Keffaret Orucu Var Mı?
KEFFARET ORUCU
KUR’AN’DA KEFFARET ORUCUNA BAKIŞ:
4Nisa suresi/92-Bir mü’minin bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mü’mini yanlışlıkla öldürürse, bir mü’min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mü’min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü’min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ard arda oruç tutması gerekir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
58Mücadele suresi/3-o halde, “Sen bana annem kadar haramsın!” diyerek hanımlarından ayrılanlara ve sonra söylediklerinden geri dönenlere gelince, (onların keffareti) eşlerin tekrar birbirlerine dokunmalarından önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak olacaktır. Size (burada) tavsiye edilen budur; çünkü Allah yaptığınız her şeyden tamamiyle haberdardır.
58Mücadele suresi/4-Ancak buna imkanı olmayan, (bunun yerine,) birbirlerine yeniden dokunmadan önce peşpeşe iki ay oruç tutacak ve buna gücü yetmeyen altmış yoksulu doyuracak. Bu, Allah’a ve Elçisi’ne inancınızı isbat etmeniz için (gerekli)dir. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır ve hakikati inkar edenleri (öteki dünyada) şiddetli bir azap beklemektedir.
2Bakara suresi/184-Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
2Bakara suresi/185- (O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.
2Bakara suresi/196- Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman (olmak üzere) tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve Allah’ın cezasının çetin olduğunu bilin.
5Maide suresi/89-Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bu durumda yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Kim (bu imkânı) bulamazsa, onun keffareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffareti budur. Yeminlerinizi tutun. Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz.
5Maide suresi/95-Ey iman edenler! İhramlı iken (karada) av hayvanı öldürmeyin. Kim (ihramlı iken) onu kasten öldürürse (kendisine) bir ceza vardır. (Bu ceza), Kâ’be’ye ulaştırılmak üzere, öldürdüğünün dengi olup, içinizden iki âdil kimsenin takdir edeceği bir kurbanlık hayvan; veya yoksulları yedirmek suretiyle keffaret; yahut onun dengi oruç tutmaktır. (Bu) yaptığı işin kötü sonucunu tatması içindir. Allah, geçmiştekileri affetmiştir. Fakat kim bir daha böyle yaparsa, Allah ondan intikam alır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.
**********o**************
KEFFARET ORUCU-SÜLEYMAN ATEŞ
“64. Soru: “Ramazan’da zorunlu olmadan oruç yemenin cezası nedir?”
Cevap: Önce şunu belirtmek gerekir ki oruca niyet etmeyen kimsenin oruç tutmaması, büyük günâh olmakla beraber bunun keffâreti yoktur. Bu adamın, sonradan tevbe etmesi gerekir. Burada sorun, oruca niyet etmeden oruç tutmamak değil, niyet ettiği orucu bozma sorunudur. İşte başladığı bir orucu bir özür dolayısıyla bozmanın cezası, özrü geçtiği zaman yediği orucu kaza etmektir. Fakat başladığı orucu, özürsüz olarak bozmaktan ötürü, altmış gün kefaret, bir gün de yediği orucun kazası olmak üzere altmış bir gün oruç tutmak gerektiği fıkıh ve ilmihal kitaplarında yazılıdır.
Başlanan bir orucu özürsüz olarak bozmaktan ötürü keffâretin gerektiği sorunu, Ebû Hüreyre’den rivayet edilen bir habere dayandırılmıştır. Bu habere göre, Ramazan’da zorunlu bir neden yokken fakîr bir sahâbîsine, Peygamber önce 60 gün oruç tutmasını emretmiş, adamın bunu yapamayacağını söylemesi üzerine 60 fakiri doyurmasını önermiş, bunu da yapamayacağını söyleyince kendisine hediye gelmiş olan bir sepet hurmayı o kimseye verip bunu sadaka vermesini emretmiş, adam da kendisinden daha fakir biri olmadığını söyleyince o halde hurmayı götürüp çoluk çocuğuyla yemesini emretmiş.
Bu kıssanın temel râvîsi Ebû Hüreyre’dir. Ve bu işi yapanın kimliği de pek belli değildir. Bu rivayete dayanan fakîhler, oruç keffâreti hakkında pek çok ihtilâfa düşmüşlerdir. Kimine göre eğer kasden oruç bozmaktan ötürü keffâret gerekseydi, yoksulluk dolayısıyla kişiden keffâret düşmezdi.
Kimine göre yoksulluk dolayısıyla keffâretin düşmesi, sadece bu adama özgü bir şeydir. Asıl olan keffâretin düşmemesidir.
Kimine göre bu adama verilmiş olan ruhsat neshedilmiştir. Ama bu nesih görüşünü iddia eden, bunu neyin neshettiğini söylememiştir.
Dârekutnî el-‘İlel’de, Zührî’den aldığı rivayete ta’lîkan: “Böylece köle âzâdetmek, ya da iki ay oruç tutmak, ya da altmış fakiri doyurmak sünnet oldu” demiştir.
Eğer rivayet kesin doğru ise herhalde Dârekutnî’nin bu görüşü, görüşlerin en isabetlisidir. Buna göre oruç keffâreti, farz değil, sünnettir. Peygamber Aleyhisselâm, oruca karşı bu cinayeti işleyen adama, Kur’ân’da hatâen adam öldürene belirlenen cezaya kıyâsen bir keffâret belirlemiş, fakat bunun, zorunlu bir hüküm değil, günâhın affı için sadaka olduğunu belirtmek üzere “Götür, çoluk çocuğunla birlikte ye, Allah seni affetsin!” demiştir. Eğer bu keffâret, zorunlu olsaydı, özel olarak o adama böyle bir ruhsatın verilmesi söz konusu olmazdı. Çünkü din hükümleri kişilere göre değişmez. Bu adam eli darlığından dolayı köle âzâdedemiyor, altmış fakiri doyuramıyorsa pekâlâ altmış gün oruç tutabilirdi. Peygamber de öyle yapmasını adama emrederdi. Ama öyle yapmamış, üstelik adama, çoluk çocuğuyla beraber yemesi için bir sepet, yahut iki sepet yiyecek (veya hurma) vermiştir.
Ayrıca keffâretin bir köle âzâdetme veya bir deve kurban kesme olduğu rivayeti de vardır.
Hz. Âişe’den gelen, aynı konu ile ilgili iki rivayette ise belirli bir keffâretten söz edilmez, sadece bir miktar sadaka vermekten söz edilir ki bu da işlenen bir hatâ ve kusurun ardından bir miktar sadaka verme geleneğine ve bunu destekleyen Kur’ân öğüdüne uygun düşmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de her ne sebeple olursa olsun, oruç yiyene, namaz kılmayana bir ceza belirlenmemiştir. Zaten oruca niyet etmeyerek oruç tutmayan kimseye keffâretin gerekmediğinde oybirliği vardır. Keffâretin başlanan orucu, özürsüz olarak bozmaktan ileri geleceği belirtilmektedir. Bir namazı özürsüz olarak bozan kimse, nasıl o namazı yeniden kılarsa, orucu özürsüz olarak bozanın da yine onu kaza etmesi gerekir. Başladığı bir orucu bozan kimseye keffâret gerekeceği hususu, sadece andığımız vâhid haberine dayanılarak fıkıh hükmü haline getirilmiştir. Allah’ın Kitabında en ufak bir işaret olmayan şey farz olamaz.
Eğer orucun zorunlu bir keffâreti olsaydı bu, Kur’ân’da belirtilirdi. Yemînin keffâreti açık açık belirtilmiş iken, neden orucu bozmanın keffâretinden söz edilmemiştir? Oruç bozma, yemîni bozmaktan daha mı hafiftir ki onun keffaretinden söz edilmemiştir? Doğrusu şudur ki sâf ibâdet konularında yani Allah ile kul arasındaki kusurlarda cezâ-keffâret yoktur. Bu hususlardaki kusurun cezasını Allah âhirette verecektir. Ama bunlara dünyada bir ceza konmamıştır. Fakat hukuki sorunlarda, yani toplumu ilgilendiren şeriat konularındaki yasal olmayan işlere ceza konmuştur. Bu bakımdan orucun farz (zorunlu) keffâreti diye bir şey yoktur. Ancak vâhid haberi olduğu için zan ifade eden rivayet doğru ise Hz. Peygamber, Allah’a karşı işlenen bir hatâ ve günâhtan ötürü bir miktar sadaka verilmesini öğütlemiştir ki, biraz önce andığımız üzere bu, hem dinî geleneğe uygundur, hem de Kur’ân’ın öğüdüdür.
Fakat altmış gün ard arda oruç tutmak gibi bir keffâret söz konusu olamaz. Çünkü Allah, işlenen suça, ondan çok daha ağır bir ceza vermez. Nasıl namazını kılmayan veya bozan aynı namazı kaza ediyorsa, orucunu bozmuş olan da bozduğu günleri kaza eder.
Biz, oruçta anlatıldığı biçimde bir gün yerine 61 gün oruç tutmak gibi bir keffâret anlayışını, Kur’ân’ın, cezanın, işlenen suça denk olacağı prensibine aykırı olduğu gerekçesiyle kabul edemiyoruz. Çünkü Kur’ân:
“Kim bir iyilik getirirse ona, ondan daha güzeli vardır. Kim kötülük getirirse, kötülükleri yapanlar, ancak yaptıkları (kötülük) kadar cezalanırlar.” (Kasas: 49/84)
En’âm: 55/160, Yunus: 51/27, Şûra: 62/40,Nahl: 70/126’ncı ayetlerde de aynı prensip vurgulanmaktadır.
“Kim size saldırırsa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın; Allah’tan korkun, bilin ki Allah (günâhlardan) korunanlarla beraberdir.” (Bakara: 92/194) buyurmaktadır. Yüce Allah, yapılan bir kötülüğe, ancak o kötülük kadar ceza verileceğini, bundan fazla ceza vermenin haksızlık olduğunu, Allah’ın haksızları sevmediğini böyle kuvvetle vurguladıktan sonra kendisi nasıl olur da işlenen bir günlük oruç bozma kusuruna 60+1 gün ceza verir? Bu, indirdiği hükümlere aykırıdır. Bu keffâret cezası, fakihlerin uydurmasından başka bir şey değildir. (Süleyman Ateş- Kur’an Ansiklopedisi, Sualler ve cevaplar)
**********o**************
SÜLEYMAN ATEŞ: “Hz. Aişe’den gelen, aynı konu ile ilgili iki rivayette ise belirli bir keffâretten söz edilmez, sadece bir miktar sadaka vermekten söz edilir ki bu da işlenen bir hatâ ve kusurun ardından bir miktar sadaka verme geleneğine ve bunu destekleyen Kur’ân öğütüne uygun düşmektedir.
Hz. Âişe’nin rivayeti şöyledir: “Bir adam geldi: Ey Allah’in Elçisi, yandım (mahvoldum), dedi. Peygamber: Niçin? dedi. Ramazan gününde karımla yattım, dedi. Peygamber: Sadaka ver, sadaka ver! dedi. Adam: Yanımda sadaka verecek bir şeyim yak, dedi. Peygamber ona oturmasını emretti. O sırada kendisine gelen iki sepet yiyeceği adama verdi: Bunu götürüp sadaka vermesini emretti.”
Kur’ân-ı Kerîm’de her ne sebeple olursa olsun, oruç yiyene, namaz kılmayana bir ceza belirlenmemiştir. Zaten oruca niyet etmeyerek oruç tutmayan kimseye keffâretin gerekmediğinde oybirliği vardır. Keffâretin, başlanan orucu, özürsüz olarak bozmaktan ileri geleceği belirtilmektedir. Bir namazı özürsüz olarak bozan kimse, nasıl o namazı yeniden kılarsa, orucu özürsüz olarak bozanın da yine onu kaza etmesi gerekir. Başladığı bir orucu bozan kimseye keffâret gerekeceği hususu, sadece andığımız vâhid (tek kişi) haberine dayanılarak fıkıh hükmü haline getirilmiştir. Allah’ın Kitabında en ufak bir işaret olmayan şey farz olamaz.
Eğer orucun zorunlu bir keffâreti olsaydı bu, Kur’ân’da belirtilirdi. Yemînin keffâreti açık açık belirtilmiş iken, neden orucu bozmanın keffâretinden söz edilmemiştir? Oruç bozma, yemini bozmaktan daha mı hafiftir ki onun keffâretinden söz edilmemiştir? Doğrusu şudur ki sâf ibâdet konularında yani Allah ile kul arasındaki kusurlarda cezâ-keffâret yoktur. Bu hususlardaki kusurun cezasını Allah âhirette verecektir. Ama bunlara dünyada bir ceza konmamıştır. Fakat hukuki sorunlarda, yani toplumu ilgilendiren şeriat konularındaki yasal olmayan işlere ceza konmuştur. Bu bakımdan orucun farz (zorunlu) keffâreti diye bir şey yoktur. Ancak vâhid haberi olduğu için zan ifade eden rivayet doğru ise Hz. Peygamber, Allah’a karşı işlenen bir hatâ ve günâhtan ötürü bir miktar sadaka verilmesini öğûtlemiştir ki, biraz önce andığımız üzere bu, hem dinî geleneğe uygundur, hem de Kur’ân’ın öğüdüdür.
Fakat altmış gün ard arda oruç tutmak gibi bir keffâret söz konusu olamaz. Çünkü Allah, işlenen suça, ondan çok daha ağır bir ceza vermez. Nasıl namazını kılmayan veya bozan kişi, aynı namazı kaza ediyorsa, orucunu bozmuş olan da bozduğu günleri kaza eder. Bundan dolayı ilmihal kitaplarında orucu bozup hem kaza, hem de keffâreti gerektiren ayrıntı hükümlerini burada anmayı yersiz görüyoruz.
Zaten biz, oruçta anlatıldığı biçimde bir gün yerine 61 gün oruç tutmak gibi bir keffâret anlayışını, Kur’ân’ın, cezanın, işlenen suça denk olacağı prensibine aykırı olduğu gerekçesiyle kabul edemiyoruz. Çünkü Kur’ân: “Kim bir iyilik getirirse ona, ondan daha güzeli vardır. Kim kötülük getirirse, kötülükleri yapanlar, ancak yaptıkları (kötülük) kadar cezalanırlar. (Kasas: 49/84)
İyilik yapana, yaptığının on katı iyilik verilir. Kötülük yapan ise, yaptığı kötülüğün dengiyle cezalandırılır; onlara zulmedilmez. (En’âm: 55/160)
1 Kötülük yapanlar, yaptıkları kötülüğün dengi bir kötülükle cezalanırlar. (Yûnus: 51/27)
Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zâlimleri sevmez. (Şûra: 62/40), edecekseniz, size yapılan azâb kadar azâb edin. Ama sabrederseniz, andolsun ki o, sabredenler için daha iyidir. (Nahl: 70/126)
Kim size saldırırsa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın; Allah’tan korkun, bilin ki Allah (günâhlardan) korunanlarla beraberdir. (Bakara: 92/194) buyurmaktadır. Yüce Allah, yapılan bir kötülüğe, ancak o kötülük kadar ceza verileceğini, bundan fazla ceza vermenin haksızlık olduğunu, Allah’ın haksızları sevmediğini böyle kuvvetle vurguladıktan sonra kendisi nasıl olur da işlenen bir günlük oruç bozma kusuruna 60+1 gün ceza verir? Bu, indirdiği hükümlere aykırıdır. Bu keffâret cezası, fıkıhla uğraşanların abartısından başka bir şey değildir.
Kaldı ki kadınlar açısından düşünürsek, özürsüz olarak oruç bozma suçunu işlemiş âdet görmekte olan bir kadının böyle keffâreti tutması da mümkün değildir. Çünkü araya âdet günleri gireceğinden keffâreti yarıda kalır. “Allah kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez.” (Süleyman Ateş- Kur’an Ansiklopedisi, Oruç maddesi)
Kazâ ve Kefâreti Gerektiren Durumlar
Orucu bozup hem kazâ hem de kefâreti gerektiren durumların başında ramazan günü oruçlu iken yapılan cinsel ilişki gelmektedir. Zaten Peygamberimiz oruç kefâreti hükmünü, o zaman vuku bulan böyle bir cinsel ilişki olayı üzerine vermiştir. Oruç kefâreti konusunda eldeki tek örnek ve delil de budur. Bu bakımdan bütün fıkıh mezhepleri, ramazan günü oruçlu iken bilerek ve isteyerek normal cinsel ilişkide bulunmanın, hem kazâ ve hem de kefâreti gerektireceği konusunda görüş birliği etmişlerdir. Bir şey yiyip içmenin kefâreti gerektirip gerektirmediği konusu ise mezhepler arasında tartışmalıdır. Hanefîler, bilerek ve isteyerek bir gıda veya gıda özelliği taşıyan her türlü maddeyi almayı da bu hükme kıyas ederek, bu durumda da hem kazâ hem de kefâret gerekeceğini söylemişlerdir.
Peygamberimiz zamanında cereyan eden ve oruç kefâretinin gerekçesi olan olay şudur:
Bir adam “Mahvoldum” diyerek Peygamberimiz’e gelmiş ve ramazanın gündüzünde eşiyle cinsel ilişkide bulunduğunu söylemiş, bunun üzerine Peygamberimiz;
– Köle âzat etme imkânın var mı? – Hayır, yok. – Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin? – Hayır. Bu iş de zaten sabredemediğim için başıma geldi. – Altmış fakiri doyuracak malî imkânın var mı ? – Hayır.
Bu sırada Peygamberimiz’e bir sepet hurma getirildi. Peygamber bu hurmayı adama vererek yoksullara dağıtmasını söyledi. Adam “Bizden daha muhtaç kimse mi var?” deyince Peygamberimiz gülümseyerek “Al git, bunları ailene yedir” diyerek adamı gönderdi (Buhârî, “Savm”, 30; Müslim, “Sıyâm”, 81; Ebû Dâvûd, “Savm”, 37). (TÜRKİYE DİYANET VAKFI İlmihali- Orucu Bozan Şeyler)
Kasıtlı bozulan orucun karşılığı altmış gün olmayıp, Allah’la kişi arasındaki bir konudur: 3226-“Resûlullah buyurdular ki: “Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.” [Buharî, Savm 29; Tirmizî, Savm 27; Ebu Dâvud, Savm 38).]
**********o**************
KEFFARET ORUCU- HADİSLER
4100-“Ben, bir başkasında rastlanmayacak derecede kadın mevzuunda zaafı olan (ve şiddetli ihtiyaç duyan) bir kimseydim. Ramazan ayı girince (tahammül edemeyip oruçlu iken) hanıma temas ediveririm diye korktum. Ve Ramazan boyu devam edecek bir zıharda bulundum. Bir gece o bana hizmet ederken, onun bazı yerleri açıldı. Kendimi tutamayıp temasta bulundum. Sabah olunca yakınlarıma gidip durumu haber verdim. Ve: “Benimle Resûlullah’a gelin (durumumu sorayım)” dedim.” “Vallahi hayır! Gelmeyiz!” dediler. Resûlullah’a tek başıma gittim, durumu haber verdim. “Yani sen böyle mi yaptın ey seleme?” buyurdular. Ben: “Evet, ben öyle yaptım! Evet ben öyle yaptım. Ancak Allah’ın emri karşısında sabırlıyım, Allah size her ne göstermişse onu bana hükmedin!” dedim. “Bir köle azad et!” emrettiler. Ben: “Sizi hak peygamber olarak gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun şundan başka rakabem yok” deyip rakabeme elimle şaplattım.” “Öyleyse peş peşe iki ay oruç tutacaksın!” buyurdular. Ben: “Ama ben bu günahı oruç yüzünden işledim, (dayanamam)!” dedim. “Öyleyse buyurdular, altmış fakire bir vask kuru hurma taksim et!” “Seni hak peygamber gönderen Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun (ben ve hanım, her) ikimiz aç ve yiyeceksiz olarak geceyi geçirdik” dedim. ( bu sözüm üzerine): “Beni Zureyk’in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar (hurmay)ı sana versin, sen altmış fakire yedir. Geri kalan bakiyeyi de sen ve iyâliniz yeyin!” buyurdular. Ben kavmime döndüm. Onlara: “Sizden zorluk ve bed fikir gördüm. Resûlullah’da ise genişlik ve güzel fikir buldum. Bana sadakanızdan verilmesini emretti!” dedim.” Ebu Davud, Talak 17, (2213); Tirmizi, Talak 20, (1200), Tefsir, Mücadile 3295; İbnu Mace, talak 25, (2062). (BURADA ADAMDAN ORUÇLU OLDUĞU İÇİN Mİ, YOKSA EŞİNE ZIHAR YAPTIĞI İÇİN Mİ İKİ AY ORUÇ TUTMASI İSTENMİŞTİR? OLAYI KUR’AN DOĞRULTUSUNDA ANLARSAK, 58/1 GEREĞİ, ZIHAR YAPTIĞI İÇİNDİR. AYNI KONU, EBU HUREYRE RİVAYETLERİNDE OLAYI KARIŞTIRMA SÖZKONUSU. NİTEKİM EBU HUREYRE RİVAYETLERİNDEN BİRİNDE’RAMAZANI BOZDUĞUN İÇİN YERİNE BİR GÜN ORUÇ TUT’ İFADESİ, KUR’AN’A UYGUN. AMA BU HADİSLERİ DÜZENLEYENLERİN İNANCINA TERS DÜŞTÜĞÜ İÇİN ONA DEĞİL, DİĞERLERİNE ÖNCELİK VERMİŞLERDİR.)
6517-Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: “Bir adam Resûlullah’a gelerek: “Helak oldum!” dedi. : “Seni helak eden şey nedir?” diye sordu. Adam: “Ramazan içinde hanımıma temasta bulundum!” dedi. Resûlullah: “Öyleyse bir köle azad et!” buyurdu. Adam: “Kölem yok ki!” dedi. : “Üst üste iki ay oruç tut!” emretti. Adam: “Tahammül edemem” dedi. Resûlullah: “öyleyse altmış fakir doyur!” buyurdu. Adam: “(Bu kadar yiyeceği) bulamam!” dedi. Bunun üzerine adama: “Otur!” dedi. Adam oturdu. Adam bu şekilde beklerken arak denen bir sepet hurrma getirildi. : “Haydi bunu götür ve tasadduk et!” buyurdular. Adam: “Ey Allah’ın Resûlü! Seni Hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun şu iki kayalık (Uhud ve Air dağları) arasında (yani Medine’de) yaşayan aileler içerisinde buna bizden daha muhtacı yoktur!” dedi. Resûlullah : “Öyleyse haydi götür, horantana yedir!” buyurdular.” Hadisin yine Ebu Hureyre’den yapılan bir başka rivayetinde şu ziyade mevcuttur: “Resûlullah adama: “Ramazandan bozduğun gün yerine bir gün oruç tut!” buyurur.”
3223-“Ben ve Hafsa oruçlu idik. Bize yiyecek hediye edildi. Ondan yedik. Resûlullah yanımıza girdi. Hafsa (cür’ette) babası gibiydi, sözde benden evvel davranıp:”Ey Allah’ın Resûlü, biz, Aişe ve ben nâfile oruca niyet etmiş, bu niyetle sabaha kavuşmuştuk. Bize bir yemek hediye edildi. Biz de ondan yedik” dedi.:”Bunun yerine bir başka gün, kaza orucu tutun!” buyurdu.” [Muvatta, Sıyâm 50, (1, 306); Ebu Dâvud, Savm 73, (2457); Tirmizî, Savm 36, (735).]