-
22nd Temmuz 2008

Kur’an’da kader-Prof.Süleyman Ateş

posted in KADER |

KUR’AN’DA KADER

“Biz her şeyi bir kaderle :(bir ölçü, düzen ve planla) yaratmışızdır. (54/49) Bu âyette Allah’ın, her şeyi belli bir kader (ölçü, miktar ve düzen) ile yarattığı vurgulanmaktadır. Müfessirler, buradaki kader (yi) kelimesini, Allah’ın ezelde insanların yapacakları işleri ve kâinattaki her şeyi planlayıp takdir ettiği şeklinde açıklayan rivayetler aktarırlar. Bu rivayetlere göre bu âyet inince bazı sahâbîler, Hz. Peygamber(s.a.v.)e gelip: “Öyle ise çalışmak niçin? Kadere güvenip çalışmayı bıraksak olmaz mı? Yaptığımız iş, bizim yeni yaptığımız bir şey midir?” demişler. Peygamber (s.a.v.): “Siz amel ediniz, herkese yaratıldığı iş kolaylaştırılır”[1] demiş. Yine rivayete göre müşrikler gelip peygamberler hakkında tartışmışlar, bu iki âyet inmiş[2].

Bir rivayete göre Hz. Peygamber, bu âyetin, âhir zamanda gelecek ve Allah’ın kaderini yalanlayacak bir cemâat hakkında indiğini söylemiş[3].

Abdullah ibn Ömer yoluyla da Peygamber’in: “Her ümmetin mecû-sîleri vardır, benim ümmetimin mecûsîleri de’kader yoktur’ diyenlerdir. Hasta olurlarsa onları sormayınız, ölürlerse cenazelerine gitmeyiniz!” dediği rivayet edilmiştir[4]. Ebû Hüreyre’ye bağlanan bir rivayete göre: “Peygamber (s.a.v.) geldi, biz kader hakkında tartışıyorduk. O kadar kızdı ki yüzü kızardı, yanaklarında birer nar dânesi belirir gibi oldu. Sonra şöyle buyurdu:

– Size böyle mi emredildi? Ben size bunun için mi gönderildim? Sizden öncekiler bu hususta tartışmaya girince helak oldular. Ben size tartışmamanızı kesinlikle emrettim, emrettim!.”[5]

İşte tefsirle uğraşanlar bu rivayetlere dayanarak kader sorununa girmişlerdir. Kader, Allah’ın ezelî ilmi, planıdır ve Allah, zamansız olduğu için O’nun ilmini, bizim ölçülerimizle değerlendirip o bilginin mâhiyeti hakkında bir hüküm vermemiz yanlış olur. Ancak kader hakkında gelen bu rivayetlerin içeriği Kur’ân’a aykırıdır. Çünkü Kur’ân’ın, gaybı Allah’tan başka hiç kimsenin bilmeyeceği (Nemi: 48/65) prensibine aykırıdır. Bunların, çeşitli düşünce sahipleri (mezhep mensupları) arasında, bu konuda çıkan tartışmalar sonucunda üretildiğinde şüphe yoktur.

Bir kere bu iki âyetin, kaderi inkâr edenler hakkında indiğini söyleyen rivayet uydurmadır. Çünkü Hz. Peygamber zamanında müslumanlar ara­sında kader tartışmaları yoktu ki onlar hakkında âyet insin? Kaderi inkâr edenlerin, bu ümmetin mecûsîleri olduklarını, onların cenazelerine dahi gidilmemesini söyleyen hadîsin, uydurma olduğu, su götürmez bir gerçektir. Çünkü bu, Kaderiyye’ye karşı uydurulmuş bir sözdür. Bunda mezhep tartışmalarının parmağı açıkça görülmektedir. Zaten İbn Kesîr de bu şekliyle bu hadîsi, altı kitaptan hiçbirinin rivayet etmediğini, kaderi yalanlayanların meshedileceğini (hayvan kılığına sokulacağını) bildiren bir hadîs için de Tirmizî’nin garîb dediğini kaydediyor[6].

Bu âyetlerin, gelip Peygamber’le kader hakkında tartışan müşrikler hakkında indiği rivayeti[7] de doğru olamaz. Çünkü Peygamber’le müşrikler arasındaki temel tartışma konusu kader değil, Allah’ın birliği, yalnız O’na tapılacağı ve âhiret sorumluluğu mes’elesi idi. Yoksa müşrikler, aslında kaderci idiler ve onlar kadere dehr adını veriyor, kendilerini helak edenin dehr (felek) olduğunu söylüyorlardı[8]. Peygamber’in, müşriklerle, sonradan çıkan kelâm üslûblarıyla tartıştığı görülmemiştir. Kur’ân-i Kerîm’de de bu tür tartışmalar yoktur. Onun üslûbu herkesin anlayacağı açıklık ve netliktedir.

Kaldı ki bu âyetler Mekke’de inmişti. Ebû Hüreyre ise Medîne döneminin sonlarında gelip müslüman olmuş ve Peygamber’in sohpetine katılmıştır. Onun, Mekke döneminin ilk yıllarında inmiş olan âyetlerin iniş sebebini bilmesi çok uzak bir olasılıktır. Çünkü kendisi olaya tanık olmamıştır. Olaya tanık olanlardan da böyle bir rivayet gelmemiştir.

Ayrıca bu iki âyetin, böyle ferdî bir vak’a üzerine indiği varsayılırsa öteki âyetlerden ayrı inmiş olması gerekir. Oysa âyetler öncesine ve sonrasına bağlıdır ve âyetlerin sözgeliminde kader konusu yoktur. Burada ve biraz sonra göreceğimiz üzere hemen bütün âyetlerde her şeyin bir hesab ve ölçü ile ve bir zamana bağlı olarak yaratıldığı, başı boş, ölçüsüz, hesapsız, plansız, gelişigüzel olmadığı anlatılmaktadır. Âyetler, kaza ve kader tartışmalarını içermez, O’nun katında her şey bir mikdâr iledir”[9] âyeti gibi, Biz her şeyi bir kaderle (bir ölçü, düzen ve planla) yaratmışızdır.”[10] âyeti de her şeyin bir miktar ve ölçü ile yaratıldığını, bir zamanı bulunduğunu, zamansız, hesap­sız, ölçüsüz ve plansız bir şey olmadığını belirtmektedir.

Âyetler, insanların kendi yaptıkları işler hakkında değil, Allah’ın yaptığı işler hakkındadır. Yani Allah her şeyi bir ölçü ve zaman ile yarat­mıştır. Eski milletler nasıl helak olup Allah’ın azabına uğramışlarsa, bu müşrikler de bir gün o azaba uğrayacaklar, ateşin içine yüzükoyun sürük­lenip atılacaklardır. Bunların azaba çarpılacakları zaman da gelecektir. Bunların yaptıkları kendi yanlarına kalmayacaktır. Zîrâ her yaptıkları tesbit ediliyor. İşte bu âyetlerin ardından gelen

51– Andolsun biz sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Öğüt alan yok mudur? 52– işledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur. 53- Küçük, büyük hepsi satır satır yazıl­mıştır.”[11] âyetleri, suçluların yaptıkları her şeyin, kitaplara yazılıp tesbit edildiğini, bu yaptıklarından hesaba çekileceklerini belirtmektedir.

Bu âyetler aynen: “Onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek, onun sözlerini ve işlerini) kaydetmektedir. (İnsan,) Hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) hazır bulun­masın.”[12], “Her insanın (amel) kuşunu boynuna doladık, Kıyamet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız:’Kitabını oku, bugün nefsin sana hesapçı olarak yeter!’ (deriz).”[13], “Kitâb (ortaya) konulmuştur. Suçluların onun içindekilerden korkarak:’Vah bize, bu kitaba da ne oluyor, ne küçük ne de büyük hiçbir şey bırakmıyor, her şeyi sayıp döküyor!’ dediklerini görürsün. Yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Rabb’in kimseye zulmetmez.”[14], “Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür. Ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür.”[15],”O gün her nefis, yaptığı her hayrı hazır bulacaktır; işlediği her kötülüğü de. O kötülükle kendisi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah sizi kendisin(inin emir­lerine karşı gelmek)den sakındırıyor. Allah, kulllarına şefkatlidir.”[16] âyetleri gibi insanların yaptıkları işlerin yazıldığını ve bu işlerin karşılığını mutlaka göreceklerini ifade etmektedir. Bunların bilinen anlamdaki kaderle bir ilgisi yoktur. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın, kendi işlerini planlayıp ölçü ve miktar ile yarattığı vurgulanmakta, fakat insanların işlerini Allah’ın takdir ettiği söylenmemektedir.

Hz. Peygamber döneminden hayli zaman sonra ortaya çıkan Kaderiyye, Cebriyye gibi fırkalar, Kelâm ekolleri, âyetlerde kendi düşüncelerini okumuşlar ve âyetleri, istedikleri gibi yorûmlayabilmek için her fırka, kendinden olmayanı sapık gösterecek hadîsler üretmişlerdir. Bu konuda hadîs çok değildir. Daha ziyade bu rivayetler, sahâbîlere götürülmüştür. İbn Kesîr’in tefsîrine bakılırsa konu üzerindeki tartışmaların şiddeti an­laşılır.

Bu sözlerimizle bizim kaderi inkâr ettiğimiz anlaşılmasın. Elbette kader vardır. Fakat kader, Allah’ın ezelî bilgisi ve her şeyi bir hesaba, ölçüye ve plana göre yaratmış olması, olmuş ve olacak her şeyi bilmesi demektir. O’nun bilgisine sonradan bir şey eklenmez. O, olmuş ve olacak her şeyi bilir. Esasen zaman üstü olan Allah’ın zâtı için öncelik ve sonralık da yoktur. İşte Allah’ın bilgisi, bir anlamda O’nun planı, kaderidir. Fakat biz O’nun bilgisinin mâhiyetini bilemeyiz. Çünkü O zamansız bilgidir. Biz zamanla sınırlıyız. Zaman içinde olanları biliriz. Zamansızı zamanlı ile karşılaştırıp, zamanlı hakkında bildiklerimizi zamansıza uygulamak ve böylece zamansız bilgi hakkında yargıya varmak doğru olmaz. Biz, âyet­lerin, Kelâm ekollerinin ortaya çıkardığı kader tartışmalarını içermediği kanısındayız.

Râğıb el-Isfahânî, bu konuda özetle şu bilgiyi vermektedir:

“Kadr ve takdir, bir şeyin kemmiyyetini ve miktarını açıklamak, bir şeye güç vermektir. Allah’ın eşyayı takdîri iki türlüdür: Biri eşyaya kudret vermesi, diğeri hikmeti uyarınca belli bir ölçü, biçim ve miktarda yarat­masıdır…

Hurma çekirdeğine hurma ağacı, insan tohumuna insan olmasını, diğer hayvan tohumlarından da kendilerine benzer hayvanlar olmasını takdİr etmesi gibi.

Allah’ın takdiri de iki türlüdür: Biri bir şeyin zorunlu veya mümkün olarak şöyle veya böyle olacağına veya olmayacağına hükmetmesi(karar vermesi)dir. Allah her şey için bir ölçü (bir sınır) koymuştur.”[17] âyeti bu takdiri belirtmektedir. Diğeri ona kudret vermesidir. Biz onu kadretîik, ne güzel kadr edeniz!”[18] âyeti de

Allah’ın, yarattığı şeye ya kudret, yahut ölçü, biçim verdiğini, ya da şöyle veya böyle olmasına karar verdiğini anlatmaktadır.

Yaratıklar arasında ölümü takdir etmesi de, her şeyin ölümlü olmasına karar vermesidir. Vâki’a: 46/6’ncı âyette Allah’ın, insanları ölümlü yarattığı anlatılmaktadır.

Müzzemmil: 3/20’de gecenin gündüz üzerine, gündüzün de gece üzerine dolanmasını Allah’ın takdir ettiği, zamanın gece ve gündüz dilim­lerine ayrılmasını Allah’ın takdir ettiği, yani böyle olmasına karar verdiği anlatılmaktadır.

Abese: 24/19’da Allah’ın, potansiyel yaratmasının, insanda yavaş yavaş ortaya çıktığına işaret edilmektedir…

Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri, bizim yanımızda olmasın, ama biz onu bilinen bir kader (ölçü, miktar) ile indiririz.”[20] âyetlerinde ezelî kararın, yavaş yavaş ortaya çıkması, kaderin zuhuru anlatılmaktadır.

Eli geniş olan, kaderince (genişliğine göre) nafaka versin. Rızkı kısılmış bulunan da Allah’ın kendisine ver­diğinden versin.”[21] âyetinde herkesin haline uygun olanı yapması gerektiği anlatılmaktadır…

1) Belli Biçim Verme, Kararlaştırma, Düzenleme, Takdir Etme: O ki takdir edip yol gösterdi. (A’lâ: 8/3) (Allah insanı) Nutfeden yarattı, onu takdir etti (ölçüp biçti, biçimlendirdi). (Abese: 24/19) âyetlerinde Allah’ın her şeyi ölçüp biçtiği, yaratıp biçimlendirdiği, insanı nutfeden yaratıp ona biçim verdiği, geceyi ve gündüzü düzenleyip takdir ettiği belirtilmektedir.

Yeri kaynaklar halinde fışkırttık, (göğün ve yerin) su (lan) takdir edilmiş (planlanmış) bir işin olması için birleşti. (Kamer: 37/12) âyetinde de kadr edilmiş emir; planlanmış, karar­laştırılmış iş demektir.

Aya da konaklar takdir ettik (düzenledik, belirledik). Nihayet o, eski urcûn haline döndü. (Yâsîn: 41/39)

Göklerin ve yerin mülkü (ve yönetimi) O’nundur, O, bir çocuk edinmemiştir, mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir. (Furtan: 42/2)

Aranızda ölümü biz takdir ettik (belirledik), bizim önümüze geçilemez (plan ve kararımıza engel olunamaz). (Vâkı’a: 46/60)

Güneşi ziya, ay’ı nur yapan yılların sayısını ve (vakitlerin) hesabı(nı) bilmeniz için aya (dolaşma) konaklar(ı) düzenleyen O’dur. Allah, bunları (boş yere değil), gerçek ile (hikmeti uyarınca) yaratmıştır. Bilen bir kavim için âyetleri açıklamaktadır. (Yûnus: 51/5) âyetlerinde kader, belirleme, düzenleme, kararlaştırma anla­mındadır. [26]

2) Bir Ölçü Ve Mikdâr İle Yapma: Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri bizim yanımızda olmasın, ama biz onu bilinen bir kader (ölçü, miktar) ile indiririz. (Hicr: 54/21)

Geniş zırhlar yap, dokumasını ölçülü yap ve (hepiniz) iyi işler yapın. Çünkü ben yaptıklarınızı görmekteyim.” diye (vahyettik). (Sebe: 58/11) âyetinde Dâvûd Aleyhisselâm’a ölçülü biçimde zırh yapması emredilmektedir ki burada da kader, ölçü anlamındadır.

Onlarla, içinde bereketler yarattığımız kentler arasında, açıkça görünen kentler var ettik ve bunlar arasında yürümeyi takdir ettik: “Oralarda geceleri ve gündüzleri güven içinde yürüyün” (dedik). (Sebe: 58/18) âyetinde de kentler arasında belli uzunlukta mesafelerin bulunduğu anlatılmaktadır.

O ki gökten suyu bir kader (ölçü, miktar) ile indirdi de, biz onu ölü bir beldeye yaydık, İşte siz de (yağmur ile yeşeren bitki gibi hayat bulup topraktan) çıkarılacaksınız. (Zuhruf: 63/11)

Gökten bir su indirdi de dereler kendi kaderince (ölçüsüne göre o su ile) çağlayıp aktı. (Ra’d: 87/17)

Gümüşten kadehler ki onları istedikleri ölçüde takdir etmişlerdir (istedikleri kadar içki alırlar). (İnsan: 90/16) âyetinde cennet garsonlarının, cennet halkına, gümüş kadehlerle diledikleri ölçüde şarap sundukları anlatılmaktadır.

Allah her şey için bir ölçü (bir sınır) koymuştur. (Talak: 100/3) âyetinde kadr kelimesi, ölçüp biçme, planlama, dü­zenleme, karar verme mânâsında kullanılmıştır.

Allah’ın emri, kadredilmiş bir kadr (Ahzâb:97/38)âyetinde, Allah’ın işinin kadredildiği, ölçülüp biçildiği, planlanıp takdîr edildiği belirtilmektedir. Ama ölüçülüp biçilen, planlanıp takdir edilen, kulların eylemi değil, Allah’ın işidir.

18-Zira o düşündü, ölçtü biçti. 19- Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti. 20- Yine kahrolası nasıl ölçtü, biçti. (Müddessir: 4/18-20) âyetlerinde takdir, düşünüp taşın­mak, ölçüp biçmek anlamındadır. [27]

3) Ölçülü, Azar Azar Vermek, Kısıtlamak: Allah, kullarından dilediğine rızkı açar (dilediğine) ölçü ile (kısıtlı) verir. (Kasas: 49/82, İsrâ: 50/30, Sebe’: 58/36, Zümer: 59/52, Şûra: 62/12, Rûm: 84/37, Ankebût: 85/62, Ra’d: 87/26) kullarına rızkı açsa(bol bol verse)ydi, yeryüzünde taşkınlık yaparlardı. Onun için dilediği bir ölçü ile indirir. (Şûra: 62/37)

4) Belli Bir Zaman: 21-Onu sağlam bir karar yerine koyduk. 22- Belli bir süreye kadar. 23-Biçimlendirdik. Ne güzel biçim vereniz Biz- (Mürselât: 33/21-23) Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra (senin için) bir kader üzerine (planladığımız bir vakitle)bize geldin ey Mûsâ! (Tâhâ: 45/40) âyetlerinde kader Allah’ın düzenlediği bir zaman süresidir. [29]

5) Kudret, Yapabilme Gücü: Kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? (Beled: 35/5) 75-Allah hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan köle ile; kendisine güzel rızık verdiğimiz, o rızıktan gizli ve açık harcayan kimseyi misal olarak anlattı. Hiç bunlar bir olurlar mı? Hamd Allah’a mahsustur, fakat çokları bilmezler. 76- Ve Allah şu iki adamı da misal olarak anlattı: Birisi dilsizdir, hiçbir şey yapamaz, efendisinin üzerine bir yüktür. (Efendisi) Onu nereye gönderse bir hayır getirmez (bir iş beceremez)- Şimdi bu (adam), doğru yolda giderek adaleti emreden kimse gibi olur mu? (Nahl: 70/75-76)

6) Lâyıkıyla bilmek, değerlendirmek, anlamak: 1– Biz o(Kur’â)nı Kadir gecesinde indirdik. 2- Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? 3- Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. (Kadr: 25/1-3) âyetlerinde kadr, değer, şan vcşeref anlamına gelir. Allah’ı şanına yaraşır biçimde tanıyamadılar, zîrâ “Allah, insana bir şey indirmedi.” dediler.

Kader Konusunda İhticâc Edilen Diğer Âyetler: Nerede olsanız, sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine ölüm sizi bulur. Onlara bir iyilik erişirse: “Bu, Allah tarafındandır” derler. Onlara bir kötülük erişirse: “Bu, senin yüzündendir” derler. De ki: “Hepsi Allah tarafındandır.” Bu topluma ne oluyor ki hemen hiç söz anlamıyorlar? (Nisa: 98/78)

İnsan bir şeyi yapmak isterse onun için bir enerji gerekir. Bu enerji de yine beden içindeki ve dışındaki Tanrısal yasaların çalışmasıyla meydana gelir. Çünkü enerji besinlerle oluşur. Besinlerin sindirimi, beden organ­larının çalışmasıyla olur. Besinleri Allah yarattığı gibi, bedendeki diş, dil, tükrük bezleri, boğaz, mîde, oniki parmak barsağı ve bütün sindirim sistemini de hep Allah yaratmıştır ve bunlar Allah’ın koyduğu yasalarla çalışmaktadır. İşte dış ve iç etkenler birleşince eylem meydana gelir. İnsanın eylemlerini yaratan etkenler Allah’ın yaratması ile var olduğuna göre insanın eylemleri de dolayısıyla Allah’ın yarattığı şeylerdir. Demek ki “Allah herşeyin yaratıcısıdır” genel hükmü, her şeyi olduğu gibi, insanın eylemlerini de kapsar….

İnsanın gücü, aldığı besinlerin kana karışıp enerjiye dönüşmesiyle oluşur. Bu besinleri Allah yarattığı gibi bunları insan bedeninde enerjiye dönüştüren de Allah’ın yasalarıdır. Şimdi fi’li yapan güç ve âletler hep Allah tarafından yaratıldığına göre o fi’li yaratan da temelde Allah’tır… (Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, Kader Maddesi)

This entry was posted on Salı, Temmuz 22nd, 2008 at 09:16 and is filed under KADER. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

There are currently 2 responses to “Kur’an’da kader-Prof.Süleyman Ateş”

Why not let us know what you think by adding your own comment! Your opinion is as valid as anyone elses, so come on... let us know what you think.

  1. 1 On Temmuz 18th, 2013, arif gök said:

    sure ve ayet numaraları yanlış verilmiş.okuyucuların kafasına şüphe giriyor. lütfen düzeltiniz.özellikle rızıkla ilgili bölüm…kader kavramı-s.ateş.

  2. 2 On Temmuz 19th, 2013, admin said:

    Süleyman Ateş sure numaralarını kullanırken indiriliş sırasını dikkate almıştır. Dolayısıyla bir yanlışlık yoktur. Örneğin, Nisa suresi, iniş sırası 98, normal sırası 4’tür.

Yorum Yaz