Cahil_Kibirli_Saldırgan
Cahil, Kibirli, Saldırgan
Cahil sözünü Arapçadan almışız.
Birkaç anlamı içinde (toy, deneyimsiz vb.), dilimizde sıklıkla bilgisiz kişi anlamında kullanıyoruz.
Bilgi, kuşkusuz, tartışmaya açık bir kavramdır. Hiç kimse her şeyi bilemez…
Her alanda bilgi birikiminin ve yanı sıra da yine her alanda uzmanlaşmanın günümüzde ulaştığı boyutlarda, bu gerçekten olanaksızdır.
Böyle olmakla birlikte, yine de, bilgili ve bilgisiz kişiyi birbirinden ayıran temel ölçütler yok mudur?
Ben iki temel ölçüt olduğunu düşünüyorum: Hümanizm ve bilimsel bilgi.
İkisinin toplamına da aydınlanma düşüncesi, insan odaklı dünya anlayışı diyebiliriz…
Aydınlanma kavramının bilgisine (duygusuna, sezgisine) sahip olan kişi, okuryazar bile olmasa, bence cahil sayılamaz…
Buna karşılık, bu kavramın uzağında bulunan kişi, herhangi bir uzmanlık alanında allame bile olsa, insan aklının ulaştığı düzeyin gerisinde, yani cahil demektir…
***
Araştırırken iki ilginç deyimle karşılaştım: “Cahil-i basit” ve “cahil-i mürekkep”…
Yani basit cahil ve karmaşık cahil…
İlki, ilk bakışta, en sıradan, en kara cahil sanılabilir…
Tam tersine, cahil olduğunu bilen, cahilliğinin farkında olan kişi anlamına geliyor…
Cahilliğinin farkında olan kişinin kendini düzeltme şansı vardır çünkü.
“Cahil-i mürekkep” deyimi ise, cahil ama cehaletinin farkında olmayan kişi için kullanılıyor…
Dilimize “katmerli cahil” diye çevirebiliriz…
Ve öyle sanıyorum ki kibir kavramı da tam burada karşımıza çıkacak…
***
Kibir (kibr) sözünün sözlükte karşılığı şöyle: Kendisini büyük gösteriş. Kendisini, başkalarından üstün olmadığı halde üstün görme ve gösterme hastalığı…
Bilgi sahibi kişi kibirli olmaz.
Çünkü bilginin sınırsızlığının farkındadır.
Cahilliğinin bilincinde olan kişinin de kibirli olması pek olası değil.
Buna karşılık, cahilliklerinin farkında olmayan kimselerin (katmerli cahillerin) bu özelliklerine bir de kibirlilik eklendiğine sıklıkla tanık oluruz…
Hem de her toplumsal ortamda ve aşamada…
Kişi ne kadar cahilse ve cahilliğinin farkında olmaktan ne kadar uzaksa, o denli burnu büyük, kibrinden o denli yanına yaklaşılmaz olmaktadır…
Bu iki kişilik eksikliği ya da bozukluğunun (cahilliğinin bilincinde olmamak ve kibir) aynı kişide bulunması, neredeyse yasa gibi bir şeydir…
***
Gelelim saldırganlığa…
Bu güzelim Türkçe sözcüğün içerdiği anlam, bilindiği gibi, sadece insana özgü bir özelliğin adı da değil…
Fakat ne yazık ki insanların dünyasında da yine sıklıkla görülmekte.
Bu bakımdan, bir insanda insanlaşma gelişiminin tamamlanmamış olmasıyla da açıklanabilir…
Hem cahil hem kibirli olan kişinin, yatkınlık taşıyacağı düşünülse bile, aynı zamanda saldırgan olması ille de gerekmiyor…
Fakat şu ya da bu nedenle bu üç özellik, cehalet, kibir ve saldırganlık tek bir kişilikte bir araya gelmişse, ürkütücü, irkiltici, korkutucu bir tablo karşısındayız demektir…
Çünkü şantaj, tehdit, yalan, iftira, bugün söylediğini yarın yadsıma, sıkışınca tavır değiştirme gibi başkaca kötülükler de bu türden bir kişilik bozukluğunun ayrılmaz bileşenleridir…
***
Günlük yaşamda böyleleriyle karşılaştığımızda, uzak durmaya, bulaşmamaya dikkat ederiz…
Buna karşılık bir ülkenin yönetimi bu gibi kimselerce şu ya da bu biçimde ele geçirilmişse, o ülke bir uçurumun eşiğine gelmiş ya da belki o uçuruma yuvarlanmaya başlamıştır bile…
Fakat bu gibi şeyler genellikle demokrasi dışı toplumlarda söz konusudur…
Bizde ise çok şükür demokrasi olduğundan, böyle bir tehlikenin uzağındayız demektir…
(Ataol Behramoğlu. Cumartesi Yazıları. Cumhuriyet. 20.09.2008)
posted on Ağustos 29th, 2012 at 08:45