, Allah beni onlardan kılsın!” dedi.: “Sen onlardansın!” müjdesini verdi…” [Müslim, İman, 371, (218).]

4035-”Resûlullah’ı işittim, diyordu ki: “Rukyelerde(okuyup üflemeler), temîmelerde(muskalarda), tivelelerde(muhabbet muskası/arayı bulma/karı kocayı birbirine sevdirme) bir nevi(‘BİR NEVİ’ SÖZCÜĞÜ ÇEVİRMENİN EKLEMESİDİR. ORİJİNALDE’BİR NEVİ’ DİYE BİR SÖZCÜK YOKTUR.) şirk vardır.” Bunu işiten bir kadın atılarak, (İbnu Mes’ud’a): “Böyle söylemeyin, benim gözüm ağrıyordu. Falan yahudiye gittim geldim. O bana rukye yaptı. Ağrım kesildi” dedi. Abdullah İbnu Mes’ud tereddüt etmeden, “Bu (ağrı) şeytanın işiydi, o eliyle dürtüyordu, sana rukye yapılınca vazgeçti. Bu durumda sana Resûlullah gibi, şöyle söylemen kafidir: “Ezhibi’lbâs Rabbe’nnâs eşfi ente’ş-Şâfi, Lâ şifâe illâ şifâuke, şifâen lâ yuğâdiru sakamen. (Ey insanların Rabbi, acıyı gider, şifa ver, sen Şâfisin. Senin şifandan başka bir şifa yoktur, hiçbir hastalık bırakmayan bir şifa istiyorum.” [Ebu Dâvud, Tıbb 17, (3883).]

4037-”Abdullah İbnu Ukeym’ın yanına girdim. Kendisinde kızıllık vardı. “Temîme (muska) takmıyor musun?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi: “Bundan Allah’a sığınırım. Zira Resûlullah şöyle buyurmuştu: “Kim bir şey takınırsa, ona havale edilir.” “Belaya dua ile karşı koyun.” [Tirmizî, Tıbb 24, (2073).] AÇIKLAMA: Başka bir hadiste:”Kim bir temîme takarsa Allah muradına erdirmesin, kim bir nazarlık(vede’a) takarsa Allah nazardan saklamasın.”

2164- Abbâd İbnu Temîm anlatıyor: “Ebû Beşîr el-Ensârî kendisine bildirmiştir ki, Ebû Beşir bir seferde Resûllullah ile beraberdi. Efendimiz, o sırada tellâlına emrederek şu hususu ilan ettirdi: “Hiçbir devenin boynunda kirişten mamul bir gerdanlık veya (herhangi) bir gerdanlık kalmasın, mutlaka kesilsin!”Mâlik: “Zannederim bu yasak, nazar değmesine (karşı develerin boynuna asılan şeyler) için verilmiş olmalı demiştir.” [Buhârî, Cihâd 139; Müslim, Libâs 105, (2115); Muvatta, Sıfatu’n-Nebî 39, (2, 937); Ebû Dâvud, Cihâd 49, (5552).]AÇIKLAMA:Gerdanlık olarak çevirdiğimiz kelime kılâde’dir. Takılan şey, “takı” mânasına gelir. İmam Mâlik, Resûlullah’ın koparılıp atılmasını emrettiği bu hayvan takılarının nazara karşı asılan muskalar olduğunu tahmin ediyor. Şu halde halkın, hayvanları bir kısım müsîbet ve âfetlere karşı korumak maksadıyla hayvanların boynuna takageldikleri ve hattâ birçoğunun kirişle bağladığı muskaları Resûlullah emrederek kaldırtmış ve bundan böyle o çeşit takıları yasaklamış, bunların, Allah’ın takdirinden hiçbir şeyi geri çeviremeyeceğini ümmetine öğretmiştir.Hattâbî, Mâlik dışında bâzı âlimler, hayvanların boynuna çan bağlandığı için Resûlullah’ın kopartma emri verdiğini söylemiştir. Bazı âlimler de, bu emrin, hayvanın şiddetli sıçraması, ürkmesi hâlinde boğulmasına sebep olabilir diye onları koparttığını söylemiştir. Hemen belirtelim ki, İmam Mâlik’in getirdiği yorum, “zinet veya bir başka maksadla hayvanın boynuna bir şeyler bağlanabilir, bunda bir mahzur yoktur hükmünü tazammun eder. Kadı İyâz der ki: “İmam Mâlik’e göre, yasak sadece kirişe mahsustur, başka takılar yasak değildir. Alimler, nazara karşı insan veya hayvanlara muskadan başka birşeylerin takılması câiz mi, değil mi münakaşa etmiştir. Bazıları ihtiyaç hâsıl olmadan takılmasını câiz bulmamışsa da ihtiyaç doğunca, gözdeğmesi, cin ve sâireden gelen zararı defetmek için cevaz vermiştir. Bir kısmı da kayıtsız şartsız, “ihtiyaçtan önce de sonra da câizdir, tıpkı, hasta olmazdan önce tedavi için tedbir alındığı gibi” demiştir.”

2219- Ebû Vehb el-Cüşemî anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Size alnı sakar, ayakları sekili kahverengi atı veya alnı sakar ayakları sekili kızıl atı veya alnı sakar, ayakları sekili siyah atı tavsiye ederim.”Ebû Vehb’e: “Kızılın tafdil edilişinin sebebi nedir?” diye soruldu. Şu cevabı verdi:”Çünkü, Hz. Peygamber bir seriyye göndermişti. Zafer haberini ilk getiren kızıl atın sahibi idi.” [Ebû Dâvud, Cihâd 44, (2544); Nesâî, Hayl 3, (6, 218, 219).]Nesâî’de şu ziyade vardır: “(Allah yolunda) at besleyin, alınlarından ve arkalarından okşayın. Boyunlarına takı bağlayın fakat kiriş bağlamayın.” “Kiriş bağlamayın” ibaresi şunu ifade eder: Araplar cahiliye devrinde nazar değmesine karşı atlarına kiriş bağlarlardı. Bu hadisle Resûlullah bu işin, Allah’ın kaderinden hiçbirşeyi geri çeviremeyeceğini onlara bildirmiş oldu. Mamafih

3530-7048-”Yaşlı bir kadın vardı, bize gelir, humre (denilen bir veba çeşidine) karşı rukye yapardı. Bizim ayakları uzun bir karyolamız vardı. (Eşim) Abdullah eve gireceği zaman (geldiğini sezdirmek için) öksürüp ses çıkarırdı. Bir gün Abdullah aynı şekilde içeri girdi. Kadın, sesini işitince ona karşı örtüsüne büründü. Abdullah gelip yanına oturdu ve bana eliyle dokundu ve bir ipin eline değdiğini hissetmişti ki: “Bu nedir?” diye sordu. Ben: “(Takındığım bu muska) içinde humraya karşı dua var!” dedim. Abdullah onu derhal çekip kopardı, fırlatıp attı ve: “Abdullah’ın ailesi şirkten müstağnidir. Ben Resûlullah’ın: “Rukyeler, muskalar ve büyü bir şirktir” dediğini işittim” dedi. Ben: “Ama ben bir gün dışarı çıkmıştım. Beni falanca gördü, bunun üzerine ona gelen taraftaki gözüm yaşardı. O günden beri rukye yapınca gözümün yaşı kesilir, rukyeyi bıraktım mı tekrar yaşarır” dedim. Bunun üzerine Abdullah dedi ki: “Bu şeytandır, ona itaat edince seni bırakıyor, ona isyan ettiğin vakit parmağıyla gözüne dürtüyor. Ama Resûlullah’ın yaptığı gibi yapsaydın, bu senin için daha hayırlı, şifa bulman için de daha münasip olurdu: Gözüne su serpip şöyle diyeceksin: “Ezhibî’l-be’s, Rabbi’n-nâs, işfî, enteş-Şâfi, lâ şifaen illâ şifâuke, şifâen lâ yugâdiru sakamen (Fenalığı gider. Ey insanların Rabbi! Şifa ver! Sen şifa verensin. Senin verdiğinden başka şifa yok! Öyle şifa ver ki, hiçbir hastalık geride kalmamış olsun).”

3531-7049-”Resûlullah, kolunda tunçtan bir bilezik taşıyan bir adam görmüştü: “Bu halka da ne?” diye sordu. Adam: “Bu vâhine (denen kol ağrısın)dan dolayıdır” dedi. da: “Çıkar onu! Zira o, ağrını artırmaktan başka bir işe yaramaz!” buyurdu.”

 

e)Riya şirktir

3989-7196-”Bir gün Resûlullah’ın mescidine gitmiştir. Orada Hz. Muaz İbnu Cebel’i’ın kabrinin dibinde oturmuş ağlar bulmuş ve: “Niçin ağlıyorsun?” diye sormuştur. Hz. Mu’âz: “Resûlullah’dan işitmiş olduğum bir hadis sebebiyle” demiş ve Resûlullah’ın hadisini okumuştur: “Şurası muhakkak ki riyanın azı dahi şirktir. Kim Allah’ın velisine düşmanlık yaparsa şüphesiz Allah ile savaşmaya çıkmış olur. Allah itaatkâr, takva sahibi ve halktan uzak duran öyle (kendi halinde) kullarını gerçekten sever ki, onlar görünmedikleri zaman aranmazlar (ehemmiyet verilmedikleri için, yoklukları kimsenin dikkatini çekmez), hazır bulundukları zaman (da meclislere, ciddi meşguliyetlere) çağırılmazlar, tanınmazlar. Kalpleri pırıl pırıl hidayet kandilleridir. (Onları hiçbir şey şekke şüpheye atamaz.) Her müşkil meselenin, ağır belanın altından kalkarlar.”

f)Kibir şirktir

5182-”Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete girmez.” [Müslim, İman 147; Ebu Dâvud, Edeb 29. (4091); Tirmizi, Birr 61, (1999).]

 

g)İnsanları veya peygamberleri methetmek

5391-”Benî Amir heyetiyle Resûlullah’ın yanına gitmiştik.”Sen bizim efendimizsin!” diye hitap ettik.”Efendi, Allah’tır!” buyurdular. Biz:”Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!” dedik. Bize: “Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!” buyurdular.” [Ebu Davud, Edeb 10, (4806).]

5392-”Hz. Ömer’in şöyle söylediğini işittim:”Resûlullah’ı dinledim diyordu ki: “Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları aşırı övgülerde(İTRA’) bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için “Allah’ın kulu ve elçisi” deyin.” [Buhârî, Enbiya 44,]

5394-”Resûlullah, övgücülerin(meddahların) ağzına toprak saçmamızı emretti.” [Tirmizî, Zühd 55, (2396).]

5393-”Bir adam, Resûlullah’ın yanında bir başkasını medh u sena etmişti.”Yazık sana! Arkadaşının boynunu kestin” buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler. Sonra da şu açıklamayı yaptılar:”Bir kimse kardeşini illa da övecekse bari: “Falancayı zannederim, ona Allah kafidir. Ben Allah’a karşı kimseyi tezkiye etmem (çünkü Allah herkesi benden iyi bilir). -Ondan (böyle bir fazilet) biliyorsa- falanca şöyle şöyledir” desin.” [Buhârî, Şehadat 16 , Edeb 54, 95; Müslim, Zühd 65, (3000); Ebu Davud, Edeb 10, (4805).]

4338-Hz.Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Bir kulun: Benim, Yunus İbnu Mettâ’dan hayırlı olduğumu” söylemesi uygun olmaz. Onun nesebi de babasınadır.” [Buhârî, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26, Tefsir, En’âm 4, Tefsir, Saffât 1; Müslim, Fezâil 166, (2376); Ebu Dâvud, Sünnet 14, (4669, 4670).]

4337-Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: “Müslümanlardan biri ile Yahudilerden biri aralarında münakaşa edip küfürleştiler. Müslüman öbürüne:”Resulullah’ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Yahudi de: “Musa aleyhisselam’ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Derken, o böyle der demez, müslüman elini kaldırıp yahudi’ye bir tokat vurdu. Yahudi de doğruca Aleyhisselâtu vesselâm’a gidip hadiseyi haber verdi.:”Beni Hz. Musa’ya üstün kılmayın! Çünkü insanlar hep bayılacaklar. İlk kalkan ben olacağım. Ben ayılınca Hz. Musa’yı Arş’ın bir ucundan tutmuş göreceğim. Bilemiyorum. O, bayılıp hemen ayılanlardan mıdır, yoksa Allah’ın istisna ettiklerinden midir?” buyurdu.” [Buhârî, Husumât 1, Enbiya 34, 35, Rikâk 43, Tevhid 31; Müslim, Fezâil 160, (2373); Ebu Dâvud, Sünnet 14, (4671); Tirmizî, Tefsir, Zümer, (3240).]

 

h)Yalan şahitlik

4910-”Resûlullah :”Yalan şehadet Allah’a şirkle bir tutulmuştur!” buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): “…Putlara tapmak gibi bir pislikten ve yalan sözden de kaçının.” (Hacc 30). [Tirmizî, Şehâdât 3, (2300, 2301); Ebu Davud, Akdiye 15, (3599); İbnu Mace, Ahkâm 32, (2372).]

 

i)Bölücülük

4777-”Resulullah buyurdular ki: “Benî İsrail üzerine gelen şeyler, aynıyla ümmetimin üzerine de gelecektir. Öyle ki onlardan alenî olarak annesine gelen olmuşsa, ümmetimden de bu çirkin işi mutlaka yapan olacaktır. Nitekim, Benî İsrail yetmiş iki millete (dine, fırkaya) bölünmüştü. Benim ümmetim de yetmiş üç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir.””Bu fırka hangisidir?” diye soruldu.”Benim ve ashabımın üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlardır!” buyurdular.” [Tirmizî, İman 18, (2643).]

4807-”Resulullah buyurdular ki:”Müslümana sövmek fısktır, onunla çarpışmak da küfürdür.” [Buharî, Fiten 8, İman 36, Edeb 44; Müslim, İman 116, (64); Tirmizî, İman 15, (2636); Nesaî, Tahrim 27, (7, 132).]

4808-”Resulullah buyurdular ki:”Benden sonra birbirinizin boynunu vuran kâfirler olarak (dinden) dönmeyin.” [Tirmizî, Fiten 28, (2194); Buhârî, Fiten, 8, Diyat 2; Ebu Davud, Sünnet 16, (4686); Müslim, İman 66, (119); Nesâî, Tahrim 28, (7, 127).]

47-Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “…- Bilin ki, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize kesinlikle haramdır, tıpkı bu yerde, bu ayda şu gününüzün haram olması gibi. Rabbinize kavuştuğunuz zaman sizi yaptıklarınızdan hesaba çekecek. Sakın benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kâfirler olmayın. Bu söylediklerimi duyanlar, duymayanlara ulaştırsınlar. Bazan söz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sözü, bizzat dinleyenden daha iyi beller.” Resûlullah sonra şunu ekledi: “Tebliğ ettim mi, tebliğ tettim mi?” Üç defa tekrarladı.”- Evet” cevabımız üzerine:”- Ya Rabbi şâhid ol!” dedi. Buhârî, Hacc 132, Edâhî 5; Tefsîr, Berâe 8, Bed’i’l-Halk 2, Fiten 8, İlm 9; Müslim, Kasâme 29, (1679); Ebu Dâvûd, Hac 63, (1947).

 

j)Irkçılık

4798-”Resulullah buyurdular ki:”Kim ummiyye (gayesi İslam olmayan) bir bayrak altında bir asabiyete çağırırken veya bir asabiyete yardım ederken öldürülürse onun ölümü, cahiliye ölümü üzeredir.” [Müslim, İmaret 57, (1850); Nesâî, Tahrîm, 28, (7, 123).]

4800-”Ey Allah’ın Resûlü, dedim, asabiyet nedir?””Asabiyet, buyurdular, zulümde kavmine yardım etmendir.” [Ebu Davud, Edeb 121, (5519).]

 

k)Eşyaları putlaştırmak

TİRMİZİ-FİTEN 2180- Ebû Vakîd el Leysî’den rivâyete göre, Rasûlullah, Hayber’e çıktığında yolda müşriklerin silahlarını astıklarını bir ağaç olan “Zat-ü envat” adı verilen bir ağaca uğradı. İnsanlar Ey Allah’ın Rasûlü! Dediler: Onların Zat-ü Envatı olduğu gibi bize de bir “Zat-ü envat” tayin et dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): Sübhanallah dedi. Bu söz Musa’nın kavminin Musaya söylediği: “…Ey Musa bize O insanların taptıkları tanrıları gibi bir tanrı yap…” (Araf: 138) söze benzedi. Ben canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki: Sizler kendinizden önceki Yahudî ve Hıristiyanların yoluna mutlaka uyacaksınız.” (Müsned: 20892) (Bu hadise Kütüb-ü Sitte’de yer verilmemiştir.)

783— Ibni Abbas’dan, bir adam Peygambere: — Allah dilerse, sen de dilersen (olur), dedi. Peygamber şöyle buyurdu: «— Allah’a eş koştum; Allah yalnız başına diler.» Burada o Allah’ın dilemesine hiç bir kimseyi ortak koşmamak için onun dilemesiyle beraber başkasının dilemesini ortak koşmamayı Peygamber bize tavsiye buyurmaktadır. Zira Allah’ın dilediği her şey, başkasının dilemesi olmaksızın meydana gelir. Bir şeyin olması için sadece «Ol» emri kâfidir. Başkasının dilemesine ihtiyaçtan be­ridir. Bunun için Allah’ın dilemesine başkasının dilemesini iştirak ettirmek şirk olur. (Buhari, Edebu’l-Mufred, 783) (Bu hadise Kütüb-ü Sitte’de yer verilmemiştir.)

 

ŞİRK AYRINTI DEĞİLDİR

a)Sizin gereksiz ayrıntı gördüğünüz, Peygamber döneminde en önemli konuydu

5901-”Siz birkısım ameller işliyorsunuz ki, onlar sizin nazarınızda kıldan daha ince (daha ehemmiyetsiz)dir. Halbuki biz onları, Resûlullah zamanında helake atıcılardan addederdik.” [Buharî, Rikak 32.]

 

b)Şirk, Mesih-Deccal tartışmalarından daha ciddidir

4204-7288-”Resûlullah (bir gün) yanımıza geldi. Biz o sırada Mesîh Deccal’i müzakere ediyorduk. Dediler ki: “Ben size, nazarımda sizin için Mesih Deccal’den daha ürkütücü bir şeyi haber vereyim mi?””Evet! Ey Allah’ın Resûlü! Söyleyin!” dedik.”Şirk-i hafidir (gizli şirk). Mesela, kişi kalkar, namaz kılar, bu namazını, kendisine bakanlar sebebiyle güzel kılar, (işte bu, gizli şirke bir örnektir)” buyurdular.”

 

KUL HAKKI

Kul hakkı, büyük günahlardan veya daha alt seviyede bir günahtır; ama mutlaka karşılığı(bedeli) olan bir günahtır

1013-”Bir adam sordu:”- Ey Allah’ın Resûlü, Allah yolunda öldürüldüğüm takdirde, bütün hatalarım örtülecek mi?” Resûlullah:”- Evet, sen sabreder, mükâfaat bekler, geri kaçmadan ileri atılır vaziyette olduğun halde öldürülürsen!”diye cevap verdi. Ve adama sordu:”- Nasıl sormuştun?”Adam sorusunu aynen yeniledi. Bunun üzerine Efendimiz sözlerini şöyle tamamladı:”- Evet, (kul) borcu hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrâil bu hususu bana haber verdi!” [Müslim, İmâret 117, (1885); Muvatta, Cihad 31, (2, 461); Nesâî, Cihâd 32, (2, 33).]

1014-:”- Resûlullah şöyle buyurdular:”Şehidin -borç hariç- bütün günahları affedilir.” [Müslim, İmâret 118.] (AFFEDİLMEYİNCE, BU GÜNAH SİLİNMEYİNCE, GÜNAH HANESİNE, BOYUTU ORANINDA HATA YAZILIR.)

1930-”Resûlullah buyurdular ki: “Allahu Teâla nazarında, bir kulun Allah tarafından yasaklanan kebîrelerden sonra, beraberinde getirebileceği en büyük günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu halde ölmesidir.” [Ebû Dâvud, Büyû 9, (3342).] AÇIKLAMA:1- Hadiste borçlanmak ve bilhassa ödeyecek karşılığı olmayan borca girmek tavsiye edilmemekte ve kötülenmektedir. Zîra, ecel gizli olduğundan her an ölmek mümkündür. Şu halde zarûrî olmayan (mesken, giyecek, yiyecek gibi) aslî ihtiyaçlara girmeyen hususlarda karşılığı olmayan, ciddî borçlara girmekten kaçınmak, İslâm’ın kemâline delâlet eden bir edeb olmaktadır… Halbuki bu hadiste borç büyük günahların altında tutulmaktadır, bu iki hadis nasıl te’lif edilir? dersen, derim ki: O hadiste, borçtan yasaklamak, çekindirmek için mübâlağa tarikiyle öyle söylenmiştir. Bu hadis ise, zâhirine uygun mânâda vârid olmuştur.”Bazı âlimler şöyle der: “Kebâiri işlemek Allahu Teâla’ya isyan etmektir. Borç almak isyan değildir. Bilakis borç almak câizdir. Resûlullah burada, ödeyecek karşılığı olmadığı halde borçlu olarak ölen kimseye karşı şiddet göstermektedir. Gâyesi de insanların hukûkunun zâyi olmamasıdır.”

 

 

İHTİLAFLAR

a)Dini sorunlar ve peygamberler hakkındaki ihtilaflar

1160-Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: “Biz kader hususunda münâkaşa ederken Resûlullah çıkageldi. Öylesine kızdı ki, öfkenin hâsıl ettiği kızıllıktan, yüzünde sanki nar taneleri ortaya çıkmıştı. Bize şöyle çıkıştı: “Bununla mı emredildiniz, yoksa ben size bunun için mi gönderildim. Bilin ki, sizden öncekileri, dinî meselelerdeki münâkaşalarını çokluğu ve peygamberleri hakkında düştükleri ihtilafları helâk etmiştir.” Bir rivayette şu ziyade mevcuttur: “Kader hususunda münakaşa etmemeniz için yemin verdim.” Tirmizî, Kader 1, (2134); İbnu Mâce, Mukaddime 10, (85).

1174-”Bir gün Resûlullah bize şöyle hitab etti: “Ey insanlar, size hacc farz kılınmıştır. Şu halde haccı edâ edin!” Cemaatte bulunan bir adam: “Her sene mi, Ey Allah’ın Resûlü?” diye sordu. Resûlullah cevap vermedi. Adam sorusunu üç kere tekrar etti. Bunun üzerine: “Ben sizi bıraktıkça siz de beni bırakın. (Madem ki sükût ettim, niye sormada ısrar ediyorsunuz?) Şayet (sorunuza) “Evet!” deseydim, her yıl haccetmek vacib oluverirdi ve buna güç yetiremezdiniz. Şunu bilin ki, sizden öncekileri helak eden şey, çok sual sormaları ve peygamberleri hakkında ihtilaflarıdır. Size bir iş emrettiğim zaman, bunu gücünüz yettiğince Îfa edin, bir yasaklamada bulunduğum vakit de ondan kaçının (bu emir ve yasakla ilgili olarak aklınıza gelen her şeyi sormaya kalkmayın!)” Buhârî,İtisam 4; Müslim, Hacc 412, (1337), Fedâil 130, (1337); Nesâî, Hacc 1, (5,110-111).

 

b)İhtilafta çoğunluğa uymak, her zaman olumlu sonuç vermez

3950-7186-”Resûlullah buyurdular ki: “Ümmetim dalâlet (bâtıl) üzerinde toplanmaz. Öyleyse bir ihtilâf görünce, size çoğunluğu(ORİJİNALDE’SEVÂD’ SÖZCÜĞÜ KULLANILMIŞTIR.) iltizam etmenizi tavsiye ederim.” (İLGİLİ HADİS KİTABINDA BU HADİSİN ZAYIF BİR HADİS OLDUĞU YAZILIDIR.)

 

 

ŞEYTAN

Vesvese/Şeytanî virüs

81-Hz. Peygamber’in kâtibi Hanzala İbnu’r-Rebî el-Esedî anlatıyor:Birgün Hz. Ebu Bekir’la karşılaştık. Bana:”- Nasılsın?” diye sordu.”- Hanzala münafık oldu” dedim.”- Sübhanallah, sen neler söylüyorsun?” diye şaşırdı. Ben açıkladım:”- Hz. Peygamber’in huzurunda olduğumuz sırada bize cennet ve cehennemden söz edilir, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca çoklukla unutup gidiyoruz”. Hz. Ebu Bekir de:”- Allah’a yemin olsun ben de aynı şeyi hissediyorum” dedi. Beraberce Hz. Peygamber’e gittik ve bu durumu açtık. Bize:”- Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl’e kasem olsun siz, benim yanımdaki hâli dışarda da devam ettirip (cennet ve cehennemi) hatırlama işini koruyabilseniz melekler sizinle yataklarınızda, yollarda müsafaha ederdi. Fakat ey Hanzala, bazan öyle bazan böyle olması normaldir (münâfıklık değildir)” dedi ve (son cümleyi üç kere tekrarladı.” Müslim, Tevbe 12, (2750); Tirmizî, Kıyamet 60, (2516). AÇIKLAMA:Bu hadiste Hz. Hanzala birçok Müslümanın zaman zaman düştüğü vesveseli hâli dile getirmiştir: İnsanoğlu Kur’ân okur, namaz kılar, âlim bir zâtın sohbetini dinler, bu anlarda mânevî hazlardan hissemend olur, tefekkür eder, melekiyet yönü kesafet kazanır, düşüncelerinde uhrevî meseleler ön plana geçer. Zaman olur aynı insan çoluk çocuğun meseleleri, beşerî münasebetler, geçim mücadelesi vs. dünyevî meselelere dalar, önceki ahvâlden uzaklaşır. Bu hâlde iken, kaybettiği önceki hâleti düşününce “ben bozuldum”, “kalbim fesada uğradı” gibi karamsar düşüncelere düşer. Yukarıdaki rivayet, Hz. Hanzala’nın böyle bir durumunu “münâfık mı oldum?” endişesiyle dile getirdiğini göstermektedir. Durumunu Hz. Ebi Bekir’e anlatınca aynı endişeler onda da birden şuur hâline çıkıverir. Resûlullah’a uğramazdan önce Ashabtan başkalarına rastlayıp, endişelerini açmış olsalardı onların da aynı endişe ve hissiyata ortak olacaklarını söyleyebiliriz.Ancak, Resûlullah bu durumun insan için normal sayılması gerektiğini, bunun münafıklık olmadığını ifade ediyor: Eğer, diyor, siz bizim meclisimizden uzakta iken de meclisimizdeki ahvâli devam ettirebilseniz, en mükemmel hâl üzeresiniz demektir. Beşerî mânialara rağmen böyle olabilen bir kimse meleklerin kendisiyle her yerde, her vakitte teberrük edip, saygı arzettiğini görebilir.Kâri, “Bazan öyle bazan böyle” tâbirini: “Kişi bazı kere huzur bazı kere de fütur hâlinde olmasıyla münafık olmaz. Huzur halinde iken Rabbinizin hukukunu eda edersiniz, fütur zamanında ise kendi hazlarınızı yerine getirirsiniz” diye yorumlar. Ayrıca ilâve eder ki: Bu ifade, ibadete karşı usançtan kişinin muhafazası için başka çeşit meşguliyetlere bir ruhsattır. Böyle olunca şu mâna hasıl olur: “Ey Hanzala! Bu ulvî hâl üzerine devam herkesin tâkat getiremeyeceği bir meşakkattir. Bu sebeple onunla mükellef kılınamazlar. Öyle ise kişiye, nefsini mezkur hâle zorlaması gerekmez. Dolayısıyla ey Hanzala, sen doğru yoldasın, senin hâlin nifak değildir. Bu düşünceyi terket, çünkü bu, şeytanın hak yolunda gidenlere nüfuz ederek onları şaşırtıp gidişatlarını değiştirdiği açık kapılardan biridir…”

36-Ebu Hüreyre anlatıyor: Hz. Peygamber’in ashabından bir kısmı ona sordular: “Bazılarımızın aklından bir kısım vesveseler geçiyor, normalde bunu söylemenin günah olacağına kaniyiz.” Hz. Peygamber : “Gerçekten böyle bir korku duyuyor musunuz?” diye sordu. Oradakiler Evet! deyince: “İşte bu (korku) imandan gelir (vesvese zarar vermez) dedi. “Müslim, İman 209 (132); Ebu Dâvud, Edeb 118 (5110). Diğer bir rivayette: “(Şeytanın) hilesini vesveseye dönüştüren Allah’a hamdolsun” demiştir.Müslim’in İbnu Mes’ud’dan kaydettiği bir rivayet şöyledir: “Dediler ki: “Ey Allah’ın Resulû, bazılarımız içinden öyle sesler işitiyor ki, onu (bilerek) söylemektense kömür kesilinceye kadar yanmayı veya gökten yere atılmayı tercîh eder. (Bu vesveseler bize zarar verir mi?)”. Hz. Peygamber : “Hayır bu (korkunuz) gerçek imanın ifadesidir” cevabını verdi.”

902-İbnu Abbas anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allah’ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir.” [Buhârî, Tefsir, Kul eûzu birabbi’nnâs 1.]

5893-İbnu Abbas anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü dendi, herbirimiz içinde, (bazan öylesine çirkin) bir şeyin arız olduğunu görür ki, bunu söylemektense o şeyin bir kor parçası olup (kendisini) yakması ona daha sevimli gelmektedir!”Resulullah bu söze şöyle mukabelede bulundu:”Allahuekber, Allahuekber, [Allahuekber!] Şeytanın hilesini vesveseye çeviren Allah’a hamd olsun!” [Ebu Davud, Edeb 118, (5112).]

5370-Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: “Aleyhissalâtu vesselâm’a: “Ey Allah’ın Resulü dedik, senin yanında iken kalplerimiz maneviyatta rikkate gelip inceliyor, dünyaya karşı alâkamız kesiliyor ve ahireti sanki görmüş gibi oluyoruz. Yanınızdan ayrılınca ailemizle ünsiyet edip çocuklarımızı kokladık mı, önceki halimizi inkar ediyoruz, bunun sebebi nedir?”Aleyhissalâtu vesselâm şu cevabı verdi:”Eğer siz, ayrıldıktan sonra da yanımdaki halinizi devam ettirseydiniz, melekler sizi evlerinizde ziyaret eder, yollarda sizinle müsafahada bulunurdu. Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi toptan yokeder, günah işleyip istiğfar edecek yeni bir mahluk yaratır ve onları mağfiret ederdi.” [Tirmizî, Cennet 2, (2528); İbnu Mace, Siyam 48, (1752).]

 

DOSTLUK

Kardeşlik hukuku

80-Ebu Cuheyfe anlatıyor: Resûlullah Selman’la Ebu’d-Derda’yı kardeşlemişti. Selman bir defasında Ebu’d-Derdâ’yı ziyaret etti. Evde, Ebu’d’Derdâ’nın hanımını düşük bir kıyafet içinde buldu. “Bu halin ne?” diye sordu, kadın: “Kardeşiniz, Ebu’d-Derdâ’nın dünya ile alakası kalmadı” diye açıkladı.Ebu’d-Derda geldi ve Selman’a yemek getirerek: “Buyur, ye!” dedi ve ilave etti: “Ben orucum!”. Selman: “Hayır sen yemezsen ben de yemem” dedi. Beraber yediler. Akşam olunca Ebu’d-Derdâ (Selman’dan gece namazı için müsaade istediyse de, Selman: “Uyu” dedi. Beraber uyudular. Bir müddet sonra Ebu’d-Derda namaza kalkmak istedi. Selman tekrar: “Uyu!” dedi. Uyudular. Gecenin sonuna doğru Selman “Şimdi kalk!” dedi. Kalkıp beraber namaz kıldılar. Sonra Selman şu nasihatta bulundu: “Senin üzerinde Rabbinin hakkı var, nefsinin hakkı var, ehlinin de hakkı var. Her hak sâhibine hakkını ver.” Ertesi gün Ebu’d-Derdâ, durumu Hz. Peygamber’e anlattı. Resûlullah “Selman doğru söylemiş” buyurdu. Buhârî, Edeb 86, Savm 51, Teheccüd 15; Tirmizî, Zühd 64 (2415).

 

SİYASETİN DİNİ KULLANMASI

Hutbeler, namazdan önce mi sonra mı? Yönetime tavır ve toplumsal uyarı Yönetimin dini kullanması

89-Târık İbnu Şihâb anlatıyor: “Bayram hutbesini okuma işini namazdan öne alanın ilki Mervan’dır. O, bu işe tevessül edince cemaatten birisi ayağa kalkarak: “Yanlış iş yapıyorsun, namazın hutbeden önce kılınması gerekir” dedi. Mervan: “Artık o usül terkedildi” diyerek devam etmek istedi. Ebu Saîdu’l-Hudrî ortaya atılarak: “Bu adam, üzerine düşen uyarma vazifesini yaptı. Zira ben Hz. Peygamber’in şöyle söylediğini işittim: “Sizden kim (sünnetimize uymayan) bir münker görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisanıyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir.” Melâhim 17, (4340); Müslim, İman 78 (49); Ebu Dâvud; Salâtu’l-İydeyn 248 (1140); Tirmizî, Fiten 11 (2173); Nesâî, 17 (8, 111); İbnu Mâce, Fiten 20, (4013); Tirmizî’nin rivâyetinde şöyle denir: “Bir adam kalkarak ey Mervan sünnete muhalefet ettin…” dedi.Ebu Dâvud şu ziyadeyi kaydeder: Sen bayram gününde minberi (musallaya) çıkardın. Halbuki daha önce bayramda minber çıkarılmazdı. Bir de hutbeyi namazda öne aldın.”Nevevî rivayetinde bu açıklamalar yok, sadece Hz. Peygamber’in sözleri var.AÇIKLAMALAR:1- Emevî halifeleri, hutbe sırasında cemaati rahatsız eden siyasî muhtevalı sözler sarfederlerdi. Hz. Ali başta, Âl-i beyte hakaretler, lânetler okumak mutad bir hal almıştı. İbadetini yapmak ve fakat bu nâhoş sözleri dinlemek istemeyen birçok Müslüman, namazı kılar kılmaz mescidi terkederek hutbeyi dinlemiyordu. Bu durumu önlemek ve hutbelerinin herkes tarafından dinlenmesini sağlamak için, Halife Mervan, yukarıda belirtilen değişikliği yapar: Önce hutbeler okunur, sonra namaz kılınır. Bu durum da başka rahatsızlıklara, halîfenin itibarını sarsıcı müdahalelere sebep olur.

 

 

TEBLİĞ

Doğruları yaymak/Emri bil ma’ruf

94-İbnu Mes’ud anlatıyor: Hz. Peygamber buyurdular ki: “Sizler yardım görecek, ganimetler elde edecek ve birçok memleketleri fethedeceksiniz. Sizden kim bu vakte ererse, Allah’tan çekinsin, ma’rufu emredip, münkerden de nehyetsin. Kim de bile bile bana yalan nisbet ederse, ateşteki yerini hazırlasın.” Tirmizî, Fiten 70, (2258).

92-Kays İbnu Ebî Hâzım anlatıyor: “Hz. Ebu Bekir Cenâb-ı Hakk’a hamd ve senadan sonra buyurdu ki: “Ey insanlar! Sizler şu âyeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz: “Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez” (Maide, 105). Biz Hz. Peygamber’in: “İnsanlar, zâlimi görüp elinden tutmazlarsa, Allah’n, hepsine ulaşacak umumî bir belâ göndermesi yakındır” dediğini işittik.” Keza ben, Resûlullah’ın: “İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdâhale etmezse, Allah’ın hepsini saran umumî bir belâ göndermesi yakındır” dediğini işittim. Ebu Dâvud, Melâhim 17, (4338); Tirmizî, Tefsir, Mâide (3059), Fiten 8 (2169); İbnu Mâce, Fiten 20 (4005).

93-Huzeyfe anlatıyor: Resûlullah buyurdular ki: “Nefsimi kudret elinde tutan Zat’a kasem olsun, ya ma’rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah’ın katından umumî bir belâ göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez.” Tirmizî, Fiten 9, (2170).

95-Urs İbnu Amîre el-Kindî anlatıyor: Hz. Peygamber buyurdular ki: “Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şâhid olan bunu takbîh ederse (kötü olduğunu te’yîd ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şâhid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şâhid olmuş gibi mânen zarar görür.” Ebu Davud, Melâhim 17, (4345).

96-Ebu Saîd anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Zâlim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır.” Ebu Dâvud, Melâhim 17, (4344); Tirmizî 13, (2175); İbnu Mace, Fiten 20, (4011).

 

İMAN ETMEK

İman eden iki kez aldatılmaz

5867-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Mü’min, bir (yılanın) deliğinden iki defa sokulmaz.” [Buharî, Edeb 83; Müslim, Zühd 63, (2998); Ebu Davud, Edeb 34, (4862).]

 

İmanını gizlemek ve iman edeni öldürmek

3940-7180-Ebu Hureyre ve İbnu Ebi Vakkâs anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Müslümana sebbetmek (sövmek) fısktır, öldürmek de küfürdür.”

3964-7190-Ebu Musa anlatıyor: “Resûlullah (bir keresinde): “İki müslüman birbirlerine kılıç çekerlerse kâtil de maktûl de cehennemdedir” buyurmuşlardı. Orada bulunanlar: “Ey Allah’ın Resûlü! Katili anladık, cehennemdedir; ya maktulün suçu ne?” dediler.”Çünkü, o da kardeşini öldürmek istemişti” buyurdular.”

564-Sa’îd İbnu Cübeyr anlatıyor: “İbnu Abbâs’a: “Bir mü’mini kasden öldürenin tevbesi makbul olur mu?”diye sordum da bana “Hayır!” diye cevap verdi. Ben de kendisine, Furkân suresindeki : “Onlar ki Allah’ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana kıymazlar… Ancak tevbe eden, inanıp, yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder” (Furkan, 68-70) âyetini okudum. Bana şu cevabı verdi. “Senin okuduğun ayet Mekke’de nâzil olmuştur. Onu Medine’de nâzil olan: “Kim bir mü’mini kasden öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir…” (Nisa, 93) âyeti neshetmiştir.” Buhârî, Menâkıbu’l-Ensar 29, Tefsir, Nisa 16, Tefsir, Furkan 2, 3, 4; Müslim, Tefsir 16, (3023); Ebu Dâvud, Fiten 6, (4273, 4274, 4275); Nesâî,Tahrîmü’d-Dem 2, (7, 85, 86).

571-İbnu Abbâs anlatıyor: “Resûlullah Hz. Mikdâd’a: “Bir kimse içinde yaşadığı kafirlere karşı imanını gizler, (sen karşılaştığın zaman) imânını açığa vurursa (sakın öldürme. Bu hayatını kurtarmak için mü’minim dedi, diyerek onu) öldürecek olursan (cinâyet işlemiş olursun). Nitekim, Mekke’de iken, bir zamanlar sen de imanını gizlemiştin” Buhârî, Diyât 1.

569-İbnu Abbâs anlatıyor: Müslümanlardan bir grup, (gazve sırasında) sürüsünü otlatan bir kimseye rastladılar. Adam, onlara esselamu aleyküm diyerek (İslâmî âdaba uygun) selam verdi. Ama onlar adamı yakalayıp öldürdüler ve sürüsüne elkoydular. Bunun üzerine şu âyet indi: “Ey iman edenler: Allah yolunda cihâda çıktığınız zaman (meselelerin) tam bir açıklanmasını bekleyin. Size (Müslümanca) selam verene, dünya hayatının (geçici) menfaatini arayarak, “sen mü’min değilsin” demeyin. İşte Allah’ın katında birçok ganimetler vardır. Evvelce siz de böyle iken Allah size lutfetti…” (Nisa, 94).İbnu Abbâs âyeti okudu ve âyette geçen ve Nafi kıraatına göre esselem olan kelimeyi esselâm olarak kıraat buyurdu. Buhârî, Tefsir Nisa 17; Müslim, Tefsir 22, (3025); Ebu Dâvud, Huruf ve’l-Kırâat 1 (3974). Yukarıdaki metin Sahiheyn’e aittir.

 

 

BÜYÜK GÜNAHLAR

a)Şirk, yalan, sihir, cinayet, zina, faiz, yetim malı, savaştan kaçma, iftira, anne-baba hakkına riayetsizlik

5231-İbnu Mes’ud anlatıyor:”Dedim ki: “Ey Allah’ın Resûlü! Allah nezdinde en büyük günah hangisidir?””Seni yaratmış olan Allah’a eş koşmandır!” buyurdular.”Sonra hangisidir?” dedim.”Seninle birlikte yiyecek diye, evladını öldürmendir!” buyurdular. Ben yine:”Sonra hangisidir?” dedim.”Komşunun helalliği ile zina etmendir!” buyurdular.” [Buharî, Tefsir, Bakara 3, Furkan 3, Edeb 20, Muharibin 20, Diyat 1, Tevhid 40, 46, Müslim, İman 141, (3181, 3182), Tefsir, Furkan, Nesaî, Tahrim 4, (7, 89, 90); Ebu Davud, Talak 50, (2310).]

5229-Ebu Bekre anlatıyor:”Resûlullah : “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” buyurmuş ve bunu üç kere tekrar etmişlerdi. “Evet!” deyince: “Allah’a şirk koşmak, anne ve baba haklarına riayetsizlik, cana kıymak!” buyurdular. Bu sırada dayanmış durumda idi, yere oturup:”Haberiniz olsun! Yalan söz, yalan şahidlik!” dedi ve bunu o kadar tekrar etti ki, “Keşke kesse artık!” temennisinde bulunduk.” [Buhârî, Şehadat 10, Edeb 6, İstizan 35, İstitabe 1; Müslim, İman 143, (87); Tirmizî, Şehadat 3, (2302).]

5230-Ubeyd İbnu Umeyr babasından anlatıyor:”Resûlullah’a bir adam kebairden(büyük günahlar) sormuştu, şöyle cevap verdiler:”Onlar dokuzdur!” buyurdular ve saydılar: “Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık, kıbleniz olan Beytu’l-Haram (da masiyet işlemey)i sağlığınız ve ölümünüzde helal addetmek.” [Ebu Davud, Vesaya 10, (2875); Nesâî, Tahrim 3, (7, 89).]

 

b)Başkasına gösteriş olsun diye iş yapmak

4202-7287-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Allah Teâla şöyle buyurmuştur: “Ben her çeşit şirkten müstağniyim. Öyleyse, kim benim için işlediği bir amele birden başkasını ortak ederse ben ondan uzağım ve benim için yaptığı o iş, bana değil, ortak ettiği kimseyedir.”

2002-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Kıyamet günü ilk çağrılacaklar, Kur’ân-ı ezberleyen biri, Allah yolunda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir. Allah Teâlâ Kur’ân okuyana:” Ben Resûlüme inzal buyurduğum şeyi sana öğretmedim mi?” diye soracak. Adam:”Evet yâ Rabbi!” diyecek.”Bildiklerinle ne amelde bulundun?” diye Rabb Teâlâ tekrar soracak. Adam:”Ben onu gündüz ve gece boyunca okurdum” diyecek. Allâhu Teâlâ:”Yalan söylüyorsun!” diyecek. Melekler de ona:”Yalan söylüyorsun!” diye çıkışacaklar. Allahu Teâlâ ona:”Bilakis sen, “Falanca Kur’an okuyor” densin diye okudun ve bu da söylendi” der. Sonra, mal sahibi getirilir. Allah Teâlâ:”Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?” der. Zengin adam, “Evet yâ Rabbi” der.”Sana verdiğimle ne amelde bulundun?” diye Rabb Teâlâ sorar. Adam:”Sıla-i rahimde bulunur ve tasadduk ederdim” der. Allâhu Teâlâ Hazretleri:”Bilakis sen: “Falanca cömerttir” desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi” der.Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allah Teâlâ :”Niçin öldürüldün?” diye sorar. Adam:”Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım” der. Hakk Teâlâ ona:”Yalan söylüyorsun!” der. Ona melekler de:”Yalan söylüyorsun!” diye çıkışırlar. Allah Teâlâ ona tekrar:”Bilakis sen: “Falanca cesurdur” desinler diye düşündün ve bu da söylendi” buyurur. Sonra (Resûlullah Ebû Hüreyre’nin dizine vurup):”Ey Ebû Hüreyre! Bu üç kimse, Kıyamet günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allah’ın ilk üç mahlûkudur!” dedi.”Şüfey der ki: “Ben Ebû Hüreyre’den aldığım bu hadisi, Hz. Muâviye’ye haber verdim. Bunun üzerine: “Böylelerine bu muâmele yapılırsa, insanların geri kalanlarına neler yapılır?” dedi ve Hz. Muâviye şiddetli bir ağlayışla ağlamaya başladı, öyle ki helak olacağını zannettim. Derken bir müddet sonra kendine geldi, yüzündeki (gözyaşlarını) sildi. Ve şunları söyledi:”Allah ve Onun Resûlü doğru söylediler: “Dünya hayatını ve onun zinetini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz. Onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İşte âhirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zâten yapmakta oldukları da bâtıldır” (Hûd 15-16). [Müslim, İmâret 152, (1905); Tirmizî, Zühd 48, (2383); Nesâî, Cihâd 22, (6, 23, 24).]

 

c)Yalan ve cimrilik

5872-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah şöyle buyurdular:”Üç kişi vardır ki, Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azab vardır:* Sahrada, fazla suyu bulunduğu halde ondan yolcuya vermeyen kimse, kıyamet günü Allah onun karşısına çıkıp: “Bugün ben de senden fazlımı (lütfumu) esirgiyorum, tıpkı senin (dünyada iken) kendi elinin eseri olmayan şeyin fazlasını esirgediğin gibi” der.* İkindi vaktinden sonra, bir mal satıp müştesirisine Allah Teala’nın adını zikrederek bunu şu şu fiyatla almıştım diye yalandan yemin ederek, muhatabını inandıran ve bu suretle malını satan kimse.* Sırf dünyevî bir menfaat için bir imama biat eden kimse; öyle ki, dünyalıktan istediklerini verirse biatında sadıktır, vermezse sadık değildir.” [Buhari, Şirb 2, Hiyel 12; Müslim, İman 173, (108); Ebu Davud, Büyû 62, (3474, 3475); Nesâî, Büyû 6, (7, 247).]

5873-Hz. Ebu Zerr anlatıyor: “Resûlullah : “Üç kişi vardır, kıyamet gününde Allah onlara ne konuşur ne nazar eder ne de günahlardan arındırır, onlar için elim bir azab vardır!” buyurdu ve bunu üç kere de tekrar etti. Ben: “Ey Allah’ın Resûlü! Öyleyse onlar büyük zarar ve hüsrana uğramışlardır. Kimdir bunlar?” dedim. Şöyle saydılar:”(Elbisesini kibirle, yerlere kadar salıp) süründüren, yaptığı iyiliği başa kakan, malını yalan yeminlerle reklam eden kimseler!” [Müslim, İman 171, (106); Ebu Davud, Libas 28, (4087, 4088); Tirmizî, Büyu 5, (1211); Nesâî, Büyu 5, (7, 245).]

 

d)Zina, hırsızlık yalan ve büyüklenme

5874-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki:”Üç kişi vardır, kıyamet günü Allah Teala onlara konuşmaz, nazar etmez, günahlardan da arındırmaz, onlara elim bir azab vardır:* Zina eden yaşlı, * Yalan söyleyen devlet reisi,* Büyüklenen fakir.” [Müslim, İman 172, (107); Nesâî, Zekat 77, (5, 86).]

5878-Sehl İbnu Sa’d anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse, ben de ona cennet hususunda garanti veririm.” [Buharî, Rikak 23, Hudud 19; Tirmizî, Zühd 61, (2410).]

 

e)Zina, hırsızlık, içki, yağma

5880-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki:”Zani bir kimse, zina yaptığı sırada mü’min olarak zina yapmaz, hırsız da çaldığı sırada mü’min olarak hırsızlık yapmaz, içkici, içki içtiği sırada mü’min olduğu halde içki içmez; insanların, onun yüzünden gözlerini kendine kaldıracakları kadar nazarlarında kıymetli olan bir şeyi mü’min olarak yağmalamaz.” [Buharî, Mezalim 30, Eşribe 1, Hudud 1, 20; Müslim, İman 100, (57); Ebu Davud, Sünnet 16, (4689); Tirmizî, İman 11, (2627) Nesâî, Sarık 1, (8, 64).]

 

f)Anne baba hakkına riayetsizlik ve içki

5876-Resûlullah şöyle buyurmuştur:”Üç kişi vardır, cennete girmeyecektir: Anne babasının hukukuna riayet etmeyen kimse; içki düşkünü olan kimse; verdiğini başa kakan kimse.” [Nesâî, Zekat 69, (5, 81).]

 

g)İçki, yasaklanmıştır

2262-Hz. Âişe anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Sarhoşluk veren her içki haramdır.”

2263-”Resûlullah’a bal şerbetinden sunulmuştu:”Sarhoşluk veren her içki haramdır!” diye cevap verdi.”

2264-”Her sarhoş edici şey haramdır. Bir farak (küp) içildiği takdirde sarhoşluk veren bir şeyin tek avucu da haramdır.”Tirmizî’de gelen bir diğer rivâyette “tek yudumu haramdır” diye gelmiştir. [Bu üç rivâyetin de kaynağı: Buhârî, Eşribe 4, Vudû 71; Müslim, Eşribe 67-68, (2001); Muvatta, Eşribe 9, (2, 845); Ebû Dâvud, Eşribe 5, (3682, 3687); Tirmizî, Eşribe 2, 3, (1864, 1867); Nesâî, Eşribe 23, (8, (298).]

2265-Ebû Mûsa anlatıyor: “Resûlullah’a “Ey Allah’ın Resûlü, dedim, Yemen’de yapmakta olduğumuz şu iki şarap hakkında bize fetva ver: Bit’; bu baldandır, şiddetleninceye kadar nebiz yapılır. İkincisi mizr’dir, bu mısırdan ve arpadan yapılır, bu da şiddetleninceye kadar nebiz yapılır.” Resûlullah :”Ben her sarhoşluk veren şeyi yasaklıyorum” buyurdular.” [Buhârî, Megazî 60, Cihâd 164, Edeb 80, Ahkâm 22, Müslim, Cihâd 7, (1733), Eşribe 70; Ebû Dâvud, Eşribe 5, (3684); Nesâî, Eşribe 23, 24, (8, 298, 299).]

2268-İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Her sarhoş edici hamrdır. Ve her sarhoş edici haramdır. Kim dünyada hamr içer ve tevbe etmeden, onun tiryakisi olduğu halde, ölürse, ahirette şarab içemez.” [Buhârî, Eşribe 1; Müslim, Eşribe 73, (2003); Muvatta, Eşribe 11, (2, 846); Ebû Dâvud, Eşribe 5, (3679); Tirmizî, Eşribe 1, (1862); Nesâî, Eşribe 22, 46, (8, 296, 297, 318).]

2269-İbnu Ömer anlatıyor: “Ömer, Resûlullah’ın minberinde şu açıklamayı yaptı: “Emmâ ba’d, Ey insanlar! Hamr’ın haram olduğu hükmü inmiştir. Bilesiniz ki hamr (günümüzde ve çevremizde) beş şeyden yapılmaktadır: Üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan, arpadan. Hamr, aklı örten (her) şeydir.” [Buhârî, Eşribe 2, 5; Teysîr, Mâide 10; Müslim, Tefsir 32, (3032); Nesâî, Eşribe 20, (8, 295); Ebû Dâvud, Eşribe 1, (3669); Tirmizî, Eşribe 8, (1873).]

2290-Süveyd İbnu Gafle anlatıyor: “Hz. Ömer’in Ebû Mûsa’ya yazdığı mektubu okudum, diyordu ki: “Emmâ ba’d! Bilesin bana deve katranı gibi siyah, sert bir şarap taşıyan bir kervan Şam’dan geldi. Ben onlara bunun kaynatılarak ne kadarının buharlaştırılacağını sordum. Bana üçte ikisi uçuncaya kadar kaynatacaklarını söylediler, yani pis olan üçte ikisi gidiyor. Şöyle ki üçte biri pis kokulu kısım, üçte biri bozuk kısım (geriye kalan üçte bir temiz kısım kalıyor). Sen yanındakilere, emret, bu kalan üçte biri içsinler.” [Nesâî, Eşribe 53, (8, 328-330).]

2291-”Abdullah İbnu Yezîd el-Hutamî demiştir ki: “Hz. Ömer bize şunu yazdı: “Emmâ ba’d: Şarabınızı ondaki şeytanın hissesi gidinceye kadar kaynatın. Zîra onda şeytanın iki, sizin de bir hisseniz vardır.” [Nesâî, Eşribe 53, (8, 329).]

 

 

İKİYÜZLÜLÜK (MÜNAFIKLIK)

a)İkiyüzlüler

5765-İbnu Amr İbni’l-As anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar.” [Buharî, İman 24, Mezalim 17, Cizye 17; Müslim, İman 106, (58); Ebu Davud, Sünnet 16, (4688); Tirmizî, İman 14, (2634); Nesâî, İman 20, (8, 116).]

2007-Ebu Hureyre’den bir rivâyete göre, Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde, Allah nazarında en kötü olanlardan bir kısmını da iki yüzlülerin teşkil ettiğini göreceksiniz. Bunlar bazılarına bir yüzle, diğer bazılarına da başka bir yüzle giden insanlardır.” [Buhârî, Edeb 52; Müslim, Fedâil 199, (2526); Muvatta, Kelâm 21, (2, 991); Tirmizî, Birr 78, (2026); Ebû Dâvud, Edeb 39, (4872).]

2008-Ammâr İbnu Yâsir anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Kimin dünyada iki yüzü varsa kıyâmet günü, ateşten iki dili olacaktır.” [Ebû Dâvud, Edeb 39, (4873).]

 

b)Gösterişçi hafızlar ve cahil ibadetçiler

2004-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah bir gün: “Hüzün kuyusundan Allah’a sığının!” buyurdular. Oradakiler:”Ey Allah’ın Resûlü! Hüzün kuyusu da nedir?” diye sordular. “O, dedi, cehennemde bir vâdidir; cehennem, o vâdiden her gün yüz kere Allah’a sığınma taleb eder.” “Ey Allah’ın Resûlü! denildi, oraya kimler girecek?””Oraya dedi, amellerinde riya yapan kurrâlar girecektir!…” [Tirmizî, Zühd 48, (2384).] AÇIKLAMA:Karrâûn kelimesi, karrâ’nın cem’idir. Karrâ, kıraati güzel olan demektir. ….Nâsik, müteabbid, yani dindar, çokca ibâdet yapan, günahlardan kaçınan mânasına gelir. Mütekarri de aynı mânada kullanılmaktadır.Cehennemin bile Allah’tan günde yüz sefer sığınma taleb ettiği hüzün kuyusu, dindarlık kisvesi altına girerek dîni tahrib edenler için hazırlanmıştır. Resûlullah bir başka hadislerinde: “Ümmetimin gerçek münâfıklarının çoğunluğu kurrâları arasındadır” buyurmuştur. İbnu’l-Esîr bu hadisi şöyle açıklar: “Yani, münâfıklar töhmeti ortadan kaldırmak için Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlerler. …Hz. Peygamber devrinde münâfıklar bu vasıfta idiler.”NOT:Bu hadiste olsun, müteakip hadislerde olsun Resûlullah tarafından tehdîd edilen kurrâların, hâfızların, dindarların, samimiyetle Müslüman olmakla beraber zaman zaman beğenilmeyen davranışlara düşen günahkâr Müslümanlar olmaması gerektiği kanaatindeyiz. Ancak: “Ahir zamanda câhil âbidler, fâsık kurrâlar olacaktır” mânasında hadislerin çokluğu, samîmi dindarları dikkate dâvet etmelidir…

 

c)Yumuşak yüzlü sahte dindarlar

2005-Ebu Hureyre ve İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Ahir zamanda, dinle dünyayı taleb eden insanlar zuhur edecek. Bunlar, insanlar(a iyi görünüp, onları aldatmak) için öyle bir yumuşaklığa bürünürler ki koyun postu yanlarında kaba kalır. Diller de baldan daha tatlıdır. Ancak kalbleri kurtlarınkinden vahşidir. Cenâb-ı Hakk (bunlar için) şöyle diyecektir: “Beni aldatmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa bana karşı cürete mi yelteniyorsunuz? Zât-ı Akdesime yemin olsun, bunlar üzerine, kendilerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki, içlerinde halîm olanlar bile şaşkına dönecekler.” [Tirmizî, Zühd 60, (2406, 2407).]

 

d)Başkalarını iyiliğe davet ederken kendisi yapmayan

2009-Hz. Üsâme’yi işittim diyordu ki:”Hz. Peygamber buyurdular ki: “Kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Karnındaki barsakları dışarı çıkar. Onları, eşeğin değirmen taşını dönderdiği gibi dönderir. Derken, cehennem ahâlisi etrafında toplanır ve: “Ey fûlan, sen dünyada iken (bize) ma’rufu emderip, münkerden nehyetmiyor muydun?” derler. O: “Evet, ma’rufu emrederdim ama kendim yapmazdım, münkeri yasaklardım ama kendim yapardım” diye cevap verir.” [Buhârî, Bed’ü’l-Halk 10, Fiten 17; Müslim, Zühd 51, (2989).]

 

e)Bilgiçlik amacıyla okumak

2003-Ka’b İbnu Mâlik anlatıyor:”Resûlullah’ın şöyle söylediğini işittim: “Kim âlim geçinmek, sefihlerle münâzara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek gibi maksadlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar.” [Tirmizî, İlm 6, (2656).]

 

 

RİYA VE KİBİR

a)Kibirlenmek

5218-İbnu Mes’ud anlatıyor “Resûlullah : “Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!” buyurmuştu. Bir adam: “Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını sever!” dedi. da: “Allah Teala güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkın ibtali, insanların tahkiridir” buyurdular.” [Müslim, İman 147; Ebu Dâvud, Edeb 29. (4091); Tirmizi, Birr 61, (1999).]

 

b)Riya veya kibirden değil, Allah rızasından dolayı yola çıkmak

778-6229-Ebu Saidi’l-Hudri anlatıyor “Resûlullah buyurdular ki: “Kim evinden namaz kılmak üzere çıkar ve: “Ey Allahım! Senden isteyenlerin senin katındaki hakkı için ve şu yürüyüşümün hakkı için senden istiyorum. Ben kibirlenmek, böbürlenmek veya görsünler, desinler gibi adi maksadlarla evden çıkmış değilim. Senin gazabından sakınmak, rızanı kazanmak için evden çıktım. Öyleyse beni ateşten korumanı istiyorum, günahlarımı bağışlamanı talep ediyorum. Çünkü senden başka günahları affeden yoktur” diye dua eder, (yalvar yakar olursa) Allah Teala, ona (rahmet) yüzüyle teveccüh eder ve yetmiş bin melek de kendisi için istiğfar eder.”

 

c)Kibirlenmemek

5890-İyaz İbnu Hımâr anlatıyor “Resûlullah buyurdular ki: “Allah Teala, bana: “Mütevazi olun, öyle ki, kimse kimseye zulmetmesin, kimse kimseye karşı böbürlenmesin” diye vahyetti.” [Ebu Davud, Edeb 48, (4895).]

  

BOZGUNCULUK VE CİMRİLİK

a)Bozguncu, cimri ve başa kakıcı

5891-Hz. Ebu Bekr es-Sıddik anlatıyor “Resûlullah buyurdular ki:”Cehennem, bozguncu, cimri ve başa kakıcı her insana yakındır.”Bir rivayette de şöyle buyrulmuştur. “Cennete ne bozguncu, ne cimri, ne de başa kakıcı giremez.” [Tirmizî, Birr 41, (1964).]

 

b)İman edene zarar veya meşakkat veren, ya da hile yapan

5887-Ebu Sırma anlatıyor “Resûlullah buyurdular ki: “Kim mü’mine zarar verirse Allah da onu zarara uğratır. Kim de mü’mine meşakkat verirse, Allah da ona meşakkat verir.” [Tirmizî, Birr 27, (1941).]

5886-Ebu Bekr es-Sıddik anlatıyor -”Resûlullah buyurdular ki:”Mü’mine zarar veren veya hile yapan mel’undur.” [Tirmizî, Birr 27, (1942).]

 

c)Zulüm ve cimrilik

5884-Câbir İbnu Abdillah el-Ensâri anlatıyor “Resûlullah buyurdular ki:”Zulümden kaçının. Zira zulüm, kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının, zira cimrilik, sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal addetmeye sevketmiştir.” [Müslim, Birr 56, (2578).]

 

d)İnsanları köleleştirmek ve işçi hakkını yemek

5877-Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Allah Teala dedi: “Üç kişi vardır, kıyamet günü ben onların hasmıyım: “Benim adıma (yemin) edip sonra gadreden kimse, hür bir kimseyi satıp parasını yiyen kimse, bir işçiyi ücretle tutup çalıştırdığı halde, ücretini vermeyen kimse.”

 

e)Kusur aramak ve riyakarlık

5882-Hz.Cündüb anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki:”Kim (başkalarının kusurlarını teşhir edip herkese) duyurursa, Allah da (onun kusurlarını) duyurur. Kim de riya yaparsa Allah da onun riyasını ortaya çıkarır.” [Buhârî, Rikak 36; Müslim, Zühd 48, (2987).]

 

 

f)İsraf etmemek

5892-İbnu Amr İbni’l-As anlatıyor “Resûlullah buyurdular ki:”Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyiniz. Fakat bunları yaparken israfa ve tekebbüre kaçmayınız.” [Nesaî, Zekat 66, (5, 79). Buhari, Libas 1]

 

g)Çirkin şeyler: Dedikodu, israf ve çok soru

5900-Muğire İbnu Şu’be’ın anlattığına göre “Hz. Muâviye kendisine: “Resûlullah’dan işittiğin bir şeyi bana yaz” diye mektup yazmıştır. O da Hz. Muâviye’ye şunu yazmıştır: “Resûlullah’ın şöyle söylediğini işittim:”Allah Teâla hazretleri, sizin için üç şeyi mekruh addetti:* Dedikodu, * Malın ziyâı.* Çok sual!..” [Buhârî, Zekât 53, Edeb 6; Müslim, Akdiye 35, (539).]

 

 

GELİŞİM-İLERLEME, İNSAN İLİŞKİLERİ VE AHLAK

a)Aşırı cimrilik ve şiddetli korku, gelişime engel

5885-İbnu Ömer anlatıyor “Resûlullah buyurdular ki:”İnsanda bulunan en şerli şey aşırı cimrilik ve şiddetli korkudur.” [Ebu Davud, 22, (2511).]

 

b)Aşırı sevgi, kişiyi kör ve sağır yapar

5903-Ebu’d Derda anlatıyor “Resûlullah buyurdular ki:”Bir şeye karşı sevgin seni kör ve sağır eder (de onun eksiklerini görmez, kusurlarını işitmez olursun” [Ebu Davud, Edeb 125, (5130).]

 

c)Ya hayır konuş, ya da sus

5910-Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki:”Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun.” [Tirmizî, Kıyamet 51, (2502).]

5902-Vâsıle İbnu’l-Eskâ’ anlatıyor “Resûlullah buyurdular ki: “Kardeşine karşı şamata yapma. Allah ona afiyet sana da belayı verir.” [Tirmizî, Kıyamet 55, (2508).]

 

e)Dini zorlaştırmamak

75-Hz. Enes anlatıyor: Resûlullah şöyle buyurdu: “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın ve müjdeleyin.” Bir rivayette de:”…Isındırın, nefret ettirmeyin…” buyrulmuştur. Buhârî, İlm 12, Edeb 80; Müslim, Cihad 6, 7, (1732-1733).

1047- Ebu Mûsa anlatıyor: Resûlullah ashâbından birini herhangi bir iş için gönderince şu tenbihte bulunurdu; “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın zorlaştırmayın.” [Müslim, Cihâd, (1732).]

4300-Ebu Musa anlatıyor: “Resûlullah, Beni ve Muaz’ı Yemen’e gönderdi ve şu tenbihte bulundu: “İnsanları dine (tatlılıkla) davet edin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun geçimsiz olmayın.” Buhari, Megazi, 60, İcare 8, İstitabe 2, Ahkam 7, 12; Müslim, Cihad 7, (1733), Eşribe 71; Ebu Davud, Hudud 1, (4354, 4355, 4356, 4357); Nesai, Taharet 4, (1, 10).

 

f)Peygamber hoşgörüsü

3508-Hz. Enes anlatıyor: “Biz, Resûlullah ile birlikte mescidde otururken bir bedevi çıkageldi. Durup mescidin içine akıtmaya başladı. Resûlullah’ın Ashab’ı kalkıp:”Dur! dur!” diyerek [üzerine yürümeye] kalktılar ki Resûlullah müdâhale etti:”Kestirmeyin, bırakın tamamlasın.” Ashab müdâhale etmedi, adam da ihtiyacını tamamladı. Sonra Resûlullah , adamı yanına çağırdı ve:”Bu mescidler, idrar ve pislik bırakma yeri değildir. Allah’ın zikredildiği yerlerdir. Buralarda namaz kılınır. Kur’an okunur” dedi. Sonra cemaatten birine bir kova su getirmesini emretti. Kova gelince sidiğin üzerine boşalttı.” [Buhârî, Vudû 57, 58, Edeb 35; Müslim, Tahâret 99, (284); Nesâî, Tahâret 45, (1, 48).] AÇIKLAMA: …Hadisin başka vecihlerinde cemaatin kötü bir müdâhalede bulunduğunu ve hatta üzerine yürüdüğünü görmekteyiz. Ancak, bunu önlüyor. Hatta Buhârî’nin bir rivayetinde halka: “Sizler suhuletli (ve nezaketli) davranmakla vazifelisiniz, kabalık (ve zorluk çıkarmak)la değil” hitabında bulunur. Nitekim rivayetler, Resûlullah’ın her nereye bir vazifeli gönderse: “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun geçimsiz olmayın” diye tenbihatta bulunduğunu belirtir. Tatlılık ve müsamaha hem peygamberin hemde peygamber adına tebliğ yapacakların müşterek vasıfları olduğu için, Resulullah muhataplarına “gönderildiniz” demiştir. Halbuki ba’s “gönderilmek”, aslında sadece peygamberin vasfıdır.

3509-Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah , mescidde otururken, bir bedevi girip iki rek’at namaz kıldı. Sonra da şöyle dua etmeye başladı: “Allah’ım, bana da, Muhammed’e de rahmet et. Bizden başka kimseye rahmet etme!”Resûlullah atılıp:”Geniş alanı daralttın!” dedi. Derken adam hemen kalkıp mescidin içine akıtmaya başladı. Halk da hemencecik üzerine yürüdü. Resûlullah onları yasaklayıp:”Kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz. Üzerine bir kova su dökün!” ferman buyurdular.” [Buhârî, Vudû 58; Ebû Dâvud, Tahâret 138, (380); Tirmizî, Tahâret 112, (147); Nesâî, Tahâret 45, (1,48, 49).]

 

 g) Başınıza gelenler

 45. (579)- Ebu Hüreyre anlatıyor: “Kim fenalık yaparsa cezasını görür. Kendisine Allah’tan başka ne dost ne de yardımcı bulur” (Nisa: 4/123) meâlindeki âyet nâzil olduğu zaman, Müslümanları çok ciddi bir kedere sevketti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle tavsiye etti:

“Amellerinizde orta yolu ve doğruyu bulmaya çalışın. Mü’mine musibet nevinden her ne ulaşır ise günahlarına bir kefâret olur. Musibet, beklenmedik bir hâdise olmuş, ayağına batan bir diken olmuş farketmez.”

(1030)- Ebu Ümâme anlatıyor: “Kim bizzat gazveye katılmaz veya bir gaziyi techiz etmez veya bir gazinin ailesini hayırlı bir şekilde himaye etmez ise, Allah kıyamet gününden önce ona hiç beklemediği bir musibet ulaştırır.” [Ebu Dâvud, Cihâd 18, (2503).]

 

PEYGAMBER-KUR’AN İLİŞKİSİ

5164-Selman el-Farisî ve İbnu Abbas anlatıyorlar: “Resulullah buyurdular ki:”Helal, Allah Teala hazretlerinin kitabında helal kıldığı şeydir. Haram da Allah Teala hazretlerinin kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükut ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual külfetine girmeyiniz.” Rezin tahric etmiştir. [Tirmizî, Libas 6, (1726); İbnu Mace, Et’ime 60, (3367).]

424-Hz. Ali anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Kim Kur’ân’ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan âliesinden on kişiye şefaatçi kılınır.” Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 13, 2907 H.

435-Süheyb anlatıyor: Resûlullah buyurdular ki: “Kur’ân’ın haram kıldığı şeyleri helâl addeden kimse Kur’ân’a inanmamıştır.” Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 20, 2919. H.

1430-Hz. Osman anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı Kerim’i öğrenen ve öğretendir.” Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân 21; Tirmizi, Fedâilu’l-Kur’ân15, 2909; Ebu Dâvud, Salât 349, 1452 H.; İbnuMâce, Mukaddime 16,211. H.

60-İbnu Mes’ud’un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Muhakkak ki, en güzel söz Allah’ın kitabıdır. En güzel yol da Muhammed’in yoludur. İşlerin en kötüsü de dine aykırı olarak sonradan çıkarılanıdır. Size vâdedilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allah’ı aciz bırakamazsınız” Buhârî, İ’tisam 2, Edeb 70.

Hz. Peygamber:” Allah’a yemin ederim ki, aleyhimde söyleyebileceğiniz hiçbir şey kalmadı. Kur’an’ın helal kıldığı hiçbir şeyi de haram kılmadım. O’nun haram kıldığı hiçbir şeyi de helal kılmadım.” İbn Hişam-Es-Sireh c.4 s.332

Hz. Aişe’ye, Hz. Peygamberin ahlakı hakkında sormuştu, Hz. Aişe validemiz şöyle dedi: “Sen, hiç Kur’an okumuyor musun?” Sahabi: “Evet, okuyorum.” deyince, Hz. Ayşe şöyle devam etti: “İşte, Allah’ ın elçisinin ahlakı, Kur’an idi.” Muslim, Musafirin, 139; İbn Hanbel-Musned c.6/188

“Bana isnad edilen hadisler çoğalacaktır. Size benden gelip de Kur’an’a uygun olanlar bana aittir. Benden gelip de Kur’an’a aykırı olanlarsa bana ait değildir.” Buhari-İsti’zan/13 Müslim-Edeb/32-37 İbn Mace-Edeb/17

 

SAHABE VE SONRAKİ DÖNEMLERDE HADİS ANLAŞMAZLIĞI

3700-Cerîr şöyle demiştir: “Meshetmekten beni ne alıkoyacak? Zira ben Resulullah’ı meshederken gördüm!” Bu sözü üzerine Cerîr’e : “Bu, Mâide suresinin nüzûlünden önceydi” dendi de şu cevabı verdi: “Hayır! Ben kesinlikle Maide suresinin nüzûlünden sonra müslüman oldum.” [Ebû Dâvud, Tahâret 59, (154).]

1594-6488-Ebu Musa el-Eş’arî anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Ölüye, dirinin ağlaması sebebiyle azab edilir. Diriler: “Ey koruyucu! Ey giydirici! Ey yardımcı! Ey sığınak!” gibi (hitaplarla ölüye seslendikçe) ölü kıskıvrak tutulup çekilir ve: “Sen böyle misin? Sen böyle misin?” denilir.”Râvi Esîd der ki: “(Ben, bunu işitince) “Sübhanallah! Allah Teâla hazretler “Birinin günahı bir başkasına yüklenmez” buyurmadı mı!” dedim. Musa İbnu Ebi Musa: “Yazık sana! Ben sana, Ebu Musa’ın Resûlullah’dan anlattığını aktarıyorum. Yoksa sen Ebu Mûsa’nın Resûlullah’â iftira ettiğini mi sanıyorsun? Veya benim Ebu Musa hakkında yalan söylediğimi mi zannediyorsun?” dedi.” İbn Mace-1594.hadis(501)

5424-…Hz. Ömer hançerlendiği zaman Hz. Süheyb , ağlayarak girdi. Hem ağlıyor, hem de: “Vay kardeşim, vay arkadaşım!” diyordu. Hz. Ömer: “Ey Süheyb bana mı ağlıyorsun? : “Ölü, ehlinin kendi üzerine ağlaması sebebiyle azab görür” buyurdu!” dedi. İbnu Abbâs der ki: “Hz. Ömer öldüğü zaman bunu Hz. Aişe’ye hatırlatmıştım. Şöyle dedi:”Allah Ömer’e rahmet buyursun! Vallahi Resûlullah : “Allah, mü’mine, ehlinin üzerine ağlaması sebebiyle azab verir” demedi. Lakin Resûlullah : “Allah, kâfirin azabını, ehlinin üzerine ağlamasıyla artırır” buyurdular.”Hz. Aişe sözlerine şöyle devam etti: ” Size Kur’an yeter.” Orada “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (Fâtır 18) buyrulmuştur.” [Buhârî, Cenâiz 33; Müslim, Cenâiz 22, (928); Nesâî, Cenâiz 15, (4, 18, 19).]

1261-İbnu Ömer şunu söyledi: “Sizin Beydâ’nız, hakkında Resûlullah’a iftira ettiğiniz şurasıdır. Ama, Resûlullah sadece mescidin -yani Zülhuleyfe mescidinin- yanında ihrama girip telbiye getirdi.” [Buharî, Hacc 20; Müslim, Hacc 23, (1186); Muvatta, Hacc 30, (1, 332); Tirmizî, Hacc 8,(818); Ebu Dâvud, Hacc 21, (1771); Nesâî, Hacc 56, (5, 162-164); İbnu Mâce, Menâsik 14, (2916).]

 

HADİS YAZIMI

Peygamber hadis yazımını yasaklamıştı

4137-Ebu Saîdi’l-Hudrî anlatıyor: “Resulullah şöyle emrettiler: “Benden Kur’an dışında bir şey yazmayın. Kim, Kur’an’dan başka bir şey yazmış ise, onu imha etsin.” [Müslim, Zühd 72, (3004).]

4136-”Zeyd İbnu Sâbit Hz. Muâviye’nın yanına girmişti. Hz. Mu’âviye ona bir hadisten sual etti. Zeyd de hadisi ona söyledi. Hz. Muâviye (orada hazır bulunan bir adama) hadisi yazmasını emretti. Zeyd müdahalede bulunarak Resulullah, hadislerinden hiçbir şey yazmamamızı emretmişti” dedi. Bunun üzerine Hz. Muâviye yazılanı derhal imha etti.” [Ebu Dâvud, İlm 3, (3647).]

 

Hadis yazımında sadece Abdullah İbn Ebu Amr’a sadece sınırlı olarak izin verildiği halde, Ebu Hureyre(5375 hadis) daha çok hadis rivayet etmiştir

4127-Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki: “Bir âyet bile olsa benden başkasına götürün. Benî İsrail’den rivayet edin, bunda bir mahzur yok. Ancak kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki yerini hazırlasın.” [Buharî, Enbiya 50; Tirmizî, İlm 13, (2671).]

4131-Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs anlatıyor: “Ben Resulullah’dan işittiğim her şeyi yazıyordum. Kureyş bu işten beni men etti. Dediler ki: “Sen her (işittiğin) şeyi yazıyorsun, halbuki Resulullah bir insandır, memnun ve öfkeli halde de konuşur.”Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Resulullah’a anlattım. Parmağı ile ağzına işaret ederek:”Yaz, nefsimi elinde tutan zata yemin olsun, ondan haktan başka bir şey çıkmaz!” buyurdu.” [Ebu Dâvud, İlm 3, (3646).]

4134-Ebu Hüreyre diyor ki: “Resulullah’ın Ashabı arasında İbnu Amr hâriç, benden daha çok hadis bilen yoktu. (Onun beni geçmesi şuradan ileri geliyordu:) O hadisleri yazıyordu, ben ise yazmıyordum.” [Buhârî, İlm 39; Tirmizî, İlm, (2670).]

4129-Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resulullah’dan iki kap ilim hıfzıma aldım. Bunlardan birini aranızda neşrettim. Ama diğerini söyleyecek olsam şu gırtlağımı kesersiniz.” [Buhârî, İlm 42.]

 

Hz.Ali’nin elinde sadece “diyet”, “esirler” ve “Müslüman’ın inkarcı karşılığında öldürülmemesi” ile ilgili yazı var

4963-Ebu Cuheyfe anlatıyor: “Hz. Ali’ye: “Ey mü’minlerin emîri! Yanınızda, Kur’an’da bulunmayan yazılı bir şey var mı?” diye sormuştum. Şöyle cevap verdi:”Hayır! Daneyi yar(ıp ondan filizi çıkar)an ve insanı yaratan Zata kasem olsun! Bildiğim şeyler, Allah’ın, Kur’an’da olanı anlamak üzere kişiye verdiği anlayış ve bir de şu sahifede bulunanlardır.”Pekiyi bu sahifede ne var?” dedim.”Diyet(le ilgili ahkâm), esirlerin hürriyete kavuşturulması (ile ilgili tavsiye ve teşvik), kâfir mukabilinde Müslümanın öldürülmeyeceği!” cevabını verdi.” [Buhârî, Diyat 31, İlm 39, Cihad 171; Tirmizî, Diyat 16, (1412); Nesâî, Kasâme 12, (8, 23).]

 

Aktardığı(rivayet) hadislerle bini geçenler(Müksirûn)

1-Ebu Hüreyre-5375 hadîs, 2-Abdullah İbnu Ömer-2630 hadîs, 3-Abdullah İbnu Abbas-1660 hadîs, 4-Hz.Aişe-2210 hadîs, 5-Câbir İbnu Abdillah-1640 hadîs, 6-Enes İbnu Mâlik-2286 hadîs, 7-Ebu Sâd el-Hudrî-1170 hadîs rivâyet etmiştir. c.1 s.533 Hadis yazmasına izin verildiği bildirilen Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs’dan Buhari, sadece 7 hadis rivayet etmiştir. Bu sahabenin, “es-Sahife es-Sadıqa” adıyla bilinen eseri çok az dua ve zikirden oluşmaktadır. İbn Quteybe-Te’vil.. s.93 İbn Hanbel’e göre, 700 hadistir.

 

 

BİLGİNİN DEĞERİ

a)Kanıta dayalı bilgi ve araştırma, ibadetten önce gelir

4104-İbnu Abbâs anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Tek bir fakih, şeytana bin âbidden daha yamandır.” [Tirmizî, İlim 19, (2083).]

 

b)Bilgi, Allah katında da değerlidir

4109-”Hz. Muâviye’ı işittim demişti ki: “Resulullah’ın şöyle söylediğini işittim: “Allah kimin için hayır murad ederse onu dinde fakih kılar.” [Buhârî, Farzu’l-Humus 7, İlm 13, İ’tîsâm 10; Müslim, İmâret 98, (1038), Zekât 98, 100, (1038); Tirmizî, İlm 1, (2647).]

c)Zan bilgi değil, dedikodu ve söylentidir

4112-Ukbe İbnu Âmir anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki: “Zancılardan önce, ilim öğrenin yani zanlarıyla konuşanlardan önce.” [Rezin tahric etmiştir. Buharî (Ferâiz 2).]

d)Bilgi, kimden gelirse gelsin alınmalıdır

4115-Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki: “Hikmetli söz mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa, onu hemen almaya ehaktır.” [Tirmizî, İlm 19, (2688).]

e)Dinin ve Kur’an’ın anlaşılması

4124-Hz. Ali demiştir ki: “İnsanlara anlayacakları şeyleri anlatın. Allah ve Resulünün tekzib edilmelerini ister misiniz?” [Buhârî, İlm 49.]

4125-İbnu Mes’ud diyor ki: “Sen bir cemaate akıllarının almayacağı bir şey söylersen mutlaka bu, bir kısmına fitne olur.” [Müslim, Mukaddime 5.]

 

f)Yabancı dil öğrenmek

4135-Zeyd İbnu Sâbit anlatıyor: “Resulullah bana emretti, ben de onun için, Süryanice (yahudi) yazısını öğrendim. Şöyle demişti: “Allah’a yemin olsun, ben yazı işimde yahudiye emniyet edemiyorum!”(Zeyd) der ki: “Allah’a yemin olsun bir ayın yarısı geçmeden, o yazıyı öğrendim ve hazâkat kazandım. Resululah’ın onlara olan mektuplarını yazıyor, onların gönderdiklerini de ona okuyordum.” (86) [Buhârî, Ahkâm 40; Ebu Dâvud, İlm 2, (3645); Tirmizî, İstizân 22, (2716).]

 

 

PEYGAMBERİN KONUMU VE İNSANİ YÖNÜ

1))Peygamber Kur’an ilişkisi

2236-Ebû Sa’lebe el-Huşenî anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Allah bir kısım farzlar koymuştur, siz bunları daraltmayın. Bir kısım da sınırlar (yasaklar) koydu. Bunlara tecavüz etmeyin. Bazı şeyleri de haram kıldı, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri de (farz, sınır, haram diye tavsif etmeden mutlak) bırakmıştır. Bunları, unutarak bırakmış değildir. Öyle ise onları (farz mı, haram mı.. vs. diye didikleyip) araştırmayın.” [Rezîn ilavesidir. Bunu Dârakutnî, Sünen’inde Radâ bahsinde (4, 184) tahric eder. ed-Dürru’l Mensûr’da Suyûtî, başka rivayetler de kaydeder (4. 279).]

 

 

2)Allah’ın peygamberi Muhammed, bir beşer(unutabilen/yanılabilen/yiyen-içen) idi

 

a)Ağaçların aşılanması: 5949-Rafi İbnu Hadic anlatıyor: “Resûlullah Medine’ye geldiğinde, Medineliler hurma aşılıyorlardı: “Ne yapıyorsunuz?” diye onlara sordu. Medineliler: “Bu, eskiden beri yapmakta olduğumuz bir şey!” deyip (açıkladılar). Resûlullah da: “Eğer bunu yapmasanız belki de sizin için daha iyi olur!” buyurdular. Bunun üzerine Medineliler o işi bıraktılar. Hurma ağaçları (o yıl çağla) döktü (ve meyve tutmadı). Durum Resûlullah’a haber verilince şöyle buyurdular: “Bilin ki, ben bir beşerim. Size dininizle ilgili bir emirde bulunursam onu derhal alın. Eğer kendi re’yime dayanan bir şey emredersem, bilin ki ben bir insanım!” Müslim, Fezail 140, (2362).

 

b)Hukuki anlaşmazlık: 4897-”Resûlullah, odasının kapısında bir münakaşa işitmişti. Yanlarına çıkıp: “Ben bir beşerim. Bana ihtilaflılar gelir. Bunlardan biri, diğerine nazaran daha belâgatlı (ikna edici) olur. Ben de onun doğru söylediğini zanneder, lehine hükmederim. Ancak kime bir müslümanın hakkını vermiş isem, bunun ateşten bir parça olduğunu bilsin. O ateşi ister yüklensin, ister terketsin (kendisi bilir)” buyurdular.” 6670-”Resûlullah buyurdular ki: “Muhakkak ki ben bir insanım. Sizden bazısı, delilini beyanda diğerlerine nazaran daha belâgatlıdır. Bu sebeple, ben, kimin lehinde diğer kardeşimin hakkından bir parça kesersem, şüphesiz ona ateşten bir parça kesmiş olurum.” 4898-”Ben de sizin gibi bir insanım. Siz davalarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazısından daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum.” [Buharî, Şehadat 27, Mezalim 16, Hiyel 9, Ahkam 20, 29, 31; Müslim, Akdiye 5, (1713); Muvatta, Akdiye 1, (2, 719); Ebu Davud, Akdiye 7, (3583, 3584); Tirmizî, Ahkam 11, (1339); Nesâî, Kudat 13, (8, 233).]

 

c)Kırıcılık: 5361-”Resûlullah buyurdular ki: “Allahım, ben senden hulf etmeyeceğin bir ahd talep ediyorum. (Biliyorsun) ben bir beşerim. Hangi mü’mine (hatâen) eziyet verir, kırıcı söz sarfeder, lânette bulunur, değnek vurup (canını yakar)sam bu haksızlığı onun hakkında, Kıyamet günü bir rahmet, (sevabında) bir artış, sana bir yaklaşma vesilesi kıl.” Buhari, Da’avat 34; Müslim, Birr 90, (2601).

 

d)Öfkelenmek: 5362-”Resûlullah’ın yanına iki kişi girdi. Resûlullah’a bir şeyler söylediler. Fakat ne söylediklerini bilmiyorum. Söyledikleriyle Resûlullah’ı kızdırmışlardı. Onlara lânet etti, sebbetti (kırıcı konuştu). Adamlar çıkınca: “Vallahi! Ey Allah’ın Resûlü! Bunların kazandığı hayrı kim kazanabilir?” dedim. “Bu da ne?” buyurdular. “Onlara lanet ettin, sebbettin” dedim. “Benim Rabbime ne şart koştuğumu bilmiyor musun? Dedim ki: “Allahım, ben bir beşerim. (Beşerin razı olduğu gibi razı olur, beşerin kızdığı gibi kızarım.) Öyleyse mü’minlerden hangisine (hak etmediği halde) lanet edersem, sebbedersem bunu onun hakkında (tahür (günahlarından temizlik vesilesi)), (sevabında) bir artış ve ücret kıl!” buyurdular.” Müslim, Birr 88, (2600).

 

e)Unutarak cünüp olarak namaz kılmaya girişim: 3785-”Namaza kalkılıp saflar düzlenmişti ki, Resûlullah geldi, namazgahına geçti. O anda cünüb olduğunu hatırladı. Bize: “Yerinizde durun!” deyip, hemen ayrılıp yıkanmaya gitti. Gusledip dönünce başından henüz su damlıyordu. Tekbir getirdi, namaza durdu. Beraber namaz kıldık…” Buhari, Tirmizi ve diğer tüm altı kitap 3786-”Resûlullah, sabah namazını kıldırmak üzere (mescide) girmişti. Eliyle “Yerinizde durun!” diye işaret buyurdu (ve çıktı). Sonra başından su damladığı halde geri geldi ve cemaate namazlarını kıldırdı.” 3787-Bir rivayette: “…Namazı tamamlayınca: “Ben de bir insanım. (İlk geldiğimde) cünübtüm” buyurdu” denmiştir. [Buhârî, Gusl 17, Ezan 24, 25; Müslim, Mesâcid 157, (605); Muvatta, Tahâret 79, (1, 48); Ebu Dâvud, Tahâret 94, (234, 235); Nesâî, İmamet 14, (2, 81, 82).] AÇIKLAMA:1-Yukarıdaki rivayetlerde, Resûlullah’ın sabah vaktinde cünüb olduğunu unutarak, cemaate namaz kıldırmak üzere camiye gelip namazgahına kadar geçtiğini görmekteyiz. Namaza duracağı sırada durumunu hatırlıyor; cemaate beklemelerini işaret buyurarak, hemen gidip yıkanıp dönüyor ve namazı kıldırıyor. Namazdan sonra, özrünü belirterek durumu tavzih ediyor. Ulema, bu hadisten peygamberlerin ibadet hususunda unutmalarının caiz olduğu hükmünü çıkarmıştır.

 

f)Unutarak cünüp olarak namaz kılma: 3788-”Hz. Ömer halka sabah namazını kıldırdı ve arkadan Curuf nam mevkideki arazisine gitti. Orada, elbisesinde meni bulaşığı gördü.”Biz dedi, yağlı yeyince, damarlarımız gevşedi (bu yüzden ihtilam olduk).”Derhal yıkandı ve elbisesinde gördüğü meni bulaşığını da yıkadı. Sonra, namazını iade etti.”

 

g)Namazı kaçırma: 2342-”Resûlullah’la beraber bir gece boyu yürüdük. Cemaatten bazıları: “Ey Allah’ın Resülü! Bize mola verseniz!” diye talepte bulundular. Efendimiz: “Namaz vaktine uyuya kalmanızdan korkuyorum” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Bilâl: “Ben sizi uyandırırım!” dedi. Böylece Resûlullah mola verdi ve herkes yattı. Nöbette kalan Bilâl de sırtını devesine dayamıştı ki gözleri kapanıverdi, o da uyuyakaldı. Güneşin doğmasıyla Resûlullah uyandı ve: “Ey Bilâl! Sözün ne oldu?” diye seslendi ve Hz. Bilâl: “Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi” diyerek cevap verdi. : “Allah Teâlâ , ruhlarınızı dilediği zaman kabzeder, dilediği zaman geri gönderir. Ey Bilâl! Halka namaz için ezan oku” buyurdu. Sonra abdest aldı ve güneş yükselip beyazlaşınca kalktı, kafileye cemaatle namaz kıldırdı.” Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu’s-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).

 

3)Peygamber de bir insandır, unutabilir ve yanılabilir

2343-”Güneşin harareti onları uyandırınca kalktılar, bir müddet yürüdüler, sonra tekrar konaklayıp abdest aldılar. Hz. Bilâl ezan okudu. Sabahın iki rekatlik (sünnet)(ARAPÇA ORİJİNALDE’SÜNNET’ DİYE BİR SÖZCÜK GEÇMEMEKTEDİR.) namazını kıldılar, sonra da sabah namazını (kazaen) (ARAPÇA ORİJİNALDE’KAZAEN’ DİYE BİR SÖZCÜK GEÇMEMEKTEDİR.) kıldılar. Namazdan sonra hayvanlara binip yola koyuldular. Giderken birbirlerine: “Namazımızda ihmalkârlık ettik” diye yakınıyorlardı. Resûlullah: “Uyurken (vâki olan namaz kaçması) ihmal sayılmaz, ihmal uyanıklıktadır. Sizden biri, herhangi bir namazda gaflete düşer kaçırırsa, hatırlayınca onu hemen kılsın. Ertesi sabahın namazı da mütad vaktinde kılınır” buyurdu.” Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu’s-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294- 298), İmâmet 47, (2,106).

2344-”Namaz(ın kaçmış olmasın)dan korkarak kalktık, Resûlullah: “Ağır olun, ağır olun, bunda bir taksiriniz yok!” buyurdu. Güneş yükselince de: “Sizden kim sabahın iki rekat sünnetini(ARAPÇA ORİJİNALDE’SÜNNET’ DİYE BİR SÖZCÜK GEÇMEMEKTEDİR.) kılıyor idiyse yine kılsın” dedi. Bu emir üzerine kılan da, kılmayan da kalkıp sünnetini(ARAPÇA ORİJİNALDE’SÜNNET’ DİYE BİR SÖZCÜK GEÇMEMEKTEDİR.) kıldı. Sonra Resûlullah namaz için kâmet emretti. Kâmet getirildi. Efendimiz kalktı ve bize namaz kıldırdı. Namaz bitince: “Haberiniz olsun, Allah’a hamdediyoruz ki, bizi namazımızdan, dünyevî işlerimizden herhangi biri alıkoymuş değildir. Ancak ruhlarımız Allahu Teâlâ’nın kabza-i tasarrufundadır, dilediği zaman onu salar. Sizden kim sabah namazına, sabahleyin mütad vaktinde kavuşursa, sabah namazıyla birlikte bir mislini de kaza etsin(DEMEKKİ İKİ KEZ KILINMASINDAN AMAÇ, DİĞERİNİN KAZA OLMASI İMİŞ. ORİJİNALDE’KAZA’ ETME FİİLİ OLARAK,’KADY’ KULLANILMIŞTIR. BU FİİL,’YERİNE GETİRMEK’,’SONUÇLANDIRMAK’ DEMEKTİR. BKZ.4/103)!” dedi.” Buhârî, Mevâkît 35, Tevhîd 31; Müslim, Mesâcid 309-311; Muvatta, Vaktu’s-Salât 25; Ebu Dâvud, Salât 11, (435-441); Tirmizî, Salât 130, (177), Tefsir, Tâ-hâ (3162); Nesâî, Mevâkît 53, 54, 55, (1, 294-298), İmâmet 47, (2,106).

 

4)Peygamberin kabrini mabede çevirmek

2698-”Resûlullah şöyle dediler:”Allah yahudilere ve hıristiyanlara lânet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler.” [Buhârî, Salât 54; Müslim, Mesâcid 20, (530); Ebû Dâvud, Cenâiz 76; Nesâî, Cenâiz 106, (4, 95, 96).]

2699-”Resûlullah şöyle duâ buyurdular: “Allahım, kabrimi ibâdet edilen bir put kılma” (ve devamla dedi ki): “Nebilerinin kabirlerini mescidler haline getiren bir kavme Allah’ın öfkesi artmıştır.” [Muvatta, Kasru’s-Salât 85, (1, 172).]

2700-”Resûlullah, beni mezarlıkta namaz kılmaktan menetti. Beni Bâbil toprağında da namaz kılmaktan menetti (ve şöyle dedi:) “Zîra orası mel’undur.” [Ebû Dâvud, Salât 24, (490).]

 

5)Peygamberin zekat konusunda hüküm verme yetkisi yoktur

2062-”Resûlullah’a gelip biat ettim. O sırada bir adam gelerek: “Bana sadakadan ver!” dedi. Resûlullah adama: “Allah, sadakalar husûsunda, ne herhangi bir peygambere ne de bir başkasına hüküm verme yetkisi tanımadı, hükmü bizzat kendisi verdi. Ve, sadakaları sekiz hisseye ayırdı. Eğer sen bunlardan birine girersen senin hakkını derhal sana veririm” buyurdu.” [Ebû Dâvud, Zekât 23, (1630).]

 

6)Peygamber öldü mü, ölmedi mi?

1737-Hz. Aişe anlatıyor: “Resûlullah vefat ettiği zaman, bâbam Ebû Bekir, Mescid-i Nebî’den bir mil kadar uzaklıkta olan Sunh adlı mevkide idi -ki Âliye (denen Medine’nin yüksek kısmını ki burası Hazrec’e mensûp Beni’l-Hârise’nin menzillerinin bulunduğu mevki)yi kasdetmektedir-Hz.Ömer kalkıp:”Vallahi Resûlullah vefat etmedi. Allah mutlaka onu geri gönderecektir, o da (münafık) kimselerin ellerini ve ayaklarını kesecek.” diyordu. Derken Hz. Ebû Bekir geldi. Resûlullah’ın yüzünü açtı ve öptü.”Annem bâbam sana feda olsun(Bİ EBÎ ENTE VE UMMÎ). Sağlığında hoştun, ölümünde de hoşsun! Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl’e yemin olsun, Allah sana ebediyyen iki ölüm tattırmayacak!” dedi. Sonra dışarı çıkıp:”(Hz. Ömer’i kasdeterek): “Ey (Peygamber ölmedi diye) yemin eden kişi, ağır ol!” dedi. Hz. Ebû Bekir konuşmaya başlayınca Hz. Ömer oturdu. Hz. Ebû Bekir Allah’a hamd ü sena ettikten sonra:”Haberiniz olsun! Kim Muhammed’e tapıyor idiyse bilsin ki artık Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a tapıyor idiyse o da bilsin ki Allah hayydır, ölümsüzdür!” dedi ve şu âyeti okudu:” Ey Muhammed, şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zümer 30). Şu âyeti de okudu: “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah’a hiçbir zarar vermez. Allah, şürkedenlerin mükâfâtını verecektir” (Âl-i İmrân 144). Bu açıklama üzerine halk boğuk boğuk ağlamaya başladı…[Buhârî, Fedâilu’l-Ashâb 5, Cenâiz 3, Megâzi 83; Nesâî, Cenâiz 11, (4, 11).]

 

7)Öncekileri helake sürükleyen şey: Çok soru ve Peygamber hakkındaki ihtilaf

2231-Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Ben sizi terkettikçe siz de beni bırakınız. Zîra, sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamberleri üzerindeki ihtilafları helâk etmiştir. Öyle ise sizi birşeyden nehiy mi ettim (niçin, neden? diye sormaya kalkmadan) ondan kaçının. Bir şey emrettiğim zaman da onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın, (soru sormayın).” [Buhârî, İ’tisâm 2; Müslim, Hacc 412, (1337); Tirmizî, İlm 17, (2681); Nesâî, Hacc 1, (5, 110).]

2231-Hz.Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Ben sizi terkettikçe siz de beni bırakınız. Zîra, sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamberleri üzerindeki ihtilafları helâk etmiştir. Öyle ise sizi birşeyden nehiy mi ettim (niçin, neden? diye sormaya kalkmadan) ondan kaçının. Bir şey emrettiğim zaman da onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın, (soru sormayın).” [Buhârî, İ’tisâm 2; Müslim, Hacc 412, (1337); Tirmizî, İlm 17, (2681); Nesâî, Hacc 1, (5, 110).]

2232-Sa’d İbnu Ebî Vakkas anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Müslümanlar içinde, müslümanlara karşı en büyük cürüm işleyen kimse odur ki, haram kılınmamış olan bir şey hakkında soru sorar da bu suali sebebiyle o şey haram kılınıverir.” [Buhârî, İ’tisâm 3; Müslim, Fedâil 132, (2358); Ebû Dâvud, Sünnet 7, (4610).]

 

8)İnsanca yaşamak, dünyevi değerlerden yararlanmak

70-Hz. Enes anlatıyor: Hz. Peygamber’in zevce-i pâklerinin hâne-i saâdetlerine bir gurub erkek gelerek Resûlullah’ın (evdeki) ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki bunu az bularak: “Resûlullah kim, biz kimiz? Allah O’nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir (bu sebeple O’na az ibadet de yeter) dediler. İçlerinden biri: “Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım” dedi. İkincisi: “Ben de hayatımca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terketmeyeceğim”dedi. Üçüncüsü de: “Kadınları ebediyen terkedip, onlara hiç temas etmeyeceğim” dedi. (Bilâhere durumdan haberdar olan) Hz. Peygamber onları bularak: “Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah’a yemin olsun Allah’tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazan oruç tutar, bazan yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. (Benim sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir” buyurdu. Buhârî, Nikah 1; Müslim, Nikah 5, (1401); Nesâî, Nikah 4, (6, 60).

72-Hz. Aişe anlatıyor: Resûlullah Osman İbnu Maz’ûn’u çağırtarak “Sen sünnetimi beğenmiyor musun?” diye sordu. “Hayır, ey Allah’ın Resûlu dedi, kasem olsun hayır! Aksine, aradığım şey senin sünnetindir!” Resûlullah bunun üzerine şöyle buyurdu: “Bil ki, ben, hem uyurum, hem namaz kılarım; oruç da tutarım, kadınlarla evlenirim de, Ey Osman, Allah’tan kork, zira ehlinin senin üzerinde hakkı var, misafirin senin üzerinde hakkı var, nefsinin senin üzerinde hakkı var. Öyle ise bâzan oruç tut, bâzan ye. Namaz da kıl, uykunu da al” Ebu Dâvud, Salât 317 (1369).

 

9)Peygamberi methetmemek

5391-”Benî Amir heyetiyle Resûlullah’ın yanına gitmiştik.”Sen bizim efendimizsin!” diye hitap ettik.”Efendi, Allah’tır!” buyurdular. Biz:”Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!” dedik. Bize: “Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!” buyurdular.” [Ebu Davud, Edeb 10, (4806).]

5392-”Hz. Ömer’in şöyle söylediğini işittim:”Resûlullah’ı dinledim diyordu ki: “Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları aşırı övgülerde bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için “Allah’ın kulu ve elçisi” deyin.” [Buhârî, Enbiya 44,]

5394-”Resûlullah, meddahların ağzına toprak saçmamızı emretti.” [Tirmizî, Zühd 55, (2396).]

5393-”Bir adam, Resûlullah’ın yanında bir başkasını medh u sena etmişti.”Yazık sana! Arkadaşının boynunu kestin” buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler. Sonra da şu açıklamayı yaptılar:”Bir kimse kardeşini illa da övecekse bari: “Falancayı zannederim, ona Allah kafidir. Ben Allah’a karşı kimseyi tezkiye etmem (çünkü Allah herkesi benden iyi bilir). -Ondan (böyle bir fazilet) biliyorsa- falanca şöyle şöyledir” desin.” [Buhârî, Şehadat 16 , Edeb 54, 95; Müslim, Zühd 65, (3000); Ebu Davud, Edeb 10, (4805).]

4338-Hz.Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Bir kulun: Benim, Yûnus İbnu Mettâ’dan hayırlı olduğumu” söylemesi uygun olmaz. Onun nesebi de babasınadır.” [Buhârî, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26, Tefsir, En’âm 4, Tefsir, Saffât 1; Müslim, Fezâil 166, (2376); Ebu Dâvud, Sünnet 14, (4669, 4670).]

4346-Ebu Saîd anlatıyor: “Resulullah buyurdular:”Peygamberlerden birini diğerine üstün kılmayın.” [Ebu Davud, Sünnet 14, (4668).]

 

10)Peygambere verilen mucize, Kur’an idi

4351-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki:”Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. Ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyamet günü, diğer peygamberlere nazaran etbâı en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum.” [Buharî, Fezâilu’l-Kur’ân 1, Î’tisâm 1; Müslim, İman 239, (152).]

 

11)Peygamber, diğer peygamberlerin tamamlayıcısıdır

4353-Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki:”Benimle benden önceki diğer peygamberlerin misâli, şu adamın misali gibidir: Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir kerpiç yeri boş kalmıştır. Halk evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve (o eksikliği görüp): “Bu eksik kerpiç konulmayacak mı?” der. İşte ben bu kerpiçim ben peygamberlerin sonuncusuyum.” [Buharî, Menâkıb 18; Müslim, Fedâil 21, (2286).]

 

12)Salat etmek : Sav

740-”Biz, Resûlullah’ın azadlısı olan Zeyd İbnu Hârise’ye sadece Zeyd İbnu Muhammed diye sesleniyorduk. Bu davranışımız, “Onları babalarına nisbet ederek çağırın..” (Ahzâb, 5) mealindeki ayet ininceye kadar devam etti.” [Buhârî, Tefsir, Ahzâb 2; Müslim, Fedâilu’s-Sahabe 62, (2425); Tirmizî, Tefsir, Ahzâb (3207).]

906-6260-Abdullah İbnu Mes’ud şöyle dedi: “Resûlullah’a salâvât okuyunca salâvâtı güzel yapın. Zira siz bilemezsiniz, belki bu salâvâtınız ona arzedilir.”Kendisine: “Öyleyse salâvâtı bize öğretin!” dediler. O da: “Şöyle söyleyin: Allahümme’c’al salâteke ve rahmeteke ve berekâtike alâ seyyidi’l-mürselîn ve imâmi’l-Muttakîn ve hatemi’n-nebiyyîn Muhammedin abdike ve Resûlike imâmi’l-hayri ve kâidi’l-hayrı ve Resûli’r-rahmeti.Allahümme’b’ashu makâmen mahmûden yağbituhu bihi’l-evvelûn ve’l-âhirûn.Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ sallayte alâ İbrahime ve alâ al-i İbrahime inneke hamidun mecid.Allahümme bârik alâ Muhammedin ve ala âli Muhammedin kemâ barekte alâ İbrahime ve alâ âl-i İbrahime inneke hamidun mecid.(Allahım, salâtını, rahmetini, bereketlerini peygamberlerin efendisi, müttakilerin imamı ve peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed’e kıl. O senin kulun ve elçindir, hayrın imamı, hayrın komutanı, ve rahmet peygamberidir. Allahım! Onu makam-ı Mahmud üzere dirilt, ondan önce gelenler de sonra gelenler de bu makamı sebebiyle ona gıbta ederler.Allahım! Muhammed’e, Muhammed’in âline salât et, tıpkı İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât ettiğin gibi. Sen hamîd ve mecîdsin.Allahım, Muhammed’i ve Muhammed’in âlini mübarek kıl, tıpkı İbrahim’i ve İbrahim’in âlini mübarek kıldığın gibi, sen hamîd ve mecîdsin).” (RAVİLERDEN MES`ÛDÎ GÜVENİLİR BULUNMAMIŞTIR.)

907-6261-Amr İbnu Rabi’a anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Bana salâvât okuyan bir mü’min yoktur ki ona melekler rahmet duası etmemiş olsun. Bu, bana salâvât okuduğu müddetçe devam eder. Öyleyse kul bunu, ister az ister çok yapsın!”(İSNADI ZAYIF BULUNMUŞTUR.)

908-6262-İbnu Abbâs anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki:”Kim bana salâvât okumayı unutursa, cennetin yolunu terketmiş olur:” (İSNADI ZAYIF BULUNMUŞTUR.)

1896-Ebû Mes’ud el Bedrî anlatıyor: “Biz Sa’d İbnu Ubâde’nin meclisinde otururken Resûlullah yanımıza geldi. Kendisine, Beşîr İbnu Sa’d: “Ey Allah’ın Resûlü! Bize Allah Teâla Hazretleri, sana salât okumamızı emretti. Sana nasıl salât okuyabiliriz?” diye sordu. Efendimiz şu cevab verdi:”Şöyle söyleyin:”Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîme ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammedin kemâ bârekte alâ âl-i İbrahime inneke hamîdun mecîd. (Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in âline rahmet kıl, tıpkı İbrahim’e rahmet kıldığın gibi. Muhammed’i ve Muhammed’in âlini mübârek kıl. Tıpkı İbrahim’in âlini mübârek kıldığın gibi.” (Resulullah ilâveten şunu söyledi): “Selam da bildiğiniz gibi olacak.” [Müslim,Salât 65, (405), Kasru’s-Salât 67,(1,165,166); Tirmizî,Tefsir, Ahzâb,(3218); Ebû Dâvut, Salât 183, (980,981); Nesâî, Sehv 49, (3, 45, 46).]Tirmizî dışındaki Kütüb-i Sitte kitaplarında, Ebû Humeyd es-Sâidî’den gelen bir rivayet şöyle:”Ashab sordu: “Ey Allah’ın Resûlü sana nasıl salât okuyalım?” Resûlullah : Şöyle söyleyin, dedi: “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihi ve zürriyyetihi kemâ salleyte alâ İbrâhime ve bârik alâ Muhammedin ve alâ ezvâcihi ve zürriyyetihi kemâ bârekte alâ İbrâhime inneke hamîdun mecîd.(Allahım! Muhammed’e zevcelerine ve zürriyetine rahmet kıl, tıpkı İbrahim’e rahmet kıldığın gibi. Muhammed’i, zevcelerini ve zürriyetini mübârek kıl, tıpkı İbrahim’i mübarek kıldığın gibi. Sen övülmeye layıksın, şerefi yücesin).” [Buhârî, Daavât 33, Enbiya 8; Müslim, Salât 69, (407); Muvatta, Kasru’s-Salât 66, (1, 165); Ebû Dâvut, Salât, 183, (979); Nesâî, Sehv 54, (3, 49).]Ka’b İbnu Ucre’den gelen bir rivâyet de şöyle: “Resûlullah yanımıza gelmişti: “Ey Allah’ın Resûlü, dedik, sana nasıl selam vereceğimizi öğrendik. Ama, sana nasıl salât okuyacağız (bilmiyoruz)? ” “Şöyle söyleyin! dedi:”Allahümme salli alâ Muhammed’in ve alâ âl-i Muhammedin kemâ salleyte alâ İbrahîme inneke hamîdun mecîd. Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammed, kemâ bârekte alâ âli İbrâhîme inneke hamîdun mecîd.” [Buhârî, Daavât 33: Müslim, Salât 66, (406); Ebû Dâvud, Salât 183, (976);Nesâî, Sehv 51, (3, 47); Tirmizî Vitr,20, (483).] SALÂT U SELÂMIN HÜKMÜ:Hemen şunu belirtelim ki, Resûlullah’a salât u selam okumak bizzat Rabbülâlemîn’in emridir: “Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salât (ve tekrîm) ederler. Ey iman edenler, siz de ona salât edin, tam bir teslimiyetle de selâm verin” (Ahzâb 56).Bu emir bir farz mıdır, yoksa vâcib veya müstehap mı ifâde eder?Bu sorunun cevabında ulemâ on ayrı görüş beyan etmiştir:1- Taberî’ye göre “müstehabtır.”2- İbnu’l-Kassâr’ın nakline göre “vacibtir ve bu hükümde icma edilmiştir.”3- Ömürde bir kere salavât okumak vacibtir. Namazda da olsa, namaz dışında da olsa vacib yerine gelir. Tıpkı kelime-i tevhid gibi. Hanefîlerden Ebû Bekr er-Râzî, İbnu Hazm bu görüştedir. Kurtubî de: “Ömürde bir kere de olsa salavât okumanın vücûbunda ihtilâf yoktur. Ancak o, müekked sünnetler gibidir, onların vacib olduğu zamanlarda o da vacibtir” der.4- Namazda son oturuşta, teşehhüdle namazdan çıkış selâmı arasında vacibtir. Şafiî ve kendisine tâbi olanlar bu görüştedir.5- Teşehhüdde vacibtir. (Şa’bî ve İshak’ın görüşü). Teşehhüdde salât okunması, Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel’e göre farz ise de, Hanefîlere, Mâlik ve Cumhûr’a göre sünnettir. Farz diyenlere göre, salavât terkedilecek olsa, namaz iptal olur, yeniden kılınması gerekir. Bu görüşünden dolayı, Şâfiî tenkîd edilmiştir.6- Ebû Cafer el-Bâkır’ın: “Teşehhüd diye kayıtlanmaksızın namazın herhangi bir yerinde okunması vacibtir” dediği nakledilmiştir. 7- Ebû Bekr el-Mâlikî: “Sayı ile tahdît edilmeksizin çokça okunması vacibtir” demiştir.8- “Resûlullah’ın zikri geçtikçe, hatırlandıkça söylenmelidir” diye hükmedenler de olmuştur. Tahâvî, bir kısım Hanefîlerle, Halîmî ve bir kısım Şâfiîler gibi Zemahşerî ve Mâlikîlerden İbnu’l-Ârabî: “Böyle yapmak ihtiyata uygun olanıdır” demiştir.9- Zemahşerî’nin naklettiğine göre: “Bir mecliste Resûlullah’ın zikri bir çok kere geçse de bir kere salât u selâm okunması yeterlidir, her seferinde okumak müstehabtır.”10-Yine Zemahşerî’nin nakline göre “her dua esnasında” vacibtir.Şu halde ulemâ, salât u selâm okumanın vacib olduğu husûsunda ihtilâf etmemiştir. Hangi şartlarda vâcib olduğunda ihtilâf varsa da, en uygunu Resûlullah’ın ismi zikredildikçe okumaktır. Hutbe dinlerken, Kur’an okurken salavât getirmek vacib değildir. c.7 s.137-138

 

13)Peygamber geleceği, gaybı, cennete kimin gideceğini bilmez

Ensar’dan Ümmü’l-alâ diyor ki, muhacirlere kura çekilince bize Osman b. Maz’ûn düştü. Onu evlerimize yerleştirdik. Sonra ölümüne sebep olan hastalığa tutuldu. Vefat edince yı­kandı ve kendi elbiseleri içine kefenlendi. Muhammed sallal­lahu aleyhi ve sellem içeri girdi. O sırada dedim ki, “Ebu’s-Sâib(Osman b. Maz’ûn)! Allah sana rahmet eyle­sin. Allah’ın sana gerçekten ikramda bulundu­ğuna şahidim.” Bunun üzerine Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Al­lah’ın ona ikram ettiğini ne biliyorsun?” Dedim ki, “Babam sana kur­ban ey Allah’ın Elçisi, Allah ya kime ikram eder?” Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bu­yurdu ki, “Evet ona kaçınılmaz gerçek geldi. Vallahi onun için hep hayırlar bekli­yorum. Ama ben Allah’ın Elçisi olduğum halde nasıl karşıla­na­cağımı vallahi bilmiyorum.” Ümmü’l-alâ dedi ki, “Vallahi bundan sonra hiç kimseyi tezkiye etmem(temize çıkarmam).”(Buhari Cenaiz-3) (Hadis No-6615-Elfiye)

5427- Hz. Aişe anlatıyor: “Resulullah, ölmüş bulunan Osman İbnu Maz’un’u, gözlerinden yaşlar dökerek öptü.” [Tirmizî, Cenaiz 14, (989); Ebu Davud, Cenaiz 40, (3163); İbnu Mace, Cenaiz 7] AÇIKLAMA: Osman İbnu Maz’un Ashab’ın ileri gelenlerinden abid, müçtehid bir zad idi. Resulullah’ın süt kardeşi idi. İki hicret yapmış, Bedir Gazvesi’ne katılmıştı. Cahiliye devrinde içkiyi kendine haram kılmıştı. Medine’de ilk ölen muhacir olup hicretin otuzuncu ayının başında vefat etmişti. Aleyhissalâtu vesselâm, Osman ölünce, “Bu bize ne iyi selef oldu” diyerek muhabbet ve takdirlerini ifade etmiş, ölüsünü ağlayarak öpmüştü.

 

14)Peygamberin hatası

742-”Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmadı…” (Ahzâb, 4) meâlindeki âyet hakkında şunu söylerdi: “Bir gün, Hz. Peygamber namaz kılmak için kalkmıştı, namazda bir hata yaptı. Cemaatte onunla namaz kılan münafıklar derhal: “Bakın, bunun iki kalbi var, bunlardan biri sizinle, biri onlarla (Ashabıyla)” dediler. İşte onların bu sözü üzerine bu âyet nazil oldu.” [Tirmizî, Tefsir, Ahzâb, (3197).]

 

Ruhbanlık doğru değildir

70- Hz. Enes anlatıyor: Hz. Peygamber’in zevce-i pâklerinin hâne-i saâdetlerine bir gurub erkek gelerek Resûlullah’ın (evdeki) ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki bunu az bularak: “Resûlullah kim, biz kimiz? Allah O’nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir (bu sebeple O’na az ibadet de yeter) dediler. İçlerinden biri: “Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım” dedi. İkincisi: “Ben de hayatım boyunca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terketmeyeceğim”dedi. Üçüncüsü de: “Kadınları ebediyen terkedip, onlara hiç temas etmeyeceğim” dedi. (Bilâhere durumdan haberdar olan) Hz. Peygamber onları bularak: “Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah’a yemin olsun Allah’tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazan oruç tutar, bazan yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. (Benim sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir” buyurdu.[ Buhârî, Nikah: 1; Müslim, Nikah: 5, (1401); Nesâî, Nikah: 4, (6, 60); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/345]

71- Hz. Aişe anlatıyor: Hz. Peygamber, ruhsat ifade eden bir amelde bulunmuştu. Bazılarının bundan kaçındıklarını işitti. Bunun üzerine Resûlullah bir hutbe okudu: Âdeti vechile Cenâb-ı Hakk’a hamd ve senâda bulunduktan sonra şöyle buyurdu: “Allah için söyleyin, bazıları benim yaptığım şeyi beğenmeyip, kaçınıyorlarmış, doğru mudur bu? Allah’a yeminle söylüyorum, ben Allah’ı onlardan çok daha iyi biliyorum. Allah’tan duyduğum korku da onların duyduklarından çok daha fazladır.”[ Buhârî, İ’tisam: 5, Edeb: 72; Müslim, Fedâil: 127, (2356); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/348]

72-Hz. Aişe anlatıyor: Resûlullah Osman İbnu Maz’ûn’u çağırtarak “Sen sünnetimi beğenmiyor musun?” diye sordu. “Hayır, ey Allah’ın Resûlu dedi, kasem olsun hayır! Aksine, aradığım şey senin sünnetindir!” Resûlullah bunun üzerine şöyle buyurdu: “Bil ki, ben, hem uyurum, hem namaz kılarım; oruç da tutarım, kadınlarla evlenirim de, Ey Osman, Allah’tan kork, zira ehlinin senin üzerinde hakkı var, misafirin senin üzerinde hakkı var, nefsinin senin üzerinde hakkı var. Öyle ise bâzan oruç tut, bâzan ye. Namaz da kıl, uykunu da al” Ebu Dâvud, Salât 317 (1369).

74- Hz. Aişe şunu anlatır: Hz. Peygamber’in bir hasırı vardı, geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılardı, gündüzleri de yayıp üzerine otururdu. Halk da Resûlullah’ın yanına dönüp (gelip) aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Sayı gittikçe arttı. Bunun üzerine Resûlullah onlara yönelerek şunu söyledi: “Ey insanlar, takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz (dua etmekten) usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah’a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır.” Ravi der ki: Muhammed’in ailesi bir iş yapınca onu sâbit kılardı (artık terketmez devamlı yapardı).[ Buhârî, İman: 16, Ezân: 81, Rikâk: 18; Müslim, Salât: 283, (782); Muvatta, Salâtu’l-Leyl: 4, (1, 118); Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl: 1 (3, 218); Ebu Dâvud, Salât: 317, (1368).]

Buhârî’nin Ebu  Hüreyre’den yaptığı bir rivayette: “Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün, ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır” buyurdu. “Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah’ın Resûlü?” dediler. “Evet, ben de, dedi, Allah affı ve rahmeti ile muâmele etmezse ben de!”[ Buhârî, Rikak: 18]

Buhârî ve Nesâî’de gelen bir başka rivayette: “Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galibiyet dinde kalır” buyrulmuştur.[ Buhârî, İman: 29]

 

 

PEYGAMBERDEN SONRAKİ NESİLLER

 a)Yahudi ve Hıristiyanlara benzeşmek

3994-7200-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Sizler, kendinizden önce gelen ümmetlerin sünnetine kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpa tıp uyacaksınız. Hatta onlar, daracık bir keler deliğine girseler oraya siz de gireceksiniz.”Oradakiler, “Ey Allah’ın Resûlü! (Onlar) yahudiler, ve hıristiyanlar mı?” diye sordular.: “Bunlar değilse kimler olur?” buyurdular.”

90-İbnu Mes’ud anlatıyor: Resûlullah şöyle buyurdu: “Benden önce Allah’ın gönderdiği her peygamberin mutlaka ümmetinden havarîleri ve arkadaşları olmuştur. Bunlar onun sünnetiyle amel ederler emirlerini de yerine getirirlerdi. Sonra, bu peygamberlerin ardından öylesi kötüler zuhûr etmişti ki, yapmadıklarını söyleyip, kendilerine emredilmeyeni de yapmışlardır. Kim bu güruhla eliyle mücahede ederse mü’mindir. Kim onunla diliyle mücahede ederse o da mü’mindir. Kim de onlarla kalbiyle mücahede ederse o da mü’ mindir. Bunun gerisine, artık zerre miktar iman yoktur. [Müslim, İman 80, (50).]

 

b)Sahabenin hepsi aynı değildir

1722-Ebû Zerr anlatıyor:”Ey Allah’ın Resûlü! dedim, beni memur ta’yin etmez misin?”Bu sözüm üzerine, elini omuzuma vurdu ve sonra da:”Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin taktirde) kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hakederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz edâ ederse o hâriç” buyurdu.” [Müslim,, İmâret 17, (1826); Ebû Dâvud, Vesâyâ 4, (2868); Nesâî, Vesâya 10, (6, 255).]Ebû Dâvud’un diğer bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: “Ey Ebû Zerr, ben seni zayıf görüyorum. Ben kendim için istediğimi senin için de isterim. Sakın iki kişi üzerine âmir olma, yetim malına da velilik yapma.”

 

 

ÖLÜM VE MEZARLIK

a)Ölüm anında sözlerin geçersizliği

5406-İbnu Abbas anlatıyor: “Resûlullah muhtazar (ölmeye yakın) iken evde bir kısım erkekler vardı. Bunlardan biri de Ömer İbnu’l-Hattab idi. Resûlullah : “Gelin, size bir şey (vasiyet) yazayım da bundan sonra dalalete düşmeyin!” buyurdular. Hz. Ömer:”Resûlullah’a ızdırap galebe çalmış olmalı. Yanınızda Kur’an var, Allah’ın kitabı sizlere yeterlidir” dedi. Oradakiler aralarında ihtilafa düştü. Kimisi: “Yaklaşın, Resûlullah size vasiyet yazsın!” diyor, kimi de Hz. Ömer’in sözünü tekrar ediyordu. Gürültü ve ihtilaf artınca, :”Yanımdan kalkın, yanımda münakaşa caiz değildir!” buyurdu. Bunun üzerine İbnu Abbas : “En büyük musibet, Resûlullah’la onun vasiyeti arasına girip engel olmaktır!” diyerek çıktı.” [Buharî, Megazî 83, İlm 39, Cihad 176, Cizye 6, İtisam 26; Müslim, Vasiyye 22, (1637).]

 

b)Ölmüş insan sadece yaptığının karşılığını görür

1594-6488-Ebu Musa el-Eş’arî anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Ölüye, dirinin ağlaması sebebiyle azab edilir. Diriler: “Ey koruyucu! Ey giydirici! Ey yardımcı! Ey sığınak!” gibi (hitaplarla ölüye seslendikçe) ölü kıskıvrak tutulup çekilir ve: “Sen böyle misin? Sen böyle misin?” denilir.”Râvi Esîd der ki: “(Ben, bunu işitince) “Sübhanallah! Allah Teâla hazretler “Birinin günahı bir başkasına yüklenmez” buyurmadı mı!” dedim. Musa İbnu Ebi Musa: “Yazık sana! Ben sana, Ebu Musa radıyallahu anh’ın Resûlullah’dan anlattığını aktarıyorum. Yoksa sen Ebu Mûsa’nın Resûlullah’â iftira ettiğini mi sanıyorsun? Veya benim Ebu Musa hakkında yalan söylediğimi mi zannediyorsun?” dedi.” İbn Mace-1594.hadis(501)

5424-”Hz. Osman İbnu Affân’ın Mekke’de bir kızı vefat etti. Cenazesinde bulunmak üzere geldik. İbnu Ömer ve İbnu Abbâs da cenazede hazır oldular. Ben ikisinin arasında oturuyordum. Abdullah İbnu Ömer, tam karşısında bulunan Amr İbnu Osman’a:”Ağlamayı niye yasaklamıyorsun? Zira Resûlullah : “Ölü, ehlinin, kendisi üzerine ağlaması sebebiyle azab görür” buyurmuştur!” dedi. Bunun üzerine İbnu Abbâs ümâ: “Hz. Ömer bunun bir kısmını söylemişti” dedi ve sonra İbnu Abbas konuşmasına devam ederek anlattı:”Hz. Ömer’le Mekke’den çıktım. el-Beyda nam kevkie geldiğimizde, semüre ağacının gölgesinde bir yolcu gördü. Bana:”Git bak bakalım! Bu yolcu neyin nesi?” dedi. Gittim baktım, meğer Süheyb imiş, gelip haber verdim. “Onu bana çağır!” dedi. Tekrar Süheyb’e dönüp:”Haydi yürü, emir’ülmü’minîne uğra!” dedim.Hz. Ömer hançerlendiği zaman Hz. Süheyb, ağlayarak girdi. Hem ağlıyor, hem de: “Vay kardeşim, vay arkadaşım!” diyordu. Hz. Ömer: “Ey Süheyb bana mı ağlıyorsun? : “Ölü, ehlinin kendi üzerine ağlaması sebebiyle azab görür” buyurdu!” dedi.İbnu Abbâs der ki: “Hz. Ömer öldüğü zaman bunu Hz. Aişe â’ya hatırlatmıştım. Şöyle dedi:”Allah Ömer’e rahmet buyursun! Vallahi Resûlullah : “Allah, mü’mine, ehlinin üzerine ağlaması sebebiyle azab verir” demedi. Lakin Resûlullah : “Allah, kâfirin azabını, ehlinin üzerine ağlamasıyla artırır” buyurdular.”Hz. Aişe sözlerine şöyle devam etti: “(Bu meselede) size Kur’an yeter. Orada “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (Fâtır 18) buyrulmuştur.”Bu söz üzerine İbnu Abbâs ümâ: “Gerçek şu ki, güldüren de, ağlatan da Allah’tır, (gülmek ve ağlamak fıtrî bir şe’niyettir, kişinin bunda dahli yoktur)” dedi.İbnu Müleyke der ki: İbnu Ömer bu konuşmalar karşısında hiçbir şey söylemedi (serdedilen delilleri ikna edici buldu).” [Buhârî, Cenâiz 33; Müslim, Cenâiz 22, (928); Nesâî, Cenâiz 15, (4, 18, 19).]

 

c)Mezarlıkta

5481-”Resûlullah, Medine ehlinin mezarlarına uğramıştı. Mezarlara yüzünü çevirerek: “Esselamu aleyküm (selam üzerinize olsun) ey kabir halkı! Allah sizi de bizi de mağfiret buyursun. Sizler bizim seleflerimizsiniz. Biz de arkadan geleceğiz” buyurdular.” Tirmizî, Cenâiz 59, (1053).

5482-”Resûlullah bir mezarlığa uğramıştı: “Selam üzerinize olsun ey mü’minler cemaatinin mahalle halkı! İnşaallah biz de sizlere kavuşacağız!” buyurdular.” Ebu Dâvud, Cenâiz 83, (3237). Müslim ve Nesâî’de Büreyde’den gelen bir rivayette şu ziyade var: “Allah’tan bizim için de sizin için de afiyet dilerim.”

 

 

 

 

İBADET

 a)Dua, ibadettir: Hastalıktan kurtulmak için dua etmek

4027-”Resûlullah bir hastaya geldiği veya kendisine bir hasta getirildiği zaman şu duayı okurdu: “Ey insanların Rabbi, acıyı gider, şifa ver, sen Şâfisin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Senden hiçbir hastalığı hariç tutmayan şifa istiyoruz.” [Tirmizî, Daavât 122, (3560), Rivayet Buhârî’de Hz. Âişe’den gelmiştir. (Mardâ 20, Tıbb 39).]

 

b)Ameller, niyetlere(amaçlara) göredir

5751-”Resûlullah buyurdular ki:”Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah’a ve Resûlüne ise, onun hicreti Allah ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.” [Buhârî, Bed’ü’l-Vahy 1, Itk 6, Menâkıbu’l-Ensâr 45, Nikâh 5, Eymân 23, Hiyel 1; Müslim, İmâret 155, (1907); Ebu Dâvud, Talâk 11, (2201); Tirmizi, Fedâilu’l-Cihâd 16, (1647); Nesâî, Tahâret 60, (1, 59, 60).]

 

 

FARZ-HARAM-YASAK-HELAL

a)Yasaklamakla haram kılmanın ayrımı

3137-”Resûlullah hacamat olmaktan, muvâsaladan (üst üste bir-kaç gün oruç açmamaktan) yasakladı. Ancak bunları Ashâbına haram kılmadı. (Kendisine: “Ey Allah’ın Resûlü, sen sahûra kadar orucu devam ettiriyorsun” denildi de şu cevabı verdi:”Ben sahûra kadar uzatıyorum, zira Rabbim bana yedirip içirmektedir.” [Ebu Dâvud, Savm 29, (2374).]

 

b)Vacip ve farz ayrımı

Farz:

1174-”Bir gün Resûlullah bize şöyle hitab etti:”Ey insanlar, size hacc farz kılınmıştır. Şu halde haccı edâ edin!”Cemaatte bulunan bir adam:”Her sene mi, Ey Allah’ın Resûlü?” diye sordu. Resûlullah cevap vermedi. Adam sorusunu üç kere tekrar etti. Bunun üzerine:”Ben sizi bıraktıkça siz de beni bırakın. (Madem ki sükût ettim, niye sormada ısrar ediyorsunuz?) Şayet (sorunuza) “Evet!” deseydim, her yıl haccetmek vacib oluverirdi ve buna güç yetiremezdiniz. Şunu bilin ki, sizden öncekileri helak eden şey, çok sual sormaları ve peygamberleri hakkında ihtilâflarıdır. Size bir iş emrettiğim zaman, bunu gücünüz yettiğince îfa edin, bir yasaklamada bulunduğum vakit de ondan kaçının (bu emir ve yasakla ilgili olarak aklınıza gelen her şeyi sormaya kalkmayın!)” [Buhârî,İ’tisam 4; Müslim, Hacc 412, (1337), Fedâil 130, (1337); Nesâî, Hacc 1, (5, 110-111).]

2010-”Resûlullah Hz. Muâz’ı Yemen’e gönderdi. (Giderken) ona dedi ki:”Sen Ehl-i Kitap bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey Allah’a ibâdet olsun. Allah’ı tanıdılar mı, kendilerine Allah’ın zekâtı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver.” [Buhârî, Zekât 1, 41, Sadaka 1, 63, Mezâlim 9, Megâzî 60, Tevhid 1; Müslim, Îmân 31, (19); Tirmizî, Zekât 6, (625); Ebû Dâvud, Zekât 4, (1584); Nesâî, Zekât 46, (5, 55).]

2015-…Mektup şöyle idi: “Bismillâhirrahmânirrahîm. Bu, Resûlullah’ın müslümanlara farz kıldığı ve Allah’ın da Resûlüne emretmiş olduğu zekât farîzasıdır.” [Buhârî, Zekât 33, 34, 35, 37, 38, 39, 40, Şirket 2, Hiyel 3; Ebû Dâvud, Zekât 4, (1567); Nesâî, Zekât 5, (5, 18-23).]

2044-“Resûlullah sadaka-i fıtrı(ORİJİNALDE FITR ZEKATI) müslümanlardan büyük-küçük, kadın-erkek, her bir hür ve köle üzerine bir sa’ hurma veya bir sa’ arpa olarak farz kıldı.” [Buhârî, Zekât 70, 71, 73, 74, 76, 78; Müslim, Zekât 13, (984); Muvatta, Zekât 51, 53, 55, (1, 283); Tirmizî, Zekât, 35, (676); Ebû Dâvud, Zekât 19, (1611, 1612, 1613, 1614, 1615); Nesâî, Zekât 30, 31, 32, 33, 34, 41, (5, 47); İbnu Mâce Zekât 21, (1926).] (Bir sa’ 1040 dirhem-i şer’îdir, bu da 2,917 kg’dır.)

2332-”Allah, namazı peygamberinizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de dört rek’at olarak farz kılmıştır.” [Müslim, Salât 5, (687); Ebû Dâvud, Salât 287, (1247); Nesâî, Taksir 1, (3, 118, 119).]

2333-”Allah namazı (ilk defa farz ettiği zaman iki rek’at olarak farz etmişti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu.” [Buhârî, Salât 1, Taksîru’s-Salât 5, Menâkıbu’l-Ensâr 47; Müslim, Salâtu’-Müsâfirîn 2, (685); Muvatta, Kasru’s-Salât 8, (1, 146; Ebû Dâvud, Salât 270, (1198); Nesâî, Salât 3, (1, 225).]

 

c)Farzlaştırmama

2236-”Resûlullah buyurdular ki: “Allah bir kısım farzlar koymuştur, siz bunları daraltmayın. Bir kısım da sınırlar (yasaklar) koydu. Bunlara tecavüz etmeyin. Bazı şeyleri de haram kıldı, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri de (farz, sınır, haram diye tavsif etmeden mutlak) bırakmıştır. Bunları, unutarak bırakmış değildir. Öyle ise onları (farz mı, haram mı.. vs. diye didikleyip) araştırmayın.” [Rezîn ilavesidir. Bunu Dârakutnî, Sünen’inde Radâ bahsinde (4, 184) tahric eder. ed-Dürru’l Mensûr’da Suyûtî, başka rivayetler de kaydeder (4. 279).]

3030-”Resûlullah (bir gece) mescidde (nafile) namaz kılmıştı. Birçok kimse de (ona iktida ederek) namaz kıldı. (Sabah olunca “Resûlullah geceleyin mescidde namaz kıldı” diye konuştular.) Ertesi gece de Efendimiz namaz kıldı. (Halk yine olanları konuştu, katılacakların) sayısı iyice arttı. Üçüncü (veya dördüncü) gece halk yine toplandı. (Öyle ki mescid, insanları alamayacak hâle gelmişti.) Ancak (bu dördüncü gecede) yanlarına çıkmadı. Sabah olunca Efendimiz:”Yaptığınızı gördüm. Size çıkmamdan beni alıkoyan şey, namazın sizlere farz oluvermesinden korkmamdır” dedi. İşte bu hadise ramazanda cereyan etmişti.” [Buhârî, Salâtu’t-Teravih 1, Cuma 29, 5; Müslim, Müsâfirîn, 177, (761); Muvatta, Salâtfi’r Ramazan 1, (1, 113); Ebû Dâvud, Salât 318, (1373, 1374); Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl 4, (3, 202).]

289-6079-”Resûlullah buyurdular ki: “Dişlerinizi misvaklayın. Çünkü misvak ağız için temizlik sebebidir, Allah’ın rızasına vesiledir. Cibril her gelişinde bana misvakı tavsiye etti; öyle ki bana ve ümmetime farz kılacağından korktum. Ümmetime zorluk veririm diye endişe etmeseydim bunu onlara farz kılardım. Ben öyle (ciddi) misvak kullanırım ki, öndeki dişlerimin (veya diş etlerimin) diplerinden kazınacağı endişesine kapılırım.”

 

d)Vacip

2047-”Resûlullah Mekke caddelerinde dellâl çıkararak şöyle ilan ettirdi:”Duyduk duymadık demeyin! Sadaka-i fıtr her müslümana, erkek-kadın, hür-köle, küçük-büyük olsun vâcibtir. Bu, ya iki müdd buday veya onun dışında bir sa’ yiyecektir.” [Tirmizî, Zekât 35, (674).]

3795- Hz. Ebu Hüreyre derdi ki: “Cuma günü gusletmek, her muhtelim’e (büluğa ermiş kimseye) tıpkı cenâbet guslü gibi vacibtir.” [Muvatta, Cuma 2, (1, 101).]

1180-İbnu Abbas’ın: “Umre vacibtir” dediği rivayet olunmuştur. [Tirmizî, Hacc 88, (931).]

1026-Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki:”Emîriniz, fâzıl veya fâcir her nasıl olursa olsun, (onun emri altında) cihad etmeniz size farzdır(ORİJİNALDE VACİP). Keza, namazı da fâzıl veya fâcir ve hatta kebâir işlemiş bile olsa her Müslümanın, arkasında kılması bütün Müslümanlara farzdır(ORİJİNALDE VACİP).” [Ebu Dâvud, Cihâd 35, (2533).]

3803-”Resûlullah, dört şeyden dolayı guslederlerdi: Cenabet, cuma, hacâmat, ölü yıkamak.” Ebu Davud, Cenaiz 39, (3160). Ebu Davud, Taharet 122, (313).

3805-”Hz. Ebu Bekr’in hanımı Esma Bintu Umeys, vefat ettiği zaman Hz. Ebu Bekr’i yıkadı. Sonra (dışarı) çıkıp, cenazenin yanında hazır bulunan muhacirlere: “Ben oruçluyum. Şu gün de, çok soğuk bir gün. Bana gusül gerekir mi?” diye sordu. Hepsi birden, “Hayır!” dediler.” Muvatta, Cenaiz 3, (1, 223).

 

 

KUR’AN’I İNCELEMEK-ABDESTSİZ OKUMAK

a)Abdestsiz Kur’an okumak

3771-Hz.Ali anlatyor: “Resûlullah, cünüb olmadıkça her halimizde bize Kur’an okutup ta’lim ederdi.” (İ.Canan c.10 s.548 /39)

3772-”Resûlullah heladan çıkınca Kur’an okutur, bizimle et yerdi. Cenabet halinden başka hiçbir şey O’nunla Kur’an arasına perde olmazdı.” Ebu Dâvud, Tahâret 91, (229); Tirmizi, Tahâret 111, (146); Nesai, Tahâret 171, (1, 144). Hadis No.3745 AÇIKLAMA: Cünübün ve hayızlının Kur’an okuması meselesi biraz ihtilaflıdır. Büyük ekseriyet haram olduğunda ittifak etmiştir. İmam Mâlik cünübün tek âyet ve o miktarda Kur’an’ı okuyamayacağını söylerse de hayızlının okuyabileceğini, aksi takdirde Kur’an’ı unutacağını söylediği rivayet edilmiştir. “Çünkü demiştir, hayız müddeti günlerce uzar, cenabet hali uzamaz.” İkrîme ve İbnu’l-Müseyyeb’in de cünüb’ün Kur’an okumasında beis görmedikleri kaydedilmiştir.Kur’an-ı Kerim’in cenabetken okunabileceği iddiası daha ziyade, Müslimde yer alan bir rivayete dayanır. Orada Hz. Âişe (â): “Resûlullah bütün hallerinde Allah’ı zikrederdi” buyurmaktadır.”Bütün hallerinde” deyince buna cenâbet hali de dahildir, zikrullah’ın içinde Kur’an kırâati de dahildir.Keza İbnu Abbas’tan kaydedilecek olan müteakip rivayetde bu görüşü teyid edecektir. Bkz.8.Bab Gusül Faslı Cenabetten Gusül

3773-Resûlullah, cünüb kimsenin Kur’an okumasında bir beis görmezdi.” Rezin tahric etmiştir. Buhari bab başlığında muallak olarak kaydetmiştir. Buhâri, (Hayz 7).

3890-İbnu Abbas anlatıyor:”Resûlullah bir gün helâdan çıkmıştı. Hemen kendisine bir yemek takdim edildi. (O da kabul buyurdu. Ashâbtan bazısı:)” Size abdest suyu getirmeyelim mi?” dediler. Onlara: “Ben, ancak namaza kalkınca abdest almakla emrolundum!” cevabını verdi.” Müslim, Hayz 118, (374); Ebu Davud, Et’ime 11, (3760); Tirmizi, Et’ime 40, (1848); Nesai, Taharet 101, (1, 85). (Hadis No.3862) (İbrahim Canan çevirisi C.11 s.120 Hadis no:3890 El ve Ağzın Yıkanması Bölümü Orijinal baskı c.3 Hadis No.3890)

646-6182-”Resûlullah bu mescidin avlusuna giderek, yüksek sesle: “Şurası muhakkak ki, mescid, ne cünüb ne de hayızlıya helal değildir” buyurdular.” (BU HADİSİN ARAPÇASINDA SENET ZİNCİRİNİN ZAYIF OLDUĞU, MAHDÛC İSİMLİ RAVİNİN GÜVENİLİR OLMADIĞI VE EBU’L-HATTAB İSİMLİ RAVİNİN İSE, MEÇHÛL(tanınmadığı) OLDUĞU YAZILI OLDUĞU HALDE, BU KISMIN ÇEVİRİSİ YAPILMAMIŞ, OKUYUCUDAN GİZLENMİŞTİR.) Kütübü Sitte’den c.16 s.616 Hadis No.6146 646/6182

4300-Ebu Musa anlatıyor: “Resûlullah, Beni ve Muaz’ı Yemen’e gönderdi ve şu tenbihte bulundu… Muaz : “Ey Ebu Musa, Kur’an’ı nasıl okuyorsun?” diye sordu. “Yatağımın üzerinde, namazımda, bineğimde zaman zaman (fırsat buldukça) parça parça okuyorum!” dedi. Sonra Ebu Musa, Muaz’a: “Ya sen nasıl okuyorsun?” diye sordu. “Bunu sana bildireceğim: Ben uyurum, sonra kalkar Kur’an’dan okurum. Böylece uyanıkken ümid ettiğim sevabı uykumda da kazanacağımı ümid ederim” diye cevap verdi.” Buhari, Megazi, 60, İcare 8, İstitabe 2, Ahkam 7, 12; Müslim, Cihad 7, (1733), Eşribe 71; Ebu Davud, Hudud 1, (4354, 4355, 4356, 4357); Nesai, Taharet 4, (1, 10).

 

b)Kur’an’ı yatakta, binekte, uykudan kalkınca okumak

4300-Ebu Musa anlatıyor: “Resûlullah, Beni ve Muaz’ı Yemen’e gönderdi ve şu tenbihte bulundu… Muaz : “Ey Ebu Musa, Kur’an’ı nasıl okuyorsun?” diye sordu. “Yatağımın üzerinde, namazımda, bineğimde zaman zaman (fırsat buldukça) parça parça okuyorum!” dedi. Sonra Ebu Musa, Muaz’a: “Ya sen nasıl okuyorsun?” diye sordu. “Bunu sana bildireceğim: Ben uyurum, sonra kalkar Kur’an’dan okurum. Böylece uyanıkken ümid ettiğim sevabı uykumda da kazanacağımı ümid ederim” diye cevap verdi.” Buhari, Megazi, 60, İcare 8, İstitabe 2, Ahkam 7, 12; Müslim, Cihad 7, (1733), Eşribe 71; Ebu Davud, Hudud 1, (4354, 4355, 4356, 4357); Nesai, Taharet 4, (1, 10).

 

c)Uyurken de uyanıkken de Kur’an okumak

5936-”Resûlullah buyurdular ki:”Rabbim, bugün bana öğrettiği şeylerden bilmediklerinizi size öğretmemi emretti. (Ve buyurdu ki): “Benim bir kula verdiğim bir mal helaldir. Ben bütün kullarımı hanif(şirksiz) olarak yarattım. Ancak şeytanlar onlara gelip, (fıtrî) dinlerinden alıp götürdüler, kendilerine helal kıldığım şeyleri haram kıldılar. Kendisine bir güç vermediğim şeyi bana şirk koşmalarını emrettiler.”Allah Teala arz ehline baktı ve Ehl-i Kitap’tan bir kısmı hariç onların Arap, acem hepsine öfkelendi ve dedi ki:”Ben seni imtihan etmek ve seninle de (başkasını) imtihan etmek üzere gönderdim. Sana, suyun yıkayıp (yok edemeyeceği) bir kitap gönderdim. Ta ki sen onu uyurken de uyanıkken de okuyasın!” …[Müslim, Cennet 63, (2865).]

 

 

ABDEST VE YIKANMA İLE İLGİLİ DETAYLAR

 a)Müslüman olunca yıkanmak

3816-Müslüman olmak arzusuyla Resûlullah’a gelmiştim. Bana su ve sidre ile yıkanmamı emir buyurdu.” Ebu Davud, Taharet 131, (355); Tirmizi, Salât 429, (605); Nesai, Taharet 127, (1, 109). Tirmizi ve Nesai’nin bir rivayetinde: “(Kays) müslüman oldu. (Resûlullah) ona yıkanmayı emretti” denmiştir.

3817-Resûlullah’a gelerek: “Müslüman oldum!” der. Resûlullah : “Üstünden küfür saçını at!” der ve traş olmasını söyler, Useym’in babası dedi ki: “Bana bir başka (sahabî)nin bildirdiğine göre , beraberinde olan bir diğerine de: “Üzerindeki küfür tüyünü at ve sünnet ol!” buyurmuştu.” [Ebu Dâvud, Tahâret 131, (356).] AÇIKLAMA: … Ahmed İbnu Hanbel ve Ebu Sevr, hadisin zâhirinden hareketle bir kafir müslüman olduğu vakit öncelikle yıkanmasının vacib olduğunu belirtirler. “… İmam Mâlik de müslüman olunca kafirin yıkanması gerektiği görüşünde idi… “Müslüman olunca, kafire yıkanması vacibtir” diyenlerin kavli, hadisin zahirine uygundur. Çünkü emrin hakikatı, aksine bir hüküm ifade ettiğini gösteren karîne olmadığı müddetçe, vücub ifade eder. 2-İkinci hadiste saç kesilmesi mevzubahistir. Âlimler, her müslüman olan kimseye yıkanma gereği gibi bir de saçını traş etme diye bir vecibe yüklenmediğini, sadedinde olduğumuz hadiste geçen “küfür saçı”ndan muradın, küffâra alamet olan bir saç olacağını belirtmişlerdir. Nitekim hadiste “saçını da kes” denmemiş, “küfür saçını kes” denmiştir. Hadis son kısmında “sünnet ol!” emri de yer almaktadır. Bazı âlimler buna dayanarak, müslüman olan kafirlerin bir de sünnet olmalarını vacib olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Ancak hadisin, zaaf sebebiyle, vücub tesbit edecek güçte olmadığını belirtmiştir.

5600-Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: “Ben müşrike annemi İslâm’a davet ediyordum, fakat hep kaçınıyordu. Bir gün yine davette bulunmuştum, bana Resûlullah hakkında hoşuma gitmeyen sözler işittirdi. Ağlayarak’a gittim. “Niye ağlıyorsun?” diye sordu. “Ey Allah’ın Resûlü dedim, annemi İslâm’a davet ediyordum, hep bana imtina etti. Bugün de aynı davette bulundum, bu sefer sizin hakkınızda hoşuma gitmeyen sözler sarfetti. Ebu Hureyre’nin annesine hidayet vermesi için Allah’a dua ediverin!” dedim. Bu talebim üzerine : “Allahım! Ebu Hureyre’nin annesine hidayet et” buyurdular. Ben,’ın duasına sevinerek huzurlarından ayrıldım. Anneme geldiğim zaman, kapıya yöneldim. Kapı kapalıydı. Annem ayak seslerimi işitti. “Ebu Hureyre! Yerinde dur (içeri girme)!” diye seslendi. Ben su şırıltılarını işittim, yıkanıyordu. Yıkandı, entarisini giydi, alelacele başörtüsünü koydu ve kapıyı açtı. “Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın elçisidir!” diyordu. Ben hemen Resûlullah’a döndüm. Sevinçten ağlıyordum. “Ey Allah’ın Resûlü! Müjde dedim. Allah senin duanı kabul buyurdu. Ebu Hureyre’nin annesine hidayet nasib etti!” Allah’a hamdetti ve hayırlı sözler söyledi.” Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe 158, (2491).

 

b)Müslüman cünüplükle pis olmaz(Cünüplük, Müslümanı pis yapmaz.)

3782-”Resûlullah Medine sokaklarından birinde Ebu Hüreyre’ye rastlamıştır. Ebu Hüreyre bu sırada cünüp olduğu için, Resûlullah’ın yanından sıvışarak gidip yıkanır gelir. Gelince : “Ey Ebu Hüreyre neredeydin?” diye sorar. “Ben cünübtüm, pis pis sizinle oturmak istemedim” cevabında bulunur. : “Sübhânallah! (bilmez misin ki) müslüman pis olmaz!” ferman eder. Buhari, Gusl 23, 24; Müslim, Hayz 115, (371); Ebu Dâvud, Tahâret 97, (231); Tirmizi, Tahâret 89, (121); Nesâi, Tahâret 172, (1, 145, 146).

3783-Huzeyfe İbnu’l-Yemân anlatıyor: “Resûlullah’la bir gün karşılaştığımızda cünüb idim, hemen yolumu çevirip gidip yıkandım. Bilahare gelince:”(Böyle sizi görünce alelacele sıvışmamın sebebi) cünüb olmam idi!” dedim. :”Müslüman (cenabetle) pis olmaz ki!” buyurdular.” Muslim Hayz Ebu Davud Tahâret Nesai Tahâret

3784-”Resulullah, Ashabından bir erkekle karşılaşınca onu mesheder ve ona dua ediverirdi. Bir gün erken vakitte’ı (sokakta) gördüm. Hemen yolumu ondan çevirdim. (Eve gidip yıkandıktan sonra) güneş yükselince yanına geldim. Bana:”(Sabahleyin) seni görmüştüm, hemen yolunu benden çevirdin!” buyurdular. Ben de açıkladım:”Çünkü ben cünübtüm (bu halde) bana dokunmanızdan korktum.””Şurası muhakkak ki dedi, mü’min necis olmaz!” [Müslim, Hayz 116, (372); Ebû Dâvud, Tahâret 92, (230); Nesâî,Tahâret 172, (1, 145).]

 

c)Meni, pis midir?

3517-”Hz. Âişe’ye bir zât misafir oldu. Adam sabahleyin, elbisesini yıkamaya başladı. Hz. Âişe ona:”Sana, (meni) bulaşan yeri [gördüysen] orasını yıkaman kâfi idi, göremediğin takdirde etrafını yıkardın. Ben, Resûlullah’ın elbisesinden (meni bulaşığını) ovalamak suretiyle çıkardığımı biliyorum. O, (bir de yıkamaksızın) onun içinde namaz kılardı.”Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: “İyi biliyorum kurumuş meni bulaşığını Resûlullah’ın çamaşırından tırnağımla kazıyarak çıkarıyordum.” [Müslim, Tahâret 105, 109, (288, 290).]AÇIKLAMA:… Âlimler meni necis midir değil midir, münakaşa etmiştir.* Hanefîlerle, Mâlikîlere göre necistir. Ancak Ebû Hanîfe merhum, meninin kuru olması halinde elbisenin ovalanmasını temizlik için yeterli gördüğü halde İmam Mâlik, yaş da olsa kuruda olsa mutlaka yıkanması gerektiğini söyler. Meninin necis olduğunu söylemekle beraber, yıkanmadan namaz kılınmış olduğu takdirde namazın iadesinin gerekmiyeceğini söyleyen âlim de çıkmıştır: Leys ve Hasan İbnu Hayy gibi. Şâfiîlere ve Hanbelîlere göre meni temizdir. Dâvud-u Zâhirî’nin de böyle hükmettiği bilinmektedir. Ashab’tan Hz. Ali, Sa’d İbnu Ebî Vakkas, Abdullah İbnu Ömer ve Hz. Âişe’nin de bu görüşte olduğu rivayet edilmiştir.Şunu hemen belirtmek isteriz: Meniye necis diyenler, onun yıkandığını gösteren hadisleri esas almışlardır. Necis değil diyenler de ovalamakla temizleneceğini ifade eden hadisleri esas almışlardır.

3519-İbnu Abbâs buyurmuştur ki: “Meni, sümük menzilesindendir. Öyleyse bunu kendinden, izhir otuyla da olsa sil at!” [Tirmizî, Tahâret 86, (117).]

 

ç)Kur’an’daki abdest

3585-”Resûlullah’a: “Abdest nasıl alınır?” diye sordum. Şöyle açıkladı: “Abdest mi? Abdest alınca şöyle yaparsın: Önce iki avucunu tertemiz yıkarsın. Sonra yüzünü ve dirseklerine kadar ellerini yıkarsın. Başını meshedersin, sonra da topuklarına kadar ayaklarını yıkarsın. (Bunları tamamladın mı) bütün günahlarından arınmış olursun. Bir de yüzünü Aziz ve Celil olan Allah için (secdeye) koyarsan, anandan doğduğun gün gibi, hatalarından çıkmış olursun.” Ebu Ümâme der ki: “Ey Amr İbnu Abese dedim, ne söylediğine dikkat et! Bu söylediklerinin hepsi bir defasında veriliyor mu? “Vallahi dedi, bilesin ki artık yaşım ilerledi, ecelim yaklaştı, (Allah’tan ölümden çok korkar bir haldeyim), ne ihtiyacım var ki, Allah Resülü hakkında yalan söyleyeyim! Andolsun söylediklerim, Resûlullah’dan kulaklarımın işitip, hafızamın da zabtettiklerinden başkası değildir.” Müslim, Müsâfırin 294, (832); Nesâi, Tahâret 108, (1, 91, 92)

 

d)Abdest için uzuvları birer veya ikişer ya da üçer kez yıkamak

3612-”Hz. Câbir , sana Resûlullah’ın uzuvlarını birer birer, ikişer ikişer ve üçer üçer yıkayarak abdest aldığını söyledi mi?” Bu soruma: “Evet!” diye cevap verdi.” Bir rivâyette de: “Birer birer yıkayarak abdest aldı mı?” diye sordum; “evet!” diye cevap verdi” şeklinde gelmiştir.. Tirmizi, Tahâret 35 (45, 46)

3598-”Resûlullah uzuvlarını birer kere yıkayarak abdest aldı.” Buhari, Vudü 22; Ebu Dâvud, Tahâret 53, (1, 38); Nesai, Tahâret 84, 85, (1, 73, 74).

3595-”Resûlullah (abdest uzuvlarını) ikişer kere yıkayarak abdest aldı.” Buhâri, Vudü 23.

3600-”…avuçlarını üç kere yıkadı, yüzünü üç kere yıkadı, bir kere mazmaza ve istinşak yaptı. Ellerini üçer üçer yıkadı. Başını iki kere meshetti. Başının gerisinden başladı, sonra önünden. İki kulağını da (meshetti) içlerini de, dışlarını da. Ayaklarını da üçer üçer yıkadı.” Ebu Dâvud, Tahâret 50, (126); Tirmizi, Tahâret 25, (33).

 

e)Abdest ne için zorunludur?

3890-”Resûlullah bir gün helâdan çıkmıştı. Hemen kendisine bir yemek takdim edildi. (O da kabul buyurdu. Ashâbtan bazısı:)” Size abdest suyu getirmeyelim mi?” dediler. Onlara:” Namaza kalkınca abdest almakla emrolundum!” cevabını verdi. (YANLIŞ ÇEVİRİ! DOĞRUSU: “BEN, ANCAK NAMAZA KALKTIĞIM ZAMAN ABDESTLE EMROLUNDUM.” OLMALIYDI.)” Müslim, Hayz 118, (374); Ebu Davud, Et’ime 11, (3760); Tirmizi, Et’ime 40, (1848); Nesai, Taharet 101, (1, 85). (C.11 s.120 Hadis no:3890 El ve Ağzın Yıkanması Bölümü İbrahim Canan) (Vudû’=Abdest almak c.1 Hadis No.55/91; c.2 Hadis No.1431; c.9 Hadis No.3140; c.9 Hadis No.3596[Buharî, Vüdu 32, Menakıb 25; Müslim Fezail 5, (2279); Muvatta, Taharet 32, (1, 32); Nesâî, Taharet 61, (1, 60); Tirmizî, Menakıb 12, (3635).]

3261-6958-”Resûlullah helâdan çıkmışlardı. Bu esnada bir yemek getirildi. Bir adam: “Ey Allah’ın Resûlü! Size abdest suyu getirmeyeyim mi?” dedi. Efendimiz: “Namaz mı kılacağım ki, (şimdilik gerek yok)” buyurdular.”

 

f)Peygamber sürekli abdestli mi dolaştı?

3572-”Resûlullah işedi. Hz. Ömer de arkasında, elinde su kabı olduğu halde durdu. Resûlullah onu görünce: “Bu da ne, ey Ömer?” buyurdular. Hz. Ömer: “Sudur yıkanırsın!” dedi. Resûlullah: “Ben her işeyişimde abdest almakla emrolunmadım, bunu yapacak olsam bu, bir sünnet olurdu” buyurdular.” (YANLIŞ ÇEVİRİ! DOĞRUSU: “BUYURUN! ABDEST ALMANIZ İÇİN SU! BEN, HER SU DÖKTÜĞÜMDE(İŞEDİĞİMDE), ABDEST ALMAKLA EMROLUNMADIM.” OLMALIYDI.) Ebu Dâvud, Tahâret 22, (42); İbnu Mâce, Tahâret 20, (327). AÇIKLAMA:Bu rivayette Resûlullah’ın küçük abdest bozduktan sonra zaman zaman su kullanmadığını görmekteyiz. Her seferinde su kullanmış olsaydı, abdest bozmalardan sonra su kullanmak vacib olurdu. Ümmet ise her zaman su bulup, su ile istinca yapmada müşkilâta maruz kalırdı.Hadiste geçen tevaddu, abdest almak ma’nâsında olmamalı; yıkamak, yıkanmak, su kullanmak, istinca etmek gibi ma’nâlarda anlaşılmalıdır.Keza sünnet kelimesi de, vâcib olan amel ma’nâsında anlaşılmalıdır.(GEREKSİZ VE YANLIŞ AÇIKLAMA. OYSA ALLAH’IN ELÇİSİ, HER TUVALET SONRASI MUTLAKA ABDEST ALMAYI GEREKLİ GÖRMÜYORDU. AKSİ TAKDİRDE İNSANLAR, SÜREKLİ ABDESTLİ DOLAŞMANIN GEREĞİNE İNANABİLİRLERDİ.)

 

g)Tek abdestle birçok namaz

2669-”Resûlullah Fetih günü bütün namazları tek abdestle kıldı. Ömer İbnu’l-Hattâb kendisine: “Ey Allah’ın Resülü, bugün Şimdiye kadar hiç yapmadığın şeyi yapmış olmalısın?” demişti, şu cevapta bulundu: “Ey Ömer, bunu bilerek yaptım.” Müslim, Tahâret 86, (277); Ebu Dâvud, Tahâret 66, (172); Tirmizî, Tahâret 45, (61); Nesâî, Tahâret 101, (1, 86).

 

40- Yüce Allah’ın “Başlarınızı Meshediniz.” (Ci-Mâide: 6) Sözünden Dolayı Başın Hepsini Mesh Etme Babı

İbn Müseyyeb: Kadın, erkek menzilesindedir; o da başı üzerine mesheder, dedi. Mâlik’e: Başının bir kısmına meshetmesi kâfi gelir mi?dîye soruldu da o kâfî gelmiyeceğine aşağıdaki Abdullah ibn Zeyd hadîsini hüccet getirdi. (Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:1/327-328)

49-…Bir adam Abdullah ibn Zeyd’e -ki bu Amr ibn Yahya’nın dedesidir-: Rasûlullah(S)’ın nasıl abdest alıyorduğunu bana gösterebilir misin? diye sormuş. Abdullah ibn Zeyd de: Evet, demiş. Bunun üzerine su istemiştir. Râvî dedi ki: Ellerine su dökdükten sonra iki kerre yıkadı. Sonra üç defa ağzını çalkalayıp, burnunu temizledi. Sonra yüzünü üç defa yıkadı. Sonra ellerini dir­seklere kadar ikişer defa yıkadı. Sonra iki eliyle bütün başını meshedip her iki elini ileri geri götürdü. Ve başının ön tarafından başlayıp ellerini arkasına götürdü. Oradan da başladığı yere getirdi. Ondan sonra ayaklarını yıkadı. (Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:1/328.)

 

50-…….Bize Vuheyb, Amr’dan; o da babası(Yahyâ ibn Umâre)’ndan tahdîs etti. Şöyle dedi: Şâhid oldum ki, Amr ibn Ebî Ha-sen, Abdullah ibn Zeyd’e Peygamber’in abdest alışını sordu. O da bir tas su istedi de onlar için Peygamber’in abdest alışı gibi abdest aldı. Şöyle ki: Tastan eli üzerine eğerek su döktü ve ellerini üç defa yıkadı. Sonra elini tasın içine soktu ve üçer defa avuçlayarak ağzını çalkaladı, burnuna su verdi. Sonra elini daldırıp yüzünü üç defa yı­kadı. Sonra herbir elini dirseklere kadar ikişer defa yıkadı. Ondan sonra elini sokup başım mesnetti. Şöyle ki: Her iki elini öne ve arka­ya doğru bir defa yürüttü. Ondan sonra her iki ayağını da topuklara kadar yıkadı. [1][90]

 

h)Ayakları meshetmek

3599-”Resûlullah’ın nasıl abdest aldığını size göstermemi ister misiniz?” İçinde su olan bir kab istedi, sağ eliyle bir avuç su aIdı, mazmaza ve istinşak yaptı, sonra bir avuç daha aldı, bununla iki elini birleştirip (iki eliyle) yüzünü yıkadı. Sonra bir avuç daha aldı bununla sağ elini yıkadı. Sonra bir avuç da aldı, bununla sol elini yıkadı. Sonra bir avuç su daha aldı, sonra elini çırptı, sonra başını ve kulaklarını meshetti. Sonra bir kabza su daha aldı sağ ayağının üzerine serpti, ayağında nalın olduğu halde, sonra onu iki eliyle meshetti, elin biri ayağın üstünde, diğeri de nalının altında. Sonra aynı şeyi sol ayağa yaptı.” Buhari, Vudü 7; Ebu Dâvud, Tahâret 52, (137); Nesâi, Tahâret 84, 85, (1, 73, 74).

3697-”Resûlullah ihtiyacı için (araziye) çıkardı. Ben de O’na su taşırdım. (Kaza-yı hâcet yapınca) abdest alırdı. Bu sırada sarığı ve “bot” ları üzerine meshederdi.” Müslim, Tahâret 84, (275); Ebu Dâvud, Tahâret 59, (153); Tirmizi, Tahâret 75, (101); Nesâi, Tahâret 86, 96 (1, 75, 81).

3702-”Resûlullah abdest aldı ve çoraplarının ve ayakkabılarının üzerine meshetti. Ebu Dâvud, Tahâret 61, (159); Tirmizi, Tahâret 74, (99).

3606-…Bir ara Resûlullah bizden geride kaldı sonra tekrar kavuştu. Bu sırada namaz vakti girmişti. Bizler de abdest alıyor, ayaklarımıza meshediyorduk. (Resûlullah ) yüksek sesle nida etti: “Ökçelerin ateşte vay hâline!” Bunu iki veya üç kere tekrarladı.” Buhari, İlm 3, 30, Vudü 27, 29; Müslim, Taharet 25-28, (240-242); Muvatta, Taharet 5, (1, 19); Ebu Dâvud, Tahâret 46, (97); Nesâi, Tahâret 89, (1, 77, 78); Muvatta.

3607-”Halk ikindi namazı sırasında acele etti ve bir kısmı alelacele abdest aldı. Biz onlara ulaştık. Ökçelerine su değmemiş, parlıyordu. Bunun üzerine :”Ökçelerin ateşte vay hâline! Abdesti tam alın!” buyurdular.” [Müslim, Tahâret 26, (241).] AÇIKLAMA: ” Bu meselede Ashab’ın hiçbirinden muhâlefet sabit değildir. Sadece Hz. Ali, İbnu Abbâs ve Hz.Enes’in farklı görüşleri olmuştur. Ancak bilâhare onlar da görüşlerinden rücû etmişlerdir, bu husus da rivayetlerle sâbittir.

 

i)Hayızdan temizlenmek, kanlı bölgenin temizlenmesidir: Hayızlı kadının namaz kılması için yıkanması gerekmez

3790-Hz. Aişe a anlatıyor: “Ensardan bir kadın, Resûlullah’a hayızdan nasıl yıkanacağını(AYRICA ORİJİNALDE İĞTİSÂL DEĞİL, ĞUSL GEÇMEKTEDİR. ARAPÇA’DA ĞUSL YIKANMAK DEĞİL, YIKAMAK ANLAMINA GELİR.) sordu. Bunun üzerine, Resûlullah da nasıl yıkanacaksa öyle emretti ve dedi ki: “Miske bulanmış bir (bez, pamuk vs.) parçası al. Onunla temizlen!” “Onunla nasıl temizleneceğim?” diye kadın tekrar sordu. Resûlullah: “Onunla temizlen!” buyurdu. Kadın tekrar etti: “Nasıl?” Resûlullah: “Sübhânallah! temizlen!” dedi. (Baktım ki anlamıyor;) kadını kendime çektim ve: “O parçayı, kan bulaşığına tatbik et” dedim..” Buhari, Hayz 13, 14, İ’tisam 24; Müslim, Hayz 60, 61, (332); Ebu Davud, Taharet 122, (314, 315, 316); Nesai, Taharet 159, (1, 135 – 137).

3793-…Örtüde benden bulaşan kan vardı. Bu benim ilk hayız kanım idi. Görünce deveye doğru sıçradım ve utandım.. Resûlullah bendeki bu hali farkedip, kanı da görünce: “Neyin var? Belki de hayız oldun?” buyurdular. Ben “Evet!” dedim. Resûlullah : “Öyleyse (hayız görenlerin tedbirlerine başvurarak) kendine çekidüzen ver. Sonra da bir su kabı al, içerisine tuz at. Sonra örtüye değen kanı yıka, sonra bineğine dön!” ferman buyurdular. Resûlullah Hayber’i fethettiği zaman ganimetten bize de bağışta bulundu. (Ümeyye Bintu Ebi’s-Salt) der ki: “(Gıfarlı sahabiyye), suyuna tuz katmadan hayız kanını yıkamazdı. Öldüğü zaman cenazesinin yıkanacağı suya da tuz atılmasını vasiyet etmiştir.” Ebu Dâvud, Tahâret 122, (313)

3522-”(Hz. Âişe) dedi ki: “Bizden biri hayız olur, sonra temizlenince, (bulaşma) kanı, elbisesinden kazır ve elbisenin geri kısmına su serper sonra da içinde namaz kılardı.”[Buhârî, Hayz 9; Ebû Dâvud, Tahâret 107, (269), 132, (357), 142, (388); Nesâî, Tahâret 179, (1, 150, 151).]

3520-Esmâ Bintu Ebî Bekr anlatıyor: “Bir kadın Resûlullah’a gelerek:”(Ey Allah’ın Resûlü!) Birimizin çamaşırına hayız kanı bulaşınca ne yapmalıdır?” diye sordu.:”Önce kazır, sonra parmak ucuyla bulaşan yeri yıkar, sonra da [kan görülmeyen yere] su çiler” buyurdu.” [Buhârî, Hayz 9, Vudû 63; Müslim, Tahâret 110, (291); Muvatta, Tahâret 103, (1, 60, 61); Ebû Dâvud, Tahâret 132, (360, 361, 362); Tirmizî, Tahâret 104, (138); Nesâî, Tahâret 185, (1, 155).]

 

j)Güsul zorunluluğunun boyutu

3794-Ebu Said anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Cuma guslü her muhtelime (büluğa erene) vacibtir(toplumsal/bireysel/sağlıksal gereklilik). Misvaklanması, bulduğu taktirde koku sürünmesi de öyle.” [Buhârî, Cuma 2, 3, 12, Ezan 161; Şehâdât 18; Müslim, Cuma 5, (846); Muvatta, Cuma 4, (1, 102); Ebu Dâvud, Tahâret 129, (341); Nesâî, Cuma 6, 8, (3, 92-93).]

3734-Amr İbnu Şuayb anlatıyor: “Hitân(sünnet bölgesi), hitanı geçince gusül vacib olur, ben ve Resûlullah böyle yaptık ve yıkandık” denmiştir. [Buhârî, Gusl 28; Müslim, Hayz 87, (348); Muvatta, Tahâret 71, (1, 45, 46); Ebû Dâvud, Tahâret 84, (216) Nesâî, Tahâret 129, (1, 110, 111); İbnu Mâce, Tahâret 111, (610).

3670-Ubeyy İbnu Ka’b anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü, dedim, bir kimse hanımıyla cima yapsa fakat boşalma(inzal) olmasa yıkanması gerekir mi?” “Kadına değen kısmını yıkar, sonra abdest alır ve namaz kılar!” buyurdular.” Buhari, Gusl 29, Müslim, Hayz 85, (346).

3735-Ebu Said anlatıyor: “Resûlullah Ensâr’dan birine adam göndererek, yanına çağırttı. . Ensâri, başından sular damlaya damlaya geldi. : “Herhalde sana acele ettirdik?” buyurdu. Ensâri: “Evet ey Allah’ın resûlü!” deyince: “Acele ettirilir veya boşalmazsan(inzal olmazsan) gusletmen gerekmez. Sadece abdest gerekir” buyurdular.” Buhari Muslim Ebu Davud

 

k)Ayakta işemek ve bu konuda aşırı titizlik göstermemek

3548-Hz.Huzeyfe anlatıyor: “Ben Resûlullah ile beraber idim. Bir kavmin küllüğüne gelince durup, ayakta küçük abdest bozdu.”

3550-Nâfi anlatıyor: “İbnu Ömer’ı ayakta bevlederken gördüm.” [Muvatta, Tahâret 112, (1, 65).]

3551-Hz. Ömer anlatıyor: “Ben ayakta abdest bozarken, Resûlullah beni gördü ve:”Ey Ömer, ayakta akıtma” buyurdu. Ondan sonra hiç ayakta akıtmadım.”

3552-Hz. Ömer: “Ben müslüman olduğum zamandan beri ayakta abdest bozmadım!” demiştir.” [Tirmizî, Tahâret 8, (12).]Tirmizî: “Bu, Hz. Ömer’den daha sıhhatli olan rivayettir. Önceki rivayet zayıftır” der. Keza ilaveten der ki: “Ayakta abdest bozma yasağı tedib içindir, tahrim için değil.” Yine der ki: “İbnu Mes’ud’tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kişinin ayakta akıtması, nefsine karşı işlediği bir kabalıktır.”

3549-”Ebu Musa küçük abdest hususunda çok titiz davranır (üzerine sıçrantı değmemesi için âzami gayreti gösterirdi. O kadar ki,) küçük abdestini bir şişe içerisine bozar ve: “Beni İsrâil’den birinin bedenine sidik değecek olsa, adam kirlenen derisini bıçakla kazırdı” derdi. (Bunu işiten) Huzeyfe dedi ki: “Arkadaşınızın titizliği bu kadar ileri götürmemesini tercih ederim. Ben, ResülulIah’la bir beraberliğimizi hatırlıyorum. Beraber yürüyorduk. Derken bir kavmin bir duvar gerisindeki küllüğüne rastladık. Resûlullah, tıpkı sizden birinin ayakta işemesi gibi durup ayakta işedi. Ben bu esnada kendilerinden uzaklaşmak istedim. Bana yakın durmamı işâret buyurdu. Geri gelip, hemen arkasında dikilip abdestini bozuncaya kadar bekledim.” Buhari, Vudü 62, 60, 61, Mezâlim 27; Müslim, Tahâret 73, 74, (273); Ebu Dâvud, Tahâret 12, (23); Tirmizi, Tahâret 9, (13); Nesâi, Tahâret 24, (3, 25).

3557-Hz.Enes anlatıyor: “Resûlullah kazayı hâcette bulunmak istediği zaman yere yaklaşıncaya kadar elbisesini kaldırmazdı.” [Ebû Dâvud, Tahâret 6, (14); Tirmizî, Tahâret 10, (14).]

 

l)Abdesti tuvalet gereksinimini karşılamak bozar

2666-”Resûlullah buyurdular ki: “Allah, sizlerin namazını tuvalet(hades) vâki olunca yeniden abdest almadıkça kabul etmez.” Ebü Dâvud, Taharet 31, (60); Tirmizî, Tahâret 56, (76).

1576-…Tüyü yolunmuş nalına gelince; ben Resûlullah’ın nalınlarında hiç tüy görmedim. Ayakları onların içinde iken abdest alırdı. Ben onu giymeyi seviyorum. Sarıya gelince; ben Resûlullah’ın onunla boyandığını gördüm. Ben onunla boyanmayı seviyorum…” Buhârî, vüdû’ 30; Müslim, Hacc 25, (1187); Muvatta, Hacc 31, (1, 333); Ebu Dâvud, Menâsik 21, (1772).

 

m)Gaz çıkarmak abdest bozar mı?

3654-”Biriniz namazda iken, dübüründe bir hareket hissetse ve abdestinin bozulup bozulmadığı hususunda tereddüde düşse, bir ses işitmedikçe veya bir koku duymadıkça mescidi terketmesin.” Müslim, Hayz 99, (362); Tirmizi, Tahâret,56, (74, 75); Ebu Dâvud, Taharet 68, (177).

3656-”Biriniz mescide girince, kabaları arasında bir şey hissedecek olsa, çıkanın sesini işitmedikçe sakın mescidden dışarı çıkmasın.” Buhari, Vudü 4, 34, Büyü 5; Müslim, Hayz 98, (361); Ebu Dâvud, Tahâret 68, (176); Nesâi, Tahâret 116, (1, 99).

3657-”Resûlullah buyurdular ki: “Biriniz namazda yellenirse derhal namazdan çıksın, abdest alsın ve namazı iade etsin.” Ebu Davud, Salât 193, (1005). (BUNA AYKIRI RİVAYET, DAHA FAZLA KİTAPTA BULUNMAKTADIR.)

 

n)Cinsel ilişki abdesti bozar

3670-Ubeyy İbnu Ka’b anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü, dedim, bir kimse hanımıyla cima yapsa fakat boşalma(inzal) olmasa yıkanması gerekir mi?” “Kadına değen kısmını yıkar, sonra abdest alır ve namaz kılar!” buyurdular.” Buhari, Gusl 29, Müslim, Hayz 85, (346). AÇIKLAMA:Bu hadis, boşalma(inzal) vâki olmadıkça boy abdestinin gerekmiyeceğini ifade etmektedir. Bu ma’nâyı ifade eden “Su, ancak sudan dolayı icabeder” nev’inden başka rivayetler de var. Ancak ülemâ bu hadislerin başka hadislerle neshedildiğinde ittifak eder. Bu nâsihlerden biri şudur: “İki hitan kavuşur ve haşefe kaybolursa, inzal olsa da olmasa da gusül gerekir.”Burada hıtân sünnet mahallidir. İbnu Hacer iki hitanla erkeğin hitanının kastedildiğini belirtir. Haşefe de baş kısımdır. Bu durumda erkek uzvunun baş kısmı kadın uzvunda kaybolunca şer’an cimâ hâsıl olmuştur, inzal olsa da olmasa da farketmez, cimâye terettüp eden ahkam tahakkuk eder. Bu ahkamdan biri yıkanmadır, yani boy abdesti. Ancak şunu da belirtelim ki, inzal vâki olmadıkça, boy abdestinin gerekmiyeceği kanaatini koruyan Sahâbe ve Tâbiîn, -azınlık teşkil etseler de- olmuştur. Hatta Atâ’nın şu sözü rivayet edilir: “İnzal olmasam bile yıkanmadan huzur bulamıyorum, sebebi de bu husustaki ulemânın ihtilâfıdır.” İhtilâfu’l-Hadis’te Şâfiî Hazretleri de şöyle demiştir: “Su, sudan gerekir” hadisi sâbittir, ancak mensuhtur… Bölgemizdeki bazı âlimler (Hicazlılar) bize bu meselede muhalefet ederek: “İnzal olmadıkça gusül gerekmez.” dediler.”Belirttiğimiz gibi neshe rağmen bir ihtilaf mevzubahis ise de, cumhur guslün gerekeceğinde ittifak etmiştir.

3735-”Resûlullah Ensâr’dan birine adam göndererek, yanına çağırttı. . Ensâri, başından sular damlaya damlaya geldi. : “Herhalde sana acele ettirdik?” buyurdu. Ensâri: “Evet ey Allah’ın resûlü!” deyince: “Acele ettirilir veya boşalmazsan(inzal olmazsan) gusletmen gerekmez. Sadece abdest gerekir” buyurdular.” /(3735) Buhari Muslim Ebu Davud

3736-”Resûlullah : “Suyu (yıkanmayı), su (meninin gelmesi) gerektirir” buyurdu ” denmiştir. Muslim

3737-Resûlullah: “Su, sudan dolayıdır” buyurmuştur. Buhâri, Vudü 34, Müslim Hayz 81-83, (343-345); Ebu Dâvud, Tahâret 84, (217); Nesâi, Tahâret 132, (1, 115). AÇIKLAMA:1- Kaydedilen son üç rivayet guslün vacib olması için mutlaka inzal olma gereğini ifade etmektedir. Ancak bu hüküm kesinlikle mensuhtur. Bu meselede ülemânın bi’l-icma kabul ettiği görüş, önceki hadislerde ifade edilen hükümdür: Guslün gerekmesi için, erkek uzvunun baş kısmının girmesi yeterlidir. Sadece Hişam İbnu Urve, A’meş, Süfyan İbnu U-yeyne ve Dâvud-u Zâhirî’nin neshe kâil olmadıkları rivayet edilmiştir. Ashabtan bazılarının da meni gelmediği takdirde cimadan dolayı yıkanma gerekmeyeceği görüşü var ise de: İmam Nevevî, bunların vefatından sonra guslün gerekeceği hususunda ümmet arasında icma vâki olduğu belirtilir. Ebû Hanife, İmam Şâfiî, İmam Mâlik, Ahmed İbnu Hanbel ve bunların tabileri arasında bu meselede ihtilaf yoktur. Zâhirîlerden birçoğu da bu görüştedir.

 

o)Yıkanmanın gerekli/vacip(toplumsal gereklilik) görüldüğü durumlar

3821-”Resûlullah buyurdular ki: “Cuma guslü her muhtelime (büluğa erene) vacibtir. Misvaklanması, bulduğu taktirde koku sürünmesi de öyle.” [Buhârî, Cuma 2, 3, 12, Ezan 161; Şehâdât 18; Müslim, Cuma 5, (846); Muvatta, Cuma 4, (1, 102); Ebu Dâvud, Tahâret 129, (341); Nesâî, Cuma 6, 8, (3, 92-93).]

3822-”Cuma günü gusletmek, her muhtelim’e (büluğa ermiş kimseye) tıpkı cenâbet guslü gibi vacibtir.” [Muvatta, Cuma 2, (1, 101).]

3823-”Resûlullah buyurdular ki: “Müslümanların cuma günü yıkanmaları, üzerlerine hak olmuştur. Her biri ailesinin kokusundan sürünsün. (Koku) bulamazsa, su onun sürünme maddesi olsun. Yani hem yıkansın hem koku sürünsün, koku yoksa, artık, su (yıkanma) ile yetinsin.” [Tirmizî, Salat 381, (525).]

3813-”Resûlullah, dört şeyden dolayı guslederlerdi: Cenabet, cuma, hacâmat, ölü yıkamak.” Ebu Davud, Cenaiz 39, (3160). Ebu Davud, Taharet 122, (313).

3815-”Hz. Ebu Bekr’in hanımı Esma Bintu Umeys üma vefat ettiği zaman Hz. Ebu Bekr’i yıkadı. Sonra (dışarı) çıkıp, cenazenin yanında hazır bulunan muhacirlere: “Ben oruçluyum. Şu gün de, çok soğuk bir gün. Bana gusül gerekir mi?” diye sordu. Hepsi birden, “Hayır!” dediler.” Muvatta, Cenaiz 3, (1, 223).

 

p)Uyumak abdest bozmaz

3675-”Resûlullah’ın ashabı uyurlar, sonra abdest almadan namaz kılarlardı: (Enes’ten bunu rivayet eden) Katade’ye: “Bu sözü Enes’ten bizzat işittin mi?” diye sorulmuştu: “Vallahi evet!” diye te’yid etti.” Müslim, Hayz 125, (376); Ebu Dâvud, Tahâret 80, (200); Tirmizi, Tahâret 58, (78).

3678-Resûlullah’ı secde halinde uyurken görmüş ve hatta Resûlullah horlayıp solumuş, sonra kalkıp (abdest almadan) namaz kılmıştır. İbnu Abbas der ki: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, siz uyudunuz, (abdestiniz bozulmuş olmalı değil mi)?” Bana şu açıklamayı yaptı: “Abdest, yatarak uyuyana gerekir. Zira yatarak uyuyunca mafsalları rahâvet basar.” Tirmizi, Taharet 57, (77); Ebu Dâvud, Tahâret 80, (202); Nesâi, Ezân 41, (2, 30). Bu metin, Tirmizi’ye aittir.

 

r)Kadına dokunmak ve onu öpmek abdesti bozmaz

3668-”Resûlullah kadınlarından birini öptü, sonra dönüp namaza gitti, abdest tazelemedi. Urve der ki: “Kendisine: “Bu, sizden başka bir hanımı olmamalı!” dedim, Hz. Aişe gülmekle cevap verdi.” Ebu Dâvud, Tahâret 69, ( 178, 179,180); Tirmizi, Tahâret 63, (86); Nesâi, Tahâret 121, (1,104); İbnu Mâce, Tahşet 69, (502).

3669-”Erkeğin hanımını öpmesi ve ona eliyle dokunması hep mülamese (değme) sayılır. Öyleyse kim hanımını öperse veya eliyle dokunursa abdest alması gerekir.” Muvatta, Tahâret 64, (1, 43). (OYSA 3641 NO’LU HADİSTE GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ, BU HADİSE AYKIRI RİVAYET, DAHA FAZLA KİTAPTA BULUNMAKTADIR.)

 

s)Kan akması abdesti bozmaz

2671-İmam Mâlik merhuma ulaştığına göre, İbnu Abbâs namazda iken burnu kanardı, o da çıkar burnunun kanını yıkar, geri döner ve önceki kıldığı namazını (kaldığı yerden) tamamlardı.” Yine Muvatta’nın İbnu’l-Müseyyeb’den kaydettiği bunun aynısı olan bir başka rivayet daha vardır.” Muvatta, Tahâret 74, (1, 38).

 

t)Ayakkabılar pis değildir

3514-Ebû Dâvud’da Ebû Hüreyre’den bir rivayet şöyle: “Resûlullah buyurdular ki: “Sizden biri, ayakkabısıyla bir pisliğe basarsa, bilesiniz, toprak onu temizler.” [Ebû Dâvud, Tahâret 141, (385, 386).]

 

u)Kan akması, abdest bozmaz

3666-Misver İbnu Mahreme’nin anlattığına göre: “Ömer İbnu’l-Hattab’ın hançerlendiği gece huzuruna girdi ve Ömer’i sabah namazı için uyandırdı. Ömer:”Namazı terkedenin İslam’dan nasibi yoktur!” buyurdu. Sonra Ömer, yarasından kan aktığı halde namaz kıldı.” [Muvatta, Tahâret 51, (1,39-40).]

 

v)Gaz çıkarmak abdest bozmaz

3652-Hz.Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Ses ve koku olmadıkça abdest alınmaz.”

 

y)Su dökmek, abdest döker

3699-Cerir, abdest alıp mestleri üzerine meshedince, kendisine: “Mest üzerine mesh mi yapıyorsun” diye sormuşlardır. O da: “Evet demiştir, ben Resûlullah’ı gördüm. Bevletti sonra abdest aldı. (Sıra ayaklarına gelince, yıkamayıp) mestlerinin üzerine meshetti ” dedi. Buhari, Salât 25; Müslim, Tahâret 73, (272); Tirmizi, Tahâret 70, (93); Nesâi, Tahâret 96, (1, 81).

 

z)Ayağı meshetmek

3708-”Ben, Resulullah’ın ayağın üstünü meshettiğini görünceye kadar, daima, altını meshetmenin evlâ olduğunu düşünürdüm.” [Ebu Dâvud, Tahâret 63, (162, 163, 164).]

 

 

NAMAZ KILMA İLE İLGİLİ DETAYLAR

a)Zorunlu namaz vakitleri

2335-”Resûlullah’ın bana öğrettikleri arasında: “Beş vakit namaza devam edin!” emri de vardı. Ben: “Bu beş vakit, benim meşguliyetlerimin bulunduğu anlardır. Bana (bunların yerine geçecek) cami (kapsamlı) bir şey emret, öyle ki onu yaptım mı, benden beş vakit namaz borcunun yerine geçsin!” dedim. Bunun üzerine: “Öyleyse Asreyn’e devam et!” buyurdu. Bu kelime bizim dilimizde yoktu. Bu sebeple: “Asreyn nedir?” diye sordum. “Güneş doğmazdan önceki namazla güneş batmazdan önceki namaz” buyurdu.” Ebu Dâvud, Salât 9, (428).d

 

b)Namazlarda rekat sayısı ve namazı kısaltma

Cuma namazı, iki rekattır; cemaatla kılındığı için aslını korumuştur. Cuma namazı, Cuma günü kılınan öğle namazıdır.

2332-”Allah, namazı peygamberinizin diliyle hazerde(memlekette) dört, seferde iki, korku halinde de dört rek’at olarak farz kılmıştır.” Müslim, Salât 5, (687); Ebü Dâvud, Salât 287, (1247); Nesâî, Taksir 1, (3,118,119).

2333-”Allah namazı (ilk defa farz ettiği zaman) iki rek’at olarak farz etmişti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu.” Buhârî, Salât 1, Taksîru’s-Salât 5, Menâkıbu’l-Ensâr 47; Müslim, Salâtu’-Müsâfarî.n 2, (685); Muvatta, Kasru’s-Salât 8, (1,146; Ebü Dâvud, Salât 270, (1198); Nesâî, Salât 3, (1, 225).

2431-”İbnu Mes’ud haccetmişti. Yatsı ezanı sırasında veya buna yakın bir zamanda Müzdelife’ye geldik. Yanındaki bir adama söyledi, ezan ve arkasından ikamet okudu. Sonra akşam namazını kıldı. Arkasından iki rekat (sünnetini) (ARAPÇA ORİJİNALDE ’SÜNNET’ DİYE BİR SÖZCÜK GEÇMİYOR.) kıldı. Sonra akşam yemeğini istedi ve yedi. Arkadan bir adama emretti, ezan ve ikamet okudu, iki rekat olarak yatsıyı kıldı…” Buhârî, Hacc 99).

2905-İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah Mina’da bize iki rek’at kıldırdı, arkasından Ebû Bekr de öyle kıldırdı. Ebû Bekr’den sonra Hz. Ömer ve hilafetinin başında Hz. Osman da iki kıldırdılar. Sonra Hz. Osman dört rek’atli olarak kıldırdı. İbnu Ömer imamla kılarsa dört kılardı, yalnız kılınca da iki kılardı.” [Buhârî, Taksîru’s-Salât 2, Hacc 84; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn 17, (694); Nesâî, Taksîru’s-Salât 3, (3, 121).]

2896- Hz. Enes anlatıyor: “Medîne’de öğle namazını Resûlullah ile dört rek’at kıldık. Mekke’ye gitmek üzere yola çıkıp Zülhuleyfe’ye gelince ikindiyi iki rek’at kıldı.” [Buhârî, Taksîrû’s-Salât 5, Hacc 24, 25, 27, 117, 119, Cihâd 104, 126; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn 11, (690); Ebû Dâvud, Salât 271, (1202); Tirmizî, Salât 391, (546); Nesâî, Salât 17, (1, 237).]

2902-İmrân İbnu Husayn anlatıyor: “Fetih günü, Resûlullah’la birlikte Mekke’de hazır bulundum. Mekke’de onsekiz gece kaldı, bu esnada namazları hep iki kıldı. Şöyle hitabediyordu:”Ey bölge halkı! Siz bize bakmayın, dört kılın. Biz hep yolcuyuz (bu sebeple kasrederek iki kılıyoruz).” [Ebû Dâvud, Salât 270, (1229).]

2904- Hârise İbnu Vehb anlatıyor: “Resûlullah Mina’da bize, sayıca en çok olduğumuz ve en ziyade güven içinde olduğumuz bir zamanda namazı iki rek’at kıldırdı.” [Buhârî, Taksîr 2, Hacc 84; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn 21, (696); Ebû Dâvud, Hacc 77, (1965); Tirmizî, Hacc 52, (882); Nesâî, Taksîru’s-Salât 3, (3, 119, 120).]

2906- Hz. Osman’dan anlatıldığına göre, Tâif’ de emvâl edinip orada ikâmet etmeyi arzu ettiği zaman Mina’da dört rek’at kıldı. Sonra imamlar bununla amel ettiler.” [Ebû Dâvud, Menâsik 76, (1961-1964).]

2907- Bir rivâyette de şöyle denmiştir: “Hz. Osman (sonradan) bedevîler sebebiyle dört kılmıştır. Çünkü o sene pek çok bedevî hacc’a gelmişti. Namazın dört rek’at olduğunu öğretmek için halka dört rek’at kıldırdı.” [Ebû Dâvud, Menâsik 76, (1962).]Bir rivâyette de şöyle denmiştir: “(Hz. Osman Mina’da dört kıldı.) Çünkü o, Hacc’tan sonra ikâmete azmetmişti.”

2908- Yine Ebû Dâvud’un kaydına göre İbnu Mes’ud (Mina’da) namazı dört kılmıştı. Kendisine:”Sen, (daha önce dört kıldığı için) Osman’ı ayıplamıştın, şimdi ise dört kılıyorsun!” denilmişti. (Özür beyan ederek) şu cevabı verdi:”Muhalefet zararlıdır.” [Ebû Dâvud, Menâsik 76, (1960).]

 

c)Sabah namazı vakti

3182-”Resûlullah’la birlikte sahur yemeği yedik, sonra namaza kalktık.” Kendisine: “(Yemekle sahur) arasında ne kadar zaman geçti?” diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: “Elli âyet (okuyacak) kadar!” [Buharî, Savm 19, Mevâkitu’s-Salât 27, Teheccüd 8; Müslim, Sıyâm 47, (1097); Tirmizî, Savm 14, (703); Nesâî, Savm 21, 22, (4, 143).]

 

d)Orta namazı vakti

491-Hz. Ali anlatıyor: “Resûlullah Hendek Savaşı sırasında “Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun, bizim orta namazımıza mâni oldular, güneş batıncaya kadar kılamadık” buyurdu.Bir rivâyette: “Bizi, salat-ı vusta olan ikindi namazından alıkoydular” denir. Bir diğer rivayette: “Sonra ikindiyi akşamla yatsı arasında kıldık” denir. Buharî, Tefsir, Bakara 2, 42, Cihâd 98, Meğâzi 29, Daavat 58; Müslim, Mesâcid 202-206, (627); Ebu Dâvud 5, (409); Tirmizî, Tefsir, Bakara 2, (2987); Nesâi, Salât 14 (1, 236); İbnu Mâce, Salat 6, (684).

496-Zeyd İbnu Sâbit ve Hz. Aişe: “Orta namazı, öğlen namazıdır” derlerdi. Muvatta, Cemâ’a 27, (1, 139); Tirmizî, Salât 133, (182); Ebu Dâvud, Salât 5, (411).

497-Ebu Dâvud’un Zeyd’den kaydettiğine göre, Hz. Resûlullah öğle namazını zevalden sonra sıcağın en şiddetli olduğu saatte kılardı. Resûlullah’ın kıldığı namazlar içinde ashabına en zor geleni bu namaz idi. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu: “Namazlara ve orta namazına devam edin.” Zeyd devamla dedi ki: “(Orta namazı, öğlen namazıdır, zira) bundan önce iki namaz var (birisi geceden -yatsı-, diğeri gündüzden -sabah-), ondan sonra da iki namaz var (biri gündüzden -ikindi- diğeri geceden -akşam-)”. Ebu Dâvud, Salât 5, (411).

 

e)Farz namazla yetinmek

76-Sehl İbnu Ebî Ümâme’nin anlattığına göre, Sehl ve babası beraberce Hz. Enes’in yanına girerler. Enes’i yolcu namazı kılıyormuşcasına çok hafif bir namaz kılıyor bulurlar. Selam verip namazdan çıkınca: “Allah sana mağfiret buyursun bu kıldığın namaz farz mı yoksa nafile miydi? dedik. “Farz namazdı. Bu (eksiksiz). Hz. Peygamber’in namaz tarzıdır. Bilerek hiç bir değişiklik de yapmadım” dedi ve ilave etti: Resûlullah buyurdu ki: Kendinize zorluk çıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Zira (geçmişte) bir kavim (bir kısım zahmetli işlere azmederek) kendisini zora attı. Allah da zorluklarını artırdı. Manastır ve kiliselerdekiler bunların kalıntısıdır. “Onlar, üzerlerine, bizim farz kılmadığımız, fakat, güya Allah’ın rızasını kazanmak için kendilerinin koydukları ruhbaniyete bile gereği gibi riâyet etmediler” (Hadîd, 27). Ebu Dâvud, Edeb 52, (4904). (49)

 

f)Namaz, son secdeden kalkmakla sona erer

2672-”Resûlullah buyurdular ki: “Bir kimse son rek’atte oturmuşken daha selam vermeden hades vâki olsa namazı caizdir.” Tirmizî, Salât 300, (408).

 

g)Namazın kazası yoktur

2340-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim bir namaz unutacak olursa hatırlayınca derhal kılsın. Unutulan namazın bundan başka kefareti yoktur.” Buhârî, Mevakîtu’s-Salât 37; Müslim, Mesâcid 314, (684); Tirmizî, Salât 131, (178); Ebü Dâvud, Salât 11, (442); Nesâî, Mevâkît 52, 53, (2, 293, 294).

 

h)Namazı birleştirme(Namazı üç vakte indirgeme)

2918-İbn Abbas’tan:” Resûlullah korku ve sefer hali olmaksızın öğle ve ikindiyi birleştirerek, akşam ve yatsıyı da birleştirerek kıldı.” [Müslim, Müsâfirîn 49, (705); Muvatta, Kasru’s-Salât 4, (1, 144).] AÇIKLAMA: İbnu Abbâs’tan yapılan bu rivâyet bir öncekine rağmen daha sarih olarak, sefer hali, korku hali gibi namazların birleştirilerek kılınmasına (bazı hak mezheblerde olduğu üzere) cevaz veren herhangi meşrû bir sebep olmaksızın Resûlullah’ın namazları cemettiğini ifade etmektedir… Hadisin Müslim’de de kaydedilen bir vechinde şu ziyade var: “Ebû’z-Zübeyr der ki: “Ben bu hadisi işitince Saîd İbnu Cübeyr’e: “(Resûlullah) bunu niye yapmış olabilir?” diye sordum. Bana dedi ki: “Aynen senin bana sorman gibi ben de İbnu Abbâs (ümâ)’a sordum,şu cevabı verdi:”Resûlullah ümmetinden kimseye meşakkat vermek istemedi.” Tirmizî, Sünen’in Kitabu’l-İlel… Ve bu hadisin Müslim’de Said İbnu Cübeyr tarikinden zikredilen: “İbnu Abbâs’a sordum: “Bunu Resûlullah niçin yaptı?” Bana: “Ümmetinden kimseye meşakkat vermek istemedi” diye cevap verdi” vechiyle istidlâl eder. Keza Nesâî’nin bir rivâyetine göre İbnu Abbâs, Basra’da öğle ve ikindiyi aralarında hiç fasıla olmadan kılmıştır. Akşam ve yatsıyı da peşpeşe aralarında fasıla olmadan kılmıştır. Bu birleştirmeyi meşguliyet sebebiyle yapmıştır. İşte bu rivâyette, aynı birleştirmeyi Resûlullah’ın yaptığını da söyler. Müslim’de gelen bir rivâyette, İbnu Abbâs’ın mezkûr meşguliyetinin hutbe olduğu ikindi namazından sonra da yıldızlar doğuncaya kadar hutbesine devam ettiği sonra akşamla yatsıyı birleştirdiği belirtilir. Bu rivâyette İbnu Abbâs’ın iki namazı cemetme işini Resûlullah’a nisbetinin, Ebû Hüreyre tarafından te’yîdi de vardır. Taberânî’nin bir tahricinde, benzer merfû bir rivâyet İbnu Mes’ud’dan kaydedilir: “Resûlullah (hiçbir meşrû sebep yokken) öğleyle ikindiyi, akşamla yatsıyı cemetti. Kendisine “Bunu niye yaptın?” diye sorulunca: “Ümmetimin meşakkatte kalmaması için” diye cevap verdi.”Görüldüğü üzere, gerek fukahâ ve gerekse muhaddisînden bazıları, bazı kayıtlarla sadedinde olduğumuz İbnu Abbâs hadisiyle amel etmiştir.

2917-”Resûlullah Medîne’de yedi ve sekiz (rek’at)(ARAPÇA ORİJİNALDE REK’AT DİYE BİR SÖZCÜK KULLANILMAMIŞTIR.) öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını (cemederek) kıldı. Eyyub (es-Sahtiyânî) der ki: “Belki de bu, yağmurlu bir gecedeydi.” Öbürü (Ebû’ş-Şa’sâ): “Belki!” dedi.” [Buhârî, Mevâkît 12, Teheccüd 30; Müslim, Müsâfirîn 49, (705); Ebû Dâvud, Salât 274, (1210, 1211, 1214); Tirmizî, Salât 138, (187); Nesâî, Mevâkît 47, (1, 290).]

2915-”Resûlullah öğle ve ikindi namazlarını, Arafat’ta tek bir ezan ve iki ayrı ikâmetle kıldı. İki namaz arasında nafile kılmadı. Müzdelife’de de akşamla yatsıyı bir ezan ve iki ikâmetle kıldı ve aralarında nafile kılmadı.” [Ebû Dâvud, Menâsik 57, (1906).]

2912-”Resûlullah yol halinde iken öğle ile ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirdi.” [Buhârî, Taksîru’s-Salât 13.]

2910-”Resûlullah, güneş batıya meyletmeden yola çıkınca, öğle namazını ikindi vaktine te’hir eder, ikindi olunca mola verir, ikisini cemederdi (beraber kılardı). Yola çıkmazdan önce güneş batıya meyletti (öğle vakti) girdi ise, hareketten önce her ikisini de (öğle ve ikindi) kılar sonra yola çıkardı.”

2911-”…Acele yürümek gerekirse öğleyi ikindiye te’hir eder, ikisini birleştirirdi, keza ufuktaki aydınlık kaybolunca da akşamla yatsıyı birleştirirdi.” [Buhârî, Taksîru’s-Salât 16,15; Müslim, Müsâfirîn 46, (704); Ebû Dâvud, Salât 274, (1218, 1219); Nesâî, Mevâkît 42, (1, 284-285).]

2430-”Ben Resûlullah’ı vakti dışında sadece iki namazı kılarken gördüm: (Veda Haccı sırasında) Müzdelife’de(ARAPÇA ORİJİNALDE VEDA HACCI VEYA MÜZDELİFE GİBİ SÖZCÜKLER GEÇMEZ.) akşamla yatsıyı birleştirerek kıldı. O gün, sabah namazını da (mütad) vaktinden önce kıldı.” Buhârî, Hacc 97, 99; Müslim, Hacc 292, (1289).

3856-”Ey Allah’ın Resûlü! dedim. Fatıma Bintu Ebî Hubeyş, şu şu kadar zamandan beri kanama geçiriyor, namazı bıraktı!” (Bu sözün üzerine ):”Sübhanallah! (hiç namaz bırakılır mı?) Bu şeytandan (bir oyun. Kapılmamalıydı. Söyleyin ona), bir leğene (su koyup içine) otursun. Eğer suyun üstünde (kanamadan hâsıl olan) bir sarılık görürse, öğle ve ikindi için tek bir gusül yapsın; akşam ve yatsı için de tek bir gusül yapsın. Sabah için de ayrı bir gusül yapsın. Bu arada (kılacağı namazlar için) abdest alsın” buyurdular.” İbnu Abbâs der ki: “(Her namaz için) gusletmek, kadıncağıza zor gelmeye başlayınca iki namazın arasını birleştirmeyi emretmişti.” [Ebu Dâvud, Tahâret 116, (296).]

2913- İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah akşam ve yatsıyı Müzdelife’de beraberce kıldı. Bunlardan herbiri için ayrı bir ikâmet okudu. İki namaz arasında nafile kılmadı, bunlardan birinden sonra da nafile kılmadı.” [Buhârî, Hacc 93, 96; Müslim, Hacc 286, (703); 987, (1288); Muvatta, Hacc 196, (1, 400); Ebû Dâvud, Menâsik 65, (1926-1933); Tirmizî, Hacc 56, (887, 888); Nesâî, Mevâkît 49, (1, 291).]

2914- İbnu Mes’ud anlatıyor: “Ben Resûlullah’ı şu ikisi hariç, vakti dışında tek bir namazı kıldığını görmedim: Müzdelife’de akşamla yatsıyı birleştirdi. O gün sabahı da vaktinden önce kıldı.” [Buhârî, Hac 99, 97; Müslim, Hacc 292, (1289); Ebû Dâvud, Menâsik 65, (1934); Nesâî, 49, (1, 291-292).]

2395- Ebû Zerr anlatıyor: “Biz bir sefer sırasında Resûlullah ile beraberdik. Müezzinimiz öğle namazı için ezan okumak istedi. Resûlullah ona:”Serinlemeyi bekle!” dedi. Bir müddet geçince müezzin ezan okumak istemişti, yine ikinci ve hatta üçüncü defa:”Serinlemeyi bekle!” dedi. (Bekledik), hatta tümseklerin (doğu cihetindeki) gölgelerini gördük. O zaman aleyhissalâtu vesselâm:”Şiddetli hararet cehennemin bir kabarmasıdır. Öyleyse, hararet şiddetlenince öğle namazını (vakit) serinleyince kılın” dedi. [Buhârî, Mevâkît 9, 10, Ezân 18; Bed’ü’l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 184, (616); Ebû Dâvud, Salât 4, (401); Tirmizî, Salât 119, (1, 58).]

2396- Kâsım İbnu Muhammed anlatıyor: “Ben, Ashâb’ı öğle namazını aşiyy(akşam veya günbatımında)’de kılar gördüm.” [Muvatta, Vukût 13, (1, 9).]

2397- Ebu Musa anlatıyor: “Resûlullah hava sıcaksa öğleyi serinleyince kılıyordu, hava serinse ta’cil (edip ilk vaktinde) kılıyordu.” [Nesâî, Mevâkît 4, (1, 248).]

2398- Ali İbnu Şeybân anlatıyor: “Resûlullah’ın yanına geldik. İkindi namazını, güneş gökte beyaz ve (sarılıktan arı ve) parlak olduğu müddetçe tehir ediyordu.” [Ebû Dâvud, Salât 5, (408).]

 

i)Namazda tekbir getirme

2491-”Resûlullah her eğilip doğrulmalarda, kıyâm ve oturmalarda tekbir getirirdi. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer de aynı şekilde tekbir getirirlerdi.” Ebü Dâvud, Salât 119, (748); Tirmizî, Salât 191, (257), 188, (253); Nesâî, İftitah 110, (2,195),124, (1, 204), Sehv 70, (3, 62).

 

j)Namazda ne okumalı?

Subhaneke ve Ettehiyyat gibi duları Malikiler okumazlar.

2527-”Resûlullah kırâatını bismillâhirrahmânirrahîm ile başlatıyordu.” Tirmizî, Salât 181, (245).

2532-”…Bana Resûlullah: “Haydi git ve Medîne’de ilan et ki: “Sadece Fatiha süresi de olsa, Kur’ân’dan bir parça okumadıka kıldığınız namaz namaz değildir” dedi ve başka bir şey ilave etmedi.” Ebu Davud

2533-”Resûlullah buyurdular ki: “Kırâatsiz namaz sahih değildir.” Bilesiniz, Resûlullah bize her ne duyurdu ise biz de size duyurduk. Bize gizli tuttuğunu biz de size gizli tuttuk.” Bu açıklama üzerine bir zât ona: “Ey Ebu Hureyre, Fatiha’ya herhangi bir ilavede bulunmazsam (yeterli midir) ne dersin?” diye sordu. Ebu Hüreyre dedi ki: “Bu suâl’a da sorulmuştu, şu cevabı verdi: “Bununla iktifâ edersen sana yeter, ilavede bulunursan senin için daha hayırlı ve efdal olur.” Müslim, Salât 38, (395); Muvatta; Salât 39, (1, 84-85); Ebü Dâvud, Salât 136, (819, 820, 821); Tirmizî, Tefsîr, Fâtiha, (2954, 2955); Nesai, İftitah 23, (2,135, 236).

2534-”(Namazda) Fatiha süresi ile kolaya gelen bir miktar (Kur’ân âyetin)i okumakla emrolunduk.” Ebü Dâvud, Salât 136, (818).

2540-”Resûlullah sabah namazında altmış-yüz arasında âyet okurdu.” Nesâî, İftitah 112, (2,157); Buhârî, Mevâkît 11,13, 39, Ezân 104; Müslim, Mesâcid 2, (1, 246),16, (1, 262).

 

k)Namaz dua amaçlı bir ibadettir

2663-”Resûlullah buyurdular ki: “Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rek’atte bir teşehhüd vardır. Namazda huşû duyulur(derin saygı), temeskün(tezellül)(yoğun ihtiyaç içinde) izhâr edilir. Ellerini kaldırırsın.” Şöyle de dedi: “Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine kaldırır; isteklerini (ısrarla tekrarla söyleyerek) istersin: “Ya Rabbi! ya Rabbi! ya Rabbi!..” Kim bunu yapmazsa namazı eksiktir.” Tirmizî, Salât 283, (385).

2616-”Resûlullah rükü’ya gitti, sonra başını kaldırdı ve “Gıfâr kabîlesini Allah mağfiret etsin, Eslem kabîlesine Allah selâmet versin, Useyye Allah’a ve Resûlüne isyan etmiştir. Allahım, Benî Lihyan’a lanet et. Ri’l ve Zekvân’a da lânet et” deyip secdeye gitti.” Müslim, Mesâcid 308, (679).

2617-İbnu Ömer’in anlattığına göre, Resûlullah’ın sabah namazının son rekatinin rükusundan başını kaldırınca semi’allâhu limen-hamideh Rabbenâ ve leke’l-hamd dedikten sonra şöyle söylediğini işitmiştir: “Allahım falancaya falancaya lânet et.” Allah Teâlâ bunun üzerine şu meâldeki âyeti indirdi: “(Kullarımın) işinden hiçbir şey sana ait değildir. (Allah) ya onların tevbesini kabul eder, yahud onları, kendileri zâlim (kimse)ler oldukları için, azablandırır” (Al-i İmrân 128). Buharî, Tefsîr, Âl-i İmrân 9, Megâzi 21, İ’tisâm 17; Tirmizî, Tefsîr Âl-i İmrân (3007); Nesâî, İftitah 121, (2, 203).

 

l)Namazda sesin tonu

2571-”Resûlullah bir gece (evinden) çıkmıştı. Hz. Ebü Bekr’e uğradı. Alçak sesle namaz kılıyordu. Hz. Ömer’e uğradı, o da yüksek sesle namaz kılıyordu.” Râvi der ki: “Resûlullah’ın yanında toplanınca buyurdular ki: “Ey Ebü Bekr sana uğradım sen sessizce namaz kılıyordun.” Ebü Bekr: “Ben konuştuğum Zât-ı Zülcelâl’e sesimi işittirdim ey Allah’ın Resülü!” cevabını verdi. Hz. Ömer’e de: “Sana da uğradım. Sen yüksek sesle namaz kılıyordun!” dedi. O da şu cevabı verdi: “Ey Allah’ın Resülü! Uyuklayanı uyandırıyor, şeytanı da uzaklaştırıyordum.” Ebü Dâvud, Salât 315, (1329); Tirmizî, Salât 330, (447); Hadisin metni Ebü Davud’a ait. Hasan Basrî rivâyetinde der ki: “Resûlullah Hz. Ebü Bekr’e: “Ey Ebü Bekr sen sesini biraz yükselt!” dedi. Hz. Ömer’e de: “Sesini sen de biraz alçalt!” buyurdu.”

2573-”Resûlullah namaz kılmakta olan insanların yanına geldi. Kırâatte sesleri yüksekti. Hemen: “Namaz kılan kimse Rabbine münâcaatta (hususi konuşmada) bulunuyor demektir. Öyleyse ne şekilde münâcaatta bulunduğuna dikkat etsin. Kur’an’ı birbirinize cehren okumasın!” dedi.” Muvatta, Salât 29, (1, 80); Ebü Dâvud, Salât 310, (1332).

 

m)Zarûret durumunda namaz

2507-”Bende basur vardı. Namazı nasıl kılacağım diye Resûlullah’a sordum. “Ayakta kıl, muktedir olmazsan oturarak kıl, buna da muktedir olmazsan yan üzeri (yatarak) kıl” buyurdu.”

2508-İmrân Resûlullah’a kişinin oturarak kılacağı namaz hususunda sordu. : “Ayakta kılarsa bu efdaldir. Kim de oturarak kılarsa, ona ayakta kılanın ecrinin yarısı verilir. Kim de yatarak kılarsa ona da oturarak kılanın ecrinin yarısı verilir” buyurdu.” Buhârî, Taksîru’s-Salât 18, 17, 19; Ebü Dâvud, Salât 179, (951, 952); Tirmizî, Salât 274, (372); Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl 21, (3, 223-224).

2509-”Hz. Âişe’ye: “Resûlullah oturarak namaz kılar mıydı?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi: “Evet! Halk -veya yaş demişti- O’nun dermanını kesince (yani insanların meseleleriyle ömrünü tüketince, dermandan kesilince demektir).”

2511-”Resûlullah’ı (oturarak namaz kılarken) bağdaş kurma şeklinde oturmuş gördüm.” Nesâî der ki: “Bu hadisin hatalı olduğu kanaatindeyim.” Buhârî, Taksîru’s-Salât 20, Teheccüd 16; Müslim, Salatu’l-Müsâfırîn 112,115, (731, 732); Muvatta, Cum’a 20, (1, 137, 138); Ebü Dâvud, Salât 179, (953-956); Tirmizî, Salât 257, (374, 375); Nesâî, Kıyâmu’l Leyl,18, 22, (3, 219-224).

2526-”Resûlullah yaşlanıp biraz şişmanlayınca, namaz kıldığı yerde bir sütun bulundurdu namazda ona dayandı.” Ebu Dâvud, Salât 177 (948).

2922-Hz. Âişe anlatıyor: “Resûlullah ile birlikte umre yapmak üzere Medine’den Mekke’ye doğru yola çıktık. Mekke’ye gelince:”Ey Allah’ın Resûlü, annem babam sana feda olsun(Bİ EBÎ ENTE VE UMMÎ). Sen kısa kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, (ne dersiniz?)” dedim. Şu cevabı verdi:”Ey Âişe güzel yaptın!” buyurdu ve bu işimde beni kınamadı”dedi.” [Nesâî, Taksîru’s-Salât 4, (3, 122).]

 

n)Namazda el-ayak ve bedenin duruşunda esas olan, sağlıklı durum ve inkarcılara benzememek

2524-”İbnu Ömer’in yanı başında namaz kıldım. Ellerimi de böğürlerime koydum. Namazı bitirince: “Bu, namazda haç(a benzemek)dir, Resûlullah bunu yasaklamıştı” buyurdu.” Ebü Dâvud, Salât 160, (903); Nesâî, İftitah 12 (2,127).

2525-İbnu Mes’ud’dan nakledildiğine göre, ayaklarının arasını bitiştirerek namaz kılan bir adam görmüştü. Şöyle söylendi: “(Bu adam) sünnete muhalefet etti. Ayaklarını sırayla dinlendirse daha iyidir.” Nesâî, İftitah 13, (2,128).

2608-”Hasta kimse secde etmeye muktedir olamazsa başıyla ima eder, alnına herhangi bir şey kaldırmaz.” Muvatta, Kasru’s-Salât 74, (1, 168).

2610-”Resûlullah buyurdular ki: “Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alın, -ve eliyle burnunu işaret etti- eller, diz kapakları, ayakların etrafları. Ne elbiseleri ne de saçı (secde sırasında) toplamayız.” Buhârî, Ezan 133, 134, 137; Müslim, Salât 227-231 (490); Ebü Dâvud, Salât 155, (889, 890); Tirmizî, Salat 203, (273); Nesâî, İftitah 130, (2, 208); İbnu Mâce, İkâmet 19, (883-885). İkinci rivayet Sahiheyn rivayetidir.

 

o)Namazı unutma, yanılma ve iradedışı kaçırma

2391-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim sabah namazından bir rek’ati güneş doğmazdan önce kılabilirse, sabah namazına yetişmiş demektir. Kim ikindi namazından(ARAPÇA ORİJİNALDE’İKİNDİ NAMAZI’ DEĞİL,’İKİNDİDEN BİR REK’AT’ GEÇMEKTEDİR. ÇÜNKÜ GÜNEŞ BATMA VAKTİ, ZATEN İKİNDİ VAKTİNE AİTTİR.) bir rek’ati güneş batmadan önce kılabilirse ikindi namazına yetişmiş demektir.”

2392-”Sizden kim, ikindi namazının(ARAPÇA ORİJİNALDE’İKİNDİ NAMAZI’ DEĞİL,’İKİNDİ NAMAZINDAN BİR REK’AT’ GEÇMEKTEDİR. ÇÜNKÜ GÜNEŞ BATMA VAKTİ, ZATEN İKİNDİ VAKTİNE AİTTİR. MUHTEMELEN RAVİ, İKİNDİYİ ÖYLE NAKLETMİŞTİR.) bir secdesini güneş batmazdan önce kılabilirse, namazını tamamlasın, sabah namazının da bir secdesini güneş doğmazdan önce kılabilen, namazını tamamlasın.” Ancak Nesâî (bir rivayetinde de) şöyle der: “. . İlk rekatinde kılarsa. . . ” Buhâri, Mevâkît 28,17; Müslim, Mesâcid 163, (608); Muvatta, Vuküt 5, (1, 6); Tirmizî, Salât 137, (186); Ebü Dâvud, Salât 5, (412); Nesâî, Mevâkît 11, (1, 257, 258), 28, (1, 273).

2393-”Resûlullah buyurdular ki: “Hararet şiddetlenince namazı (vakit) biraz serinleyince kılın. Çünkü, şiddetli hararet cehennemden bir kabarmadır. Buhârî, Mevâkît 9, Bed’ü’l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 180, (615); Muvatta, Vüküt 28, (1,16); Ebü Dâvud, Salât 4, (402); Tirmizî, Salât 7, (157); İbnu Mâce Salât 4, (677); Nesâî, Mevâkit 5 (1, 248-249).

 

p)Akşam ve sabahın sünnetlerini peygamber Kur’an’dan çıkarmıştır

798-Hz. Peygamber: “Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra dahi tesbih et”(Tur, 49) âyetinde geçen “yıldızların batışından sonra” kılınacak namazın (idbâre’ssücud), sabahın farzından önce kılınan iki rekat; (Kâf suresinde geçen) edbâre’ssücud ile de akşamın farzından sonra kılınan iki rek’at olduğunu söylemiştir.” [Tirmizî, Tefsir, Tûr, (3271).]

 

r)Sünnet namazlar, sabah namazının sünnetini evde kılardı

1142-6332-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim, bir günde (farzlar dışında) oniki rekatlık namaz kılarsa, cennette onun için bir köşk kurulur. Bunun iki rek’ati sabahın farzından önce, iki rek’ati öğleden önce, iki rek’ati öğle namazında sonra, iki rek’at -zannediyorum dedi ki- ikindi farzından önce, iki rek’at akşam farzından sonra ve iki rek’at -zannediyorum dedi ki- yatsı farzından sonra.” (BU HADİS, ZAYIF HADİSTİR.)

1146-6333-”Resûlullah abdest alınca, iki rek’at namaz kılar sonra (mescide) giderdi.”

1150-6334-”Resûlullah fecirden önce iki rekât namaz kılardı ve: “Şu iki sûre ne kadar iyidir, sabahın o iki rekatinde bunlar okunur: Kulhü vallahu ahad” ve “Kul ya eyyûhe’l-kâfirûn.”

1156-6336-”Babam beni Hz. Aişe’ye göndererek, Resûlullah’ın (farz dışında) hangi namaza ısrarla devam etmeyi sevdiğini sordu. Hz. Aişe: “Aleyhissalâtu vesselâm, öğleden önce dört rek’at kılar ve bunlarda kıyamı uzatır, rükû ve secdeyi de güzel yapardı” dedi.”

1165-6338-”Resûlullah Beni Abdi’l-Eşhel kabilesinde yanımıza geldi. Mescidimizde bize akşam namazı kıldırdı. Sonra da: “Şu iki rek’at (sünneti de) evlerinizde kılın” buyurdu.”AÇIKLAMA: Sünnetlerin evlerde kılınması Resûlullah’ın umumi emridir. Hem riyadan uzak olur, hem de ev bereketlenir. Aile halkı, İslâmî hayatın en mühim tezahürü olan “namaz” ı fiilen görmelidir.

1176-6339-”Bir adam İbnu Ömer’e: “Vitri nasıl kılayım?” diye sordu. O da:”Bir rek’atle vitir kıl!” dedi. Öbürü: “İyi ama halkın “Büteyra(=güdük)!” demesinden korkarım” dedi. İbnu Ömer “(tek rekâtlı bu namaz, Allah ve Resûlü’nün sünnetidir!” dedi. Bu ifadesiyle: “(Tek rekatlı bu namaz), Allah ve Resûlü’nün sünnetidir” demek istemiştir.”

1177-6340-”Resûlullah nafile namazların her iki rek’atinde selam verir, bir rek’atla da vitir namazı kılardı.”

 

s)Kadın namazı bozmaz

2729-”Hz. Âişe’nin yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Âişe :”Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resûlullah’ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hâsıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim, (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.” [Buhârî, Salât 22, 99, 102, 103, 104, 105, 108, Amel fi’s-Salât 10, Vitr 3, İsti’zân 37; Müslim, Salât 267, (512); Muvatta, Salâtu’l-Leyl 2, (1, 117); Ebû Dâvud, Salât 112, (711, 712, 713, 714); Nesâî, Tahâret 120, (1, 101, 102), Kıble 10, (2, 67).] c.9 s.28 /2730

 

t)Eşek namazı bozmaz

2733-”Resûlullah bizi köyümüzde ziyaret etti. O sırada bizim bir küçük köpekle bir dişi eşeğimiz vardı. Bu ikisi önünde bulundukları halde ikindi namazı kıldı. Hayvanları ne azarladı ne de geriye kovaladı.” [Ebû Dâvud, Salât 114, (718); Nesâî, Kıble 7, (2, 65).]

 

u)Namazı hiçbir şey bozmaz

2735-”Resûlullah buyurdular ki: “Namazı hiçbir (hâricî) şey bozamaz. İmkanınız nisbetinde defetmeye çalışın. Çünkü (bozmak isteyen) şeytandır.” Tirmizi

 

v)Binek üzerinde namaz ve namazın yönü

2701-”Resûllullah bineğinin üzerinde iken yönü hangi istikâmette olursa olsun tesbih ediyor, (nafile namaz kılıyor, rükû ve secde içinde) başıyla imada bulunuyordu. İbnu Ömer de böyle yapıyordu.” [Buhârî, Taksîru’s-Salât 7, 8, 11, 12, Vitr 5, 6; Müslim, Müsâfirîn 39, (700); Muvatta, Kasru’s-Salât 22, (1, 150, 151); Ebû Dâvud, Salât 277, (1224, 1225); Tirmizî, Salât 345, (472); Tefsir, Bakara (2961); Nesâî, Kıble 23, (243, 244). Kıyâmu’l-Leyl 23, (3, 232).]Müslim’de gelen diğer bir rivayette İbnu Ömer şu ziyadeyi yapar: “Aleyhissalâtu vesselâm, bineğin sırtında tesbihte (nafile namazda) bulunur ve vitir kılardı, fakat farz namaz kılmazdı.”

2702-”Aleyhissalâtu vesselâm nafile namaz kılmak isteyince, devesini kıbleye çevirir, sonra iftitah tekbiri getir(erek) namaza başlar, sonra bineği nereye yöneltirse yöneltsin, namazını kılardı.” Ebû Dâvud, Salât 346, (1448)

 

y)Cami yerine evde namaz kılmak

2705-”Resûlullah şöyle buyurdular:”Namazlarınızdan bir kısmını evlerinizde kılın, sakın onları kabirlere çevirmeyin!” [Buhârî, Salât 52, Teheccüd 38; Müslim, Musâfirîn 208, (777); Ebû Dâvud, Salât 346, (1448); Tirmizî, Salât 331, (451); Nesâî, Salâtu’l-Leyl 1, (3, 197).]

2706-Aleyhissalâtu vesselâm şöyle emretmiştir:”Sizden kim namazını mescidde kılarsa namazından bir pay da evi için ayırsın. Zîra Allah, evinde kılacağı namaz için dahi bir hayır takdir etmiştir.” [Müslim, Müsâfirîn 210, (778).]

 

z)Namazda selam almak

2709-”Resûlullah’a selam verirdik, O da bize mukâbele ederdi. Necâşî’ nin yanından döndüğümüz zaman O’na yine (namazda) selam vermiştik, bize mukabeleten selam vermedi.”Ey Allah’ın Resûlü, dedik, biz sana vaktiyle namazda selam verirdik, sen de selamımızı alırdın (şimdi niye almıyorsun)?” dedik. Bizi şöyle cevapladı:”Namazda meşguliyet var!” [Buhârî, Amel fis’s-Salât 2, 15, Fadâilu’l-Ashâb 37, Müslim, Mesâcid 34, (538); Ebû Dâvud, 170, (923, 924); Nesâî, Sehv 20, (3, 19).]

 

aa)Namazda, gerektiğinde, hareket çokluğu namazı bozmaz

2726- Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah : “Namazda iki siyahı yani yılan ve akrebi öldürün” buyurdu.” [Ebû Dâvud, Salât 169, (921); Tirmizî, Salât 287, (390); Nesâî, Sehv 12, (3, 10).]

 

ab)Kadınla aynı hizada namaz kılmak

2694-”Resûlullah ben hayızlı halde tam hizasında dururken, namaz kılardı. Secde ettiği vakit bazan elbisesi bana değerdi. Humra üzerinde namaz kılardı.” [Buhârî, Salât 21, 19, 107, Hayz 29; Müslim, Mesâcid, 273, (513); Ebû Dâvud, Salât 91, (656); Nesâî Mesâcid 44, (2, 57).]

2692-”Resûlullah bir ucu beni örtmekte olan bir kumaşın diğer ucuyla örtünerek, içinde namaz kıldı.” [Ebû Dâvud, Salât 80, (631).]

 

ac)Secde kullanılabilir duruma getirmek

2695-”Biz çok sıcak günlerde Resûlullah’la birlikte namaz kılardık. Birimiz alnını sıcak sebebiyle yere koyamayacak olsa, giysisini serer onun üzerine secde ederdi.” [Buhârî, Amel fi’s-Salât 9, Salât 23, Mevâkît 11; Müslim, Mesâcid 191, (620); Ebû Dâvud, Salât 93, (660); Tirmizî, Salât 411, (584); Nesâî, İftitah 149, (2, 216); İbnu Mâce, İkâmetu’s-Salât 64, (1033).]

 

ad)Tüm yeryüzü mabettir

2703-”Resûlullah şöyle buyurdular: “Küre-i arz bana bir mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim bir namaz vaktine ulaştımı nerede olursa namazını kılsın.” [Nesâî, Mesâcid 42, (2, 56).]

 

ae)Yolculukta Peygamber nafile namaz kılmazdı

2919-”Resûlullah’a (Onsekiz defa) refakat ettim. Ancak, sefer sırasında nafile kıldığını hiç görmedim. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Resûlullah’tan sizin için güzel örnek vardır” (Ahzab 21), İbnu Ömer devamla der ki: “Eğer nafileyi kılsaydım namazı da tam kılardım. [Buhârî, Taksîru’s-Salât 11; Müslim, Müsâfirîn 9, (689); Muvatta, Kasru’s-Salât 22, (1, 150); Ebû Dâvud, Salât 276, (1223); Tirmizî, Salât 391, Nesâî, Taksîru’s-Salât 5, (3, 122, 123).]

2913-”Resûlullah akşam ve yatsıyı Müzdelife’de beraberce kıldı. Bunlardan herbiri için ayrı bir ikâmet okudu. İki namaz arasında nafile kılmadı, bunlardan birinden sonra da nafile kılmadı.” [Buhârî, Hacc 93, 96; Müslim, Hacc 286, (703); 987, (1288); Muvatta, Hacc 196, (1, 400); Ebû Dâvud, Menâsik 65, (1926-1933); Tirmizî, Hacc 56, (887, 888); Nesâî, Mevâkît 49, (1, 291).]

 

af)Başkasının yerine namaz kılınamaz

3222-İmam Mâlik’e ulaştığına göre İbnu Ömer , bir kimsenin diğer bir kimse yerine oruç tutmasını veya bir kimsenin başka bir kimse yerine namaz kılmasını münker addederdi.” [Muvatta, Sıyâm 43, (1, 303).]

 

ag)Cenaze namazı

3059-(Resûlullah) Necâşi’nin ölüm haberini öldüğü günde haber verdi ve: “Kardeşiniz için (Allah’tan) mağfiret taleb edin” dedi ve başka bir şey söylemedi.” Buhari, Cenaiz 4, 55, 61, 65; Menakibu’l-Ensar 38; Müslim Cenâiz 62, 63, (951); Muvatta, Cenâiz 14, (1, 226, 227); Ebu Davud, Cenaiz 62, (3204); Tirmizi, Cenâiz 37, (1022); Nesâi, Ceaiz 76, (4, 72).

3064-”Resûlullah buyurdular ki: “Ölü üzerine namaz kıldınız mı ona ihlasla dua edin.” Ebu Davud, Cenaiz 60, (3199); İbnu Mace, Cenaiz 23, (1497).

3063-”İbnu Ömer, cenaze için kılınan namazda kıraata yer vermezdi.” Muvatta, Cenaiz 19, (1, 255).

3060-”Zeyd İbnu Ebi Erkâm cenazelerimiz üzerine dört tekbir getirirdi. Bir ara bir cenaze üzerine de beş tekbir getirmişti. Sebebini kendisinden sordum, dedi ki: “Resûlullah o tekbirleri getirirdi.” Müslim, Cenaiz 72, (957); Ebu Dâvud, Cenâiz 58, (3197); Tirmizi, Cenâiz 37, (1023); Nesai, Cenâiz 76, (4, 72).

3061-”Hz. Enes İbnu Mâlik (cenaze) namazı kıldı. Yanılıp üç-sefer tekbir getirdi ve selâm verdi. Kendisine (üç sefer tekbir getirdiği) söylendi. Bunun üzerine kıbleye yönelerek dördüncü bir tekbir daha getirdi ve sonra selâm verdi.” Buhari, Cenaiz 6Bunu ta’lik olarak, bab başlığında zikretmiştir).

3066-”Resûlullah bir cenâzenin namazını kıldırdı. Okuduğu duadan şunları ezberledik: “Allahım, şunu mağfıret et ve şuna rahmet eyle. Afiyet ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri genişlet. Onun (günahlarını) kar ve buzla yıka, hatalardan pâk eyle, tıpkı elbisenin kirden pâk edilmesi gibi. Onu dünyadaki evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir aileye koy, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu kabir azabından, ateş azabından sakındır.” Avf der ki: “(Resûlullah’ın bu dualarını işitince) o ölünün yerinde kendimin olmasını temenni ettim.” Müslim, Cenâiz 85, (963); Tirmizi, Cenâiz 38, (1025); Nesâi, Cenâiz 77, (4, 73).

3067-Hasan Basri: “Çocuk üzerine‚ Fâtiha okunur” der ve şöyle dua ederdi: “Ey Allahım; bunu bize öncü yap, karşılayıcı kıl, (ahiret) azığı ve ücret yap.” Buhari, Cenâiz 6Bab başlığında senetsiz olarak geçmiştir.)

3062-İbnu Abbâs’ın anlattığına göre, bir cenaze üzerine namaz kılmış ve namazda Fâtiha’yı okumuştur. Bu hususta kendisine (niye onu okuduğu) sorulunca: “Bu, sünnettendir!” diye cevap vermiştir.” Buhari, Cenâiz 6; Ebu Dâvud, Cenaiz 59, (3198); Tirmizi, Cenâiz 39, (1026); Nesâi, Cenâiz 77, (4, 74, 75).

 

ah)Kadınların cenaze namazı kılması

3075-Hz. Aişe’den anlatıldığına göre, Sa’d İbnu Ebi Vakkâs vefat ettiği zaman, Hz. Aişe: “Onu mescide sokun da ben de üzerine namaz kılayım” dedi. Ancak onun bu teklifi yadırgandı ve hüsn-ü kabul görmedi. Bunun üzerine Hz. Aişe: “İnsanlar ne çabuk unutuyorlar, Allah’a yemin olsun Resûlullah, Beyzâ’nın iki oğlu Süheyl ve kardeşinin namazlarını mescidin içinde kıldırdı” dedi.” Müslim, Cenâiz 99, (973), Muvatta, 22, (1, 229); Ebu Dâvud, Cenâiz 54, (3189, 3190); Tirmizi, Cenâiz 44, (1033); Nesâi, Cenâiz 70, (4, 68). AÇIKLAMA: Çünkü Hz.Aişe, namaza evinin olduğu mescitten katılıyordu.

 

ai)İntihar edenin namazını kılınmadı; çünkü duayı hak edecek durum yoktu.

3085-”Resûlullah’a, kendisini öldüren bir adam getirilmişti, üzerine namaz kılmadı.” Müslim; Cenâiz 107, (978); Tirmizi, Cenâiz 68, (1068); Nesâi, Cenâiz 68, (4, 66).

 

aj)Teravih namazı, bidat

“Sonradan çıkan şeylerden kaçının, zira, en fena şey sonradan çıkan şeydir, her sonradan çıkan şey, bid’attir, her bid’at ise dalâlettir” gibi muhtelif hadîsler, herhangi bir kayda yer vermeksizin “bid’at”ı alelıtlak reddeder. Ancak, bu babta gelen başka ifâdeleri de göz önüne alan İslâm âlimleri, onu, “iyi” ve “kötü” olmak üzere ikiye ayırmıştır… Hz. Ömer, Resûlullah devrinde kısmen münferid(tek olarak), kısmen cemaat halinde kılınan terâvih namazının tamamının cemaat halinde kılınmasını emreder ve öyle yapılmaya başlandığını görünce: “Bu ne güzel bid’attır” der… İbnu Hacer, Fethu’l-Bâri’de aynen şöyle der:… Bidatın mendûbuna misal: Hz. Peygamber devrinde bizzat yapılmamış olan iyi işler: Terâvihin topluca kılınması… Kütübü Sitte Giriş c.1 s.326

2618-”Ömer İbnu’l-Hattâb, halkı, Übeyy İbnu Ka’b üzerinde topladı. O, bunlara ramazanda yirmi gece namaz kıldırdı. Bu esnada (vitirlerde) sadece son yarıda kunût yaptı, daha önce hiç kunût yapmadı. Son on kalınca cemaate gelmedi, teravihi evinde kıldı. Halk: “Übeyy (cemaatten) kaçtı” dedi.” [Ebû Dâvud, Salât 340, (1428, 1429).] AÇIKLAMA:Başka rivayetlerin tasrihine göre Hz. Ömer erkeklere ve kadınlara ayrı ayrı imam tayin etmişti. Erkeklerin imamı Übeyy İbnu Ka’b, kadınların da imamı Süleymân İbnu Ebî Hasme idi.Rivayet Übeyy İbnu Ka’b’ın ramazanın ilk on gecesinde vitir namazlarında Kunût duâsı okumadığını, ikinci on gecede okuduğunu bildirmektedir. Son onunda mescidde kılmadığı için evinde okuyup okumadığı belirtilmiyor. Bu esnada namazı Hz. Muâz kıldırmıştır.Halk Übeyy İbnu Ka’b’ın teravih kıldırmak üzere mescide gelmeyişini hoş karşılamamış olacak ki, hakkında “kaçtı” kelimesini kullanmışlardır. Übeyy İbnu Ka’b’ın son onda vitri evde kılmasının sebebiyle ilgili muhtelif tahminlerde bulunulmuştur. Bunlardan birine göre o, Resûlullah’ın sünnetine uymak için böyle yapmıştır…

 

ak)Vitir namazı diye bir namaz var mı?

2982-Şam’da Ebû Muhammed diye künyesi olan bir adamın:”Vitir namazı vacibtir” dediğini işitti. Kinânî dedi ki:”Ben bunu Ubâde İbnu’s-Sâmit’e sordum da:”Ebû Muhammed hata etmiş. Ben Resûlullah’ı dinledim şöyle demişti:” Allah’ın kullar üzerine yazıp farz kıldığı beş namaz mevcuttur. Kim onları eda eder, istihfafla herhangi bir eksikliğe meydan vermeden tam yaparsa Allah indinde ona verilmiş bir söz vardır: Onu cennete koyacaktır. Onları kılmayana ise Allah’ın bir vaadi yoktur. Dilerse azab eder dilerse cennete koyar” der. [Muvatta, Salâtu’l-Leyl 14, (1, 123); Ebû Dâvud,Salât 9, (425); 337, (1420); Nesâî, Salât 6, (1, 230).]

 

al)Ruku etmek, namaz anlamına gelmekte

4296-”Sakif hey’eti geldiği zaman, Resûlullah’ın yanına indiler. onları mescidde ağırladı, tâ ki kalplerini daha bir rikkate getirip müessir olsun. Onlar (müslüman olup bey’at yapmak için) öşür alınmamasını, cihada çağrılmamalarını ve namazın kendilerine farz kılınmamasına şart koştular. Resûlullah :”Sizden öşür alınmasın, cihada da çağrılmayın. Ama rükusuz (namazsız) bir dinde hayır yoktur” buyurdu.” [Ebû Dâvud, Harâc 26, (3026).]

 

am)Namazda unutulanı imama hatırlatmak/Peygamberin unutması

2838-”Resûlullah namazda (cehrî olarak) kırâatte bulunuyordu. Bir kısmını okumayı terketti. (Namazdan sonra, cemaatten) bir adam:”Ey Allah’ın Resûlü, şu şu âyetleri okumayı terkettiniz!” dedi. Resûlullah: “Niye bana hatırlatmadın?” buyurdular.”Bir rivâyette şu ziyade gelmiştir: “(Adam)… ben onların neshedildiğini zannetmiştim.” [Ebû Dâvud, Salât 163, (907).]

 

an)İmamı dinleme/Namazda ayeti karıştırma

2836-Ubâdetu’bnu’s-Sâmit anlatıyor: “Resûlullah bize, içinde Kur’ân’ın cehren okunduğu bir namaz kıldırdı. Namazda kırâatta bir iltibasta bulundu. Namazdan çıkınca yüzünü bize çevirdi ve:”Kırâatı cehren okuduğum zaman siz de okuyor musunuz?” diye sordu. Bazılarımız:”Evet bunu yapıyoruz!” dediler. Resûlullah :”Sakın ha! Ben kendi kendime: “Kim, ben okurken okuyarak benden okumayı kapmaya çalışıyor?” diyordum. Kur’ân’ı cehren okuduğum zaman, Kur’ândan Fatiha hariç hiçbir şeyi okumayın!” buyurdular.” [Ebû Dâvud, Salât 136, (823, 824); Tirmizî, Salât 232, (311); Nesâî, İftitâh 29, (2, 141)]

 

ao)Namaz kıldırırken kısa tutmak; arkadakileri düşünmek

2803-Hz.Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Sizden kim halka namaz kıldırırsa namazı hafif (kısa) tutsun. Zîra cemaatte zayıf, sakat hasta ve ihtiyaç sahibi vardır. Müstakil kılınca dilediği kadar uzatsın.” [Buhârî, Ezân 62; Müslim, Salât 186, (467); Muvatta, Cemâat 13, (1, 134); Ebû Dâvud, Salât 127, (794-795); Nesâî, İmâmet 35, (2, 94); Tirmizî, Salât 175, (236).]

 

ap)Namazda Kur’an’ın yüzünden, Kur’an’ı elinde tutarak okumak

2797-Hz.Âişe’nin anlattığına göre: “Kendisine kölesi Zekvân, Mushaf’ın yüzünden okuyarak imamlık yapıyordu.” [Buhârî, Ezan 54.] AÇIKLAMA: …Mushaf’tan okuyarak namaz kılmayı câiz görenler (İbnu Sîrîn, Hasan, Hakem, Atâ) bu hadisle amel ederler… Aynî şu açıklamayı sunar: “Hadisin zâhiri, Mushaf’ın yüzünden namaz sırasında kırâatı yürütmenin câiz olduğuna delâlet eder.” İbnu Sîrîn, Hasan Basrî, el-Hakem ve Atâ böyle hükmetmiştir. Hz.Enes , namaz kılar, arkadaki bir köle onun için Mushaf’ı tutardı. Eğer bir âyette yanılacak olsa Mushaf’ı onun için açıverirdi. İmam Mâlik ramazandaki (terâvih) namazında bunun caiz olduğuna hükmetti… Aynî, bahsi şöyle bağlar: “Derim ki: Namazda mushafın yüzünden kırâat, Ebû Hanîfe nezdinde namazı bozar, çünkü amel-i kesîrdir. Ebû Yusuf ve Muhammed’e göre câizdir, çünkü mushafa bakmak da ibadettir, ancak yine de mekruhtur, çünkü bu davranışta Ehl-i Kitab’a benzeme var… İmam Mâlik ve Ahmed’den gelen bir rivâyete göre onlar nazarında, bu sadece nafile namazlarda namazı bozmaz.”

 

ar)Çocuğun namaz kıldırması

2795-Amr İbnu Seleme anlatıyor “Ben altı veya yedi yaşında iken kendi kavmime imamlık yaptım. O zaman ben, aralarında Kur’ân’ı en çok bilen kimseydim.” [Buhârî, Megâzî 52; Ebû Dâvud, Salât 61, (585-587); Nesâî, Ezan 8, (2, 9-10); Kıble 16, (2, 70). İmâmet 11, (2, 80).]

 

as)Ezan, tek bir kalıp değil, ihtiyaca göre değişiklik yapılabilmiştir

2791-İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah sefer sırasında, soğuk veya yağmurlu gecelerde müezzine (ezan sırasında) şöyle söylemesini de emrederdi: “Dikkat! Namazlarınızı yerlerinizde kılacaksınız!” [Buhârî, Ezân 18, 40; Müslim, Misâfirîn 22, (697); Muvatta, Salât 10, (1, 73); Ebû Dâvud, Salât 214, (1060-1064); Nesâi, Ezân 17, (2, 15).]

2459-İmam Mâlik’e ulaştığına göre: “Müezzin, sabah namazını haber vermek için Hz. Ömer’in yanına gider. Onu uyuyor bulunca:”Essalâtu hayrun mine’nnevm (namaz uykudan hayırlıdır)” der. Bunun üzerine Hz. Ömer, o ibareyi sabah ezanına ilave etmesini emreder.” [Muvatta, Salât 8, (1, 72).]

at)Ezan bir gereksinimden doğmuştur

2451-İbnu Ömer anlatıyor: “Müslümanlar Medîne’ye geldikleri vakit toplanıyorlar ve namaz vakitlerini birbirlerine soruyorlardı. Namaz için kimse nidâ etmiyordu. Bir gün bu hususta konuştular. Bazıları:”Hristiyanların çanı gibi bir çan edinin” dedi. Bazıları da:”Yahudilerin boynuzu gibi bir boynuz edinerek (onu öttürün!)” dedi. Hz. Ömer :”Bir adam çıkarsanız da namazı ilan etse!” dedi. Resûlullah : “Ey Bilâl! Kalk! namazı ilan et!” dedi.” [Buhârî, Ezân 1; Müslim, Salât 1, (377); Tirmizî, Salât 139, (190); Nesâî, Ezân 1, (2, 2-3).]

2453-”Ensardan bir adam gelerek:”Ey Allah’ın Resûlü! Ben sizin üzüntünüzü görüp ayrıldığım vakit (rüyamdan) bir adam gördüm. Üzerinde yeşil renkli iki giysi vardı. Kalkıp mescidin üzerinde ezan okudu. Sonra bir miktar oturdu. Tekrar kalkıp aynı söylediklerini bir kere daha tekrarladı. Ancak bu sefer bir de kad kâmeti’ssalât (namaz başlamıştır) cümlesini ilave etti. Eğer halkın (bana yalancı diyeceğinden korkum) olmasaydı ben “uykuda değildim, uyanıktım” diyecektim” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber :”Allah sana hayır göstermiş. Bilâl’e söyle (bu kelimeleri söyleyerek) ezan okusun!” dedi. Hz. Ömer de atılarak:”Onun gördüğünü aynen ben de gördüm, ancak o, anlatma işinde benden önce davranınca, ben utandım (anlatamadım)” dedi.”Adam anlattıkları arasında şunları da söyledi: “(Mescidin üzerine çıkan adam) kıbleye yöneldi ve dedi ki: “Allahu ekber Allahu akber Allahu ekber Allahu ekber, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu en lâ ilâhe illallah. Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, hayye ala’ssalât -iki defa-, hayye ala’lfelâh -iki defa- Allahu ekber Allahu ekber, lâilâhe illallah.”Sonra bir miktar durduruldu. Sonra adam tekrar kalktı, aynı şeyleri yeniden söyledi. Ancak bu sefer Hayye ala’lfelâh’tan sonra kad kâmeti’ssalât kad kâmeti’ssalât dedi. Râvi ilave etti: “Resûlullah :”Bunu Bilâl’e öğret!” buyurdu. (Adam emri yerine getirdi) Bilâl de onları söyleyerek ezan okudu.” [Ebû Dâvud, Salât 28, (505-507).]

 

au)Ezan birer kez veya iki kere tekrarlamak süretiyle okunabilir

2454-Abdullah İbnu Zeyd anlatıyor: “Resûlullah, halkı namaz için toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir çan yapılmasını emrettiği zaman, ben uyurken yanıma bir adam geldi. Elinde bir çan vardı. Ben:”Ey Allah’ın kulu, bu çanı bana satar mısın?” dedim. Adam:”Pekala, ama bunu ne yapacaksın?” dedi. Ben:”Bununla insanları namaza çağıracağım” dedim. Bana: “Sana bu iş için daha hayırlı bir söz göstereyim mi?” dedi. Ben de ona: “Elbette!” dedim.”Öyleyse şunu söyle!” diyerek bana öğretti:”Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber.Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah.Hayye ala’ssalât, Hayye ala’ssalât.Hayye ala’lfelâh, Hayye ala’lfelâh.Allahu ekber Allahu ekber Lâilâhe illallah.”Abdullah İbnu Zeyd devamlı dedi ki: “(Rüyamdaki bu zat) benden biraz uzaklaştı sonra tekrar söze başlayıp:”Sonra namazı kılacağın zaman şunu söylersin” dedi ve öğretti:”Allahu ekber Allahu ekber-Eşhedu en lâ ilâhe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Hayye ala’ssalât, Hayye ala’lfelâh, Kad kâmeti’ssalât, kad kameti’ssalât, Allahu ekber Allahu ekber Lâilâhe illallah.”Sabah olunca Resûlullah’a gelerek (rüyamda) gördüklerimi haber verdim. Bana:”İnşallah bu hak bir rüyadır. Kalk rüyada öğrenmiş olduğunu Bilâl’e öğret. O bunları söyleyerek ezan okusun. Zîra o, sesce senden daha gür!” buyurdu. Ben de Bilâl’le birlikte kalktım. Ona teker teker arzediyordum. O da bunları yüksek sesle söyleyerek ezan okumaya başladı.Bunu evinde olan Ömer İbnu’l-Hattâb işitmişti. Hemen evden çıkıp ridâsını çekerek geldi ve:”Ey Allah’ın Resûlü! diyordu, seni hak ile gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun, onun gördüğünün aynısını ben de gördüm!”Bunu işiten Resûlullah :”Elhamdülillah! Şimdi bu daha sağlam oldu!” dedi.” [Ebû Dâvud, Salât 28, (499); Tirmizî, Salât 139, (189).]

2458-İbnu Ömer anlatıyor: “Ezan Resûlullah devrinde ikişer ikişer idi. İkâmet de birer birer. Ancak (müezzin), ayrıca ikişer sefer olmak üzere kad kâmeti’-salât, kad kâmeti’ssalât da derdi.”İbnu Ömer devam eder: “Biz, ikâmeti işittik mi abdest alır, namaza giderdik.” [Ebû Dâvud, Salât 29, (510); Nesâî, Ezân 2, (2, 3).]

 

av)Namaza çağrı için teklifler

2455-Hz. Enes anlatıyor: “İnsanlar çoğalınca, herkesçe bilinecek olan bir şeyle namaz vaktinin duyurulmasının gerektiğini aralarında konuştular. Bu meyanda bir ateş yakılması veya bir çan çalınması teklif edildi.Bunun üzerine Resûlullah Bilâl’e emrederek ikişer kere söyleyerek ezan, birer kere söyleyerek de ikâmet okumasını emretti.” [Buhârî, Ezân 2, 3, Enbiya 50; Müslim, Salât 3, (378); Ebû Dâvud, Salât 29, (508); Tirmizî, Salât 141, (193); Nesâî, Ezân 2, (2, 3).]

 

ay)Sabah ezanı vakti

2466-Hz.Bilâl anlatıyor: “Resûlullah:”Sabah vakti iyice belirinceye kadar ezan okuma!” dedi ve ellerini yanlara doğru açarak: “Şöyle!”diye gösterdi.” [Ebû Dâvud, Salât 41 (534).]

2467-Hz.Enes anlatıyor: “Bir kimse, Resûlullah’a sabah namazının vaktini sormuştu. O da Hz. Bilâl’e emretti. Şafak sökerken ezan okudu. Ertesi gün ortalık ağarıncaya kadar sabah ezanını tehir etti. Sonra ikâmet okumasını emretti ve namazı kıldı. Sonra da adama:”İşte bu, (sabah) namazının vaktidir” dedi.” [Nesâî, Ezân 12, (2, 11, 12).]

 

az)Öğle ezanı vakti

2469-”Bilâl, güneş (öğlede, batı cihetine) kayınca ezan okurdu. Resûlullah odasından çıkıncaya kadar ikâmet getirmezdi. Odasından çıkınca, O’nu görür görmez ikâmet getirirdi.” [Müslim, Mesâcid 160- (606); Tirmizî, Salât 148, (202); Ebû Dâvud,Salât 44, (537).]

 

ba)Soğuk ve yağmurlu gecelerde evde namaz kılmak Peygamberin öğüdü

2791-İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah sefer sırasında, soğuk veya yağmurlu gecelerde müezzine (ezan sırasında) şöyle söylemesini de emrederdi: “Dikkat! Namazlarınızı yerlerinizde kılacaksınız!” [Buhârî, Ezân 18, 40; Müslim, Misâfirîn 22, (697); Muvatta, Salât 10, (1, 73); Ebû Dâvud, Salât 214, (1060-1064); Nesâi, Ezân 17, (2, 15).]

 

bb)Yürüyerek namaz kılmak

2929-Abdullah İbnu Üneys anlatıyor: “Resûlullah, beni, Hâlid İbnu Süfyân el-Hüzelî’yi öldürmem için bulunduğu yere gönderdi. O, Urane ve Arafat taraflarında idi.”Git onu öldür!” dedi. Ben onu gördüğümde ikindi namazının vakti girmişti. Kendi kendime: “(Bu herifi öldürme işi) onunla benim arama girip namazımı geciktirmesinden korkarım” dedim. (Ara vermeden) ilerledim. Hem yürüyor hem de ima ile namazımı kılıyordum. Herife tam yaklaşmıştım ki:”Sen kimsin?” dedi.”Araplardan biriyim. Duydum ki, şu adam için asker topluyormuşsun, onun için sana katılmaya geldim!” dedim.”Evet ben bu işin içindeyim” dedi. Onunla bir müddet yürüdüm, öldürmeme imkân sağlayacak bir fırsat doğunca kılıçla tepesine bindim ve geberttim.” [Ebû Dâvud, Salât 289, (1249).]

 

bc)Camide köpeğin dolaşması

3524-İbnu Ömer anlatıyor: “Köpekler Resûlullah devrinde mescidin içinde gidip gelirlerdi. Bu sebeple mescidi yıkamak için içine su serpmezlerdi.” [Buhârî, Vudû 33; Ebû Dâvud, Tahâret 139, (382).]

 

 

ZEKAT İLE İLGİLİ DETAYLAR

Fıtr sadakasının tarihi ve her olumlu kişisel gelişime davranışına sahip çıkma

3152-”Biz Aşura günü oruç tutuyor ve sadaka-ı fıtri ödüyorduk. Ramazan orucunun farziyyeti ve zekat emri inince artık onunla emredilmedik, ondan yâsaklanmadık da, biz onu yapıyorduk.” [Nesâî, Zekât 35, (5, 49).]

2049-”Resûlullah, zekât emri gelmezden önce, bize sadaka-i fıtr’ı emretmişti. Zekât farz kılınınca, fıtır sadakasını ne emretti ne de nehyetti. Biz onu yerine getirmeye devam ettik…” [Nesâî, Zekât 35, (5, 49); İbnu Mâce, Zekât 21, (1828).] AÇIKLAMA: … Bir kısım Ulemâ, sadaka-i fıtrın farziyyetinde icma’dan bahseder. Hanefîler farz demezlerse de vâcib tâbirini kullanırlar… Hanefîlerin vâcib hükmünden başka, İbrahim İbnu Uleyye ve Ebû Bekr İbnu Keysân’ın sadak-i fıtrın farziyetinin neshedildiğine dair beyânları da icma iddiasını zedeleyen durumlardır. Bâbımızın altıncı hadisi de (2049), dördüncü rivâyette beyân edilen farziyyetin zedelendiğine bir delil sayılabilir. c.7 s.393

Zekatın miktarı, suyun kolayca elde edildiği yerlerde ondabir geçerlidir. Aslolan öşürdür(ondabir)

2026-”Resûlullah buyurdular ki: “Nehir ve yağmur sularının suladığı şeylerden (zekât olarak) öşür (onda bir) alınır. Hayvanla sulananlardan öşrün yarısı (yirmide bir) zekât alınır.” [Müslim, Zekât 7, (981); Ebû Dâvud, Zekât 11, (1597); Nesâî, Zekât 25, (5, 42).] AÇIKLAMA:1-Öşür kelimesi Arapçada onda bir demektir. Bunun cem’i uşûr gelir. Bazıları aşûr diye de okumuştur.Öşür de, farz olan zekâtın bir parçasıdır. Ancak sebze ve meyve gibi, yıllık olarak elde edilen zirâî mahsûllerden alınan zekâta isim ve alem olmuştur. 2- Hadis, sulanması için masraf yapılmayan, yâni dere, nehir, yağmur suyu gibi herhangi bir ödeme ve zahmete girmeden elde edilen su ile sulanarak kaldırılan mahsûlden onda bir nisbetinde zekât verileceğini… bildiriyor.

2027-”Resûlullah bana, sema(dan inen suyun) suladığı mahsülden tam öşür, âletle çıkarılan suyun suladığı mahsülden yarım öşür almamı emretti.” [Nesâî, Zekât 25, (5, 42).]

2028-”Resûlullah bize, hurmaya tahmin biçtiğimiz gibi, üzüme de tahmin biçmemizi ve zekâtını kuru üzüm olarak almamızı emretti, tıpkı hurmanın zekâtını kuru hurma olarak aldığımız gibi.” [Tirmizî, Zekât 17, (644); Ebû Dâvud, Zekât 13, (1603); Nesâî, Zekât 100, (5, 109); İbnu Mâce, Zekât 18, (1819).]

1097-”(Babam) Ömer Nebat ahalisinden buğday ve zeytinyağından öşrün yarısı (yirmide bir nisbetinde) vergi alırdı. Bu davranışıyla kasdı Medine’ye bunlardan çokca gelmesini sağlamaktı. Kıntiyye (denen buğday ve arpa dışında kalan, nohut, mercimek, bakla nevinden tahıl) dan da öşür alıyordu.” [Muvatta, Zekât 46, (1, 281).]

2036-”Resûlullah buyurdular ki: “Balda on tuluk için bir tuluk zekât vardır.” [Tirmizî, Zekât 9, (629).]

1831-6561-”Resûlullah beni Bahreyn’e -veya Hecer’e- gönderdi. Ben orada kardeşler arasında müşterek olan bir bağdan vergi almak üzere giderdim. Kardeşin biri müslüman ise, müslümanın payına düşenden öşür, müşrikten de haraç alırdım.”

 

Zekat kimlere verilmez: Yönetici ve çevresine

2056-”Hasan İbnu Ali zekât hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Resûlullah: “Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun, biz zekât yemiyoruz!” -veya: “Bize zekât helâl değildir!-” diye müdâhale etti.” [Buhârî, Zekât 60, 57, Cihâd 188; Müslim, Zekât 161, (1069).]

2057-”Resûullulah buyurdular ki: “Ben bâzan evime dönüyor, yatağımda veya odamda yere düşmüş bir hurma buluyorum. Onu yemek üzere kaldırdığım vakit, “bu, sadaka hurması olmasın?” diye aklıma geliyor, korkup (tekrar yere) atıyorum.” [Buhârî, Lukata 6; Müslim, Zekât 162, 163, (1070); Ebû Dâvud, Zekât 29, (1651, 1652).]

2060-”Resûlullah buyurdular ki: “Sadaka, ne zengine ne de sakatlığı olmayan güçlüye helâl değildir.” [Tirmizî, Zekât 23, (652); Ebû Dâvud, Zekât 23, (1634); Nesâî, Zekât 90, (5, 99); İbnu Mâce, Zekât 26, (1839).]

 

Zekat kimlere verilir

2061-”Resûlullah buyurdular ki: “Sadaka şu beş kişi dışında zengine helâl değildir:1-Allah yolunda gazveye çıkan,2-Sadakayı toplamak için çalışan,3-Borçlanan,4-Sadaka malını kendi parasıyla satın alan,5-Komşusu fakir olan kimse. Şöyle ki: Bu fakire sadaka verilir, o da bundan zengin komşusuna hediyede bulunur.” [Muvatta, Zekât 29, (1, 268); Ebû Dâvud, Zekât 22, (1635, 1636); İbnu Mâce, Zekât 27, (1841).]

2062-”Resûlullah’a gelip biat ettim. O sırada bir adam gelerek: “Bana sadakadan ver!” dedi. Resûlullah adama: “Allah, sadakalar husûsunda, ne herhangi bir peygambere ne de bir başkasına hüküm verme yetkisi tanımadı, hükmü bizzat kendisi verdi. Ve, sadakaları sekiz hisseye ayırdı. Eğer sen bunlardan birine girersen senin hakkını derhal sana veririm” buyurdu.” [Ebû Dâvud, Zekât 23, (1630).]

 

Zekattan muaf olma isteği

4296-”Sakif hey’eti geldiği zaman, Resûlullah’ın yanına indiler. onları mescidde ağırladı, tâ ki kalplerini daha bir rikkate getirip müessir olsun. Onlar (müslüman olup bey’at yapmak için) öşür alınmamasını, cihada çağrılmamalarını ve namazın kendilerine farz kılınmamasına şart koştular. Resûlullah :”Sizden öşür alınmasın, cihada da çağrılmayın. Ama rükusuz (namazsız) bir dinde hayır yoktur” buyurdu.” [Ebû Dâvud, Harâc 26, (3026).]

4297-”Bey’at yaptıkları zaman Sakif’in durumu ne idi?” diye sordum.”Sadaka (zekat=vergi) vermemeyi, cihad etmemeyi şart koştular” dedi ve Resûlullah’ın: “(Onlar gerçek manada müslüman olunca, kendiliklerinden) zekat da verecekler, cihâda da katılacaklar!” dediğini işittiğini söyledi.” [Ebû Dâvud, Harâc 26, (3025).]

 

 

ORUÇ İLE İLGİLİ DETAYLAR

a)Orucu bozan şeyler

3199-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” [Buhari, Savm 8, Edeb 51; Ebu Dâvud, Savm 25, (2326); Tirmizî, Savm 16, (707).]

3194-”Resûlullah orucunu açınca şöyle derdi: “Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, inşallah Teâlâ sevap kesinleşti.” [Ebu Dâvud, Savm 22, (2357.). “Rezîn, duanın baş kısmına “Elhamdülillah” kelimesini ziyade etti.”]

3200-”Resûlullah buyurdular ki: “Biriniz yemeğe davet edilince, oruçlu ise: “Ben oruçluyum” desin.” (Müslim, Sıyâm 159, (1150); Ebu Dâvud, Savm 76, (2461); Tirmizî, Savm 64, (780, 781); İbnu Mâce, Sıyâm 47, (1750).]

3204-”Resûlullah fetih yılında Mekke’ye müteveccihen Ramazan ayında yola çıkmıştı. Kürâ’u’l-Gamîm nam mevkiye gelinceye kadar kendisi de, beraberindekiler de oruç tuttular. Sonra orada bir bardak su istedi ve bardağı kaldırdı. Herkes bardağa baktı. Sonra sudan içti. Bundan sonra bazıları kendisine: “Halkın bir kısmı oruç tuttu” diye haber verdi.:”Onlar âsilerdir! Onlar âsilerdir!” buyurdular.” [Müslim, Sıyâm 90, (1114); Tirmizî, Savm 18, (710); Nesâî, Savm 49, (4, 177).]

 

b)Orucu bozmayan şeyler: Cinsellik helal değil-2/187 (Helal haram ayrımını inceleyiniz)

3146-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirip içirmiştir.” [Buhari, Savm 26, Eyman 15; Müslim, Sıyâm 171, (1155); Tirmizî, Savm 26, (721); Ebu Dâvud, Savm 39, (2398).]

3197-”Ben Resûlullah’ı, oruçlu iken misvaklandığını sayamayacağım kadar çok gördüm.” [Buharî, Savm 27; Ebu Dâvud, Savm 26, (2364); Tirmizî, Savm 29, (725); (Buharî’nin rivayeti muallaktır).]

3196-Hz.Aişe ve Ümmü Seleme’den nakledildi:”Resûlullah Ramazan ayında, rüya sebebiyle olmaksızın cünüb olarak fecir vaktine ulaştığı olurdu da, kalkıp yıkanır ve orucunu tutardı.” [Buharî, Savm 22, 25; Müslim, Sıyâm 76, (1109); Muvatta, Sıyâm 12, (1, 291); Ebu Dâvud, Savm 36, (2388, 2389); Tirmizî, Savm 63, (779); Nesâî, Tahâret 123, (1,108).]

3139-”Bir adam gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü, gözüm ağrıyor, oruçlu olduğum halde sürme çekiyorum (bu, orucumu bozar mı?)” diye sordu. Resûlullah: “Hayır (bozmaz)” dedi.” [Tirmizî, Savm 30, (726).]

3142-”Resûlullah, oruçlu iken mübaşerette bulunurdu. O, nefsine hepinizden çok hâkim idi.” [Buharî, Savm 24, 23; Müslim, Sıyâm 62-65, (1106); Muvatta, Sıyâm 14, (1, 292); Ebu Dâvud, Savm 33, (2382-2386); Tirmizî, Savm 31, (727-729).]

3143-”Hz. Ömer İbnu’l-Hattâb (bir gün telâşla gelerek):”Ey Allah’ın Resûlü! Bugün ben büyük bir hatada bulundum, oruçlu iken (hanımımı) öptüm!” dedi. Resûlullah da şöyle cevapladı:”Sen oruçlu iken mazmaza yapmaz mısın? (Bu orucunu bozar mı?)” (Ravilerden İsa İbnu Hammâd rivayetinde) der ki: “Dedim ki: “Bunda bir beis yok!” Resûlullah buyurdular ki:”Öyleyse niye (öpmeden telaşa düşüyorsun?)” [Ebu Dâvud, Savm 33, (2385).]

3144-”Bir adam Resûlullah’a oruçlunun hanımıyla mübaşeretinden sordu. Aleyhissalatu vesselâm ruhsat verdi. Arkadan bir başkası geldi, o da aynı şeyi sordu. Buna mübâşereti yasakladı. Resûlullah’ın ruhsat tanıdığı kimse yaşlı birisiydi, yasakladığı kimse de gençti.” [Ebu Dâvud, Savm 35, (2387).]

3133-”Resûlullah buyurdular ki: “Üç şey vardır orucu bozmaz: Hacamat olmak (kan aldırmak), kusmak, ihtilam olmak.” [Tirmizî, Savm 24, (719).]

 

c)Oruç tutmama ruhsatı: Yolculukta oruç, isteğe ve güce bağlı

3207-”Hamza İbnu Amr el-Eslemi , Resûlullah’dan yolculuk sırasında tutulan orucu sordu. Kendisi çok oruç tutan birisi idi. Resûlullah şöyle cevap verdiler: “Dilersen tut, dilersen tutma.” [Buharî, Savm 33; Müslim, Sıyâm 103, (1121); Muvatta, Sıyâm 24, (1, 295); Tirmizî, Savm 19, (711); Ebu Dâvud, Savm 42, (2402); Nesâî, Savm 56, (4, 185).]

3208-”Biz Resûlullah ile beraber (seferde) idik. Bir kısmımız oruçlu bir kısmımız oruçsuz idi. Ne oruçlu oruçsuzu ayıplıyor, ne de oruçsuz, oruçluyu kınıyordu.” [Buharî, Savm 37, Müslim, Sıyâm 98, (1118); Muvatta, 23, (1, 295); Ebu Dâvud, Savm 42, (2405).]

3211-”Resûlullah buyurdular ki: “Allah Teâla, yolcudan namazın yarısını kaldırdı, oruca da yeme hususunda ruhsat tanıdı. Ayrıca çocuk emziren ve hamile kadınlara, çocukları hususunda endişe ettikleri takdirde, orucu yeme ruhsatı tanıdı.” [Ebu Dâvud, Savm 43, (2408); Tirmizî, Savm 21, (715); Nesâî, Savm 51, (4, 180-182), 62, (4, 190); İbnu Mâce, Sıyâm 12, (1668).]

3212-”Ramazan’da Enes İbnu Mâlik’in yanına geldim. Sefer hazırlığı yapıyordu. Devesi hazırlandı, yolculuk elbisesini giydi. Yemek getirtip yedi. Ben kendisine:”(Yola çıkarken orucu bozmak) sünnet midir?” diye sordum,”Evet!” dedi ve bineğine atlayıp yola çıktı.” [Tirmizî, Savm 76, (799, 800).]AÇIKLAMA:Bu hadis, öncelikle Ramazanda sefere çıkan kimsenin daha evini terketmeden orucunu açabileceğine delil olmaktadır.

2922-”Resûlullah ile birlikte umre yapmak üzere Medine’den Mekke’ye doğru yola çıktık. Mekke’ye gelince:”Ey Allah’ın Resûlü, annem babam sana feda olsun(Bİ EBÎ ENTE VE UMMÎ). Sen kısa kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, (ne dersiniz?)” dedim. Şu cevabı verdi:”Ey Âişe güzel yaptın!” buyurdu ve bu işimde beni kınamadı”dedi.” [Nesâî, Taksîru’s-Salât 4, (3, 122).]

3216-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim sefer sırasında Ramazan’a erer ve beraberinde kendisini karnını doyuracak yere götürecek bir bineği varsa nerede olursa olsun orucunu tutsun.” [Ebu Dâvud, Savm 44, (2410, 2411).]

 

d)Zorunlu olmayan(nafile) oruçlar

3167-”Resûlullah buyurdular ki: “Zahmetsiz ganimet, kışta tutulan oruçtur.” [Tirmizî, Savm 74, (797).]

3165-”Hz. Aişe’den sordum: “Resûlullah her ay üç gün oruç tutar mıydı?””Evet!” diye cevap verdi. Ben tekrar: “Ayın hangi günlerinde tutardı?” dedim.”Hangi günde oruç tuttuğuna ehemmiyet vermezdi” diye cevap verdi.” [Müslim, Sıyâm 194, (1160); Ebu Dâvud, Savm 70, (2453); Tirmizî, Savm 54, (763).]

3168-”Hz. Aişe’ye: “Resûlullah herhangi bir güne ayrı bir ehemmiyet verir miydi?” diye sordum.”Hayır!” dedi ve ilave etti: “O’nun ameli hafif ve devamlı yağan yağmur gibiydi. Hanginiz Resûlullah’ın tahammül ettiği şeye dayanabilir?” [Buhari, Savm 64; Rikâk 18; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 217, (783); Ebu Dâvud, Salât 317, (1370).]

3166-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim her ayda üç gün oruç tutarsa işte bu, yıl orucu olur. Allah Teâlâ bu hususu te’yiden kitabında şu ayeti indirdi: “Kim bir hayır işlerse o kendisinden on misliyle kabul edilir” (En’am 160). Bir gün on misliyle kabul ediliyor.” [Tirmizî, Savm 54, (761); Nesâî, Savm 82, (4, 219).]

3147-”Resûlullah, bazan olurdu bir ay boyu oruç tutmazdı ve o aydan hiç oruç tutmayacağını zannederdik. Bazan da (öylesine ara vermeden) tutardı ki, o aydan hiç bir günü oruçsuz geçirmeyecek zannederdik. Sen onu, geceleyin namaz kılarken görmek istesen mutlaka görürdün. Geceleyin uyur görmek istesen mutlaka görürdün.” [Buharî, Savm 53, Teheccüd 11; Müslim, Sıyâm 180, (1158); Tirmizî, Savm 57, (769).]

3148-”Resûlullah, ramazan dışında hiçbir ayı tam olarak oruçlu geçirmedi.” [Buhari, Savm 53; Müslim, Savm 178, (1157); Nesâî, Savm 70, (4, 199).]

3153-”Resûlullah Receb ayında bazı yıllarda öyle oruç tutardı ki biz, “(Gâliba) hiç yemeyecek (ayın her gününde tutacak)” derdik. (Bazı yıllarda da öyle) yerdi ki biz, “Gâliba) hiç tutmayacak” derdik.” [Buharî, Savm 53; Müslim, Sıyâm 179, (1157); Ebu Dâvud, Savm 55, (2430).]

3154-”Resûlullah (bazan) oruca öyle devam ederdi ki, “(Bu ay) hiç yemiyecek” derdik. Bazan da öyle devamlı yerdi ki, “(Bu ay) hiç tutmayacak” derdik. Ben, onun ramazan dışında bir ayı tam olarak tuttuğunu görmedim. Herhangi bir ayda Şâban ayında tuttuğundan daha fazla tuttuğunu da görmedim.” [Buharî, Savm 52; Müslim, Sıyâm 175, (1156); Muvatta, Sıyâm 56, (1, 309); Ebu Dâvud, Savm 56, 59, (2431, 2434); Tirmizî, Savm 37, (736); Nesâî, Savm 70, (4, 199, 200).]

3157-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim Ramazan orucunu tutar ve ona şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur.” [Müslim, Sıyâm 204, (1164); Tirmizî, Savm 53, (759); Ebu Dâvud, Savm 58, (2432).]

3158-”Resûlullah Zilhicce’den dokuz günle Aşûra günü oruç tutardı. Bir de her aydan üç gün, ayın ilk pazartesi ile perşembe günü oruç tutardı.” [Ebu Dâvud, Savm 61, (2437); Nesâî, Savm 83, (4, 220).] AÇIKLAMA: “Dört şey var ki, Resûlullah (yaşadığı müddetçe) hiç bırakmadı: 1- Aşûra orucu, 2- (Zilhicce’den) on gün, 3- Her aydan üç gün, 4- Sabah namazından önce iki rek’at..” Aşûra’yı kutlamayı bid’at telâkki edenler de var. Münâvî şu bilgileri dermeyan eder: “El-Mücellid el-Lügavi der ki: “Aşûra gününde tutulan oruç, o gün kılınan namaz, o günkü infak, kına, sürünme, sürmelenme üzerindeki rivayetler bid’attır. Bunları Hz. Hüseyin’i katledenler ihdas ettiler. Hanefilerin el-Kunye adlı kitaplarında denir ki: “Aşûra günü sürme çekmeyi terketmek gerekir, çünkü, Ehl-i Beyt’e buğz alâmeti vardır.”

 

d)Orucun ve fıtr sadakasının tarihi ve her olumlu kişisel gelişime davranışına sahip çıkma

3150-”Ramazan (farz olmazdan) önce Aşûra orucu tutuluyordu. Ramazanın farziyeti indikten sonra onu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı.” [Buharî, Savm 69, Hacc 1, 47, Menâkıbu’l-Ensâr 26, Tefsir, Bakara 24; Müslim, Sıyâm 115; Muvatta, 33, Ebu Dâvud, Savm 64, (2442, 2443); Tirmizî, Savm 49, (753).] (AŞURE İLE İLGİLİ OLARAK 3158-No’lu hadisin açıklamasına bakınız.)

3151-”Resûlullah Medine’ye gelince, yahudileri Aşûra günü oruç tutar gördü. Onlara:”Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?” diye sordu.”Bu, sâlih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Benî İsrâil’i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu” dediler. Resûlullah:”Ben Musa’ya sizden daha layığım” buyurup o gün oruç tuttu ve müslümanlara da tutmalarını emretti.” [Buharî, Savm 69, Enbiya 22, Fedâilu’l-Ashâb 52, Tefsir, Yûnus 1, Tâ-hâ 1, Müslim, Sıyâm 127, (1130); Ebu Dâvud, Savm 64, (2444).]

3152-”Biz Aşura günü oruç tutuyor ve sadaka-ı fıtri ödüyorduk. Ramazan orucunun farziyyeti ve zekat emri inince artık onunla emredilmedik, ondan yâsaklanmadık da, biz onu yapıyorduk.” [Nesâî, Zekât 35, (5, 49).]

 

e)Zorunlu olmayan orucun tutulması sakıncalı durumlar: Ziyafetler ve toplumsal birliktelikler

3172-”Biz, şabandan mı, Ramazandan mı olduğu şüphe edilen günde Ammâr’ın yanında idik. Bize kızartılmış bir koyun getirildi. Cemaatten biri: “Ben oruçluyum” diyerek geri çekildi. Ammâr: “Kim bugün oruç tutarsa, muhakkak olarak Ebu’l-Kâsım’a isyan etmiştir” dedi”. [Ebu Dâvud, Savm, 10, (2334); Tirmizî, Savm 3, (686); Nesâî, Savm 37, (4, 153); İbnu Mâce, Sıyâm 3, (1645).]

3178-”Cum’a gecesini, diğer geceler arasında gece namazına tahsis etmeyin, cum’a gününü de diğer günler arasında oruç günü olarak tayin etmeyin, ancak birinizin tutmakta olduğu oruç arasına denk gelirse o hâriç.” [Buharî, Savm 63; Müslim, Sıyâm 147, 148; Ebu Dâvud, Savm 50, (2420); Tirmizî, Savm 42, (743).] (ÖRNEĞİN KEFFARET ORUCU)

3179-”Resûlullah buyurdular ki: “Cumartesi günü oruç tutmayın, ancak Allah’ın size farzettiği şeyde o gün oruç tutarsınız. Biriniz yiyecek nev’inden bir şey bulamaz da sadece üzüm (asması) kabuğu veya bir ağaç çöpü bulacak olsa onu ağzında çiğnesin (ve yine de cumartesi günü oruçlu olmasın).” [Ebu Dâvud, Savm 51, (2421); Tirmizî, Savm 43, (7.44); İbnu Mâce, Sıyâm 38, (1726)]

3201-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim bir kavme misafir olursa, onlar müsaade etmedikçe (nâfile) oruç tutmasın.” [Tirmizî, Savm 70, (789)]

3203-”Resûlullah buyurdular ki: “Kadın, kocası varken izin almadan (nâfile) oruç tutmasın.” [Buharî, Nikâh 84, 86; Müslim, Zekât 84, (1026); Ebu Dâvud, Savm 74, (2485); Tirmizî, Savm 65, (782); Ebu Dâvud’un rivayetinde, “Ramazan dışında” ziyadesi vardır.

 

f)Sahur yemeğinin önemi

3180-“Resûlullah buyurdular ki: “Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket var.” [Buhari, Savm 20, Müslim, Sıyâm 45, (1095); Tirmizî, Savm 17, (708); Nesâî, Savm 18, (4, 141).]

3181-”Resûlullah buyurdular ki: “Bizim orucumuzla Ehl-i Kitab’ın orucunu ayıran fark sahur yemeğidir.” [Müslim, Sıyâm 46, (1096); Ebu Dâvud, Savm 15, (2343); Tirmizî, Savm 17, (709); Nesâî, Savm 27, (4, 146).]

 

g)Sahur vakti

3184-”Huzeyfe’ye: “Sen Resûlullah ile birlikte hangi vakitte sahur yedin?” diye sorduk. Şu cevabı verdi: “Gündüzdü, ancak güneş doğmamıştı.” [Nesâi, Savm 20, (4, 142).] AÇIKLAMA:…O, Huzeyfe hadisini rivayetten sonra der ki: “Resûlullah’dan Huzeyfe’nin yaptığı rivayete muhalif rivayet de gelmiştir. Bunlardan bazılarında Buharî ve Müslim ittifak eder. Mesela biri şudur: “Bilâl’in ezanı yeyip içmenize mani olmasın, çünkü o, geceleyin okur, ta ki (sabahın yakın olduğunu bildirerek) namaz kılmakta olanı istirahata göndersin, uyuyanızı da uyandırsın.”…

3182-”Resûlullah’la birlikte sahur yemeği yedik, sonra namaza kalktık.” Kendisine: “(Yemekle sahur) arasında ne kadar zaman geçti?” diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: “Elli âyet (okuyacak) kadar!” [Buharî, Savm 19, Mevâkitu’s-Salât 27, Teheccüd 8; Müslim, Sıyâm 47, (1097); Tirmizî, Savm 14, (703); Nesâî, Savm 21, 22, (4, 143).]

3183-”Ben ailem içerisinde sahur yemeği yiyordum. Sonra ben, sabah namazını Resûlullah’la birlikte kılmak için sür’atli yiyordum.” [Buhari, Savm 1.9, Mevâkît, 27.]

3187-”Resûlullah buyurdular ki: “Biriniz ezanı işitince (yiyip-içtiği) kap elinde ise, ihtiyacını görünceye kadar onu bırakmasın.” [Ebu Dâvud, Savm 18, (2350).]

3188-”Resûlullah buyurdular ki: “Gece şu taraftan (doğudan) gelince, gündüz de şu taraftan (batıdan) gidince, güneş de batınca oruçlu orucunu açmıştır.” [Buharî, Savm 43; Müslim, Sıyâm 51, (1100); Ebu Dâvud, Savm 19, (2351); Tirmizî, Savm 12, (698).]

3186-Resûlullah, fecr-i sâdık’ı tarif ederken: “O, enlemesine görülen aydınlıktır, uzunlamasına görülen değil” buyurdu.” [Buhari, Ezân 13, Talâk 24, Haberu’l-Vâhid 1; Müslim, Sıyâm 40, (1093); Ebu Dâvud, Savm 17, (2347); Nesâî, Savm 30, (4, 148).)

3185-“Resûlullah buyurdular ki: “Fecr-i kâzib size mâni olmasın, fecr-i sadık karşınıza çıkıncaya kadar yiyin için.” [Ebu Dâvud, Savm 17, (2348); Tirmizî, Savm 15, (705).]

 

h)Orucu anlamsız ve değersiz kılan şeyler

3199-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” [Buhari, Savm 8, Edeb 51; Ebu Dâvud, Savm 25, (2326); Tirmizî, Savm 16, (707).]

 

i)Oruç tutmamanın daha değerli olduğu durumlar

3205-”Biz bir seferde Resûlullah ile beraberdik. Aramızda bir kısmı oruç tutuyor, bir kısmı da tutmuyordu. Sıcak bir günde bir yerde konakladık. Gölgelenenlerin çoğu elbisesi olanlardı. Bir kısmımız güneşe karşı eliyle korunuyordu. Derken oruçlular yığılıp kaldılar, oruçsuzlar kalkıp çadırları kurdular, hayvanları suladılar. Bunun üzerine, Resûl-i Ekrem:”Bugün sevabı oruçsuzlar kazandı!” buyurdular.” [Buharî, Cihâd 71; Müslim, Sıyâm 100, (1119); Nesâî, Savm 52, (4, 182).]

3206-”Resûlullah bir seferdeydi. Etrafına insanların toplandığı bir adam gördü, ona gölge yapıyorlardı.”Nesi var?” diye sordu.”Oruçlu biri!” dediler. Resûlullah:”Seferde oruç birr (Allah’ı memnun edecek dindarlık) değildir!” buyurdular.” Bir rivayette: “Seferde oruç birr’den değildir” denmiştir.” [Buharî, Savm 36, Müslim, Sıyam 92, (1115); Ebu Dâvud, Savm 43, (2407); Nesâî, Savm 48, (4, 176).]

 

j)Başkasının yerine oruç tutulamaz

3222-İmam Mâlik’e ulaştığına göre İbnu Ömer , bir kimsenin diğer bir kimse yerine oruç tutmasını veya bir kimsenin başka bir kimse yerine namaz kılmasını münker addederdi.” [Muvatta, Sıyâm 43, (1, 303).]

 

k)Kasıtlı bozulan orucun karşılığı altmış gün olmayıp, Allah’la kişi arasındaki bir konudur

3226-”Resûlullah buyurdular ki: “Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.” [Buharî, Savm 29; Tirmizî, Savm 27, (723); Ebu Dâvud, Savm 38, (2396).] AÇIKLAMA:Hadis, Ramazanda meşru bir mazareti olmaksızın kasıtlı olarak oruç yiyen kimsenin davranışının Allah indindeki kötülüğünü belirtmektedir: Ramazanda yenen bir günlük orucu bütün dehir boyu (dehir sınırsız zaman demektir) tutulacak oruçlar kaza edemiyor. İbnu’l-Münîr, bunu: “Yani, orucu zamanında eda etmenin faziletini kaza suretiyle telâfi etmenin imkânı yok” diye açıklar. İbnu Mes’ud’dan yapılan bir rivayette şöyle denmiştir: “Ramazan ayında sebepsiz olarak bir gün yiyen Allah’a kavuşuncaya kadar dehir orucu da tutsa onu karşılayamaz. Allah dilerse affeder, dilerse azablandırır.” Bu rivayet, görüldüğü üzere İbnu’l-Münir’in açıklamasından biraz farklıdır, vakti içinde tutulamayacak Ramazan orucunun Allah’ın affı ile telafi edilebileceğini ifade ederek, ümîd ve tevbe kapısını açık bırakmaktadır.

 

l)Aralıksız altmış gün oruç, oruç bozmayla ilgili değil

818-Havle bintu Mâlik İbni Sa’lebe anlatıyor: “Kocam Evs İbnu’s-Sâmit bana zıhârda(BOŞANMAK İÇİN ANNEYE BENZETİM YÖNTEMİ) bulunmuştu. Derhal Hz. Peygamber’e şikayete geldim. Resûlullah’a durumu arzedince bana: “Allah’tan kork, o senin amcaoğlundur” diye onun hakkında beni iknâya çalışıyordu. Ben ısrarıma devam ettim. Derken âyet nazil oldu. “Eşi hakkında seninle direşip duran (nihayet hâlinden) Allah’a şikayet etmekte olan kadının sözünü umduğu veçhile Allah dinlemiştir…” (Mücadele58/1). Vahiy üzerine Resûlullah: ” Kocan bir köle âzâd eder” buyurdu. Ben: “-Onun kölesi yok!” dedim. Resûlullah::” Öyleyse ard arda iki ay oruç tutar” dedi. Ben tekrar: “- Ey Allah’ın Resülü, kocam çok yaşlıdır, oruca tahammül edemez!” dedim. ” Öyleyse,dedi, altmış fakir doyursun!” “- Onun elinde, dedim, sadaka olarak verecek hiçbir şeyi yok, (nasıl altmış fakir doyuracak?)” ” Öyleyse, dedi, ona ben yardım edeyim. Şu bir arak hurmayı al götür!” “- Ey Allah’ın Resülü, dedim, diğer bir arak’ı da ben verip ona yardım edeyim.” ” Güzel söyledin, dedi, git bunlarla ona bedel altmış fakiri doyur. Sonra da (eski nikâhınla) amcaoğluna dön!” Râvi bir ar akın altmış sa’ miktarında bir ölçek olduğunu belirtti. Ebü Dâvud, Talâk 17, (2213, 2214) Tirmizi, Talak 20, (1200), Tefsir, Mücadile 3295; İbnu Mace, talak 25, (2062) Farklı bir anlatımla: (817)-Buharî, Tevhid 9; Nesâî, Talâk 33, (6, 168); İbnu Mâce, Talâk 25, (2063) (İNSANLAR ARASINDA BU KONUDA DOLAŞAN SÖZ MUHTEMELEN BU HABER. DAHA SONRA BU OLAY, EBU HUREYRE RİVAYETİNDE’RESÛLULLAH’A BİR ADAM GELDİ’YE DÖNÜŞMÜŞ!)

4100-Seleme İbnu Sahr el-Beyazi anlatıyor: “Ben, bir başkasında rastlanmayacak derecede kadın mevzuunda zaafı olan (ve şiddetli ihtiyaç duyan) bir kimseydim. Ramazan ayı girince (tahammül edemeyip oruçlu iken) hanıma temas ediveririm diye korktum. Ve Ramazan boyu devam edecek bir zıharda bulundum. Bir gece o bana hizmet ederken, onun bazı yerleri açıldı. Kendimi tutamayıp temasta bulundum. Sabah olunca yakınlarıma gidip durumu haber verdim. Ve: “Benimle Resûlullah’a gelin (durumumu sorayım)” dedim.” “Vallahi hayır! Gelmeyiz!” dediler. Resûlullah’a tek başıma gittim, durumu haber verdim. “Yani sen böyle mi yaptın ey seleme?” buyurdular. Ben: “Evet, ben öyle yaptım! Evet ben öyle yaptım. Ancak Allah’ın emri karşısında sabırlıyım, allah size her ne göstermişse onu bana hükmedin!” dedim. “Bir köle azad et!” emrettiler. Ben: “Sizi hak peygamber olarak gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun şundan başka rakabem yok” deyip rakabeme elimle şaplattım.” “Öyleyse peş peşe iki ay oruç tutacaksın!” buyurdular. Ben: “Ama ben bu günahı oruç yüzünden işledim, (dayanamam)!” dedim. “Öyleyse buyurdular, altmış fakire bir vask kuru hurma taksim et!” “Seni hak peygamber gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun (ben ve hanım, her) ikimiz aç ve yiyeceksiz olarak geceyi geçirdik” dedim. ( bu sözüm üzerine): “Beni Zureyk’in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar (hurmay)ı sana versin, sen altmış fakire yedir. Geri kalan bakiyeyi de sen ve iyâliniz yeyin!” buyurdular. Ben kavmime döndüm. Onlara: “Sizden zorluk ve bed fikir gördüm. Resûlullah’da ise genişlik ve güzel fikir buldum. Bana sadakanızdan verilmesini emretti!” dedim.” Ebu Davud, Talak 17, (2213); Tirmizi, Talak 20, (1200), Tefsir, Mücadile 3295; İbnu Mace, talak 25, (2062). (BURADA ADAMDAN ORUÇLU OLDUĞU İÇİN Mİ, YOKSA EŞİNE ZIHAR YAPTIĞI İÇİN Mİ İKİ AY ORUÇ TUTMASI İSTENMİŞTİR? OLAYI KUR’AN DOĞRULTUSUNDA ANLARSAK, 58/1 GEREĞİ, ZIHAR YAPTIĞI İÇİNDİR. AYNI KONU, EBU HUREYRE RİVAYETLERİNDE OLAYI KARIŞTIRMA SÖZKONUSU. NİTEKİM EBU HUREYRE RİVAYETLERİNDEN BİRİNDE’RAMAZANI BOZDUĞUN İÇİN YERİNE BİR GÜN ORUÇ TUT’ İFADESİ, KUR’AN’A UYGUN. AMA BU HADİSLERİ DÜZENLEYENLERİN İNANCINA TERS DÜŞTÜĞÜ İÇİN ONA DEĞİL, DİĞERLERİNE ÖNCELİK VERMİŞLERDİR.)

3227-Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah’a bir adam geldi ve: “Ey Allah’ın Resûlü, helak oldum” dedi. : “Seni helak eden şey nedir?” diye sorunca: “Oruçlu iken hanımıma temas ettim” dedi. Bunun üzerine Resûlullah’la aralarında şu konuşma geçti: “Azad edecek bir köle bulabilir misin?” “Hayır!” “Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?” “Hayır!” “Altmış fakiri doyurabilir misin?” “Hayır!” “Öyleyse otur!” Biz bu minval üzere beklerken,’a içerisinde hurma bulunan bir büyük sepet getirildi. “Soru sahibi nerede?” diyerek adamı aradı. Adam: “Benim! Buradayım!” deyince, : “Şu sepeti al, tasadduk et!” dedi. Adam: “Benden fakirine mi? Allah’a yemin ediyorum, Medine’nin şu iki kayalığı arasında benden fakiri yok!” cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah güldüler ve: “Öyleyse bunu ehline yedir!” buyurdular.” Buhari, Savm 29, 31, Hibe 20, Nafahat 13, Edeb 68, 95, Kefaretu’l- Eymân 3, 4, Hudud 26; Müslim, Sıyâm 81, (1111); Muvatta, Sıyâm 28, (1, 296, 297); Ebu Davud, Savm 37, (2390, 2391, 2392, 2393); Tirmizi, Savm 28, (724)(EBU HÜREYRE’NİN SÖZÜNÜ ETTİĞİ ADAMIN SELEME OLDUĞU İDDİA EDİLMİŞTİR. BU OLAY, 4070 NO’LU HADİSDE AKTARILMIŞTIR. DİN BİLGİNLERİ, BU HADİSE KIYAS YAPARAK BİLEREK YEME VE İÇMENİN DE ALTMIŞ GÜN ORUCU GEREKTİRECEĞİNİ DÜŞÜNMÜŞLERDİR.)

6517-Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: “Bir adam Resûlullah’a gelerek: “Helak oldum!” dedi. : “Seni helak eden şey nedir?” diye sordu. Adam: “Ramazan içinde hanımıma temasta bulundum!” dedi. Resûlullah: “Öyleyse bir köle azad et!” buyurdu. Adam: “Kölem yok ki!” dedi. : “Üst üste iki ay oruç tut!” emretti. Adam: “Tahammül edemem” dedi. Resûlullah: “öyleyse altmış fakir doyur!” buyurdu. Adam: “(Bu kadar yiyeceği) bulamam!” dedi. Bunun üzerine adama: “Otur!” dedi. Adam oturdu. Adam bu şekilde beklerken arak denen bir sepet hurrma getirildi. : “Haydi bunu götür ve tasadduk et!” buyurdular. Adam: “Ey Allah’ın Resûlü! Seni Hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun şu iki kayalık (Uhud ve Air dağları) arasında (yani Medine’de) yaşayan aileler içerisinde buna bizden daha muhtacı yoktur!” dedi. Resûlullah : “Öyleyse haydi götür, horantana yedir!” buyurdular.” Hadisin yine Ebu Hureyre’den yapılan bir başka rivayetinde şu ziyade mevcuttur: “Resûlullah adama: “Ramazandan bozduğun gün yerine bir gün oruç tut!” buyurur.”

3223-”Ben ve Hafsa oruçlu idik. Bize yiyecek hediye edildi. Ondan yedik. Resûlullah yanımıza girdi. Hafsa (cür’ette) babası gibiydi, sözde benden evvel davranıp:”Ey Allah’ın Resûlü, biz, Aişe ve ben nâfile oruca niyet etmiş, bu niyetle sabaha kavuşmuştuk. Bize bir yemek hediye edildi. Biz de ondan yedik” dedi.:”Bunun yerine bir başka gün, kaza orucu tutun!” buyurdu.” [Muvatta, Sıyâm 50, (1, 306); Ebu Dâvud, Savm 73, (2457); Tirmizî, Savm 36, (735).]

 

 

HAC İLE İLGİLİ DETAYLAR

a)Haccın zorunluluğu

1175-”Resûlullah efendimiz şöyle buyurdular:”Kim kendisini Beytullahi’lharam’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse onun Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zîra, Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: “Oraya yol bulabilen insana, Allah için Kâbe’yi haccetmesi gerekir” (Âl-i İmrân 97). [Tirmizî, Hacc 3, (812).]

 

b)Hac kaç kez olmalıdır?

1176-Resûlullah’a:”Hacc her sene midir, ömürde bir kere midir?” diye sordu. Resûlullah :”Bir keredir, fazla yapan nafile olarak yapmış olur!” diye cevap verdi.” [Ebu Dâvud, Hacc 1, (1721); Nesâî, Hacc 1, (5, 111); İbnu Mâce, Menâsik 2, (2886).]

 

c)Umre

1179-”Resûlullah’dan:”Umre vacib midir?” diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:”Hayır! Ancak, umre yapmanız faziletli bir ameldir.” [Tirmizî, Hacc 8931).]

d)Hac zamanı

1182-”Hacc ayları Şevvâl, Zülkade ve Zilhicce’den de on gündür.” [Buharî, Hacc 33]

 

e)Hac giysisi

1199-”Resûlullah muhrimin giyeceği şeylerden sorulmuştu, şu cevabı verdi: “Muhrim ne kamis (gömlek), ne sarık, ne bürnus.(37) ne şalvar ne de vers(38) veya zaferân bulaşmış bir giysi taşımaz. Ayağında da mest (ve benzeri ayakkabı) yoktur. Ancak nalın bulamazsa, mestlerin topuktan aşağı kısmını kesmelidir.”Buharî’de şu ziyade var: “İhramlı kadın yüzünü örtmez, eldiven de giymez.” [Buharî,Hacc 21, Cezâu’s-Sayd 13, 15, İlm 53, Sâlât 9; Müslim, Hacc 1, (1177); Muvatta, Hacc 8, (1, 324-328); Tirmizî, Hacc 18, (833); Ebu Dâvud, Menâsik 32, (1824, 1825, 1826); Nesâî, Hacc 28, (5, 129).]

1200-”Resûlullah kadınları ihrâma girdikleri vakit eldivenkullanmaktan, yüzlerini örtmekten ve vers ve za’ferân değmiş elbise giymekten yasakladı ve: “Bunlardan gayrı, hoşuna giden elbise çeşitlerinden safranla boyanmış veya ipekli veya zinet veya şalvar veya kamis veya mest giysin” dedi.” [Ebu Dâvud, Menâsik 32, (1827).]

1201-”Resûlullah ihramlı iken mest giymede kadınlara ruhsat tanıdı” denmiştir. [Ebu Dâvud, Menâsik 33, (1831).]

1202-”Resûlullah hazretleri buyurdular ki: “Kim izar bulamazsa şalvar giysin, kim de nalın bulamazsa mest giysin.” [Buharî, Libâs 14, 37, Hacc 132, Cezâu’s-Sayd 15, 16; Müslim, Hacc 4,(1178); Tirmizî, Hacc 19, (834); Ebu Dâvud, Hacc 32, (1829); Nesâî, Hacc 32, (5, 132).]

 

f)Haccın niteliği

2989-6897-”Resûlullah buyurdular ki: “Hacc cihaddır. Umre tatavvu (sünnet)dir.”

 

g)Hac uygulamaları

1414-”Kureyş ve onun dinine mensub olanlar, (cahiliye devrinde) Müzdelife’de vakfe yapıyorlardı ve kendilerine hums denilirdi. Diğer Araplar ise Arafat’da vakfe yapıyorlardı. İslâm dini gelince, Cenâb-ı Hakk, Peygamberine , Arafat’a gidip orada vakfe yapmalarını, sonra da oradan topluca ayrılmalarını emretti. Şu âyet bu hususu beyan eder: “Sonra, insanların toplu olarak akın ettiği yerden siz de akın edin…” (Bakara 199). [Buhârî, Tefsir, Bakara 35, Hacc 91; Müslim, Hacc 152, (1219); Tirmizî, Hacc 53, (884); Ebû Dâvud, Menâsik 58, (1910); Nesâî, Hacc 202 (5, 255).]

1427-”Resûlullah Arafat’da iken, münâdîsine (dellâlına) şöyle nidâ edip duyurmasını emretti: “Hacc Arafat’tır, kim Cem (Müzdelife) gecesi fecrin doğmasından önce (vakfeye) yetişirse, haccı idrak etmiş demektir. Eyyâm-ı Mina üç gündür. Kim ilk iki günde acele davranırsa, herhangi bir günah terettüp etmediği gibi, te’hir edene de bir günah terettüp etmez.” [Tirmizî, Hacc 57, (889); Ebû Dâvud, Menâsik 69, (1949); Nesâî, Hacc 211, (5, 264); İbnu Mâce, Menâsik 37, (3015).]

1396-”Resûlullah Safâ tepesinde durduğu zaman üç kere tekbir getirip sonra: Allah’tan başka ilah yoktur. O tekdir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir, O herşeye kadirdir” derdi. Ve bunu üç sefer tekrar eder, dua okurdu. Aynı şeyi Merve tepesinde de yapardı.” [Muvatta, Hacc 127, (1, 372); Müslim, Hacc 147, (1218); Ebu Dâvud, Menâsik 57, (1908); İbnu Mâce, Menâsik 84, (3074).]

1393-”Safâ ile Merve arasındaki tavaf sırasında Resûlullah’ın şöyle dua ettiğini işittim:”Rabbimiz bize dünyada hayır ver, ahirette de hayır ver ve bizi ateş azabından koru.” [Ebu Dâvud, Menâsik 52, (1892).]

1391-Sa’d İbnu Ebî Vakkâs, mürâhık (yani zaman bakımından daralmış, vakfeyi kaçırma endişesine düşmüş) olarak Mekke’ye gelince, Beytullah’la Safâ ve Merve’yi tavaftan önce, Arafat’a çıkar, Arafat’tan döndükten sonra tavafını îfa ederdi.” [Muvatta, Hacc 125, (1,371).]

1387-”Ne Resûlullah ne de Ashab-ı Kirâm’ı Safâ ile Merve arasında birden fazla tavafda bulunmadı, bu da ilk defa yaptıkları tavaf idi.” [Ebu Dâvud, Menâsik 54, (1895); Nesâî, Hacc 182, (5, 244); Müslim, Hacc 140, (1215) İbnu Mâce, Menasik (2972).]

1369-”Resûlullah Mekke’ye geldiği vakit hasta idi. Bu sebeple bineği üzerinde tavaf etti. Tavaf sırasında Rüknün karşısına her gelişte onu bastonu ile selamladı. Tavafını bitirince, devesini ıhdı ve iki rek’at namaz kıldı.” denir. [Ebû Dâvud, Menâsik 49, (1881).]

1366-”Resûlullah buyurdular ki: “Beytullah etrafındaki tavaf, namaz gibidir. Ancak bunda konuşabilirsiniz. Öyle ise, kim tavaf sırasında konuşursa sadece hayır konuşsun.” [Tirmizî, Hacc 112, (960); Nesâî, Hacc 136

1364-“Bir kadın dedi ki: “Resûlullah’ı, Safâ ve Merve tepeleri arasındaki vâdinin dibinde “Vadi ancak koşularak katedilir” diyerek yürürken gördüm.” [Nesâî, Hacc 177, (5, 242); İbnu Mâce, Menâsik 43, (2987).]

 

h)Hac ve kozmetik

1222-”İhramlı reyhan koklayabilir, aynaya bakabilir. Yediği zeytinyağı ve tereyağı ile tedâvi olabilir.” [Buharî, Hacc 18, (Bab başlığında, senetsiz olarak kaydetmiştir).]

1226-”Resûlullah yıkandığı su ile saçlarını (dağılmayacak şekilde) tarayıp nizama soktu.” [Ebu Dâvud, Menâsik 12,(1747, 1748) Nesâî, Hacc 40, (5, 136); Buhârî, Hacc 19; Müslim 21, (1184); İbnu Mâce, Menâsik 72, (3047).]

 

i)Hacda kan aldırma

1228-”Resûlullah ihramlı iken hacamat oldu (kan aldırdı).” [Buharî, Cezâu’s-Sayd 11, Tıbb 12, 15; Müslim, Hacc 88., (1203); Ebu Davud, Menâsik 36, (1835-1836); Tirmizî, Hacc 22, (839); Nesâî, Hacc 92, (5, 193); İbnu Mâce, Menâsik 87, (3081).] Bu metin Sahiheyn’in metnidir.

 

j)Hacda evliik

1233-”Resûlullah Meymune validemizle ihramlı iken tezevvüc buyurdular.” [Buharî, Cezâu’s-Sayd 12, Meğâzi 43, Nikâh 30; Müslim, Nikâh 46, (1410); Ebu Dâvud, Menasik 39, (1844, 1845); Tirmizî, Hacc 24, (842); Nesâî, Hacc 90, (1, 191, 192).]

1234-”Resûlullah ihramsız iken Meymûne ile evlendi. İhramsız olduğu halde onunla gerdek yaptı. İkisinin evlenmesinde aralarında ben elçilik yapmıştım.” [Tirmizî, Hacc 23, (841).]

 

k)Kabe’yi ziyaret eden hacılara yedirmek amacıyla kesimlik hayvan armağan etmek

1520-”Resûlullah Hudeybiye senesinde, Kâbe’de kesilmek üzere birçok deveyi(ORİJİNALDE HEDÂYÂ: KESİMLİK ARMAĞANLAR) kurban kıldı(ORİJİNALDE’İHDÂ’: ARMAĞAN ETTİ). Bunlar arasında (vaktiyle) Ebu Cehl’e ait olan, başında gümüşten -bazı râviler altından der- mâmul bir büre bulunan deve(CEMEL) de vardı. Bununla, müşrikleri öfkelendiriyordu.” [Ebu Dâvud, Menâsik 13, (1749).]

 

l)Taşlamada aşırı gitmek

1445-İbnu Abbâs anlatıyor: “Resûlullah, Akabe (taşlaması) sabahı, bineğinin üzerindeyken:”Bana (taş) toplayıver!” dedi. Ben de (şehadet ve başparmaklarla atılabilecek büyüklükte) ufak taşlardan onun için topladım. Avucuna koyduğum sırada:”İşte bunlar gibi. Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri, dinde aşırılıkları helâk etmiştir!” dedi.” [Nesâî, Hacc 217, (5, 268).]AÇIKLAMA:… “Dinde aşırılıktan kaçın…” nasihatı umumî mânada anlaşılabileceği gibi, taşlama ile ilgili daha hususî mânada da anlaşılabilir. Taşlama ile ilgili olan mânası şudur: “Burada daha büyük taş atmaya, taşdan başka birşey atmaya kalkmayın, belirtilen sayıdan fazla da atmayın…”Hacc yapanlar, Resûlullah’ın bu tavsiyesine rağmen, taşlama sırasında Müslümanların ne denli cahilliklerine rastlamaz ki! İri taş atanlar, şemsiye, sopa, ayakkabı atanlar, taşlama mahalline fırlayıp ayaklarıyla ezmeye çalışanlar vs. Halbuki bütün menâsik, kulun imtihanına yönelik bir kısım sembollerden ibarettir. Onun sırrı, mânası, değeri, o menâsiki dinin koyduğu çerçeve içerisinde “Allah’ın rızasını tahsil” niyetiyle yapmakdır. Bir kısım aklî izahlar getirmek, icra edilen fiillerden müşahhas, maddî neticeler beklemek hacc farizasının mânasını anlamamak olur. İşte bu menâsikin, aklî îzahı hiç olmayan safhası şeytan taşlama safhasıdır. Attığımız cisimlerin “emri yerine getirerek Allah’ın rızasını kazanmak”tan başka hiçbir gayesi yoktur. Şeytan öncelikle herkesin kendi içindedir.

 

 

KURBAN İLE İLGİLİ DETAYLAR

Kurban denince, dilimizde birçok anlamda kullanılmaktadır. Bazı çevreler bunu, yoksul ihtiyacı veya kendi ihtiyacımız amacını gütmeden, sırf Allah için, Allah rızası için hayvan kanı akıtmak biçiminde anlamaktadır. Diğer bazı çevrelerde ise:” Esasında, Allah, kendisi için kan akıtılmasını istemiştir. Bu arada, yoksulların ihtiyacını karşılamamızı istemiştir. Ama aslolan birincisidir” diye anlaşılmaktadır Bu nedenle çalışmamızda, aşağıdaki hadislerde özellikle’kurban’ veya’kurban kesmek’ sözcüklerini dikkatle irdeledik. Çünkü Kur’an’da ve Peygamberin yaşamında aslolan kan akıtmak değil, içinde bulunduğumuz ortamlarda, ailemizin ve çevremizin ihtiyaçlarını karşılamaktır.

 

a)Kurban kesmek

1471-”Resûlullah’ı işittim şöyle buyurmuştu: “Ey insanlar, her aile sâhibine her sene bir kurbanlık, bir de atîre borç olmuştur. Atîre’nin ne olduğunu biliyor musunuz? O, recebiye dediğiniz şeydir.” [Tirmizî, Edâhi 18, (1518); Ebu Dâvud, Dahâya 1, (2788); Nesâî, Akîka 6, (7, 167-168); İbnu Mace, Menâsik 2, (3125).] AÇIKLAMA: 1-Bu hadis, Resûlullah’ın Arafat vakfesi sırasında yaptığı konuşmalardan biridir. Mina’da kurban kesmesi gereken hacılara, bu mevzuda bilgi vermiş olmaktadır. 2-Atîre, Receb ayında kesilen kurbanın adıdır. 3-Kurban kesmenin vâcib olduğuna hükmeden ulemâ bu hadisle istidlâl etmiştir. Ancak kurbanın vâcib olmadığına hükmedenler “siganın vücûb ifade etmede sarih olmadığını” ileri sürerek bu istidlâli reddederler.

 

b)Kurban yerine ne geçer?

1472-”Resûlullah :”Kurban gününü bayram olarak kutlamakla emrolundum. Onu bu ümmet için Allah bayram kılmıştır” buyurmuştu. Bir adam kendisine:”Ey Allah’ın Resûlü! Ben iâreten(ariyet=kullanılmak üzere bulunan) verilmiş bir hayvandan başka bir şeye sahip değilsem, onu kesebilir miyim?” diye sordu. Resûlullah :”Hayır, dedi, ancak saçını, tırnaklarını kısaltır, bıyıklarından alır, etek traşını olursun. Bu da sana Allah indinde bir kurban yerine geçer.” [Ebu Dâvud, Edâhî, 1 (2789); Nesâî, Dahâya 2, (7, 213).]

 

c)Hac döneminde herkes, kendi aile halkı için hayvan kesmektedir: (Kurban kesmek fiili için’tadhiye’ kullanılmıştır. Bu ise, hayvan kesimi demektir. Kuşluk vakti çekilen taze et ziyafetini anlatmaktadır.’Duhâ’, kuşluk vaktini ifade etmektedir.)

1478-”Bizden biri, kendisi ve ailesi halkı(DOĞRUSU AİLE HALKI, DİYE ÇEVRİLMELİYDİ.’AİLESİ HALKI’ İFADESİYLE OKUYUCUYA YANLIŞ MESAJ VERİLMİŞTİR. ÇÜNKÜ OKUYUCU BUNUNLA, SANKİ’AİLE VE HALKI İÇİN’ DİYE ANLAYABİLİR.) için tek bir koyun kurban eder( ORİJİNALDE: HAYVAN KESİMİNDE BULUNUR). Sonra insanlar, övünmeye başladılar ve (kurbanlar) bir övünme vâsıtası oldu.” [Muvatta, Dahâya 10, (2, 486); Tirmizî, Dahâya 10, (1505); İbnu Mâce, Dâhâya 10, (3147).]

1479-”Resûlullah (Veda haccı sırasında) kendisi ve âile halkı için sadece bir deve veya bir sığır kesmiştir.” [Muvatta, Dâhâya 11, (2, 486).]

1484-”Resûlullah Veda haccında, Muhammed âilesi için tek bir sığır kesti” [Ebu Dâvud, Menâsik 14, (1750).]

1485-”Hz. Ali’yi gördüm, iki koç kesmişti. Dedi ki:”Biri kendim için, diğeri Resûlullah için(DOĞRUSU BİRİ, BENDEN-BENİM TARAFIMDAN, DİĞERİ ALLAH’IN ELÇİSİNDEN DİYE TERCÜME GEREKİRDİ. OKUYUCUYA SANKİ BİR ALLAH İÇİN, BİR DE PEYGAMBER İÇİN, ONUN RIZASI İÇİN BİR HAYVAN KESİMİ ANLAYABİLİR.)” Hz. Ali ilâve etti:”[Resûlullah ] böyle emretti -veya şöyle demişti: Böyle vasiyet etti- Ben (hayatta olduğum müddetçe ebediyyen terketmeyeceğim.” [Tirmizî, Edâhi 1, (1495); Ebu Dâvud, Dahâya 2, (2790).]

 

d)Hayvan kesiminde izlenen yöntem(Yevm-i Nahr: Ziyafet olarak değerli sunuları feda etme günü)

1501-”Resûlullah yevm-i nahr’de alacalı, boynuzlu ve iğdiş edilmiş iki koç kesti. Koçları kesmek üzere (yatırıp kıbleye) yöneltince: “Şüphesiz ki ben, bir muvahhid (Allah’ı bir tanıyıcı) olarak yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a yönelttim. Ben müşriklerden değilim” ve “Şüphesiz benim namazım da, menâsikim de, hayatım da, ölümüm de hiçbir ortağı olmayan, âlemlerin Rabbi Allah’ındır. Ben böylece emrolundum. Ben (bu ümmette) Müslüman olanların ilkiyim” (En’âm 162) (âyetlerini okudu ve:)”Ey Rabbim (bu, bize) sendendir, senin rızan için (kesiyoruz) ve sana (ulaşacak)tır(ALLAHÜMME MİNKE VE LEKE VE İLEYKE: ALLAH’IM! SENİN TARAFINDANDIR:BU MALI, SEN SAĞLADIN. SENİN İÇİNDİR:SEN İZİN VERDİĞİN İÇİNDİR. SANADIR:BUNDAN SENİN İSTEDİĞİN İLKELER DOĞRULTUSUNDA YARARLANACAĞIZ.). Ey Rabbim, Muhammed ve ümmetinden bunu kabul buyur(ALLAHÜMME AN MUHAMMED VE UMMETİHİ). Bismillahi vallahu ekber!” deyip, sonra koçu kesti.” [Ebu Dâvud, Dahâya 4, (2795); Tirmizî, Edâhî 21, (1520); İbnu Mâce, Edâhî 1, (3121).]

1481-”Resûlullah, ayakta olduğu halde yedi deveyi kendi eliyle kesti. Medine’de ise, boynuzlu ve alacalı iki koyun kurban etti. Resûlullah keserken tekbir getiriyor, besmele çekiyor ve ayağını hayvanların boyunlarının üzerine koyuyordu.” [Buhârî, Hacc 117, 119, Cihâd 104, 126; Müslim, Edâhî 17, (1966); Tirmizî, Edâhî 2, (1494); Ebu Dâvud, Edâhî 4, (2793, 2794); Nesâî, Dahâyâ 28-31, (7, 219-230); İbnu Mâce, Edâhi 1, (3120).]

 

e)Hac döneminde yönetimin halkına ziyafet çekmesi

1488-”Resûlullah ashabı arasında taksim edilmek üzere bir miktar davar vermişti. Dağıtım yapılınca geriye bir oğlak arttı. Ukbe durumu Resûlullah’a haber verince:”Onu da sen kurban et!” buyurdu.”Bir rivayette (artık Ukbe’ye kalan) bir ceze’dir. Resûlullah : “(Sen de) onu kurban et!” demiştir. [Buhârî,Edâhî 7, 2; Vekâlet 1, Şirket 12; Müslim, Edâhî 15, (1965); Tirmizî, Edâhî 7, (1500); Nesâî, Dahâya 13, (7, 218); İbnu Mâce, Edâhî 7, (3138).]

 

f)Kadınların ve kızların hayvan kesmesi

1506-”Kızlarına, kurbanlarını kendi elleriyle kesmelerini, ayağını kurbanın(DOĞRUSU’ZEBÎHA’: Kesimlik hayvan ANLAMINA GELMEKTEDİR) boynuna basmayı, keserken tekbir getirip besmele çekmeyi tenbih etmiştir.” (Buhari Edâhî 10).]

 

g)Hayvan etinin uzun süre bekletilmemesi, toplumsal ekonomik sıkıntılardan dolayı idi.

1508-”Hz.Aişe’ye: “Resûlullah kurbanların(‘UDHİYE’ KUŞLUK VAKTİ KESİLEN HAYVAN) etlerinden üç günden fazla yenilmesini yasakladı mı?” diye sordum.”Evet, fakat bunu insanların (kıtlık çekip) acıktığı yılda yaptı. Böylece zenginlerin fakirleri doyurmasını arzu etmişti. Biz koyunun paçasını kaldırıp, on beş gece sonra yiyorduk” dedi. Ben:”Sizi buna mecbur eden şey ne idi!” deyince güldü ve:”Resûlullah Allah’a kavuşuncaya kadar, Muhammed âilesi üç gün üst üste doyuncaya kadar katıkla ekmek yememiştir” dedi.” [Buhârî, Et’ime 27, Edâhî 16; Müslim,Edâhî 28, (1971); Muvatta, Edâhî 5; Tirmizî, Edâhî 14, (1511); Ebu Dâvud, Edâhî 10, (2812); Nesâî, Edâhî 37, (7, 235, 236).]

1509-”Resûlullah buyurdular ki: “Biz sizleri, kurbanların etinden(DOĞRUSU’HAYVANLARIN ETLERİNDEN’ OLACAK. KURBAN DİYE BİR SÖZCÜK ORİJİNALDE GEÇMEMEKTEDİR.) üç günden fazla yemenizi, birçoğunuza kurban eti ulaşsın diye yasaklamıştık. Şimdi, Allah Teâla bolluk verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret isteyin. Haberiniz olsun, bu bayram günleri yemek, içmek ve zikir günleridir.” [Ebu Dâvud, Edâhî 10, (2813); İbnu Mâce, Edâhî 16 (3160).]

 

h)Adak, verilen sözü yerine getirmeyi zorunlu kılar(Kabe’ye giden insanlara ziyafet çekeceğine söz veren biri, bu sözüne bağlı kalmalıdır. Buradaki durum, kurban anlayşından farklıdır.)

1512-”Kim Kâbe’ye bir deve ihda eder, sonra (daha mahalline ulaşıp; kesilmeden) kaybederse veya hayvan ölürse, şâyet bu bir nezir idiyse, yerine yenisini alır. Nezir değil de tetavvu idiyse, dilerse yeniler, dilerse terkeder.” [Muvatta, Hacc 150, (1, 138).] AÇIKLAMA: Nezir, ferdin belli bir şarta bağlı olarak kendisine borç kıldığı kurbandır. O şart yerine geldi mi borç kesinleşir, yerine getirilmesi vacib olur. “Şu hastalıktan iyi olursam Kâbe’de bir kurban keseceğim” diyerek adakta bulunan kimse, sıhhate kavuştuğu takdirde onun bir koyun kesmesi ona vâcib olur. İşte bu şekilde nezredilen bir hedy kaybolursa bunun yerine yenisinin alınması gerekir. Herhangi bir şarta bağlı olmaksızın sırf sevaba nâil olmak düşüncesiyle Kâbe’de bir kurban kesmeye niyet edilmişse bu bir tetavvudur, nâfile bir kurbandır. İbnu Ömer böyle bir kurban hedefe varmadan kaybolursa sâhibi dilerse yeniler, dilemezse, kurbanı kesmekten vazgeçer diyor.

 

i)Kesimlik hayvana binmek, zorunlu durumlarda kullanmak

1513-”Resûlullah bir deve sevkeden birisini görmüştü ki:”Binsene ona!” dedi. Adam:”O kurbanlıktır(ORİJİNALDE’BEDENE’ DİYE BİR SÖZCÜK GEÇER. BU İSE, BESİLİ/SEMİZ KESİMLİK İRİ-BİNEK HAYVANI, DEMEKTİR.)!” dediyse de Resûlullah emrini tekrarladı:”Bin ona!” Adam tekrar:”O kurbanlıktır” diye haykırdı. Resûlullah :”Bin ona” diye tekrarladı ve ikinci veya üçüncü seferde:”Yazıklar olsun sana!” diye ilâvede bulundu.” [Buhârî, Hacc 103, 112, Vesâya 12, Edeb 95, Müslim, Hacc 371, (1322); Muvatta, Hacc 139, (1, 337); Ebu Dâvud, Menâsik 18, (1760); Nesâî, Hacc 74, (5, 176); İbnu Mâce, Menâsik 100, (3103).]Buhârî’nin bir rivayetinde, Ebu Hüreyre’den naklen şu ziyade vardı: “(Râvi) der ki: “Ben o adamı, deveye binmiş Resûlullah’la beraber yürürken gördüm, devenin boynunda nalın takılı idi.”

 

j)Hayvan hakları(Affedilen kişi şirksiz bir inanca sahip olan kişidir)

1987-Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: “Bu köpük de benim gibi susamış” deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti.”Resûlullah’ın yanındakilerden bazıları:”Ey Allah’ın Resûlü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?” dediler.:”Evet! Her “yaş ciğer” (sahibi) için bir ücret vardır” buyurdu.” [Buhârî, Şirb 9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sıfatu’n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550).]

1988-”Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu.” [Müslim, Tevbe 155, (2245).]

 

k)Kurban kesmek sünnet mi, farz mı?

3123-6926-Hz.Ebu Hureyre anlatıyor. “Resûlullah buyurdular ki: “Maddi imkânı olup da kurban kesmeyen namazgâhımıza sakın yaklaşmasın.”(HADİSİN SONUNDA, BU HADİSİN ZAYIF VE MUNKER OLDUĞU BİLDİRİLMİŞTİR.) AÇIKLAMA: Bu sadette gelen hadisleri alimler farklı yorumlara tabi tutmuşlardır. Daha önce teferruatlı olarak kaydettik. Şöyle özetleyebiliriz: Ebu Hanîfe, şer’an zengin sayılan kimse için kurban kesmeyi vacib addetmiştir. Şâfi’î, Ahmed İbnu Hanbel, İshak, Ebu Sevr, Ebu Yusuf, Muhammed eş-Şeybânî, İmâm Mâlik sünnet addetmiştir.

 

l)Bayramlar bir gelenektir

4562-Hz. Enes anlatıyor: “Resûlullah Medine’ye geldiğinde Medinelilerin iki (bayram) günleri vardı. O günlerde oynayıp eğlenirlerdi.” Bu iki gün(ün mana ve mahiyeti) nedir?” diye sordu. “Biz cahiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik!” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:”Allah, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Kurban bayramı, Fıtır bayramı” buyurdu.” [Ebû Davud, Salât 245, (1134); Nesâî, Iydeyn 1, (3, 179).]

 

YİYECEK VE İÇECEKLER İLE İLGİLİ DETAYLAR

Yenilebilir hayvanlar: Peygamberin Kur’an dışında sakıncalı bulması dinsel değil, kamu sağlığı ve kamu menfaatiyle ilgilidir

3935-”Cahiliye halkı, bir çok şeyi (helal addedip) yiyor, birçoğunu da pis addederek yemiyordu. Allah Teâlâ, Resûlünü gönderdi, kitabını indirdi, helalini helal, haramını da haram kıldı. Helal kıldığı helaldir, haram kıldığı da haramdır, sükut buyurduğu da aff(edilmiş)tir.”İbnu Abbâs, sonra şu âyet-i kerimeyi okudu: “(Ey Muhammed!) De ki: “Bana vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti, -ki pistir- ve günah işlenerek Allah’tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, -başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere- bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder” (En’âm 145). [Ebû Dâvud, Et’ime 31, (3800).] AÇIKLAMA: …Âyet, bu sayılanlar dışında kalanların haram olmadığını ifade etmekte ve “Siz Allah’ın haram etmediği şeyi neye dayanarak haram kılıyorsunuz?” ma’nâsında muâheze yoluyla onları reddetmektedir.Ancak âyet hususunda ülemâ üç ayrı görüş ileri sürerek ihtilaf etmiştir.1) Âyet sünnetle mensuhtur(BÖYLESİ AÇIKLAMA BÜTÜNÜYLE SAĞLIKLI DAYANAKTAN YOKSUNDUR. KUR’AN’DAKİ ALLAH’IN SÖZÜNÜ, PEYGAMBERE YAKIŞTIRILAN BİR SÖZÜN VEYA PEYGAMBERİN GEÇERSİZ KILMASI ASLA OLANAKLI DEĞİLDİR. İŞTE BU ANLAYIŞ, HAKKI BULANDIRMAYA KALKIŞMAKTIR.) Zira, Resûlullah ehlî eşek etini, pençeli vahşi kuşların etini, kesici dişi olan vahşilerin etini haram kılmıştır.2) Bu âyet muhkemdir, âyette zikredilenler dışında haram yoktur. Hz. Âişe böyle söylemiştir.3) Zührî ve iki kavlinin birinde Mâlik: “Âyet muhkemdir ancak buna sünnette gelen haramlar da ilâve edilmelidir” demiştir.

 

a)Vahşi hayvanların etleri, kamu sağlığını tehdit eder

3934-”Resûlullah vahşî hayvanlardan kesici diş (köpek dişi) taşıyanların hepsini yasakladı.”Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî, İbnu Abbâs’tan gelen bir rivayette şu ziyadeyi kaydederler: “Her bir pençe sahibi kuşu da…” [Buhârî, Zebâih, 29; Müslim, Sayd 12-16 (1932, 1933); Tirmizî, Et’ime 1, (1477, 1478, 1479); Ebû Dâvud, Et’ime 33, (3802, 3803, 3805); İbnu Mâce, Sayd 13, (3232, 3234); Nesâî, Sayd 30, 31, (7, 202, 204).]

3937-”Resûlullah buyurdular ki: “Vahşilerden, kesici dişi olan her bir hayvanın yenmesi haramdır(SAKINCALIDIR).” [Müslim, Sayd 15, (1933); Muvatta, Sayd 14, (2, 496); Tirmizî, Sayd 3, (1479); Nesâî, Sayd 28, (7, 200).]

3938-”..vahşilerden kesici dişi olan her bir hayvanın, ve pençesi olan her bir kuşun yenmesini yasakladı.” [Ebû Dâvud, Et’ime 33, (3802); Buhârî, Sayd 29, Tıbb 57; Müslim, Sayd 12, (1932); Muvatta, Sayd 13, (2, 496); Nesâî, Sayd 28, (7, 201).]

 

b)Binek hayvanların kesilmesi kamu menfaatine aykırıdır

3915-Esma Bintu Ebi bekr anlatıyor: “Biz, Resûlullah zamanında bir at kestik. O zaman Medine’de idik. Hepimiz onu yedik.” [Buhârî, Sayd 24, 27; Müslim, Sayd 36, (1942); Nesâî, Dahâyâ 33, (7, 231).] /3887

3916-İbnu Ömer anlatıyor: “Haber(in fethi) zamanında at ve vahşi eşek eti yedik. Resûlullah ehli eşek (etin)i yasakladı ve ata müsaade etti.” [Ebû Dâvud, Et’ime 26, (3788); Nesâî, Sayd 32, (7, 205); Tirmizî, Et’ime 5, (1794).] AÇIKLAMA:1- Bu iki rivayetin her ikisi de at etinin yenmesini mübah ilan etmektedir. Ancak başka rivayetler muvacehesinde tezekkür edince ülemâ ihtilaf etmiştir. Bahsi, Nevevî şöyle özetler: “Âlimler, at etinin mübah olması hususunda ihtilaf etmiştir:* Şâfiî ve Cumhurun mezhebine göre bu mübahtır ve hiçbir kerâhet yoktur. Ahmed İbnu Hanbel, İshâk, Ebû Yusuf, İmam Muhammed, muhaddislerden bazı cumhurlar da bu görüştedir.* İbnu Abbâs, İmam Mâlik, Ebû Hanîfe gibi bazı âlimler ise, “Sizin için atları, katırları ve merkebleri binek ve süs hayvanları olarak yarattık…” (Nahl meâlindeki ayet-i kerimeyi esas alarak atın yenmesini mekruh addetmişlerdir. Onlara göre bu âyette yemekten bahsedilmiyor, halbuki daha önceki âyette hayvanların yenilmesinden bahsedilmektedir. … At etini mekruh addedenlerin bir diğer delilleri, atın cihad vasıtası olmasıdır. Ancak önceki hadiste geçen “O zaman Medine’de idik” ibaresi, at etinin Resûlullah’ın huzurunda ve cihad emrinin gelmesinden sonraki devreye ait olduğuna delil kılınmıştır. Bilindiği üzere, Mekke döneminde cihada müsaade yoktu ve o sırada atın cihad vasıtası olması mevzubahis değildi. Yine önceki hadiste, etin Resûlullah devrinde kesilip yenmesinin ifade edilmesi, Resûlullah’ın bundan haberdâr olduğuna dikkat çekme gayesini güder. Usulcüler bu çeşit ifadeleri hep ref’e nisbet etmiştir, yani bunlardan Resûlullah’ın haberi vardır ve sükutuyla te’yid etmiş ve takrir buyurmuştur, öyleyse hadis merfudur.

3940-”Hayber fethi sırasında gazvede, Resûlullah ile birlikte ben de vardım. Bir grup yahûdi,’a gelerek, askerlerin ahırlarına hücum ederek (mallarını yağmalamalarından) şikayet ettiler. Resûlullah, bunun üzerine (müslümanlara yönelerek): “(Olamaz!) anlaşma yapılan kimselerin malı onların izni olmadan helâl değildir. Ayrıca size ehlî eşekler, onların atları, katırları, vahşi hayvanlardan herbir kesici dişi olan, kuşlardan da herbir pençeleri olan haramdır!” buyurdular.” [Ebû Dâvud, Et’ime 26, (3790); 33, (3806); Nesâî, Sayd 30, (7, 202).]

 

c)Haşerat, gerektiğinde yenilebilir

3920-Hilkâm İbnu Telib babasından naklediyor: “Resûlullah’la arkadaşlık yaptım, yeryüzündeki haşerelerden herhangi birini haram ettiğini hiç işitmedim.” [Ebû Dâvud, Et’ime 30, (3798).]

3913-Selman anlatıyor: “Resûlullah’a çekirgeden sorulmuştu.””Onlar, Allah’ın en kalabalık ordularıdır. Onu ne yerim ne de haram kılarım” buyurdular.” [Ebû Dâvud, Et’ime 35, (3813); İbnu Mâce, Sayd 9, (3219).]

3912-İbnu Ebi Evfa anlatıyor: “Resûlullah ile beraber [altı veya yedi sefer] gazveye çıkmıştık. Gazve esnasında Resûlullahla birlikte çekirge yedik.” [Buhârî, Sayd 13; Müslim, Sayd 52, (1952); Tirmizî, Et’ime 22, (1822, 1823); Ebû Dâvud, Et’ime 35, (3812); Nesâî, Sayd 37, (7, 210).]

 

d)Gerektiğinde vahşi hayvanların etleri, otçul ve etçilliklerine öncelik verilerek yenilebilir

3907-”Hz. Câbir’e: “Sırtlan av mıdır?” diye sordum.. “Evet!” dedi. Ben tekrar: “Etini yiyeyim mi?”dedim. “Evet!” dedi.”Bu cevap Resûlullah’dan mıdır?” dedim. “Evet!” dedi.” Sünenler

3908-”Resûlullah’a sırtlandan sordum. Bana:”O, av (hayvanı)’dır, ihramlı avlayacak olursa koç da aynı hükme dâhil edilir.” [Tirmizî, Et’ime 4, (1792); Ebû Dâvud, Et’ime 32, (3801); Nesâî, Sayd 27, (7, 200).]

3909-”Resûlullah’a sırtlan hakkında (eti helal mi?]” diye sordum.”Sırtlanı yiyen biri de var mı?” dedi. Bunun üzerine kurdun etinin yenmesini sordum.”Kendisinde hayır olup da kurdu yiyen biri var mı?” diye cevap verdi.” [Tirmizî, Et’ime 4, (1739).]

 

e)Sürüngenlerin tiksinti hissetmemize yol açması, onların haram olmasını gerektirmez

3903-”Resûlulah’a takdim ettiğiniz şeyden haber verin, ne olduğunu söyleyin! dedi. Bunun üzerine:”O kelerdir!” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (uzatmış olduğu) elini derhal geri çekti. Hâlid :”Bu haram mıdır, ey Allah’ın Resûlü?” dedi. Resûlullah:”Hayır, ancak o benim kavmimin diyarında bulunmuyor. Bu sebeple (Onu yemeye alışkın değilim), içimde tiksinme hissediyorum!” buyurdular. Hâlid der ki: “Ben keleri (önüme) çekip yedim. Resûlullah bakıyor fakat beni yasaklamıyordu.” [Buharî, Et’ime 10, 14, Zebâih 33; Müslim, Sayd 43, 44, 45, (1945, 1946, 1948); Muvatta, İsti’zân 10, (2, 968); Ebû Dâvud, Et’ime 28, (3793, 3794), Eşribe 21, (37); Nesâî, Sayd 26, (7, 198, 199).]

3904-”Bir bedevî Resûlullah’a gelerek:”Ben keleri bol olan bir bölgede yaşıyorum. Keler ailemin yiyeceğinin ekseriyetini teşkil ediyor (bunun bir mahzuru var mı; ne buyurursunuz?)” diye sordu. Ama Resûlullah cevap vermedi. Biz: “Tekrar sor!” dedik. O tekrar sordu. Resûlullah cevap vermedi. Adam üçüncü sefer sordu. Üçüncü de Resûllah adama seslenip yanına çağırdı ve:”Ey bedevi! Allah, Benî İsrâil’den bir boya lânet etti veya gadab etti. (Ceza olarak) onları yeryüzünde yürüyen hayvanları haline çevirdi. Bilemem, ola ki bu, o lânete meshe uğrayan kimselerdendir. Bu sebeple ondan ne yerim ne de yiyenleri men ederim!” dedi. [Müslim, Sayd 51, (1951).]

 

f)Pislik yiyen bir hayvanın etinin sakıncalı bulunması, bütünüyle kamu sağlığıyla ilgilidir ya da bazen kişiseldir

3917-”Resûlullah pislik yiyen (cellâle) deveye binmekten ve sütünü içmekten men etti.” [Ebû Dâvud, Et’ime 25, (3785, 3787); Tirmizî, Et’ime 24, (1825).]

3918-”Resûlullah öldürülmek için hedef ittihaz edilmiş (ve mücesseme denilen) hayvanın yenilmesini, pislik yiyen (ve cellâle denen) hayvanın yenilmesini, sütünün içilmesini ve su tuluğunun ağzından su içilmesini yasakladı.” [Ebû Dâvud, Et’ime 25, (3786); Tirmizî, Et’ime 24, (1826); Nesâî, Dahâyâ 44, (7, 240).]

3919-”Ebû Musa’a bir tavuk getirilmişti. Cemaatten birisi ayrıldı. (Ebû Musa): “Neyin var?” diye sordu. Adam:” Ben onu pis bir şeyler yerken gördüm ve tiksindim ve yememeye yemin ettim” cevabını verdi. Bunun üzerine Ebû Musa:”Yanaş ve ye! Zira ben, Resûlullah’ı (cellâle’yi) yerken gördüm” dedi ve adama, yemini için kefarette bulunmasını emretti.” [Buhârî, Zebâih 26, Humus 15, Megâzî 74, 78, Eymân 1, 4, 18, Kefâret 9, 10, Tevhid 56; Müslim Eymân 9, (1649); Nesâî, Sayd 33, (7, 206).] AÇIKLAMA:Bu üç hadiste aslen eti helal olan hayvanlardan besleniş ve öldürülüş tarzları sebebiyle yenmesi yasaklanan hayvanlar mevzubahis edilmektedir.1- Cellâle: Pislik yiyen hayvanların müşterek adıdır. Sığır, davar, deve veya kümes hayvanı olmuş farketmez. Hepsine şerî ıstılahta cellâle denmiştir. Ülemâ bunlar hakkında farklı görüşler ileri sürmüştür. Bazı âlimler yiyeceğinin çoğu temiz olan hayvanı cellâle addetmemiştir. Umumiyetle az miktarda pislik yemiş olanlar cellâle kabul edilmez. Nevevî, “Azlığa çokluğa bakılmaz, kokusu esas alınır, yediği pisliğin rengi, kokusu eti veya suyunda galebe çalma halinde cellâle sayılacağını” söyler.2- Hattabî’nin açıklamasına göre cellâle’nin sütünden ve etinden istifade için başlıca görüşler şöyledir:* “Ashâb-ı Re’y (Hanefîler), Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel’e göre mekruhtur, kesilmezden önce bunlar bir müddet hapsedilmeli, temiz yemle beslenip ondan sonra kesilmelidir. Hapis müddeti de ihtilaflıdır:** Bazı rivayetlerde sığırın kırk gün. Tavuğun üç gün hapsedildikten sonra yenilmesi tavsiye edilmiştir.** Fakihler umumiyetle tavuklar için üç, koyunlar için dört, sığır ve develer için on gün hapsedilmelerini fetvaya bağlamışlardır.* Hasan Basrî, İmam Mâlik gibi bazı âlimler de cellâlenin etini yemekte bir beis görmemişlerdir.* İshak İbnu Râhûye’nin de: “Cellâlenin etini iyice yıkadıktan sonra yemede bir beis yoktur” dediği rivayet edilmiştir.* Domuz sütü ile beslenen bir kuzunun eti yenilebilir, bir mahzur yoktur, çünkü süt istihlak edilmiştir.

 

g)Haram olmayan bir yiyeceği dinsel açıdan kişisel sorun yapmak, ruhbanca bir yaşamı seçmektir

3936-”Resûlullah’a bir adamın şöyle sorduğunu işittim: “Bazı yiyecekler var, onları yemekte zorluk çekiyor, (günah mıdır diye korkuyorum)?”Resûlullah da cevaben: “İçinde hiç bir şey sıkıntı olmasın, aksi halde hristiyanlara benzersin.” [Ebu Dâvud, Et’ime 24, (3784); Tirmizî, Siyer 16, (1565).]

 

h)Zorunlu durumlarda et yemek; zarûret, ölümcül açlık değildir

3921-”Bir adam beraberinde ailesi ve çocukları olduğu halde Harra’ya indi. Bir adam: “Bir devem kayboldu, onu bulacak olursan yakalayıver” dedi. Adam onu buldu ama sahibini bulamadı. Deve hastalandı. Adamın karısı: “Onu kes (de mundar ölmesin) dedi. Ama erkek kabul etmedi. Deve öldü. Kadın bu sefer: “Derisini soy da etini, yağını kadid yapalım (güneşte kurutalım) ve yiyelim” dedi. Adam: “Hele, Resûlullah’a bir soralım (da söylediklerini sonra yapalım!)”dedi. Ona gelip sordu.:” Seni ondan müstağnî kılacak bir zenginliğin var mı?”diye sordu. Adam: “Hayır! yok” dedi. Resûlullah da:”Öyleyse onu yiyin” buyurdu. Ravi der ki: “Sonra devenin sâhibi geldi. Durum kendisine anlatıldı.”Deveyi kesmedin mi?” dedi. Adam: “Senden utandım!” cevabında bulundu.” [Ebû Dâvud, Et’ime 37, (3816).] AÇIKLAMA: Resûlullah, bu maddi sıkıntı içinde olan aileye kendiliğinden (tezkiyesiz = kesilmemiş) ölen hayvanı yemelerine izin vermiştir. Bazı âlimler: “Muzdar kalan kimsenin meyteyi yiyebileceğine bu hadiste delil var” demiştir.

3922-”Ey Allah’ın Resûlü dedim, meyteden(kendiliğinden ölmüş) bize helal olan (miktar) nedir?””Yiyeceğiniz ne (miktarda)dır” diye sordu. Biz: “Akşam ve sabah yiyoruz” diye cevap verdik.”Ebû Nuaym Mevlâ Ukbe der ki: “Ukbe bana bu ifadeyi açıkladı: “Bir bardak sabahleyin, bir bardak da akşam vakti demektir.” Dedi ki: “Durum bu, babamın hayatına yemin olsun bu yetmez!” Bunun üzerine mezkur durumda meyteyi yemelerine ruhsat tanıdı.”[Ebû Dâvud, Et’ime 37, (3817).] AÇIKLAMA:1- Bu hadis de, meyte’nin yenmesine ruhsat tanıyacak fakirlik derecesini belirtiyor: Hattâbî der ki: “Sabahleyin bir kadeh, akşamleyin bir kadeh (süt), bedeni, yeterince beslemese, tam bir doyum sağlamasa da açlığı örter ve kişinin belini doğrultur. Resûlullah bu miktar imkana rağmen meyteden alıp yemelerine ruhsat tanıdı. Böylece hadis, nefsin gıda ihtiyacını meyteden olmasını mübah kılmaktadır. İmam Mâlik ve iki görüşünden birinde Şâfiî bunu iltizam etmiştir.” Şevkânî der ki: “Şâfiî indinde râcih görüş, açlığı örtecek kadarla yetinmektir. Ebû Hanîfe ve iki kavlinden birinde Mâlik de bu görüştedir.”Âyet-i kerîme de meyteyi haram kılmış fakat muzdar kalma halini istisna etmiştir: “Açlıktan darda kalan , günaha kaymaksızın yiyebilir” (Maide 3). Ancak zaruret hali kalkınca meytenin yenmesi helal olmaz. Açlığın örtülmesi, zarureti ortadan kaldırır (daha fazla yemeyi helal kılmaz). Ancak bazı âlimler: “Muzdar kimse ızdırar halinde, ızdırarın olmadığı zamandaki mutadı ne ise o miktarda yiyebilir” demişlerdir.İbnu Hacer der ki: “Âyetin ıtlakına göre, bu râcih görüştür. Ülemâ, ızdırâr deyip, meytenin yenmesini helal kılacak halin tavsifinde ihtilâf etmiştir.”* Cumhur’a göre bu açlığın helak etme noktasına veya helaka götürecek hastalığa ulaşma noktasına gelmesidir.* Bazı Mâlikîlere göre, “Açlığın üç gün devam etmesidir.”

 

i)Çok et zararlı

3924- Hz. Ömer anlatıyor: “Etten sakının. Çünkü onun hamr (içki) gibi tiryâkiliği var. Ayrıca Allah, eti çok yiyen aile halkına buğzeder.” [Muvatta, Sıfatu’n-Nebiyy 36, (2, 935).]

3925-”Ben, çarşıdan et almış hamala vermiş eve dönüyordum. Hz. Ömer yolda bana yetişip: “Bu da ne?”diye sordu.”Canımız et çekmişti, gidip bir dirhemlik et satın aldım” dedim. Bunun üzerine: “Canın birşey çektikçe gidip ondan alıyor musun? Herkese, israf olarak canının her istediğini yemesi yeter!” diye çıkıştı.” [Muvatta, Sıfatu’n-Nebiyy 36, (936).]

 

j)Peygamber ne yedi, ne de yenilmesini yasakladı

3905-”Bir adam bir tavşan avladı ve Abdullah İbnu Ömer’e gelip: “Ne dersiniz (bunun eti yenir mi?)” diye sordu. Abdullah: “Tavşan Resûlullah’a da (böyle avlanıp) getirilmişti. Ben de o sırada yanında oturuyordum. Ondan ne yedi ne de onun yenmesini yasakladı, tavşanın hayız gördüğüne inanıyordu” dedi.” [Ebû Dâvud, Et’ime 27, (3792).] AÇIKLAMA: …”Tavşan pek korkak bir hayvan olarak bilinir. Şehvetine çok düşkündür. Bir yıl erkek, bir yıl dişi olur. Ayrıca hayız görür. Gözleri açık uyur… Tavşan etinin yenip yenmeyeceği hususunda bazı ihtilaflı rivayetler gelmiştir. Sadedinde olduğumuz iki rivayette de bu ihtilaflı durum gözükmektedir. Mesela Ebû Hüreyre’tan gelen bir rivayet: “Bir bedevî, kızartılmış vaziyette bir tavşanı Resûlullah’a getirmişti. Kendisi yemedi, Ashâbına yemelerini söyledi” der. Âlimler çoğunluk itibariyle tavşan etinin mübah olduğunu söylemiş, kaydedilen hadislerden yenmesinin caiz olduğu hükmüne ulaşmıştır. Ancak şunu da belirtelim ki ashabtan Abdullah İbnu Ömer , Tâbiînden İkrime, fukahadan Muhammed İbnu Ebî Leyla tavşan etinin mekruh olduğuna kanîdirler. Bunlar Huzeyme İbnu Cezî’in rivayetine dayanırlar. Bu rivayette der ki: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, tavşan hakkında ne dersiniz?”” Onu ne yerim ne de haram kılarım” buyurdular. Ben: “Öyleyse, dedim, siz haram kılıncaya kadar ben onu yiyeceğim. Siz niye (yemiyorsunuz)?” Bana şu cevabı verdi:”Onun hayız gördüğü bana bildirildi.”İbnu Hacer bu hadisin aktarımcılar(sened) açısından zayıf olduğunu belirttikten sonra: “Şâyet aktarımcılar(sened) açısından sahih(doğru) olsa, yine de burada kerâhete delil mevcut değildir” der.Bu ma’nâyı sadedinde olduğumuz bâbın birinci hadisi de teyid eder.Hülasa, Nevevî: “Tavşan eti, İmam Mâlik, Ebû Hanîfe, Şâfiî, Ahmed İbnu Hanbel ve diğer pekçok ulemâ nezdinde helâldir” der.

 

k)Deniz avı helal

1249-Ebu Hüreyre anlatıyor: “Biz, hacc veya umre için Hz. Peygamber’le birlikte yola çıkmıştık. Yol esnasında bir çekirge sürüsüne rastladık. Kamçı ve yaylarımızla vurmaya başladık. Resûlullah: “Bunu yeyin, zîra o deniz avından (sayılır)” dedi.” Ebu Dâvud, Menâsik 42, (1853); Tirmizî, Hacc 27, (850).

3479-”Denizin dışarı attığı veya yarısından çekildiği balığı yiyin. Denizin içinde ölmüş ve suyun üstüne çıkmış (tâfi) balığı yemeyin.” [Ebû Dâvud, Et’ime 36, (3815).]

3478-[Buhârî, Sayd 12, Şirket 1, Cihad 124, Megâzî 64; Müslim, Sayd 17, (1935); Muvatta, Sıfatu’n-Nebiyy 24, (2, 930); Ebû Dâvud, Et’ime 47, (3840); Tirmizî, Kıyâmet 35, (2477); Nesâî, Sayd 35, (7, 207, 209).]Hadisin AÇIKLAMASI:Bu hadis, deniz hayvanlarının kendiliğinden ölmüş olanlarının yenilebileceğini göstermek maksadıyla kaydedilmiştir. Resûlullah’ın o etten talep edip yemesi, onun helâl olduğunu göstermek, askerlerin gönlünü o hususta hoş kılmak içindir. Çünkü zarûret olmadığı halde o etten yemiştir. Hattâbî der ki: “Bu hadis, denizin bütün hayvanlarının mübah, meytesinin de helâl olduğuna delildir. Zira : “O etten daha var mı, bana da tattırsanız” buyurmuş ve getirileni yemiştir. Bu hal refah halidir, zaruret değil. Hz. Ebû Bekr’ın da şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Denizdeki her hayvanı Allah sizin için kesmiş, temiz kılmıştır.” Muhammed İbnu Ali’nin, “Denizde olan her şey temizdir” dediği rivayet edilmiştir. Evzâî de şöyle derdi: “Hayatı denizde geçen her canlı helâldir.” Kendisine “timsah da mı?” denince “Evet!” demiştir. Şâfiî mezhebinin galip görüşü, bütün deniz hayvanlarının helâl olması merkezindedir. O sadece kurbağayı istisna tutar, bu da onun öldürülmesi hakkında yasak geldiği için. Ebû Sevr: “Suya sığınan her şey helâldir. Kesilenler ancak kesilmekle helâl olur. Balık gibi kesilmeyenin ölüsü de dirisi de helâldir.” Ebû Hanîfe, balık dışındaki deniz hayvanlarını mekruh addeder. Süfyân-ı Sevrî: “Yengeçte bir beis olmayacağını ümid ederim” demiştir. İbnu Vehb: “Leys İbnu Sa’d’a su domuzu, su köpeği, su insanı ve bütün deniz hayvanları hakkında sordum. Şu cevabı verdi: “Su insanı, hiçbir halde yenmez. Domuza gelince, insanlar domuz diyorsa yenmez, zîra Allah Teâlâ domuzu haram kıldı. Köpeklere gelince, denizde de karada da onda bir beis yoktur.”Hattâbî, Leys İbnu Sa’d’ın “ism”e ve “benzeme”ye ehemmiyet veren bu görüşüne katılmaz, âlimlerin yılana benzeyen ve hatta deniz yılanı denilen balığın helal olduğunda ihtilaf etmediklerini belirttikten sonra der ki: “Bu hal, deniz hayvanları hususunda isimlerin ma’nâsına ve benzerliklere itibar etmenin bâtıl olduğuna delâlet eder. Bunların hepsi balıktır, şekilleri suretleri farklı olsa da. Allah Teâlâ :” Deniz avı ve onu yemek size de yolculara da geçimlik olarak helâl kılınmıştır” (Mâide 96) buyurmaktadır. Bu âmm hükmün içine deniz hayvanlarından avlananların hepsi girer. İstisna için delil gereklidir. Resûlullah’a denizin suyundan sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Suyu temiz, meytesi helâldir.” Burada hiçbir istisna yapmadan bütün deniz mahluklarını kasdetti. Önermenin umumi lması, o hususta istisna edilenlerin dışında kalan her şeyin mubah olmasını gerektirir. İstisna da delille sübût bulur.” İslâm ulemâsının, deniz hayvanları ile alakalı umumî görüşlerini böylece kaydettikten sonra mezhebimiz olan Hanefî mezhebinin daha hususî bazı kayıdlarını belirtmemizde gerek var. Zira tatbikatta mezheplere göre amel esastır.Ömer Nasuhi Bilmen, bu hususta şu özetlemeyi yapar:”Daima suda yaşayan, suda barınan=taayyüş eden hayvanlardan her nevi balık etleri yiyilebilir helâldir. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu cümledendir. Fakat diğer su hayvanları habâisten sayılır. Yenilmeleri caiz olmaz. Meselâ yengeçler, midyeler, istiridyeler, istakozlar helâl değildir, etleri yenilemez.

3493-”Bir adam Resûlullah’a gelip:”Ey Allah’ın Resûlü! Biz gemiye binip, beraberimizde az bir su alabiliyoruz. Abdestlerimizi bu su ile alsak susuz kalacağız. Deniz suyu ile abdest alabilirmiyiz?” diye sordu. Resûlullah :”Evet, denizin suyu temizdir, meytesi de helâldir” cevabını verdi.” [Muvatta, Tahâret 12, (1, 22); Ebû Dâvud, Tahâret 41, (83); Tirmizî, Tahâret 52, (69); Nesâî, Miyah 5, (1, 176).] “Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir.” (Furkan 49).

3494-”Resûlullah’a:”Ey Allah’ın Resûlü! Biz senin için Budâ’a kuyusundan su alıyoruz. Halbuki onun içerisine (ölmüş) köpeklerin leşleri, kadınların hayız bezleri, insan pislikleri atılıyor, (ne yapalım, su almaya devam edelim mi?)” diye sordular. Şu cevabı verdi:”Su temizdir, onu hiçbir şey kirletmez.” [Ebû Dâvud, Tahâret 34, (66); Tirmizî, Tahâret 49, (66); Nesâî, Miyâh 2, (1, 174).]

 

l)Ağız kokusuna yol açan yiyeceklerden menetmek, toplumsal anlayışın sonucu

3926-”Resûlullah buyurdular ki: “Kim sarımsak veya soğan yerse bizden uzak dursun -veya mescidimizden uzak dursun- evinde otursun.”Bazan Resûlullah’a içerisinde yeşil sebzeler bulunan tencere getirildi de onda koku bulur ve (ne olduğunu) sorardı. Kendisine sebze nevinden ne olduğu haber verilince, tencereyi, beraberindeki arkadaşlarından birini göstererek ona vermelerini söylerdi. , onun yemekten çekindiğini görünce:”Sen bana bakma, ye! Zira ben senin gibi değilim, senin konuşmadığın (meleklere) konuşuyorum” derdi.” [Buhârî, Et’ime 49, Salât 160, İ’tisâm 24; Müslim, Mesâcid 73, (564); Ebû Dâvud, Et’ime 41, (3822); Tirmizî, Et’ime 13, (1807); Nesâî, Mesâcid 16 (2, 43).]

3927-Hz. Ali anlatıyor:”Biz, çiğ olarak sarımsak yemekten yasaklandık.” [Ebû Dâvud, Et’ime 41, (3828); Tirmizî, Et’ime 14, (1809).]

3928-”Hz. Âişe’ye soğan hususunda sordum. Şu cevabı verdi. “Resûlullah’ın en son yediği yemekte soğan vardı.” [Ebû Dâvud, Et’ime 41, (3829).]

 

TAKILAR, SAÇ-SAKAL VE GİYSİLER İLE İLGİLİ DETAYLAR

Yüzüğe mühür kazımak, o günkü devletlerarası hukuktan kaynaklanmaktaydı

2093-Enes İbn Malik anlatıyor:” Resûlullah (İran Kisrasına göndermek için)bir mektub yazmıştı. Kendisine: “Onlar mühürlü olmayan mektubu okumazlar” denildi. Bunun üzerine gümüş bir mühür yaptırdı. Üzerine Muhammed Resûlullah cümlesini kazdırdı. Cemaate de: “Ben bir mühür yaptırdım. Üzerine Muhammed Resûlullah kazdırdım, kimse bunu yüzüğüne kazdırmasın” buyurdu.”Bir rivâyette şöyle gelmiştir: “Resûlullah sağ (eli) ne gümüş bir yüzük taktı. Kaşı Habeşî idi. Karşı avucunun içine geliyordu.” [Buhârî, Libâs 46, 50, 51, 54, 55; Müslim, Mesâcid 222, (640); Libâs 55-63, (2092-2095); Ebû Dâvud, Hâtim 1-2, (4214-4217, 4221); Tirmizî, İsti’zân 25, (2719), Libâs 14-17, (1739-1748); Nesâî, Zînet 48-82, (8, 173-195); İbnu Mâce, Libâs 39, (3639), 41, (3645).]

 

Altın ve zinet, o günkü koşullarda ekonomik nedenlerle sakıncalı bulunmuştu

2094-İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah kendisine altından bir yüzük yaptırdı. Bunun üzerine halk da altın yüzükler yaptırdı. Bilâhare minbere çıkıp oturdu, yüzüğü çıkardı ve:”Vallâhi bunu ebediyen takmıyacağım!” dedi. Halk da yüzüklerini çıkarıp attılar.” [Buhârî, Libâs 45, 46, 50, 53, Eymân 6, İ’tisâm 4; Müslim, Libâs 53, 55, (2091); Muvatta, Sıfatu’n-Nebî 37, (2, 936); Ebû Dâvud, Hâtem 1-2, (4218, 4219, 4220); Tirmizî, Libâs 16, (1741); Nesâî ,Zînet 43, 53, (8, 165, 178); İbnu Mâce, Libâs 40, (3642-3644).]Bir rivâyette şu ziyâdeyi yaptı: “Yüzüğü sağ eline takmıştı. “Bir diğerinde de şu ziyâde vardır: “Resûlullah gümüşten bir mühür edindi, eline takmıştı. Sonra Hz. Ebû Bekir’in eline intikal etti, sonra Hz. Ömer’e, sonra da Hz. Osmana’a intikal etti. Erîş kuyusuna düşünceye kadar onun elinde kaldı. Üzerindeki yazı Muhammed Resûlullah idi.” attılar.” [Buhârî, Libâs 45, 46, 50, 53, Eymân 6, İ’tisâm 4; Müslim, Libâs 53, 55, (2091); Muvatta, Sıfatu’n-Nebî 37, (2, 936); Ebû Dâvud, Hâtem 1-2, (4218, 4219, 4220); Tirmizî, Libâs 16, (1741); Nesâî ,Zînet 43, 53, (8, 165, 178); İbnu Mâce, Libâs 40, (3642-3644).]

2096-İbnu Abbas anlatıyor:”Resûlullah bir adamın elinde altından bir yüzük gördü. Onu çıkarıp attı ve:”Biriniz tutup ateşten bir parçayı alıp eline koyuyor!” buyurdu. Resûlullah gidince adama: “Yüzüğünü al (başka sûrette) ondan faydalan” dediler. O:” Hayır! Vallâhi ebediyen almayacağım, onu Resûlullah attı” dedi.” [Müslim, Libâs 52, (2090).]

2098-Saîd İbnu’l-Müseyyeb anlatıyor: “Hz. Ömer, Süheyb’e: “Niye parmağında altın yüzük görüyorum?” dedi. Beriki: “Onu senden daha hayırlı olan da gördü, ama ayıplamadı” deyince, Hz. Ömer:”O da kimmiş?” dedi. Süheyb: “Resûlullah!” cevabını verdi.” [Nesâî, Zînet 42, (8, 164, 165).]

2104-Ebû Hüreyre anlatıyor: “Bir kadın Resûlullah’a gelerek sordu:”İki altın bilezik hakkında ne dersiniz, (takayım mı?)””Ateşten iki bileziktir, (takmayın!)” deyip cevap verdi. Kadın devamla: “Pekâlâ altın gerdanlığa (ne dersiniz?)” diye sordu. Resûlullah’dan yine:”Ateşten bir gerdanlık!” cevabını aldı. O, yine sordu:”Bir çift altın küpeye ne dersiniz?””Ateşten bir çift küpe!” Kadında bir çift altın bilezik vardı. Onları çıkarıp attı ve:”(Ey Allah’ın Resûlü), kadın kocası için süslenmezse, onun yanında kıymeti düşer” dedi. Resûlullah :”Sizden birine, gümüş küpeler takınmasından, bunları za’feran veya abîr ile sarartmasından kimse engel olmaz!” cevabını verdi.” [Nesâî, Zînet 39, (8, 159).]

2105-Sevbân anlatıyor: “Resûlullah’ın yanına Fâtıma Bintu Hübeyre, elinde altından iri yüzükler (Feth) olduğu halde gelmişti. Hz.Peygamber, kadının ellerine vurmaya başladı. Fâtıma da hemen (oradan sıvışıp) Resûlullah’ın kerîmeleri Fâtımatu’z-Zehrâ’nın yanına girdi. Ona Resûlullah’ın kendisine olan davranışını anlattı. Bunun üzerine Hz. Fâtıma boynundaki altın zinciri çıkarıp: “Bunun bana Hasan’ın babası Hz. Ali hediye etti” dedi. Zincir daha elinde iken Resûlullah yanlarına girdi ve şunu söyledi:”Ey Fâtıma! Halkın: “Resûlullah’ın kızının elinde ateşten bir zincir var!” demesi seni memnun eder mi?” dedi ve böyle diyerek oturmadan geri dönüp gitti. Bunun üzerine Fâtıma zinciri çarşıya gönderip sattırdı, parasıyla bir köle satın aldı ve onu âzad etti. Bu olanlar Resûlullah’a anlatılınca: “Fâtıma’yı ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun!” buyurdular.” [Nesâî, Zînet 39, (8, 158).]

2106-Huzeyfe’nin kız kardeşi anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Ey kadınlar cemaati! Süs eşyanız gümüşten olmalıdır. Sizden hangi kadın altınla süslenir ve onu izhâr eder (yabancıya gösterirse), mutlaka onunla azaba maruz kalır.” [Ebû Dâvud, Hâtem 8, (4237); Nesâî, Zînet 39, (8, 156, 157).]

2107-Ukbe İbnu Âmir anlatıyor: “Resûlullah ehline takı ve ipeği yasakladı ve: “Eğer sizler cennet takılarını ve cennetin ipeğini seviyorsanız, bunları dünyada takınıp giymeyin” buyurdu.” [Nesâî, Zînet 39, (8, 156).]Nesâî’nin İbnu Ömer’den yaptığı bir diğer rivâyette: “Resûlullah, altın takınmayı, az bir parça olmak kaydıyla caiz gördü” denilmiştir.

2109-Arfece İbnu Es’ad anlatıyor: “Cahiliye devrinde cereyan eden Külâb savaşında burnum isabet almış, bu sebeple gümüşten bir burun taktırmıştım. bilahare kokmaya başladı. (Durumu kendisine açınca), Resûlullah, bana altından bir burun yaptırmamı söyledi.” [Ebû Dâvud, Hâtem 7, (4232, 4233, 4234); Tirmizî, Libâs 31, (1770); Nesâî, Zînet 41, (8, 163, 164).]

 1. (143)- Huzeyfe anlatıyor: Resûlullah’ın şöyle dediğini işittim: “İpek ve İbrişim elbise giymeyin. Altın ve gümüş kaplardan su içmeyin, onlarda yemek yemeyin. Zira bu iki şey dünyada onlar (kâfirler), âhirette de sizin içindir.” (Buhârî, Et’ime: 28, Eşribe: 28, Libas: 25; Müslim, Libas: 4, (2067); Tirmizî, Eşribe: 10 (1879); Ebu Dâvud, Eşrîbe: 17 (3723); Nesâî, Zînet: 87, (8, 198, 199); İbnu Mâce, Eşribe: 17, (3414); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/461) AÇIKLAMA: Yüzük meselesi: Kadınlara altın ve gümüş yüzük helâldir. Bu hususta hiçbir ihtilaf yok. Erkeklere de gümüş yüzük helâldir. Ancak erkeklere altın yüzük haram mı helal mi meselesi biraz ihtilaflıdır. Esah olan haram olmasıdır. Helâl olduğunu söyleyen fakihler Bera İbnu Âzib’in parmağında altın yüzük taşıdığına dair rivayete dayanır. Bera hazretlerine bu yüzüğü niçin taşıdığı sorulunca: Bu yüzük, Resûlullah’ın bana taktığı bir hediyedir. Bana bizzat takıp şunu söyledi: “Allah ve Resûlünün ihsan ettikleri bu yüzüğü kullan!”… Bir de, ibâhe ifade eden Berâ hadisinin mensuh olabileceği de söylenmişse de bu zayıf bir delildir çünkü, bunun sorulması bile tahrime rağmen nasıl takıyorsun? mânasını taşır ve muahhar olduğunu gösterir.

Altından mâmul nişan yüzüğünü erkeklerin kullanmasına câizdir diyen olmuştur. Bunlar daha ziyade: a) Nişan yüzüğünün tefahur için değil örfî bir zaruret olarak takıldığı, b) Bu maksadla kullanılan altın miktarca az olacağı için israf sayılmayacağı gerekçesinden hareket ederek cevazına hükmederler.

 

Altın yüzüğün hangi parmağa takılacağı dinsel değil, dönemin koşulları veya farklı nedenlere dayanmaktaydı

2099-Hz.Ali anlatıyor: “Resûlullah yüzüğümü şu parmağa koymamı yasakladı -ve eliyle orta ve ondan sonra gelen (şehadet) parmağına işaret etti- buyurdu.” [Müslim, Libâs 64, (2078); Tirmizî, Libâs 44, (1787); Nesâî, Zînet 53, (8, 177); Ebû Dâvud, Hâtem 4, (4225).]

2100-Hz. Ali anlatıyor: “Resûlullah yüzüğünü sağ eline takardı.” [Ebû Dâvud, Hâtim 5, (4226); Nesâî, Zînet 49, (8, 175).]

2101-Cafer İbnu Muhammed, babasından naklen anlatıyor: “Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin , yüzüklerini sol ellerine takarlardı.” [Tirmizî, Libâs 16, (1743).]

2102-İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah yüzüğü sol eline takardı ve kaşını avucunun içine getirirdi. İbnu Ömer de böyle yapardı. [Ebû Dâvud, Hâtem 5, (4227, 4228).]

2103-Hz. Enes anlatıyor: “Hz. Peygamber helâya girdiği zaman yüzüğünü çıkarırdı.” [Tirmizî, Libâs 16, (1746); Nesâî, Zînet 54, (8, 178). Rezin şu ilâvede bulunmuştur: “Yüzük Resûlullah’ın sol elinde idi.”]

 

Helâya girerken yüzüğün çıkarılması, hijyenik nedenlerden olmalıdır

2103-Hz. Enes anlatıyor: “Hz. Peygamber helâya girdiği zaman yüzüğünü çıkarırdı.” [Tirmizî, Libâs 16, (1746); Nesâî, Zînet 54, (8, 178). Rezin şu ilâvede bulunmuştur: “Yüzük Resûlullah’ın sol elinde idi.”]

 

Saçların kesilmemesi, kadın kimliğine daha uygundur

2128-Hz. Ali anlatıyor: “Resûlullah kadınların başlarını traş etmelerini yasakladı.” [Nesâî, Zînet 4, (8, 130); Tirmizî, Hacc 74, (914).]

 

İhtiyaca göre saç bakımı gereklidir

2125-Abdullah İbnu Mugaffel anlatıyor: “Resûlullah saç bakımını gün aşırı yapmayı emredip, fazlasını yasakladı.” [Ebû Dâvud, Tereccül 1, (4159); Tirmizî, Libâs 22, (1756); Nesâî, Zînet 7, (8, 131, 132).]

2124-Atâ İbnu Yesâr anlatıyor: “Resûlullah’a saçı sakalı karmakarışık bir adam gelmişti. Efendimiz, ona (eliyle) işaret buyurarak, sanki saçını ıslâh etmesini emretmişti. Adam bunu yapıp sonra tekrar geri geldi.:”Şu hal, sizden birinizin tıpkı bir şeytan gibi başı(ndaki saçlar) karmakarışık vaziyette gelmesinden daha hayırlı değil mi?” buyurdular.” [Muvatta, Şa’ar 7, (2, 949).]

 

Uzun saçlı erkekler

2122-Ebû Katâde anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, benim omuzlarıma kadar dökülen (gür) saçlarım var, tarayıp tanzîm edeyim mi?””Evet dedi, ona ikramda bulun.”Râvi der ki: “Ebû Katâde, “Evet, ona ikramda bulun!” sözü sebebiyle, günde iki sefer (bakım yapar ve) saçlarını yağlardı.” [Muvatta, Şa’ar 6, (2, 949); Nesâî, Zînet 60, (9 183).]

 

Kadınlara benzemek, sağlıklı bir durum değildir

2117-Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah’a el ve ayaklarına kına yakmış bir muhannes getirdiler.”Bunu niye getirdiniz, nesi var?” diye sordu. Kendisine:”Kendisini kadınlara benzetmiştir!” dediler. Bunun üzerine Efendimiz emretti ve Nakî’ nâm mevkiye sürgün edildi.”Ey Allah’ın Resûlü, onu öldürmeyelim mi?” diye soranlar olmuştu ki:”Hayır! dedi, ben namaz kılanları öldürmekten men edildim.” [Ebû Dâvud, Edeb 61, (4928).]

 

Kadınlara benzemeyi amaçlamadan kına yakılabilir

2112-İbnu Abbâs anlatıyor: “(Saçlarına) kına yakmış bir adam gelmiştir. Hz. Peygamber : “Bu ne güzel!” buyurup takdir etti. (Az sonra) kına ve ketem ile boyanmış biri geldi.”Bu evvelkinden de güzel!” buyurdu. Sonra (saçlarını) sarıya boyamış biri daha gelmişti ki:”Bu öbürlerinden de güzel!” buyurdu.” [Ebû Dâvud, Tereccül 19, (4211); İbnu Mâce, Libâs 34, (3627).]

 

Peygamber duruma göre hem saçını boyadı, hem de boyamadı

2113-İbnu Ömer’den rivâyete göre, sakalını sufra denen sarı boya ile boyar ve derdi ki: “Ben, Resûlullah’ı gördüm, sakalını bununla boyamıştı, en çok sevdiği boya da bu idi. Bununla elbisesini boyadığı da olurdu.” [Ebû Dâvud, Libâs 18, (4064), Tereccül 19, (4210); Nesâî, Zînet 17, (8, 140).]Buhârî ve Müslim’de, Hz. Enes’ten gelen bir rivâyette şöyle denir: “Resûlullah hiç saçını boyamadı. Çünkü ondaki beyazlar çok azdı. Başındaki akları saymak istesem sayabilirdim. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer (saçlarını) kına ve ketem ile boyarlardı.” [Buhârî, Libâs 66, Menâkıb 23; Müslim, Fedâil 100-105, (2341); Ebû Dâvud, Tereccül 18, (4209); Nesâî, Zînet 17, (8, 140, 141).]

 

Özgür olduğumuz konularda, Müslümanlar güçlü ise, diğer inanç gruplarına benzememek daha uygundur

2111-Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Yahudîler ve hıristiyanlar (saçlarını) boyamazlar. Siz onlara muhâlefet edin.” [Buhârî, Libâs 67, Enbiya 50; Müslim, Libâs 80, (2103); Ebû Dâvud, Tereccül 18, (4203); Nesâî, Zînet 14, (8, 137); Tirmizî, Libâs 20, (1752).]Bu hadis Tirmizî’de “(Saçınızdaki) aklıkların rengini değiştirin, yahudîlere benzemeyin!” şeklinde gelmiştir.

 

Özgür olduğumuz konularda, çoktanrıcılardansa, Kitap bilirlerine benzemek sakınca getirmez

2131-İbnu Abbâs anlatıyor: Ehl-i Kitap, saçlarını alınlarına döküyorlardı, müşrikler de ayırıyorlardı. Resûlullah (vahiyle) emir gelmeyen hususlarda Ehl-i Kitâb’a muvafakatı severdi. Saçını alnı üzerinde o da serbest bıraktı. Sonra (ortadan) ayırarak (sağ ve sola) taradı.” [Buhârî, Libâs 70; Müslim, Fedâil 90, (2336); Ebû Dâvud, Tereccül 10, (4188); Nesâî, Zînet 62, (8, 164).]

 

Sakalın uzatılıp, bıyıkların kısaltılması doğrudan dinsel bir emir olmayıp çoktanrıcılara muhalefeti amaçlar, bu konuda sağlıklı olan durum uygun olandır

2133-İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Bıyıkları kazıyın, sakalları serbest bırakın.” [Buhârî, Libâs 64, 65; Müslim, Tahâret 53, (259); Muvatta, Şa’ar 1, (2, 947); Ebû Dâvud, Tereccül 16, (4199); Tirmizî, Edeb 18, (2764); Nesâî, Tahâret 15, (1, 16).]Sahîheyn’in bir rivayetinde şöyle denmiştir: “Şu ameller fıtrattandır: Kasık traşı, tırnakların kesilmesi, bıyıkların kesilmesi.”Bir diğer rivâyette: “Müşriklere muhâlefet edin, sakallarınızı uzatın, bıyıklarınızı kesin” denir.

2134-Zeyd İbnu Erkâm anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Bıyığından kim almazsa bizden değildir.” [Tirmizî, Edeb 16, (2762); Nesâî, Tahâret 13, (1, 15).]

2135-İbnu Abbâs anlatıyor: “Resûlullah bıyığından keser ve şöyle derdi: “Halîlu’rrahmân İbrahim de böyle yapardı.” [Tirmizî, Edeb 16, (2761).]

2136)-Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs anlatıyor: Resûlullah sakalından enine ve boyuna alırdı.” [Tirmizî, Edeb 17, (2763).]

 

Kozmetik ürünler sorun oluşturmaz

1213-”Resûlullah, ihrama girmeyi arzu ettiği zaman bulabildiği en güzel yağla yağlanırdı. Öyle ki, yağın parlaklığını başında ve sakalında görürdüm.” (Râvi Hz. Aişe’dir). [Nesâî, Hacc 42, (5, 139-140).]

1222-”İhramlı reyhan koklayabilir, aynaya bakabilir. Yediği zeytinyağı ve tereyağı ile tedâvi olabilir.” [Buharî, Hacc 18, (Bab başlığında, senetsiz olarak kaydetmiştir).]

1226-”Resûlullah yıkandığı su ile saçlarını (dağılmayacak şekilde) tarayıp nizama soktu.” [Ebu Dâvud, Menâsik 12,(1747, 1748) Nesâî, Hacc 40, (5, 136); Buhârî, Hacc 19; Müslim 21, (1184); İbnu Mâce, Menâsik 72, (3047).]

2137-Hz. Enes anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Bana, (dünyanızdan) koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kılındı.” [Nesâî, İşretu’n-Nisâ 1, (7, 61).]

2139-Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Kime hoş koku(tîb) ikram edilirse onu reddetmesin. Çünkü, o güzel koku verir ve taşıması da kolaydır.” [Müslim, Elfâz 20, (2253); Ebû Dâvud, Tereccül 6, (4172); Nesâî, Zînet 75, (8, 189).]

 

Mabedlerde, toplu yerlerde kadının kokuyla dikkat çekmesi doğru değildir

2146-Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Kendisine buhur değen kadın sakın bizimle yatsı namasına katılmasın. “[Müslim, Salât 143, (444); Ebû Dâvud, Tereccül 7, (4175); Nesâî, Zînet 37, (8, 154).]

 

Bunlar, hijyenik açıdan tüm insanlık için gereklidir

2147-Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Fıtrat beştir: Sünnet olmak(el-hitân), etek traşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak.” [Buhârî, Libâs 63, 64, İsti’zân 51; Müslim, tahâret 39, (257); Muvatta, Sıfatu’n Nebiyy 3, (2, 921); Tirmizî, Edeb 14, (2757), Ebû Dâvud Tereccül 16, (4198); Nesâî, Tahâret 10, 11, (1, 14, 15).]

 

Şahitlikte uygarlığın önemi

4909-”Resûlullah buyurdular ki:”Bedevinin, köylü aleyhindeki şehadeti caiz değildir.” [Ebu Davud, Akdiye 17, (3602); İbnu Mace, Ahkâm 30, (2367).] AÇIKLAMA:Bedevi, çöllerde çadırda yaşayanlara denir. Bunlar göçebe hayatı sürer, belli bir yerleşim yerleri yoktur.Bedevinin şehadetinin makbul olmayışı, onların dinî bakımdan eksikliklerinin fazlalığındandır. Onlar şer’î ahkâmı da yeterince bilmezler, çoğu hallerde şehadeti usulüne uygun yapamazlar da. Bu gibi sebeplerle onların şehadeti makbul addedilmemiştir. Ahmed İbnu Hanbel hadisle ameli esas almıştır. İmam Malik ve Ebu Ubeyd de bu görüştedir. Ancak cumhur, bedevinin de şehadetinin makbul olacağına hükmeder. İbnu Raslan: “Bu hadisi, bedevilerden adaleti bilinmeyene hamlettiler. Zaten galib durumda onların adaleti bilinmez” der.

 

Yalancı şahitliğin şirkle ilgisi

4910-”Resûlullah :”Yalan şehadet Allah’a şirkle bir tutulmuştur!” buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): “…Putlara tapmak gibi bir pislikten ve yalan sözden de kaçının.” (Hacc 30). [Tirmizî, Şehâdât 3, (2300, 2301); Ebu Davud, Akdiye AÇIKLAMA:Hadiste, yalan şehadeti, günah itibariyle şirke emsal tutmuştur. Çünkü şirk de Allah hakkında bir yalandan ibarettir; söylenmesi caiz olmayan şeyi Allah’a nisbettir.

 

EVLİLİK İLE İLGİLİ DETAYLAR

a)Evlendirmek, toplumsal sorumluluktur

5661-“Resûlullah buyurdular ki:”Dini ve ahlâkı sizi memnun eden birisi kız talep ederse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve geniş bir fesad çıkar.” [Tirmizî, Nikah 3, (1084).]

 

b)Evlenmek tarafların iznine ve rızasına bağlı

5657-”Resûlullah : “Dul kadın kendisiyle istişare edilmeden nikahlanamaz, bakire de izni sorulmadan nikahlanamaz” buyurmuşlardı. Ashabı sordu:”Ey Allah’ın Resûlü! Onun izni nasıl olur?””Sükut etmesiyle!” buyurdular.” [Buharî, Nikah 41, Hiyel 3; Müslim, Nikah 64, (1419); Tirmizî, Nikah 17, 18, (1107, 1109); Ebu Davud, Nikah 24, (2092, 2093); Nesâî, Nikah 33, (6, 85).]

5658-”Bakire bir kız, Resûlullah’a gelerek, kendisi istemediği halde, babasının evlendirdiğini söyledi. Resûlullah, (bu nikahı) kabul edip etmemede kızı muhayyer bıraktı.” [Ebu Davud, Nikah 25, (2096).]

5656-”Resûlullah buyurdular ki:”Dul nefsine velisinden ehaktır. Bakireden nefsi hususunda izin alınır, onun izni sükutudur.” [Müslim, Nikah 66, (1421); Muvatta, Nikah 4, (2, 524); Tirmizî, Nikah 12, (1108); Ebu Davud, Nikah 26, (2098); Nesâî, Nikah 31, 32, (6, 84).]

5659-”Bir genç kız Resûlullah’a gelerek: “Babam beni kendisinin oğluna nikahladı, ta ki benimle onun alçaklığını gidersin. Ama ben istemiyorum” dedi., babasına adam göndererek getirtti ve evlenme işini kıza bıraktı. Bunun üzerine kız: “Ey Allah’ın Resûlü! Ben şimdi, babamın yaptığına izin verdim. Esasen ben kadınlara bu meselede babalara (icbar) yetkisi olmadığını göstermek istedim!” dedi.” [Nesaî, Nikah 36, (6, 87); İbnu Mace, Nikah 12, (1874).]

 

c)Cinsel birliktelik

482-”Yahudiler: “Kadına arka istikametinden temas edilirse çocuk şaşı doğar” derlerdi. Bunun üzerine: “Kadınlarınız sizin (evlad yetiştiren) tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi gelin” ayeti nâzil oldu” (Bakara 223). Buhârî,Tefsir, Bakara 2, 39; Müslim, Nikâh 117 (1435); Ebu Dâvud, Nikah 46, (2163); Tirmizî, Tefsir, Bakara 2, (2982).

483-”Hz. Ömer , Resûlullah’a gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü mahvoldum” buyurdu. Hz. Peygamber : “Niye mahvoldun ne var?” diye sorunca açıkladı: “Bu gece bineğimi ters çevirdim (arka canibinden yanaştım). “Resûlullah hiçbir cevap vermedi. Cenab-ı Hakk peygamberine şu âyeti vahyetti: “Kadınlarınız sizin tarlalarınızdır. Tarlanıza istediğiniz gibi gelin.” Dübüründen ve hayız halinde temastan kaçınmak şartıyla önden, arkadan, nasıl istersen öyle gel.” Tirmizî, Tefsir, Bakara 2, (2984).

484-”Allah, İbnu Ömer’i mağfiret buyursun, bir hususta yanılmıştı. Şu Ensarîler putperestti ve ehl-i kitaptan Yahudilerle birlikte idiler. Ensar (İslâm’dan önce) ilim yönüyle Yahudilerin kendilerinden üstün olduklarına inanırlardı. Bu sebeple onların birçok davranışlarını aynen taklid ediyorlardı. Ehl-i kitaba has âdetlerden biri de kadınlarına tek istikametten (yani ön cihetten) yanaşırlardı. Bu, kadın için de en uygun tarzdı. Ensar topluluğu, bu âdeti de Yahudilerden aynen almıştı. Kureyşliler ise, kadınları hoş olmayan şekilde açarlar, onlara arka cihetlerinden, ön cihetlerinden, sırt üstü yatmış vaziyette yanaşırlardı. Medine’ye muhacir olarak Mekkeliler gelince onlardan bir erkek Medineli bir kızla evlendi. Erkek, kadına Kureyş usulünce temas etmek istedi. Kadın buna müsaade etmedi. “Bizde kadına tek istikametten temas edilir, sen de öyle yap, aksi halde bana dokunma” dedi.Onların bu ihtilafı büyüdü ve herkes duydu. Öyle ki Resûlullah’a da intikal etti. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk şu âyeti inzal buyurdu: “Kadınlarınız (çocuk yetiştirdiğiniz) tarlanızdır. Tarlaya dilediğiniz gibi gelin” (Bakara 223). “Dilediği gibi” den maksad (istikâmet olarak) önlerinden, arkalarından, sırt üstü yatmış olarak. Ancak bu geliş çocuk mahalline olacak.” Ebu Dâvud, Nikâh 46, (2164).

485-”Resûlullah : “Kadınlarınız (çocuk yetiştirdiğiniz) tarlalarınızdır, tarlanıza dilediğiniz gibi gelin” ayetiyle ilgili olarak şöyle buyurdu: “Tek yoldan (ki o da çocuk yoludur) olmak kaydıyla dilediğiniz şekilde temas kurun” Tirmizî, Tefsîr, Bakara, (2983).

 

d)Kendine haram kılma: Yemin(önboşanma)

4053-”Kim hanımını (kendine) haram kılarsa, bu (boşanma ifade eden) bir şey değildir, bu söz bir yemindir, yemin kefaretinde bulunur. Nitekim âyet-i kerime’de Cenab-ı Hakk: “Allah’ın Resûlünde sizin için güzel örnek vardır.” (Ahzâb 21) buyurmuştur.” [Buhârî, Talâk 8, Tefsir, Tahrim 1; Müslim, Talâk 19, (1473); Nesâî, Talâk 16, (6, 151).]

4054-”Bir adam İbnu Abbâs’ya gelerek: “Ben hanımımı kendime haram kıldım! (Ne yapayım, hükmü nedir?)” diye sordu. İbnu Abbâs: “Yalan söyledin, o haram değildir” dedi ve şu âyeti okudu. (Meâlen): “Ey Peygamber, Allah’ın sana helal kıldığını sen niye kendine haram ediyorsun?” (Tahrim 1)İbnu Abbas âyeti okuduktan sonra dedi ki: “Sen, bu sayılan kefâretlerin en ağırı olan köle âzadını yerine getireceksin.” [Nesâî, Talâk 16, (6, 151).]

 

e)Boşanma

4048-”Resûlullah’a bir adamın hanımın üç talakla birden boşadığını haber verdiler. Öfke ile kalkıp: “Daha ben aranızda iken Allah’ın kitabıyla mı oynanıyor?” buyurdu. Derken birisi kalkıp: “Ey Allah’ın Resûlü, onu öldürmeyeyim mi?” dedi.” [Nesâî, Talâk 6, (6, 142.)]

4049-”Dedim ki: “Ey Allah’ın Resûlü, (vallahi) ben hanımını kesinlikle boşadım.””Peki bununla ne kasdettin?” diye sordu. Bir (talak) kastettim” dedim. Bunun üzerine:”Bununla bir kastettiğine dair Allah’a yemin eder misin?” dedi. Ben de: “Vallahi bununla sadece bir talak kastettim” dedim. Bunun üzerine: “O halde bu senin kastettiğin şekildedir!” buyurdu ve kadını ona geri verdi. O ise, hanımı ikinci kere Hz. Ömer zamanında, üçüncü kere de Hz. Osmân zamanında boşadı.” [Tirmizî, Talâk 2, (1177); Ebu Dâvud, Talâk 10, (2196), 14, (2206, 2207, 2208).]

 

f)Kadının boşaması

4055-İmam Mâlik’e ulaştığına göre, bir adam İbnu Ömer’e gelerek: “Ben, hanımımın işini kendi eline koydum, o da kendini (benden) boşadı. Bu hususta ne dersiniz?” diye sordu. İbnu Ömer : “Ben, kadının yaptığı gibi olduğuna kaniyim” deyince adam: “Ey Ebu Abdirrahmân, böyle yapma!” diye itiraz etti. İbnu Ömer ise: “Bunu ben değil, sen yaptın!” diye cevap verdi.” [Muvatta, Talâk 10, (2, 553).]

4056-”Ben Zeyd İbnu Sâbit’in yanında oturuyor idim. Muhammed İbnu Ebî Atîk gözlerinden yaşlar boşandığı halde ona uğradı. Zeyd: “Neyin var?” diye sordu: “Ben, dedi, hanımımın işini kendine bırakmıştım, o da beni bıraktı.””Peki (boşanma işini ona bırakmaya) seni sevkeden şey ne idi?” dedi. Muhammed İbnu Ebî Atîk:”Kader!” deyince, Zeyd: “Dilersen hanımına dönersin, zira bu bir (talak)dır. Sen ise ona (kadına) daha çok hak sahibisin” fetvasını verdi.” [Muvatta, Talâk 12, (2, 554).]

 

g)Boşanma sonrası bekleme süresini aynı evde geçirmek

4061-İbnu Ömer’dan rivayet edildiğine göre, hanımını hayızlı iken boşamış, babası Hz. Ömer, durumu Resûlullah’a sormuştur. da: “Ona emret, hanımına dönsün. Kadın temizleninceye kadar yanında tutsun. Sonra tekrar hayz olup temizleninceye kadar beklesin. Kadın temizlenince boşamak dilerse, temastan önce boşasın. İşte bu, azîz ve celîl olan Allah’ın (boşama hususunda) emir buyurduğu iddettir” buyurdu.Müslim’in bir rivayetinde: “…Ona söyle, hanımına dönsün, sonra onu temizken veya hamile iken boşasın” demiştir. [Buhârî, Talâk 2, 3, 44, 45, Ahkâm 13, Tefsir, Talâk 1; Müslim, Talak 1, (1471); Muvatta, Talâk 53, (2, 576); Ebu Dâvud, Talâk 4, (2179-2185); Tirmizî, Talâk 1, (1175); Nesâî, Talâk 1, 3, 4, (6, 137-141).] 2/228

 

h)Sakıncalı evlilikler

5683-”Resûlullah hala ile teyzenin veya hala ile halanın aynı adamın nikahında birleştirilmesini mekruh addetti.” [Ebu Davud, Nikah 13, (2067); Tirmizî, Nikah 30, (1125).]

5684-”Hz. Cabir’i dinledim, “Resûlullah kadının halası veya teyzesi üzerine nikahlanmasını yasakladı” demişti.” [Buharî, Nikah 27; Nesaî, Nikah 48, (6, 98).]

5686-”Ey Allah’ın Resûlü, dedim. Ben Müslüman olduğum zaman nikahımda iki kızkardeş vardı (ne yapalım?)””Onlardan dilediğin birini boşa!” emrettiler.” [Ebu Davud, Talak 25, (2245); Tirmizî, Nikah 34, (1129).]

5687-”Hz. Osman’a bir adam: “Köle olan iki kızkardeş, bir kişinin nikahı altında birleştirilebilir mi?” diye sordu. Hz. Osman:”Onların bu şekilde nikahlanmasını bir ayet helal, bir ayet de haram kıldı. Ben ise, böyle bir şeyi yapmayı sevmem!” dedi. Adam Hz. Osman’ın yanından çıktı. Resûlullah’ın ashabından bir kimseye rastladı. Bu meseleyi ona da sordu. O da:”Bana gelince, yetki benim elimde olsa, bunu yapan birini bulduğum takdirde ona mutlaka ibaretamiz bir ceza veririm!” dedi.İbnu Şihab rahimehullah: “Bu cevabı veren zatın Ali İbnu Ebi Talib olduğunu zannediyorum” dedi. İmam Malik: “Böyle bir sözü Zübeyr’in söylediği bana ulaştı” demiştir.” [Muvatta, Nikah 34, (6, 538-539).]

5692-Resûlullah, “hulle yapana da hulle yaptırana da lanet etti.” [Tirmizî, Nikah 27, (1119, 1120); Ebu Davud, Nikah 16, (2076, 2077); Nesâî, Talak 13, (6, 149).]

 

i)Peygamber kadını üzecek durumlarda çokeşliliğe karşı

5694-”Resûlullah’ın minberde şöyle söylediğini işittim:”Benî Hişam İbnu’l-Mugire ailesi, kızlarını Ali İbnu Ebi Talib’le evlendirmek için benden izin istiyor. Ben izin vermedim, vermiyorum ve vermeyeceğim! Ancak, Ebu Talib’in oğlu kızımı boşayıp, kızlarını almak isterse o başka! Şunu iyi bilin, Fatıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer, ona eziyet olan bana da eziyet olur.” [Buhârî, Fezailu’l-Ashab 16, 12, 29, Cum’a 29, Humus 5, Nikah 109, Talak 13; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 96, (2449); Ebu Davud, Nikah 13, (2071); Tirmizî, Menakıb, (3866).]

5696-”İbnu Abbas ve İbnu Ömer’e, nikahı altında hür bir kadın olduğu halde bunun üzerine bir cariye nikahlamak isteyen bir adam hakkında soruldu. Bunlar, adamın ikisini cemetmesini mekruh addettiler.” [Muvatta, Nikah 31, (2, 536).]

 

j)Kadın erkek ayrımı yok

745-”Ey Allah’ın Resûlü, dedim, her şeyi erkekler için görüyorum. Hiçbir şekilde kadınların zikredildiğini görmüyorum.” Bunun üzerine şu âyet indi. (meâlen): “Doğrusu, erkek ve kadın Müslümanlar, erkek ve kadın mü’minler, boyun eğen erkekler ve kadınlar, doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır” (Ahzab,35). [Tirmizî, Tefsir,Ahzâb (3209).]

2729-”Hz. Âişe’nin yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Âişe :”Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resûlullah’ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hâsıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim, (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.” [Buhârî, Salât 22, 99, 102, 103, 104, 105, 108, Amel fi’s-Salât 10, Vitr 3, İsti’zân 37; Müslim, Salât 267, (512); Muvatta, Salâtu’l-Leyl 2, (1, 117); Ebû Dâvud, Salât 112, (711, 712, 713, 714); Nesâî, Tahâret 120, (1, 101, 102), Kıble 10, (2, 67).] c.9 s.28 /2730

 

k)Zorunlu-geçici durumda nikah olanaklı mı?

1294-”Haccda mut’a sadece Muhammed’in ashabına hastır.” [Müslim, Hacc 189, (1224); Ebu Dâvud, Menâsik 25, (1808); Nesâî, Hacc 77, (5, 179-180); İbnu Mâce, Hacc 42, (2984).]

 

l)Kadın eline dokunmak

2105-Sevbân anlatıyor: “Resûlullah’ın yanına Fâtıma Bintu Hübeyre, elinde altından iri yüzükler (Feth) olduğu halde gelmişti. Hz.Peygamber, kadının ellerine vurmaya başladı…” [Nesâî, Zînet 39, (8, 158).]

 

m)Mehir, evlilik ödülü

3456-Hz. Enes buyurdular ki: “Ebû Talha, Ümmü Süleym’le evlendi. Aralarındaki mehir müslüman olmaktı. Ümmü Süleym, Ebû Talha’dan önce müslüman olmuştu. Ebû Talha, Ümmü Süleym’i istetince, Ümmü Süleym: “Ben müslüman oldum, sen de müslüman olursan evlenirim” dedi. Bunun üzerine o da müslüman oldu. Ümmü Süleym’in mehir olarak istediği şey müslüman olması idi.” [Nesâî, Nikâh 63, (2, 114).]

 

n)İki kız kardeş nikahı

5651-”Hz. Osman’a bir adam: “Köle olan iki kızkardeş, bir kişinin nikahı altında birleştirilebilir mi ?” diye sordu. Hz. Osman: “Onların bu şekilde nikâhlanmasını bir âyet helâl, bir ayet de haram kıldı. Ben ise, böyle bir şeyi yapmayı sevmem!” dedi. Adam Hz. Osman’ın yanından çıktı. Resülullah’ın ashabından bir kimseye rastladı. Bu meseleyi ona da sordu. O da: “Bana gelince, yetki benim elimde olsa, bunu yapan birini bulduğum taktirde ona mutlaka ibretâmiz bir ceza veririm!” dedi. İbnu, Sihâb : “Bu cevabı veren zâtın Ali İbnu Ebi Talib olduğunu zannediyorum” dedi. İmâm Mâlik: “Böyle bir sözü Zübeyr’ın söylediği bana ulaştı” demiştir.” Muvatta, Nikâh 34, (6, 538-539).

 

o)Kadın erkek ilişkileri

3793-Ümeyye İbnu Ebi’s-Salt, Beni Gıfarlı -isminde zikrettiği- bir kadından nakleder ki, kadın şöyle demiştir: “Resûlullah, beni devesinin döşüne serilen(terkisi) örtünün üzerine bindirdi.” Kadın devamla der ki: “Allah’a yemin olsun, sabahleyin indi ve deveyi ıhtırdı. Ben de terkiden indim… Örtüde benden bulaşan kan vardı. Bu benim ilk hayız kanım idi. Görünce deveye doğru sıçradım ve utandım.. Resûlullah bendeki bu hali farkedip, kanı da görünce: “Neyin var? Belki de hayız oldun?” buyurdular. Ben “Evet!” dedid. Resûlullah : “Öyleyse (hayız görenlerin tedbirlerine başvurarak) kendine çekidüzen ver. Sonra da bir su kabı al, içerisine tuz at. Sonra örtüye değen kanı yıka, sonra bineğine dön!” ferman buyurdular. Resûlullah Hayber’i fethettiği zaman ganimetten bize de bağışta bulundu. (Ümeyye Bintu Ebi’s-Salt) der ki: “(Gıfarlı sahabiyye), suyuna tuz katmadan hayız kanını yıkamazdı. Öldüğü zaman cenazesinin yıkanacağı suya da tuz atılmasını vasiyet etmiştir.” Ebu Dâvud, Tahâret 122, (313) /3793

 

GİYİM İLE İLGİLİ DETAYLAR

a)Zinet yasaklaması, dinle ilgili bir haram olmayıp ölçülü olmak, israf etmemek ve inkarcılara benzememek içindir

5285-”Ömer İbnu’l-Hattab , biz Utbe İbnu Ferkad ile Azerbaycan’da iken bize şöyle yazmıştı:”Ey Utbe, (bu mal) ne senin emeğin, ne babanın emeği ne de annenin emeğidir. Öyleyse mü’minleri, evlerinde, kendi evinde doyduğun şeyden doyur. Zevk için yemekten ve şirk ehlinin zinetinden, ipekli giymekten kaçın. Zira Resûlullah şu kadarı hariç ipekli giymekten yasakladı ve Resûlullah bize orta ve işaret parmağını kaldırarak birbirine bitiştirdi.” [Buhârî, Libas 25; Müslim, Libas 12, (2069); Ebu Davud, Libas 10, (4042); Nesâî, Zinet 93, (8, 202); İbnu Mace, Libas 18, (3593).]

5292-”Resûlullah saf ipekten yapılmış elbiseyi yasakladı. Ama alem olarak konan ve kumaşın direzisinde kullanılan ipeğe yasak yoktur.” [Ebu Davud, Libas 12, (4055).]

5293-”Resûlullah Zübeyr İbnu’l-Avvam ve Abdurrahman İbnu Avf için kendilerindeki uyuz sebebiyle ipekli giymelerine izin verdi.”

5294-”Resûlullah’a (hacc sırasında) bitten şikayet ettiler. onlara katıldıkları gazveleri sırasında ipek gömlekler giymeye ruhsat tanıdı.” [Buhârî, Libas 29, Cihad 91; Müslim, Libas 25, (2076); Tirmizî, Libas 2, (1722); Ebu Davud, Libas 13, (4056); Nesâî, Zinet 93, (8, 202).]

5295-”Hz. Ömer el-Cabiye’de halka hitap ederek: “Resûlullah iki, üç veya dört parmak yeri hariç, ipek giymeyi yasaklamıştı!” dedi.” [Müslim, Libas 12, (2069).]

 

b)Kadın saçı görülebilir mi?

1470-Nafi anlatıyor:”İbnu Ömer dedi ki: “İhramlı kadın, ihramdan çıkınca, saç örgülerinin ucundan bir miktar kesmedikçe taranmaz. Şâyet kurbanlığı varsa, kurbanı kesilinceye kadar saçından hiçbir şey kesemez.” [Muvatta, Hacc 163, (1, 387).]

5611-Hz. Aişe anlatıyor: “Resûlullah , ben altı yaşında iken benimle evlendi. Medine’ye geldik. Beni’l-Hâris İbnu’l-Hazrec kabîlesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü. (İyileşince) saçım yine uzadı. Annem Ümmü Rûman, ben arkadaşlarımla salıncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediğini bilmeksizin yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, ensârdan bir grup kadın vardı. “Hayırlı, bereketli olsun!”, “Uğurlu mübarek olsun!” diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılıkkıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, [kuşluk vakti aniden] Resûlullah (ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni O’na teslim etti. O gün ben dokuz yaşında idim.” [Buhârî, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; Müslim, Nikâh 69, (1422); Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933,4934,4935, 4936, 4937); Nesâî, Nikâh 29, (6, 82).]

3760-Ebû Seleme’nin yaptığı diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: “Hz. Âişe’nin yanına girmiştim. Yanımda Hz. Âişe’nin süt kardeşi vardı. Kendisine, Resulullah’in cenabetten nasıl yıkandığını sorduk. Bir sa’ miktarında bir kap getirtti ve onunla yıkandı. Âişe ile aramızda bir perde vardı. (Yıkanırken) üzerine üç kere su döktü ve dedi ki:”Resulullah’ın zevceleri, saçları kulak memesi civarında olması için saçlarının başlarını alırlardı.” [Buhârî, Gusl 2; Müslim, Hayz 41, 42, (319, 320); Muvatta, Tahâret 68, (1, 44, 45); Ebû Dâvud, Tahâret 97, (238); Nesâî, Tahâret 144, (1, 127).]

4276-Hz. Ali anlatıyor: “Resulullah beni, Zübeyr’i ve Mikdâd’ı gönderdi ve dedi ki:”Gidin Ravzatu Hâh nam mevkiye varın. Orada bir kadın bulacaksınız. Onda bir mektup var, mektubu ondan alın gelin.” Gittik. Atımız bizi çabuk götürdü. Ravza’ya geldik. Kadınla karşılaşınca:”Mektubu çıkar!” dedik. Kadın: “Bende mektup yok!” dedi.”Ya mektubu çıkarırsın yahut senin elbiselerini soyarız!” diye ciddî konuştuk. Saç örgülerinin arasından mektubu çıkardı… [Buhârî, Megâzî 9, Cihâd 141, 195, Tefsir, Mümtehine 1, İsti’zân 23, İstitâbe 9; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe 161; Ebu Dâvud, Cihâd 108, (2650, 2651); Tirmizî, Tefsir, Mümtahine, (3302).]

 

c)Erkek saçı ve uzun saç

2122-Ebû Katâde anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, benim omuzlarıma kadar dökülen (gür) saçlarım var, tarayıp tanzîm edeyim mi?””Evet dedi, ona ikramda bulun.”Râvi der ki: “Ebû Katâde, “Evet, ona ikramda bulun!” sözü sebebiyle, günde iki sefer (bakım yapar ve) saçlarını yağlardı.” [Muvatta, Şa’ar 6, (2, 949); Nesâî, Zînet 60, (9 183).]

2750-İbnu Abbâs’ın anlattığına göre, Abdullah İbnu’l-Hâris’i,-saçını arkadan topuz yapmış olduğu halde- namaz kılarken görmüş, arkasında durup, topuzu çözmeye başlamış, öbürü de kımıldamayıp, ona imkân tanımıştır. İbnu’l-Hâris namazını bitirince, İbnu Abbâs’a gelip: “Benim saçımla niye ilgilendin?” diye sormuş, İbnu Abbâs şu cevabı vermiştir. “Ben Resûlullah’ı işittim, demişti ki:”Böylesinin misâli, kolları arkasından bağlı olduğu halde namazını kılan kimsenin misâlidir.” [Müslim, Salât 232, (492); Ebû Dâvud, Salât 88, (647); Nesâî, İftitah 147, (2, 215-216).]

2751-Ebû Saîd el-Makberî anlatıyor: “Resûlullah’ın âzadlısı Ebû Râfi, Hasan İbnu Ali’ye uğradı. Hasan, örgülerini ensesinde topuz yapmış olduğu halde kalkmış namaz kılıyordu. Ebû Râfi topuzunu çözdü. Hasan öfkeyle ona baktı. Ebû Râfi : “Öfkelenme, namazına devam et, çünkü ben Resûlullah’ın: “Bu, şeytan’ın minderi,(3) yani oturma yeridir” dediğini işitmiştim (de onun için çözdüm)” dedi.”

2131-İbnu Abbâs anlatıyor: Ehl-i Kitap, saçlarını alınlarına döküyorlardı, müşrikler de ayırıyorlardı. Resûlullah (vahiyle) emir gelmeyen hususlarda Ehl-i Kitâb’a muvafakatı severdi. Saçını alnı üzerinde o da serbest bıraktı. Sonra (ortadan) ayırarak (sağ ve sola) taradı.” [Buhârî, Libâs 70; Müslim, Fedâil 90, (2336); Ebû Dâvud, Tereccül 10, (4188); Nesâî, Zînet 62, (8, 164).]

5538-İbnu Abbas anlatıyor: “Ehl-i Kitap saçlarını düz salınmaya bırakırlar, müşrikler de ayırırlardı. Resulullah ise (vahiy yoluyla ) emredilmediği hususlarda Ehl-i Kitab’a uygun hareket etmekten hoşlanırdı. Bu sebeple saçını alnından serbest bıraktı. Bilahare (bütün müşrikler Müslüman olduktan sonra) saçlarını (alnından) ayırdı.” [Buhari, Libas 70, Menakıb 23, Fezailu’l-Ashab 52; Müslim, Fezail 90, (2336); Ebu Davud, Tereccül 10, (4188); İbnu Mace, Libas 36, (3632).]

 

İHRAMLI BAŞINI ÖRTMEMELİ

1208- Nafi’ anlatıyor: “İbnu Ömer demiştir ki: “Başın çeneden yukarısını ihramlı kimse örtemez(TAHRÎM).” [Muvatta, Hacc 13, (1, 327).]

1199- İbnu Ömer anlatıyor: “Resûlullah muhrimin(ihramlı) giyeceği şeylerden sorulmuştu, şu cevabı verdi: “Muhrim ne kamis (gömlek), ne sarık(imâme), ne bürnus(başı da örten bir parça taşıyan her çeşit giyecek. İslâm’ın bidâyetinde zâhidlerin giydiği aşağılara sarkan uzunca bir takke çeşidi-Nihâye) ne şalvar(serâvîl) ne de vers(Sarı renkli bir boya maddesi) veya zaferân bulaşmış bir giysi taşımaz. Ayağında da mest (ve benzeri ayakkabı) yoktur. Ancak nalın bulamazsa, mestlerin topuktan aşağı kısmını kesmelidir.”Buharî’de şu ziyade var: “İhramlı kadın yüzünü örtmez, eldiven de giymez.” [Buharî,Hacc 21, Cezâu’s-Sayd 13, 15, İlm 53, Sâlât 9; Müslim, Hacc 1, (1177); Muvatta, Hacc 8, (1, 324-328); Tirmizî, Hacc 18, (833); Ebu Dâvud, Menâsik 32, (1824, 1825, 1826); Nesâî, Hacc 28, (5, 129).]

1200 Yine İbnu Ömer’den rivayete göre demiştir ki: “Resûlullah kadınları ihrâma girdikleri vakit eldiven kullanmaktan, yüzlerini örtmekten ve vers ve za’ferân değmiş elbise giymekten yasakladı ve: “Bunlardan gayrı, hoşuna giden elbise çeşitlerinden safranla boyanmış veya ipekli veya zinet veya şalvar veya kamis veya mest giysin” dedi.” [Ebu Dâvud, Menâsik 32, (1827).]

1202- İbnu Abbas hazretleri anlatıyor: “Resûlullah hazretleri buyurdular ki: “Kim izar(etek) bulamazsa şalvar giysin, kim de nalın bulamazsa mest giysin.” [Buharî, Libâs 14, 37, Hacc 132, Cezâu’s-Sayd 15, 16; Müslim, Hacc 4,(1178); Tirmizî, Hacc 19, (834); Ebu Dâvud, Hacc 32, (1829); Nesâî, Hacc 32, (5, 132).]

 

HAYIZLI İKEN NAMAZ KILINABİLİYOR. HİMÂR, BAŞÖRTÜ MÜ?

2687- Hz. Âişe anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Allah hayız görenin (kadının) namazını başörtüsüz(HİMÂR) kabul etmez.” [Ebû Dâvud, Salât 85, (641); Tirmizî, Salât 277, (377).] AÇIKLAMA:1- Hadiste geçen hâiz (hayız gören) kelimesiyle bülûğ yaşına ermiş kadın kastedilmiştir, hayız görmekte olan değil. Bu açıklamaya gerek duyulmuştur, çünkü hâiz kelimesi normalde namazdan menedilmiş olan hayız halindeki kadın için kullanılır. Aliyyü’l-Kârî’nin Mirkat’daki kaydına göre: “Daha doğrusu, bu kelime ile hayız görme tabiatında olanlar kastedilmiştir, tâ ki, kız çocukları da hükme dahil olsun. Zira kız çocuklarının kıldığı namazların muteber olması için başlarını örtmeleri şarttır.”2- Hımâr, başı örten her şeydir. Cinsi, şekli, uzunluğu mühim değildir, yeterki şer’in derpîş ettiği örtünmeyi sağlasın.”Avret” meselesinde hür ve köle ayırımı yapmayıp, ikisini aynı hükme tâbi tutan Ehl-i zâhir için bu hadis delil olmuştur, çünkü hüküm hiçbir kaydı şâmil olmaksızın mutlak gelmiştir. Ebû Hanîfe, Şâfiî vs. ulemanın da dahil olduğu cumhur, hür ile köle kadın arasında tefriki esas alır ve câriyenin avretini, erkeklerde olduğu üzere göbekle diz arası olarak belirlerler. İbnu Abdiberr el-İstizkâr’da belirttiği üzere İmam Mâlik: “Câriyenin avreti saç hariç hürre’ninki gibidir” der. Ancak Irakî Şerhu’t-Tirmizî’de: İmam Mâlik’ten meşhur olan rivayete göre, câriyenin avreti erkeklerin avreti gibidir demiştir.

2688- Ubeydullah İbnu’l-Esved el-Havlânî -ki Resûlullah’ın zevce-i pâkleri Meymûne’nin terbiyesinde idi anlatıyor: “Meymûne üzerinde izar(etek) olmaksızın tek entari(dır’) ile başörtüsü(HİMÂR) giyinmiş olduğu halde namaz kılardı.” [Muvatta, Salâtu’l-Cema’a 37, (1, 142).]

5290- Hz. Ali anlatıyor: “Resulullah bana siyera (denen yolyol sarı kalemli dokunmuş ipek) kumaştan bir takım elbise giydirdi. Sonra ben onu giyip çıktım (Resulullah bunu üzerimde görünce bana kızmıştı), öfkesini yüzünde görüyordum. Hemen dönüp, onu hanımlarım arasında başörtüsü(HUMUR) yapmaları için taksim ettim.” [Buhârî, Libas 30, Hibe 27, Nafakat 11; Müslim, Libas 19, (2071); Ebu Davud, Libas 10, (4043); Nesâî, Zinet 85, (8, 197).]

 

SÜNNET NEDİR? SÜNNET DİYE BİLİNEN İŞLER

a)Sünnet olmak, süregelen sağlıksal ve hijyenik bir konudur

2147-”Resûlullah buyurdular ki: “Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek traşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak.” [Buhârî, Libâs 63, 64, İsti’zân 51; Müslim, tahâret 39, (257); Muvatta, Sıfatu’n Nebiyy 3, (2, 921); Tirmizî, Edeb 14, (2757), Ebû Dâvud Tereccül 16, (4198); Nesâî, Tahâret 10, 11, (1, 14, 15).] “Her çocuk, fıtrat (yani Allah’ın ilk ortaya koyduğu yaratılış) üzere doğar” buyrulmuştur. Bu açıklama şu âyete de işâret etmektedir:”..Allah’ın insanları üzerine yarattığı, o fıtrat…” (Rum 30). Burada ifade edilen mâna şudur: Her insan eğer doğduğu anda terkedilecek (ve hiçbir hâricî telkin ve tercihte bulunulmayacak) olsa, aklı onu hak din’e yani tevhîd’e götürür. Bu söyleneni şu âyet dahi te’yîd eder: “O halde (habibim), sen yüzünü bir muvahhit olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir ki, O insanları bunun üzerine yaratmıştır” (Rum 30). İbnu Hacer, fıtrat yerine “sünnet” kelimesinin muhtelif rivâyetlerde vârid olduğunu belirtir… Hadisin bazı vecihlerinde fıtrat yerine kullanılmış olan sünnet kelimesi, ıstılâhi mânadaki sünnet değildir, yani “vacib”in mukabili olan sünnet değildir, yol manasına gelen sünnettir… Ebû Şâme: “Hadisin taleb ettiği şeyler, ahlâkı güzelleştirmeye mahsus olan nezâfettir. Bunun için Şâri’den vâcib kılıcı bir emre gerek yoktur. İnsanların fıtrî meyilleri yeterlidir, mücerred nedb ifade eden beyan kâfidir” demiştir.

2148-”Resûlullah buyurdular ki: “On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmesi, sakalın uzatılması, misvak, istinşak (burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkama, koltuk altını yolmak, etek traşı olmak, intikâsu’lmâ yani istinca yapmak.” [Müslim, 56 (261); Ebû Dâvud, Tahâret 29, (53); Tirmizî, Edeb 14, (2758); Nesâî, Zînet 1, (8, 126, 127).]

2150-”Resûlullah buyurdular ki: “İbrahim,… seksen yaşında olduğu halde sünnet oldu.” [Buhârî, İsti’zân, 51, Enbiya 8; Müslim, Fedâil 151, (2370).]

2153-”Bir kadın Medine’de kızları sünnet ederdi. Resûlullah (kadını çağırtarak) kendisine: “Derin kesme. Zîra derin kesmemen kadın için daha çok haz vesilesidir, koca için de daha makbûldür” diye talimat verdi.” [Ebû Dâvud, Edeb 179, (5271).]

 

b)Saç-sakal ve bıyık, çoktanrıcılara benzeşmemek konusu

2133-”Resûlullah buyurdular ki: “Bıyıkları kazıyın, sakalları serbest bırakın.” [Buhârî, Libâs 64, 65; Müslim, Tahâret 53, (259); Muvatta, Şa’ar 1, (2, 947); Ebû Dâvud, Tereccül 16, (4199); Tirmizî, Edeb 18, (2764); Nesâî, Tahâret 15, (1, 16).]Sahîheyn’in bir rivayetinde şöyle denmiştir: “Şu ameller fıtrattandır: Kasık traşı, tırnakların kesilmesi, bıyıkların kesilmesi.” Bir diğer rivâyette: “Müşriklere muhâlefet edin, sakallarınızı uzatın, bıyıklarınızı kesin” denir. Buradaki “fıtrat” kelimesini âlimler: “Sünnet, yani uymamız emredilen eski peygamberlerin sünneti” diye açıklamışlardır.

2134-”Resûlullah buyurdular ki: “Bıyığından kim almazsa bizden değildir.” [Tirmizî, Edeb 16, (2762); Nesâî, Tahâret 13, (1, 15).] AÇIKLAMA: …Âlimler, bıyıktan alınması gereken miktar hususunda ihtilaf etmişlerdir. Selef’ten bir çoğu bıyıkların dipten kesilmesi gereğine hükmetmiştir. Bunlar hadislerde gelen bu gibi emirlere dayanırlar. Bu kelimeler kesmede mübâlağa ifade eder. Bu görüşte olan Kûfîlere (Ebû Hanîfe, Züfer, Ebû Yûsuf ve Muhammed) göre saç ve bıyıkların kazınması, kısaltılmasından efdaldir. Bir kısım âlimler de bıyığın kökten traş edilmesini yasaklamıştır. İmam Mâlik bunlardandır. O, bıyığını traş edenleri cezalandırmak (te’dîb etmek) gerektiğine hükmetmiştir.

2135-”Resûlullah bıyığından keser ve şöyle derdi: “Halîlu’rrahmân İbrahim de böyle yapardı.” [Tirmizî, Edeb 16, (2761).]

 

 

UYGAR DAVRANIŞLAR

c)Sünnet, süregelen olumlu alışkanlıklar(gelenek) ve uygarca davranışlardır

5256-İbnu Abbas diyor ki: “Kişi oturduğu zaman, ayakkabılarını çıkarıp (sol) yanına koyması sünnettir.” [Ebu Davud, Libas 44, (4138), Salat 89, (648).]

3358-6995-Hz.Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Adamın misafirini kapıya kadar uğurlaması sünnettendir.”

3409-İbnu Abbâs anlatıyor: “Hastayı ziyaret ederken az oturmak ve az gürültü yapmak sünnettendir.” [Buhârî, İlm 39, Cihad 176 Cizye 6; Megazî 83, İ’tisâm 26, Mardâ 17.]

3047-Hz. Ali demiştir ki: “Bayram namazına yaya gitmen, çıkmazdan önce birşeyler yemen sünnettendir.” [Tirmizî, Salât 382, (530); İbnu Mâce, İkâmet 161, (1296).]

1186-İbnu Abbâs şunu söylemiştir: “Hacc için, sadece hacc aylarında ihrama girmek sünnettendir.” [Buharî, Hacc 33.]

3994-7200-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Sizler, kendinizden önce gelen ümmetlerin sünnetine kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpa tıp uyacaksınız. Hatta onlar, daracık bir keler deliğine girseler oraya siz de gireceksiniz.”Oradakiler, “Ey Allah’ın Resûlü! (Onlar) yahudiler, ve hıristiyanlar mı?” diye sordular.: “Bunlar değilse kimler olur?” buyurdular.”

2525-İbnu Mes’ud’dan nakledildiğine göre, ayaklarının arasını bitiştirerek namaz kılan bir adam görmüştü. Şöyle söylendi: “(Bu adam) sünnete muhalefet etti. Ayaklarını sırayla dinlendirse daha iyidir.” Nesâî, İftitah 13, (2,128).

 

d)Ölçülü işler ve ameller

70-Hz.Enes anlatıyor: Hz. Peygamber’in zevce-i pâklerinin hâne-i saâdetlerine bir gurub erkek gelerek Resûlullah’ın (evdeki) ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki bunu az bularak: “Resûlullah kim, biz kimiz? Allah O’nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir (bu sebeple O’na az ibadet de yeter) dediler. İçlerinden biri: “Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım” dedi. İkincisi: “Ben de hayatımca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terketmeyeceğim”dedi. Üçüncüsü de: “Kadınları ebediyen terkedip, onlara hiç temas etmeyeceğim” dedi. (Bilâhere durumdan haberdar olan) Hz. Peygamber onları bularak: “Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah’a yemin olsun Allah’tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazan oruç tutar, bazan yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. (Benim sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir” buyurdu. Buhârî, Nikah 1; Müslim, Nikah 5, (1401); Nesâî, Nikah 4, (6, 60).

 

e)Uygar davranışlar

2247-Kebşetu’l-Ensârî anlatıyor: “Resûlullah yanıma girmişti. (Duvarda) asılı olan bir kırbanın ağzından ayakta su içti. Ben hemen kırbaya gidip ağzını kestim.” [Tirmizî, Eşribe 18, (1893); İbnu Mâce, Eşribe 21, (3423).]

2248-Ensardan bir zât olan Îsa İbnu Abdillah, babasından naklen anlatıyor: “Resûlullah Uhud günü bir su kabı istedi. (Kap gelince):”Kabın ağzını dışa kıvır!” dedi, ben de kıvırdım. Sonra kabın ağzından su içti.” [Ebû Dâvud, Eşribe 15, (3721).]

2252-Ebû Katâde anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Biriniz su içerken su kabına nefes etmesin.” [Buhârî, Eşribe 25, Vudû 18, 19; Müslim, Tahâret 64, (267); Eşribe 121, (267); Tirmizî, Eşribe 16, (1890); Nesâî, Tahâret 42, (1, 43, 44).]

 

f)Peygamber, uygarca davranmayı öğütlerdi

3557-Hz.Enes anlatıyor: “Resûlullah kazayı hâcette bulunmak istediği zaman yere yaklaşıncaya kadar elbisesini kaldırmazdı.” [Ebû Dâvud, Tahâret 6, (14); Tirmizî, Tahâret 10, (14).]

2257-Hz. Câbir anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Kapların ağızlarını örtün, dağarcık (ve tulukların) ağzını bağlayın.” [Buhârî, Eşribe 22, Bed’ü’l-Halk 11, 14, İsti’zân 49, 50; Müslim, Eşribe 96-99, (2012-2014); Ebû Dâvud, Eşribe 22, (3731-3734).]

2258-”Resûlullah su istedi. Bir adam:”Ya Resûlullah sana nebiz (şıra) sunmayalım mı?” diye sordu. Efendimiz.”Evet, sun!” buyurdu.”Râvi der ki: “Adam hızla çıktı ve içinde nebiz (şıra) olan bir bardakla geri döndü. Resûlullah :”Ağzını kapamadın mı, hatta üzerine gereceğin bir çöple bile olsa?” dedi ve nebizi içti.”Müslim’de Ebû Humeyd’den gelen bir rivâyette şöyle buyurulmuştur: “Biz, geceleyin dağarcıkları bağlamakla emrolunduk. Kapıların da geceleyin örtülmesiyle emrolunduk.” [Buhârî, Eşribe 22, Bed’ü’l-Halk 11, 14, İsti’zân 49, 50; Müslim, Eşribe 96-99, (2012-2014); Ebû Dâvud, Eşribe 22, (3731-3734).] Rivayet Ebû Dâvud’da da gelmiştir (Eşribe 22, (3734).]

 

KIYAMET NE ZAMAN KOPACAK?

(Kıyamet, o insanların sonu gelme anlamında olmalı)

a)Güçlü bir toplumla savaşınca

5017-Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Ayakkabıları kıldan bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Siz, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi, gözleri küçük, burunları yassı olan bir kavmle savaşmadıkça kıyamet kopmaz.” [Buharî, Cihad 95, 96, Menâkıb 25; Müslim, Fiten 62, (2912); Ebu Davud, Melahim 9, (4303, 4304); Tirmizî, Fiten 40, (2216); Nesâî, Cihad 42, (6, 45).]

 

b)Müslümanlar, birbirleriyle savaşınca

5021-Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Müslümanlardan iki grup aralarında savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bunlar aralarında büyük bir savaş yaparlar, fakat davaları birdir.” [Buharî, Fiten 24, Menakıb 25, İstitabe 8; Müslim, İman 248, (157), Fiten 17, (157).]

 

c)Yöneticileri öldürünce

5022-Hz. Huzeyfe anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Nefsim yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun! İmamınızı öldürmedikçe, kılıçlarınızı birbirinize kullanmadıkça, dünyanıza şerirleriniz varis olmadıkça kıyamet kopmaz.” [Tirmizî, Fiten 9, (2171).]

 

d)Cinayetler başlayınca

5023-Hz.Ebu Hureyre anlatıyor: “Resulullah: “Herc atmadıkça kıyamet kopmaz!” buyurmuşlardı. (Yanındakiler): “Herc nedir ey Allah’ın Resulü?” diye sordular.”Öldürmek! Öldürmek!” buyurdular.” [Müslim, Fiten 18, (157).]

 

e)Yüz sene gibi bir süreç geçince

5029-Ebu’z-Zübeyr, Hz. Cabir’den naklediyor: “Resulullah buyurdular ki:”Bugün doğmuş (canlı olan) hiçbir nefis yoktur ki, yüz sene sonra ölmemiş olsun.” (Ravi der ki): “Bununla ömrün kısalması kastedilmiştir.” [Müslim, Fezâilu’s-Sahabe 218, (2538); Tirmizî, Fiten 64, (2251).]

5030-Hz. Enes anlatıyor: “Bir adam Resulullah’a: “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sormuştu. bir müddet sükuttan sonra yanında duran Ezd-i Şenûe kabilesine mensup bir çocuğa bakıp:”Bu delikanlı pir-i fani olmadan önce kıyametiniz kopacaktır!” buyurdular.”Hz. Enes der ki: “Çocuk o gün benim akranım idi.” [Müslim, Fiten 138, (2953).]

 

f)Otuz yalancı deccal çıkınca

5031-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Otuz kadar yalancı deccaller çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bunlardan her biri Allah’ın elçisi olduğunu zanneder.” [Tirmizî, Fiten 43, (2219); Ebu Davud, Melahim 16 (4333, 4334, 4335).]

 

g)Putlara tapma başlayınca

5035-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Devs kabilesinin kadınlarının kıçları, Zü’lhalasa putunun etrafında titremedikçe kıyamet kopmaz. Zü’lhalasa, Devslilerin cahiliye devrinde tapındıkları [Tebâle’deki] puttur.” [Buharî, Fiten 23; Müslim, Fiten 51, (2906).]

 

h)Emanete ihanet edilince

5038-Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: “Resulullah, yanındaki cemaate konuşurken, bir adam gelerek: “(Ey Allah’ın Resulü!) Kıyamet ne zaman kopacak?” dedi. konuşmasına devam etti, sözlerini bitirdiği vakit:”Sual sahibi nerede?” buyurdular: Adam:”İşte buradayım ey Allah’ın Resulü!” dedi. :”Emanet zayi edildiği vakit kıyameti bekleyin!” buyurdular. Adam:”Emanet nasıl zayi edilir?” diye sordu. Efendimiz:”İş, ehil olmayana tevdi edildi mi kıyameti bekleyin!” buyurdular.” [Buharî, İlm 2, Rikak 35.]

 

i)Değneğiyle insanlar idare edilince

5039-”Kahtan’dan, insanları değneğiyle idare eden bir adam çıkmadıkça kıyamet kopmaz” buyrulmuştur.” [Buharî, Fiten 23, Menakıb 7; Müslim, Fiten 60, (2910).]

 

j)Altın için savaşınca

5040-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmaz. Onun üzerine insanlar savaşırlar. Yüz kişiden doksan dokuzu öldürülür. Onlardan her biri: “Herhalde savaşı ben kazanacağım” der.” [Buhârî, Fiten 24, Müslim, Fiten 29, (2894); Ebu Davud, Melahim 13, (4313, 4314); Tirmizî, Cennet 26, (2572, 2573).]

 

k)Kıyamet, kötü insanların üzerine kopar

5043-İbnu Mes’ud anlatıyor: “Resulullah :”Kıyamet sadece şerir insanların üzerine kopacaktır!” buyurdular.” [Müslim, Fiten 131, (2949).]

 

YAHUDİ VE HIRİSTİYANLAR

1)Din konusunda Kur’an dışındaki kaynaklardan yararlanmak

4913-”Ey Müslümanlar! Peygamberiniz’e indirilen kitap, Allah’ın en yeni kitabı ve içine hiçbir şey karışmamış olduğu halde, onu okuyup durduğunuz halde, nasıl olur da Ehl-i Kitab’a (şer’î) birşey sormaktasınız? Halbuki Allah Teala, Ehl-i Kitab’ın Allah’ın kitabını değiştirip(tebdîl-Kitabın aksini uygulamak) elleriyle yeni bir kitap yazdıklarını, sonra da az bir menfaatı satın almak için: “Bu, Allah katındandır” dediklerini haber vermektedir. Bilesiniz, size gelen ilim, onlara soru sormanızı men etmektedir. Hayır! Vallahi onlardan bir kişinin bile sizen inen kitaptan sizlere bir şey sorduğunu görmüyoruz.” [Buhârî, İ’tisam 25, Şehâdât 29, Tevhid 42.]

 

2)Yahudilerin elindeki Tevrat, Hıristiyanların elindeki İncil; ama onlar onu uygulamıyorlar

4139-”Resûlullah ile beraberdik. Gözünü semaya dikti. Sonra: “Şu anlar, ilmin insanlardan kapıp kaçırıldığı anlardır. Öyle ki, bu hususta insanlar hiçbir şeye muktedir olamazlar!” buyurdular. Ziyad İbnu Lebîd el-Ensârî araya girip: “Bizler Kur’an’ı okuyup dururken ilim bizlerden nasıl kapıp kaçırılır? Vallahi biz onun hem okuyacağız, hem de çocuklarımıza, kadınlarımıza okutacağız!” dedi. Resûlullah da: “Anasız kalasın, ey Ziyad, ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum. (Bak) işte Tevrat ve İncil, Yahudilerin ve Hıristiyanların elinde, onların ne işine yarıyor (sanki onunla amel mi ediyorlar)?” buyurdu. Cübeyr der ki: “Ubâde İbnu’s-Sâmit’e rastladım. Kardeşin Ebu’d-Derda ne söyledi, işittin mi? dedim. Ve ona Ebu’d-Derda’nın söylediğini haber verdim. Bana: “Ebu’d-Derda doğru söylemiş, dilersen kaldırılacak olan ilk ilmin ne olduğunu sana haber vereyim: İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşudur. Büyük bir camiye girip huşu üzere olan tek şahsı göremeyeceğin vakit yakındır!” dedi.” [Tirmizî, İlm 5, (2655).]

 

3)Yahudiler ve Hıristiyanlardan kimler cehenneme gider

11-Ebu Hüreyre anlatıyor: Hz. Peygamber buyurdular ki: “Muhammed’in nefsini kudret eliyle tutan zâta yemîn ederim ki, bu ümmetten her kim -Yahudî olsun, Hristiyan olsun – beni işitir, sonra da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa mutlaka cehennem ehlinden olacaktır” Müslim, İman 240, (153). AÇIKLAMA:…Hz. Peygamber’e inanıp-inanmamaktan dolayı sorumluluk bunu işitmeye bağlıdır. Uzak ve ıssız yerlerde yaşayan ve bu sebeple Risâlet-i Muhammediye’yi işitmeyenler sorumlu tutulamazlar. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: “Biz elçi göndermedikçe kimseye azab etmeyiz” (İsra, 15) buyrulmaktadır.Hadiste Yahudî ve Hıristiyanların betahsîs zikri -Nevevî’nin belirttiği üzere- İslâm dininin bütün insanlığa şümulünü tebârüz ettirmek içindir. Zira bunlar kitap sâhibi semâvî dinlerdir. “Öyle olmalarına rağmen bu iki din mensubu İslâm’a girmekle mükellef olursa, semâvî aslı tamamen kaybolmuş kitapsız din mensupları daha ziyâde dehâlete mecburdurlar” denmiş olmaktadır.

 

4)Kur’an’ı parçalamak ne demektir?

674-İbnu Abbâs , “Kur’ân’ı parçalayanlara da…” (Hicr, 91) ayetini açıklamak üzere: “Onlar Ehl-i Kitap’tır, yani Yahudi ve Hıristiyanlar. Bunlar onu parçalara bölerek bazı kısımlarına inandılar, bazı kısımlarına inanmadılar” buyurmuştur. [Buhârî, Tefsir, Hicr 4, Menâkibu’l-Ensar 52.]

 

5)Kabirlere mescide çevirmek

2698-Hz.Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah şöyle dediler:” Allah Yahudilere ve Hıristiyanlara lânet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler.” [Buhârî, Salât 54; Müslim, Mesâcid 20, (530); Ebû Dâvud, Cenâiz 76; Nesâî, Cenâiz 106, (4, 95, 96).]Ebû Dâvud’un dışındaki bir rivayette Hz. Âişe’den şu ziyadeye yer verilmiştir: “Eğer bu (endişe) olmasaydı, (Resûlullah’ın) kabri açıkta bulundurulacaktı. Ancak mescid ittihaz edilmesinden korkuldu.”

 

6)Olumsuzluklarda Yahudilere benzemeyin

2138-İbnu’l-Müseyyeb’den rivayet edildiğine göre demiştir ki: “Allah Teâlâ Hazretleri münezzehtir, (halde ve sözde) nezîh olanı sever; nâziftir, nezâfeti sever; kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever. Öyle ise avlularınızı temizleyin ve yahudilere benzemeyin.” [Tirmizî, Edeb 41, (2800).]

2111-Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Yahudîler ve hıristiyanlar (saçlarını) boyamazlar. Siz onlara muhâlefet edin.” [Buhârî, Libâs 67, Enbiya 50; Müslim, Libâs 80, (2103); Ebû Dâvud, Tereccül 18, (4203); Nesâî, Zînet 14, (8, 137); Tirmizî, Libâs 20, (1752).]Bu hadis Tirmizî’de “(Saçınızdaki) aklıkların rengini değiştirin, yahudîlere benzemeyin!” şeklinde gelmiştir.

 

7)Yahudinin iyiliği

2088-Hz. Ali anlatıyor: “Evimden soğuk bir günde çıktım. Çok açtım, (yiyecek) bir şey arıyordum. Bir yahudîye rastladım, bahçesinde çıkrıkla sulama yapıyordu. Duvardaki bir açıklıktan adama baktım.”Ne istiyorsun ey bedevi, kovasını bir hurmaya bana su çeker misin?” dedi. Ben de:”Evet! ama kapıyı aç da gireyim!” dedim. Adam kapıyı açtı, ben girdim, bir kova verdi. Su çekmeye başladım. Her kovada bir hurma verdi. İki avucum hurma ile dolunca kovayı bıraktım ve bu bana yeter deyip hurmaları yedim, sudan içip sonra mescide geldim.” [Tirmizî, Kıyâmet 35, (2475).]

 

8)Yahudilerle ticaret

2001-Hz. Âişe anlatıyor: “Resûlullah bir yahudîden, veresiye yiyecek satın aldı. Rehin olarak zırhını verdi.” [Buhârî, Rehn 2, 5, Büyû 14, 33, 88, Silm 5, 6, İstikraz 1, Cihâd 89, Megâzi 85; Müslim, Musâkât 124, (1603); Nesâî, Büyû 58, 87, (7, 288, 303).]

 

9)Yahudiler ve Hıristiyanlardan da cennetlik olanlar vardır

3992-7198- Avf İbnu Mâlik anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Yahudiler yetmişbir fırkaya bölündüler, onlardan sadece bir fırka cennetliktir, yetmiş fırka cehennemliktir. Hıristiyanlar ise yetmişiki fırkaya bölündüler. Bunlardan da yetmişbir fırka cehennemliktir, sadece biri cennetliktir. Muhammed’in nefsi elinde olan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun! Benim ümmetim yetmişüç fırkaya bölünecek, bunlardan biri cennetlik, yetmişikisi cehennemliktir.””Ey Allah’ın Resûlü! Cennetlikler kimlerdir?” diye sorulmuştu. “Onlar, cemaattir” buyurdular.”

 

10)Sapıtma sadece Yahudi ve Hırıistiyanlara ait bir durum değildir

3994-7200-Ebu Hureyre anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Sizler, kendinizden önce gelen ümmetlerin sünnetine kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpa tıp uyacaksınız. Hatta onlar, daracık bir keler deliğine girseler oraya siz de gireceksiniz.”Oradakiler, “Ey Allah’ın Resûlü! (Onlar) yahudiler, ve hıristiyanlar mı?” diye sordular.: “Bunlar değilse kimler olur?” buyurdular.”

 

11)Yahudide Peygamber’in zırhı kalmış

2438-6747-Esma Bintu Yezid anlatıyor: “Resûlullah, zırhını bir yahudinin yanında, bir miktar zahire mukabili rehine bırakılmış olarak vefat etti.”

12)İbadet yerlerinde Yahudi ve Hırısitiyanlara benzeyiş: Camileri yükseltmek ve süslemek

5522-İbnu Abbas anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki:”Ben mescidlerin yükseltilmesiyle emrolunmadım!” İbnu Abbas der ki: “Yemin olsun! Sizler mescidlerinizi, Yahudi ve Hıristiyanlar gibi süsleyeceksiniz!” [Ebu Davud, Salat 12, (448); Buhârî Salat 62 (muallak olarak).]

740-6214-İbnu Abbas anlatıyor: “Resûlullah buyurdular ki: “Görüyorum ki, Yahudilerin havralarını, Hıristiyanların da kiliselerini yükselttikleri gibi sizler de mescidlerinizi yükselteceksiniz.”

 

13)Peygamber’i Musa Peygamberden üstün tutmayın

4337-Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: “Müslümanlardan biri ile Yahudilerden biri aralarında münakaşa edip küfürleştiler. Müslüman öbürüne:”Resulullah’ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Yahudi de: “Musa aleyhisselam’ı âlemler üzerine seçkin kılan Zât-ı Zülcelâl’e kasem olsun!” diye yemin etti. Derken, o böyle der demez, müslüman elini kaldırıp yahudi’ye bir tokat vurdu. Yahudi de doğruca Aleyhisselâtu vesselâm’a gidip hadiseyi haber verdi.:”Beni Hz. Musa’ya üstün kılmayın! Çünkü insanlar hep bayılacaklar. İlk kalkan ben olacağım. Ben ayılınca Hz. Musa’yı Arş’ın bir ucundan tutmuş göreceğim. Bilemiyorum. O, bayılıp hemen ayılanlardan mıdır, yoksa Allah’ın istisna ettiklerinden midir?” buyurdu.” [Buhârî, Husumât 1, Enbiya 34, 35, Rikâk 43, Tevhid 31; Müslim, Fezâil 160, (2373); Ebu Dâvud, Sünnet 14, (4671); Tirmizî, Tefsir, Zümer, (3240).]

 

14)Yahudilerin doğru tepkisine karşı duyarlılık

5815-Katîle Bintu Sayfî -ki Cüheyne’den bir kadındır- anlatıyor: “Resulullah’a bir Yahudi uğradı ve:”Siz Müslümanlar Allah’a benzerler koşuyor ve şirke düşüyorsunuz ve diyorsunuz ki: “Allah istedi ben de istedim.” Yine diyorsunuz ki: “Ka’ be’ye yemin olsun!”Bunun üzerine Resulullah Ashab’a, yemin etmek istedikleri zaman “Ka’be’nin Rabbına kasem olsun!” demelerine ve: “Allah istedi sonra da ben istedim” demelerini emretti.” [Nesaî, Eyman 9, (7, 6).]

 

ŞEKİLCİ- KALIPÇI DAVRANIŞLAR

ALLAH, ŞEKİLLERİNİZE VE KALIPLARINIZA BAKMAZ

3312- Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: “Resulullah buyurdular ki: “Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekâbet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun.Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona (ihânet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkîr etmez. Kişiye şer olarak, müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her müslümanın malı, kanı ve ırzı diğer müslümana haramdır. Allah sizin suretlerinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır-eliyle göğsünü işaret etti-:Sakın ha! Birinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz.” [Buharî, Nikâh 45, Edeb 57, 58, Ferâiz 2; Müslim, Birr 28-34, (2563-2564); Ebu Dâvud, Edeb 40, 56, (4882, 4917); Tirmizî, Birr 18, (1928).]

AKÇAĞ’IN KÜTÜBÜ SİTTE CD’Sİ İLE INTERNETTE CHM UZANTILI KÜTÜBÜ SİTTE PROGRAMINDA BAZI HADİSLERİN NUMARALARI BİRBİRİNİ TUTMAMAKTADIR. KOLAYLIK OLSUN DİYE DENK GELEN BAZI NUMARALAR VERİLMİŞTİR.

CD ve CHM uzantılı hadis çalışması. CD’de 44 ve 633. no’lu hadisler yok

CHM’de 923-943 arası hadisler yok

İLK NUMARA CHM DOSYASINDAN <-à İKİNCİ NUMARA AKÇAĞ CD’SİN‘DEN

43-43; 44-45; 100-101; 500-501; 922-944; 924-947; 1200-1225; 1500-1528; 2000-2025; 3000-3025; 4000-4030; 5000-5036; 6000-6036

 

 


This entry was posted on Cuma, Temmuz 9th, 2010 at 03:33 and is filed under RİVAYETLER(Hadis). You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz