-
7th Aralık 2008

Kur’an’da Kadınlarla İlgili Konular

posted in *ANAKAYNAK KUR'AN |

KUR’AN IŞIĞINDA KADIN MESELESİ

1) KADININ ERKEK KARŞISINDAKİ DEĞERİ NEDİR?

Kur’an kadını “cinsiyet” değil “insiyet” (insanlık) merkezli bir dille “nisa” (insan türünün temeli), “mer’e” (Kişi) ve “Zevc” (kadın ve erkek için kullanılan; eş) olarak anar. Karşılıklı hak ve sorumlulukları hatırlatır: “Erkeğin kadın üzerinde hakları olduğu gibi, kadının da erkek üzerinde hakları vardır” der. İyi davranışlara verilecek ödüllerin zikredildiği bir ayette “Kadın olsun erkek olsun, fark etmez, siz birbirinizdensiniz (Ba’dukum min ba’d) denilir. “Ba’dukum min ba’d şeklindeki bu kalıp ifade, “ancak bir araya gelince bir bütün oluşturan iki yarımın, birinin diğerine kategorik üstünlüğünü reddeden” bir ifadedir.

Kur’an’da; bir kadının, kendisine haksızlık yaptığına inandığı eşine karşı hakkını savunmak için devlet başkanı olan Rasulullah’a gitmesini konu edinen “Hakkını Arayan Kadın”/“Hakkını almak için mücadele eden kadın” (Mücadele/Mücadile) adında bir sure olması da kadının hakları konusunda bizlere önemli bir mesajdır.

 

SONUÇ: Erkekle kadın bir çift ayakkabıya benzer; eştir, eşittir, ama asla “aynı” değildir.

 

2) KADININ MİRASTAKİ DURUMU NEDİR?

Muhammedi davet öncesinde (cahiliye döneminde) kadın mirastan hiç pay alamazdı, babanın malı büyük oğla kalır, o yoksa amcalar arasında paylaştırılırdı. Kur’an vahyi ilk defa kadına mirastan pay ayırdı. Bu, erkeğe ayrılan payın yarısı idi:

Allah, çocuklarınız hakkında, bir erkeğe iki kadının payı kadar tavsiye eder. …Bunlar, Allah tarafından (belirlenmiş) birer farzdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmetle yapandır.(Nisa11)
Tüm gelir kaynaklarının “savaş – ticaret – miras” gibi üç alana münhasır olduğu, bu üç alana da erkeklerin hâkim olduğu,
Kuran’a göre erkek hem mehirle hem de karısının ve çocuklarının masraflarını karşılamakla sorumlu tutulduğu bir ortamda Allah, erkek çocuğa, kız çocuğunun iki katı miras önerir ki bu anlaşılabilir bir durumdur. Fakat “vahyin teşri yönü” açık yani Kur’an hiç almayan kadına erkekten kestiği yarıyı vererek süreci başlatmış oldu.

Kur’an’ın erkek ve kadın için koyduğu ½ oranı haddi mutlak mıdır, haddi mukayyet midir? Bu sualin cevabı, eğer bu hüküm illete mebni değilse, oran “haddi mutlak”tır, hiçbir hal ve şartta değişmez. Eğer illete mebni hükümse, genel kural gereği illeti değişince malul/hüküm de değişir.
Bizce bu oran illete mebnidir. Zira miras hukukunda maksat “hakkın tahakkuku” ve “adaletin ifası”dır. Zira hükmün illeti,
…Erkeklere de kazandıklarından bir pay var, kadınlara da kazandıklarından bir pay var…” (Nisa32) deki iktisab” (kazanç)tır. Burada erkeğin de kadının da kazandıklarından kendilerine pay olduğu vurgulanmıştır.

 

SONUÇ: Kur’an’da geçen kadının erkeğe nisbetle ½ olan hakkı “haddi mutlak” değil, “haddi edna”dır (en aşağı had) fakat “haddi a’la” (en yüksek had) değildir. Allah, en doğrusunu bilir.

 

 

3) ŞAHİTLİK KONUSUNDA KADIN ERKEK AYIRIMI VAR MI?

“ …Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. İki erkek yoksa kabul edeceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın da olabilir. Biri yanılırsa, diğeri hatırlatır. Şahitler çağrıldıklarında gelmezlik etmesinler. Borç, ister büyük, ister küçük olsun, vadesi ile birlikte yazmaktan üşenmeyin. Böylesi Allah katında daha doğru, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygun olur…” (Bakara 282)

 

a) BORÇLARA ŞAHİTLİKLE ilgili bu ayete yamuk bakan biri, kadın erkek ayırımı yapıldığı kanaatine varabilir. Hâlbuki “…Böylesi, şahitlik için daha sağlamdır…” ifadesi, borcu yazıyla tespit açısından da şahitlik nisabı açısından da değerlendirilebilir. “Daha sağlam” sözü “sağlam”ın karşıtıdır. Sağlam olan iki şey karşılaştırılınca birine daha sağlam denebilir. “Bir erkek ile iki kadının şahitliğine” daha sağlam deniyorsa, bu şarta uyulmadan yapılan şahitliği de sağlam denilir.

 

b) VASİYETE ŞAHİTLİKLE ilgili âyetler (Mâide 106-108) konuya açıklık getirmekte:

“Müminler! Sizden biriniz ölüm döşeğinde vasiyet edeceği zaman içinizden güvenilir iki şahit tutsun. Eğer bir yerde yolcu iken ölüm gelip çatarsa sizden olmayan iki kişi de olabilir. (Şahitliği yerine getirdikleri zaman) şüphelenirseniz onları namazdan sonra alıkoyarsınız. Şöyle yemin ederler: ‘Vallahi, isterse en yakınımız olsun, buna karşılık hiçbir şey almayız. Allah için yapılan şahitliği gizlemeyiz. Öyle olsa biz, elbette günaha gireriz. Eğer günaha girdiklerinin farkına varılırsa, ölenin hak sahibi iki yakını onların yerine geçer, şöyle yemin ederler: Vallahi, bizim şahitliğimiz onlarınkinden daha doğrudur, biz haksızlık yapmayız. Öyle olsa elbette zalimlerden oluruz. Böylesi, şahitliği gereği gibi yapmalarının en alt seviyesidir…” (Mâide 5/106-108)

Bu ayetlerde kadın erkek ayrımı olmaksızın güvenilir iki Müslüman şahit öngörülmektedir. Yolculukta vasiyet yapılacaksa, Müslüman olmayan iki kişinin şahit olması yeterli görülmüştür. Yolculuğun özel şartları sebebiyle şahitlerin tamamı kadın, tamamı erkek veya biri kadın biri erkek olabilir.

Şahitlerin, yanlış ifade verip günaha girdikleri fark edilince; ölenin, hak sahibi iki yakını öncekilerin şahitliğini hükümsüz kılacak şahitlikte bulunur. Ölenin yakınları kadın olabilir.

Mâide 108’deki “Böylesi, şahitliği gereği gibi yapmalarının en alt seviyesidir…” cümlesini Bakara 282’deki “… “Böylesi, şahitlik için daha sağlamdır…” cümlesi ile karşılaştırınca, şahitlerin iki erkek veya bir erkek ile iki kadın olmasının kural olmadığı, önemli olanın şahitlerin adil ve konuya vakıf olması gerektiği ortaya çıkar.

 

c) ZİNAYA ŞAHİTLİKLE ilgili olarak Kur’ân, bu konuda kadın erkek ayrımı yapmaz:

“Kadınlarınızdan zina edenlere karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse onları ölünceye veya Allah onlar için bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.” (Nisa 4/15)

Lanetleşme ayetleri zina şahitliği konusuna açıklık getirir:

“Karılarına zina suçu atan ve kendileri dışında şahitleri olmayanlardan birinin şahitliği,

“Allah şahit kesinkes doğru söylüyorum” diye dört defa şahitlik etmesidir. Beşincisinde, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lanetine uğramayı diler.

Kadından o azabı giderecek olan şu şekilde dört defa şahitlik etmesidir: “Allah şahit, kocam kesinkes yalan söylüyor.” Beşincisinde, eğer doğru söylüyorsa Allah’ın gazabına uğramayı diler.” (Nur 24/6-9)

Bu ayetlerde kocanın şahitliği kadının şahitliğine denk tutulmuştur. Karı-kocadan her biri aynı sözleri söylemişlerdir. Tek fark; erkeğin sözlerinin olumlu, kadınınkinin olumsuz olmasıdır.

 

d) TALAKA ŞAHİTLİKLE ilgili olarak; “Kadınlar bekleme sürelerinin sonuna vardıklarında onları ya Mâruf ile tutun veya Mâruf ile ayırın. Sizden iki güvenilir şahit getirin, şahitliği Allah için yapın.” (Talak 65/2) buyurulmuş ve burada da kadın erkek ayırımı yapılmamıştır.
Kur’an ve Sünnetteki uygulamanın aksine mezhepler, kadınların zina davalarında şahitliğini kabul etmez, süt akrabalığının sabit olması için kadınların şahitliğini yeterli görmezler.

 

SONUÇ: Kur’an ışığında bakıldığında, şahitlerin iki erkek veya bir erkek ile iki kadın olmasının kural olmadığı, önemli olanın şahitlerin adil ve konuya vakıf olması gerektiği apaçık ortadadır.

 

 

4) KUR’AN KADININ DÖVÜLMESİNİ EMRETMİŞ MİDİR?

اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُ وَالّٰتٖى تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِى الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبٖيلًا اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَبٖيرًا
Erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. Zira Allah, her birine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar (Allah’ın yasasına) boyun eğer ve Allah’ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsa korurlar. Onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları (evden) çıkarın. Ancak sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür. ( Nisa 34)

Bu ayette geçen “daraba” kelimesi Arapça’da en zengin anlama sahip kelimedir. “Darb” kelimesinin 30’a yakın anlamından en önemlileri “vurmak, dövmek, huruc(çıkmak), zehab(gitmek) ve dolaşmaktır”. (Bakın İbn Mansur, Lisanul Arab, Darb Maddesi) Nitekim Kuzey Afrika’da “idrib” kelimesi “çık dışarı” anlamında kullanılır. Durum bu olunca ayetteki “vedribuhunne” emrini bu anlamların muhtemel olan her biriyle değerlendirmek gerekmektedir.

Buna göre emrin ifade ettiği manalar şunlar olabilir: “Onları evden çıkarın” , “Onları bulundukları yerin dışına gitmek zorunda bırakın”, “Onları dövün”.

Kuran böylece içinde bulunulan duruma ve karşılaşılan şartlara göre bu üç seçenekten birinin kullanılmasını istemektedir. Ve dikkat edilirse ilk iki mana sonuç almak bakımından; Kur’an’ın emrettiği evliliğin amacı olan sevgi ve merhamete dayalı huzura, insan psikolojisine hem de hukuk mantığına daha uygundur.

Yine bu ayetteki “nuşuz” kelimesi flörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. Nitekim bu ayeti dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görüyoruz.

 

SONUÇ: Nisa 34. ayeti sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. Bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. Eğer kadın başkasıyla flörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. Eğer bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse, o zaman kocası onu evden çıkarmalı. Erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını dövmek nihai bir çözüm olamaz. Ancak ondan ayrılmak ameliyat gibi sıkıntılı da olsa bir çözümdür.”

 

 

4) KADININ, KOCASINI BOŞAMA HAKKI VAR MIDIR?

“… Onlara verdiklerinizden bir şey almanız size helal olmaz. Eşler, Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından korkarlarsa, o başka. Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından siz de korkarsanız, kadının fidye verip kendini kurtarmasında her ikisi için de bir günah yoktur. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Onları aşmayın. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa, işte onlar zalimlerdir.” (Bakara 229)
Erkekler kadınlarını nasıl ki şahitler huzurunda boşamak zorunda iseler; evliliğin yürümeyeceği endişesine kapılan kadın da durumu yetkililere, mahkeme veya hakeme bildirir. Onlar da aynı endişeyi duyarlarsa kadına iftidâ (boşama)yetkisi verirler. Kadın, ayrılmaya karar verirse, kocasından aldığını geri verir. Bu ayette geçen, “Onlara verdiklerinizden…” ifadesi, kadının kocasından aldığı mihrin tamamı olarak anlaşılabileceği gibi, bir kısmı olarak da anlaşılabilir. Bunlardan ne kadarının geri verileceğine yetkililer karar verirler. Kocanın suçu yoksa tamamını geri vermek gerekir. Şu ayet, iftidâ (kadının boşaması) konusuna açıklık getirmektedir:
“Müminler! Mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihandan geçirin. Onların imanlarını en iyi Allah bilir. Eğer mümin olduklarını öğrenirseniz, onları kâfirlere geri çevirmeyin. Bunlar onlara helal olmazlar. Onlar da bunlara helal olmazlar. Onların bunlara harcadıklarını geri verin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenize engel yoktur. Kâfir kadınların ismetlerine yapışmayın; onlara harcadığınızı isteyin. Onlar da harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın size hükmüdür; aranızda o hükmeder. Allah bilir, doğru karar verir.” (Mümtahine 10)
Ayet, evli olduğu halde, inançları sebebiyle kaçıp Müslümanlara sığınan kadınları konu etmektedir. Onların bu tavırları, kocalarından ayrılmaya karar verdiklerini, kocalarını boşama haklarını kullandıklarını gösterir. Zira bu kararı vermediği için Mekke’de kalan müslüman hanımlar da vardı. (Bkz. Fetih 25) Kâfir kadının müslüman koca ile yaşamak istememesi bir iftidâ (kadının boşama) talebidir. Bu talebin sonuçlanması, kadının kocasından; kocanın kadından aldığını iade etmelerine bağlıdır.

 

SONUÇ: Kur’an, erkeğe boşama hakkı (Talak) verdiği gibi kadına da evliliği sona erdirme (İftida) hakkı tanımıştır.

 

5) KADININ EVLENMESİNDE VELİNİN İZNİ GEREKİR Mİ?

“Kadınlar koca(aday)larıyla Marufa uygun olarak anlaştıkları zaman evlenmelerine engel olmayın.” (Bakara 232)

“(Kocası ölen kadınlar) Bekleme süresinin sonuna vardıklarında kendileri için Marufa uygun olarak ne yaparlarsa yapsınlar, onun size bir günahı yoktur.” (Bakara 234)

“Bir bakire kız Aişe’nin yanına geldi ve “Babam beni kardeşinin oğluyla evlendirdi ki, benimle kendi konumunu yükseltsin. Ama ben bundan hoşlanmıyorum.” dedi. Aişe, “Allah’ın Elçisi gelinceye kadar otur.” dedi. Allah’ın Elçisi geldi. Kız durumu ona anlattı. O, hemen babasına bir adam gönderip çağırttı. O konuda yetkiyi kıza verdi. Kız dedi ki: “Ey Allah’ın Elçisi! Aslında ben babamın yaptığına izin vermiştim ama istedim ki, bu konuda kadınların bir hakkı var mı, onu öğreneyim.” (Nesai, İbn Mace, Ebu Davud)
Nikâh için kadın ile erkeğin anlaşmaları yeterli görülmez. Bu konuda her toplum, kendi inancına, gelenek ve göreneklerine göre kurallar koymuştur. Ayetler, kadının Marufa uygun kararına engel olmayı yasaklamaktadır. Maruf; bilinen ve malum olan şey demektir. Bu bilgi, ya gelenek ve göreneklerden ya da Kitap ve Sünnetten elde edilir. Gelenek ve görenekten elde edilmişse Kitap ve Sünnete aykırı olmaması gerekir. Allah’ın Elçisi, Marufa uygunluğu velinin denetleyeceğini “Veli(yetkili kişi)siz nikâh olmaz” sözüyle açıklamıştır.

 

SONUÇ: Yukarıdaki ayetler ve hadislere göre nikâhı, Marufa/örfe uygunluk açısından denetlemek gerekir. Denetimi kızın velisi yapar. Bir anlaşmazlık olursa yetkili makam devreye girer. Çiftlerin evlenmesinde sakınca görülmediği takdirde onlar, şahitler huzurunda evlenme kararlarını açıklar ve nikâhlanarak yeni bir aile kurarlar.

 

 

6) ÂDETLİ KADININ ORUÇ TUTMASI HARAM MIDIR?

Sana kadınların âdet halini soruyorlar. De ki, o bir eziyettir. Âdet günleri onları rahat bırakın; temizleninceye kadar da yaklaşmayın. Tertemiz oldular mı, onlara Allah’ın size buyurduğu yerden yaklaşın. Allah tevbe edenleri sever, tertemiz olanları da sever.” (Bakara 222)
“Bir kadın Aişe validemize: “Temizlendiğimiz zaman namazımızı kaza edelim mi?” diye sormuş, o da: “Sen Harûriyye misin?” demişti. Kadın; “Hayır, Harûriyye değilim ama soru soruyorum” deyince şöyle demişti: “Bizim başımıza bu olay gelince orucu kaza etmemiz emredilirdi ama namazı kaza etmemiz emredilmezdi.”

Orucun kazasının emredilmesi gösterir ki, oruç namaz gibi değildir; âdet kanı oruca engel olmaz. Bakara 187’de orucu bozan şeyler; yeme, içme ve cinsel ilişki olarak sıralanmıştır. Âdet kanı bunlardan hiç birine girmez.

Yukarıdaki ayet, kadınların âdet halini eziyet saymıştır. Bu yönüyle âdet hali hastalık gibidir. Allah hasta ve yolculara oruç tutmama ruhsatı verdikten sonra şöyle demiştir: “Allah sizin için kolay olanı ister, zor olanı istemez.” (Bakara 185)

Ramazanda hastaların oruç tutmaması, Allah’ın onlara verdiği ruhsattır. Bu ruhsatı kullanan hasta, tutamadığı oruçları daha sonra kaza eder. Âdetli kadın da öyledir. Oruç tutmama, onun için de ruhsattır. Bu yüzden Peygamberimiz, âdetli kadınların tutamadıkları orucu kaza etmelerini emretmiştir. Eğer âdet hali oruca engel olsaydı peygamberimiz, âdetten dolayı tutulmayan oruçların kazasını emretmezdi.

Fakihler, âdetli kadının Ramazan’da oruç tutmasını yasaklar sonra tutturmadıkları orucu kaza ettirirler. Edasını yasakladıkları bir ibadetin kaza edilmesini isterken hangi delile dayandıklarını ise söylemezler. Âdeti oruca engel görmek Allah’ın Kur’an’da açıkladığı (Bakara 187) sınırlarını aşmak olur. Buna kimsenin hakkı yoktur.

 

SONUÇ: Yukarıdaki ayet ve hadislere göre âdetli kadının oruç tutması haram değildir. Bu konuda kadınlara izin verilmiştir. Orucu ister tutarlar isterse de tutmazlar ve sonra tutmadığı kadar kaza ederler.





7) CUMA NAMAZI KADINLARA FARZ MIDIR?

Ey İnananlar! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen Allah’ı anmaya yönelin ve alım satımı bırakın. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz bitince hemen yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lutfundan isteyin. Allah’ın adını çokça anın ki umduğunuza kavuşanız.” (Cuma 9–10)

Abdullah b. Ömer Allah’ın Elçisi’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Cuma namazı, müezzini işiten herkese farzdır.” (Ebu Davud)
İslam dini fıtrat dinidir ve evrenseldir. Her milleti, her ırkı, her cinsi ve her ülkeyi aynen kapsar. Kulluk ve görev yükleme vs. yönünden kadını erkekten ayırmaz. Kur’ân’da kadının cumaya/toplantıya katılmamasını açıkça veya işaret yoluyla isteyen, kadınlara farz olmadığını açıklayan hiçbir ayet yoktur.
Hadislere ve İslam Tarihi’ne baktığımızda ise Peygamberimizin kadınların mescitlere gitmelerini ve eşlerinin bu duruma engel olmamalarını istediğini ve müslüman kadınların Emeviler dönemine kadar Cumalara katıldıklarını görürüz. Emeviler haksız iktidarlarını sürdürebilmek, toplumdaki direnci kırmak için toplumun yarısını oluşturan kadınları olmadık yalan ve bahanelerle (fitneye sebep olmak, cinsel tahrik olmak vb.) Cumadan uzaklaştırıp evlerine kapattılar. O gün bu gün de böyle devam edip gidiyor.
Çok yanlış bir fetva olarak fıkıh ve ilmihal kitaplarında cuma namazı kadınlara farz değildir diye yazar. Delil olarak ta şu rivayete dayanırlar:
Tarık b. Şihab, Allah’ın Elçisi’den yaptığı bir rivayette “Cuma namazı, bir topluluktaki her müslümana farzdır, dördü hariç; köle, kadın, çocuk ve hasta.”

Ancak bu sözü rivayet eden Ebû Davûd, Tarık b. Şihab’ın Rasulullah’ı gördüğünü ama ondan bir şey işitmediğini not etmiştir. Yani bu, Peygamberden kimin duyduğu belli olmayan mürsel bir rivayettir ve böyle bir rivayetle kadınları Cuma’dan alıkoymak Kitaba, Sünnete, akla ve ilme aykırıdır.

 

SONUÇ: Kitap ve Sünnete göre Cuma Namazına katılmak kadın ve erkek, bedenen ve aklen sağlıklı, yolcu olmayan her erişkin Müslüman’a farzdır, zorunlu bir görevdir.

NOT: Bu yazı M.İslamoğlu, A.Aziz Bayındır, Hakkı Yılmaz, Edip Yüksel ve Y.Nuri Öztürk’ün çeşitli yazılarından alıntılarla Hilmi POLAT tarafından derlenmiştir. (Hilmi POLAT) http://www.kuranrehber.com/articles.php?article_id=11

This entry was posted on Pazar, Aralık 7th, 2008 at 06:24 and is filed under *ANAKAYNAK KUR'AN. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

There are currently 2 responses to “Kur’an’da Kadınlarla İlgili Konular”

Why not let us know what you think by adding your own comment! Your opinion is as valid as anyone elses, so come on... let us know what you think.

  1. 1 On Ağustos 16th, 2011, teşekkürler said:

    sizi tebrik ediyorum başka hiç bir sitede konuların bu kadar detaylı aynı zamanda tarafsız bir dille açıklandığını görmedim. öyle ki yazarkan kendi görüşünüzü kanıtlama amacıyla değil insanları aydınlatma amacıyla yazmışsınız gerçekten çok büyük hayır dua aldınız.

  2. 2 On Ağustos 16th, 2011, admin said:

    İnsanlara yararlı olabilme imkanını bizlere verdiği için Rabbimize övgüler ve şükürler olsun!

Yorum Yaz