Nazar-Diyanet İslam Ansiklopedisi
“Bir şeye özenme, imrenme veya kıskançlıkla bakan kimsenin bakışlarıyla zarar verecek şekilde onu etkilemesi.
Eski Sümer, Bâbil, Mısır, Grek ve Roma kültürlerinin yanı sıra Sâmî, Pers, Hint ve çeşitli Avrupa kavimlerini kapsayan geniş bir coğrafya üzerinde hem geçmişte hem günümüzde yer alan bu inanışın başlangıcı tam olarak bilinmemekle beraber milâttan önce 4000 yılına kadar gittiği kabul edilir. Ortadoğu, Akdeniz ve Hint-Avrupa bölgelerindeki yaygınlığına rağmen nazar inancının Uzakdoğu, Güney Afrika, Avustralya ve Amerika’nın yerli toplumlarınca bilinmediği ve buralara girişinin geç tarihlerde Avrupa kanalıyla gerçekleştiği ileri sürülmüştür…
Bu sebeple eski kültürlerde her türlü hastalık, talihsizlik ve kötü durum, bilhassa âni ölümler bilinçli veya bilinçsizce yapılmış nazarla ilişkilendirilmiştir. Kıskanç göze yönelik atıflar yahudi kutsal metinlerinde, Zerdüştîlik literatürü ile Hint atasözlerinde de yer alır (Brav, s. 46-47; Woodburne, s. 56; Donaldson, s. 66).
Nazar, esasen kıskançlık veya beğeni dolu bir bakışla ortaya çıksa da güzel bir insanı yahut bir şeyi tedbirsizce övme sonucunda da oluşabilmektedir. Bazan insanın bu yolla kendine, eşine, çocuklarına ve hayvanlarına da zarar vermesi mümkündür. Çeşitli kültürlerde kötü bakış yoluyla karşısındakine zarar verme gücü belli kişilerle özdeşleştirilmiş, dolayısıyla nazara büyüye benzer bir fonksiyon yüklenmiştir. Bunun yanı sıra birçok insanın potansiyel olarak nazar gücüne sahip bulunduğu, ayrıca kem gözle zarar vermenin kişinin mutlaka kötü niyetli veya bilinçli oluşuna bağlı olmadığı şeklinde görüşler de mevcuttur (Dundes, s. 259-260; Brav, s. 48-49; Donaldson, s. 69). Kadınlar, özellikle yahudi ve hıristiyan din adamları, normal veya sıra dışı fiziksel özelliklere sahip bulunan kişiler nazarla ilişkilendirilirken çok güzel, aşırı derecede çirkin, güçlü, iri veya ufak olmak genellikle yeşil veya mavi göz rengi tabiat üstü veya karanlık güçlerle (cinler, periler, şeytan) bağlantıya işaret sayılmıştır. Bilhassa tek gözü kör veya kambur kişilerin, yılan, tilki, kedi, çekirge gibi iri gözlü hayvanların ve kuyruğunda göze benzer figürler bulunan tavus kuşunun nazar gücüne sahip olduğuna inanılmıştır {ERE, V, 609-610). Öte yandan sırf hayranlıkla yapılan övgülerin de hastalanmaya, tanrıların ya da kem göze sahip insanların kıskançlığına sebebiyet verdiği kabul edilmiştir. Ayrıca nazarın bebeklerin, çocukların ve kadınların (özellikle gelinler ve hamile kadınlar), besili çiftlik hayvanlarının, meyve veren ağaç ve ekinlerin, yeni eşya veya binaların üzerinde etkili olduğuna inanılmıştır.
Nazar inancı, Hint, İran, Arap, yahudi ve Türk kültürlerinin yanı sıra modern Avrupa, bilhassa Akdeniz ve Slav toplumlarında ve Latin Amerika’da hâlâ yaşamaktadır. Nazara karşı alınan tedbirler kültürden kültüre farklılık göstermekle birlikte bu konuda uzmanlaşmış kişiler tarafından uygulanan ritüellerden başka bazı yaygın uygulamalar da söz konusudur. Bunların başında Tann’nın ismini veya koruyucu birtakım ibareleri zikretmek, belli dua cümlelerini okumak, nazara mâruz kalan kişiye veya şeye tükürmek ya da onu kötülemek ve muska kullanmak gelir… Ayrıca koruyucu nitelikteki el hareketini yapmak (mano cornuto), nazarı değdiğine inanılan kişiye hediye vermek, imrendiği şey yiyecekse bir miktar ikram etmek, o kişiye ait saç, tırnak, giysi gibi bir şeyi yakmak, özellikle çocukların yüzüne ve yetişkinlerin göz kapaklarına is karası sürmek eve veya ağaca sarımsak asmak ve ateşe tuz atmak nazarın bertaraf edilmesi ya da etkisinin azaltılması için uygulanan yöntemlerdir.
Câhiliye Araplan’nın hayatında nazarın büyük öneminin bulunduğu bilinmektedir. Onların telakkisine göre bakışlar çoğunlukla kötü etkiler doğurur…
Kur’ân-ı Kerîm’de nazar konusuna doğrudan temas eden âyet bulunmamakla birlikte dolaylı biçimde bu meseleye işaret eden âyetlerin mevcut olduğu kabul edilir. Kalem sûresinde (68/51). Ebû Ali el-Cübbâî nazarın karşıdaklne hayran gözlerle bakılması durumunda değdiğini, söz konusu âyette inkarcıların Hz. Peygamber’e bu gözle bakmadıklarını, dolayısıyla onların bakışının nazar sayılmayacağını ileri sürmekte, oğlu Ebû Hâşim, ayrıca Ebü’l-Kâsım el-Belhî bu gerekçenin nazarın hak olmasına engel teşkil etmeyeceğini belirtmektedir (Fahreddin er-Râzî, XVIII, 173).
Bazı rivayetlerde nazarın tedavisi için, etkilenen kimsenin nazarı dokunan kişinin abdest aldığı su ile yıkanması tavsiye edilmekte, hatta bizzat Resûlullah’ın böyle bir tavsiyede bulunduğu kaydedilmektedir {Müsned, III, 486 (sıhhati hakkındaki görüşler için bk. a.g.e. [Arnaût], XXIV, 466-469; XXV, 356-358]; İbn Mâce, “Tıb”, 32). Bu rivayet sahih olsa bile hadisenin, Resûl-i Ekrem’in tavsiyesinden ziyade insanların alışageldikleri şeyleri devam ettirme şeklinde gerçekleştiği söylenebilir. Çünkü nazarla tedavisi için yapılan işlem arasında bir ilişki bulunmamaktadır… Öte yandan Resûlullah’ın nazara karşı Câhiliye takılarını bulunduran kişiler hakkında yergi ifadeleri kullandığı da rivayet edilmiştir (Müsned, IV, 154, 156).
Selef âlimleri nazar meselesine yer verirken (Beyhaki, VII, 527; Ferrâ el-Begavî, XII, 156-166; İbn Kayyim el-Cevziyye, Bedâ’i’u’l-fevâ’id, II, 257-259) kelâmcılar, muhtemelen itikadı ilgilendirmediği ve âhâd haberlere dayandığından bu konuyu eserlerine almamışlardır. Fakihler ise daha çok, kötü bakışlı kişiden korunmak ve nazardan kurtulmak için alınması gereken tedbirler üzerinde durmuşlardır. Kâdî İyâz, Nevevî ve İbn Âbidîn, nafakalarının karşılanması şartıyla nazarı etkili kişilerin toplumdan uzak tutulabileceğini bildirmektedir. Kurtubî ise nazar yoluyla zarar veren kimseden zararın tazmin ettirilebileceğini belirtmiştir (İbn Hacer, X, 216; Bedreddin el-Aynî, XVII, 405).
Nazar konusunu pozitif bilimlerin yöntemiyle açıklama imkânı bulunmamaktadır… Burada inancı ilgilendiren en önemli husus nazar kavramı etrafında oluşturulan kurşun dökme, çeşitli hayvanların resim veya kemiklerini kullanma gibi bir kısmı İslâm dışı gelenek ve uygulamalardır. Allah’a dayanma yerine bazı şeylere sığınma, Allah’ın yaratıcı ve koruyucu sıfatlarını yaratıklara devretme anlamı taşıyan bu tür davranışları İslâmî açıdan onaylamak mümkün değildir. (DIA, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Nazar maddesi.)