Bekliyorum gelme istersen
Bekliyorum gelme istersen
Zor işler yapıyoruz zor zor zor! Yürek dizgin tutmuyor. Durup dururken sevdalanıyoruz. Kendimizi kurtarıp sahtekar suratlarımızdan, bütün kalbimizle seviyoruz. Acı çekmek yerine yalan söylemek kolay. Bir hayırsızın peşini gözlemek yerine uçurtma ipi gevşetmek zevkli. Her akşam uyumamak her sabah sersem gibi dolaşmak yerine akşamdan hikayeler uydurup, yalancıktan kahkahalar tükürmek rahatlatıcı. Zor işler yapıyoruz zor zor zor! Yüzümüzün rengi kaçık sürekli, ellerimiz kederden titriyor. Ağzımızda bir sakız gibi onun ismini çiğneyip duruyoruz . Zor işleri seviyoruz, insanız ya insan gibi sevdalanmayı biliyoruz. Karşıdan gelecek cevabı beklemeden son kararı bir çırpıda veriyoruz. Verdiğimiz her kararın üzerine bir tütsü gibi acının belendiğine aldırmadan, yüreğimizin her yanını yangın yerine çeviriyoruz.
Tütsü tütüyor, sen kokusuyla mest olurken biz korun acısıyla tükeniyoruz. Vazgeçmiyoruz, zor işlerin arkasında adam gibi durmaktan, başka şey bilmiyoruz.
Biz çift başlı yılanı ninemizin anlattığı masallardan tanıyoruz. Aşkı erdem, ayrılığı sabır, beklemeyi sadakat sınavı olarak biliyoruz. Değil bir sevdayı terk etmek, yolda yarenlik ettiğimiz arkadaşımızı bir lahza yalnız komayı ayıp belliyoruz. Hiçbir ayıp bizim koynumuzda büyüyemez. Biz yalanla aynı yatakta, hainle aynı hendekte, zalimle aynı safta olmanın nasıl becerildiğini bilmiyoruz.
Bir bir hesabını tutarak sevda davet olunmaz yüreğe. Üstelik görmez aşık; yanağın gamzesini, dudağın büzgüsünü. Olmasa da olur sevimli bir çehre, olmasa da olur şekilli parmaklar, olmasa da olur deniz kokulu bakışlar. Aşık aşıksa eğer, sevdanın tahayyülü, onu gerçeğinden daha fazla mest eder.
Bıraktık peşinden koşturmayı sevdanın. Vefa durağında bekliyoruz. Vazgeçtik yokluğunun yarasına şiir bastırmaktan. Kanasın, sızısından zevk almayı anlıyoruz. Unuttuk gizli kovuklarda name peşine koşturmayı. İçimizin dehlizlerinde kaybolmaktan zevk alıyoruz. Şarkılar acıyı meşk ederken, sevdanın adını da ansın beis yok. Biz, her zaman olduğumuz yerde bekliyoruz.
Şimdi sormak gerek gönül eyleyene, kimsin sen? Ve içimize dönüp anlamak gerek kahredici yoksulluğa neden sabredildiğini. Uzun yolun uzun sabırlarla tükenen sonu var, anlatanlardan biliyoruz. Çok kahır var biliyoruz. Gözyaşının yoldaşı olmaya ‘eyvallah’ diyoruz. Uzun yollar bekleyip, her gelmeyişi bir sonrasına erteleyeceğimizi en başından kabul ediyoruz. Aklımızın en ücra köşesinden geçmeyecek seni yargılamak, söz veriyoruz. Ancak bunca acının, türkü gibi üzerine yakıldığı canan, kimsin sen?
Zor işler yapıyoruz zor zor zor. Gitmek değil beklemek bize düşen. Gelince sevinmek kolay, biz senin gelmemene sevdalanıyoruz. Yüreğimiz var, bekleyecek zamanımız olsun diye yakarıyoruz. Yanalım, zaman kül eylesin serseriliğimizi.
Ey sevgili, sen olsan bekler misin bilmiyoruz. Biz bekleriz! Gelmeyeceğin üzerine söz çıkmaz ağzımızdan. Gelinceye kadar sabrederiz. Gelmezsen, gelmezsin! Kaybeden biz olmayız. Sana tadılmamış bir aşk, bize aşkla beklemenin tadı kalır. İnsan, insanlığından asıl sevdası olmadığında ayrı kalır. (İrfan Gürkan Çelebi) http://www.takvim.com.tr/2007/06/09/yaz1693-31400-150.html