Abdestin Amacı
ABDEST (NEDİR, AMACI NEDİR?)
Abdest kelimesi Farsça bir bileşik sözcüktür. “Âb” ve “dest” kelimelerinden oluşmaktadır. Âb, “su” demektir, dest ise “el” demektir. Bileşik olarak “elsuyu” anlamına gelmektedir. Arapça’sı ise güzellik ve temizlik anlamında “vuzû”’dur. Türkler, müslümanlığı Farslardan (İranlılardan) öğrendiği için, dini terimler dilimize Farsça olarak yerleşmiştir. (Yukarıda “Salatın namazlaşması” bölümünde geniş bilgi verilmişti.)
Abdest âyeti Medine’de inmiştir. Bu demektir ki, Mekke Dönemi’nde abdestsiz namaz kılınıyordu. Abdest o dönemde zorunlu değildi. Bu âyetten sonra abdest, namazın olmazsa olmaz rüknü oldu.
Bazı araştırmacıların tespitlerine göre abdest ve gusüle benzer ibadet öncesi temizlik, Mekkeli müşriklerde, Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta eskiden de vardı. Yahudi ve Hırıstiyanların ibadetleri öncesi su ve yağ ile yaptıkları sembolik eylemler, onların dinlerinde de abdest gibi bir amelin, eskiden beri var olduğunu göstermektedir.
Abdesti farz kılan âyet:
Maide suresi âyet 6:
“Ey iman sahipleri! Namaza duracağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin ve topuklara kadar ayaklarınızı meshedin/ yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin. Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin; yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz.”
Dikkat!
Âyeti kerimede geçen “vemsehu biruûsiküm ve ercüleküm ilel ka’beyn= meshediniz başlarınızı ve aşıklara kadar ayaklarınızı” bölümündeki “ercüleküm” kelimesi, lâmın kesriyle de fethiyle de okunmuştur. Kesriyle okuyan, “ercüleküm” kelimesini hemen kendinden önceki “biruûsiküm” kelimesine atfetmiş olur. Bu takdirde mânâ: “meshediniz başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı” demektir. Bu durumda ayakları meshetmek farz olur, yıkamak değil. “Ercüliküm” şekilde kıraat edenler “ercüleküm” şeklinde kıraat edenlerden daha çoktur. Bu kıraat (ercüliküm), gramer kurallarına da en uygun olandır. Zira Arapça’da söz, uzak harf veya âmile değil, yakın harf veya âmile bağlanır.
Bazıları “ercüleküm”’ü daha önce geçen “fağsilû” fiilinin tümleçlerine bağlarlar. Bunlara göre “ercüleküm: ayaklarınız”, kendisinden hemen önceki “vemsehu: meshediniz” fiilinin tümleci değil, daha önceki “fağsilu: yıkayınız” fiilinin tümlecidir. O takdirde mânâ: “yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayınız, başınızı meshediniz ve topuklara kadar ayaklarınızı yıkayınız.” şeklinde olur. Aslında Arapça gramer yönünden bu mânâ, pek tutarlı değildir.
Ülkemizdeki Mushaf’ta da bu ikinci kıraat şekliyle okunup yazılmaktadır. Bunun sonucu olarak, ayakları yıkamak farz edilmektedir. Gerçi yıkandığı zaman, aynı zamanda mesh de gerçekleştirilmiş olur. Ama Kurrâ’nın çoğunluğunun kıraati ve Arapça dilbilgisi kuralları ön planda tutulduğunda ayakları, yıkamak farz değil, meshetmek farzdır.
Suyun azlığı, zaman darlığı gibi durumlarda ve soğuklarda Müslümanlar çekinmeden, ayaklarını meshederek abdestlerini almalıdır.
Âyetin açık seçik anlamından her namaz kılınacağında bir abdest alınmasının gereği anlaşılmaktadır. Rasülüllah, sahabe ve din bilginlerinin ekserisi de öyle yapmıştır. Bazı rivâyetlerde, Mekke’nin fethi gününde Rasülüllah efendimizin bir abdestle birden çok namaz kıldığı yer almıştır. Bu rivâyetler Buhari tarafından sağlam görülmemiş, Camiu-s Sahih’te bu rivâyet yer almamıştır. Geçmişte de bu konuyla ilgili mezhepler arası bir çok çatışmalar olmuştur. Akıllı, tedbirli ve uyanık Müslüman her namaz için bir abdest almalıdır. Aksi görüşler, zayıf delil ve zoraki yorumların ürünüdür. Müslüman tedbirli ve bilinçli olmalıdır.
Rasülüllah Efendimizin abdest alışıyla ilgili birbirinden farklı rivâyetler mevcuttur. Bu rivâyetler, Rasülüllah’ın abdesti farklı şekillerde aldığını göstermektedir Bazan uzuvları üçer defa yıkamış, bazan ikişer, bazan da birer. İçinde bulunduğu şartların böyle yapmasında etkili olduğu muhakkak. Belki de, abdest uzuvlarının yıkanmasında kesin bir standart olmadığını ve dolayısıyle üçer, ikişer ve hatta birer kere yıkamanın yeteceğini göstermek için, farklı şekillerde abdest almıştır. Suyun az olduğu, vaktin dar olduğu durumlarda farklı farklı şekillerde (uzuvları, birer, ikişer ve üçer kez yıkamak suretiyle) abdest alınabilir.
Bazı kimseler tarafından namazdan başka, Kur’ân okumak, Kur’ân’a dokunmak, Ka’be’yi tavaf etmek ve tilavet secdesi yapmak için de abdest almak şart olarak ileri sürülmekteyse de bu görüş, sağlam bir delilden yoksundur. Dinimizde abdest, sadece namaz için farz kılınmıştır.
Teyemmüm:
Yukarıda sunduğumuz abdest âyetinde “felem tecidû mâen feteyemmemû saîden tayyiben: Su bulamamışsanız, temiz toprağa teyemmüm ediniz.” cümlesinin ifadesine göre su bulunamadığı takdirde teyemmüm gerekir. Teyemmüm, temiz toprağa elleri vurup önce yüze sürmek, sonra tekrar vurup her avucun içiyle karşı kolu meshetmektir.
Yanında yalnız içmesine yetecek kadar suyu bulunan kimse, onu kullandığı takdirde kendisinin veya hayvanının susuz kalacağından korkarsa o suyu kullanmaz, teyemmüm eder. Suyun fâhiş fiyatla satıldığı yerde de teyemmüm edilir. Hastalık, düşman korkusu, soğuk gibi herhangi bir sebeple suyu kullanmanın, suya ulaşmanın tehlikeli olduğu veya su, gerçekten bulunmadığı takdirde teyemmüm edilir. Vaktin evvelinde su bulamayan kimse namazı vaktin sonuna doğru ertelese de olur, hemen teyemmüm edip kılsa da olur.
Abdest âyetinde Yüce Rabbimiz “Allah size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek istiyor.” buyurarak abdest ve teyemmümdeki esas amacı açıklıyor. Abdest âyetindeki baş ve ayakları mesh etmek ve su bulunmadığı takdirde Teyemmüm etmek emirlerinden de anlıyoruz ki abdestteki amaç doğal kirleri gidermek değildir. Zira başı ve ayakları meshetmekle ve de teyemmüm ile maddi kirler temizlenmez.
O nedenle abdest âyetindeki esas mesaj, bu sembolik hareketlerle zihni toparlamak, huşuû sağlamaktır. Böylece yüce huzura maddi ve manevi kirlerden arınmış bir halde varmaktır.
Abdest, namaz ibadeti için önemli bir hazırlıktır. Kişi en yüce makam olan Allah’ın huzuruna çıkacaktır. O’na kulluğunu, duasını, yakarışını ve aczini sunacaktır. Namaz kılmak, bu yüce huzura çıkış, namaz kılınan yer de bu yüce makamın, dünyadaki sembolik yeridir. (Dünyada ve uzayda, kısacası evrenin her noktasında, temiz olması kaydıyla namaz kılınabilir.) Aciz kul ile Aziz olan Allah’ın sembolik buluşması olan bu kulluk görevi hazırlıksız, rastgele olamaz.
Abdest alırken yıkanan organlar, manevi necasetten de temizlenmiş sayılır. Abdest organları yıkanırken o organların işlemiş olduğu günah kirleri yıkanır ve bu organlar bir daha günah kiri ile kirletilmemeye azmedilir.
Abdest manevi kirleri nasıl temizler?
Kul bütün hayırlı işlerine “besmele” ile başladığı gibi abdeste de “besmele” ile başlar. Yapacağı ibadetin Allah için olduğuna besmeleyi söyleyerek niyet eder. Suyu temizleyici ve İslam’ı bir nur yapan Allah’a hamdeder. Allah’tan dünya ve ahirette açlık ve susuzlukla kendisini terbiye etmemesi için dilekte bulunur.
Abdest alış:
Ellerini yıkarken:
Kul, kıyamet günü ağızlara mühür vurulacağını ve ellerin kişi aleyhine şahitlik yapacağını düşünür.
Ya Sin suresi âyet 65:
“İşte o gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Buna karşın bizimle elleri konuşacak, ve ayakları da yaptıklarına tanıklık edecek.”
İyi bir müslümanın eliyle ve diliyle kimseye zarar veremeyeceğini düşünüp kendisinin öyle olup olmadığını gözden geçirir. Elleriyle yapmış olduğu günahları hatırlar. Gönülden pişmanlık duyar. Onları yıkayıp attığını düşünür. Kendi organlarını kendi aleyhinde şahit tutmamaya azmeder. Ve bu konuda Yüce Rabbinden yardım ister.
Ağzına su verirken: (Zorunlu değil)
Kul, âhirette ağızların mühürlenip ellerin insanın aleyhine tanıklık etmesini yeniden hatırlar. İnsana iki dudak verilmesinin hikmetini düşünür.
Beled suresi âyet 8, 9:
“Biz, ona göz vermedik mi,
Bir dil ve iki dudak?”
Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isteyenlerin ne denli büyük bir cürüm işlediklerini aklına getirir ve onlara fırsat vermemeye niyet eder. Sonra da ağıza ve onun sahip olduğu dile görevlerini hatırlatır. Allah’tan doğru söyleyen bir dile sahip olmayı ister.
Meryem suresi âyet 50:
“Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk ve onları, gerçeğin yüce bir dili yaptık.”
Burnuna su alırken: (Zorunlu değil)
Cehennem kokularından Allah’a sığınır. Cennet nimetlerinin güzel kokularının koklatılması isteğini Yüce Rabbine iletir.
Yüzünü yıkarken:
Ali Imran suresi âyet 106.
“O gün kimi yüzler ağaracak, kimileri de kararacaktır. Yüzleri kararanlara şöyle denecektir: “Siz inandıktan sonra yeniden inkarcılığa mı döndünüz? Öyleyse, inkarınızdan dolayı tadın cezayı!”
Abese suresi âyet 40, 41:
“Yine, o gün, yüzler olacak, toprağa bulanmış,
tozla kaplanmış.”
Ğaşiye suresi âyet 8, 9:
“O gün, yüzler olacak, sevinçli,
yaptıklarından hoşnut.”
En’âm suresi âyet 79:
“İçtenlikle, evet, yüzümü, gökleri ve yeri Yaratan’a çevirdim. Ve ortak koşanlardan değilim.”
Kul, Kur’ân’daki bu mesajlarını aldığını ve kendi yüzünün kararmaması ve tozlanmaması; daima, yüzünün ak ve nurlu olması için Allah’a yalvarır.
Sağ kolunu yıkarken:
Aşağıdaki âyetleri hatırlar ve âhirette kitabı sağından ve önünden verilecek kimseleri düşünür.
İnşikak suresi âyet 7-9:
“Sonra, amel defteri sağ eline verilecek kimseye gelince,
o zaman, kolay bir hesapla hesaba çekilecek,
ve evine sevinçle dönecek.”
Vakıa suresi âyet 90, 91:
“Ve eğer sağın adamlarından ise,
o zaman “Selam sana, sağın adamlarından olan!” ”
Ve “Ya Rabbî! Kitabımı sağımdan ver ve hesabımı kolay eyle!” diye niyazda bulunur.
Sol kolunu yıkarken:
Bu aşamada da aşağıdaki âyetleri hatırlar.
İnşikak suresi âyet 10-13:
“Ve amel defteri, kendisine arkasından verilecek kimseye gelince,
o zaman o, yok olmayı dileyecek, ve Sair-cehenneme düşecek!
Evet, o, dünyada, ailesi arasında zevk içindeydi,”
Vakıa suresi âyet 41-49:
“Solun adamları, kimdir o solun adamları?
Onlar, öldürücü bir sıcak esinti ve kaynar su içindedirler,
Ve sıcak bir dumanın gölgesinde,serinliği ve hoşluğu olmayan….
Onlar bundan önce, konfor içinde bulunuyorlardı.
Ve büyük günahta direnir dururlardı.
Ve şöyle derlerdi: “Ne! Öldüğümüzde ve toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı? Ne! Yeniden dirilecek miyiz?
“En önceki atalarımız mı?…
De ki: “Evet, öncekiler de sonrakiler de,
Belli bir Gün’ün belirli bir zamanında toplanacaklar.” ”
Kul kitabı sol ve arka taraftan verilecek kimseleri aklına getirir ve ürperir. Sonra da “Ya Rabbî! Kitabımın solumdan ve arkamdan verilmesinden sana sığınırım” diyerek dua eder.
Başını mesh ederken:
Şu âyetler onu ürpertir.
Secde suresi âyet 12:
“Rabb’lerinin huzurunda, başlarını öne eğmiş olarak, “Rabb’imiz! Gördük ve duyduk; öyleyse, bizi geri gönder ki, iyi iş yapalım; evet, kesin inanıyoruz!” derlerken, suçluları bir görseydin!”
Bu sırada da Allah’tan bağışlanma ve bereket diler. Kıyamet günü Rabbinin huzurunda utançtan başlarını yere eğmiş ve “Ya Rabbî! Şimdi gördük ve işittik ki ahiret hayatı hakmış. Bizi tekrar dünyaya gönder sana kulluk yapalım” diyen suçlulardan olmamaya karar verir.
Ayaklarını yıkarken:
Şu âyeti hatırlar.
Rahman suresi âyet 41:
“Suçlular yüzlerinden tanınacaklar. O halde alınlarından ve ayaklarından yakalanacaklar.”
Günahkârların mahşer gününde alınlarından ve topuklarından yakalanacak olmaları, onu akıllı olmaya sevk eder. Onlardan olmaktan Allah’a sığınır. Ve “Ey Allahım! Bütün ayakların kaydığı kıyamet gününde ayaklarımı sağlam eyle!”, “Ya Rabbî! Çalışmamın karşılığını ver, günahlarımı bağışla, bana boşa gitmeyecek bir ticaret nasip eyle!”der.
Abdestini bitirince:
“Ya Rabbî! Senin huzuruna geliyorum. Huzuruna durup sana yalvaracağım. Ellerimle, kullarımla, başımdaki tüm organlarımla, aklımla, ayaklarımla sana karşı yapmış olduğum tüm kusurlarımı, günahlarımı bağışla! Beni tevbe edenlerden ve temizlenenlerden eyle! Senin huzurunda tertemiz bir halde bulunayım!” şeklinde Allah’tan istekte bulunur.
Dikkat!
Bu işlemler ve istekler tamamen bilinçli olmalıdır. Kul, duasını anadilinden ve gönlünden yapmalıdır. Ağzından çıkanı kulağı duymalı ve Allah’tan ne istediğini bilmelidir. Bilinçsizce yapılan istekler anlamsızdır. Hem de yerli yerine uygun düşmez. El için yapılacak dua ayak için, yüz için yapılacak dua da el için yapılabilir.
Hem hafızada iyi kalması hem de konunun iyi anlaşılması için Celalettin Rumî’nin Mesnevi’sinden bir fıkraya yer veriyorum:
Taklitçi, bilinçsiz birisi tuvalet ve abdest dualarını Arapça olarak ezberlemiş ve tuvalete gittiğinde, tuvaletten çıktığında ve abdest alırken alışkanlık etmiş, bu duaları okurmuş. Anlamlarını bilmediğinden de karıştırıyormuş. Yani el için okunacak duayı ayak için, ayak için okunacak duayı da baş için okurmuş. Yine bir keresinde şehrin camisinin tuvaletinde ihtiyacını giderip caminin şadırvanında abdest alıyormuş. Anlamlarını bilmediğinden yine ifadeleri karıştırmış. Ağzını yıkarken, tuvalette okuyacağı,(Elhamdülillahillezi ezhebe annil eza ve âfânî: benden sıkıntıyı gideren ve bana afiyet veren Allah’a hamdolsun!) duasını okumuş. Çevresinde bu duanın anlamını bilenler, duymuşlar ve buna gülmüşler. Gülüşmeleri duyan adam, alınmış ve onlara:
_ Hayrola beyler, yoksa duayı yanlış mı okudum? demiş. Onlar da:
_ Hayır, amca dua yanlış değil, delik yanlış! demişler.
Bu fıkra aslında bizim sadece abdestimiz için değil, namazımız, orucumuz hele hele haccımız için de çok uygun düşer. Biz, basmakalıp DUA OKUMAYALIM, dua edelim, bilinçli olarak isteklerde bulunalım. Kalıplaşmış duaları okumak, başkasının, içinden gelen duygularla, tamamen kendisine özgü duygu, düşünce ve arzularını yansıtan bir şiirini, bizim okumamıza benzer. Hem de bilmediğimiz bir dil ile. Bu gülünç olur. Biz kendi duygu ve düşüncelerimizi, arzu ve isteklerimizi kendi dilimizle, gönlümüzle dile getirelim. Yüce Rabbimizden isteyelim.
İslam’ın özündeki gibi uygulanmış bir abdest ve gusul en güzel beden temizliğidir. Abdest almakla insan, dışarı ile temas eden organlarını yıkar, böylece bir çok mikrobun vücuda yerleşmesini önlemiş olur. Abdest, başlı başına bir maddi temizlik olması ve bir çok tıbbi faydalar taşıması yanında, temelde bir manevi temizlik ve arınma vasıtasıdır da. Abdestin imanın yarısı olduğunu, abdest alırken yıkanan uzuvlardan günahların döküldüğünü, kıyamet gününde müslümanların abdestin eseriyle yüzleri, el ve ayakları parlak olduğu halde çağrılacaklarını ifade eden hadisler vardır. Abdestin, fıkıh ıstılahında, maddi kirliliği değil de manevi kirliliği ifade eden Hades’ten temizleme sayılması onun bu özelliğini gösterir. Kur’ân’ın ve Peygamber Efendimizin temizlik ve arınmayla ilgili emir ve tavsiyeleri yanında, dinimizde en önemli ibadet olan ve günün belli vakitlerinde eda edilen namazın bir ön şartı olarak farz kılınan abdest, bu yönüyle, müslümanların her zaman maddi ve manevi temizlik içinde bulunmalarını düzenli bir biçimde sağlayan bir temel ibadettir. Vucudun dış etkenlere daha açık ve dolayısıyla kirlenme ihtimali daha çok olan yerlerinin sık sık yıkanmasının temizlik ve sağlık açısından temin edeceği faydalar, izaha ihtiyaç duyurmayacak kadar çoktur. Bunların yanında abdestin insan sağlığı bakımından temin edeceği diğer maddi faydaların bazıları şöyle sıralanabilir:
Vucut doku ve hücrelerinin iyi beslenebilmesi için kan dolaşımını sağlayan damarların tabii esnekliklerinin korunmasında ve damar sertlikleri ile tıkanmalarının önlenmesinde abdestin rolü büyüktür. Vucutla farklı ısıdaki suyun deriye temas etmesiyle damarlar açılıp kapanarak esneklik kazanır. Damarlarda daralma ve tıkanmaya yol açan vucut dokularındaki birikmiş artık maddelerin daha çok el, ayak ve yüz bölgelerinde bulunduğu göz önüne alınırsa, abdest alırken, yıkanmak üzere bu organların seçilmesindeki hikmet daha iyi anlaşılır. Ağız, burun ve boynun iki yanının su ile teması da özellikle beyinde kan dolaşımının güçlenmesi bakımından çok faydalıdır. Bunun gibi vucudun temel korunma sistemi olan lenf dolaşımını sağlayan ve vucuda giren mikroplara karşı koyarak onlarla savaşan beyaz kan hücrelerini (lenfosit), dokuların en ücra köşelerine ulaştıran lenf damarlarının düzenli çalışmasında da abdestin büyük rolü vardır. Abdestte el ve ayakların yıkanması, vucut merkezine uzak bölgelerdeki lenf damarlarının dolaşım hızını artırdığı gibi, lenf sisteminin en önemli bölgeleri olan yüz, boğaz ve burnun yıkanması da bu sisteme önemli bir mesaj ve güç kaynağı olur. Diğer taraftan, insan vucudunda bütün hücrelerin çevresinde belli bir oranda bulunan ve vucut bütününde normal durumda hissedilmeyecek derecede denge arzeden statik bir elektrik vardır. Havada dolaşan elektriklenme, özellikle zamanımızda yaygın olarak kullanılan plastikten yapılmış giyim eşyaları, taşıt araçları vb. şeyler vucudun dış yüzünden aşırı elektron artışına sebep olur. Bu durum, sinir sistemi üzerinde ciddi rahatsızlıklar doğuracağı gibi, deri altındaki minik kasların yorulması ve esnekliğini kaybetmesi sebebiyle yüzde ve diğer yerlerde kırışıklıklar ve sarkmalara da yol açar.Vucuttaki statik elektriğin fazlasını atmanın yollarından birisi de su ile yıkanmak veya toprağa temas etmektir. Bu ise abdest ile teyemmümün vucudun elektrostatik dengesini korumadaki rol ve önemine işaret bakımından yeterlidir. (Bu hususlar ile ilgili Merhum Haluk Nurbaki’nin “Kur’ân Mucizeleri” kitabından, daha fazla bilgi alınabilir. Tavsiye ederim.)
Fiziksel ve zihinsel olarak arındıysak, buyurun Divân’a!… Buyurun Kıyam’a!… Buyurun namaza!…..(Hakkı Yılmaz) http://www.istekuran.net/?p=90