-
6th Aralık 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

1. DİNLERDE İÇİLMEZLER: ALKOLLÜ İÇKİ

2. DİNLERDE YENİLMEZLER: DOMUZ ETİ

AMAÇ: Bu yazı, Allah’ın, yalnızca Hz. Muhammed’den sonraki Müslümanlara alkollü içki ve domuz etini haram kıldığı iddiasına ve polemiğine  karşı kaleme alınmıştır. Eğer doğru gözlem yapılırsa bu iddianın doğru olmadığı görülecektir. Neredeyse bütün dinlerde ve objektif bilimsel tespitlerde alkollü içkinin ve domuz etinin ‘sakıncalı’ olduğu ve birtakım sınırlamalara ve kısıtlamalara gereksinim duyduğu dile getirilir.

 

KAVRAMLARI DOĞRU ANLAMLANDIRMAK

a. Haram, günah, suç, yanlış, zararlı ve sakıncalı ayrımı

Hataların, kabahatlerin ve suçların tek bir sözcükle “günah” veya “haram” ile ifade edilmesi halk diline ait bir kullanımdır. İslami literatürün ana kaynağı olan Kur’an’da, bu konu geniş bir yelpazeye sahiptir. Örneğin, “haram” ‘ilahi yasak’, “ism” sözcüğü ‘büyük günah’, “zenb” ‘suç ve günah’, “hatîe” ‘yanlış, kabahat ve hezeyan’, “seyyie” ‘kötülük’, “lemem” ‘küçük hata’, “isr” ‘ağır yük, “vizr” ‘günah yükü’, “anet” ‘zorlu iş’, “cunah” ‘sakınca’, “fucûr” ‘taşkınlık günahı’, “fahşa” ‘aşırılık günahı’, “fısk” ‘yozlaşmışlık günahı’, “harac” ‘kınama gerektiren günah’, “hûb” ‘kötü davranış’, “curum” ‘suç’, “zell” ‘tökezletici günah’, “isyân” ‘dikbaşlılık’, “kebîra” ‘büyük yanlış, “ma’arra” ‘vebal’, “ricz” ‘kirletici günah’, “rucz” ‘terketilecek günah’, “neces” ‘çirkeflik’, “rics” ‘iğrençlik’ gibi anlamlarda kullanılmıştır. Ayrıca “nefsine zulmetmek” ‘kendi kişiliğini zedelemek’ gibi anlamlar içermektedir.

Böylesine geniş bir literatürü tek sözcüğe indirgemek haksız bir anlam daralmasına veya genişlemesine neden olmaktadır. Sözcükler ayağa düşünce fırından ekmek çalan yoksulun işlediği de yetim hakkı yiyen varlıklının işlediği de “suç” olarak ifade edilmektedir. Bu oldukça adaletsiz ve haksız bir tanımlamadır. Biri, yaşamak adına bir kabahat, diğeri başkalarını yok etmek adına suç işlemiştir.

 

b. ‘Haram’ ile ‘tabu’ farkı:

Allah, ‘haram’ veya ‘günah’ ile ‘tabu’nun birbirine karışmaması için haram veya günahın işlenebilme olasılığından söz etmiş, bu durumda olası önlemler (takva) ve geri dönüşler (tövbe) konusunda çözümler sunmuştur. ‘Tabu’yu çiğneyenler; çarpılırlar, felç olurlar, insani özelliklerini kaybederler, toplumca linç edilirler, artık eski hallerine gelemezler. Töreyle veya dinle ilişkileri kalmaz. Örneğin, Allah; Allah’ın hakkını gasp etme ve O’ndan rol çalmayı(şirk), ikiyüzlülüğü (münafıklık ve nifak), hak ve adalet karşıtlığını (küfür) yalan ve iftirayı, cana kıymayı ve yetim hakkı yemeyi en büyük suç (günah) olarak bildirmiştir. Bu ve benzeri suçları pek çok kişi sıklıkla işler, ama ne çarpılacaklarına inanırlar ne de dinle ilişkilerinin kalmadığını düşünürler. Oysa bazı çevrelerde içki içmek, domuz eti yemiş olmak veya sünnet olmamak, cünüp dolaşmak dinden kopuşun en önemli göstergesidir. Hatta onlara göre böyle biriyle oturup kalkmak bile ilahi gazaba neden olur.

Hz. İsa, o günkü Yahudi din istismarcıları tarafından, “Ne diye ayyaşların arasında dolaşıyorsun” diye suçlanmıştı. Demek ki halk veya onları eğiten sınıf, bazı yanlışları diğer günahlar gibi bir günah olarak değil ‘tabu’ olarak görmektedir. Artık onu işleyen affedilmez bir suç işlemiştir. Adeta bunlar dine giriş veya çıkış göstergeleridir. Örneğin, her gün içki içen biri bir tabak domuz eti yemiş olsa çok daha büyük bir suçluluk psikozuna girmektedir. Oysa her gün içiyor olması yediği bir tabak domuz etinden daha zararlıdır. Böyle bir kör bilincin korunmasını birileri hayra vesile saymaktadır. Bu, beraberinde büyük suçları sıradanlaştırmakta, küçük kabahatleri ise en büyük suç olarak ilan etmek anlamına gelmektedir. Böylelikle Allah’ın gözünde de sağduyu sahibi insanların gözünde de en önemli olan ilke veya değer, artık önemini yitirmekte ve bu virüs bütün hayatı kuşatmaktadır. Böyle bir durumda kula kul olmak domuz eti yemekten daha hafif bir hata olarak olmaktadır. Şirk mi, domuz eti mi? Artık başka ilahlara tapmamak, onlara boyun eğmemek, onların önünde diz çökmemek, salt şekilsel kılınan namaz veya yenilen bir parça domuz eti kadar bile önemli görülmemektedir.

‘Haram’ veya ‘günah’ sözcükleri, yalnızca Allah ‘günah’ veya ‘haram’ dediği için veya insanlar ‘günah’ veya ‘haram’ olarak adlandırdıkları için kaçınılması gereken söz veya davranışlar demek değildir. ‘Haram’ veya ‘günah’ diye nitelenen şeyler, insanların bir kısım sakıncalarının farkına varabildiği ve yaşamı boyunca kafa yordukça daha fazla ne tür zararlarının olduğunu görebileceği durumları da ifade etmektedir. Bir şey ‘haram’ veya ‘günah’ ise onun onlarca zararı vardır; onun söylenmesi veya yapılması, kişinin ya kendisini ya da başkalarını acıtmaktadır, rahatsız etmektedir, yaralamaktadır ve birilerine zarar vermektedir. Kısaca iş şaka değildir; arka planda can var, kan var, hayat var, hak var, haksızlık var, zulüm var, ölüm var, kayıplar var, yıkımlar var, emek var, gözyaşı var, duygular var, karanlıklar var, bataklık var, bayağılık var, alçalış var, tükeniş var… Acılar büyüktür. Bunu yaşatanlar bilmez, ama yaşayanlar çok iyi bilir. Kötü bir şeyin zararı sayılamayacak kadar çok olduğu gibi iyi bir şeyin yararı da sayılamayacak denli çoktur.

‘Haram’ veya ‘günah’ sözcükleri, doğrudan veya dolaylı olarak kişiye veya topluma ahlaki, psikolojik, sosyolojik, ekonomik, hukuki ve siyasi olarak olumsuz etkileri, sakıncaları, baskıları olan durumları ifade etmektedir. Herkes kendi yaşına, konumuna, çapına, bilgisine ve deneyimine göre bunların daha fazlasının ayırdına varacaktır. Elbette küçük bir hatanın bedeli küçük, büyük yanlışın bedeli ağır olur. Kronikleşen küçük hataların bizleri büyük yanlışlardaki benzer sonuçlarla karşı karşıya getirmesi olasıdır.

 

DİNLERDE ‘İLAHİ YASAK’ OLARAK İÇİLMEZLER

POTANSİYEL BİR RİSK OLARAK ALKOLLÜ İÇKİ

İlahi kitaplarda Allah, sarhoşluk verici maddelerden uzak durulmasını istemiştir. Sarhoşluğun yasaklanmasının en temel gerekçesi, doğru düşünmeye, doğruyu konuşmaya ve doğru davranmaya ciddi biçimde engel olmasıdır. Sarhoş insan sözlerini ve davranışlarını kontrol edememekte, kendisini ve çevresini sıkıntıya sokmaktadır.

Bu girişten sonra içkinin tabuya dönüşmediği durumlarda bir kadeh içki içen ile daha fazlasını içen açısından farklılık söz konusudur. Gözlemleyen açısından ortada içki içilmektedir. İçki içen açısından bu durum, ölçüyü kaçırmadıkça genellikle sıradan ve olağan bir durum olarak görülmektedir. Kontrolünü kaybetmemekte, işini aksatmamakta ve insan ilişkilerinde sorun olmamaktadır. Bu durumu, dinin ve diğer insanların da doğal ve normal karşılaması beklenmektedir. Örneğin, günde bir paket sigaranın yarısını veya çeyreğini bitiren kişi de, bunun kendisine zarar vermeyeceğini, uzun vadede sağlık sorunları yaşayanların günde bir veya birkaç paket sigara içmelerinden kaynaklandığı düşünmektedir. İddiasına bazıları hak verse bile, biz buradan yola çıkarak, “Sigara, az tüketilirse sağlığa zararlı değildir” demek lüksüne sahip değiliz. Üstelik günden güne yeni zararları saptanmaktadır.

Alkol, az tüketilse de, zarar vermektedir. Az tüketen az, çok tüketen çok zarar görmektedir. Kur’an’da, “Alkolün yararlarından söz edilmiş -ki nitekim sağlık sektöründe yoğun biçimde alkol kullanılmaktadır- ancak kötülüğünün daha büyük olacağı dile getirilmiştir. Bizler alkolün birkaç kötülüğünün farkına varsak da emin olmalıyız ki ileride daha da fazla kötülüklerinin olduğunu öğreneceğiz.

2Bakara: 219-“Sana sarhoş edici içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah (kötülük), hem de insanlar için bazı yararlar vardır. Ama onların günahı (kötülüğü) yararından daha büyüktür.”

Alkolün polemik konusu yapılması bile iyi niyetli bir tutum değildir. Gerek kullanıcıları gerekse de kullanmayanlar onun ne denli insanlara zarar verdiğine dair sayısız örnekleri bilmektedirler. Alkolün etkisiyle aile içi kavgalar, eşlerine ve çocuklarına şiddet uygulayanlar, kazançları önemli kısmını buna ayıranlar, çevrelerine korku salanlar, kendilerine, yakın çevrelerine, komşularına ve içinde yaşadığı topluma karşı sorumlu davranmayanlar, vakitlerini eşleriyle ve çocuklarıyla verimli vakit geçirmek yerine anlamsız yere zamanlarını heba edenler, güvensiz dostluklar kuranlar gibi çok sayıda örnek bulunmaktadır.

Sarhoşluk verici maddeleri almak, bilinç kontrolü zayıfladığı için kişiyi basitleştirmekte, bayağılaştırmakta ve onurlu davranmaktan alıkoymaktadır. Ayartıcıların ve kara güçlerin oyuncağı haline getirmektedir. Ayartıcılar ve kara güçler sarhoş bir toplum yaratmak istemektedirler. Ki bu sayede emellerine kavuşabilsinler. Ülkenin kaynaklarını daha fazla sömürebilsinler, ülkenin halkını zayıf düşürsünler. Onlar isterler ki halk şans oyunları ve alkolden başka bir şey düşünmesin. Onları uyutacak ve uyuşturacak konulardan başlarını kaldıramasınlar. Sigara da sağlığa zararlıdır, ancak düşünmeyi, davranışları kontrol etmeyi ve değerler üzerinde konuşmayı ve doğru davranmayı engellememektedir. Ancak sağlık açısından tartışmasız zararlıdır. Demek ki Allah tarafından bir şeyin yasaklanma gerekçesi yalnızca sağlığı kontrol altına almak değildir. O yüzden Allah, sarhoşluk veren şeylerin ve şans oyunlarının insanı kötü bir konuma düşüreceğini, insanların arasına kin ve düşmanlık sokacağını, değerleri dile getirmekten ve sorumlu davranmaktan alıkoyacağını bildirmiştir:

5Maide: 90-“Ey iman edenler! İçki (hamr), kumar, dikili taşlar (yapay kutsal sembolleri) ve fal okları (kehanet) ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”

5Maide: 91-“Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?” (‘hamr’ sözcüğü için bkz. 12: 36,41; 24:31; 47:15)

Alkol alımının veya sarhoşluğun bir tabu olarak görülmemesi gerektiği Rabbimizin şu ifadelerinde de ortaya çıkmaktadır. Sarhoşluk verici maddeleri yasaklayan Rabbimiz, içki içilmesi durumunda bir gerçeğe dikkat çekiyor. İçki içmeyin, diyelim ki içtiniz, bu durumda sarhoşluk durumu ortadan kalkmadıkça, bilinçli sözler edici duruma gelmedikçe namazdan (ibadetlerden, sorumluluk getirici davranışlardan) uzak durun. Demek ki bir Müslüman’ın içki içmesi olasıdır ve o hâlâ “Ey inananlar” kategorisine girmektedir. (Bkz. 4Nisa: 43) Bu durumda onu sorumluluk altına sokacak bazı davranışlarına geçici olarak sınırlama getirilmiştir. Bu durumda içkinin az ve seyrek olarak alınabileceğini meşrulaştırma yerine bunun bir tabu olmadığını ve sorumluluğun kişinin durumuyla ilgili olduğunu bilmek gerekir.

 4Nisa: 43-“Ey iman edenler! Sarhoş (sekr) iken ne söylediğinizi (okuduğunuzu) bilinceye (anlayıncaya) kadar namaza yaklaşmayın…”

Bir de şöyle düşünelim. Dünyadaki tüm halklara sarhoşluk sınırını aşmadıkça herkesin içki içmesinin meşru olduğu tezinin yaygınlaştığını ve bunun herkes tarafından uygulamaya geçirildiğini varsayalım. Her evde çoluk-çocuk veya belli yaştan itibaren herkes, ailenin tüm bireyleri, her gün sarhoşluk sınırına varmadan içmeyi sürdürsün. Lütfen gerçekçi olalım. 70 milyon nüfusun yıllık psikolojik, sosyolojik, ekonomik, ahlaki, siyasi, hukuki sonuçlarını bir önceki yıllarla karşılaştırırsak acaba nasıl bir sonuçla karşılaşırız. Bir argümanın doğruluğunu iddia ediyorsak bu doğru yalnızca bazı küçük toplulukların uygulayacağı bir şey olmamalı. Tüm insanlar bundan yararlanmalıdır. Büyük olasılıkla Allah, önceki toplumlara sınır noktası olarak sarhoşluğu çizmiş olmalıdır. Evet, içkide asıl sınır sarhoşluktur. Fuhuşta da asıl sınır zinadır. Ama Allah “Zina etmeyin” dememiş, onun yerine “Zinaya yaklaşmayın”(17İsra: 32) demiştir. Böylelikle büyük risklerde önceden önlem almanın gereğine not düşmüştür. Kur’an’da da sarhoş olmadan ona götürecek yola karşı önlem alınmış olmalıdır. Ki açıktan, “Sarhoş edici maddelerden (hamr) uzak durun, kaçının”(5Maide: 90) veya ‘Sarhoşluğun namaza engel olduğunu bilin” (4Nisa: 43) anlamında bir uyarıda bulunmuştur.

Zararlı şeylere dinlerin onay vermediği tartışmasız bir gerçektir. Ancak, doğrudan, “zararlı şeyler haramdır” gibi bir direktifin Kur’an’da yer almadığını bilmemiz gerekir. Böyle bir bildirimin İslam’ın var oluş amacına doğrudan hizmet etmeyeceğini şu örnekler ortaya koymaktadır. İslam’ın insanlığa gönderiliş amacı, kula kulluğun önüne geçmek ve her türlü ihtilafın hak ve adaletle çözülmesidir. Eğer her zararlı olan haram olacak olsaydı doyduktan sonra yenen birkaç lokma, suya doyduktan sonra içilecek bir bardak su, yaz güneşi, bugün sağlık uzmanlarının sık sık uyardıkları katı yağlı, şekerli, beyaz unlu ürünler, tatlılar, baklavalar, çikolatalar belli bir sınırdan sonra haram görülecekti. Monitör ışınlarına, kirli havaya, egzoz ve kömür gazına maruz kalan, çalıştıkları iş yerlerinde değişik düzeylerde kimyasal gazları solumak durumunda kalan insanlar her daim kendilerinin günah işlediklerini düşüneceklerdir. Oysa İslam, vahyin sınırlamadığı konularda uzman (bilimsel) görüşlerine değer vermeyi, sıklıkla uyardığı ‘aklınızı kullanın” buyruğuyla salık vermektedir.

 DİNLERDE ‘İLAHİ YASAK’ OLARAK İÇİLMEZLER

 Dinlerde alkollü içkiler potansiyel bir risk olarak görülmüştür. Nitekim Müslümanlar, Hindular, çoğu Budist, Jainistler, Sihler, Hıristiyan Baptistler, Hıristiyan Mormonlar, Hıristiyan Yedinci Gün Adventistleri, Tanrı’nın Kilisesi, Hıristiyan Bilimciler, bazı Metodistler, Hıristiyan Salvation Army, Essene Nazarean Kilisesi, Bahailer alkollü içki içmezler. Yeryüzündeki dinlerin neredeyse tamamı sarhoşluğu doğru bulmaz.

“İçki” ve türevlerine Kur’an’da 7, Tevrat’ta 26, İncil’de 4 yerde “Sarhoşluk” ve türevlerine ise Kur’an’da 7, Tevrat’ta 29, İncil’de 12, Zebur’da 2 yerde vurgu yapılmıştır.

 

KUR’AN’DA ALKOLLÜ İÇKİYE BAKIŞ

2Bakara: 219-“Sana sarhoş edici içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah (kötülük), hem de insanlar için bazı yararlar vardır. Ama onların günahı (kötülüğü) yararından daha büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size ayetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.”

4Nisa: 43-“Ey iman edenler! Sarhoş (sekr) iken ne söylediğinizi (okuduğunuzu) bilinceye (anlayıncaya) kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” (‘sekr’ sözcüğü için bkz. 15: 15,72; 16: 67; 22: 2; 50: 19)

5Maide: 90-“Ey iman edenler! İçki (hamr), kumar, dikili taşlar (yapay kutsal sembolleri) ve fal okları (kehanet) ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”

5Maide: 91-“Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?” (‘hamr’ sözcüğü için bkz. 12: 36,41; 24:31; 47:15)

16Nahl: 67-“Hurma ağaçlarının ve asmaların ürününden hem sarhoş edici içkiler, hem de güzel, temiz rızıklar elde edersiniz: işte bunda da, aklını kullanan kimseler için bir ders vardır!”

TEVRAT’TA ALKOLLÜ İÇKİYE BAKIŞ

NOT: (Hıristiyanlar yalnızca İncil’e değil, Tevrat’a, Zebur’e ve İncil’e (diğer adıyla Kitab-ı Mukaddes’e) inanırlar. Ancak çoğu Hıristiyan, Tevrat’ın hepsini değil bir kısmını uygulamayı gerekli görür. Bazı Hıristiyanlar da Kitab-ı Mukaddes’in tamamının bağlayıcı olduğuna inanırlar.)

Levililer 10:9 “Sen ve oğulların Buluşma Çadırı’na şarap ya da herhangi bir içki içip girmeyin, yoksa ölürsünüzKuşaklar boyunca bir kural olsun bu.

Sayılar 6:3-“Şaraptan ya da herhangi bir içkiden kaçınacak, şaraptan ya da başka içkilerden yapılmış sirke içmeyecek. Üzüm suyu da içmeyecek…”

Tesniye 21:20-“Onlara şöyle diyecekler:’Oğlumuz dikbaşlı, başkaldıran bir çocuktur. Sözümüzü dinlemiyor.Savurgan ve içkicidir.”

Tesniye 29:6-“Ekmek yemediniz, şarap ya da başka içki içmediniz. Bütün bunları Tanrınız RAB’bin ben olduğumu anlayasınız diye yaptım diyor.”

Hakimler 13:4- “Bundan böyle şarap ya da içki içmemeye dikkat et, murdar bir şey yeme.”

Hakimler 13:7-“Ama, ‘Gebe kalıp bir oğul doğuracaksın dedi, ‘Bundan böyle şarap ve içki içme, murdar bir şey yeme. Çünkü çocuk ana rahmine düştüğü andan öleceği güne dek Tanrı’nın adanmışı olacak.”

Özdeyişler 20:1-“Şarap insanı alaycı, içki gürültücü yapar, Onun etkisiyle yoldan sapan bilge değildir.”

Özdeyişler 31:4-”Şarap içmek krallara yakışmaz, ey Lemuel, Krallara yakışmaz! İçkiyi özlemek hükümdarlara yaraşmaz.”

Yeşaya 5:11-“Sabah erkenden kalkıp içki peşinden koşanların, gece geç vakte kadar şarap içip kızışanların vay haline!”

Yeşaya 5:22-23-“Şarap içmekte sınır tanımayanların, içkileri karıştırıp içmekten çekinmeyenlerin, rüşvet uğruna kötüyü haklı çıkaranların, haklıların hakkını elinden alanlarınvay haline!”

Yeşaya 24:9-“Ezgi eşliğinde şarap içilmiyor artık, İçkinin tadı içene acı geliyor.”

Yeşaya 28:7-“Kâhinlerle peygamberler bile şarabın ve içkinin etkisiyle yalpalayıp sendeliyor; içkinin etkisiyle yalpalayıp sendeliyorlar, şaraba yenik düşmüşler. Yanlış görümler görüyorlar, kararlarında tutarsızlar.”

Hezekiel 44:21-“İç avluya gireceği zaman hiçbir kâhin içki içmeyecek.”

Mika 2:10-11-Kalkıp gidin, dinlenme yeriniz değil burası! Murdarlığınız* yüzünden bu yer korkunç biçimde yıkılacak. Mika 2:11-“Yalancı, aldatıcı biri gelip, ‘Size şarap ve içkiden söz edeyim’ dese, Bu halk onu peygamber kabul edecek.”

Habakkuk 2:15-Çıplak bedenlerini seyretmek için komşularına içki içirip sarhoş eden içki ye zehir bile katan sizlerin vay haline!”

 

İNCİL’DE ALKOLLÜ İÇKİYE BAKIŞ

Matta 11:18-“Yahya geldiği zaman oruç tutup içkiden kaçındı, ona ‘cinli’ diyorlar.

Luka 1:15-“O, Rab’bin gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh’la dolacak.”

1.Petrus 4: 3-“İnanmayanların hoşlandıklarını yaparak sefahat, şehvet, sarhoşluk, çılgın eğlenceler, içki alemleri ve ilke tanımayan putperestlik içinde yaşayarak geçmişte harcadığınız günler yeter!”

Matta 24:48-51-“Ama o köle kötü olur da içinden, ‘Efendim gecikiyor’ der ve öteki köleleri dövmeye başlarsa,sarhoşlarla birlikte yiyip içerse, efendisi, onun beklemediği günde, ummadığı saatte gelecek, onu şiddetle cezalandırıp ikiyüzlülerle bir tutacakOrada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.”

Luka 12:45-46-“Ama o köle içinden, ‘Efendim gecikiyor’ der, kadın ve erkek hizmetkârları dövmeye, yiyip içip sarhoş olmaya başlarsa, efendisi, onun beklemediği günde, ummadığı saatte gelecek, onu şiddetle cezalandırıp imansızlarla bir tutacaktır.”

1.Ko.11:21-“Her biriniz ötekini beklemeden kendi yemeğini yiyor. Kimi aç kalıyor, kimi sarhoş oluyor.”

Rom.14:21-“Et yememen, şarap içmemen, kardeşinin sürçmesine yol açacak bir şey yapmaman iyidir.”

Ef.5:18-“Şarapla sarhoş olmayın, bu sizi sefahate götürür.”

1.Pe.4: 3 İnanmayanların hoşlandıklarını yaparak sefahat, şehvet, sarhoşluk, çılgın eğlenceler, içki alemleri ve ilke tanımayan putperestlik içinde yaşayarak geçmişte harcadığınız günler yeter!

Markos 7:7-“Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.’ Mar.7:8 Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış, insan töresine uyuyorsunuz.” Mar.7:9 İsa onlara ayrıca şunu söyledi: “Kendi törenizi sürdürmek için Tanrı buyruğunu bir kenara itmeyi ne de güzel beceriyorsunuz! Mar.7: 10 Musa, ‘Annene babana saygı göstereceksin’ ve, ‘Annesine ya da babasına söven kesinlikle öldürülecektir’ diye buyurmuştu.

Tit.1:11-“Onların ağzını kapamak gerek. Haksız kazanç uğruna, öğretmemeleri gerekeni öğreterek bazı aileleri tümüyle yıkıyorlar.”

————————o—————————

ALKOL KONUSUNDA BAZI VERİLER VE GERÇEKLER

18 Mart 1971 tarihli Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre:

  • 36,000,000 Amerikalı alkol tüketiminden dolayı doğrudan veya dolaylı olarak zarar görmüştür.
  • 9,000,000 Problemli alkol içicisi vardır.
  • 200,000 Her yıl yeni alkol vakaları ortaya çıkmaktadır.
  • 50,000 kişiden 28,400 kişi her yıl alkolle ilgili trafik kazalarında ölmüştür
  • 500,000 kişi her yıl alkolle ilgili trafik kazalarında ya yaralanmakta veya sakat kalmaktadır.
  • 34,800 kişi farklı her yıl alkolle ilgili farklı kazalarda ölmektedir.
  • 11,000 kişi her yıl alkol komasında ölmektdir.
  • 2,000,000 kişi toplumsal kavgaya neden olmaktadır.
  • $21,700,000,000 yıllık alkol harcaması.
  • $15 milyar iş kaybı, ekonomik kayıp, refah kaybı.
  • 400 bin hastanın 15%’i zihinsel sorunlar yaşamaktadır.

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ 2007-ALKOL RAPORU

Dünya Sağlık Örgütünün yayımladığı alkol raporunda, alkolün onlarca sayfa zararını aktarmıştır.

http://www.who.int/substance_abuse/publications/alcohol_injury_summary.pdf

http://www.who.int/substance_abuse/publications/global_status_report_2004_overview.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ 2004-ALKOL RAPORU

http://www.who.int/substance_abuse/publications/global_status_report_2004_overview.pdf

 

ALKOLLÜ İÇKİ KULLANIMIYLA İLGİLİ YAYINLAR

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://whqlibdoc.who.int/hq/1991/WHO_PSA_91.5.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://whqlibdoc.who.int/hq/1999/WHO_HSC_SAB_99.9.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://whqlibdoc.who.int/hq/2001/WHO_MSD_MSB_01.2.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://www.who.int/entity/substance_abuse/publications/en/APDSSummary.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://www.who.int/entity/substance_abuse/publications/en/Alcohol%20Policy%20Report.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://www.who.int/entity/substance_abuse/publications/alcohol_gender_drinking_problems.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://www.who.int/entity/substance_abuse/publications/identification_management_alcoholproblems_phaseiv.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://www.who.int/entity/substance_abuse/publications/alcohol_injury_summary.pdf

 

ALKOLÜN İNSAN VÜCUDUNA KISA SÜRELİ ETKİLERİ:

http://en.wikipedia.org/wiki/Effects_of_alcohol_on_the_body

 

ALKOLÜN İNSAN VÜCUDUNA KISA SÜRELİ ETKİLERİ:

http://en.wikipedia.org/wiki/Long-term_effects_of_alcohol

 

KARACİĞER:

http://en.wikipedia.org/wiki/Alcoholic_liver_disease

 

SİROZ-HEPATİT:

http://en.wikipedia.org/wiki/Alcoholic_hepatitis

 

KALP-DAMAR  HASTALIKLARI:

http://en.wikipedia.org/wiki/Alcohol_and_cardiovascular_disease

 

ALKOL VE KANSER:

http://en.wikipedia.org/wiki/Alcohol_and_cancer

————————o—————————

DİNLERDE YENİLMEZLER: BİR POTANSİYEL RİSK OLARAK DOMUZ ETİ

(Pork- Swine- Pig- Hog)

İçki gibi domuz etinin yenilmesi de hemen hemen bütün dini metinlerde ve onların pek çok taraftarında sakıncalı olarak görülmektedir. Potansiyel bir risk olarak domuz etinin sakıncalı ve ‘haram’ olarak görülmesi, hem insanların yaşadıkları sıkıntılar hem de ilahi buyrukların bu yönde olmasından kaynaklanmaktadır.

Müslümanlar, Yahudiler, Hinduistler, Budistler, Jainistler, Yedinci Gün Adventist Hıristiyanları, Hıristiyan Church Of God, Ortodoks Nasturiler, Ortodoks Kıptiler, Rus Hıristiyan Malakanlar, Süryani Hıristiyanlar, Doğu Ermeni Gregoryan Hıristiyanlar, Essene Nazarean Church, Stewarton Bible School İskoçlar, Ethiopian Orthodox Tewahedo Church, Christian Education, Messianic Judaism, King James Bible’ı izleyen Hıristiyanlar domuz eti yemezler.”

Yeryüzündeki bütün Hıristiyanlar, Hz. İsa’dan önce domuz etinin haram olduğunu bilirler ve buna inanırlar. Bu çok önemli bir tespittir. Hıristiyanlar, gerek Hz. İsa’nın gerekse de ondan önceki peygamberlerin domuz etinin haram olduğu için yemedikleri konusunda da hem fikirdirler. Hz. İsa’nın hayatı boyunca domuz eti yediğine dair Hıristiyanların İncil’den gösterebilecekleri bir kanıtları yoktur.

Domuz etinin ‘haram’ olması, ateistlikten geçinen veya ateist geçinen çevrelerde Hıristiyanlardan daha fazla demagoji konusu yapılmaktadır. Onların istismar ettikleri genel olarak iki başlık vardır: “Tanrı varsa neden açlık, hastalık ve ölüm vardır? Domuz eti neden haramdır?” İlahi (evrensel) ilkeler ve değerler sistemi bu iki demagojik soruyla görmezlikten gelinebilir mi? Gerisi hep safsatadır. Acaba ahlaki erdemleri reddetmek bu iki soruya endekslenebilir mi? Ateistler, keyfi eğilimlerine göre açık aramaktadırlar. Din istismarcıları ile din karşıtı istismarcıları arasında anlamlı bir fark yoktur. Türkiye’deki ateistler, kafalarındaki tabuyu birkaç kereliğine yıkma dışında, bulsalar bile domuz etiyle beslenmezler. Ancak konuyu istismar ederler. Batı’da domuz eti en kalitesiz et grubuna girmektedir. Varlıklı insanlar domuz eti tüketmezler.

Bugün, domuz çiftliklerinde temizlik konusuna gösterilen özene ve yüksek teknolojiye rağmen domuz eti tüketen ülkelerde domuz etinden kaynaklanan sağlık sorunlarına sık sık rastlanmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak o ülkelerin basınında çıkan haberler ülkemizde bilinmemektedir. Bundan 3 bin yıl öncesini veya 1400 yıl öncesini dikkate alırsak domuz etinin insanlığın başına açtığı belaları az buçuk kestirebiliriz. Tarihte nedeni bilinmeyen hastalıkların, bulaşıcı mikropların ve toplu ölümlerin arka planını bugün bilemiyoruz. Diğer taraftan domuz etinin yasaklanma nedeni yalnızca tıbbi gerekçeler değildir.

KUR’AN: 6En’am: 145-“…Bana vahyedilende (Kur’an’da) yiyecek olarak yalnızca leş, akmış kan, domuz eti-ki o şüphesiz iğrençtir- ya da Allah’tan başkası için kurban edilenler haram kılınmıştır. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

Kur’an’da domuz eti ele alınırken yiyecekler konusundaki dört ilahi yasak arasında domuz eti üçüncü sıraya konmuştur. Sakıncalı ve zararlı olmada önce leşin haramlığından söz edilmiştir. İkinci sırada kan gelmektedir. Domuz eti potansiyel bir tehlike olarak, leşten ve kandan sonra üçüncü sırada zikredilmiştir. Dördüncü sırada ise Allah’tan başkası uğruna kurban edilen her şeyi bildirmektedir. Sonuncu bildirilen haram tıbbi açıdan herhangi bir sorun oluşturmayabilir. Ancak haram kategorisinde değerlendirilmiştir. Allah’ın ihtiyaç durumunda yenilmesine izin verdiği bir hayvan, birileri uğruna öldürüldüğü zaman tıpkı leş, kan ve domuz eti gibi haram kapsamına girmektedir.

Evet, ortada ilginç bir durum vardır. Hayvanı boğazlarken kişinin niyeti, olaya bakışı, olay karşısındaki yaklaşımı ve duruşu yenilebilirlikten çıkarıp yenilemez konumuna sokmaktadır. Buna neden olarak kişinin niyeti gösterilmektedir. Kişinin birisi uğruna hayvana kıyması; birileri uğruna hayvanların canını hiçe saydığının, hayvanlara saygısızlığın, Allah’ı hesaba katmadığının, kendi ihtiyaçları dışında keyfi amaçlarla hayvan katliamına başvurduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Ahlaki bir bilinçten yoksun ve ihtiyaç olmaksızın keyfi olarak hayvan katleden onun etini de yiyemez. Demek ki Allah’ın bildirdiği haramlar bütünüyle tıbbi gerekçeye dayanmamaktadır.

İnsan gibi onurlu bir varlık, kendi onurunu ayaklar altına alarak birilerini yüceltmek, onore etmek için hiçbir cana kıyamaz. Ancak ihtiyaç duyduğu ölçüde, Allah da bu amaçla izin verdiği ve helal kıldığı için bu yola gidebilir, yoksa bu sınırı aşamaz. İnsan onuruna ve onun psikolojine yakışan, toplumsal ahlakın kökleşmesine yardımcı olan, hayvanların da hakları olduğu gerçeğine ve doğal dengenin korunmasının gereğine uygun olan budur.

 

[LEŞ-KAN-DOMUZ ETİ-BİRİLERİ UĞRUNA KURBAN]

Bu dizilim, domuz eti kısıtlamasının tıbbi gerekçeler dışında da başka nedenlerin olabileceğini düşündürmektedir. Leşle değil birileri uğruna kurbanla yan yana anılmıştır. Birileri adına kurban etmenin nasıl psikolojik, sosyolojik, ekonomik boyutları varsa, kanla yan yana anılmakla da tıbbi boyutları da olmalıdır.

Ayrıca domuz eti insanın açgözlülüğüne, doymazlığına ve kırmızı et tüketim sevdasına karşı bir balans ayarıdır. İnsanlık araştırdıkça, haramların oldukça geniş yelpazeli olumsuzluklarından daha fazlasını zamanla öğrenecektir. Çünkü domuz, sağlık sorunları dışında çok kısa sürede çok fazla türeyen hayvanların başında gelmektedir. Bu ise et tüketimini körüklemektedir. Ancak domuz eti ilahi yasak (haram) kapsamına girmektedir. Zaruret durumunda domuz etinin yenilebilir olması, onun ‘tabu’ değil ‘haram’ olduğunu ortaya koymaktadır.

KUR’AN: 6En’am: 145-“…Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

Zaruretin ölçüsü, kişinin sağlıklı yaşamasını sağlayacak yenilebilir gıdaya kavuşuncaya kadardır. Bu durumdan Allah değil, domuz etini yemeyenler ve yenilmesine izin vermeyenler sorumlu olurlar. Açlıktan, yeterince gıda alamamaktan dolayı sağlık sorunu yaşayanlar için ruhsat hali helal gıdaya ulaşıncaya kadar geçerlidir.

Domuzlar buldukları her şeyi yerler; ölü böceklerden solucanlara, ağaç kabuklarından her türlü çöpe, leşten her türlü pisliğe, her türlü bitki ve hayvana, hatta kendi yavrularına kadar her şeyi yerler. Kendi pisliklerinin içinde yatarlar. Bir seferde 6-12 yavru yavrularlar. Gebelik süreleri 3-5 ay arası değişir. 18 aylık iken üreyebilirler. http://en.wikipedia.org/wiki/Pig

Domuz eti yiyenler bu etleri mutlaka veteriner denetiminden geçirerek yerler. Aksi takdirde ciddi sorunlarla karşılaşacaklarını bilirler.

Domuz etinin haram kılınmış olması, bir hayvan cinsi olarak domuzların gereksiz olduğu anlamına gelmemektedir. Ekosistem içinde domuzlar, toprağı karıştırarak onun farklılaşmasına, yeni tohumların kolonilenmesine ve meyve tohumlarının yayılmasına sebep olurlar.

 

İLAHİ KİTAPLARDA VE DİNİ METİNLERDE DOMUZ ETİ

Domuz konusuna Kur’an’da 5, Tevrat’ta 5, Zebur’da 1, İncil’de 15 yerde ya doğrudan vurgu yapılmış veya dolaylı işaret edilmiştir.

 

KUR’AN’DA DOMUZ ETİNE BAKIŞ

2Bakara: 173-“ Allah, size ancak leşkan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kurban edilenler haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

5Maide: 3-“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (tahta veya taşla) vurul(arak öldürül)müş, yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış ve canavar parçalayarak ölmüş olan havyanlar -henüz canları çıkmadan kestikleriniz hariç- dikili taşlar (putlar) adına boğazlanan hayvanlar ve fal oklariyle kısmet (şans) aramanız size harâm kılındı. Bunlar fısktır (insanı yoldan çıkaran kötü şeylerdir). Bugün artık inkâr edenler, sizin dininiz(i yok etmek)den umudu kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım, size ni’metimi tamamladım ve size din olarak İslâm’a râzı oldum. Kim açlıktan daralır, günâha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa ona günâh yoktur. Doğrusu, Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”

5Maide: 60-De ki: “Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size söyleyeyim mi? Allah kim(ler)e la’net ve gazab etmiş, kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytâna tapanlar yapmışsa, işte onların yeri daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır.”

6En’am: 145-“De ki: “Bana vahyolunanda (Kur’an’da) bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akmış kan, domuz eti -ki o şüphesiz iğrençtir- ya da Allah’tan başkası adına kurban edilen hayvandan başka, haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz Rabbin çok bağışlayandır, çok merhametlidir.”

16Nahl/115-“ Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kurban edilenler haram kıldı. Ama kim mecbur olur da istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

 

TEVRAT’TA DOMUZ ETİNE BAKIŞ

NOT: (Hıristiyanlar yalnızca İncil’e değil, Tevrat’a, Zebur’e ve İncil’e (diğer adıyla Kitab-ı Mukaddes’e) inanırlar. Ancak çoğu Hıristiyan, Tevrat’ın hepsini değil bir kısmını uygulamayı gerekli görür. Bazı Hıristiyanlar da Kitab-ı Mukaddes’in tamamının bağlayıcı olduğuna inanırlar.)

Levililer 11: 7-“Domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli (haram) sayılır.”

Tesniye 14: 8-“Domuz çatal tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır. Bu hayvanların etini yemeyecek, leşine dokunmayacaksınız.” (Bk. Lev.7: 23)

Levililer 10:10-“Kutsalla bayağı olanı, kirliyle temizi birbirinden ayırt etmelisiniz.”

Özdeyişler 11: 22-“Sağduyudan yoksun kadının güzelliği, Domuzun burnundaki altın halkaya benzer.”

Yeşaya 65: 4-“Mezarlıkta oturur, Gizli yerlerde geceler, Domuz eti yerler; Kaplarında haram et var.”

Hezekiel 44:23-“Kutsalla bayağı arasındaki ayrımı halkıma onlar öğretecek, kirliyle temizi ayırt etmeyi onlar gösterecekler.”

 

İNCİL’DE DOMUZ ETİNE BAKIŞ

(İncil’de murdarla ve Tanrı buyruğu ile kastedilenler, Tevrat’ta haram kılınanlardır.)

Elçilerin İşleri 10: 14 “(Petrus): Hiçbir zaman bayağı ya da murdar herhangi bir şey yemedim.”

Elçilerin İşleri 11: 8 “‘Asla olmaz, ya Rab!’ dedim. ‘Ağzıma hiçbir zaman bayağı ya da murdar bir şey girmedi.

Helalı haram kılma: Elçilerin İşleri 11:9-“…’Tanrı’nın temiz kıldıklarına sen bayağı deme’ dedi.

Elçilerin İşleri 10:15-“…Petrus’a, “Tanrı’nın temiz kıldıklarına sen bayağı deme” dedi.

2.Korintliler 6: 17 Bu nedenle, “İmansızların arasından çıkıp ayrılın” diyor Rab. “Murdara dokunmayın, Ben de sizi kabul edeceğim.”

Matta 7:6-”Kutsal olanı köpeklere vermeyin. İncilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler.”

Markos 5: 13-“İsa’nın izin vermesi üzerine kötü ruhlar adamdan çıkıp domuzların içine girdiler. Yaklaşık iki bin domuzdan oluşan sürü, dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu.”

Markos 7:7-“Bana boşuna taparlar. Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.’ 7:8 Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış, insan töresine uyuyorsunuz.” 7:9 İsa onlara ayrıca şunu söyledi: “Kendi törenizi sürdürmek için Tanrı buyruğunu bir kenara itmeyi ne de güzel beceriyorsunuz! 7: 10 Musa, ‘Annene babana saygı göstereceksin’ ve, ‘Annesine ya da babasına söven kesinlikle öldürülecektir’ diye buyurmuştu.

Titus 1:11-“Onların ağzını kapamak gerek. Haksız kazanç uğruna, öğretmemeleri gerekeni öğreterek bazı aileleri tümüyle yıkıyorlar.”

BAZI HIRİSTİYAN GRUPLAR TARAFINDAN DOMUZ ETİNİN HARAM OLDUĞUNA DAİR KİTABI MUKADDES(TEVRAT, İNCİL)’TEN GETİRİLEN DELİLLER

http://www.cbcg.org/franklin/PM/Clean-and-Unclean-Meats_5-14-12.pdf

http://www.biblestudy.org/basicart/six-reasons-why-i-do-not-eat-pork-or-shrimp.html

http://www.biblestudy.org/cleanfood.html

http://www.biblestudy.org/basicart/chrdrink.html

http://www.servantsnews.com/PDF/unmeat02.pdf

 

 

HİNDUİZMİN DİNİ METİNLERİNDE DOMUZ ETİNE BAKIŞ

“Yalnızca helal şeyler yenilecektir. Domuz eti dışında her türlü hayvan eti yenilebilecek.” Bhavishya Purana in the Pratisarag Parv III Khand 3 Adhay 3 Shloka 10 to 27 Maharishi Vyas

 

 

DOMUZ ETİ-DİYANET İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

“Domuzun haram kılınmasındaki hik­metlerin neler olduğunu bugün ilim ve modern tıp tam anlamıyla tesbit edip ortaya koymuş olmamakla beraber bu hayvanın birçok hastalık sebebini bün­yesinde taşıdığı ve insan sağlığına ver­diği zararların öldürücü boyutlara ulaş­tığı bilinmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar, hayvan etleri arasında en çok domuz etinin insana hastalık bulaş­tırma özelliğine sahip olduğunu ortaya koymuştur.

Domuz eti, yağ dokusu ve elementle­ri bakımından diğer hayvan etlerinden farklıdır. Hangi domuz cinsi olursa ol­sun bunların etlerinde kolesterin, yağ asitleri, kükürt, histamin, büyüme hor­monları oldukça fazladır. Domuzdan baş­ta trişin hastalığı olmak üzere domuz şeridi, domuz yılancığı, domuz vebası, domuz gribi, kuduz, şarbon, ruam, şap. tüberküloz bulaşır. Son yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde bazı araştırmacılar domuzlarda görülen bir virüsün AiDS’e benzer bir hastalık yaptığını, bazıları da domuz etinde “toxoplasma gondii” adın­da bir parazit bulunduğunu, iyi pişme­miş domuz etinin bilhassa bebeklerde kanser, körlük ve zekâ geriliği gibi has­talıklara sebep olduğunu ileri sürmüş­lerdir. Ayrıca domuz etinde bol miktar­da bulunan kolesterin ve yağ asitleri, kü­kürt bakımından zengin mukopolisakkaritler, büyüme hormonu, cinsiyet hormo­nu, histamin ve îmidazol gibi maddeler safra kesesi iltihapları ve taşları, apan­disit barsak iltihapları, apse ve çıban­lar, şirpençe, kadınlarda nisâî akıntılı il­tihaplar, mafsal iltihabı ve kireçlenme­si, damar sertliği, tansiyon yüksekliği ve infarktüs gibi hastalıklara yol açmak­tadır. Nitekim Alman hekimi H. H. Reckeweg, domuz etinde bulunan yüksek seviyedeki kolesterin ve yağ asitlerinin damar sertliği, tansiyon yüksekliği ve infarktüs; mukopolisakkaritlerin mafsal iltihabı ve kireçlenmesi, fazla miktardaki büyüme ve cinsiyet hormonlarının kanser: histamin ve imidazolun ekzama, ürtiker, astıma, vazomotor rinitis gibi allerjik hastalıklara sebep olduğunu ileri sürmektedir. Ancak bu konuda kesin sonuçlara ulaşabilmek için daha geniş araştırmalara ihtiyaç vardır.

Doğulu ve Batılı bazı düşünür ve ilim adamları, beslenme ve gıda rejiminin in­san bedeni ve karakteri üzerinde tesiri olduğunu söylemişlerdir. İçki yasağıyla birlikte düşünülünce domuz yasağının bu bakımından da önem taşıdığı şüphe­sizdir. Domuz eti ve içki tüketen toplum fertlerinde görülen şiddet ve taşkınlık eğilimiyle hiç et yemeyenlerde görülen sakin mizaca karşılık müslümanların orta bir mizaç hali sergiledikleri söyle­nebilir.

Bazı uzmanlar domuz yağının E vita­minini yok ettiğini, domuz etinin erkek ve kadınlarda aşk duygusunun zayıfla­masına ve kısırlaşmaya yol açtığını ileri sürmektedir. Gerçekten insanların cinsî hayatı için çok önemli olan E vitamini yağların oksidasyonunu önlediği gibi yağ­larda bulunan ve yine cinsî hayat için önemli olan A vitamininin de okside ol­masına engeldir. Yağlarda her iki vita­minin, bilhassa E vitamininin noksanlı­ğında erkeklerde kısırlık, kadınlarda dü­şükler ve cinsî hayatta durgunluk mey­dana gelir.

Domuzun her türlü pislik ve leş yeme­ye düşkün, obur, hantal ve hayvanlar arasında vücut temizliği yapmayan he­men hemen tek canlı niteliğini taşıması sebebiyle olacaktır ki onu yiyenler de dahil bütün dünya milletlerinin dillerin­de domuz kelimesi hakaret ifade eden cümleler içinde yer almıştır. Kur’ân-ı Ke­rîm’de bu özelliğiyle de anılmaktadır.]

Domuz etinin zararlarıyla ilgili ilmî sonuç ve iddialar bu çerçevede olmak­la birlikte domuza dair dinî yasağın bunlara bağlı olduğunu söylemek doğ­ru değildir. Çünkü bir konudaki ilmî ka­naatin ileride değişme ihtimali mevcut­tur. Bugün bilinen mahzurların herhan­gi bir şekilde ortadan kalkması domuz etindeki yasağı geçersiz kılmaz. Müs­lümanlar domuzla ilgili yasağı, başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere ilâhî kitap­larda mevcut kesin bir emir olarak te­lakki eder ve bu İnançla gereğini yerine getirirler.” (Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Domuz Maddesi)

 

 

BİLİM VE TEKNİK

“Domuz doku grupları bakımından insana en yakın hayvan. Bu nedenle domuzdan insana karaciğer, kalp kapağı vb nakli yapılıyor. Fakat domuzdan insana organ nakli tamamen tehlikesiz değil; çünkü domuz DNA’sının %1’i inaktivite olmuş retrovirüslerden oluşuyor. Retrovirüsler insan için, başta AIDS olmak üzere, birçok hastalık yapıcı virüsleri içeriyor. Tabii bu, domuzdan insana AIDS veya başka bir hastalık geçer anlamına gelmiyor; fakat retrovirüslerin hepsini tanımadığımızdan, uzun sürede nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz.” (Bilim ve Teknik Sayı-364 Science et Vie, Ocak1998)

DOMUZ ETİ İLE İLGİLİ BİR ÇALIŞMA
Zehirli Maddeler

Domuz eti çok yağlıdır. Yenildiği takdirde, bu yağ kana geçer. Böylece kan, yağ tanecikleriyle dolmuş olur. Kandaki bu fazla miktardaki yağ; atar damarların sertleşmesine, tansiyon yükselmesine ve kalp infarktüsüne sebep olur. Ayrıca, domuz yağ içerisinde “sutoksin” denilen zehirli maddeler mevcuttur. Vücuda giren bu zehirli maddelerin dışarı atılması için, lenf bezlerinin fazla çalışmaları icap eder. Bu durum, bilhassa çocuklarda lenf düğümlerinin iltihaplanması ve şişmesi şeklinde kendini gösterir. Hasta çocuğun boğaz bölgesi anormal bir şekilde şişerek, âdeta domuza benzer. Bu sebeple, bu hastalığa “domuz hastalığı” (skrofuloz) adı verilir. Hastalığın ilerlemesi hâlinde, bütün lenf bezleri cerahatlenerek şişer. Ateş yükselir, ağrı başlar ve tehlikeli bir durum ortaya çıkar.

Fazla miktarda kükürt

Domuz etinde bol miktarda bulunan sümüksü bağ dokusu, kükürt yönünden çok zengindir. Bu sayede, vücuda fazla miktarda kükürt alınmış olur. Bu fazlalıksa; kıkırdak, kas ve sinirlere oturarak eklemlerde iltihaplanma, kireçlenme ve bel fıtığı gibi çeşitli hastalıklara yol açar. Domuz eti devamlı yenirse, vücuttaki sert kıkırdak maddesinin yerini, domuzdan geçen sümüksü bağ dokusu alır. Bunun sonucu olarak, kıkırdak yumuşar; vücut ağırlığına tahammül edemeyerek altında ezilir. Böylece, eklemlerde bozulmalar meydana gelir. Domuz eti yiyenlerin elleri pelteleşir, yağ tabakaları teşekkül eder. Mesela, yiyen kimse sporcuysa; yorgun, tembel ve hareketsiz olur. Bazı futbolcular bu sebeple mesleklerinden olmuşlardır.

Aşırı büyüme

Domuzda büyüme hormonu da çok fazladır. Doğduğu zaman birkaç yüz gram olan domuz yavrusu, altı ayda yüz kiloya (!) erişir. Bu kadar süratli gelişme, büyüme hormonunun fazlalığı sebebiyledir. Domuz etiyle fazla miktarda alınan büyüme hormonu, vücutta doku şişliklerine ve iltihaplanmalara yol açar. Burun, çene, el ve ayak kemiklerinin anormal bir şekilde büyümesine ve vücudun yağlanmasına sebep olur. Büyüme hormonunun en etkili yönü, kanserin gelişmesine zemin hazırlamasıdır. Nitekim domuz kesimi işiyle uğraşanlar, erkek domuzların belli bir yaştan sonra kansere yakalandıklarını ifade ederler.

Deri Hastalıkları

Domuz etinin ihtiva ettiği histamin ve imtidazol denilen maddeler, deride kaşıntı hissi uyandırır. Ekzama, dermatit, nörodermatit gibi iltihabî deri hastalıklarına zemin hazırlar. Bu maddeler ayrıca kan cibani, apandisit, safra yolları hastalıkları, toplar ve damar iltihapları gibi hastalıklara yakalanma ihtimalini artırır. Bu sebeple doktorlar, kalp hastalarına domuz eti yememelerini tavsiye ederler.

Domuz eti ve Trişin

Domuz eti ile insana bulaşan tehlikeli hastalıklardan birisi de Trişin [Trischin] hastalığıdır. Domuzlar bu hastalığı Trişinli fare yemek veya Trişinli domuz eti ile beslenmekle alırlar. Fakat Trişin domuzlarda ağır bir hastalık yapmaz. Halbuki insanlarda, çok tehlikeli ve öldürücü bir hastalık meydana getirir. Domuz etiyle alınan Trişin kurtçuklar, mide ve bağırsak yoluyla kana geçer. Böylece bütün vücuda yayılırlar. Trişin kurtçukları özellikle çene, dil, boyun, yutak ve göğüs bölgelerindeki kas dokularına yerleşirler. Çiğneme, konuşma ve yutma adalelerinde felçler meydana getirirler. Yine kan damarlarında tıkanıklığa, menenjit ve beyin iltihabına sebep olurlar. Bazı ağır vakalar, ölümle sonuçlanır. Bu hastalığın en kötü tarafıysa, kesin bir tedavi şeklinin olmamasıdır. Trişin hastalığı, bilhassa Avrupa ülkelerinde yaygındır. Sıkı veteriner kontrolleri yapılmasına rağmen, İsveç, İngiltere ve Polonya’da Trişin salgınları görülmektedir. Yurdumuzdaysa, yerli Hıristiyanların dışında Trişin hastalığı görülmemiştir.

Gıdalar ve insan Mizacı

İnsan ve hayvanlar, yedikleri gıdaların az–çok etkisinde kalırlar. Mesela; kedi, köpek, aslan gibi et yiyen hayvanların yırtıcı; koyun, keçi, deve gibi ot ile beslenen hayvanlarınsa, daha uysal ve yumuşak huylu oldukları malûmdur. Bu durum, insanlar için de geçerlidir. Nebati gıdalarla beslenenlerin, genellikle halim–selim; et ve et ürünleriyle beslenen insanların ise, daha sert mizaçlı oldukları tespit edilmiştir. Domuz, dişisini kıskanmayan bir hayvandır. Domuz eti ile beslenen insanlarda, kıskançlık hissinin zayıfladığı veya dumura uğradığı gözlenmiştir. Fransız filozoflarından Savorin de beslenmenin mizaç üzerindeki bu tesirine çok önem vererek, “Bana ne yediğini söyle, senin ne olduğunu haber vereyim.” demiştir.

 

 

 

ORADAKİ DOMUZU GÖRÜYOR MUSUNUZ?

Alman hekimi Prof. Dr. Reckeweg “Domuz Eti ve İnsan Sağlığı” adlı eserinde bir hatırasını şöyle anlatır:

“Tedavi maksadıyla bir çiftçi ailesinin, biraz sapa yörede bulunan çiftliğine gitmiştim. Babada müzmin antroz (dejeneratif eklem hastalığı) ve kalça eklemi iltihabı vardı. Ayrıca karaciğerinden de rahatsızdı. Annenin bacaklarında varis ve eziyet verici kaşıntısı olan egzama vardı. Ailenin kızları ise, kalp yetmezliği ve romatizmadan rahatsız idi. En sağlıklıları görünmesine rağmen oğulları da anjin sonrası kalp yetmezliğinden ve kan çıbanından müşteki idi. Evin öbür kızı ise, müzmin bronşitten muzdarip idi. Oğullarından bir diğeri de, “domuz kıllanması” ve müzmin plörite yakalanmış olup, devamlı tekrar eden fistül ifrazatından rahatsız idi. Yukarıda sakinlerinin hastalıklarından uzun uzadıya bahsettiğim çiftlik evinde muayene sırasında garip bir olaya şahit oldum. Ailenin arasında iri cüsseli bir domuz, hiç istifini bozmadan aşağı doğru sarkan kalın bir ağaç dalına abanarak sırtını kaşıyordu. Hastalara “Oradaki domuzu görüyor musunuz? Onun kaşınmasına ve iltihaplara yol açan maddeleri, etiyle beraber siz de yiyorsunuz. İşte bu maddeler, sizdeki hastalıkların yegâne sebebidir.” dedim. Yukarıda kendilerinden bahsettiğim, “Kara Ormanlar” havalisinde oturan benzeri çiftlik sahiplerinden verdiğim nasihati dinleyenler, domuz eti yemekten vazgeçerek hastalıklarının çoğundan kurtuldular. Şimdi o çiftliklerin etrafındaki otlaklarda İslâm ülkelerinde olduğu gibi küçük koyun sürüleri yayılıyor.” (“Merak Ettiklerimiz 1, Prof Dr Selahattin Salimoğlu (Prof Dr Adem Tatlı)” Cihan Yay.)

“Hayvanlar paraziter enfeksiyonlar için önemli bir kaynaktır. G lamblia kedi ve köpeklerde de bulunmaktadır. İnsanlarda hastalık yapan en büyük protozoon olan Balantidium coli ve bir nematod olan Trichinella spiralis özellikle domuzlardan geçmektedir. Cryptosporidium’un insanlarda hastalık etkeni olarak tanımlanmadan önce sığır, koyun, kedi, köpek, geyik tavşan gibi pek çok hayvanda bulunduğu ve bu hayvanlarda ölümcül ishal nedeni olduğu bilinmektedir.

Trichinella spiralis enfeksiyonunda, enfekte domuz etinin yenmesinden sonraki ilk hafta içinde parazitin erişkin hali ve barsağa yayılan larva formları enflamatuvar enterite neden olur. Bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal görülür. Periorbital ödem, miyozit ve eozinofili hastalık için tipiktir. (Sürekli Tıp Eğitimi Dergisihttp://www.ttb.org.tr/STED/stedeski/sted3.html)

YILLIK DÜNYA SAĞLIK RAPORU VE DOMUZ ETİ

Dünyada yılda 6-8 milyon kişi kanserden ölmektedir. Neden: Kötü beslenme kaynaklıdır. Domuz etiyle beslenmek, kötü beslenmeye girmektedir. (Bkz. Aşağıda Dünya Sağlık Örgütü raporları)

Dünyada yılda 6-7 milyon kişi kalp/ kardiyovasküler hastalıkları ölmektedir. Neden: Kötü beslenme kaynaklıdır. Domuz etiyle beslenmek, kötü beslenmeye girmektedir. (Bkz. Aşağıda Dünya Sağlık Örgütü raporları)

A.B.D’de kanserden yılda 600-700 bin kişi ölmektedir. Neden: Kötü beslenme kaynaklıdır. Domuz etiyle beslenmek, kötü beslenmeye girmektedir. (Bkz. Aşağıda Dünya Sağlık Örgütü raporları)

A.B.D’de kalp hastalığından yılda 600-700 bin kişi ölmektedir. Neden: Kötü beslenme kaynaklıdır. Domuz etiyle beslenmek, kötü beslenmeye girmektedir. (Bkz. Aşağıda Dünya Sağlık Örgütü raporları)

 

Domuz etiyle beslenmek, kötü beslenmeye girmektedir: (Bkz. Aşağıda Dünya Sağlık Örgütü raporları)

 

DOMUZ ETİ VE HEPATİT E

Domuz çiftliklerinde çalışanlar Hepatit E tehlikesiyle karşı karşıyadırlar: (University of Chicago Pres Volume: 27S3-September 2001)

http://www.journals.uchicago.edu/doi/pdf/10.1086/324566?cookieSet=1

 

DOMUZ ETİ VE SİROZ

Yapılan istatistiklere göre domuz eti tüketenlerde siroz vakalarına rastlanmaktadır: (National Center for Biotechnology Information U.S. National Library of Medicine) Lancet. 1985 March)

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/2858627?dopt=Abstract

 

DOMUZ ETİNDEN 38 ÖLÜ, 1857 HASTA

Domuz etinden zehirlenerek 38 kişi öldü, 1857 kişi hasta oldu. (Sydney Morning Herald in Australia) AFPJanuary 29, 2004)

 

MOZART DOMUZ ETİNDEN ÖLDÜ

Ünlü besteci ve müzisyen domuz etinden zehirlenerek öldü. (BBC, Monday, 11 June, 2001)

http://news.bbc.co.uk/2/hi/entertainment/1382537.stm

http://www.themedicalbag.com/story/wolfgang-amadeus-mozart

DOMUZ HASTALIĞI KOLOMBİYAYI VURDU

Domuz etinden bulaşan öldürücü tenya kurdu Kolombiya’daki binlerce insanı tehdit etmektedir. Parazitin kurtçukları ilk önce merkezi sinir sistemine ve beyne saldırmaktadır. Domuz eti talebi bir anda dibe vurdu. Narino ilindeki hastaneler hastalarla dolup taşmaktadır. Batı Kolombiya’da kayıtlı 30 bin kişi sara (epilepsi) riski altındadır. Her yıl birkaç bin kişinin kayıtsız olarak hasta olduğu bilinmektedir. Bu sorunun dünya çapında 50 milyon kişiyi etkilediği tahmin edilmektedir. Kolombiya, Meksika, Alt Afrika Sahrası, Hindistan ve Doğu Asya halkları buna maruz kalmaktadır. (Friday, 30 November, 2001)

 http://news.bbc.co.uk/2/hi/business/1683646.stm

 

HONG KONG’DA VE ÇİN’DE DOMUZ ETİ VAKALARI

Hong Kong’da 1270 kg domuz eti toplatıldı. Shenzhen’deki marketlerde bulunan domuz etleri de toplatıldı. Yiyenlerin adları kayıt ettirmeleri istendi. Çin de domuz etinden dolayı geçen aydan beri mücadele veriyor. Çin’in güneyindeki Sichuan ilinde domuz etinden dolayı 39 kişi öldü, 200 kişi enfeksiyon kaptı. 650 domuz öldürüldü. (Monday, 15-Aug-2005-News-Medical.Net) 

http://www.news-medical.net/?id=12475

 

DOMUZ ETİNİN DAHİLİ PARAZİTLERİNE KARŞI ÖNLEMLER

Domuz etiyle beslenenlerin muhtemel parazitlere karşı ekstradan oldukça fazla önlem almaları gerekmektedir.

 

FLORİDA ÜNİVERSİTESİ:

http://edis.ifas.ufl.edu/pdffiles/AN/AN03900.pdf

 

DOMUZ HAKKINDA BİLGİ VEREN SİTE:

http://www.thepigsite.com/pighealth/article/407/internal-parasites

 

 

DOMUZ ETİNİ SAKINCALI GÖREN BAZI BİLİMSEL YAYINLAR

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ RAPORLARI:

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ: 65. Dünya Sağlık Örgütü Kongresi Raporu 6 March 2003

http://www.who.int/gb/ebwha/pdf_files/WHA56/ea5610.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://www.who.int/gb/ebwha/pdf_files/WHA56/ea5610.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://www.who.int/gb/ebwha/pdf_files/WHA55/ea5523.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://www.who.int/biologicals/publications/Influenza%20inactivated%20recommendations%20annex%203.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://whqlibdoc.who.int/publications/2007/9789241580397_3_eng.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://whqlibdoc.who.int/hq/1999/WHO_CDS_CSR_EDC_99.1.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://whqlibdoc.who.int/hq/2002/WHO_CDS_CSR_EPH_2002.9.pdf

 

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ:

http://www.who.int/foodsafety/publications/capacity/en/appendix.pdf

 

DÜNYA LİTERATÜRÜ (TRİŞİN HASTALIĞI RAPORU):

http://www.trichinella.org/cit1.php?year1=2000&year2=2006

 

ÜNİVERSİTE YAYINI HEPATİT E VİRÜSÜ:

http://www.journals.uchicago.edu/action/doSearch?searchText=pork&filter=all

 

ÜNİVERSİTE YAYINI:

http://edis.ifas.ufl.edu/pdffiles/AN/AN03900.pdf

 

ÜNİVERSİTE YAYINI:

http://extension.missouri.edu/xplor/agguides/pests/g07020.htm

 

HAYVAN BİLİMİ:

http://www.animal-science.org/cgi/content/abstract/77/11/2971

 

BİLİMSEL YAYIN:

http://www.scienceinafrica.co.za/2002/june/worm.htm

 

SAĞLIKLA İLGİLİ YAYIN:

http://www.pubmedcentral.nih.gov/pagerender.fcgi?artid=1638284&pageindex=1

 

RESMİ YAYIN DOMUZ ETİ VE SİROZ:

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/2858627?dopt=Abstract

 

RESMİ YAYIN- UNİTED STATES, 1990:

http://www.cdc.gov/mmwr/preview/mmwrhtml/00001884.htm

 

KANADA RESMİ YAYIN:

http://www.omafra.gov.on.ca/english/research/foodsafety/2002/sf6017.htm

 

BİRLEŞİK AMERİKA RESMİ YAYIN:

http://www.michigan.gov/documents/emergingdiseases/Hutton_Pig_Paper_177657_7.doc

 

BU KONUDAKİ GENİŞ HABERLER YIĞINI:

http://www.antwifarms.com/swinediseases.shtml

 

HEPATİT E VİRÜSÜ:

http://www.phac-aspc.gc.ca/publicat/ccdr-rmtc/01vol27/27s3/27s3m_e.html

 

SAĞLIK  LİNKLERİNDE DOMUZ ETİ:

http://www.healthysecrets.com/health_news/topics/sickness_diseases.html

 

DOMUZ ETİ ÖLÜMLERİ VE ZEHİRLENMELERİ:

http://www.smh.com.au/articles/2004/01/29/1075340769773.html

 

KOLOMBİYA’DA 30 BİN DOMUZ ETİ HASTASI:

http://news.bbc.co.uk/2/hi/business/1683646.stm

 

HONG KONG’DA 250 DOMUZ ETİ HASTASI:

http://www.news-medical.net/?id=12475

 

DOMUZ ETİ HASTALIKLARI:

http://www.thepigsite.com/pighealth/

http://www.thepigsite.com/pighealth/article/407/internal-parasites

 

http://www.hakveadalet.com/alkol-ve-domuz-eti-polemigi  (Turgut Çiftçi)

posted in HARAMLAR | 2 Comments

5th Aralık 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

posted in AHLAK | 2 Comments

5th Aralık 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

–>

TANRITANIMAZLIK(Ateistlik)

(Yazıyı büyütmek için bu sayfanın en başındaki +A’yı tıklayınız.)

ATEİSTLİK NEDİR?

ATEİZMDEN DÖNEN MEŞHUR ATEİSTLER

 

Gerçek ilahi din, Allah’ın dini, Arap kültür ve geleneğini “ilahi din” olarak görmeyi reddeder. Kur’an (ilahi kitap) dışı herhangi bir yapıtı dinde anakaynak olarak görmez. Din adamı sultasını tanımaz. Rasyonel düşünceye önem verir. Yalnızca Tanrı söylediği için değil, kendisi de gerçekten doğru olduğuna inandığı için ilahi değerlere sahip çıkar. Geleneğin veya modernitenin kurguladığı ahlakı ve aklı ikinci plana iten, yahut ahlaksız, akılsız, sorumsuz tanrı anlayışına karşı çıkar.

Ateistlik, Tanrı’ya karşı aldırmazlığın yanı sıra yoğun kuşku içinde yaşamaktır. Ateist geçinenler veya ateistlikten geçinenler bir taraftan Tanrı’ya inanmadıklarını söylerler, bir taraftan yok olduğunu iddia ederler, diğer taraftan da Tanrı’yı yoğun biçimde sorgulamaya tabi tutarlar. Oysa Tanrı’yı sorgulamak veya O’na inanmamak, Tanrı’nın varlığı konusundaki kuşkudan tamamen kurtulamamanın da bir göstergesi değil midir? Tanrı’nın var olmadığı salt birkaç soruya mı bağlıdır? Böylesine mesajı ciddi ve açık olan bir üstün gücü, birkaç soruya endekslemek acaba ne denli bilimseldir? “Ateist geçinenler veya ateistlikten geçinenler” diye bir kullanım, mutlak anlamda Tanrı’nın kesinlikle olmadığını veya yok olduğunu bilen ve buna inanan ateist sayısının ya hiç olmadığından veya yok denecek kadar az olmasından dolayıdır. Kuşkudaki zikzaklar, inkârda sabit bir çizgi izleyen lineer bir doğrudan söz etmeyi olanaksız kılmaktadır. Bir de bu tutum sözde kalınca ve pratik hayatta da bir şekilde dini paradigmayla iç içe yaşayınca, ateizm iddiası bir şov ve slogandan öteye geçememektedir. Örneğin;

Ateist tezleriyle dünyaca tanınmış felsefe profesörü İngiliz Antony Flew 2004 yılında “yaratıcı Tanrı’nın gereği” inancına dönüş yapmıştır. 1950 yılından beri yazdığı eserlerle ateist çevrelerde çok önemli yere sahip olan Antony Flew, 54 yıllık ateistlik iddialarına 2004 yılında son vermiştir. Flew, yaptığı U dönüşüyle ve yazdığı “Yanılmışım: Tanrı Varmış” (Profil Yay.) (There Is a God: How the World’s Most Notorious Atheist Changed His Mind) adlı kitabıyla dünyada büyük yankı uyandırmıştır. DNA molekülünün sarmal yapısı ve fonksiyonları, genetik koda sahip oluşu, nükleotid dizilimleri, ansiklopedik miktarda bilgi depolaması gibi pek çok şey onu etkilemiş ve yaratıcı zekânın var olmasının gereği sonucuna varmıştır. Tevrat’ta (ve Kuran’da) yer alan “Altı Günde Yaratılış” bilgisi hakkında İsrailli fizikçi Gerald Schroeder tarafından yapılan zamanın izafiyeti yorumunu da “çok etkileyici” bulmuştur. Prof. Gary Habermas’ın Prof. Antony Flew ile mülakatı için bkz. http://www.biola.edu/antonyflew/flew-interview.pdf

Evet, 1950-2004 yılları arasında dünyanın en ünlü ateistlerinden olan Prof. Antony Flew, “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabın yazarı Richard Dawkins’i, çok satanlardan olmak uğruna  piyasaya oynamakla, Tanrı konusunda önyargılı ve bağnaz bir seküler gibi davranmakla, Einstein’i maske olarak kullanmakla ve samimiyetsizlikle eleştirmiştir.  Dawkins’in gerçeği ve doğruyu ortaya çıkarmak yerine ideolojik muhaliflerine karşı  her yolun mubah olduğu anlayışıyla hareket ettiğini ileri sürmektedir. http://www.bethinking.org/science-christianity/intermediate/flew-speaks-out-professor-antony-flew-reviews-the-god-delusion.htm Ayrıca Richard Dawkins’in kitabına karşıt tezlerle ilgili çalışmalar için bkz.

http://www.telegraph.co.uk/science/science-news/3348563/Richard-Dawkins-branded-secularist-bigot-by-veteran-philosopher.html

http://www.amazon.co.uk/Deluded-Dawkins-Christian-Response-Delusion/dp/1842913557

Amerikalı Profesör Patrick Glynn, Harvard ve Cambridge gibi dünyanın en ünlü iki üniversitesinden mezun olmuş, Reagan döneminde uzun yıllar siyasî danışmanlık yapmış bir siyaset bilimcidir. Ayrıca George Washington Üniversitesi’nde yöneticilik yapmıştır. Uzun yıllar bir ateist olarak yaşamasına rağmen bilimsel delilleri yeniden incelediğinde bir dönüşüm geçirip yaratıcı Tanrı’nın varlığını kabul etmiştir. “Tanrı’nın Kanıtları:  Post- Seküler Bir Dünyada İnanç ve Bilimin Uzlaşması” (Gelenek Yay.) (God: The Evidence, The Reconciliation of Faith and Reason in a Postsecular World) adlı kitabıyla bu alanda önemli bilgiler sunmuştur. Prof. Glynn ile ropörtaj için bkz. http://www.sizinti.com.tr/index.php/yazdir/ayrinti/patrick-glynn8221ben-bir-ateisttim8221.html

 

 

ATEİZMİN TEZLERİ NE DENLİ TUTARLIDIR?

Ateist geçinenler veya ateistlikten geçinenler, Tanrı’yı göremediklerini, laboratuarlarda deneylerle O’nun varlığını kanıtlayamadıklarını, kanıtlanamayan şeye inanamayacaklarını iddia ederek, güya masum bir gerekçe öne sürerler. Oysa deneylerle kanıtlayamadıkları o kadar çok şeye inanırlar ki! Aklın, zekânın, duyguların varlığı da deneylerle kanıtlanamaz ama bazı işaretler onların var olduğunu gösterir bize. Kaldı ki deneylerle kanıtlanmış bir şeye inanılmaz, yalnızca doğruluğu kabul edilir. İnanmak, inandığımız kişinin varlığını değil O’nun sözlerinin hak (mutlak doğru) ve işleriyle güvenilir olduğunu kesin biçimde kabul etmektir. Nitekim güvendiğimiz kişilere inanırken onların varlıklarını değil söz ev davranışlarının doğruluğunu onaylamış oluruz.

Bilimsel deneyler, doğada var olan somut varlıkları daha iyi tanımak, sosyal yaşamı kolaylaştırmak için yapılır. Yoksa sosyal yaşamın kendisi deneylenmez. Yaşanmış bir sosyal olayı geri alıp tekrarladığınızda, artık o, yeni bir sosyal olay olur. İşlenmiş bir cinayet tekrarlanmaz, yapılan hırsızlık tekrarlandığında, yeni bir olay gerçekleşir. Dürüst bir tavır, adil bir yargılama, hakka hukuka bağlılık, bilimsel deneyin dışında kalır. Çünkü bilimin amacı, var olanı (varlığı) incelemek; sosyal yaşamın(dini değerlerin) amacı ise, olması gerekeni konu edinmektir. Demek ki ateistlik savunucuları, dinsel argümanları reddederken kendi sosyal yaşamını ıskalamakta, göz ardı etmektedirler. Oysa kendi sosyal yaşamından, diğer bir ifadeyle dini değerlerinden söz etmesini istediğimizde, konuyu değiştirip bilimsel bilgiyi kendi inancı için kılıf olarak kullanmaktadır. Esasında o, hem dini hem de bilimi kullanmaktadır. Bilim gerçeği(realiteyi), din doğruyu(hakkı) ifade etmek ister. Bilim de din de amacı dışında kullanıldığında ikisi de işlevsiz kalır. Örneğin, her canlıda bulunan hücrede beyin görevi yapan, hücreyi yöneten çekirdeği binlerce yıl görmedik. Onu göremeyişimiz onun yok olduğu anlamına gelmiyordu. Onun var oluşu bizim onu bilmemizle veya görmemizle başlamadı. Binlerce yıldır yok sandığımız atom altı parçacıklar, quarklar vardı. Oysa onlar zaten işlevlerini yürütüyordu. Beynin organizmayı yönetmesini de sonradan keşfettik. Galaksilerin ve yıldızların kendi yörüngelerinde hareket halinde olduklarını da sonradan öğrendik. Oysa onları sabit sanıyorduk.

 

 

ATEİSTLERİN PARADİGMASI (DEĞERLER SİSTEMİ) VAR MI?

İlahi değerlere karşı çıkan bu insanların en önemli sorunu paradigma (değerler sistemi) sorunudur. İnsani uygarlığa temel olacak onları bağlayan bir paradigmadan yoksun olmalarıdır. İlahi değerleri savunanların ellerinde somut ilkeler ve değerler var iken, ateistler için başvuru kaynağı olabilecek bir dayanakları yoktur. Kalıcı bir değerler sitemi olmayınca kimin gücü varsa gücü oranında onun sözü geçerli ve etkili olacaktır. Kuralların egemen olmadığı yerde krallar öne çıkacaktır. Ateist bir toplum olmadığına göre, küçük topluluklar içinde grubun bir süreliğine hayran olduğu abileri ve ablaları olacaktır.

Ateist paradigmanın ne olduğu sorgulamasına, “Bilimsel takılıyoruz” yanıtı, konuyu çarpıtmanın, sık sık başvurdukları polemikten kaçışın ve değerlerden savrulmanın bir göstergesidir. Bilimin verileri; evrensel ve nesnel olarak araştırma, gözlemler ve deneyler sonucunda elde edilen, ne kadar tekrar edilirse edilsin benzer sonuçlara varılan ve çürütülemeyen sonuçlardan oluşur. ‘Su’yun, H2O’den oluşması. Saf suyun deniz seviyesinde 1000’de kaynaması. Suyun kaldırma kuvvetinin tespiti. Elementlerin atom ağırlıklarını tespiti. Hücre organellerinin görevlerini saptama gibi. Kısaca bilimin görevi fotoğraf çekmektir. Olanı, var olanı görmek ve göstermektir. Pozitif bilimin işi budur. Fizik, kimya, biyoloji, astronomi; matematik ve geometriden yararlanarak fotoğraf çeker. Durum tespiti yapar.

 

BİLİMSEL ALAN SOSYAL ALAN DİN
Matematik-Geometri tabanlıFizikKimyaBiyoloji 

Astronomi

Fiziki Coğrafya

İstatistik gibi

PsikolojiSosyolojiAhlak-EtikHukuk 

Ekonomi

Siyaset gibi

Sosyal alanda son nokta konan ilahi değerlerdir. Örnekler: 

  • • Kula kulluk etmemek, Allah’a dayanmak
  • • Cinayet, tefecilik, yalan, iftira, zulüm
  • • Hırsızlık, haksızlık, alkol, leş, kan
  • • Hak, adalet, sorumluluk, söze bağlılık
  • • İyilik, yardımlaşma, insan hakları

• Yakınları ve akrabaları gözetmek gibi.

 

İlahi din sosyal alanda konuşur, sosyal alandaki bazı durumlara kesin çözümler sunar. Konuşmadığı alanı insan aklına, sağduyusuna bırakır. Ortak aklı devreye sokarak insanların çözüm üretmesini ister. Bilim; doğayı tanımaya, oradaki gerçekleri keşfetmeye ve insanlığın hizmetine sunmaya çalışır. Din ise insanı huzur ve mutluluğa götürecek doğruların neler olduğunu bildirir. Örneğin bilim, Türkiye’de yılda sigara içen insan sayısını, cinayet ve hırsızlık vakalarının son on yıldaki sayısını ortaya koyar. Cinayet ve hırsızlığın, hak ve adaletin, iyiliğin ve paylaşmanın doğru veya yanlış olduğu konusunda bilim söz etmez. Dolayısıyla sosyal paradigma konusunda bilime uyma iddiası yalnızca kaçamak bir cevaptır. Çünkü bunlar sosyal alanın konusudur. Nitekim ilahi kitap bu konularda konuşmuştur.

Bilim, doğa yasalarını (fiziksel, kimyasal ve biyolojik yasaları) keşfetmeye çalışır. Bu yasalara, dinli-dinsiz herkes bilerek-bilmeyerek isteyerek-istemeyerek uyar. Yerçekimi yasasına uyma zorunluluğu gibi. Uymayanlar ağır bedeller öderler. Örneğin, suyun kaldırma kuvvetinin bilincinde olmayanlar, denizlerde gemi yüzdüremez veya bu yasayla uyumsuz olan deniz araçlarıyla denize gömülürler. Doğal afetlerde acı kayıplar yaşarlar. Evet, bilim fotoğraf çeker, sosyal alan veya din ise insanların huzuru adına fotoğraftaki resimlerin yerlerini değiştirmek ister. Der ki ya şu evler, bu ağaçlara yakın olmalı veya bu ağaçlar oraya taşınmalıdır. Hinduizme göre de fotoğraftaki inek oradan çıkarılmalıdır. Resimdeki bu yer değişiklikleri bazen mutluluk getirmektedir, bazen de mutsuzluk…

Ateistlik iddiasında olanların haklı olabilecekleri önemli dayanakları ve besin kaynakları; tutucu, gerici, bağnaz ve din istismarcısı çevrelerin çıkmazları, açmazları ve çelişkileridir. Geçim kaynakları, masa başı sohbetleridir. Çoğunun kendi yaşam biçimlerini ortaya koyacak belirli temel ilkeler ve değerler sistemleri (paradigmaları) yoktur. Bu açıdan, ellerinde bir kaynak, bilgi ve belge olmadığı için tartışma alanları başka noktalara kaymaktadır.

Tarih boyunca da, günümüzde de ateist bir toplum görülmemiştir. Bulundukları yerde, sınırlı sayıdadırlar (marjinal). Hava güllük gülistanlıkken, sağlıkları yerinde iken, omuzlarına yüklenmiş sorumlulukları yokken, gerçekçi olmayan yorumlarda bulunabilirler. Ama ciddi bir fırtınada, ciddi bir sorunla baş başa kaldıklarında şüpheyle yaklaştıkları ve birçok toplumsal sorunun kaynağı gördükleri Tanrı’ya yalvarma ve dini değerlere yaklaşma durumunda kalırlar. Karaya çıkınca: sorunlarından uzaklaşınca, önceki yaşamlarına dönerler. Bu, onların gerçekte, bütünüyle ateist olmadıklarını, olamadıklarını gösterir. Hıristiyanların egemen olduğu toplumlarda, kiliseye gitmeseler de Hıristiyanlar gibi, Müslüman bilinen ülkelerde de, camiye gitmeseler de, tıpkı diğer Müslüman bilinen insanlar gibi yaşam sürerler. Aile, evlilik, kiminle evlenileceği, boşanma, miras, akraba ilişkileri, dürüstlük, iyilik, yardımlaşma, söze bağlılık, bireysel sorumluluk gibi değerler bütünüyle ilahi din referanslıdır. Avrupa kaynaklı hukuk, Roma Hukukundan; Roma Hukuku da Tevrat’tan esinlenmiştir.

Tanrıtanımazlar, kendilerine sözde, standart tanımaz; ama pratik yaşamda, bu standartların dışına çıkamaz. Ateist geçinen veya ateistlikten geçinen biri, bir taraftan din normlarını yaşarken, diğer taraftan dini küçümser. Onlar, dindar bir insanın yalan söylemesini diline dolar; bununla yalanın çirkinliğini anlatmak ister; ama kendisi yalan söylediğinde bunun rahatsızlığını yaşamaz. Söylemiyle yaşamı farklıdır. Aslında bu tavrının “dindar diye eleştirdiklerinden pek farkı yoktur. Çünkü onlar da doğru olanı bilir ama buna uygun davranmaz ve hep başkalarını yadırgar ve yargılarlar.

Ateistlerle yakın ilişki içinde olmayanlar, ateistlerin de kendilerince evrensel bir takım ahlaki standartlara sahip olduklarını sanabilirler. Oysa bu doğru değildir. Onlar evrensel ahlaki standart kabul etmezler. Yazılı bir paradigmaları yoktur, angajmana girdikleri (onları bağlayan) insani değerleri de yoktur.

Örneğin varsayın ki 3 çocuğunuz var.

Çocuklarınızdan biri alkolik, diğeri hırsız, biri de iyi bir insan olmak eğiliminde. 8-10 yaşlarındalar. Böyle bir tablo karşısında bir ateist acaba nasıl bir duruş sergiler? Alkolizmin sonuçlarını anlatır mı, anlatmaz mı? İlkesel tavır mı ortaya koyar yoksa tavsiye niteliğinde mi kalır? Ya da alkoliklik sınırına ulaşıncaya kadar içmesini mi öğütler?

Hırsızlığa eğilimi olan çocuğuna hırsızlığın kötülüğünü hangi yolla anlatabilir. Empati. Empatiyi kavratmanın zorluğu dışında yalnızca empati kurmak, kötülüğe engel olmada tek başına yeterli midir? Çalacağı kişi çok zengin birisi ise yoksulun zengin karşısında empati kurması ne ölçüde mümkündür? Hırsızlığın çirkinliğini anlatabilmek için başka hangi yolu kullanacak? Hırsız olmak isteyen çocuk, kimse görmüyorsa, başarabiliyorsa çalsın mı?

Çocuklarınızdan birinin inanılmaz biçimde yalancılığa eğilimi var, diğeri (erkek veya kız) sınır tanımadan önüne gelenle cinsel özgürlüğünü yaşamak istiyor. Ateist nasıl bir duruş sergiler? ‘Yalancılık bu dönemde caiz(!) midir’ diye mi düşünür? Cinsel özgürlüğünü sınırsız biçimde yaşama konusunda kız ile erkek arasında bir ayrım yapar mı, uygulamaya geçmeleri durumunda eşit bir yaklaşım içinde mi olur?

Yalan söylememeyi sırf yalancı tanınmamaya, çalmamayı yalnızca hırsız olarak bilinmemeye, öldürmemeyi toplum gözünde cana kıyan olarak görülmemeye ya da salt hapis korkusuna bağlayan, diğer bir ifadeyle hayatı yalnızca dışa dönük yaşayan, yaptığı hataların acısını içinde, vicdanında yaşamayan kişi bu suçlara ne denli kapalı olabilir ki!

Evet, ateistlerden beklenen şudur?

İLKELERİNİZ var mı?

PARADİGMANIZ var mı?

İNSANİ DEĞERLERİNİZ var mı?

AHLAKİ DEĞERLERİNİZ var mı?

TOPLUMSAL SÖZLEŞMENİZ var mı?

TOPLUMSAL DEĞERLERİNİZ var mı?

EVRENSEL DEĞERLERİNİZ var mı?

???VARSA NEREDE???

“İlkeler ve değerler” derken kendimize, insanlığa, topluma, dostlarımıza, yakınlarımıza, yakın akrabalarımıza bakışımız sorgulanıyor. Eşlerimize, çocuklarımıza, akrabalarımıza ve topluma karşı sorumluluklarımız sorgulanıyor. Haklara bakışımız sorgulanıyor. Adalet anlayışımız sorgulanıyor. Üretim, tüketim ve pazarlama ilişkileri sorgulanıyor. Neleri, ne kadar üreteceğimiz ve tüketeceğimiz sorgulanıyor. Can güvenliği, mülkiyet hakkı, düşünce ve inanç özgürlüğü, beden ve akıl sağlığı, soy ilişkileri sorgulanıyor. Eşler arasındaki sadakat sorgulanıyor. Annemizin, eşimizin, çocuklarımızın, babamızın veya kardeşimizin cinsel özgürlüklerinin sınırı sorgulanıyor. Meşru (hukuki) olanla gayrimeşru (hukuk dışı) olanın sınırları sorgulanıyor. Kendini beğenmişlik, riyakârlık, haksızlık, ikiyüzlülük, yolsuzluk, rüşvet, iftira, dedikodu hakkındaki tavırlar sorgulanıyor. Ancak paradigmasız ateist bakıştan içgüdüsel çıkarlar dışında bir gerçek ortaya çıkmıyor.

Çoğu ateist ahlakın dönemsel, yöresel, tarihsel olduğunu sabuklar. Böyle olunca istedikleri ortamda, istedikleri zamanda, kişisine göre farklı tavır takınabilir ve farklı rollere girebilirler. Bu durum, ilkesel yaşayan insanları tedirgin eder. Kendisini güvende hissetmez. Evet, ateistler için mutlak bağlayıcı herhangi bir değerden söz etmek olanaksızdır.

Ateistlerin savundukları değil onaylayabilecekleri değerleri:

YÖRESELDİR

TARİHSELDİR

GÖRECELİDİR

BÖLGESELDİR

DÖNEMSELDİR

EVRENSEL DEĞİLDİR

Allah’a inananlar, birbirlerini bağlayıcı ilkeleri bilirler. Örneğin, can ve mal güvenliği, eğer onlar inançlarında samimi iseler onları ilkesel boyutta bağlayıcıdır. Birbirlerini çok yakından tanımasalar da eğer inançlarında samimi olduğuna tanık olurlarsa, Allah’a inanan iki yabancı birbirine güvenir. Bu, sözde değil uygulamada da böyledir. Ya bir ateist, ateistlikte çok samimi olduğuna tanık olduğu, ama tanımadığı ateiste böylesine güvenebilir mi? Onları bağlayan bir sözlü, yazılı veya örtülü bir bildirge var mıdır? Allah’a inananlar da yanlış yaparlar. Ancak onlar, yanlış yaptıkları zaman yanlış yaptıklarının bilincindedirler ve bu yaptıklarından pişmandırlar. Eğer bu bilinç ve pişmanlık yoksa Allah inancı sözde kalmıştır.

Dini çevreleri cennet (sonuçta sunulacak olan lüks bir yaşam) çıkarı için değerlere bağlı kalmakla suçlayan anlayış sahipleri, acaba toplumdan yansıyacak öfke korkusu veya önüne atılacak havuç, kendisi için hem de oldukça basit bir çıkar değil midir? Hem de kişisel ve içgüdüsel bir çıkar. Oysa cinayet, yalan, hırsızlık vd. insan onuruna yakışmaz. İnsan bunlardan dolayı içinden rahatsızlık duyar, kimse bilmese de acı duyar. Başkalarının kendisine güveninden önce kendine olan güvenini kaybeder. Tanrı “yalan söylemeyin” demez mi? Evet, hem de en üst perdeden, tüm insanlık tarihi boyunca, hem de ilk buyruklar arasında… O YÜZDEN O’NA İNANIRIZ. ÇÜNKÜ O, HEP DOĞRUYU SÖYLEMEKTEDİR.

Bağnaz ateist en fazla Allah’a, Tanrı’ya düşmandır. Tanrı kadar düşman olduğu biri neredeyse yok gibidir. Örneğin; katillerden, canilerden, soygunculardan bu denli, bu şiddette rahatsız değildir. Sahi, bu bağnazlar Allah’a neden bu kadar düşmandırlar? Eğer Allah yoksa ateisti bu konu neden bu kadar ilgilendiriyor? Eğer yoksa yok olana nasıl düşman oluyor? Neden bağnaz ateist ha bire Allah’a küfrediyor? Sahip oldukları forumlarda ateistler, Allah’a yoğun biçimde hakaret konusunda neden bu kadar küstahtırlar?

Bağnaz ateistlerin bulundukları ortamlarda, forumlarda ve sohbetlerde ilahi ve ahlaki değerler inanılmaz biçimde saygısızca ve küstahça aşağılanır, sözler çarpıtılır ve hakarete uğrar.

Zaten katı ateistlerin bulundukları konuma savrulmaları, değerlerden kopuşun, doğru işleri yapmak ve uygulamaktan kaçışın, tembelliğin ve sorumsuzluğun sonucudur. Allah’a sövmekten, putları övmekten kıvanç duyarlar. İlahi değerlere inananların yerine puta tapanları, Allah yerine şeytanı daha tercih edilebilir bulurlar. Tüm lambaları kapatıp “Neden ortalık karanlık?” diye abuk subuk suçlamalardan bıkmazlar. Şikâyetçi ve başkalarını suçlayıcı tavırları, onları geri bırakmış ve gericilerin safında yer almışlardır. Dini ve ahlaki değerleri alay konusu edinmeleri de onları yobazların safına taşımıştır. Önyargı ve bağnazlıkları ise gericiliklerini ve yobazlıklarını daha da katılaştırmıştır.

Kendi ışığını kendisi kapatan kişinin karanlıklara sövme hakkı yoktur. Karanlıkları taşlama ve karanlıklardan şikâyetçi olma hakkı da yoktur. Ateizm iddiaları; yıllarca karanlıklarda kalmış, tarihin içinden çıkamamış, saldırmak için elindeki sözün (rivayetin) referansına bile bakma gereği duymaksızın duyduğu her masalı kendisine malzeme sayan, referans (kanıtın doğrulanabilirliği) kalitesinden yoksun, pervasız ve ölçüsüz, sövgüsünde yazılı metin yerine kişilerin davranışlarını esas alan, edebi sanatlar konusunda bilinç körlüğü yaşayan ve bu yüzden sözü doğru anlamlandıramayan, sözde entelektüel, çapsız ve sığ bakış açısıyla olayları ele alan bir şovmenliktir. Duruşunu sırf karşı çıkmak olarak konumlandıran, inanmadığını konuşan, konuştuğuna tam inanmayan, konuştuğunu uygulayamayan bir slogancılıktır.

Din istismarcıları ikiye ayrılır: Din üzerinden rant elde edenler ve din karşıtı olmaktan rant elde edenler. İki taraf da din istismarcısıdır. Hem ilahi dinle ilgileri yoktur, hem de sabah akşam din konuşurlar. İki taraf da din üzerinden geçinmektedir. Tam bir istismar. Savunma amaçlı savaş gibi bir haklı gerekçeye dayanmadan din için cana kıyan bir dinci ile, durup dururken cana kıymanın “dini buyruk” olduğunu iddia eden bir din karşıtı arasında bir fark yoktur. İkisi de dini istismar etmektedirler.

Bağnaz ateistlere göre Allah, tüm kötülüklerin kaynağıdır. Bu bir küstahlıktır, gerçeğe saygısızlıktır. Onlara göre put tanrıları masumdur. Ne kadar çaplı ve derin cahil iseler o ölçekte de cüretkârdırlar. Put tanrılarının mensuplarına neler kazandırdığı ve neler kaybettirdiği hakkında şu kitaba göz atılabilir: “Çoktanrıcılıkta, İslam’da ve diğer dinlerde Bilimin Yükselişi ve Çöküşü”, Cengiz Özakıncı…

Ateist geçinenler ve ateistlikten geçinenler, Allah ile ilgili konularda çoğu kez önyargılı ve bağnaz davranmışlardır. Onların önyargılı ve bağnaz olduğunu iddia eden kişi, yine onların arasından çıkan 50 yıldan fazla ateist yaşayan ve ateistlerin dünya çapında en büyük ağabeyleri olan, felsefe profesörü Antony Flew’dur. Bkz.

http://www.biola.edu/antonyflew/flew-interview.pdf

 

Ateistler; en fazla gerici, dinci, yobaz ve din istismarcısı kesimleri takdir ederler. Çünkü kendileri, bu kesimlerin çelişkileriyle eğlenmekte ve onlar sayesinde bir süreliğine ayakta durmaktadırlar. Onları en fazla rahatsız eden şey, ilahi kitapların rasyonel açıklamalarıdır. Allah’ın sözlerini doğru anlamak onların var oluş nedenini temelden sarsmaktadır. Onların din diye lanse ettiği pek çok şey, Allah ile, O’nun kitabı ile ve O’nun seçkin elçileriyle hiçbir alakası yoktur.

Kur’an’ı, Kur’an’dan okumak yerine sayıları birkaçı geçmeyen ateist yazarların yorumlarından okurlar. Kur’an’ın benzetmelerini (müteşabihler) istismar ederler. Oysa 3Al-i İmran: 7 ayetinde, Kur’an’daki benzetmeleri ilkeler doğrultusunda anlamlandırmayanların kötü niyetli olduğu belirtilir. İlahi din değerlerdir, semboller ve benzetmeler değildir. Tanrı insanlara varlığını veya yokluğunu ispatlama görevini değil, değerlere sahip çıkma görevini yüklemiştir. İslam, ne mezhepçilik yapılmasına izin verir, ne de tarikatçılık yapılmasına. Bağnazlığın her türü olumsuzlanır. Ne kuralcılığa izin verir, ne de şekilciliğe… Ancak İslam, ahlaki kuralları ve onu destekleyen davranışları destekler.

Agnostik, deist veya ateist tiplemeler bir virüsün değişik görünümleridir. Farklı yerlerde, zamanlarda, iklimlerde, yaşlarda, sıkıntılarda kalıptan kalıba girerler. Birbirinin değirmenine su taşırlar. Evet, mutlak ateist yoktur. Ateist gibi yaşayanlar vardır.

İçlerini öyle bir öfke bürümüştür ki Allah tanrısına düşman olurken put tanrılarına dost olmuşlardır. Oysa o Allah tanrısı sayesinde pekâlâ milyonlarca insan birbirlerine yardım etmektedir. Evet, o inancı kullanarak pek çok çirkeflik olsa da yine Allah inancı sayesinde insanlar çalmaktan, cinayetten, yalandan kaçınmaktadırlar. Oysa put tanrıcıları olan çoktanrıcılar (müşrikler) ne merhamet, ne yardım, ne dostluk konusunda kimseye güvence verememişlerdir. Peygamberlerin görevlendirildikleri merkezler; yalanın, talanın, haksızlığın, yolsuzluğun, zulmün, insanı ve özellikle kadınları aşağılamanın, zayıfları, yoksulları ve kimsesizleri ezmenin ve hor görmenin, kabileciliğin, ırkçılığın, egemen olduğu yerler idiler. Yarın yaşlandıklarında, hastalandıklarında, zayıf düştüklerinde görecekler ki kendilerine put tanrıcıları değil Allah’a tanrı diyenler daha fazla el uzatacaklardır. Kendini onların yanında daha fazla güvende hissedeceklerdir.

Hayata siyah beyaz bakarak zaten körelmiş olan adalet duygularını bütünüyle köreltmiş olurlar. Hep aynı şarkıyı söyleyip hiçbir akort olmadan aynı nağmeleri dinlemektedirler.

 

İŞTE İLAHİ MANİFESTO (İLAHİ İLKELER VE DEĞERLER SİSTEMİ)!

buyruklar60hc4Erdmyl

 

ALLAH’A İNANMAYI, ALLAH’IN VARLIĞINI KABUL ETMEYE İNDİRGEMEK

‘Allah’ın varlığına inanmak’ ifadesi yanlış bir kullanımdır. Doğrusu, ‘Allah’ın var olduğunu kabul etmek’, ‘Allah’ı tanımak’ veya “Allah’ı bilmek” olmalıdır. ‘Allah’ın varlığını inkâr etmek’ ifadesi de yanlış bir kullanımdır. Doğrusu, ‘Allah’ın var olduğunu reddetmek’, ‘Allah’ı tanımamak’ veya ‘Allah’ı bilmemek” olmalıdır. Ateistlik savunucularının bu reddi, bir bakıma bir ülkeyi tanımayan başka bir ülkenin durumuna benzer. Ortada bir toplum vardır, ancak onun bağımsız varlığı kabul edilmemekte, onu tanıma yoluna gidilmemektedir. Kısaca o, yok sayılmaktadır. Eğer o bir gün var olduğunu hissettirecek bir eylem içinde olursa, varlığı kabul edilecek ve tanınacaktır. Bir ülkenin, toplumun veya kişinin var olduğunu ya da bağımsız olduğunu veya kendini ifade etme hakkını kabul etmek, gerçeğe saygıdır. O ülkenin düşünceleri kabul etmek değildir. Onların sahip olduğu ilkeleri ve değerleri benimsemek ki bu değerlerin hepsi doğru olabilir, doğruyu kabul etmektir. Gerçeğe saygı göstermeyenlerin doğruları kabul etmeleri ahlaki erdemler adına bir değer ifade etmez. Gerçekleri görmeyenler, doğruları onaylasalar bile, dogmatik ve kalıpçı inançlardan, tutucu, bağnaz ve istismarcı yaklaşımlardan kurtulamazlar.

Gerek ateistlik savunucuları ve gerekse de cahil dindarlar, Allah’a inanmayı, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaya indirgemişlerdir. Oysa Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak Allah’a inanmak değildir. Bu virüs milyonlarca insanı uyutmuş, uyuşturmuştur. Allah’a inanmak, ‘O’nun varlığına ve birliğine değil, Allah’ın sözlerine inanmak ve vaat ettiklerinin gerçekleşeceğine güvenmek’ demektir. Allah’a inanmayı, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaya indirgeyen anlayış, en büyük günah (dini suç) olan Allah’a ortak koşmayı, Allah’ın hakkını gasp etmeyi, Allah’tan rol çalmayı, Allah’ı Allah yapan özellikleri kullara yakıştırmayı(kısaca şirki) bir takım putlar yapıp onlara tapmaya indirgemiştir. Onlara göre Allah’a inanmak demek, Allah’ı yaratıcı kabul etmektir. Allah’ı inkâr etmek de puta tapmaktır. Oysa bu anlayış kesinlikle yanlıştır. Örneğin Allah’ın elçisi Hz. Muhammed’le savaşanlar, Allah’ın yaratıcı olduğunu kabul ediyorlardı (Bkz. Kur’an: 39Zümer: 38; 10Yunus: 31; 29Ankebut: 61-63). Bu putperestler, Allah’ın var ve bir olduğunu reddetmiyorlardı. Hatta putperestler, ‘Allahım’ diyerek O’ndan beklentilerini ortaya koymakta idiler:

8Enfal: 31-“Onlara (çoktanrıcılara, putperestlere) karşı ayetlerimiz okunduğu zaman, “Duyduk, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleriz. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” dediler.”

8Enfal: 32-“Hani onlar (çoktanrıcılar, putperestler), “Ey Allah’ım, eğer şu (Kur’an) senin katından inmiş hak (kitap) ise hemen üzerimize gökten taş yağdır veya bize elem dolu bir azap getir” demişlerdi.”

 

 

ATEİSTLİĞİN NEDENLERİ NELER OLABİLİR?

Sosyal olayların onlarca nedeni olabilir. Ateistleri ateistliğe sürükleyen nedenlerin baskın olanlarından birkaçı şunlardır: İnsanların bir kısmı, doğru bilgi arayışı içindedir, kimisi de bilgiye ve doğruya değer verir, yaşamında da ona yer verir. Çoğu kimse ise, ne bilgi arayışı içindedir, ne de ona değer verir. İyi, güzel ve doğru işler yapmayı ilke edinenler, adımlarını daha sağlam basarlar. Kötü ve çirkin işler yapanlar, daha kaygan zemindedirler. İyi ve güzel işler yapanların kendilerine güven duygusu daha sağlıklı ve gelişmiştir. Kötü ve çirkin işler yapanların özgüvenleri yok gibidir, ya da yapaydır. Özgüvenleri; ceplerindeki paraya, bulundukları makama, sahip oldukları çevreye, üzerlerindeki elbiseye endekslidir. Bunlardan yoksun kaldıklarında boş çuval gibi yere yığılırlar. Kişi hata yaptıkça, kendine güveni azalır ve kendisini zayıf hisseder. Güven ve itibarı; şan şöhrette, makam mevkide, mal mülkte, gösteriş yapmakta arar.

Sık sık yalan söyleyen biri, bir süre sonra yalan söyleyenlere, sık sık hırsızlık yapan biri de, zamanla çalanlara hak vermeye başlar. Sık sık yalan söyleyenler, gün geçtikçe kuşkusuz yalancıların saflarında yer almaya başlarlar. Yalancıya hak verenler de, bir gün gelir bu değerlere karşı kuşku içine girerler. Ne kadar çok yanlış yaparsak, değerlere karşı güvenimiz o kadar azalır, kuşkularımız artar. Ateistlik iddialarının nedenlerinden biri de budur.

“İlahi din ve Allah”, değerleri temsil etmektedir. Örneğin dinin temeli, Tevrat’ta da dile getirilen 10 ilahi buyruğa dayanır. Yeryüzü kurulduğundan beri, “Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, haksızlık yapmayacaksın, her türlü kötülükten uzak duracaksın, dürüst olacaksın, ana-babana iyilik yapacaksın” gibi değerleri insanlığa yüksek sesle, en üst perdeden, düzenli ve en sıklıkla söyleyen yalnızca Allah ve O’nun elçileri olmuştur. Sağlıklı düşünen, iyinin ve doğru olanın kazanmasını isteyen hangi insan bu değerlere karşı çıkar ki? Onlara ancak değerleri çiğneyen ve sonuçta onları gerekli görmeyen biri karşı çıkar.

Ateistlik iddiasında olan kişi, şunu da iddia edebilir; ben bu değerleri kabul ediyorum, onlara ben de sahibim ama Tanrı’ya inanmıyorum. Bu söz, çelişkili bir ifadedir. Çünkü Tanrı’ya inanmak demek, O’nun varlığı ve yaratıcılığına odaklanmak değil O’nun bildirdiği değerleri benimsemektir. Evet, değerlerin kaynağında Tanrı vardır. Diğer taraftan biz bazı değerlere sahipsek ve onları önemsiyorsak, aynı değerleri savunan, öğütleyen birileri de varsa bu bizim hoşumuza gitmez mi? Evet, akıllı ve bilinçli insan, varlık veya yoklukla ilgilenmez. Bizler değerlerimizin ne derece örtüştüğüyle ve değerlerimizin yayılmasına ne derece katkıda bulunulduğuyla ilgileniriz. Evet, eğer bizler değerler noktasında samimi isek, ateist geçinenlerin de temel sıkıntısı bu dünyadaki haksızlıkların ve kötülüklerin sona ermesi ise bu değerleri temelden çürüten nedenlerle ilgileniriz. Tanrı’nın gerçekten emrettiği veya bizden istediği hangi buyruk veya ilke insanlık için zulüm, haksızlık veya yıkım getirmiştir?

Ateistlik iddiasında olanlar, adeta kör dövüşü yapmaktadırlar. Dünyada yaşanan, olup biten olumsuzlukların sorumlusu olarak Tanrı’yı görmektedirler. Hem Tanrı yok, hem de O sorumlu. Ne büyük bir çelişki! Birisi diğerine haksızlık yapıyorsa ve Tanrı, her ikisine de akıl verdiyse, her yaşanan olaya Tanrı hemencecik müdahale edecekse, insanın özgür iradesinden ve sorumluluğundan kim söz edebilir? O durumda insanlar Tanrı’nın kuklası olmaz mı? Oysa Tanrı her olaya derhal müdahale etmemekle insanı, davranışlarında özgür bırakmış ve yaptıklarının sorumluluğunu alması yönünde de toplumsal bilinci ve ortak aklı devreye sokmuş olmaktadır.

Ateistlik iddiasında olanları ateistliğe iten diğer neden ise, sahte dindarlarda görülen sahteliği ve ikiyüzlülüğü bahane ederek, -pireye kızarak yorganı yakma misali- Allah’a ve Allah inancının temsili olan temel değerlere karşı oluştur. Oysa sahtelik dinde değil, o davranış içinde olan kişilerdedir. Üstelik sahtelikten rahatsız olanların standardın üzerinde dürüst olmaları gerekmez mi? Öyle ki kendilerinde şu kanaatin oluşması iddiaların somut kanıtı olur; ‘Biz ateistler, Allah’a inananlardan dürüstlük, adalet, iyilik ve yardımlaşmak için daha fazla mücadele ediyoruz, hayatımızı bu yola adıyoruz.’ Oysa ‘ben ateistim’ diyenlerin yaşam biçimlerinin, kültürlerinin yaşadıkları toplumdan farklı olmadığı gibi ilahi değerlere karşı getirebildikleri bir alternatifleri de yoktur. Onlar sadece ilahi değerleri ve Allah’a inanmayı küçümseme yoluna gitmektedirler.

 

ATEİSTLİĞİN KİŞİYE VE TOPLUMA KATKILARI NELERDİR?

Ateist geçinenlere veya ateistlikten geçinenlere şu soruyu sormak gerekir: Tüm dünya onlarla ortak inançta birleşse, “Allah yoktur, din yoktur, sınır yoktur” dese; sonuç olarak bu durum insanlık için iyiliği, doğruluğu, dürüstlüğü, dostluğu, mutluluğu mu getirecektir? Tanrı’yı yok saymayı ideoloji haline getiren toplum var mıdır? Eğer varsa onların sonu diğer ‘Allah’a ve O’nun bildirdiği değerlere inanıyorum’ diyenlerden daha mı iyiye gitmiştir? Yoksa tanrıtanımazlığa doğru savruluş daha fazla sömürüyü, ahlaksızlığı ve katliamları mı getirmiştir? Acaba bir ateist en fazla ateiste mi güvenmektedir? Acaba kendisi hasta, yardıma muhtaç veya yaşlı olsaydı yardımına ilk önce ateistler mi koşarlardı? Acaba ateistler daha fazla kalabalık olsaydı o zaman hırsızlık, yalancılık, kapkaç, dolandırıcılık… vb. daha mı az olurdu? Gerçekten sormak lazım tanrıtanımaz bir toplumda yaşarken sokak daha mı güvenli olurdu? Kardeşlerini, sevdiklerini, eşyalarını daha kolay mı emanet ederlerdi? Örneğin böylesi bir toplumda evlerinde daha mı güvenle yatarlardı?

Tanımadıkları ama samimi bir tanrıtanımaz olduğunu bildikleri birinin ikramını hemen güvenle kabul ederler miydi? Neye dayanarak karşı tarafın kendilerine zarar vermeyeceğini düşünürlerdi? Onlara inanmaları ve güvenmeleri için gerekçeleri ne olurdu? Ahlaklı oldukları için derlerse ahlakın Allah inancı ile daha güçlü ve ayakta durduğunu bilmeleri gerekir. Allah’a inananların ahlaki değerlere bağlı kalmalarını destekleyici “ilahi adalet” tabanlı otodenetim mekanizmaları var.

Ahlaki değerler, Tanrı’ya inananlara göre Tanrı kaynaklıdır. Oysa ateistlik savunucuları için ahlak görecelidir ve toplumun oluşturduğu bir kültürdür. Her zaman değişebilir ve asla mutlak değildir. Ateistlere göre zaman değiştikçe bizim ahlakdışı gördüğümüz bir davranış ahlaklı görülebilir ya da bir bölgede ahlaki olan bir davranış başka bir bölgede ahlakdışı görülebilir. Oysaki ahlaki değerler evrenseldir. Ateistlerden oluşan bir toplumu düşününce birine göre ahlaki olan diğerine göre değilse kim kimi neye göre sorumlu tutacaktır? Ne güvensiz bir ortam ve duruş! Evrensel mutlak doğrular, mutlak yaratıcının eseridir.

Bir insan Tanrı’ya inanmasa da(!), Tanrı’nın varlığını kabul etmese de iyilik yapamaz mı, bu iyiliği ile mutlu olamaz mı? Öncelikle Tanrı’ya inanmadığı halde iyilik yapmak sözü bir paradoksu ifade eder. Çünkü Tanrı “İyilik yapın” diyor, sen de iyilik yapıyorsan O’nun bu sözünün doğruluğuna, yani Tanrı’ya bir çeşit inanmış olmaktasın. Tıpkı birbirimize inanırken sözlerimizi onaylamak gibi.

Peki, bir insan Tanrı’nın varlığını kabul etmediği halde iyilik yapamaz mı? Elbette yapabilir. İyilik yapmasını hangi gerekçeye dayandırıyorsa, iyilik yapmanın gerekli olduğu yetkisini kimden alıyorsa, kaynağını kimden alıyorsa o kaynağı irdelemek gerekir. Bu referans bu kişinin kendisine başka bir ilah seçtiğini de gösterebilir. Uğruna yaşadığı, uğruna feda ettiği her şey onun tanrısı olabilir. Böyle bir tanrı, gerçek Tanrı’yı göz ardı ettiği için başka amaçlar uğruna kendisine kul-köleler edinmiş olabilir. Böyle bir tanrı hukuk dışı işlemlerinde göz boyamak için güzel davranışlarla kulunu kendisine alıştırma seansları yapmış olabilir.

Eğer kişi, Tanrı’nın varlığını kendince kabul etmediği halde, bencillikten dolayı değil, basit çıkarlar güttüğü için değil, gösteriş uğruna veya insanlardan alkış almak uğruna değil, salt kendisi de iyilik yapmanın doğru olduğuna inandığı için dürüstçe yaşıyor ve iyilik yapıyorsa bilmeli ki Tanrı, en küçük bir davranışı bile karşılıksız bırakmaz. Buna o inanmasa da… Eğer bu kişi, gerçekten davranışlarında samimi ve istikrarlı ise bilmeli ki bu davranışları onu zamanla bu değerleri sahiplenen Allah’a inananlarla yakınlaştıracak, bu durum Tanrı’yı doğru tanımasına yardımcı olacaktır. Çünkü o salt kendi çıkarını değil başka insanların da iyiliğini istemektedir. Yarını, geleceği veya işin sonunu düşünen kaybetmez. Bu davranışıyla o, insanları kazanacağı için kaybetmez. Bu davranışıyla içi huzurla dolacağı için kaybetmez. Bu davranışıyla güven duygusu kazanacağı için kaybetmez. Allah da eğer her şeyi görüyor, duyuyor ve biliyorsa -ki kesinlikle öyledir- bu olup bitenlere kayıtsız kalmaz. Yeter ki o değerler konusunda dürüst, samimi ve istikrarlı olsun. O yüzden Allah’a ait din, Tanrı’nın varlığının veya yokluğunun ispatı ile ilgili değildir. O, değerlerin hayata indirgenmesiyle ilgilidir.

Tanrı’ya yapılacak en büyük ibadet(kulluk-tapmak) duadır. İnsan onurunun ayaklar altına alınmaması dışında O’nun yapılacak duadan hiçbir çıkarı yoktur. Yeryüzünde inanan ve inanmayan neredeyse herkesin ortak eylemidir dua. İnsanı aşan zor durumlarda herkesin başvurduğu, sayesinde beslendiği, güç ve enerji kazandığı, umutlandığı, geleceğe sevgiyle baktığı bir eylemdir dua. Dua, içinde bulunulan duruma bir itirazdır ve durumun değişmesi için ortaya konan iradedir. Dua, adil bir gözün izlediğine olan inanç ve ona duyulan güvendir. Dua, bu bilinçteki topluma gerçek bir otokontrol, iç disiplin ve özdenetim sağlar.

Kişi üzerine düşeni yaptıktan sonra bencilliğe gitmeden, gösteriş yapmadan, O’nun onaylamayacağı şeyleri O’ndan istemeden, içten, yürekten, samimiyetle, ne istediğinin farkında olan yakarılar asla karşılıksız kalmaz. Bu yola gidenler asla kaybetmezler. Dua konusunda üzerlerine düşeni yapmadıkları halde, sırf bencil tutkularını doyurmak için, insanlara şov yapmak için, anlamadıkları dilde sözcükleri tekrar tekrar yineleyerek dua ettiklerini zannedenler, sonunda türbelere, büyücülere, medyumlara, falcılara, muskacılara, üfürükçülere düşmektedirler. Böylelikle onlar hem insan onurunu ayaklar altına almakta, hem mallarını hem de itibarlarını kaybetmektedirler. Bu tuzağa sadece dindarlık frekansı yüksek olanlar düşmüyor, Tanrı’yı kabul etmediklerini söyleyenler de bunlara alet olmaktadırlar. Oysa din konusunda salt Tanrı sözünü tek doğru kabul edenler buralara düşmenin ne denli onur kırıcı ve ahlakdışı emellere hizmet ettiğini çok iyi biliyorlar. Mutlak bağlayıcı olarak salt Tanrı sözüne inananlar, ilahi kitapta yüzlerce veya binlerce buyruk geçmediğini de biliyorlar. Tanrı’nın konuşmadığı alanda özgür olduklarını da biliyorlar. Onlar konjonktüre bakarak bugün onayladıklarını yarın, güç ve itibar sahibi olunca yalanlamıyorlar. Ellerinde yazılı bir metin var, ellerinde yazılı metin olmayanlar kabile devletinde olduğu gibi söz ve sahne sanatlarını iyi kullananların, güç ve itibar sahiplerinin takipçisi (uşağı) konumuna geliyorlar. Yazılı metinler, hukukun önemini anlatır, insanlara hukuk devletini öğütler. Yazılı metnin olduğu yerde otorite, krallar değil herkesin eşit ve adil biçimde uyduğu kurallardır. Kuralların egemen olmadığı yerde krallar tek söz sahibi olurlar.

Allah’a inananlar yarınları satmıyorlar, yarınları hiçe saymıyorlar. Yarınki hesapta, sorguda onların kaybedecekleri bir şey yok. Ancak onu hiçe sayanların, eğer önlerine çıkarsa savunacakları dayanakları da yok. Dünyada 70-80 yıl yaşayıp yok olup gitmek mi, yoksa bu yaşantının devamı veya sonucu olarak farklı bir hayata başlamak mı daha anlamlı ve umut vericidir?

Öyleyse ne yapmalı? Gerçekten iki taraf da, ilahi ilkeler ve değerlere inananlar da Allah’ı kabul etmedikleri halde evrensel ve erdemsel değerlere inandıklarını iddia edenler de bu değerlerin yaşaması için olanca güçleriyle mücadele vermeliler. Eğer taraflardan biri bu sözlerinden ileride cayarlarsa bu onların sözlerinde samimi olmadıklarını ortaya koyacaktır. İlahi kitaba inananlar hem kendilerine verdikleri sözleriyle, hem topluma verdikleri sözleriyle hem de Allah’a verdikleri sözleriyle kendilerini taahhüt altına sokmuş, bir angajmana(bağlantıya) girmişlerdir. Olay ciddidir. Kendilerini denetleyecek taraflar çoğalmıştır. Yaptırımı da ağırdır. Diğer taraf da kendilerini denetleyici bir denetleme organına sahip iseler sorun yoktur. Onları denetleyici hukuki bir organizmayı tanımıyorlarsa keyfi yaşamak istiyorlar demektir. Hepimiz biliriz ki insan artılarıyla eksileriyle, zaaflarıyla insandır. Hukuki denetimden yoksun çoğu kimse, ilke ve değerleri pekâlâ çiğnemektedir. Pek azı uysa da… Eee… Yeryüzündeki kalabalıklar kendi başlarına buyruk yaşamayacaklarına göre… Ama ne yazık ki ateistlik iddiasında olanlar muhalefet de kalmak, sınırlı sayıda ve kenarda köşede kalmak, entelektüel doyuma ulaşmaktan başka amaç gütmüyorlar. Ülke nüfusunun çoğunluğu ile ilgili planları nedir acaba? Herkes, kafasına göre takılsın değil midir? Eee… Bu durumda değerler rafa kalkmadı mı?

Ateistlik iddia sahipleri, ‘Ben ne kadar iyi bir insan olursam olayım, “Allah birdir” demediğim sürece O beni cehennemde yakacaktır. Bu adalet midir?” demektedirler. Öncelikle “Allah birdir” sözüyle sayısal birlik kastedildiği için bu söz anlamlı değildir, en azından gerçek amaca hizmet etmemektedir. Tıpkı Tanrı’nın varlığının veya yokluğunun ispatlanması gibi Tanrı’nın bir veya birkaç tane olduğunu söylemek de birer safsatadır. Cahil dindar ve din istismarcısı, dinle ilgili savunma tezlerini bunların üzerine kurmaktadır. Edebi sanatları doğru kullanarak söylemek gerekirse, “Allah birdir” değil “Allah tektir” sözü doğru amaca hizmet etmektedir. Sevdiğinize, onun sizin için ‘bir’ olduğunu değil onun sizin için ‘tek’ olduğunu söylersiniz.

 

ALLAH TEKTİR” DERKEN AMAÇLANAN ŞUDUR:

İlkeleri ve değerleri (ilahi yasak ve ilahi buyrukları) belirlemede Allah tektir, O’nun bu konuda ortağı ve benzeri yoktur. Diğer bir ifadeyle Allah’tan başka hiç kimse din adına benim veya başkasının hayatına sınırlama ve kısıtlama getiremez. Allah bu konuda tektir.

Sınırsız güç sahibi olma konusunda Allah tektir. Allah’tan başka hiç kimsenin insanüstü ve doğaüstü gücü yoktur. O’nun dışında hiç kimse yanılmaz, unutmaz ve kusursuz değildir, kısaca Allah’tan başka hiç kimse kutsal değildir. Buradan yola çıkarak her ne adına olursa olsun, kimse benim veya başkasının üzerinde baskı ve hegemonya kuramaz. Allah koşulsuz bağlanılma konusunda tektir.

Allah hesap günü hesap görme konusunda tek söz sahibidir. Tüm bunlarla Allah’ın tekliğinden amaç üstün niteliklerde tek olmasıdır. Yoksa zatının tekliği konusunda anlamlı bir anlaşmazlık zaten yoktur.

 

YARATICI BİR GÜCÜN VARLIĞININ EVRENSELLİĞİ

Dünya geneline baktığımızda Müslümanlar da Müslüman olmayanlar da, Yahudiler de, Hıristiyanlar da, Hinduistler de, Taoistler de, Konfüçyüs’ler de, Zerdüştler de, Mecusiler de, inkârcılar da, putperestler de, kısaca hemen herkes, yaratıcı bir varlık olduğunu kabul ederler. Ancak Allah’tan başkalarına da Allah’a ait özellikleri yakıştırırlar.

29Ankebut: 61-Onlara(putperestlere): “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?

29Ankebut: 63-Onlara: “Gökten su indirip onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah” derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.

39Zümer: 38-“Onlara(putperestlere): “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, elbette “Allah” derler. De ki: “O halde Allah’tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü, şimdi Allah, bana bir zarar vermek istese, onlar O’nun vereceği zararı kaldırabilirler mi? Yahut (Allah) bana bir rahmet (fayda) vermek istese onlar O’nun rahmetini durdurabilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Güvenenler O’na dayanırlar.”

Dünya dinlerine mensup olan herkes, putperestler dahil herkes, Allah’ın yaratıcı olduğunu kabul eder. Kısaca Dünya nüfusunun büyük kısmı, Allah vardır ve birdir der. Bu bağlamda Allah’ın var olduğunu kabul etmek, İslam’da, Allah’ın dininde pek bir değer ifade etmez. ‘Allah vardır’ demek bir marifet değildir.

Dünyadaki hemen hemen tüm din mensupları zaten O’nun var olduğunu kabul etmektedirler. Allah’ı var kabul etmek, genel çerçevede peygamberlerden ve ilahi kitaplardan öğrenilen bir bilgi de değildir. Peygamberler ve ilahi kitaplar gelmeden önce de halk yaratıcı hakkında sorunlu da olsa bir bilince sahipti. Doğadaki dengeli ve uyumlu düzen, doğuştan her insanın sahip olduğu vicdan ve sağduyu, bunun dışa yansıması olan ahlak ve insanların yaptıkları sonucunda yaşadıkları ilahi adalet Meksikalıyı, Koreliyi, Türkü, Arabı, Afrikalıyı, Asyalıyı ilahi gücün varlığını düşünmeye, hissetmeye, tanımaya ve varlığını kabul etmeye götürmüştür. Onların bu kabullerini; kendi çevreleri, peygamberler ve ilahi kitaplar güçlendirmiş ve Allah’a inanmanın (O’nun sözlerini onaylamanın, söz ve fiillerine güvenmenin) kapısını sonuna kadar açmıştır.

Ateistlik iddiasında olanların Allah hakkındaki redleri veya inançsızlıkları, her birinde aynı oranda değildir; Allah hakkında kimisi az, kimisi çok kuşku sahibi iken, pek azı da kesin olarak reddeder. Kesin inanç sahipleri, kesin inandıkları varlığı tanımak ve bu yönde hayatlarına yön vermek isterler. Ateistlik savunucuları, bu konuda en fazla kuşku sahibi kişidir.

 

 

YARATICI BİR GÜCÜN VARLIĞINI KABULE GÖTÜREN NEDENLER

Allah, insana olumlu veya olumsuz binlerce öyle olay yaşatmaktadır ki kişi, kendi iç dünyasında ve dış ortamlarda bu başına gelen olaylarla Allah’ın varlığının ve birliğinin zaten bilincine varmaktadır:

27Neml: 93-De ki: “Hamd, Allah’a mahsustur. O, ilahi mesajlarını size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”

41Fussilet: 53-“Zamanı geldiğinde insana mesajlarımızı (evrenin) ufuklarda (dış ortamlarda) ve kendi öz benliklerinde (iç dünyalarında) tam olarak göstereceğiz ki bunun tartışılmaz bir gerçek olduğu, apaçık ortaya çıksın. Rabbinin her şeye tanık olduğu(nu bilmeleri onlara) hala yetmez mi?”

Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu, “Allah vardır ve birdir,” der. Bu gerçeği onlara, büyüklerinden ve din adamlarından daha fazla kendi yaşadıkları öğretmiştir. İyi ve güzel işler yapanlar, huzur içinde olur ve er veya geç emellerine ulaşırlar. Kötü ve çirkin işler yapanlar ise, sık sık sorunlarla karşılaşır, sonuçta hep kaybeder ve işlerinin tersine gitmeye başladığını düşünmeye başlarlar. Böylesi deneyimleri, hemen herkes yaşamında yoğun biçimde yaşar. Her insan yaşadığı bu sayısız örneklerle gizli bir gücün kendisine müdahale ettiğini kanıksar. Ne var ki bu inanç hepsini doğru yola getirmez. Kimisi O’na güvenir ve doğru işler yapma yönünde bir irade ortaya koyarken kimisi de, O’nun kendisine haksızlık ettiğini, zaten kendisini sevmediğini, üvey evlat muamelesi yaptığını düşünerek, O’na kızar ve düşman kesilir.

42Şura: 30-“Sizi derinden etkileyen olumsuz (başınıza gelen her felaket, bela, musibet) her durum kendi ellerinizle yapıp ettiklerinizin bir ürünüdür; bununla beraber çoğunu da Allah affedicidir.”

 

Olumsuz şeyler yaşayan mantıklı her insan, bunun nedenlerini sorgular. Ahlaki zeminde gerçekçi ve mantıklı gerekçeler bulmaya çalışır. Avunmacı kafa ise, başına gelenleri büyüye, fala, şanssızlığa, uğursuzluğa, nazara, kadere, muskaya yıkar. O da nedenler arar, ama problemi çözemez. Kendi itibarını, vaktini ve kazancını bu uğurda harcar. Zaten şiddetli sıkıntıyla baş başa kalan hemen herkes, Allah’a sığınır, O’na yalvarır:

6En’am: 40-41-Mesajlarımızı yalanlayanlar, zifiri karanlığa gömülmüş sağırlık ve dilsizlik edenlerdir. Allah kimi uygun görürse onu saptırır ve uygun gördüğünü de dosdoğru yola yöneltir. De ki: “Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda) siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın). Hayır! (Bu durumda) yalnız O’na dua edersiniz, O da uygun görürse (kurtulmak için) dua ettiğiniz sıkıntıyı giderir ve siz o an Allah’a ortak koştuklarınızı unutursunuz.

6En’am: 46-47-De ki: “Ne sanıyorsunuz? Eğer Allah işitme ve görme duyularınızı elinizden alır ve vicdanlarınızı mühürlerse onları size Allahtan başka hangi ilah geri verebilir?” Bakın mesajlarımızı nasıl çok yönlü dile getiriyoruz, ama hala küçümseyerek yüz çeviriyorlar! De ki: “Allahın azabı aniden veya (derece derece) hissedilir şekilde başınıza gelse durumunuz ne olur, söyler misiniz? (O zaman hiç) zalim halktan başkası yok edilir mi?

31Lokman: 32-Nitekim dalgalar onları (ölümün) gölgeleri gibi kuşattığında, (o anda) bütün içtenlikleriyle yalnız ve sadece Allah’a bağlanarak O’na sığınırlar fakat Allah onları sağ salim kıyıya ulaştırdığında da bir kısmı yolun ortasında (inanmak ile inkâr etmek arasında) kalıverirler. Ama hiç kimse, haince bir nankörlüğe kapılmadıkça mesajlarımızı bile bile reddetmez.

17İsra: 67-Denizde bir tehlikeyle karşılaştığınız zaman O’ndan başka bütün o yalvarıp yakardığınız şeyler sizi yüzüstü bırakır; ama ne zamanki sizi sağ salim karaya çıkarır, hemen yüz çevirip (unutuverirsiniz O’nu); çünkü insanoğlu gerçekten çok nankördür!

10Yunus suresi: 22-“Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Öyle ki, gemilerle denize açıldığınızda, gemilerin elverişli bir rüzgârın önünde yolcuları alıp götürdüğü zaman (olanları düşünün,) gemidekiler sevinç ve güvenlik içinde hissederler kendilerini; derken bir fırtına yakalar gemiyi ve dalgalar her yandan kuşatır onları, öyle ki, (ölümün) kendilerini çepeçevre sardığını düşünürler de (o zaman) dinlerine sıkı sıkı sarılıp yalnızca Allah’a yönelerek: “Bizi bu (felaketten) kurtarırsan, andolsun ki şükreden kimselerden olacağız!” diye yalvarıp yakarırlar O’na.”

10Yunus suresi: 23-“Ne var ki, Allah onları bu (felaketten) kurtarır kurtarmaz, hemen yeryüzünde haksız yere azgınlık yapmaya koyulurlar! Ey insanlar! Yaptığınız bütün taşkınlıklar döne dolaşa yine kendinizi bulacaktır! (Yalnızca) bu dünya hayatının (geçici) doyumları(nı) gözetiyorsunuz: fakat (hatırlayın ki,) sonunda Bize döneceksiniz ve o zaman (hayatta) yapıp ettiğiniz her şeyi size (eksiksiz) haber vereceğiz.”

 

 

ATEİZM SERÜVENİ

Dünya üzerinde kurumsallaşmış, organize olmuş bir ateist topluma rastlanmaz. Ateist yaşamın düşünce sistemini(paradigmasını) ortaya koyacak, ahlaki, sosyal ve hukuki değerlerini ortaya koyucu bir kaynak olmadığı için ateist bir toplum oluşmamış, bunun sonucu ateistlik, bir iddia ve slogandan öteye geçememiş ve marjinal kalmıştır. Bunlar inançlarında kararlı olmadıkları gibi, bilinçli ve kararlı insanların karşısında bazen kuşkucu (septik), bazen bilinemezci (agnostik), bazen Yaradancı (deist), bazen hiççi (nihilist), bazen de maddeci (materyalist) öğretilere kaymaktadırlar. Kur’an’da ateistler muhatap alınmaz. Hz. Muhammed ile savaşan Ebu Cehil ve Ebu Lehepler de ‘Allah yaratıcıdır (vardır ve birdir)’ diyenlerden idiler. Hatta Musa peygamberi öldürmeye kalkan ve en büyük inkârcı olarak tanıtılan Fir’avun bile Allah’ın var olduğu ve bir olduğunu kabul ederdi. Bkz. 17İsra: 102 26Şuara: 23–29 27Neml: 14 28Kasas: 38–40 40Mü’min: 36–37 43Zuhruf: 51–54.

Dinle sıkı ilişki içinde olan pek çok kişinin kendileri ve ötekiler hakkında insanlara verdiği yanlış mesaj şudur: “Bizim dinimizde olanlar, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmakta, bizim dışımızda kalanlar ise, Allah’ı yok saymakta, Allah’a değil, şeytana tapmaktadırlar.” Nitekim Kilise de benzer anlamda mesajlar vermektedir. Bu mesajlar ise, beraberinde ciddi bir sorun getirmektedir. Bu anlayıştaki insanlar, artık Allah’ın varlığına ve birliğine inanmakla doğru yola girdiklerini, kötü şeyler yapsalar bile, sonuçta nasıl olsa cennete gideceklerini düşünmekte ve kötülük yapmakta ciddi bir sakınca görmemektedirler. Oysa tüm insanlar, şu veya bu biçimde Allah’ın varlığını ve birliğini zaten bilmekte ve kabul etmektedirler. Diğer taraftan, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, Allah’a inanmak değildir. Tüm insanlar, Allah’ın varlığını ve birliğini bilip kabul ederlerken, büyük çoğunluğu Allah’a inanmamaktadır. Allah’a inanmak, O’nun var olduğunu kabul etmek değil, Allah’ın sözlerinin (ilahi kitabın) doğru olduğunu ve Allah’ın kimseye haksızlık yapmadığını kabul etmektir.

 

Ateistlik iddia sahipleri, din konusunda oldukça önyargılı ve komplekslidirler;

Önyargılıdırlar çünkü Tanrı, Kur’an, peygamber ve din kavramlarını duyunca sağduyulu yaklaşım sergilemek yerine “zaten kararını vermiş bir insan” tavrı içindedirler. Bu onların din konusunda dogmatik davrandıklarına açık bir işarettir. Onları dinlemeye tahammül edemeyen bir kişi nasıl dogmatik bir tavır içindeyse ateistlik iddiasında olanların da dinle ilgili argümanlarda, “Bana ne anlatırsan anlat, fark etmez” tavrı da dogmatiktir.

Komplekslidirler çünkü dinle ilgili bir “damgalanma çekincesi” içinde oldukları için üzerlerine yapışacakmışçasına bir tutum sergilerler. Kur’an’ı Kur’an’dan okumazlar, Kur’an’ı Kur’an’dan anlama yoluna gitmezler. Ondan bundan topladıkları veya önyargıyla okudukları 3-5 sayfa bölük pörçük bilgiyle ahkam keserler. Shakspeare’i anlamak için Shakspeare’i okumak gerekir. Shakspeare’in yapıtlarını incelemeden Shakspeare’in aleyhinde atıp tutan yazıları okuyarak Shakspeare hakkında doğru tavır takınmış olmayız. Shakspeare’in kitaplarını, -kendi döneminde kullanılan sözcüklerin anlamını- doğru anlamak için Shakspeare’in kitaplarını aynı zamanda sözlük gibi kullanmak konuyla ilgili olarak bizi daha iyi aydınlatır. Kur’an da kendi kendisinin bir çeşit sözlüğü gibidir. Kur’an’ı Kur’an’dan okumak ve Kur’an’ı Kur’an’dan anlamak seçenekler arasındaki en doğru yoldur.

 

ALLAH’A İNANMAK VE ALLAH’A ORTAKLAR YAKIŞTIRMAMAK

Putperestler, kendilerinin putperest olduklarını bugün kabul etmedikleri gibi geçmişte de kabul etmezlerdi. Akıllarınca; meleklerin, peygamberlerin, evliya diye bildikleri kutsal kişiliklerin sembollerini yüceltiyorlardı. Ne var ki onlar, insan sözlerini Allah sözünden üstün tutuyor, Allah’ın sözlerini hiçe sayıyorlardı. Onların içine düştükleri çıkmaz, Allah’ı yanlış tanımaları, kulları Allah’a, Allah’ı da kullara benzetmeleri idi. Allah’a ait özellikleri kutsal kişilik diye bildikleri kimselere yakıştırmaları, onların sözlerini ilahi buyruk gibi kabul etmeleriydi.

Yetkinlikte, kusursuzlukta, üstünlükte, nihai mükemmel kararlarda Allah’ın yetkilerine ve niteliklerine başkalarını da ortak ediyorlardı. Bu ise, Allah’a ortaklar yakıştırma anlamına gelen şirk idi. Gerçekte şirk, tevhid’in zıddıdır. Tevhid kavramı, “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” anlamına gelen “la ilahe illallah” ifadesinin Türkçe karşılığıdır. Gerçekte bu cümle Allah’tan başka hiç kimseye veya hiçbir şeye kul olmamayı ifade eder, dolayısıyla bu bir özgürlük manifestosudur, özgürlüğe açılan bir kapıdır.

İlahi vahyin dışında kimsenin yorumunu ve görüşünü tek ve mutlak doğru kabul etmemek, Allah’tan başka hiç kimseye insanüstü ve doğaüstü güç yakıştırarak kutsamamak, kimseyi putlaştırmamaktır. Evet, bu hem özgürlüğün hem de bağımsızlığın anahtarıdır. Ancak çokları, “la ilahe illallah” ifadesini bile ruhanileştirmiş, farklı formlara sokmuştur; kimileri bu cümleyi yineleyerek dua ediyor, kimileri psikolojik rahatlama ifadesi olarak görüyor, kimileri tehlikeli durumlarda, kimileri doğarken ve ölürken söylemeyi dinin temel ön şartlarından biri olarak görüyor, kimileri bu cümleyi tekrarlayarak kendi güvenliğini sağladığını düşünüyor.

“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” ifadesindeki ‘ilah’ kavramını çoğu kişi sadece “yaratıcı” olarak anlamlandırarak cümleyi ‘Allah’tan başka hiçbir yaratıcı yoktur’ biçiminde algılamaktadır. O yüzden bu anlayış sahipleri, ‘yaratma’ sözcüğünü çok büyük özenle başka varlıklar için kullanmamaya çalışmaktadırlar. Oysa Kur’an’daki 23Mü’minun: 14-“…Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!” 37Saffat: 125-…“Yaratıcıların en güzelini bırakıyorsunuz…” ayetlerinde ‘yaratanlar’ sözcüğünün çoğul kullanımıyla, ‘yaratmak’ fiiline bu anlamda vurgu yapılmadığı ortadadır.

“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” ilkesini, “Allah’tan başka hiçbir yaratıcı yoktur” biçiminde yorumlamak, kavram yanılgısının sonucudur. Bu anlam sapması, Allah karşıtı ve İslam karşıtı olarak neredeyse yalnızca ateistlerin karşı kutup olarak gösterilmesine neden olmuştur. Böylelikle Kur’an’ın temel ayracı olan tektanrıcılık (tevhid) ve çoktanrıcılık (şirk) buharlaştırılmıştır. Bu düşünce sahipleri insanları ikiye ayırmışlardır: Ateistler ve diğerleri… Bu tutum neredeyse bütün dinlerin işine gelmiştir. Diğerleri eğer domuz eti yemekten vazgeçer ve namazlarını kılarlarsa aralarında hiçbir fark kalmamaktadır. Oysa Kur’andaki İslam’a göre insanlar ikiye ayrılmıştır: Tektanrıcılar ve çoktanrıcılar. Yahudiler ve Hıristiyanlar farklı kategoride değerlendirilse de gerçek konumlandırma, onların tektanrıcılık ve çoktanrıcılık karşısındaki duruşlarına göre belirlenmiştir. Kur’an’da ateistler sözü edilmeye değer görülmemişlerdir.

İslam’ın temel referansını ‘Allah’ın yaratıcılığına’ hapseden çevrelere göre Allah’tan başka yaratıcı kabul eden pek kimse olmadığına göre şirk koşan kayda değer kimse de yoktur. Geride bu gerçeğe karşı çıktığını iddia eden kim kalıyor? Bir tek ateistler kalıyor sanırım. Onlar da zaten Allah’a ortak etmiyorlar, teoride Allah’ı tamamen reddediyorlar ama Allah’ın varlığını hissettikleri anlarda da sadece O’na dua ederek O’nun var ve bir olduğunu kabul etmiş oluyorlar. İlahi mesajı onaylamayı ‘yaratanı kabule’ indirgeyen anlayış, bilerek veya bilmeyerek Kur’an’ın ana mesajının kökünü kurutucu bir amaca hizmet etmektedir. Çünkü Hıristiyanlar da Yahudiler de Hindular da hatta deistler ve putperestler de Allah’tan başka yaratıcı kabul etmezler, hatta Allah’ın var, bir ve yaratıcı olduğunu kabul ederler. Allah’a bundan daha üst nitelikleri de verirler. Örneğin Allah’a dua ederler, Allah için yardım ederler, ancak Allah’ın yanı sıra başka kimselere de taparlar, onları da ilah gibi görürler.

Allah’tan başka ilah yoktur” derken ‘ilah’ kavramından ne anlamalıyız? İlah nedir veya kimdir diye Kuran’ı incelediğimizde, “ilah”ın özelliklerini gösteren bir takım tanımlamalarla veya sıfatlarla karşılaşırız. Bu sıfatlar, ‘en ideal nitelikler’ (esmau’l-hüsna) olarak tanımlanır: Her şeyi (gaybı) bilen, gören ve duyan… Her şeye güç yetiren… Kusursuz ve mukayese edilemez… Ölmez ve ölümsüz… Yanılmaz ve unutmaz… Eşsiz ve benzersiz… Her türlü kötülükten ve tehlikelerden koruyan… Gerçek kutsal… Bu ve benzeri üstün nitelemelerde Allah tektir. Allah bir değil, tektir. Çünkü birlik nicelikte, teklik niteliktedir. Dolayısıyla bu sıfatlarda(niteliklerde) O’nun ortağı yoktur. Eğer Allah her şeyi bilir, şu kişi de her şeyi bilir dersek, her şeyi bilme konusunda o kişiyi Allah’a ortak etmiş oluruz. Onun da Allah’ın benzeri güce sahip olduğunu iddia etmiş oluruz. Hâlbuki Allah’tan başka hiç kimse hiçbir konuda sınırsız güç sahibi değildir. Eğer bu gerçeği kabul etmez isek birilerinin insanlar üzerinde dini hegemonya kurmasına onay vermiş oluruz.

Allah’tan başka hiç kimse din belirleme yetkisine sahip değildir. Haramları ve helalleri, ilahi buyrukları belirleme yetkisini Allah’a aittir. Kur’an’a aykırı olan bir isteği ilahi dindenmiş gibi doğru kabul edersek ilahi hükümleri belirleme yetkisinde başkalarının Allah’la ortak olduğunu onaylamış oluruz. Eğer Allah’tan başkalarının da ilahi buyruk ve ilahi yasak belirleme yetkisi olduğuna inanırsak bu yetki sahiplerinin din adına insanların özgürlüğünü kısıtlamasını kabul etmiş oluruz. İşte İslam özgürlüğe bu kadar değer vermektedir. Buradan Allah’a ve O’nun bildirdiği değerlere inanan kişinin, insanlarla din konusundaki iletişimi, Allah’ın varlığı ve yaratıcı olduğunu benimsetme konusunda olamaz ve olmamalıdır. Tüm peygamberler tek bir noktaya odaklanmışlardır, o da, Allah’ın hakkını gasp eden, gasp etmek isteyen, O’ndan rol çalmaya kalkışan kara güçlere, din istismarcılarına ve onların ekmek kapısı gördükleri türbeci, muskacı, üfürükçü, hurafeci ve kişiperest anlayışlara karşı uyanık bilinçte olmaktır.

 

 

ATEİSTLERLE BENZER ANLAYIŞ SAHİPLERİ

Esasında ‘Tanrı sadece vardır’ diyenler de ‘yoktur’ diyenler de birçok ortak noktada kesişmektedirler. Eğer kişi, ‘Tanrı var ama hakla hükmetmiyor, emek verene karşılık vermiyor, dürüst olanın yanında yer almıyor, kullarına haksızlık yapıyor’ diye düşünüyorsa onun Tanrı bilinci sadece varlık boyutunda kalmış, müdahil olmayan bir Allah inancıdır. Bundandır ki dindar gözüktükleri halde pek çok kimsenin ateist refleksleri vardır. Örneğin, yaşadıkları olumsuzlukları salt kadere, yazgıya, büyüye, uğura, uğursuzluğa, alınyazısına bağlayanlar, dolaylı yoldan da olsa, “Allah var, bizi üzüyor, biz onun işine karışamayız ama ahlak ve adalet yönünden O’nu anlamakta zorluk çekiyoruz” demek istiyorlar. Böyle anlayış sahipleri, gerçek anlamda yaşadıklarıyla yaptıklarını bağdaştıramıyor, Allah’ın adeta hak ve adaletle değil deneme veya başka amaçlı bir tutum içinde olduğuna inanıyor. Oysa Allah ahlak açısından da adalet açısından da bir anlam ve amaca göre davranmaktadır.

Dostoyevski’nin, “Tanrı yoksa her şey mubahtır” formülü; hangi amaçla olursa olsun dini kullanarak Allah’ı hiçe sayanların ve ateistlerin pek çoğu için geçerlidir. Ancak ateistlik, mutlaka ahlaksızlık demek değildir. Ateistlik ahlaklı olmak da değildir. Belki ahlaklı olmak, Allah veya başka nedenlere dayalı olarak bilinçli ve bireysel bir tercihtir. Allah dışı nedenlere dayalı ahlaki tutumların kalıcılığı oldukça görecelidir. Ahlaklı olmayı en güçlü kılan unsur Allah dayanıklı olmasıdır. Ateistin ahlaklı olması mümkündür. Çünkü fıtrat (yaratıştan getirilen özellikler), insanın doğuştan getirdiği bir ahlak grameridir. Vicdanın sesini dinleyen herkes bu gramere sahiptir.

Bir ateist değerleri kolayca reddetmez çünkü o değerler herkese lazımdır. Herkes kendine dürüst davranılmasını, haksızlık yapılmamasını, adaletli olunmasını, sahip olduklarının gasp edilmemesini, kandırılmamayı, rahatsız edilmemeyi ister. Ancak bu değerler herkes için geçerli olduğu zaman, evrensel olduğu zaman değerlidir. Herkese dürüst davranmak, herkese adil olmak, herkesin mal, can ve ırz güvenliği değerlidir. Gerçek barış ve huzur ortamı ancak böyle sağlanır. Tanrı bireysel değerlerin değil evrensel değerlerin kaynağıdır. Bireysel olarak, kendi lehlerine olan değerleri sımsıkı savunan bencil insanlar, bir sınıfı korumak adına değer faşizmini egemen kılabilirler.

 

 

İDEOLOJİK ATEİSTLERLE İDEOLOJİK MİSTİKLER FARKINDA OLMADAN BENZER AMACA HİZMET ETMEKTEDİRLER

Ateizm ve gizi-mitolojiyi (hayali efsaneleri gerçek gibi sunmayı) kutsayan teorik (ideolojik ve felsefik) mistisizm (gizemcilik), Tanrı ve değerler konusunda benzer temaları savunur ve birbirlerinin değirmenine su taşırlar. İlahi kitaplar (Kur’an, Tevrat, Zebur ve İncil), Allah’tan söz ederken varlık problemiyle (ontolojik) ilgilenmezler. İlahi kitapların ele aldığı konular ve vurguladıkları noktalar, Allah’ın varlığıyla ilgili değildir. Hiçbir peygamber Allah’ın varlığını anlatma gibi bir görev üstlenmemiştir. İdeolojik ateistler Tanrı’nın yokluğunu, ideolojik mistikler Tanrı’nın varlığını ispatlamayı öncelikli görev edinmişlerdir. İdeolojik ateistler Tanrı’nın yokluğunu ispatlarlar ise tanrılık misyonunu güçlü olarak gördükleri kişi ve kurumlara vereceklerdir. İdeolojik mistikler Tanrı’nın varlığını ispatlarlar ise tanrılık misyonunu üstün gördükleri kutsal kişiliklere vereceklerdir. Her iki durumda da ilahi mesaj buharlaşmaktadır. Bir taraf, “İçkiyi haram kılmak kimin haddine!” derken diğer taraf, “Belli düzeydeki kişilere içki haram olabilir, ancak aşkın düzeye ulaşmış birine içkinin haram olmadığını” iddia edebilmektedir.

Allah, ilahi kitaplarda peygamberlere, “Allah’ın var olduğunu anlatın veya Allah’ın var olduğunu ispatlayın” gibi bir görev yüklememiştir. Çünkü bir postulat (ispata gerek kalmadan önceden kabul edilmiş bir gerçek) olarak peygamberlerin görevlendirildikleri toplumlar Allah’ın yaratıcı(var ve bir) olduğunu zaten bilmekte ve kabul etmektedirler. Kısaca Allah’ın varlığı konusu ne ilahi kitabın, ne de peygamberin ilgi alanına girmemektedir. Onlar ahlaki değerler, insanları alçaltan ve değerli kılan (örneğin kula kulluk etmeme gibi) nedenler üzerinde durmuşlardır. Sözgelimi cana kıymayın, çalmayın, haksızlık yapmayın, aldatmayın, dürüst ve adil olun, zayıfı, yoksulu ve hastayı gözetin, kendinizi ve muhataplarınızı küçük düşürmeyin gibi.

Sözgelimi “namaz”, türbelerden medet beklemek yerine Allah’tan daha düzenli ve disiplinli bir şekilde yardım istemek ve Allah’ın bizlere sunduğu güzelliklerle O’nu unutmamak ve O’na teşekkür etmek için var… “Zekât” paylaşmak için var… “Oruç”, yoksullarla empati kurmak ve iç disiplinli bir yaşam için var…

Bu amaçla peygamberler tarafından sık sık dini buyrukları belirleyenin yalnızca Allah ve ilahi kitap olduğu vurgulanır ki insanların özgürlüğü birileri tarafından din adına kısıtlanmasın. Yine o peygamberler sınırsız güç sahibinin yalnızca Allah olduğunu vurgulamışlardır ki insanlar birilerine boyun eğip de kendilerini küçük düşürmesinler ve kimseyi putlaştırmasınlar.

11Hud: 1-2-“(Bu) İlahi bir kitaptır ki, ayetleri her şeyden bütünüyle haberdar olan hikmet sahibi (Allah) tarafından kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılınmış, birbirleriyle açıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı biçimde dile getirilmiştir ki, Allahtan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Ey Peygamber, de ki:) “Bakın ben size Onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyici (olarak) görevlendirildim:”

 

Allah’ın ilahi kitabın veya peygamberlerin gündeminde insani ve ahlaki değerler vardır. Müslüman da Allah, ilahi kitap ve peygamber deyince insani ve ahlaki değerleri anlar. Ne var ki ideolojik mistik ve ateist tiplemeler, konuyu Tanrı’nın varlığına getirirler. Ateistlik iddia sahipleri, “Tanrı var mıdır? Zannetmiyorum. Varsa neden?” diye başlarlar sorularına. Mistik, “Tanrı vardır, ama Tanrı kimdir, benden başkası mıdır, evrenden ve evrenin içindekilerden başka Tanrı var mıdır? Ben birebir Tanrı olmasam bile bende de Tanrılık özelliği veya Tanrı’dan parça vardır” demeye getirir. Dikkat edilirse Ateistlik iddia sahiplerinin de ideolojik mistik iddia sahiplerinin de gündeminde insani ve ahlaki değerler egemen değildir. “Tanrı ya yoktur veya varsa Tanrı benim” gibi. Oysa gündem Tanrı’ya karşı çıkış ise bu durumda O’nun bildirdiği değerlerden söz etmek gerekmez mi? Ya hiç konuşmazlar veya yan ve ikincil sorun olarak gündeme getirirler. İki grup da Tanrı’nın bildirdiği değerlerle doğrudan ilgili değildirler. Biri Tanrı’ya inanmadığı için konuyla da ilgilenmez, diğeri ise o zaten Tanrı olduğu için kendisi için artık bu kuralların geçerli olmadığını sabuklar. Ne de olsa ‘ermiş’, ‘aşmış’, ‘olmuş’tur. Kısaca insanlığını tamamlamış, insanlıktan çıkmış ve Tanrılığa soyunmuştur. İlahi değerlere örnek olarak bakınız: 2Bakara: 83-84; 4Nisa: 36,58; 6En’am: 149-153; 7A’raf: 29-33; 17İsra: 22-39.

7A’raf: 29-De ki: “Rabbim adaleti emretti

4Nisa: 58-“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor.”

6En’am: 151-De ki: “Gelin, Allahın (gerçekten) neyi yasakladığını size anlatayım: Ondan başka şeylere asla ilahlık yakıştırmayın; anne babanıza iyilik yapın (ve onlara karşı saygısızlıkta bulunmayın); ve çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; (çünkü) sizin de onların da rızıklarını sağlayacak olan biziz; açık veya gizli hiçbir utanç verici fiil(fuhuş) işlemeyin; ve haklı bir gerekçeye dayanmadan Allahın haram kıldığı cana asla kıymayın: Allah bunu size emretti ki aklınızı kullanabilesiniz;

6En’am: 152-“ve rüşd yaşına erişmeden önce yetimin mal varlığına -onun iyiliği için olmadıkça- dokunmayın“. (Bütün alış verişlerinizde) ölçü ve tartıya tam olarak, adaletle uyun; (Biz) hiçbir insana taşıyabileceğinden daha fazla yük yüklemeyiz; ve bir görüş belirttiğinizde, yakın akrabanıza (karşı) olsa da, adil olun. Allaha karşı taahhütlerinize (daima) riayet edin: bunu Allah size emretti ki ders alabilesiniz.”

 

İnsanları mutlu-mutsuz eden, huzurlu-huzursuz eden konu Allah’ın varlığının ispatlanması ya da ispatlanamaması değildir. Asıl gerekçe, insan onuruna yakışan insani ve ahlaki değerlerin hayata hâkim kılınıp kılınmamasıdır. Dolayısıyla Allah’ın varlığını gündemlerinin önemli konusu haline getiren din yandaşı ve din karşıtı oluşumlar insanların onurlu yaşamasının değil başka işlerin peşindedirler. Çoğu defa hiçbir değer üretmeyen ve başkalarının sırtından geçinen bu insanlar, esasında ahlaki bir temele dayanmayan, kafalarını bulandırıcı laflar üreterek, sözde felsefik tartışma yaparak, demagojiyle ve masa başı sohbetlerle vakit geçirmektedirler. Hayranları da bu abuk-subuk lafların büyüsüne kapılarak, sorgulayan akıl karşısında ise binbir türlü tevile başvurarak durumu kurtarmaya çalışmaktadırlar.

31Lokman: 22-“İnsanlar arasında öyleleri var ki, bilgisi olmayanları Allah yolundan saptırmak ve onu gülünç duruma düşürmek için (yol gösterici mesajlar üzerinde) kelime oyunu yapmaya (oyalayıcı sözlerle vakit geçirmeye) kalkışırlar: böylelerini alçaltıcı bir ceza bekliyor.”

6En’am: 112-“Ve işte böylece, biz, hem insanlar hem de görünmez varlıklar içinden zihin çelmeyi amaçlayan yaldızlı, parlak yarı hakikatleri birbirine fısıldayan şeytani güçleri her peygambere düşman kıldık. Ama Rabbin izin vermedikçe onlar bunu yapamazlardı: o halde, onlardan ve onların mesnetsiz hayallerinden uzak durun!” 6En’am: 113-“Ki ahirete inanmayanların kalpleri o(nların yaldızlı sözleri)ne kansın, ondan hoşlansınlar ve onlar, işledikleri suçları işlemeğe devam etsinler.”

18Kehf: 56-“Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Hakikati reddedenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. Ayetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar.”

22Hacc: 8-“İnsanlardan kimi, hiç bir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır durur.”

40Mümin: 56-“Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah’ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamayacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”

 

Ateistlik iddia sahipleri, eğer bir şey yapacakları ise öncelikle ilahi ilkeler ve değerler karşısındaki duruşlarını ve tavırlarını ortaya koymalıdırlar. Bu, onların açık ilahi buyrukları karşısında duruşu olmalıdır. Örneğin Kur’an, edebi açıdan, açık-somut ilahi buyruklar ile mecazî (tasviri-metaforik) açıklamalardan oluşmaktadır. 3Al-i İmran: 7’de, ancak art niyetlilerin Kur’an’a yaklaşırken öncelikle Kur’an’ın ana konusu olan ilkelere ve buyruklara bağlanmak yerine, onlar, Kur’an’daki örneklere, mecazlara ve tasviri açıklamalara takılıp kaldıklarından söz edilmektedir. Öyle değil midir ki kimisi örneği ilke doğrultusunda, kimisi de ilkeyi örnek doğrultusunda anlamlandırır? Oysa örnekler ilkeleri daha doğru anlamak içindir. Sözü olan ilkelerle ilgili konuşmalıdır. Kur’an’a karşı sözü olanlar, art niyetli değillerse, onun örneklerine takılmak yerine ilkeleriyle ilgili itirazlarını sağlam temellere dayandırmalıdırlar.

Diğer taraftan bir kitabın doğruluk derecesi saptamak için bilim insanları tarafından birtakım bilimsel ölçütler belirlenmiştir. Buna çelişmezlik yasası denmektedir. Bu bağlamda bir kitabın doğruluk ve güvenilirliği için şu ilkeler gerekli olmalıdır;

a) Kitap kendi içinde tutarlı olmalıdır, birbiriyle çelişen bilgiler içermemelidir: 4Nisa: 82 18Kehf: 1;

b) Nesnel gerçeklerle (tartışmasız kabul edilen bilimsel gerçeklerle) çelişmemelidir: 4Nisa: 23 5Maide: 3;

c) Kendi alanında üstün ve kalıcı niteliklere sahip olmalıdır: 10Yunus: 38 11Hud: 13;

d) Alanında daha üstün ve nitelikli bir paradigma olmamalıdır: 2Bakara: 23-24 17İsra: 88;

e) İnsanlara barış, güven, huzur, mutluluk getirmeli ve onları geliştirmelidir: 6En’am: 151-152 4Nisa: 58 16Nahl: 90,125 17İsra: 9

 

Bu gezegenin insanını hayali, ütopik ve teorik teolojik(ilahiyatçı) tartışmalar mutlu etmemektedir. Hemen her insanın, sabah-akşam ilgilendiği alanlar; beslenme standartları (yenilebilir ve içilebilir gıdalar), giyim standartları, dostluk standartları, evlilik standartları, dost ve evlilik birlikteliğini sağlıklı olarak nasıl sürdürebileceği, oturacağı semtin ve konutun özellikleri, gezme, yüzme, eğlenme, güvenlik, sağlık, ekonomi, eğitim, adalet gibi konularda tutum ve davranışlardır. Bu konulardaki temel ölçütlere biz kısaca ‘paradigma’ diyoruz. Gerçekçi insan kendi paradigmasıyla, yaşamın gerçekleriyle meşguldür. Gerçekçi insanın bir paradigması vardır. Bu paradigma; sağlık, eğitim, hukuk, güvenlik, adalet ve ahlaka dair onun hayata bakışındaki temel ilkeleri ortaya koyar.

Elinizde etik standartlardan veya insani ve ahlaki ilkelerden söz eden bir kitap varsa öncelikle siz bu kitapta sözü edilen ilkelerin ve değerlerin sizi mutlu edip etmeyeceğiyle, doğru olup olmadığıyla ilgilenirsiniz. Eğer bunlar sizin için bir anlam ve değer ifade ediyorsa daha sonra yazarını merak edersiniz. Evet, Allah, ilahi kitap ve peygamber demek ‘temel ilkeler ve değerler’ demektir. Din, ‘ilahi paradigma’dır, Tanrı’nın varlığının veya yokluğunun polemiği değildir.

Allah tüm insanları şeytani her türlü virüsten korusun. (Turgut ÇİFTÇİ)

http://www.hakveadalet.com/ateizmde-paradigma-sorunu

posted in *ÇOKTANRICILIK(Şirk) | 14 Comments

4th Aralık 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

ALLAH’I VE O’NUN BİLDİRDİĞİ DEĞERLERİ ANIMSAMAK VE GÜNDEMDE TUTMAK (ZİKRETMEK)

Allah’ın yarattığı ve yaşattığı güzellikleri anımsamak ve dile getirmek (zikretmek), bunlardan dolayı memnuniyeti ve şükranlarını bildirmesi bilinçli ve sorumlu bir insani tavırdır. Güzelliklerin değerini bilmeyenlerin daha güzelliklere kavuşması, kavuşsa bile onlarla mutlu ve huzurlu olması kolay değildir.

Bakmasını görmesini bilenler için doğada inanılmaz güzellikler, anlamlı ve değerli nimetler vardır. Bu sayede nice canlılar ayakta durur, birbirlerinin ayakta durması için anlamlı katkı sağlar. Doğadaki bu uyum ve denge, farklı döngülerle milyonlarca yıldır sürüp gitmektedir. Kuşkusuz bunlar, yaratıcı ve O’nun kurduğu kozmik sistem sayesindedir.

İstek, dilek ve sıkıntıları olan insanlar tattıklarının, hissettiklerinin, gördüklerinin, duyduklarının, bildiklerinin, kısaca yaşadıklarının da farkına varmalılar -ki bunlar yaşadıkları sorunlardan daha çoktur- değişmesini istedikleri durum gerçek anlam ve amacına hizmet etsin.

 

 

NAMAZDA ALLAH’I ZİKRETMEK VE O’NA ŞÜKRETMEK

2Bakara/151- Nitekim size, mesajlarımı iletmesi, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik.

2Bakara/152- Öyleyse Beni anın(zikredin) ki, Ben de sizi anayım(zikredeyim); Bana şükredin ve Beni inkar etmeyin.

2Bakara/153- Siz ey imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın; zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.

 

 

‘ZİKİR’ VE ‘ŞÜKÜR’ İFADELERİNE KUR’AN’DAN ÖRNEKLER

Kovuntu ayartıcı karagüçten(şeytan) sadece Allah‘a sığınırım

1Fatiha suresi/1-Gerçek esirgeyici(rahman), gerçek kurtarıcı koruyup kollayıcı(rahim) Allah adıyla,

1Fatiha suresi/2-Yüceltilmek(hamd), varlıklar dünyasının Yüce Sahib‘i olan sadece Allah‘a yakışır.

1Fatiha suresi/3- Gerçek esirgeyici, gerçek kurtarıcı koruyup kollayıcı Allah adıyla.

1Fatiha suresi/4-Son duruşma(din) günü tek söz sahibi olan.

1Fatiha suresi/5-Sadece seni kulluk ederiz ve sadece senden yardım bekleriz.

1Fatiha suresi/6-Bizi, dosdoğru yaşam biçimine yönlendir.

1Fatiha suresi/7-İlahi değerlerle donattığın kişilerin yaşam biçimine…; hiddetlenilenlerin ve kötü yola sapanlarınkine değil.

2Bakara/21- Ey insanlar! Sizi ve sizden önce yaşamış olanları yaratan Rabbinize kulluk edin ki, O’na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.

2Bakara/22- O ki, yeryüzünü size bir dinlenme yeri, gökyüzünü bir çardak yapmış, gökten su indirmiş ve onunla size rızık olarak meyveler çıkarmıştır: O halde (Bir ve Tek İlah olduğunu) bile bile Allah’a ortaklar koşmayın.

2Bakara/29-Ve dünya üzerinde ne varsa sizin için yaratan, plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök şeklinde düzenleyen O’dur; ve yalnızca O’dur her şeyin tam bilgisine sahip olan.

2Bakara/83-“Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına kulluk(ibadet) etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.

2Bakara/84-Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.”

2Bakara/107- Bilmez misin ki göklerin ve yerin hükümdarlığı Allah’ındır ve Allah’tan başka sizi koruyacak ve yardım edecek hiç kimse yoktur?

2Bakara/117- O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.

2Bakara/136-Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’nun için Müslümanlarız.”

2Bakara/152- Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.

2Bakara/163-Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O’ndan başka ilah yoktur; O, Rahman’dır, Rahim’dir (bağışlayan ve esirgeyendir).

2Bakara/164- Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirini takip edişinde; insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde; Allah’ın gökten indirerek onunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının çoğalmasını sağladığı yağmurlarda; rüzgarların (yönünün) değişmesinde ve gökle yer arasında kendileri için tayin edilmiş belirli güzergahlarda akan bulutlarda: (bütün bunlarda) düşünüp, akıllarını kullananlar için mesajlar vardır.

2Bakara/165- Ama hala Allah’a rakip gördükleri varlıklara inanmayı tercih eden ve onları (yalnızca) Allah’a özgü (olması gereken) bir sevgi ile seven insanlar var: Halbuki imana ermiş olanlar, Allah’ı başka her şeyden daha çok severler. Zulüm yapmaya şartlanmış olanlar, (Kıyamet Günü) azaba uğratıldıkları zaman görecekleri gibi, bütün kudretin yalnızca Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın cezalandırmada ne çetin olduğunu da keşke görselerdi!

2Bakara/170- Ama onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde bazıları: “Hayır, biz (yalnız) atalarımızdan gördüğümüz (inanç ve eylemler)e uyarız!” diye cevap verirler. Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve hidayetten nasip almamış iseler?

2Bakara/171- İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir papağan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.

2Bakara/177- Gerçekte erdemlilik, yüzünü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah’a, Ahiret Günü’ne, melekler, vahye ve Peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı (mali) yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve (gerçek erdem sahipleri) söz verdiklerinde sözünü tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir. İşte onlardır gerçek dürüstler (sadakatlerini gösterenler) ve işte onlardır Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar.

2Bakara/199- Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

2Bakara/200- Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anışla Allah’ı anın. İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver” diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur.

2Bakara/203- Ve Allah’ı tayin edilmiş belli günler de hatırlayın; her kim iki gün içinde acele ederse günaha girmez, kim daha uzun kalırsa o da Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde oldukça günaha girmemiş olur. O halde Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve sonunda O’nun huzurunda toplanacağınızı bilin.

2Bakara/238- Namazlarınıza ve namazı en uygun şekilde ifa etmeye dikkat edin; ve Allah’ın huzurunda içten bir bağlılıkla durun.

2Bakara/239- Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın(zikredin) (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın).

2Bakara/255- Allah -O’ndan başka ilah yoktur-; Her zaman diridir, bütün varlıkların kendi kendine yeterli yegane kaynağıdır. Ne uyuklama tutar O’nu, ne de uyku. Yeryüzünde ve göklerde ne varsa O’nundur. O’nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir? O, insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli tutulanı da bilir; oysa O dilemedikçe insanlar O’nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun sonsuz kudreti ve egemenliği gökleri ve yeri kaplar ve onların korunup desteklenmesi O’na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca O’dur.

2Bakara/256- Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçleri (tağutu) reddedenler ve Allah’a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede (kulpa) tutunmuşlardır: Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.

2Bakara/257- Allah inanç sahiplerine yakındır, onları koyu karanlıktan aydınlığa çıkarır; oysa hakikati inkara şartlanmış olanlara yakınlık gösterenler onları aydınlıktan çıkarıp derin karanlığa iten şeytani güçlerdir: İçinde yaşayıp kalmak üzere ateşe mahkum olanlar da işte böyleleridir.

3Al-i İmran/2- Allah, Kendisinden başka ilah olmayan, sonsuza kadar diri, hayatın ve varlığın kaynağı ve dayanağı olan, her şeyi hükmüne, iradesine bağlı kılan yaratıcı!

3Al-i İmran/3- (Geçmişte vahyedilenlerden) bugüne ulaşan doğru haberleri tasdik eden bu ilahi kelamı sana safha safha indiren O’dur. Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmişti;

3Al-i İmran/4- Geçmişte insanlığa yol gösterici olarak; yine O indirmişti, doğruyla eğriyi birbirinden ayırd etmeye yarayan gerçeklik bilgisini… Allah’ın mesajlarını inkara şartlanmış olanlara gelince; onları acı bir azap beklemektedir: Zira Allah kudret sahibidir, kötülüğü cezalandırandır.

3Al-i İmran/5- Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’tan saklı değildir.

3Al-i İmran/6- Rahimlerde size istediği şekli veren O’dur. O’ndan başka ilah yoktur, O kudret sahibi, hikmet sahibidir.

3Al-i İmran/7- İlahi kelamın özü olan ilkesel buyruklar (açık ve kesin hükümlü mesajlar) ile açıklayıcı mecazları (müteşabihleri) kapsayan bu ilahi kelamı sana bahşeden O’dur. Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar, sırf kafaları karıştır(acak şeyler bul)mak için ve ona (keyfi) anlamlar yüklemek amacıyla ilahi kelamın açıklayıcı mecaz (müteşabih) olarak ifade edilen kısmına uyarlar; oysa Allah’tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez. Bu yüzden bilgide derinleşenler şöyle derler: “Biz ona inanırız: (ilahi kelamın) tümü Rabbimizdendir; derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da.”

3Al-i İmran/18- Allah, (bizatihi Kendisi) ile melekler ve hak ve adaleti gözeten ilim sahipleri O’ndan başka tanrı olmadığına şahittir: O’ndan başka tanrı yoktur, Kudret ve Hikmet Sahibi(dir).

3Al-i İmran/19- Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.

3Al-i İmran/26-De ki: “Ey mutlak egemenlik sahibi Allah’ım! Sen egemenliği dilediğine verirsin, dilediğinden alırsın; dilediğini yüceltirsin, dilediğini alçaltırsın. Bütün iyilikler Senin elindedir. Doğrusu, Sen istediğini yapmaya kadirsin“.

3Al-i İmran/27- “Gündüzü kısaltarak geceyi uzatır ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatırsın. Ölüden diri ve diriden ölü çıkarırsın. Ve dilediğine her türlü hesabın üstünde rızık bağışlarsın.”

3Al-i İmran/29- De ki: “Kalplerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Zira O, göklerdeki ve yeryüzündeki her şeyi bilir; ve Allah her şeye kadirdir.”

3Al-i İmran/62- İşte işin hakikati budur ve Allah’tan başka bir ilah yoktur; şüphe yok ki Allah -yalnızca O- kudret ve gerçek hikmet sahibidir.

3Al-i İmran/63- Ve eğer (bu hakikatten) yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah ifsad edicilerden tamamiyle haberdardır.

3Al-i İmran/64- De ki: “Ey geçmiş vahyin izleyicileri! Sizinle bizim aramızdaki şu ortak ilkeye gelin: Allah’tan başka kimseye kulluk etmeyeceğiz, O’ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacağız ve Allah ile birlikte insanları rab edinmeyeceğiz.” Ve eğer yüz çevirirlerse de ki: “Şahit olun ki biz kendimizi O’na teslim etmişiz!”

3/79-Allah’ın vahiy, sağlam muhakeme ve peygamberlik bağışladığı hiç kimsenin bundan sonra halkına, “Allah’ın yanısıra bana da kulluk edin!” demesi düşünülemez; aksine, (onlara şöyle öğüt verir): “ilahi kelamın bilgisini yayarak ve kendiniz (onu) derinlemesine inceleyerek Allah adamları olun!”

3/80-O, melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz, müslüman olduktan sonra, size küfrü mü emredecek?

3Al-i İmran/84-De ki: “Biz, Allah’a; bize indirilene; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve o’nun neslinden gelenlere indirilene; Rableri tarafından Musa’ya, İsa’ya ve (diğer) tüm peygamberlere bahşedilene inanırız; onlar arasında hiçbir ayrım yapmayız. Ve kendimizi O’na teslim ederiz.”

3Al-i İmran/189-Göklerde ve yeryüzünde hükümranlık Allah’a aittir: ve Allah, her şeyi yapmaya kadirdir.

3Al-i İmran/190-Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün birbirini izlemesinde derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır.

3Al-i İmran/191-Onlar ki ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah’ı anar, (ve) göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler: “Ey Rabbimiz! Sen bunları(n hiç birini) anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!”

3Al-i İmran/192-“Ey Rabbimiz! Kimi ateşe mahkum edersen, kuşkusuz, onu (bu dünyada) alçaltmış olursun: Ve bu zalimler, hiçbir yardımcı da bulamazlar.”

3Al-i İmran/193-“Ey Rabbimiz! (Bizi) imana çağıran bir ses duyduk; ‘Rabbinize iman edin!’ Ve böylece imana geldik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızdan ötürü bizi affet ve kötülüklerimizi sil; ve gerçek erdem sahipleri olarak canımızı al!”

3Al-i İmran/194-“Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiğin şeyi bize bahşet ve Kıyamet Günü bizi mahcup etme! Şüphesiz, sen sözünden asla caymazsın!”

3Al-i İmran/195-Ve Rableri onların dualarını şöyle cevaplar: “İster erkek, ister kadın olsun, (Benim yolumda) çaba gösterenlerden hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım: (çünkü) hepiniz birbirinizin soyundan gelirsiniz. Zulüm ve kötülük diyarından kaçanlara, yurtlarından sürülenlere, Benim yolumda eziyet çekenlere ve (bu yolda) savaşıp öldürülenlere gelince; onların kötülüklerini mutlaka sileceğim ve onları, Allah’tan bir mükâfat olarak, içinden ırmaklar akan hasbahçelere sokacağım: Zira mükâfatların en güzeli, Allah katında olanıdır.”

4Nisa/36-“Allah’a kulluk edin ve ona hiç kimseyi ve hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”

4Nisa/48-“ Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.”

4Nisa/58-Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.

4Nisa/87-Allah -ki O’ndan başka ilah yoktur- (geleceği) hakkında hiçbir şüphe olmayan Kıyamet Günü sizi bir araya toplayacaktır. Kimin sözü Allah’ın sözünden daha doğru olabilir?

4Nisa/135-Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

4Nisa/136-Siz ey imana ermiş olanlar! Sımsıkı sarılın Allah’a ve Peygambere olan inancınıza ve Onun Peygamberine safha safha indirdiği vahye: Zira Allah’ı, meleklerini, vahiyleri, peygamberleri ve Ahiret Gününü inkar eden, gerçekten şiddetli bir sapıklığa düşmüştür.

4Nisa/150-Allah’ı ve elçilerini (tanımayıp) inkâr eden, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen, “Bazısına inanırız, bazısını tanımayız” diyen ve bu ikisi arasında bir yol tutturmak isteyenler.

4Nisa/151-İşte bunlar, gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere aşağılatıcı bir azab hazırlamışızdır.

4Nisa/152-Allah’a ve Resûlü’ne inananlar ve onlardan hiç biri arasında ayrım yapmayanlar, işte onlara ecirleri verilecektir. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

5Maide/7- (Daima) hatırlayın(zikredin), Allah’ın size bahşettiği nimetleri ve “Duyduk ve itaat ettik!” dediğinizde Allah’a karşı altına girdiğiniz kesin taahhüdü. O halde, Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah, (insanların) kalpler(in)de olanı kesinlikle bilir.

5Maide/8- Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.

5Maide/17-“Allah, Meryemin oğlu Mesihtir!” diyenler hakikati inkar ederler. De ki: “Eğer Meryem oğlu İsayı ve onun annesini ve yeryüzündeki herkesi -onların tümünü- helak etmek isteseydi kim Allah’a mani olabilirdi? Zira, göklerin ve yerin onlar arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’a aittir; O dilediğini yaratır: ve Allah dilediğini yapmaya kadirdir!”

5Maide/72-Gerçekten, “Allah Meryem oğlu Mesihdir” diyenler hakikati inkar etmiş olurlar; (bizzat) Mesihin, “Ey İsrailoğulları! (Yalnızca) hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!” dediğini gördükleri halde. Unutmayın, kim Allah’tan başka bir varlığa ilahlık yakıştırırsa(Allah’a ortak(şirk) koşarsa), Allah onu cennetten mahrum edecek(haram kılmıştır) ve böylelerinin varış yeri cehennem olacaktır: ve böylece zalimler kendilerine bir yardımcı bulamayacaklardır.

5Maide/72-Gerçekten, Tek Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığını gördükleri halde “Bakın, Allah üçlünün üçüncüsüdür” diyenler, hakikati inkar etmiş olurlar. Ve onlar bu iddialarından vazgeçmedikçe, hakikati inkar eden bu gibilerin başına şiddetli bir azap gelecektir.

5Maide/73-Öyleyse pişmanlık içinde Allah’a yönelip Onun bağışlanmasını hala dilemeyecekler mi? Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.

5Maide/74-Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir: (Diğer) bütün peygamberler ondan önce gelip geçti; onun annesi, hakikatten asla sapmamış olan biriydi; ve onların ikisi de (diğer ölümlüler gibi) yiyecekle beslenirdi.Bak, bu mesajları onlara nasıl açıkladık: ve sonra bak, nasıl ters yüz olmuştur onların zihinleri!

5Maide/75-De ki: “Allah’ın yanı sıra size ne bir fayda sağlama ne de zarar verme gücü olmayan şeye mi taptınız? Oysa yalnız Allah’tır her şeyi duyan, her şeyi bilen!”

5Maide/76-De ki: “Ey İncilin takipçileri! İnançlarınız(ın içerdiği hakikat)in sınırları(nı) ihlal etmeyin; ve daha önce kendileri sapmış olup bir çoğunu da saptırmış olan ve doğru yoldan hala sapmakta devam eden bir topluluğun mesnetsiz görüşlerine uymayın.”

5Maide/100-De ki: “Kötü ve çirkin olan şeyler ile iyi ve güzel şeyler mukayese edilemez, kötü şeylerin bir çoğu sana büyük zevk verse bile. O halde, siz ey derin kavrayış sahipleri, Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki mutluluğa eresiniz!”

5Maide/101-Siz ey imana ermiş olanlar! (Kesin hukuki kurallar şeklinde) açıklandığı taktirde sizi sıkıntıya sokabilecek olan konular hakkında soru sormayın; zira, Kuran vahyedilirken onlar hakkında soru sorsaydınız, size (hukuki kurallar şeklinde) açıklanabilirlerdi. Allah, bu konuda (sizi her türlü yükümlülükten) azat etmiştir: Zira Allah, çok bağışlayıcıdır, halimdir.

5Maide/102-Sizden önceki insanlar da böyle sorular sormuş ve sonuçta hakikati inkara varmışlardı.

5Maide/103-Bazı hayvan cinslerinin batıl inançlarla işaretlenmesi ve insanların kullanımından alıkonulması, Allah’ın emri değildir: Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, kendi uydurdukları yalanları Allah’a yakıştırırlar. Ve onların bir çoğu akıllarını asla kullanmaz:

5Maide/104-Zira onlara, “Allah’ın indirdiğine ve Elçisine gelin!” denildiğinde, “Atalarımızdan gördüğümüz inançlar ve fiiller bizim için kafidir” diye cevap verirler. Ya ataları hiçbir şey bilmeyen ve doğru yoldan uzak kimseler idiyseler de mi?

5Maide/116-Ve işte o zaman Allah, “Ey İsa, ey Meryem oğlu!” dedi, “Sen insanlara, ‘Allah’tan başka tanrılar olarak bana ve anneme kulluk edin dedin mi?” (İsa) cevap verdi: “Sen yücelikte sonsuzsun! (Söylemeye) hakkım olmayan bir şeyi hiç söyleyebilir miyim? Bunu söylemiş olsaydım sen muhakkak bilirdin! Sen benim içimdeki her şeyi bilirsin, halbuki ben Senin Zatında olanı bilmem. Şüphe yok ki, yaratılmış varlıkların idrakini aşan her şeyi tam bilen yalnız Sensin.”

5Maide/117-Ben onlara (söylememi) emrettiğin şeyden başkasını söylemedim: ‘Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz (olan) Allah’a kulluk edin (dedim). Ve onların arasında yaşadığım sürece yaptıklarına şahitlik ettim: Ama Sen bana ölümü verdikten sonra onların koruyucusu yalnız Sen oldun: Zaten Sen her şeye şahitsin.

5Maide/118-Şayet onları azaba çarptırırsan şüphesiz onlar Senin kullarındır; ve eğer onları bağışlarsan şüphesiz yalnız Sensin kudret sahibi, hikmet sahibi!”

5Maide/119- (Ve Hesap Günü) Allah şöyle diyecektir. “Bugün sözlerine sadık olanlar hakikate sadakatlerinin faydasını görecekler: sonsuza kadar kalacakları, içinden ırmaklar akan hasbahçeler onların olacak; Allah onlardan çok hoşnuttur ve onlar da Allah’tan çok hoşnutturlar: Bu büyük bir mazhariyettir”.

5Maide/120- Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin hükümranlığı Allah’ındır: O, dilediğini yapmaya kadirdir.

6En’am/1-Her türlü övgü, gökleri ve yeri yaratan, derin karanlığı ve (parlak) aydınlığı var eden Allah’a özgüdür: Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, başka güçleri Rableri ile eş tutarlar!

6En’am/2-Odur sizi balçıktan yaratan ve sonra (sizin için) bir ömür tayin eden, (yalnızca) Onun bildiği bir ömür. Ama hala şüphe edip duruyorsunuz.

6En’am/3-Oysa O, göklerin ve yerin Allah’ı, gizlediğiniz ve açıktan yaptığınız her şeyi ve hak ettiklerinizi bilir.

6En’am/19-“De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak tek bir ilâhtır ve şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”

6En’am/20-“ Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Kur’an’ı) kendi öz çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar.

6En’am/21-“Allah hakkında yalan uyduran, ya da O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Zalimler de kurtuluş yüzü görmezler.

6En’am/22-Onları tümüyle (mahşere) toplayıp da Allah’a ortak koşanlara, “Nerede, ilâh olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğimiz günü hatırla.

6En’am/23-Sonunda onların manevraları, “Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz (O’na) ortak koşanlar (müşrikler, çoktanrıcılar, putatapar) değildik” demelerinden başka bir şey olmayacaktır.

6En’am/24-Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira edip durdukları şeyler (uydurma ilâhları) onları nasıl yüzüstü bırakıp kayboluverdi?”

6En’am/25-“İçlerinden, (Kur’an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler.

6En’am/26-Onlar başkalarını ondan (Kur’an’dan) engellerler, hem de kendileri ondan uzak kalırlar. Onlar farkına varmaksızın, ancak kendilerini helâk ediyorlar.

6En’am/27-Ateşin karşısında durdurulup da, “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden olsak” dedikleri vakit (hâllerini) bir görsen!

6En’am/56- (Hakikati inkar edenlere) de ki: “Allah’ı bırakıp yalvardığınız (varlıklar)a tapmaktan men olundum”. De ki: “Ben sizin dayanaksız görüşlerinize uymam, yoksa sapkınlığa düşerdim ve doğru yolu bulanlar arasında olmazdım“.

6En’am/57-De ki: “Bakın, ben Rabbimden gelen açık bir kanıta dayanmaktayım; ve (bu şekilde) siz Onu yalanlamış oluyorsunuz! (Bilgisizliğiniz yüzünden) bu kadar şiddetle arzuladığınız şey benim elimde değil: Hüküm ancak Allah’a aittir. O hakikati ilan edecektir, çünkü (hak ile batıl arasında) en iyi hüküm veren Odur.”

6En’am/58-De ki: “Eğer bu kadar şiddetle arzuladığınız şey benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızda (verilmesi beklenen) hüküm verilmiş olurdu. Ama kimin zulüm işlediğini en iyi Allah bilir“.

6En’am/59-Çünkü, yaratılmış varlıkların idrakini aşan şeylerin anahtarları Onun katındadır: onları Allah’tan başka kimse bilemez. O, karada ve denizde olan her şeyi bilir; bir yaprak düşmez ki O bundan haberdar olmasın; ve ne yeryüzünün derin karanlığında bir habbe, ne de canlı veya ölü hiçbir şey yoktur ki (Onun) apaçık fermanında kaydedilmiş olmasın.

6En’am/60-O’dur sizi geceleyin ölü (gibi) yapan ve gündüzün ne yaptığınız bilen. O, sizi (Kendisi tarafından) tespit edilen ömrü tamamlamak üzere her gün hayata geri döndürür. En sonunda O’na döndürüleceksiniz: ve o zaman (hayatta) yaptığınız bütün şeyleri size gösterecektir.

6En’am/61-Yalnız O’dur kulları üzerinde hüküm sahibi olan. Ve O, birinize ölüm yaklaştığında elçilerimiz onun canını alıncaya kadar sizi gözetlemek için semavi güçler gönderir: ve bu güçler (hiç kimseyi) atlamazlar.

6En’am/62-O (ölmüş ola)nlar, bunun üzerine Allah’ın, gerçek Yüce Efendilerinin huzuruna getirilirler. Doğrusu, nihai hüküm yalnız Onundur: ve O, hesap görenlerin en hızlısıdır!

6En’am/63-De ki: “Siz, boynunuzu bükerek ve içinizden, ‘Eğer O bizi bu (sıkıntı)dan kurtarırsa kesinlikle şükredenlerden olacağız! diye Allah’a yalvardığınızda karanın ve denizin kapkara tehlikelerinden sizi koruyacak olan kimdir?”

6En’am/64-De ki: “(Yalnızca) Allah, sizi bundan ve başka her türlü sıkıntıdan kurtarabilir, ama siz hala Onun yanısıra başka güçlere ilahlık yakıştırıyorsunuz!”

6En’am/65-De ki: “Yalnız Odur sizi tepenizden ve ayaklarınızın altından azapla kuşatma kudretinde olan; sizi birbirine muhalif topluluklar haline getirip birbirinizin üzerine salan”. Bak, iyice anlasınlar diye, mesajları nasıl her yönüyle açıklıyoruz!

6En’am/71-De ki: “Biz, Allah’ın yerine bize ne faydası dokunan ne de zarar verebilen şeylere mi yalvaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra topuklarımızın üzerinde gerisin geri mi dönelim? Tıpkı kendisini doğru yola çağıran arkadaşları (uzaktan) “Bizimle gel!” diye seslendikleri halde şeytanların ayartmasına kapılıp dünyevi zevkler peşinde körü körüne koşturan kimse gibi (mi olalım?)” De ki: “Şüphe yok ki Allah’ın rehberliği, yegane rehberliktir; ve biz, kendimizi bütün alemlerin Rabbine teslim etmekle emrolunduk.

6En’am/72-Namazlarımızda dikkatli ve devamlı olmakla ve kendimizi Ona karşı sorumluluk bilinci içinde tutmakla: Çünkü hepimiz sonunda Onun huzurunda toplanacağız“.

6En’am/73-O’dur gökleri ve yeri (deruni) bir hakikate göre yaratmış olan. O ne zaman “Ol!” dese emri derhal yerine gelir; ve (mahşer) borusu çalındığı Gün hükümranlık yine Onun olacaktır. O, yaratılmışların idraklerini aşan şeyleri de, onların duyuları veya akılları ile kavrayabileceklerini de bilir: yalnızca Odur gerçek hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan.

6En’am/74-Ve bir zaman İbrahim babası Azere (şöyle) demişti: “Sen putları ilah mı ediniyorsun? Görüyorum ki sen ve halkın açık bir sapıklık içindesiniz!”

6En’am/75-Böylece Biz İbrahime, (Allah’ın) gökler ve yer üzerindeki güçlü hükümranlığı ile ilgili (ilk) kavrayışı kazandırdık, ki kalben mutmain olan kimselerden olsun.

6En’am/76-Sonra, gece onu karanlığı ile örttüğü zaman (gökte) bir yıldız gördü (ve) haykırdı: “İşte benim Rabbim bu!” Ama yıldız kaybolunca, “Ben batan şeyleri sevmem!” diye söylendi.

6En’am/77-Sonra, ayın doğduğunu görünce, “İşte benim Rabbim bu!” dedi. Ama ay da batınca, “Gerçekten, eğer Rabbim beni doğru yola iletmezse ben kesinlikle sapkınlığa düşmüş kimselerden olurdum!” dedi.

6En’am/78-Sonra, güneşin doğduğunu görünce, “İşte benim Rabbim bu! Bu (hepsinin) en büyüğü!” diye haykırdı. Ama o (da) kaybolunca: “Ey halkım!” diye seslendi, “Bakın, sizin yaptığınız gibi, Allah’tan başkasına ilahlık yakıştırmak benden uzak olsun!”

6En’am/79-“Bakın, ben batıl olan her şeyden uzak durarak yüzümü gökleri ve yeri var eden Allah’a çevirmekteyim; ve ben Ondan başkasına ilahlık yakıştıranlardan değilim!”

6En’am/80-Ve (sonra) halkı onunla tartışmaya girdi. (Bunun üzerine) onlara: “Beni doğru yola ileten O iken benimle Allah hakkında hala tartışıyor musunuz? Ama Ondan başka ilahlık yakıştırdığınız hiçbir şeyden korkmuyorum, (zira hiçbir kötülük bana dokunmaz) Rabbim dilemedikçe. Rabbim her şeyi bilgisi ile kuşatır; peki bunu hiç düşünmüyor musunuz?

6En’am/81-Allah’tan başka taptıklarınızdan neden korkayım, Allah size yüce katından hakkında hiçbir şey indirmemişken Ondan başka varlıklara ilahlık yakıştırmaktan korkmuyorsanız? O halde (söyleyin bana,) eğer (cevabını) biliyorsanız: İki taraftan hangisi kendini daha emin hissedebilir?

6En’am/82-“İmana ermiş olan ve zulüm işleyerek imanlarını karartmayanlar, işte onlardır güven içinde olacak olanlar, çünkü doğru yolu bulanlar onlardır!” dedi.

6En’am/88-“ İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini buna iletip yöneltir. Eğer onlar (peygamberler) da Allah’a ortak(şirk) koşsalardı, bütün yaptıkları boşa gitmişti.”

6En’am/91-Nitekim onlar, “Allah insana hiçbir şey vahyetmemiştir!” derken Allah’ı gereği gibi kavramadıklarını göstermişlerdir. De ki: “Kim indirdi Musanın insanlara bir ışık ve rehber olarak getirdiği ve sizin (sırf) kağıt parçaları olarak gördüğünüzü, (o kadar) çok gizlediğiniz halde bir gösteri aracı yaptığınız o ilahi kelamı? Halbuki (onunla) size ne sizin ne de atalarınızın bilmediği şeyler öğretilmişti.” “Allah (o ilahi kelamı vahyetmiştir)!” de; ve sonra da bırak, onlar boş laflarla oyalanıp dursunlar.

6En’am/95-Kuşkusuz Allah, tohumu ve meyve çekirdeğini çatlatarak ölüden diriyi meydana getirendir ve diriden de ölüyü çıkaran. İşte budur Allah: ve akıllarınız hala nasıl da tersyüz oluyor!”

6En’am/96-Tan yerini ağartan(dır O), geceyi sükunet(in kaynağı) yapan ve güneş ile ayı tespit edilen yörüngelerinde hareket ettiren (Odur). Bu(nların tümü) her şeyi bilen sonsuz kudret sahibinin iradesi ile tayin edilmiştir.

6En’am/97-Karanın ve denizin zifiri karanlığında onlara bakıp yolunuzu bulabilesiniz diye yıldızları sizin için var eden Odur: Gerçek şu ki, Biz bu mesajları kavrama yeteneği olan insanlara açık ve anlaşılır kılıyoruz!

6En’am/98-Bir canlıdan sizi(n hepinizi) var eden Odur, ve O (sizin her biriniz için yeryüzünde) bir vade ve (ölümden sonra) bir dinlenme yeri (tayin etmiştir): Biz bu mesajları hakikati kavrayabilecek insanlar için açık ve anlaşılır kılmaktayız!

6En’am/99-O, gökten suları indirendir; işte Biz bu yolla her türlü canlı bitkiyi yetiştirdik ve bundan çimenleri yeşerttik. Yine bundan birbirine yapışık büyüyen tahıl tanelerini yetiştiririz; ve hurma ağacının tomurcuğundan sık salkımlı hurmalar; asma bahçeler ve zeytin ağacı ve nar: (hepsi) birbirine çok benzeyen ve (hepsi) birbirinden çok farklı! Mahsul verdiği ve olgunlaştığı zaman onların meyvesine bakın! Şüphesiz bütün bunlarda inanacak insanlar için mesajlar vardır!

6En’am/100-Ama bazıları bütün görünmez varlık türlerine(cinlere), Allah’ın yanında (Ona denk) bir yer yakıştırmaya başladılar, halbuki onları(n tümünü) yaratan Odur; ve cehaletleri yüzünden Ona oğullar ve kızlar isnat ettiler! O, sonsuz ihtişam sahibidir ve insanların her türlü tasavvur ve tahayyülünü aşan bir yüceliğe sahiptir:

6En’am/101-Göklerin ve yerin ilk defa var edicisi(dir)! Onun hiçbir zaman bir eşi olmadığı halde nasıl olur da çocuk sahibi olabilir, ki her şeyi yaratan O iken ve yalnız O her şeyi bilirken?

6En’am/102-İşte Rabbiniz Allah budur: Ondan başka ilah yoktur, O her şeyin Yaratıcısı (dır): Öyleyse yalnız Ona kulluk edin, zira Odur her şeyi görüp gözeten.

6En’am/103-Hiçbir beşeri görüş ve tasavvur Onu kuşatamaz, halbuki O her türlü beşeri görüş ve tasavvuru çevreleyip kuşatır: zira yalnız Odur (hikmetine) tam nüfuz edilemez olan, her şeyden haberdar bulunan.

6En’am/114-Sen onlara (de ki:) “Hakikati apaçık ortaya koyan bu ilahi kelamı size indiren O iken, (neyin doğru neyin yanlış olduğu konusundaki) hüküm için Ondan başkasını mı arayacağım?” Ve kendilerine daha önce vahiy bahşettiklerimiz bilirler ki bu (vahiy) de Rabbin tarafından safha safha indirilmiştir. Öyleyse şüphe edenlerden olmayın.

6En’am/141-Zira Odur (hem) ekilip biçilen ve (hem de) kendi başına yetişen bahçeleri (var eden) , hurma ağaçlarını, çeşit çeşit mahsuller veren tarlaları, zeytin ağacını ve narı meydana getiren: (hepsi) birbirine benzer ve hepsi birbirinden çok farklıdır! Olgunlaştığında onların meyvelerinden yiyin ve (yoksullara) mahsulün toplandığı gün haklarını verin. Ve (Allah’ın nimetlerini) israf etmeyin: kuşkusuz O müsrifleri sevmez!

6En’am/149-“De ki: “En üstün delil yalnızca Allah’ındır. O, dileseydi elbette sizin hepinizi doğru yola iletirdi.”

6En’am/150-“De ki: “Haydi, Allah şunu haram kıldı” diye tanıklık yapacak şahitlerinizi getirin. Onlar şahitlik etseler de sen onlarla beraber şahitlik etme. Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine, başka şeyleri denk tutuyorlar.”

6En’am/151-De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.”

6En’am/152-Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.

6En’am/153-İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.”

6En’am/154-Ve bir kez daha: İyilik yapmada sebat edenlere (nimetlerinizin) devamı olarak, Musaya, her şeyi tafsilatıyla bildiren ve (böylece insanları) rahmet ve hidayet(e erdiren) bu ilahi kelamı bağışladık ki, Rableri ile (nihai) buluşmaya inansınlar.

6En’am/155-Ve bu da yücelerden indirdiğimiz bereketli bir ilahi kelamdır: Öyleyse ona tabi olun ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın ki Onun rahmetine layık olabilesiniz.

6En’am/156- (Bu kitap, size verildi) ki, “Yalnızca bizden önce yaşamış iki gurup insana ilahi kelam bahşedilmişti ve biz onların öğretilerinden habersizdik!” demeyesiniz;

6En’am/157-Yahut da, “Eğer bize de bir ilahi kelam indirilmiş olsaydı onun rehberliğine kesinlikle onlardan daha sıkı uyardık” (demeyesiniz). İşte, şimdi size Rabbinizden hakikatin açık bir kanıtı ve bir rehberlik, bir rahmet geldi. Öyleyse, Allah’ın mesajlarını yalanlayandan ve onlardan küçümseyerek yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Mesajlarımızdan küçümseyerek yüz çevirenleri bundan dolayı şiddetli bir azapla cezalandıracağız!

6En’am/158-Yoksa onlar, meleklerin kendilerine görünmesini mi bekliyorlar yahut (bizzat) Rabbinin veya Ondan bazı (kesin) işaretlerin? (Ama) Rabbinin (kesin) işaretlerinin ortaya çıkacağı Gün iman etmenin, daha önce inanmamış yahut inandığı halde bir hayır yapmamış olan kimseye hiçbir yararı olmaz. De ki: “Bekleyin (öyleyse Ahiret Gününü, ey inançsızlar:) bakın, biz (mümin)ler de bekliyoruz!”

6En’am/159-İnançlarının bütünlüğünü bozarak guruplara, fırkalara ayrılanlara gelince: onlar için yapabileceğin bir şey yoktur. Unutma, onların işi Allah’a kalmıştır: ve zamanı geldiğinde Allah onlara vaktiyle yaptıklarını gösterecektir.

6En’am/160-Kim (Allah’ın huzuruna) iyi bir iş ve davranışla çıkarsa bu yaptığının on katını kazanacaktır; ama kim de kötü bir fiil ile çıkarsa onun aynısıyla cezalandırılacaktır; ve kimseye haksızlık yapılmayacaktır.

6En’am/161-De ki: “Bakın, Rabbim beni doğru bir inançla dosdoğru bir yola yöneltti; her türlü batıldan uzak durarak Allah’tan başka şeye ilahlık yakıştıranlardan olmayan İbrahimin yoluna”.

6En’am/162-De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”

6En’am/163-“O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben Müslümanların ilkiyim.”

6En’am/164- De ki: “Öyleyse, O her şeyin Rabbi iken Allah’tan başka bir Rab mı arayacağım?” İnsanların işlediği (kötü) fiiller yalnızca kendilerini ilgilendirir; ve sorumluluk taşıyan hiç kimseye başkasının sorumluluğu yüklenmez. Zamanı geldiğinde hepiniz Rabbinize döneceksiniz: ve o zaman üzerinde ihtilafa düştüğünüz her şeyi size (gerçek haliyle) gösterecektir.

6En’am/165-Zira O sizi dünyaya mirasçı yapmış, ve bazınızı diğerlerine derecelerle üstün kılmıştır ki bahşettiği şeyler aracılığıyla sizi sınayabilsin. Şüphe yok ki Rabbiniz karşılık vermede hızlıdır: ama, unutmayın ki, O gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.

7A’raf/3-“Rabbinizden size indirilene (Kur’an’a) uyun. Onu bırakıp başka dostlara(evliyalara) uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!”

7A’raf/29-“De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak O’na dua edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”

7A’raf/30-“Allah, bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık lâyık oldu. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları dost edinmişlerdi. Kendilerinin de doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.”

7A’raf/31-“Ey Âdemoğulları! Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.”

7A’raf/32-“De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için ayetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.”

7A’raf/33-De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli cinsel açıdan edepsizlikleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”

7A’raf/43-…“Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler” derler…

7A’raf/57-Yaklaşan rahmetinin önünde müjdeleyici olarak rüzgarları gönderen O’dur; yağmur yüklü bulutlar toplandıklarında, onları çorak bölgeye doğru sürükleyip bu yolla su indirelim ve böylece her türlü ürünün yeşerip boy vermesini sağlayalım diye. Ölüleri de işte böyle dirilteceğiz; belki düşünür ders alırsınız.

7A’raf/97-O halde, artık hangi toplumun insanları, azabımızın, geceleyin daha onlar uykudayken ansızın başlarına kopmayacağından emin olabilirler?

7A’raf/98- Yahut artık hangi toplumun insanları, azabımızın, güpegündüz onlar (dünyayla) oyalanıp dururken başlarına kopmayacağından emin olabilirler?

7A’raf/99-Kim güvenlik içinde görebilir kendini, Allah’ın önceden kestirilmeyen ince tertibine karşı? Hayır, zaten tükenip gitmiş insanlardan başka kimse Allah’ın ince tertibine karşı güvenlik içinde göremez kendini!

7A’raf/100-Öyleyse, önceki kuşakların izinden yeryüzüne varis olanlar için (şu gerçek) hala ortaya çıkmadı mı, eğer dileseydik kendi günahları yüzünden onları (da) pekala çarpabilirdik; hem de (hakikati) işitmesinler diye kalplerine mühür basarak!

7A’raf/158-De ki: “Ey insanlar, şüphesiz, ben Allah’ın hepinize gönderdiği bir elçiyim; O (Allah) ki, göklerin ve yerin egemenliği Ona aittir! Ondan başka tanrı yoktur; hayatı ve ölümü bahşeden Odur!”…

7A’raf/180-Yetkinlik ve kusursuzluğa dair nitelikler(esmâu’l-husna) (yalnızca) Allah’a aittir. Öyleyse, bu niteliklerle artık yalnız Allah’ı çağırın. Ve Onun niteliklerinin anlamını eğip büken kimselerden uzak durun: Böyleleri yapıp ettiklerinden ötürü er geç cezalandırılacaklardır!

7A’raf/189-Sizi (hepinizi) bir tek candan yaratan, Ve (sevgiyle) kadına meyletsin diye ona kendi özünden eş var edip çıkaran Odur. Öyle ki, o eşini kucaklayınca, eşi (ilkin) hafif bir yük yüklenir ve taşır o yükü. Sonra (kadın) gün gelip (çocuğun yüküyle) iyice ağırlaşınca, her ikisi birden Allah’a, Rablerine yalvarırlar: “Bize gerçekten kusursuz bir (çocuk) bahşedersen, muhakkak ki sana şükreden kimselerden olacağız!”

7A’raf/190-Ama ne zaman ki O, kendilerine kusursuz bir (çocuk) bahşeder, hemen tutup Onun bahşettiği şeyin dünyaya gelmesinde Ondan başla güçlere de bir paye yakıştırmaya kalkarlar! Oysa, Allah, uluhiyetinde Ona ortak koştukları her şeyden, herkesten çok yücedir.

7A’raf/191-Peki, bunlar hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan varlıklara mı Allah’la birlikte tanrılık yakıştırıyorlar?

7A’raf/192-Ne onlara ne de kendi kendilerine bir yardımda bulunamayacak olan varlıklara mı?

7A’raf/193-Yol göstermeleri için yakarsanız size cevap verecek durumda olmayan varlıklara mı? Onlara ister yakarın, ister karşılarında susun, sizin için fark eden bir şey olmaz.

7A’raf/194-Allah’tan başka çağırıp, sığındığınız şeylerin hepsi, hiç şüphe yok ki tıpkı sizler gibi yaratılmış varlıklardır: eğer doğru sözlü kimselerdenseniz, haydi onları çağırın da dualarınıza icabet etsinler!

7A’raf/195-Yürüyecek ayakları mı var peki onların? Tutacak elleri mi? Görecek gözleri, işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi, Allah’a ortak olarak gördüğünüz bütün o varlıkları çağırın, bana karşı elinizden geleni ardınıza koymayın ve böylece bana göz açtırmayın!

7A’raf/196-Doğrusu benim koruyucum bu kitabı indiren Allah’tır; çünkü O’dur dürüst olanların koruyucusu.

7A’raf/197-Beri yandan, O’nun yerine sığınıp çağırdığınız bütün o varlıklar ne size yardım ulaştıracak güçtedirler ne de kendi kendilerine yardım edecek güçte;

7A’raf/198-Onlara yol göstermeleri için yalvarsanız, işitmezler; sana baktıklarını sanırsın, oysa görmezler.”

9Tevbe/30-Yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyorlar; Hıristiyanlarsa: “İsa Allah’ın oğludur” diyorlar. Bunlar, özleri itibariyle, böylelerinin geçmiş çağlarda hakkı inkar edenlerin uydurduğu asılsız iddialara özenerek dillerine doladıkları söylentilerdir! (işte şu bedduayı hak ediyorlar:) “Allah kahretsin onları!” Zihnen nasıl da saptırılıyorlar!

9Tevbe/31-“(Yahudiler) Allah’ın yanı sıra toplumsal liderlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da dini otoritelerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

9Tevbe/32- Allah’ın (yol gösterici) ışığını, laf kalabalığıyla söndürmek istiyorlar: Fakat Allah (bunun gerçekleşmesine) izin vermeyecektir, çünkü O, ışığının olanca aydınlığıyla yayılmasına irade etmiştir, hakkı inkar edenler bundan hoşlanmasa da!

9Tevbe/33- O’dur, dinini bütün (batıl) dinlere karşı üstün kılmak üzere hidayeti ve hak dini (yaymak göreviyle) Elçisini gönderen; Allah’tan başkalarına tanrılık yakıştıranlar bundan hoşlanmasalar da.

9Tevbe/34-Siz ey imana erişenler! Bilin ki, toplumsal liderlerin (hahamların) (Hristiyanlar) dini otoritelerin(rahiplerin) çoğu, insanların mallarını haksızca yiyor ve (onları) Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar. Fakat bütün o altın ve gümüşü toplayıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, (işte) onlara (sonraki hayat için) çok çetin azabı müjdele.

10Yunus/3-Gerçek şu ki, sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede yaratan, sonra da kudret ve egemenlik makamına geçip varlığı yöneten Allah’tır. O’nun izni olmadıkça, araya girip kayıracak kimse yoktur. İşte böyledir sizin Rabbiniz: öyleyse (yalnızca) O’na kulluk edin: artık bunu (iyice) aklınızda tutmayacak mısınız?

10Yunus/4-Hepiniz topluca O’na döneceksiniz: bu Allah’ın, gerçekleşmesi kaçınılmaz olan sözüdür, çünkü O (insanı) bir kere yarattıktan sonra buna sonuna kadar devam ediyor ki, imana erişip iyi ve yararlı işler, eylemler ortaya koyanları adaletle ödüllendirsin. Hakkı inkara yeltenenleri ise, hakkı inat ve ısrarla reddetmelerinden ötürü yakıcı bir umutsuzluk içkisi ve can yakıcı bir azap beklemektedir.

10Yunus/5-Güneşi parlak bir ışık (kaynağı) ve ayı aydınlık kılan, ve yılların sayısını bilesiniz, (zamanı) ölçebilesiniz diye ona evreler koyan O’dur. Bunların hiç birini Allah bir anlam ve amaçtan yoksun yaratmış değildir. (Allah), bilmek isteyen bir topluluk için ayetlerini ayrıntılı olarak (işte böyle) açıklıyor:

10Yunus/6-Çünkü, gerçekten de, geceyle gündüzün ardarda gelmesinde ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı her şeyde, O’na karşı sorumluluk bilinci taşıyan bir toplum için mutlaka işaretler vardır!

10Yunus/18-“Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır (kayırıcılarımız, kurtarıcılarımız)” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.”

10Yunus/22-Sizi karada ve denizde gezdiren O’dur. Öyle ki, gemilerle denize açıldığınızda, gemilerin elverişli bir rüzgârın önünde yolcuları alıp götürdüğü zaman (olanları düşünün,) gemidekiler sevinç ve güvenlik içinde hissederler kendilerini; derken bir fırtına yakalar gemiyi ve dalgalar her yandan kuşatır onları, öyle ki, (ölümün) kendilerini çepeçevre sardığını düşünürler de (o zaman) dinlerine sıkı sıkı sarılıp yalnızca Allah’a yönelerek: “Bizi bu (felaketten) kurtarırsan, andolsun ki şükreden kimselerden olacağız!” diye yalvarıp yakarırlar O’na.

10Yunus/59-“De ki: “Gördünüz mü, Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerin bir kısmını haram ve bir kısmını helâl yaptınız.” De ki: “Allah mı size böyle izin verdi, yoksa siz Allah hakkında yalan mı uyduruyorsunuz?

10Yunus/60-Peki, bu kendi yalanlarını Allah’a yakıştıranlar, Kıyamet Günü (başlarına gelecek olan) hakkında acaba ne düşünüyorlar? Gerçek şu ki, Allah insanlara karşı sınırsız cömertlik göstermektedir; ama (ne yazık ki) onların çoğu şükrünü bilmez.”

10Yunus/66-Unutmayın ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi ister istemez Allah’a aittir; hal böyleyken, peki, Allah dışında tanrısal nitelikler yakıştırılan varlıklara yalvarıp yakaran kimseler (böyle yapmakla) neye uyuyorlar? Sadece zanna uyuyorlar; yalnızca tahmine dayanıyorlar.

10Yunus/67- (Oysa,) bağrında dinlenesiniz diye geceyi ve (işlerinizi) görüp gözetesiniz diye gündüzü var eden O’dur; işte bunda, dinleyip (ders almak) isteyen insanlar için ayetler vardır.

10Yunus/68(Bütün bu açıklamalardan sonra (yine de)), “Allah kendine bir oğul edindi!” diyorlar. O yüceler yücesi, kendisine yakışmayacak niteliklerden kesinlikle uzaktır! Her bakımdan mutlak olarak kendine yeterlidir: göklerde ve yerde var olan her şey O’na aittir! Sizinse elinizde bu (tür iddialarınızı) destekleyecek hiçbir deliliniz yoktur! Hal böyleyken, bilemeyeceğiniz şeyi mi Allah’a yakıştırıyorsunuz?

10Yunus/69-De ki: “Kendi uydurdukları yalanı Allah’a yakıştıranlar asla esenliğe erişemeyeceklerdir!”

11Hud/1-2-(Bu) İlahi bir kitaptır ki, ayetleri her şeyden bütünüyle haberdar olan hikmet sahibi (Allah) tarafından kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılınmış, birbirleriyle açıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı biçimde dile getirilmiştir ki, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Ey Peygamber, de ki:) “Bakın ben size Onun tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyici (olarak) görevlendirildim:

11Hud/3-(Rabbinizden günahlarınız için bağışlanma dileyin ve sonra tevbe ve pişmanlık tavrı içinde Ona yönelin ki, O da sizi (bu dünya) hayatında (Onun belirlediği) bir süre doluncaya kadar güzel bir geçimle geçindirsin; ve (öte dünyada da) erdem sahibi herkese erdemliliğinin karşılığını (fazlasıyla) versin. Fakat eğer (doğru yoldan) dönerseniz, o zaman, doğrusu o zorlu Gün (gelip çattığında) azabın sizin başınıza gelmesinden korkarım!

11Hud/4-Hepinizin dönüşü Allah’adır; ve O her şeyi edip eylemeye yeten sınırsız bir kudrete sahiptir.

11Hud/5-Bakın hele, (kitabın doğruluğunu inkara şartlanmış olanlar) kendilerini Onun gözetiminden gizlemek için kalplerini (nasıl) kat kat örtülerle örtüyorlar. Bilin ki, (hakikati görmemek ya da duymamak için kat kat) giysiler içine girdikleri zaman (bile) O, onların gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bütünüyle bilmektedir; çünkü O, kalplerde olan hakkında mutlak ve eksiksiz bilgi sahibidir.

11Hud/6-Ve yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a bağlı olmasın; ayrıca O, her canlının (yeryüzünde) yaşama süresini de, (ölümden sonra) yerleşip kalacağı yeri de bilmektedir: Bütün bunlar apaçık bir kitapta yer almış bulunmaktadır.

11Hud/7-O’dur, gökleri ve yeri altı evrede yaratan; Ve (hayatı yarattığı sürece) Onun kudret ve tahtı suyun üstündeydi. (Allah size böylece Ona olan bağımlılığınızı hatırlatıyor) ki sizi sınayıp hanginizin eylem ve davranışça iyi olduğunu ortaya koysun. Şöyle ki: eğer (sen, ey Peygamber,) (insanlara:) “Unutmayın ki, ölümden sonra diriltileceksiniz!” desen, hakkı inkara şartlanmış olanlar hemen, “Açıkçası, bu büyüleyici bir vehimden başka bir şey değil!” diye karşılık verirler.

11Hud/14- Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Artık Müslüman oluyor musunuz?

12Yusuf/39-Ey mahpus arkadaşlarım! Hangisi daha iyidir: birbirinden ayrı pek çok rabbe mi, yoksa bütün varlıklara egemen bir tek Allah(a inanmak) mı?

12Yusuf/40-“Sizin Allah’tan başka kulluk ettikleriniz/taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. İlahi hüküm belirlemek, yalnızca Allah’a aittir. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.”

12Yusuf/105-Kaldı ki, göklerde ve yerde nice ayetler, işaretler var ki, onlar (üzerinde düşünmeden) sırtlarını çevirerek yanlarından geçip gidiyorlar!

12Yusuf/106-Ve onların çoğu başka varlıklara da tanrısal nitelikler yakıştırmaksızın Allah’a inanmazlar.

12Yusuf/107-Peki, bunlar Allah’ın cezalandırıcı azabı olarak kuşatıcı bir örtünün kendilerini sarmasından ve Son Saat’in onlar (yaklaştığının) farkında değilken ansızın gelip çatmasından büsbütün güvencede mi görüyorlar kendilerini?

12Yusuf/108-De ki: “Budur benim yolum: akla uygun, bilinç ve duyarlıkla donanmış bir kavrayışa dayanarak (hepinizi) Allah’a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar (aynı çağrıyı yapıyoruz)”. Ve (yine de ki:) “Allah kudret ve azametiyle her türlü eksikliğin üstündedir, ötesindedir. Ve ben O’ndan başka varlıklara tanrılık yakıştıran kimselerden değilim!”

13Ra’d/1-Bunlar, sana vahiyle bildirilen mesajlardır; ve sana Rabbin katından indirilenler hakkın ta kendisidir; ama yine de insanların çoğu (buna) inanmayacaklar.

13Ra’d/2-Gökleri, görülebilir herhangi bir destek, dayanak olmadan yükselten ve sonra da kudret ve hükümranlık tahtına kurulan Allah’tır; her biri -(O’nun tarafından) belirlenmiş bir süre için- kendi seyrini sürdüren güneşi ve ayı (koyduğu yasalara) tabi tutan O’dur; var olan her şeyi (yöneten), çekip çeviren de O. Bütün bu mesajları açık açık dile getiriyor ki, (Yargı Günü’nde) Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza yürekten kesin bir biçimde inanasınız.

13Ra’d/3-Yeryüzünü yayıp genişleten ve onun üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirip vadilerinden nehirler akıtan ve orada her tür bitkiden iki cins yaratan ve gündüzü geceyle örtüp bürüyen O’dur. Doğrusu, bütün bunlarda, düşünen insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır!

13Ra’d/4-Ve yeryüzünde birbirine komşu (ama yine de yapı olarak birbirinden ayrı nice) kara parçaları, üzüm bağları, hububat ekili tarlalar, bir kökten sürgün verip küme halinde ya da tek başına boy veren hurma ağaçları vardır ki hepsi de aynı suyla sulanırlar: hal böyleyken yine de (insanlara ve hayvanlara sağladıkları) ürünler bakımından Biz onların bazılarını bazılarına üstün kılıyoruz. Doğrusu, bütün bunlarda aklını kullanan insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır.

13Ra’d/8-Her bir dişinin neye gebe olduğunu ve rahimlerin neyi ne kadar erken bırakacağını, neyi ne kadar (olağan süresinden) fazla bekleteceğini bilen Allah’tır. Çünkü (yarattığı) her şey O’nun katında bir ölçüye ve bir amaca bağlı kılınmıştır.

13Ra’d/9-O, yaratılmışların duyu ve tasavvurlarının ötesinde olanları da, onların görüp gözleyebildikleri şeyleri de tam olarak bilmektedir. Büyük olan O’dur; var olan veya olması mümkün her şeyin/herkesin üstünde ve ötesinde olan O.

13Ra’d/10-O’nun için sizden birinin düşüncesini saklamasıyla açığa vurması ya da (kötülüklerini) gecenin örtüsü altında gizlemesiyle bu kişinin gün ışığında (cüretle ortalıkta) dolaşması arasında bir fark yoktur.

13Ra’d/11- (Böyle biri sanıyor mu ki) kendisini önünden ve ardından izleyen (ve) onu Allah her ne ki takdir etmişse ona karşı koruyup gözeten refakatçileri vardır. Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez; ve Allah insanlara (kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak) bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O’na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.

13Ra’d/12- (Hem) Korkuyu, (hem de) umudu tattırmak için size şimşeği gösterip (yağmur) yüklü bulutları çağıran O’dur;

13Ra’d/13-Gök gürlemesi O’nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle anmakta; melekler de korku ve sakınma içinde bunu yapmaktalar. Ve O yıldırımları gönderip onlarla dilediğini çarpmaktadır. (Hal böyleyken) onlar yine de Allah hakkında tartışıp duruyorlar; hem de O(‘nun), kavranamaz ince ve derin planını gerçekleştirmek için sınırsız bir kudrete sahip olduğu ortada olduğu halde!

13Ra’d/14-Nihai Gerçek’e varmak amacıyla yapılan bütün dualar, bütün çağrı ve arayışlar ancak O’na yöneltilmelidir; çünkü insanların O’nu bırakıp da yakardıkları (öteki varlıklar ve güçler) bu yakarışlarına hiçbir şekilde karşılık veremezler. Öyle ki, (onlara, yakarıp duran kimsenin durumu) ellerini suya doğru uzatıp, suyun kendisine ulaşmasını bekleyen birinin durumuna benzer; oysa bu durumda su asla ona ulaşmayacaktır. Bunun içindir ki, hakkı inkar edenlerin yakarması kendilerini sapıklık içinde tüketmekten başka bir sonuç getirmez.

13Ra’d/15-Göklerde ve yerde var olan her şey ve herkes isteyerek yahut zorunlu olarak Allah’ın önünde eğilmektedirler; onların gölgeleri de sabah akşam bunu yapmaktadır.

13Ra’d/16-“Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” diye sor (onlara). Ve de ki “Allah(tır)!” (Ve yine) de ki: “Peki, öyleyse (niçin) Allah’ı bırakıp, kendileri için bile ne bir yarar sağlayabilecek ne de bir zararı giderebilecek güçte olmayan şeyleri kendinize koruyucular, kayırıcılar olarak görüyorsunuz?” Sor (onlara): “Hiç kör olan kimseyle gören kimse bir olur mu? Yahut kopkoyu karanlıkla aydınlık bir tutulabilir mi?” Yoksa onlar Allah’la beraber, O’nun yarattığına benzer (şeyler) yaratan başka tanrısal güçlerin var olduğuna (gerçekten) inanıyorlar da bu (sözde) yaratma eylemi onların gözünde (O’nun yaratma eylemine) benzer mi görünüyor? De ki: “Her şeyin yaratıcısı Allah’tır; ve O’dur, var olan her şeyin üstünde mutlak hükümranlık sahibi biricik (Yaratıcı)!”

13Ra’d/17-O gökten su indirdiğinde ve (kurumuş) nehir yatakları(ndan her biri) kendi hacimlerine göre dolup taştıklarında, akıntı yüzeydeki çerçöpü, tortuyu alır götürür; tıpkı süs eşyası ya da alet yapmak için ateşte eritilen (madenlerin), yüzeyinde açığa çıkan köpüklü tortudan arındırılması gibidir bu. Hak ile batılı Allah işte böyle bir benzetmeyle gözönüne koyuyor: çünkü, gerçekten de, tortuysa, çerçöpse sözkonusu olan, bu, (bütün) köpüksü şeyler gibi akar gider; ama insanlara yararlı olan şeye gelince, o her (zaman olduğu) yerde, sapasağlam ayakta kalır. Allah işte böyle benzetmelerle ortaya koyuyor,

13Ra’d/18-Rableri(nin daveti)ne güzel bir karşılık verenlerle O’na hiç karşılık vermeyenlerin durumları. (Bu sonrakiler), yeryüzünde ne varsa, hepsi onların olsa -hatta bunun iki katı- (Hesap Günü’nde) kurtulmak için hiç şüphesiz bunların hepsini gözden çıkarırlardı: İşte hesapların en kötüsü böylelerini bekliyor; böylelerinin sonunda varacakları yer de cehennem olacak: o ne kötü bir dinlenme yeri!

14İbrahim/39-“Hamd, iyice yaşlanmış iken bana İsmail’i ve İshak’ı veren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.”

16Nahl/10-O’dur gökten suyu indiren; öyle ki, hem siz içersiniz o sudan, hem de, hayvanlarınızı otlattığınız çayır çimen;

16Nahl/11-onunla Allah sizin için ekin(ler), zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türden (daha) nice ürünler bitirmektedir: dikkat edin, bütün bunlarda, düşünen insanlar için mutlaka bir ders vardır!

16Nahl/12-Ve geceyi gündüzü sizin (yararlanmanız) için (koyduğu yasalara) boyun eğdirmiştir O; güneş ve ay ve bütün yıldızlar, hepsi O’nun buyruğuna boyun eğmişlerdir: dikkat edin, bütün bunlarda, şüphesiz, aklını kullanan kimseler için çıkarılacak dersler vardır!

16Nahl/13-Ve sizin için yeryüzünde yarattığı bütün o rengarenk (güzel) şeyler: işte bunlarda da anıp da hatırda tutmasını bilen kimseler için elbette çıkarılacak bir ders/bir mesaj vardır!

16Nahl/14-Ve yemek için taze et, takınmak için değerli taşlar çıkarasınız diye denizi; ve denizin üstünde suları yararak yol aldığını gördüğünüz gemileri, O’nun cömertliğinden belki bir pay ararsınız ve şükredersiniz diye (koyduğu tabii yasalara) bağlı kılan O’dur.

16Nahl/15-Ve sizi sarsmasın diye arza yerinden oynatılmaz dağlar; ve yolunuzu bulasınız diye nehirler, yollar yerleştirdi;

16Nahl/16-Ve daha (nice) işaretler: (söz gelimi) yıldızlar (ki, onlar)la da insanlar yollarını bulmaktadırlar.

16Nahl/17-O halde, (düşünün, bütün bunları) yaratan (Allah), hiçbir şey yaratamayan herhangi bir (varlıkla) kıyaslanabilir mi? Hala aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?

16Nahl/18-Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, asla böyle bir işin altından kalkamazsınız! Gerçek şu ki, çok acıyan çok esirgeyen gerçek bağışlayıcı elbette Allah’tır;

16Nahl/19-Çünkü neyi ki gizliyor ve neyi ki açığa vuruyorsanız, hepsini bilen Allah’tır.

16Nahl/20-Allah’tan başka o yalvarıp yakardıklarınıza gelince -bunların kendileri yaratılmış varlıklar olduklarına göre- hiçbir şey yaratamazlar;

16Nahl/21-hayatı hiç tatmamış ölülerdir onlar; ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

16Nahl/22-Sizin tanrınız Tek Tanrıdır; ne var ki, ahirete inanmayanların kalpleri bu (gerçeği), boş bir kibir yüzünden, kabule yanaşmıyor.

16Nahl/23-Hiç kuşkusuz, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da Allah tastamam bilmektedir: kesin olan şu ki O, kendini büyüklük duygusuna kaptıranları asla sevmez!

16Nahl/36-Gerçek şu ki, Biz her toplumun içinden, “Allah’a kulluk edin, şer güçlerden (tağuttan) kaçının!” (mesajıyla gönderdiğimiz) bir elçi çıkardık. O (geçmiş nesil)lerden bir kısmını Allah hidayetiyle doğru yola yöneltti; bir kısmı da sapıklık içinde bırakılmaya müstehak oldular: O halde, şimdi, yeryüzünde dolaşın ve hakkı yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün!”

16Nahl/114-“Artık Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin. Eğer yalnız O’na kulluk ediyorsanız, Allah’ın nimetine şükredin.

16Nahl/115-Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

16Nahl/116-“Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü “Şu helâldir, şu haramdır,” demeyin, sonra Allah hakkında yalan uydurmuş olursunuz. Allah hakkında yalan uyduranlar ise iflâh olmazlar.”

17İsra/1-Yüceliğinde sınır olmayan O (Allah) ki kulunu geceleyin, kendisine bazı alametlerimizi göstermek için (Mekke’deki) Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götürdü. Çünkü, gerçekten her şeyi işiten, her şeyi gören O’dur.

17İsra/22-“Allah ile birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak kalırsın.

17İsra/23-Rabbin, kendisinden başkasına asla kulluk(ibadet) etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.

17İsra/24-Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”

17İsra/25-Rabbiniz, içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır.

17İsra/26-Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.

17İsra/27-Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.

17İsra/28-Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz söyle.

17İsra/29-Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.

17İsra/30-Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.

17İsra/31-Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.

17İsra/32-Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.

17İsra/33-Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.

17İsra/34-Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.

17İsra/35-Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.

17İsra/36-Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.

17İsra/37-Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.

17İsra/38-Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir.

17İsra/39-Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme. Sonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.”

17İsra/110-De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye: O’nu hangi isimle çağırırsanız çağırın, (O hep Birdir; ve) bütün güzel ve üstün nitelikler(esmâu’l-husna) O’nundur”. (O’na dua et, ama) duanda sesini fazla yükseltme, çok fazla alçaltma da, ikisinin ortası bir yol tut;

17/111-Ve de ki: “Bütün övgüler, çocuk edinmeyen, egemenliğinde ortağı bulunmayan, güçsüzlükten, düşkünlükten ötürü herhangi bir yardıma, yardımcıya gereksinme duymayan Allah’a yakışır”. İşte, O’nu (hep böyle) yücelterek an.

18Kehf/1-Bütün övgüler Allah’a yakışır; O (Allah) ki, kuluna bu ilahi kelamı indirmiş ve onun anlaşılmasını güçleştirecek hiçbir çapraşıklığa yer vermemiştir:

18Kehf/2- (Bu) tutarlı ve dosdoğru (kitap, inkarcıları) O’nun katından zorlu bir cezayla uyarmak ve dürüst, erdemli davranışlarda bulunan müminlere hak ettikleri güzel karşılığı müjdelemek içindir,

18Kehf/3- İçinde sonsuza kadar kalacakları (bir mutluluk esenlik halini müjdelemek için).

18Kehf/4- Ayrıca, (bu ilahi kelam,) “Allah kendine bir oğul edindi” iddiasında bulunanları uyarmak için(dir).

20TaHa/2-Bu Kuran’ı sana, seni sıkıntıya sokmak/mutsuz kılmak için indirmedik,

20TaHa/3-Yalnızca, (Allah’tan) korkan herkese bir öğüt, bir uyarı olsun diye (indirdik):

20TaHa/4-Yeri ve yüce gökleri yaratan Allah katından indirilen bir vahiydir bu.

20TaHa/5-O sınırsız rahmet Sahibi ki, mutlak kudret ve hükümranlık tahtına kurulmuştur.

20TaHa/6-Göklerde ve yerde ve bunların arasında ve toprağın altında ne varsa hepsi O’na aittir.

20TaHa/7-Sözü (ister gizle ister) açığa vur, O (insanın) gizli (düşüncelerini de) bilir, gizlinin gizlisi (duygularını) da.

20TaHa/8-Allah ki, kendisinden başka tanrı olmayan O’dur. En güzel, en yüce nitelikler (esmâu’l-husna) O’nundur!

20TaHa/14-“Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana kulluk et ve beni anmak(zikretmek) için namaz kıl.”

21Enbiya/16-Bir de, (şunu bilin ki,) gökleri ve yeri ve bu ikisi arasında var olan hiçbir şeyi bir oyun, bir eğlence olarak yaratmadık;

21Enbiya/17- (çünkü,) eğer bir oyun, bir eğlence edinmek dileseydik, bunu herhalde kendi katımızdan edinirdik; ama hiç böyle bir şeyi diler miyiz!

21Enbiya/18-Tersine, Biz (gerçek bir yaratma eylemiyle) hakkı batılın başına çarparız da bu onu paramparça eder ve böylece beriki yok olur gider. O halde, (Allah’a) yakıştırdığınız şeylerden ötürü yazıklar olsun size!

21Enbiya/19-Çünkü, göklerde ve yerde var olan her şey O’nundur; O’nun yanında yer alanlar O’na kulluk etmekte asla ne kibre kapılırlar ne de usanç duyarlar.

21Enbiya/20-Gece gündüz, bıkmadan yorulmadan O’nun sınırsız kudret ve yüceliğini anıp dururlar.

21Enbiya/21-Yine de bazı insanlar, birtakım dünyevi varlıkları, bunların (ölüleri) diriltebileceği yanılgısı içinde, tanrı ediniyorlar;

21Enbiya/22-Oysa, (anlamıyorlar ki,) göklerde ve yerde Allah’tan başka tanrılar olsaydı, bu iki alem de kargaşalık içinde yıkılıp giderdi! Bunun içindir ki, O mutlak hükümranlık tahtının Efendisi, O sınırsız kudret ve yücelik sahibi Allah, insanların tanımlama ve tasvir yoluyla kendisine yakıştırdığı her şeyin ötesinde, her şeyin üstündedir!

21Enbiya/23-O edip eylediği şeylerden ötürü sorguya çekilemez; ama onlar (mutlaka) sorgulanacaklar: (hal böyleyken), onlar yine de, kulluk etmek için O’nun yerine (düzmece) tanrılar ediniyorlar! (Ey Peygamber,) de ki: “Haydi, siz de davanızı destekleyecek bir delil getirin: İşte bu, benimle birlikte olanların ve benden önceki (peygamber)lerin dile getirip durdukları ilahi öğretidir”. Hayır, onların çoğu gerçeği bilmiyor ve bunun için de (ondan) inatla yüz çeviriyorlar.

21Enbiya/24-Oysa, Biz senden önce de peygamberleri yalnızca: “Benden başka tanrı yok, öyleyse (yalnızca) Bana kulluk edin!” diye vahyederek gönderdik.

21Enbiya/25-Yine de, bazıları kalkıp: “Rahman kendine bir oğul edinmiştir!” diyor. O yüceler yücesi (ölümlülere özgü bu tür eksiklerden) mutlak anlamda uzaktır! Hayır, (Allah’ın “soyundan” gelmiş gözüyle baktıkları o kimseler) yalnızca Allah’ın seçkin kullarıdır:

21Enbiya/26-Sözkonusu kimseler, O kendileriyle konuşmadan asla konuşmazlar; ve ancak O’nun buyruğuyla edip eylerler.

21Enbiya/27-O, onların gözünün önünde olanları da bilir, onlardan gizli tutulan şeyleri de bilir; bunun içindir ki, onlar, O’nun (zaten) hoşnut olduğu insanların dışında kimseye yan çıkıp kayıramazlar; çünkü (herkesten önce) onların kendileri O’nun korkusuyla titrerler.

21Enbiya/29-Ve eğer onlardan biri: “O’nun gibi ben de bir tanrıyım” diyecek olsaydı mutlaka onu cehennemle cezalandırırdık: (çünkü) zalimleri biz böyle cezalandırırız.

21Enbiya/30-Peki, hakkı inkara şartlanmış olan bu insanlar, göklerin ve yerin (başlangıçta) bir tek bütün olduğunu ve Bizim sonradan onu ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hala inanmayacaklar mı?

21Enbiya/31-Ve (görmüyorlar mı ki,) onları sarsmasın diye arz üzerine sapasağlam dağlar yerleştirdik; ve kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler açtık;

21Enbiya/32-Ve göğü güvenli bir kubbe, bir çatı olarak yükselttik? Ve yine de onlar (yaratılışın) bu açık işaretlerine inatla sırt çeviriyor,

21Enbiya/33-ve (görmüyorlar ki,) geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı -hepsi de uzayda dolaşan (o gök cisimlerini)- yaratan O’dur!

22Hacc/61-Bu böyledir, çünkü Allah (öylesine sınırsız kudret Sahibidir ki,) gündüzü kısaltarak geceyi uzatan, geceyi kısaltarak gündüzü uzatan O’dur; çünkü Allah olup biten her şeyi görücü, işiticidir.

22Hacc/62-Bu böyledir, çünkü nihai gerçek, şüphesiz, Allah’tır; apaçık sahte ve düzmece olan ise, onların O’ndan başka yalvarıp yakardıkları varlıklardır; ve çünkü Allah ulular ulusu, yüceler yücesidir!

22Hacc/63-Görmüyor musun, gökten su indiren Allah’tır; ki onunla yeryüzü yeşeriyor? Doğrusu, Allah her şeyden haberdar olan, (bilgi ve gözetimiyle) her şeye nüfuz eden ama kendisine asla nüfuz edilemeyen aşkın Varlık’tır.

22Hacc/64-Göklerde ve yerde var olan her şey O’na aittir; ve Allah’tır, Yalnız O’dur, bütün övgülere layık ve kendine yeterli olan.

22Hacc/65-Yeryüzünde var olan her şeyi ve koyduğu (fiziki) yasalara uyarak denizde seyreden gemileri size boyun eğdirenin Allah olduğunu görmüyor musun? Ve gök cisimlerini, kendi izni olmadıkça yeryüzüne düşmemeleri için, yerlerinde, yörüngelerinde tutan(ın O olduğunu görmüyor musun?) Gerçekten de Allah insanlara karşı çok acıyıp esirgeyen, çok şefkat gösterendir.

22Hacc/66-Nitekim, size hayat veren, sonra sizi öldüren ve en sonunda sizi yeniden hayata döndürecek olan O’dur; (bütün bu gerçeklere rağmen, yine de) insan, gerçekten, çok nankördür.

23Müminun/78-(Ey İnsanlar! Rabbinizin mesajlarına kulak verin,) çünkü, sizi işitme duyusuyla, görme duyusuyla, düşünme, hissetme yeteneğiyle donatan O’dur; (yine de) ne kadar az şükrediyorsunuz!

23Müminun/79-(Sizi çoğaltıp yeryüzüne yayan da O’dur; ve sonunda toplanıp O’na döndürüleceksiniz.

23Müminun/80-(Hayatı bağışlayan ve ölüme hükmeden O’dur; geceyle gündüzün birbirini kovalaması O’nun buyruğuyladır. Öyleyse, artık aklınızı kullanmayacak mısınız?

23Müminun/91-Allah asla çocuk edinmemiştir, ne de O’nunla beraber başka bir tanrı vardır: (çünkü, eğer başka herhangi bir tanrı) olsaydı, her tanrı kendi yarattığı alemi kendinden yana çeker ve şüphesiz her biri diğerine baskın çıkmaya çalışırdı! Sınırsız kudret ve yüceliğiyle Allah, onların tasavvur ve tanımlama yoluyla yakıştırdıkları şeylerden mutlak olarak uzaktır;

23Müminun/92-O kullarının algı ve tasavvurlarının erişemediği şeyleri de, onların akıl ve duyu yoluyla tanıklık edebildikleri şeyleri de künhüyle bilir; ve bunun içindir ki, onların Kendisine yakıştırdıkları her türlü eşten ve ortaktan mutlak olarak yücedir!

23Müminun/116-Öyleyse, artık (bilin ki) Allah yüceler yücesidir; mutlak hüküm ve egemenlik sahibidir; nihai gerçektir; O’ndan başka tanrı yoktur; çok yüce, çok cömert hükümranlık makamının sahibi O’dur!

23Müminun/117-Öyleyse artık, kim ki, hakkında hiçbir delile sahip olmadığı halde Allah’la beraber başka bir tanrıya yakarırsa bunun hesabını Rabbinin katında mutlaka verecektir; (ve) şüphesiz, hakkı böylece inkar etmiş olanlar asla kurtuluşa, esenliğe erişemeyeceklerdir!

23Müminun/118-Öyleyse, (ey inanan kişi,) de ki: “Rabbim! (Beni) bağışla, (bana) acı; çünkü gerçek acıyan, esirgeyen Sensin!”

24Nur/55-Allah, imana erişip dürüst ve erdemli davranışlarda bulunanlara, tıpkı kendilerinden önce gelip geçen (bazı toplumları) egemen kıldığı gibi, onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına; onları üzerinde görmekten hoşnut olduğu dini onlar için kuvvetle kökleştireceğine ve çektikleri korkulardan, kaygılardan sonra onları mutlaka güvenli bir duruma kavuşturacağına dair söz vermiştir; çünkü (böyleleri yalnız) Bana kulluk eder, Benden başkasına tanrısal güçler ve nitelikler yakıştırmazlar. Artık (bütün) bu (açıklamalardan) sonra da hakkı inkar yolunu seçenler, günaha gömülüp gitmiş olanların ta kendileridir!

24Nur/56-Dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz.

24Nur/57- (Ve) hakkı inkara şartlanmış olan kimseler de (hak ettikleri cezayı) bu dünyada (bulmasalar bile, nihai yargıdan) kaçabileceklerini zannetmesinler: Çünkü onların (öte dünyada) varacakları yer ateştir; gerçekten de, varılacak ne kötü bir sondur bu!

24Nur/58-Siz ey imana erişenler! Meşru şekilde sahip olduğunuz kimseler, içinizden henüz ergenlik çağına varmamış olanlar, günün şu üç vaktinde, sabah namazından önce, gün ortasında soyunup dinlenmeye çekildiğiniz zaman ve yatsı namazından sonra yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler; bu üç vakit mahremiyetinizin korunmasız olabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmanızda sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır: Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir!

25Furkan/27-O Gün ki, (vaktiyle) haksızlığı kendisine yol edinmiş olan kişi ellerini kemirip, “Ah, n’olurdu, Rasul’ün gösterdiği yolu tutmuş olsaydım!” diyecek,

25Furkan/28-“Vah bana, n’olurdu, falancayı kendime dost edinmemiş olsaydım!

25Furkan/29-Gerçekte, bana uyarıcı, hatırlatıcı mesaj geldikten sonra, beni (Allah’ı) hatırlamaktan o uzaklaştırdı!” Zaten, Şeytan (işte böyle) yalnız ve çaresiz bırakır insanı.

25Furkan/30-Ve (o gün) Rasul: “Ey Rabbim!” diyecek, “Kavmimden (bazıları) bu Kuran’ı gözden çıkarılacak bir şey olarak gördü/rafa kaldırdı!”

25Furkan/45- Görmez misin (ey insanoğlu), Rabbin gölgeyi (akşama doğru) nasıl uzatıyor; eğer dileseydi, hiç şüphesiz onu olduğu gibi bırakırdı; fakat sonra gölgeye güneşi yol gösterici kılmışızdır;

25Furkan/46-Ve sonra da onu yavaş yavaş Kendimize çekmekteyiz.

25Furkan/47-Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme hali kılan ve her (yeni) günün (sizin için, adeta) yeni bir diriliş olmasını sağlayan O’dur.

25Furkan/48-Rahmetinin önünden rüzgarları müjdeci olarak gönderen O’dur. Evet, böylece gökten tertemiz suyu Biz indiriyoruz,

25Furkan/49-Ki onunla ölü toprağı yeşertip canlandıralım ve yine onunla, hayvan olsun, insan olsun, yarattığımız nice canlıyı suya kavuşturalım.

25Furkan/50-Gerçek şu ki, Biz bütün bunları insanların gözü önüne hep seregelmişizdir ki, belki ders alıp akıllarında tutarlar; ama insanların çoğu, nankörlükte direnmektedir.

25Furkan/51-Eğer dileseydik, (önceki çağlarda olduğu gibi) her topluma (ayrı) bir uyarıcı gönderirdik;

25Furkan/52-Bunun içindir ki, sen hakkı inkara şartlanmış olan kimselere uyma; tersine, bu (ilahi mesajın) ışığında onlara karşı bütün gücünü ortaya koyarak büyük bir direnç ve çaba göster.

25Furkan/53-İki büyük su kütlesini -ki bunlardan biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acıdır- birbirine salıveren ve ikisinin arasına bir engel, karışmalarını önleyen bir perde koyan O’dur.

25Furkan/54-Ve insanı (işte bu) sudan yaratan ve onu soy sop ve evlilik yoluyla kazanılan yakınlık, bağlılık (duygusuyla) donatan O’dur; (evet,) çünkü Rabbin sınırsız kudret Sahibidir.

25Furkan/55-Ama yine de bazı insanlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne yarar ne de zarar ulaştırmaya gücü olmayan şeylere tapınıp duruyorlar; zaten (gerçek) kafir de, Rabbine sırtını dönen kişidir!

25Furkan/56-Bununla birlikte, (ey Peygamber,) Biz seni yalnızca bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

25Furkan/57-De ki: “Bunun için sizden, dileyen kimsenin Rabbine giden yolu bulmasından başka bir karşılık istemiyorum!”

25Furkan/58-Öyleyse, ebediyyen ölmeyecek olan o mutlak diri varlığa güven ve O’nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgülerle an, ki kimse kullarının günahlarından O’nun kadar haberdar değildir.

25Furkan/59-Gökleri, yeri ve bu ikisi arasında var olan her şeyi altı evrede yaratan ve kudret ve hükümranlık tahtına kurulan O’dur, O: Rahman / sınırsız Bağış (Kayra) Sahibi! O’nu (Kendisinden), O her şeyden Haberdar Olan’dan sor.

25Furkan/60-Hal böyleyken, onlara “Rahman önünde secdeye varın” denildiğinde, “Rahman da neymiş (ya da kimmiş?) Şimdi biz senin buyurduğun şeyin önünde mi secdeye varalım yani?” derler; ve böylece (senin çağrın) onların nefretini artırır.

25Furkan/61-Göğe büyük takım yıldızları serpiştiren, ve yine oraya (parlak) bir ışık kaynağı ve ay (gibi) bir aydınlatıcı yerleştiren (Allah) ne yüce, ne cömerttir.

25Furkan/62-Ve, hatırda tutmak isteyen, yani şükretmek isteyen kimseler için (varlığına, birliğine işaret olmak üzere) geceyle gündüzün birbiri ardınca gelmesini sağlayan da O’dur.

27Neml/15-Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur” dediler.

27/26-(Ve) en yüce hükümranlığın, arşın Sahibi olan Allah’tan başka tanrı yoktur.

27Neml/59-De ki: “Bütün övgüler (gerçekte) Allah’a yaraşır. Selam olsun, O’nun (rasul olarak) seçtiği kullara!” Zaten Allah, insanların tanrısal nitelikler yakıştırdıkları her şeyden daha üstün, daha hayırlı değil mi?

27Neml/60-Peki kimdir, gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren? Öyle bir su ki, onunla, sizin bir tek ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz görkemli bağlar, bahçeler yeşertiyoruz! Allah’la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Hayır, hayır, (böyle düşünenler) yoldan çıkmış kimselerdir!

27Neml/61-Peki kimdir, yeryüzünü (yerleşmeye) uygun bir yer haline getiren ve vadilerden dereler, ırmaklar akıtan; ve onun üzerine sağlam dağlar yerleştiren; ve iki büyük su kütlesi arasına bir engel koyan? Allah’la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Hayır hayır, (böyle düşünenlerin) çoğu (ne söylediklerini) bilmiyorlar!

27Neml/62-Peki kimdir, kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın darına yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne mirasçı kılan? Allah’la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Aklınızda ne kadar az tutuyorsunuz (bütün bu gerçekleri)!

27Neml/63-Peki kimdir karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulmanızı sağlayan ve rüzgarları rahmetinin önünden müjdeci olarak gönderen? Allah’la beraber başka bir tanrı, öyle mi? Allah, insanların tanrısal nitelikler yakıştırabileceği her şeyin ötesinde, her şeyden yücedir!

27Neml/64-Peki, yaratılışı ilk defa başlatan ve sonra da onu aralıksız devam ettirip, yenileyen kimdir? Ve kimdir, sizi gökten ve yerden rızıklandıran? Allah’la beraber başka bir tanrı, öyle mi? De ki: “Eğer ileri sürdüğünüz iddiaya gerçekten inanıyorsanız getirin o zaman delilinizi!”

27Neml/65-De ki: “Göklerde ve yerde olan hiç kimse, (yani) Allah’tan başka (hiç kimse,) yaratılmışların duyu ve tasavvur alanı dışında kalan gerçekleri bilemez”. (Yaratılmış olanlar) öldükten sonra ne zaman diriltileceklerini de bilemezler;

27Neml/75-“Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah’a secde etmesinler diye (şeytan onları yoldan çıkarmış.)”

27Neml/93-Ve yine, de ki: “Övgüler olsun Allah’a! İlahi işaretlerini size gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız”. Ve Rabbin yaptıklarınızdan asla gafil değildir.

28Kasas/68-Ve (gerçek şudur:) dilediğini yaratan ve (insanlar için) en iyi olanı seçen senin Rabbindir. Sınırsız kudret ve yüceliğiyle Allah onların tanrısal nitelikler yakıştırarak ortak koştukları her şeyin, herkesin mutlak olarak üstündedir!

28Kasas/69-Ve yine senin Rabbindir, onların içlerinde gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da künhüyle bilen!

28Kasas/70-Çünkü O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır. (Hayatın) başında da sonunda da tüm gerçek övgüler yalnızca O’na yaraşır; nihai hüküm O’nundur; çünkü O’na döndürüleceksiniz.

28Kasas/71-De ki: “Hiç düşündünüz mü: Allah geceyi üzerinizde Kıyamet Günü’ne kadar sürekli kılacak olsa, söyleyin, Allah dışında size ışık getirebilecek başka bir tanrı var mı? O halde, artık (gerçeğin sesine) kulak vermeyecek misiniz?”

28Kasas/72-De ki: “Hiç düşündünüz mü: Allah gündüzü üzerinize Kıyamet Günü’ne kadar sürekli kılacak olsa, söyleyin, Allah dışında, bağrında dinlendiğiniz geceyi size (geri) getirebilecek başka bir tanrı var mı? Peki, artık (gerçeği) görmeyecek misiniz?”

28Kasas/73-Çünkü rahmetinden sizin için geceyi ve gündüzü O yarattı ki birinde dinlenesiniz, ötekinde de O’nun cömertliğinden (nasibinizi) arayasınız da belki böylece şükredesiniz.

28Kasas/88-Allah’la beraber tutup başka bir tanrıya yalvarmaya kalkma! (Çünkü) O’ndan başka tanrı yok; (çünkü) O’nun (ebedi) Zatı’ndan başka her şey, herkes, yok olmaya mahkumdur; hüküm bütünüyle O’nun elindedir ve sonunda O’na döndürüleceksiniz.

29Ankebut/60-Nice canlı var ki hiçbir geçim endişesi taşımaz, (ama) sizinki(ni sağladığı) gibi onların rızkını da Allah sağlar; çünkü yalnız O’dur her şeyi bilen, her şeyi duyan.

29Ankebut/61- (Çoğu insana) olduğu gibi, şayet onlara da “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı (kendi koyduğu yasalara) tabi kılan kimdir?” diye soracak olursan, hiç tereddütsüz “Allah’tır!” derler. O halde zihinleri nasıl da tersyüz oluyor!

29Ankebut/62-Allah, kullarından dilediğine bol rızık bağışlar, dilediğine ise ölçülü ve idareli: zira unutmayın, Allah her şeyi hakkıyla bilir.

29Ankebut/63-Ve hep olduğu gibi, şayet onlara da: “Gökten yağmuru boşaltıp ölü toprağa tekrar hayat veren kimdir?” diye sorarsan, hiç tereddüt etmeden, “Allah’tır!” derler. De ki: “(O halde) Hamd (yalnız) Allah’a mahsustur!” Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar:

29Ankebut/64-Çünkü (akıllarını kullansalardı bilirlerdi ki) bu dünya hayatı geçici bir zevk ve eğlenceden başka bir şey değildir; oysa sonraki hayat, tek (gerçek) hayattır: keşke bunu bilselerdi!

29Ankebut/65-Bir gemiye bindikleri zaman (ve kendilerini tehlikede gördükleri sırada) (işte o anda) içten bir inançla yalnız Allah’a yalvarıp yakarırlar; sağ salim karaya çıkar çıkmaz da bazı hayali güçleri (tekrar) O’na ortak koş(maya başl)arlar:

30Rum/17-Öyleyse akşam vaktine girdiğinizde ve sabah kalktığınızda Allah’ın sınırsız şanını yüceltin;

30Rum/18-Göklerde ve yerde her türlü övgünün O’na mahsus olduğunu (görerek) öğle vaktinde de sonrasında da (O’nu yüceltin).

30Rum/19-O, ölüden diriyi meydana getiren(dir), diriden de ölüyü; ve toprağı öldükten sonra yeniden canlandıran O’dur, işte siz de (ölümden hayata) böylece döndürüleceksiniz.

30Rum/20-Sizi balçıktan yaratması, O’nun mucizevi işaretlerinden biridir ve (yaratıldıktan) sonra, baktınız ki, birbirinizden farklı insanlar olup çıkmışsınız!

30Rum/21-O’nun işaretlerinden biri de, sizi cezbeden kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza sevgiyi ve şefkati yerleştirmesidir: bunda, kuşkusuz, düşünen insanlar için dersler vardır!

30Rum/22-Göklerin ve yerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin farklılaştırılması (da) O’nun alametlerindendir: bunda, kuşkusuz, (fıtri) bilgiye (anlama ve kavrama yeteneğine) sahip insanlar için dersler vardır!

30Rum/23-Hem gece hem de gündüz uyuyabilmeniz ve O’nun nimetlerinin ardından koşma (arzu ve yeteneğine sahip olma)nız da O’nun işaretlerinden biridir, bunda, kuşkusuz, dinley(ip anlamak istey)en kimseler için mesajlar vardır!

30Rum/24-Gözünüzün önünde size korku ve ümit veren şimşekler çaktırması ve gökten yağmur yağdırıp bununla ölü toprağa can vermesi (de) O’nun mucizevi işaretlerinden biridir; akıllarını kullananlar için bundan alınacak dersler vardır!

30Rum/25-Göklerin ve yerin Allah’ın buyruğu altında sapasağlam durmaları da O’nun mucizevi işaretlerindendir. (Bunları hatırlayıp düşünün; çünkü) sonunda O sizi bir tek seslenişle yerden kalkmaya çağırdığında, hepiniz (yargılanmak üzere) ortaya çıkacaksınız.

30Rum/26-Göklerde ve yerde olan her şey O’na aittir; hepsi O’nun iradesine tabidir.

30Rum/27- (Bütün hayatı) yoktan var eden, sonra onu yeniden vücuda getiren O’dur: Bu O’nun için pek kolaydır; çünkü O, göklerde ve yerde mevcut olan bütün yüceliklerin özü ve esasıdır ve yalnız O kudret ve hikmet sahibidir.

30Rum/28-O size kendi hayatınızdan örnek getirir: Sağ elinizin sahip olduğu kimseleri size verdiğimiz rızık üzerinde (tam yetki sahibi) ortaklarınız olarak görmeye ve böylece (onlarla) bu hakkı eşit olarak paylaşmaya razı olur musunuz? Ve (daha güçlü olan) emsallerinizden korktuğunuz gibi onlar(a danışmadan o hakkı kullanmak)tan korkar mısınız? İşte akıllarını kullanan insanlara mesajlarımızı böylece açıklarız.

30Rum/29-Ne var ki, zulüm işlemeye şartlanmış olanlar bir (hakikat) bilgisine dayanmadan kendi arzu ve heveslerinin peşinde giderler. Allah’ın (bu şekilde) saptırdıklarını kim doğru yola sevk edebilir ve (bu işde) kim onlara yardım edebilir?

30Rum/30-Böylece sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah’ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran: (ki,) Allah’ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin: bu, sahih (bir) din(in gayesi)dir; ama çoğu insanlar onu bilmezler.

30Rum/31- (O halde batıl olan her şeyden yüz çevirerek yalnızca) O’na yönel; ve O’na karşı sorumluluğunun bilincinde ol; namazını devamlı ve dikkatli şekilde ifa et ve O’ndan başkasına ilahlık yakıştıranlar arasına girme;

30Rum/32- (Yahut) inançlarının bütünlüğünü bozarak parçalara bölünen ve her grubun yalnız kendi sahip olduğu (ilkelerle) övündüğü kimselerden olma!

30Rum/33-Şimdi (vaki olduğu üzere) insanlar sıkıntıya uğradıklarında Rablerine dönerek (yardım için) O’na yalvarıp yakarırlar; fakat rahmetine nail olunca da bir kısmı, başka güçleri Rablerinin ilahlığına ortak koş(maya başl)arlar.

30Rum/40-Sizi yaratan, sonra geçinmeniz için gerekli vasıtaları sağlayan, ardından sizi ölüme götüren ve en sonunda tekrar hayata döndürecek olan, Allah’tır. O’nun ilahlığına ortak koştuğunuz güçler veya varlıklar bu işlerden birini yapabilirler mi? (Hayır!) O, ihtişamında sınırsızdır ve insanların kendisine eş koştuklarından çok yücedir!

30Rum/41- (Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde (Allah), belki (doğru yola) geri dönerler diye yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır.

30Rum/46-Çünkü O, mucizevi işaretlerden biri olarak güzel haberler yüklü rüzgarlar (gönderir gibi mesajlarını) göndermektedir ki (hayat veren yağmurlar yoluyla) rahmetini üzerinize yağdırsın, gemiler kendi buyrukları doğrultusunda hareket edebilsin ve böylece O’nun nimetlerinden pay almak için çaba gösterenlerden ve şükredenlerden olasınız.

31Lokman/25-(Çoğu insan) gibi, şayet onlara, “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye sorsan, hiç tereddüt etmeden “Allah’tır!” derler. De ki: “(O halde bilin ki) bütün övgüler yalnız Allah’a mahsustur!” Fakat onların çoğu (bunun ne demek olduğunu) bilmez.

31Lokman/26-Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Şüphesiz yalnız Allah, kendi kendine yeterlidir, bütün övgüler yalnız O’na mahsustur!

31Lokman/27-Yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem olsaydı, denizler de mürekkep, sonra yedi deniz (daha) eklenseydi, Allah’ın sözleri yine de tükenmezdi: çünkü Allah, kudret ve hikmet sahibidir.

31Lokman/28-Hepinizin yaratılması ve yeniden diriltilmesi, (O’nun için) tek bir can(lının yaratılması ve diriltilmesi) gibidir: Şüphe yok ki Allah, her şeyi işiten, her şeyi görendir.

31Lokman/29-Bilmez misin gündüzü kısaltarak geceyi uzatan ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatan Allah’tır; O, her biri belirlenmiş bir vade içinde hareketini sürdüren güneşi ve ayı (kendi yasalarına) tabi kılmıştır ve bütün yaptıklarınızdan haberdardır?

31Lokman/30-Gerçek budur: Yalnızca Allah, Mutlak Hakikattir ve insanların O’ndan başka çağırdıkları her şey tamamıyla değersiz ve geçersizdir; çünkü yalnız Allah yüce ve gerçekten uludur!

31Lokman/31-Görmez misin, gemiler Allah’ın lütfü ile denizlerde nasıl yol alıyorlar ve böylece Allah kendi varlığının bazı işaretlerini önünüze nasıl koyuyor? Kuşkusuz bunda, sıkıntılara sonuna kadar göğüs geren ve (Allah’a karşı) derin bir şükran duygusu taşıyanlar için mesajlar vardır.

31Lokman/32-Nitekim, dalgalar onları (ölümün) gölgeleri gibi kuşattığında, (o anda) bütün içtenlikleriyle yalnız ve sadece Allah’a bağlanarak O’na sığınırlar fakat Allah onları sağ salim kıyıya ulaştırdığında da bir kısmı yolun ortasında (inanmak ile inkar etmek arasında) kalıverirler. Ama hiç kimse, haince bir nankörlüğe kapılmadıkça mesajlarımızı bile bile reddetmez.

31Lokman/33-Ey İnsanlar! Rabbinize karşı sorumluluğunuzu unutmayın; ve ne hiçbir anne babanın çocuğuna herhangi bir faydasının erişebileceği, ne de hiçbir çocuğun anne babasına en ufak bir fayda sağlayamayacağı Gün’den korkun! Unutmayın, Allah’ın (yeniden diriltme) vaadi gerçektir: öyleyse, bu dünyanın sizi ayartmasına izin vermeyin ve Allah hakkındaki müfsitçe düşüncelerinizin sahte cazibesine kapılmayın!

31Lokman/34-Son Saat’in ne zaman geleceğini yalnız Allah bilir; yağmuru yağdıran O’dur; rahimlerde yer alanı (yalnız) O bilir; Halbuki kimse yarın ne kazanacağını ve hangi topraklarda öleceğini bilmez. (Yalnız) Allah, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.

34Sebe/1-Hamd, göklerde ve yerde ne varsa tümünün gerçek maliki olan Allah’a mahsustur; ahirette de hamd O’na mahsus olacaktır. Yalnız O’dur hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan.

34Sebe/2-O, toprağa giren ve ondan çıkan her şeyi, gökten inen ve ona yükselen her şeyi bilir. O, tek başına, rahmet kaynağıdır, mağfiret sahibidir.

34Sebe/3-Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, “Kıyamet Saati bizi asla bulmaz!” diye düşünürler. De ki: “Hayır, insan kavrayışının ötesindeki her şeyi bilen Rabbimin hakkı için o mutlaka sizi bulacaktır!” Göklerde ve yerde zerre kadar bir şey bile O’nun bilgisinden kaçamaz; ve bundan daha küçük veya daha büyük bir şey yoktur ki (O’nun) apaçık fermanında yer almasın;

35Fatır/1-Her türlü övgü, göklerin ve yerin yaratıcısı olan ve melekleri iki, üç veya dört kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O, dilediğini (kesintisiz şekilde) kendi hilkat alemine katıp onu genişletir. Kuşkusuz Allah, her şeye kadirdir.

35/2-Allah’ın insanlar için açacağı rahmet kapısını kimse kapatamaz ve O’nun kapattığını da kimse açamaz; çünkü O, kudret ve hikmet sahibidir.

35/3-Ey insanlar! Allah’ın size bağışladığı nimetleri hatırlayın! Size göklerden ve yerden azık sağlayan Allah’tan başka bir yaratıcı var mı? (Hayır!) O’ndan başka ilah yoktur: ama nasıl olur da zihinleriniz bu (apaçık hakikatten) sapar!

35Fatır/34-Ve şöyle derler: “Bütün övgüler bize acı ve üzüntü tattırmayan Allah’a mahsustur. Rabbimiz gerçekten çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını anında verendir;

35Fatır/36-O, lütfuyla bu konak yerine bizi yerleştirdi: orada bize ne bir çatışma ve gerginlik bulaşır, ne de yorgunluk ya da bıkkınlık!”

35Fatır/38-Şüphesiz, Allah göklerin ve yerin gizli gerçekliğini bilir (ve) doğrusu O, (insanların) kalplerindekini de tam bilendir.

35Fatır/39-Sizleri yeryüzüne varis kılan O’dur. O halde, (Allah’ın birliği ve benzersizliği) gerçeği(ni) inkara kalkışan kişi (şunu bilsin ki), onun bu inkarı kendi aleyhinedir; çünkü, onların bu gerçeği (inatla) inkar etmeleri, yalnızca Rablerinin katındaki çirkinliklerini arttırır ve bu gerçeği inkar etmeleri inkarcıların ziyanını artırmaktan başka bir işe yaramaz.

35Fatır/40-De ki: “Allah’a ortak koştuğunuz varlıkları ve güçleri (ve) Allah’tan başka yalvarıp yakardıklarınızı (gerçekten) hiç düşündünüz mü? Bana onların yeryüzünde ne yarattıklarını gösterin; yoksa onların gökler(in yönetimin)de bir katkıları mı var (sanıyorsunuz)?” Onlara (görüşlerini destekleyici) bir kanıt olarak kullanabilecekleri bir ilahi vahiy mi gönderdik? Hayır! Zalimlerin birbirleri hakkında besledikleri (ümitler), hayalden öteye geçmez.

35Fatır/41-Gerçek şu ki, semavi varlıkları ve yeri (yörüngelerinden) sapmamaları için tutan (yalnızca) Allah’tır. Bir kere sapınca da, O’nun müdahale etmemesi halinde başka hiçbir güç onları tutamaz. (Fakat) Allah halimdir, çok bağışlayıcıdır!

36Yasin/33-Onlar, ölü toprağa can vermemizde ve beslenmeleri için topraktan ürünler çıkarmamızda (yaratma ve diriltme gücümüzün) işaretini görürler; orada (nasıl) hurmalıklar ve üzüm bağları (yetiştirmiş) ve içlerinden (nasıl) pınarlar fışkırtmıştık,

36Yasin/34-ki onları meydana getiren kendileri olmadığı halde meyvelerini yiyebilsinler. Buna rağmen hala şükretmeyecekler mi?

36Yasin/35-Toprağın verdiği her türlü ürünü, insanların bizzat kendilerini ve hakkında (henüz) bilgi sahibi olmadıkları şeyleri çift çift yaratan Allah ne yücedir!

36Yasin/36-Ve (bütün evren üzerindeki hakimiyetimizin bir parçası olan) gecede de onlar için bir işaret vardır: Biz ondan gün (ışığı)nı çekip alırız; ve birden karanlıkta kalıverirler.

36Yasin/37-Ve güneş(te de onlar için bir işaret vardır): o, kendine ait bir yörüngede akıp gider; bu, kudret sahibi ve her şeyi bilen (Allah)ın iradesinin bir sonucudur;

36Yasin/38-ve ay(da da bir işaret vardır ki) Biz onu, kuru ve eğik bir hurma dalını andırır hale gelinceye kadar çeşitli safhalardan geçirdik:

36Yasin/39-ne güneş aya erişebilir, ne de gece gündüzü yok edebilir, çünkü hepsi uzayda (yasalarımız doğrultusunda) hareket ederler.

36Yasin/40-Onlar için bir işaret de, soylarını/hemcinslerini dolu gemilerle (denizlerde) taşımamızda

36Yasin/41-ve (yolculuklarında) binek olarak kullanabilecekleri benzer araçlar yaratmamız da (bulunmakta)dır;

36Yasin/42-dilersek onları suda boğabiliriz, kimse de yardımlarına gelemez, işte (o zaman) onlar için bir kurtuluş yoktur,

36Yasin/43-meğer ki Biz onlara katımızdan bir rahmet ve (biraz daha fazla) hayat bağışlayalım.

36Yasin/77-İnsan bilmez mi ki, kendisini bir sperm damlasından yaratırız; ve o anda kendisini düşünme ve tartışma yeteneği ile donatılmış görür.

36Yasin/78-Ama o hem (Bizi tartışmakta ve) Bizim hakkımızda karşılaştırmalar yapmakta, hem de bizzat kendisinin nasıl yaratılmış olduğundan gafil bulunmaktadır! (Ve bunun şaşkınlığıyla da) “Kim, çürüyüp toz olmuş kemiklere hayat verebilir?” diye sormaktadır!

36Yasin/79-De ki: “Onları yoktan var eden, (yeniden) hayat (da) verir, çünkü O, her tür yaratma eyleminin bilgisine sahiptir;

36Yasin/80-O, yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş çıkarır ve onunla (kendi ateşinizi) yakarsınız”.

36Yasin/81-Gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, (yok olanların) yerine onlar gibi (yeni)lerini yaratmaya muktedir olamaz mı? Elbette olur! Zaten O her şeyin bilgisine sahip olan Yaratıcı’dır.

36Yasin/82-O, Tek’tir, Biricik’tir, öyle ki bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece “Ol!” der; ve o (şey hemen) oluverir.

36Yasin/83-Her şeyin üstünde tasarruf sahibi olan Allah, ne yücedir; ve hepiniz O’na döndürüleceksiniz!.

37Saffat/180-Kudret ve izzet sahibi Rabbin, insanların her türlü tasavvurunun üstünde (bir yüceliğe sahip)tir.

37Saffat/181-O’nun bütün elçilerine selam olsun!

37Saffat/182-Ve hamd, bütün alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur!

39Zümer/1-Bu ilahi kelamın indirilişi, güç ve hikmet Sahibi olan Allah’tandır.

39Zümer/2-Hakikati ortaya koyan bu vahyi sana indiren Biziz. Öyleyse içten bir inançla Allah’a bağlanarak yalnız O’na kulluk et!

39Zümer/3-Halis inancın yalnız Allah’a yönelmesi gerekmez mi? O’ndan başkasını dost ve koruyucu(evliyalar) edinenler, “Biz bunlara sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!” (derler). Şüphesiz Allah, (Kıyamet Günü) onlar arasında (hakikatten saptıkları) her konuda mutlaka hüküm verecektir, çünkü Allah, (kendi kendine) yalan söyleyen ve inatla nankörlük yapan hiç kimseyi rahmetiyle doğru yola ulaştırmaz!

39Zümer/4-Eğer Allah bir evlat edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediği herhangi birini seçebilirdi; (fakat) O, kudret ve ihtişamında sınırsızdır! O, Tek Allah’tır: bütün mevcudat üzerinde mutlak otorite Sahibi!

39Zümer/5-O, gökleri ve yeri (deruni bir) hakikate göre yaratmıştır. O gecenin gündüze sızıp onu örtmesini ve gündüzün de geceye sızıp örtmesini sağlar; O, güneşi ve ayı (kendi kanunlarına) tabi tutmuştur, her biri (O’nun tarafından) belirlenen bir süre içinde akıp gitmektedir. O, güçlü ve bağışlayıcı değil midir?

39Zümer/6-O, sizi, (hepinizi) bir tek candan yaratmıştır ve ondan da eşini var etmiştir; ve size dişi erkek evcil hayvanlardan dört tür bağışlamıştır. O, sizi annelerinizin rahimlerinde, üç katman karanlığın içinde, peşpeşe yaratılış safhalarından geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz Allah budur; hükümranlık O’nundur; O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen hakikati nasıl gözardı edersiniz?

39Zümer/7-Eğer nankörlük yaparsanız bilin ki Allah size, hiç birinize muhtaç değildir; fakat O, yine de kullarının nankörlüğüne razı olmaz ama eğer şükrederseniz size rıza gösterir. Hiç kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Sonra tümünüz Rabbinize döneceksiniz ve o zaman (hayatta iken) yaptıklarınız(ın anlamın)ı size gösterecektir, çünkü O, (insanların) kalplerinde olan her şeye hakkıyla vakıftır.

39Zümer/10-“Bizim adımıza de ki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir. Sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.”

39Zümer/11-De ki: “Şüphesiz bana, dini Allah’a has kılarak O’na kulluk etmem emredildi.”

39Zümer/12-“Bana, Müslümanların ilki olmam da emredildi.”

39Zümer/13-De ki: “Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım.”

39Zümer/14-De ki: “Ben dinimi Allah’a has kılarak sadece O’na kulluk ediyorum.”

39Zümer/65-“Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: “Eğer Allah’a ortak(şirk) koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun.”

39Zümer/74-Onlar da: “Bize verdiği sözü yerine getiren ve bu (esenlik) alanını yaptıklarımızın karşılığı olarak bize bağışlayan, böylece cennette dilediğimiz şekilde yerleşmemizi sağlayan Allah’a hamdolsun!” diyeceklerdir. Ve (Allah yolunda) çaba sarf edenlerin mükafatı ne yüce, ne üstün olacaktır.

40Mümin/2-Bu ilahi kelamın indirilişi, her şeyi bilen, Kudret Sahibi Allah’tandır,

40Mümin/3-Günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, intikamı çetin, lütfu sınırsız olan (Allah’tan). Ondan başka ilah yoktur, varış O’nadır.

40Mümin/13-Size (her türlü) işaretlerini gösteren, sizin için gökten rızık indiren O’dur. Ama Allah’a yönelmiş olanlardan başkası (bundan) bir ders çıkarmaz.

40Mümin/14-Hakikati inkar edenleri ne kadar öfkelendirse de içten bir inançla yalnız Allah’a bağlanarak O’na dua edin!

40Mümin/15-O, bütün (varlık) derecelerinin en yücesi olarak kudret tahtına kurulmuştur. O, Kendi iradesiyle kullarından dilediğine vahiy indirir ki (bütün insanları) O’na kavuşacakları Gün(ün gelip çatacağı) konusunda uyarsın;

40Mümin/16-Ki o Gün Allah’tan gizli saklı hiçbir şeyleri olmadan (öldükleri yerden) meydana çıkacaklardır. O Gün hükümranlık kimin olacak? Elbette bütün varlıklar üzerinde mutlak otorite Sahibi olan Tek Allah’ın (olacak)!

40Mümin/17-O Gün her insan kazandığının karşılığını görür. O Gün hiçbir haksızlık (yapılmaz). Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir!

40Mümin/18-Bu sebeple, onları yüreklerin boğulurcasına gırtlağa dayanacağı o yaklaşan Gün’e karşı uyar! (o Gün) zalimler ne bir dost bulacaklar, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi.

40Mümin/19- (çünkü) O, art niyetli bakışların ve yüreklerin gizlediği şeylerin farkındadır.

40Mümin/20-Allah hakikate ve adalete göre hükmeder; O’nu bırakıp yalvardıkları şu (varlık)lar ise hiçbir hüküm veremezler çünkü, yalnız Allah’tır her şeyi işiten, her şeyi gören.

40Mümin/60-Ama Rabbiniz buyurur ki: “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim! Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, mutlaka aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir!”

40Mümin/61-Geceyi dinlenmeniz ve gündüzü de görmeniz için yaratan Allah’tır. Allah insanlara karşı sonsuz derecede lütufkardır ama çoğu insan (bunu görmeyecek kadar) nankördür.

40Mümin/62-İşte her şeyin Yaratıcı’sı olan Rabbiniz Allah budur! O’ndan başka ilah yoktur. Nasıl olur da zihinleriniz hala (bu gerçekten) sapıp durmaktadır!

40Mümin/63-İşte böyle, Allah’ın mesajlarını bile bile reddedenlerin zihinleri çarpılmıştır.

40Mümin/64-Yeryüzünü sizin için bir dinlenme yurdu ve göğü de bir kubbe yapan, size şekil veren -çok da güzel bir şekil veren- ve sizi hayatın tertemiz nimetleri ile rızıklandıran Allah’tır. İşte Rabbiniz Allah budur. Bütün alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!

40Mümin/65-O, hep diri’dir; O’ndan başka ilah yoktur, öyleyse içten bir inançla yalnız O’na bağlanarak O’na yalvarın. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur!

40Mümin/66-De ki: “Rabbimden bana hakikatin bütün kanıtları verildiği için, Allah’ı bırakıp da yalvardığınız varlıklar(dan hiç birine) kulluk yapamam; ben alemlerin Rabbine kendimi teslim etmekle emrolunmuşum”.

40Mümin/67-Sizi topraktan, sonra bir sperm damlasından ve sonra bir döllenmiş hücreden yaratan O’dur ve sonra O, sizi çocuklar olarak hayata getirir ve sonra olgunluk çağına erişmenizi ve ardından yaşlanmanız(ı emreder) -ama bir kısmınız için daha erken ölüm (verir)- ve (bütün bunları takdir eder ki O’nun) belirl(ediğ)i vadeye erişesiniz ve aklınızı kullan(mayı öğren)esiniz.

40Mümin/68-Hayat veren ve ölüm dağıtan O’dur; bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece “Ol!” der ve o (şey hemen) oluverir.

41Fussilet/37-Gece ile gündüz, güneş ile ay O’nun işaretlerindendir: (O halde,) güneşe ve aya secde etmeyin ama onları yaratmış olan Allah’a secde edin; eğer (gerçekten) O’na kulluk etmek istiyorsanız.

41Fussilet/38-Bazısı (bu çağrıya kulak kapatacak kadar) büyüklük tasladığı halde (içlerinden) Rableri ile birlikte olanlar gece gündüz hiç bıkmadan, usanmadan O’nun sınırsız şanını yüceltirler.

41Fussilet/39-O’nun işaretlerinden biri de şudur: Sen toprağı çorak görürsün ama üzerine yağmur yağdırdığımızda hemen harekete geçer ve (hayata) uyanıverir! Ona hayat veren, şüphesiz, ölü (kalbe de) hayat verir, çünkü O, her şeye kadirdir.

41Fussilet/53-Zamanı geldiğinde insana ilahi mesajlarımızı (evrenin) uçsuz bucaksız ufuklarında ve kendi öz benliklerinde (bulduklarıyla) tam olarak anlatacağız ki bu (vahy)in tartışılmaz bir gerçek olduğu, apaçık ortaya çıksın. Rabbinin her şeye tanık olduğu(nu bilmeleri onlara) hala yetmez mi?

42Şura/25-Ve O’dur kullarının tevbelerini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptığınız her şeyi bilen,

42Şura/26-İnanıp doğru ve yararlı işler yapanların dileklerini kabul eden; ve (O’dur öteki dünyada) lütfuyla onlara (hak ettiklerinden) fazlasını verecek olan. Hakikati inkar edenleri (yalnızca) çetin bir azap beklemektedir.

42Şura/27-Eğer Allah (bu dünyada) kullarına bol rızık vermiş olsaydı, yeryüzünde küstahça davranırlardı. Halbuki O, (rahmetini) gereği kadar dilediğince ihsan etmektedir çünkü O, kullarının (ihtiyaçlarından) tamamiyle haberdardır ve onları görmektedir.

42Şura/28-O, (insanlar) bütün ümitlerini yitirdikten sonra yağmuru indiren ve (bu suretle) rahmetini sergileyendir; çünkü (insanların) koruyucusu yalnız O’dur, hamd O’na mahsustur.

42Şura/29-Gökleri ve yeri ve bunların içinde üretip çoğalttığı bütün canlı varlıkları yaratması, O’nun işaretlerindendir. (Bunları yaratan) Allah, dilediği zaman onları (kendi katında) toplama gücüne de sahiptir.

42Şura/30-Başınıza gelecek her felaket/bela/olumsuz bir durum kendi ellerinizle yapıp ettiklerinizin bir ürünüdür; bununla beraber çoğunu da Allah affedicidir;

42Şura/31-Ve siz O’nu yeryüzünde bertaraf edemezsiniz, (öteki dünyada da) sizi Allah(ın cezasın)dan koruyacak ve size yardım edecek kimse bulamazsınız.

42Şura/32-Denizler üzerinde, dağlar(ın salınıp durması) gibi akıp giden gemiler de O’nun işaretlerindendir:

42Şura/33-Dilerse rüzgârı dindirir, o zaman denizin üstünde hareketsiz kalıverirler; bunda, şüphesiz, sıkıntılara göğüs geren ve (Allah’a) gönülden şükreden herkes için mesajlar vardır;

42Şura/34-ya da yapıp ettiklerinden dolayı onları yok eder, (her şeye rağmen) Allah çok bağışlayıcıdır.

43Zuhruf/81-De ki: “Eğer Rahman (gerçekten) bir erkek çocuk sahibi olsaydı, ben ona tapanların ilki olurdum!”

43Zuhruf/82-Göklerin ve yerin Rabbi -kudret ve egemenlik tahtının sahibi Rabb- onların isnad ettikleri her türlü sıfattan kesinlikle münezzehtir!

43Zuhruf/83-Onları bırak da vaad edilen (Hesap) Günü ile karşılaşıncaya kadar beyhude konuşmalarla oyalansınlar ve (kelimelerle) oynayıp dursunlar!

43Zuhruf/84-Çünkü (o zaman anlayacaklardır ki) gökte ve yerde ilah (yalnız) O’dur ve yalnız O’dur hikmet sahibi olan, her şeyi bilen.

43Zuhruf/85-Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkünün kendisine ait olduğu, Son Saat bilgisinin Sahibi ve hepinizin O’na döneceği (Allah)ın şanı ne yücedir!

44Duhan/4-7-Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

44Duhan/8-O’ndan başka ilah yoktur, hayat bağışlayan ve ölüm veren O’dur: O sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da.

45Casiye/2-Bu ilahi kelam, Kudret ve Hikmet Sahibi olan Allah’tan gelmektedir.

45Casiye/3-Bakın, göklerde ve yerde inan(mak istey)enler için (ibret dolu) mesajlar vardır.

45Casiye/4-Kendi yaratılışınızda ve O’nun (yeryüzüne) serpiştirdiği hayvan (tür)ler(in)de bütün kalpleriyle inananlar için mesajlar vardır.

45Casiye/5-Gece ile gündüzün birbirini izlemesinde ve Allah’ın göklerden indirip onunla cansız toprağa hayat verdiği rızık imkanlarında ve rüzgarların değişmesinde, (bütün bunlarda) akıllarını kullanan insanlar için mesajlar vardır.

45Casiye/6-Hakikati ortaya koyan Allah’ın bu mesajlarını sana aktarıyoruz. Eğer Allah’ın (bu ibret dolu) mesajlarına değilse başka hangi habere inanacaklar?

45Casiye/36-Hamd, göklerin Rabbi ve yerin Rabbine mahsustur, bütün alemlerin Rabbi olan Allah’a!

45Casiye/37-Göklerde ve yerde bütün azamet yalnız O’nundur; ve yalnız O, kudret ve hikmet sahibidir!

48Fetih/4-Müminlerin kalplerine sükunet bağışlayan O’dur, ki göklerin ve yerin bütün güçlerinin Allah’a ait bulunduğunu ve Allah’ın her şeyi bilen ve gerçek hikmet Sahibi olduğunu görerek, imanlarını daha da sağlamlaştırabilsinler;

48Fetih/5-Ve Allah, mümin erkek ve kadınları, mesken olarak, içinden ırmakların geçtiği bahçelere kabul etsin ve (geçmişte işledikleri kötü) fiilleri silsin; bu, Allah katında gerçekten büyük bir kurtuluştur.

48Fetih/6-Ve (Allah) ikiyüzlü erkek ve kadınları ve Allah’tan başkasına ilahlık yakıştıran erkek ve kadınları (öteki dünyada) azaba uğrat(mayı dile)miştir. Bunların tümü Allah hakkında kötü, uygunsuz düşünceler taşırlar. Kötülük onları her taraftan kuşatır ve Allah’ın gazabına uğrarlar. O, (rahmetinden) onları dışlamış ve onlar için cehennemi hazırlamıştır. Ne kötü bir varış yeridir orası!

48Fetih/7-Göklerin ve yerin bütün güçleri Allah’a aittir ve Allah kudret sahibidir, hikmet sahibidir!

48Fetih/24-Sizi onlara muzaffer kıldıktan sonra Mekke vadisinde onların ellerini sizin üzerinizden, sizin ellerinizi de onların üzerinden çeken O’dur; ve Allah yapmış olduğunuz her şeyi görmektedir.

48Fetih/25- (Düşmanlarınızı sizin elinizden almam, onların hatırı için değildir, çünkü) onlar, hakikati inkara şartlanmış olan, sizi Mescid-i Haram’dan alıkoyan ve kurbanlarınızın yerine ulaşmasına engel olanlardır. İstemeden çiğneyip geçebileceğiniz ve bilmeden, kendileri yüzünden büyük bir hata işleyebileceğiniz (Mekke’deki) mümin erkekler ve kadınlar olmasaydı (evet, eğer bunlar olmasaydı şehre savaşarak girmenize izin verilirdi ama savaşmanız yasaklandı) ki Allah (zamanı geldiğinde) dilediğine rahmetini ihsan edebilsin. Eğer onlar, (Bizim rahmetimizi hak edenler ile gazabımıza uğrayanlar, sizin tarafınızdan) ayırt edilebilselerdi içlerinden hakikati inkar edenleri (sizin elinizle) acıklı bir azaba çarptırırdık.

48Fetih/28- O, Elçisini rehberliği ve hak dini (yayma görevi) ile göndermişti ki, bu (dini) öteki bütün (batıl) dinlere üstün kılsın; ve hiç kimse Allah kadar (hakikate) şahitlik yapamaz.

55Rahman/1-4-Rahmân Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona açıklamayı öğretti.

57Hadid/1-Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ın sınırsız kudretini yüceltir; çünkü yalnız O’dur güç sahibi, hikmet sahibi!

57Hadid/2-O’nundur göklerin ve yerin mülkü; O’dur öldüren ve yaşatan; ve O’dur dilediğini yapmaya muktedir olan!

57Hadid/3-O, İlk ve Sondur; hem Dış Görüntüdür hem İç Gerçeklik ve O, her şeyin bilgisine sahiptir.

57Hadid/4-O, gökleri ve yeri altı çağda yaratmış ve kudret ve egemenlik tahtına oturmuştur. O, hem toprağa giren ve ondan çıkan her şeyi, hem de gökten inen ve ona yükselenleri bilir. Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir; ve Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.

57Hadid/5-Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; ve bütün işler, (asıl kaynağı olan) Allah’a döndürülür.

57Hadid/6-O, gündüzü kısaltarak geceyi uzatır, ve geceyi kısaltarak gündüzü uzatır; ve O, (insanların) kalpler(in)de olanı eksiksiz bilir.

57Hadid/9- (Bu) kuluna, sizi koyu karanlıktan aydınlığa çıkarmak için apaçık mesajlar indiren O’dur: çünkü Allah size karşı sonsuz şefkat sahibidir, rahmet kaynağıdır.

59Haşr/1-Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ın sınırsız şanını yüceltir; çünkü yalnız O’dur izzet ve hikmet sahibi.

59Haşr/2-Hakikati inkara şartlanmış olan geçmiş vahyin mensuplarını (savaş için) ilk toplanmalarında yurtlarından çıkaran O’dur. Siz (ey müminler,) onların (hiçbir direnme göstermeden) bırakıp gideceklerini düşünmediniz; onlar da kalelerinin kendilerini Allah’a karşı koruyacağını sandılar ama Allah onlara hiç beklemedikleri bir tarzda vurdu ve kalplerine korku saldı; onlar (böylece) yurtlarını kendi elleriyle ve müminlerin eliyle yok ettiler. Öyleyse bundan ders alın siz ey derin kavrayış sahipleri!

59Haşr/22-Allah O’dur ki O’ndan başka ilah yoktur. O, yaratılmışların kavrayış alanı dışındaki şeyleri de, duyuları yahut akıllarıyla kavrayabildiklerini de tek bilendir. O, Rahman ve Rahim.

59Haşr/23-Allah O’dur ki O’ndan başka ilah yoktur. Mutlak Hakim, Kutsal, Kurtuluşun Tek Kaynağı, İman Bağışlayan, Doğru ile Yanlışın Tek Belirleyicisi, Üstün, Eğriyi Düzeltip Doğruyu İhya Eden, Bütün İhtişamın Sahibi! Şanı yüce olan Allah, insanların ilahlık yakıştırdıkları her şeyden münezzehtir.

59Haşr/24-O, Allah’tır, Yaratıcı, bütün özlere ve görüntülere şekil veren Yapıcı!

61Saff/1-Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah’ın sınırsız şanını yüceltir çünkü yalnız O’dur kudret ve hikmet sahibi.

61Saff/7-İslam’a çağrıldığı halde, Allah’a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez.

61Saff/8-Onlar Allah’ın nurunu boş laflarıyla söndürmek isterler ama Allah, hakikati inkar edenler ne kadar öfkelenseler de, nurunu bütün parlaklığıyla yaymaya devam edecektir.

61Saff/9-Allah’tan başka şeylere ilahlık yakıştıranlar ne kadar öfkelense de, elçisini, bütün (batıl) dinlere üstün kılmak üzere rehberliği ve hakikat dinini yaymak (görevi) ile gönderen O’dur.

62Cumu’a/1-Göklerde ve yerde olan her şey, Mülkün Sahibi, Mukaddes, Kudret ve Hikmet Sahibi Allah’ın sınırsız şanını yüceltmektedir.

62Cumu’a/2-O, Kitap ile ilgisiz bir topluma, kendi içlerinden kendilerine Allah’ın mesajlarını aktaran, onları arındıran, ilahi kelamı ve hikmeti öğreten bir elçi göndermiştir ki, o’ndan önce, açık bir sapıklık içindeydiler;

64Teğabun/1-Göklerde ve yerde olan her şey, Allah’ın sınırsız şanını yüceltir. Bütün otorite O’nundur ve bütün övgüler O’na mahsustur. O dilediğini yapmaya kadirdir.

64Teğabun/2-Sizi yaratan O’dur. İçinizden kimi hakikati inkar eder, kimi de (ona) inanır. Ve Allah her yaptığınızı görür.

64Teğabun/3-O, gökleri ve yeri (deruni bir) anlam ve amaç üzere yaratmış ve size (belli bir) şekil vermiştir; hem de öyle güzel bir şekil ki. Yolculuğunuzun varışı O’nadır.

64Teğabun/4-O, göklerde ve yerde olan her şeyi bilir; ve O, sakladıklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilmektedir. Çünkü Allah, (insanların) kalpler(in)de olanın her türlü bilgisine sahiptir.

67Mülk/1-Hükümranlığın sahibi olan Allah kutludur, yücedir; O her dilediğini yapmaya kadirdir.

67Mülk/2-O, hem ölümü, hem de hayatı yaratmıştır ki sizi sınamaya tabi tutsun (ve böylece) davranış yönünden hanginiz daha iyidir (onu göstersin) ve yalnız O(nun) kudret sahibi ve çok bağışlayıcı (olduğuna sizi inandırsın).

67Mülk/3-Yedi göğü birbiriyle tam bir uyum içinde yaratan O, (ne yüce)dir! Rahman’ın yaratışında hiçbir aksaklık göremezsin. Gözünü bir kez daha (ona) çevir! Hiç kusur görüyor musun?

67Mülk/13-Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

67Mülk/14- Yaratan bilmez mi? Evet, yalnız O, (hikmetinde) erişilmez bir derinlik sahibidir, her şeyden haberdar olandır!

67Mülk/15-O, yeryüzünü yaşanması kolay bir yer yapmıştır. Öyleyse onun her tarafını dolaşın ve Allah’ın verdiği rızıktan pay almaya çalışın ama (hiçbir an aklınızdan çıkarmayın ki) yine O’na döneceksiniz.

67Mülk/16-O Gökteki’nin, yeryüzünün bir gün gelip sarsılmaya başladığında sizi yutmasına izin vermeyeceğine emin olabilir misiniz?

67Mülk/17-Yahut, O Gökteki’nin, Benim uyarımın ne kadar (doğru) olduğunu size gösterecek olan ölümcül bir kasırgayı üstünüze salmayacağından emin olabilir misiniz?

67Mülk/18-Doğrusu, daha önce yaşamış olanlar(ın birçoğu) da (Benim uyarılarımı) yalanlamıştı ve Benim (onları) yok sayıp dışlamam ne korkunçtu!

67Mülk/19-Onlar, üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara hiç bakmazlar mı? Onları havada tutan yalnızca Rahman’dır. Gerçek şu ki O, her şeyi gözetiminde bulundurur.

67Mülk/20-Rahman’dan başka size kalkan olabilecek ve sizi (tehlikelere karşı) koruyabilecek kimse var mı? Bu hakikati inkar edenler, büyük bir yanılgı içindeler!

67Mülk/21-Yahut Allah geçim imkanlarınızı (elinizden) alacak olursa size rızık sağlayacak kimse var mı? Hayır, ama onlar, (bu hakikati inkar edenler, Allah’ın mesajlarını) küçümsemekte ve (O’ndan) körükörüne inatla kaçmaktalar!

67Mülk/22-Peki öyleyse, gözünü yere dikerek giden, hedefe, doğru yolda dümdüz yürüyenden daha iyi mi ulaşır?

67Mülk/23-De ki: “O, sizi hayata getiren, size kulaklar, gözler ve kalpler bağışlayandır; (yine de) ne kadar az şükrediyorsunuz!”

67Mülk/24-De ki: “Sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltan O’dur; ve (yeniden dirildiğinizde) O’nun huzurunda toplanacaksınız”.

85Buruc/8-yalnızca Kudret Sahibi, bütün övgülere layık olan Allah’a inanmalarından dolayı nefret ediyorlardı o müminlerden,

85Buruc/9-O Allah ki göklerin ve yerin hükümranlığına sahiptir. Allah ki her şeye tanıktır!

87A’la/1-Yücelt Rabbinin sınırsız şanını! Yüceler Yücesi(nin şanını),

87A’la/2-O ki, (her şeyi) yaratmakta ve amacına uygun şekiller vermektedir;

87A’la/3-O ki, (bütün mevcudatın) tabiatını belirlemekte ve onu (hedefine doğru) yöneltmektedir;

87A’la/4-O ki, yeşil ot(lar)ı çıkarmakta,

87A’la/5-Ve sonra on(lar)ı kara, kavruk kök haline getirmektedir!

96Alak/1-Oku yaratan Rabbin adına,

96Alak/2-İnsanı bir yumurta hücresinden yaratan!

96Alak/3-Oku, çünkü Rabbin Sonsuz Kerem Sahibidir,

96Alak/4- (İnsana) kalemi kullanmayı öğretendir,

96Alak/5-İnsana bilmediğini belleten!

112İhlas/1-De ki: “O, Tek Allah’tır:

112İhlas/2-Allah, Öncesiz ve Sonrasız, Bütün Evrenin Asıl Sebebi.

112İhlas/3-O’ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).”

112İhlas/4-ve hiçbir şey O’na denk tutulamaz.”

 

 

‘Zikir’ ifadelerine örnekler

Ey gökleri ve yeri yaratan Allah! Ey canlıların tüm ihtiyaçlarını karşılayan Allah’ım! Ey yeryüzündeki her şeyi hizmetimize sunan Allah’ım! Ey her şeyi bilen, her şeyi gören ve her şeye gücü yeten Allah! Ey kullarına ışık olsun diye ana kaynak kitap indiren Allah’ım! Ey en doğru yolu gösteren Allah’ım! Ey kulları arasında en doğru kararı veren Allah’ım! Ey herkesi adil yargılayan Allah’ım! Allah’ım, bizim sahibimiz Sensin. Sen her şeyi gören ve her şeyi bilensin. Senin adaletine sığınıyorum. Evrendeki tüm varlıkları, canlıları ve güçsüzleri gözeten Sensin. Bizlere bilmediklerimizi öğreten Sensin. Sen affedici, bağışlayıcı ve merhamet edicisin. Gerçek koruyucu ve kurtarıcı Sensin.

Rabbimiz! Sen bizlere güç verdin, kuvvet verdin, bunca yiyecek ve içecek verdin. Bağ verdin, bahçe verdin. Ev verdin, araba verdin. Can verdin, canan verdin. Bana ailemi verdin. Akrabalarımı verdin, dostlarımı verdin. Güneşi verdin, ayı verdin. Tüm bunları anlayacak en değerli varlığımız, aklımızı verdin. Sayesinde birbirimize ısınacağımız duygularımızı verdin. Gerçekleri ve doğruları görme ve gösterme yetisi verdin. Tüm bunlar için gereksinim duyduğumuz vakti verdin. Bilmediğimiz şeyleri öğrenmemizi sağladın. Kullanacağımız eşyalar, mal mülk verdin. Ülkemde yaşama güvenliği verdin, eğitim imkânı sağladın. (14İbrahim/32-34 16Nahl/78)

 

 

Şükür (hamd) ifadelerine örnekler

1. Tüm varlıkların rabbi olan Allah’a övgüler ve şükürler olsun! (1Fatiha/2)

2. Bizlere bunca yiyecek, içecek sağlayan, insanca yaşama yeteneği ve gücü veren Allah‘a övgüler ve şükürler olsun.(26Şuara/79-80)

3. Rabbimiz! Bizlere lütfettiğin bunca nimetler ve iyilikler, sunduğun olanaklar ve sağladığın fırsatlar, bizlere verdiğin sağlık, sıhhat ve afiyet için Sana sonsuz övgüler ve şükürler olsun. (27Neml/15; 26Şuara/79-80)

4. Gökleri ve yerküreyi yaratan, karanlıkları ve aydınlatıcı ışığı sağlayan Allah’a övgüler ve şükürler olsun! (6En’am/1)

5. Bize doğru yola ileten (hidayet veren) Allah’a övgüler ve şükürler olsun! Allah bize hidayet vermeseydi, doğru yolu bulamazdık. (7A’raf/43)

6. Bana, anne-babamı ve yakın dostlarımı armağan eden Allah’a övgüler ve şükürler olsun! (14İbrahim/39)

7. Kimseye ayrıcalıklı davranmayan, egemenlik hakları konusunda ortak tanımayan ve buyruklarını gerçekleştirmede zaaf göstermeyen Allah’a övgüler ve şükürler olsun! 17İsra/111

8. Bizlere anakaynak kitap indiren ve onda hiçbir kusur ve çarpıklık bulundurmayan Allah’a övgüler ve şükürler olsun! (18Kehf/1)

9. Bizleri kötülüklerden ve tehlikelerden koruyan Allah’a övgüler ve şükürler olsun!” 23/28

10. Bize bilmediğimizi öğreten ve bize üstün nitelik ve yetenekler veren Allah’a övgüler ve şükürler olsun!” (27Neml/15)

11. Tüm varlıkların gerçek sahibi Allah’a övgüler ve şükürler olsun! İlahi adalet sürecinde de O’na övgüler ve şükürler olsun! (34Sebe/1)

12. Galaksilere ve yerküreye yaradılıştan özellikler kazandıran, doğruları bilmemiz için melekleri ve insanları vahiyelçileri olarak atayan Allah’a övgüler ve şükürler olsun! (35Fatır/1)

13. Bizlere vaat ettiklerini doğru çıkaran ve bizi, yeryüzüne mirasçı kılan Allah’a övgüler ve şükürler olsun! (39Zümer/74)

posted in NAMAZ | 0 Comments

4th Aralık 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

DUADA MANTIKSAL GEREKÇE

ALLAH ‘A YÖNELİŞ VE YAKARI (DUA) NEDİR?

KİMLERİN DUASI BOŞUNADIR?

DUA NASIL OLMALIDIR? SAMİMİ DUAYA ÖRNEK

DUA KONUSUNDAKİ YANILGILAR

DUAYA YETERİNCE KONSANTRE OLAMAMA NEDENLERİ

DUA ETMEDEN ÖNCE YAPILMASI GEREKENLER

KUR’AN’DA DUA VE ÖNEMİ, DUA VE KULLUK, DUA VE ŞİRK

NAMAZDA DUANIN GEREĞİ

DUA ÖRNEKLERİNE DAİR KUR’AN AYETLERİNDEN ÇIKARIMLAR

DUA İFADELERİNE KUR’AN AYETLERİNDEN ÖRNEKLER

DUADA MANTIKSAL GEREKÇE

Hayat sorunlarla doludur. Sorunlarla bütünüyle baş etmek kolay değildir. Kişi üzerine düşeni yaparken bir taraftan da Yaradan’dan yardım almak ister. Dua, insan için bir ihtiyaçtır. Allah’a, O’nun iradesine uygun dua ve kulluk, Allah’ın ihtiyaç duyduğu bir durum değildir. Buna, insanlar gereksinim duyar ve onunla güç ve enerji kazanır. Bu güç ve enerji, sanal veya salt psikolojik bir terapi değildir. Gerçeğin gerçekten yaşanmasıdır. Allah, gerçekten insana yardım etmekte, insan da bundan güç kazanmaktadır. Çünkü Allah, yardım ettiği zaman gerçekten yardım etmektedir.

35Fatır/15-“Ey İnsanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz, ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Öyleyse gerçek övgüye layık olan O’dur.”

ALLAH ‘A YÖNELİŞ VE YAKARI (DUA) NEDİR?

Dua; Allah’a yalvarma, yakarma, ondan maddi ya da manevi bir şeyler isteme demektir. Dileklerin iletilmesinde kullanılan bir tür ’dilekçe’dir. Dua eden dilekçesini doğrudan Rabbine sunmuş, Allah ile arasına aracı koymamış olur. Genellikle insanı aşan durumlarda Rabbimize dua edilir. İnsanı aşan zor durumlarda herkesin başvurduğu, sayesinde beslendiği, güç ve enerji kazandığı, umutlandığı, geleceğe sevgiyle baktığı bir eylemdir dua. Kendimizin yapabileceği işleri Rabbimizden istemek dua olmadığı gibi doğru da değildir. Hakkını ısrarla aramak, dua değildir. Birinden yapabileceği bir yardım istemek de dua değildir. Dua, adil bir gözün izlediğine olan inanç ve ona duyulan güvendir. Dua; bu bilinçteki topluma gerçek bir otokontrol, iç disiplin ve özdenetim sağlar.

Dua etmek, Allah ‘a yaklaşmanın en güzel yoludur. Sıkıntıların, isteklerin ve beklentilerin Rabbimize açılmasıdır. Ne kadar içten, yürekten, yüreğin derinliklerinden seslendirilirse o ölçüde yankı bulur. Olayları yürekten yaşamayanlar yürekten konuşamaz ve yürekten seslenemezler. İnsanla Allah arasındaki en güçlü ilişki duadır.(İnananlara) de ki: “Dua ve yönelişiniz O’na olan inancınız için değilse, Rabbim size niçin değer versin?” (Ve inkârcılara da de ki:) “Gerçek şu ki, siz (Allah’ın mesajını) yalanladınız: artık bu (günah) yakanızı bırakmayacaktır!” (25Furkan/77)

Dua; işin başında, sonunda, her yerde ve her zaman yapılır. Tükettiğimiz her şey için birine borçluyuz. En fazla borçlu olduğumuz ise, Allah‘tır. Borcumuzu ve minnettarlığımızı dillendirmek, diğer varlıklara karşı sorumluluğun bir parçasıdır. (35Fâtır/15)

Dua, bir şeylerin değişmesinin arayışıdır; durumu kabul etmeme, değiştirme için bir rica, bazen duruma bir çeşit itirazdır. Rica veya itiraz edenler sorumluluklarını tam yerine getirmiş olmalıdırlar ki itirazları veya ricaları dinlemeye değer bulunsun. (10Yunus/88)

Herkesin istekleri, dilekleri, beklentileri ve ihtiyaçları farklı olabileceğinden dua; bireysel, içten, şova dönüştürmeden ve samimiyetle yapıldığı zaman üstün değeri ve arzu edilen sonuca ulaşılması beklenilebilir. (7A’raf/55,205 6/63)

Allah’a yapılacak en büyük ibadet(kulluk-tapmak) duadır. Allah’ın yapılacak duadan hiçbir çıkarı yoktur. Dua, yeryüzündeki neredeyse tüm insanların dinle ilgili ortak eylemidir. Herkes dua etmektedir. Müslüman’ı, Yahudi’si, Hıristiyan’ı, Hindu’su ve hatta çok zor durumda dinlere sıcak bakmayan kişiler de dua etmektedirler.

KİMLERİN DUASI BOŞUNADIR?

13Ra’d/14-“Nihai Gerçek’e varmak amacıyla yapılan bütün dualar, bütün çağrı ve arayışlar ancak O’na yöneltilmelidir; çünkü insanların O’nu bırakıp da yakardıkları (öteki varlıklar ve güçler) bu yakarışlarına hiçbir şekilde karşılık veremezler. Öyle ki, (onlara, yakarıp duran kimsenin durumu) ellerini suya doğru uzatıp, suyun kendisine ulaşmasını bekleyen birinin durumuna benzer; oysa bu durumda su asla ona ulaşmayacaktır. Bunun içindir ki, hakkı inkar edenlerin yakarması kendilerini sapınç içinde tüketmekten başka bir sonuç getirmez.”

Kendini beğenmiş kibirli insanların duası boşunadır. Onlar zaten başkalarını aşağılamakta, hor görmekte, ötekileştirip düşmanlar yaratmakta ve ancak çok zor durumlarda duaya başvurmaktadırlar. Onların öncelikle kibirden kurtulmaları gerekir: “Rabbiniz buyurur ki: “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim! Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler (kibirlenenler), mutlaka aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir!” (40Mu’min/60).

Riyakârın duası anlamsızdır. Çünkü gösteriş olsun diye dua etmektedirler. Allah’ı denemek için dua edenlerin duası da boşunadır. İnandıkları için değil denemek için dua etmektedirler. Allah’ın yanı sıra Allah’tan başkasına ilahi güçler ve Allah’a ait özellikler yakıştıranların duası da karşılık bulmaz. Çünkü Allah’a ait yetkileri başkalarına yakıştırdıkları için zaman zaman bu sahte ve yapay tanrı görüntülerinden medet beklemekte ve gerçekleşen dileklerini onlara bağlamaktadırlar.

Allah’a dua (yalvarı ve yakarı), en güvenilir ve en güçlü varlığa umut bağlamaktır. Allah’a dua, kişiye umut ve güç verir. Allah’tan başkasına dua kişiyi alçaltır, onurunu ayaklar altına sokar. Allah’tan başkasına dua, kişinin kendisi gibi aciz varlıklara umut bağlamasıdır.

Kişi üzerine düşeni yaptıktan sonra bencilliğe gitmeden, gösteriş yapmadan, O’nun onaylamayacağı şeyleri O’ndan istemeden, içten, yürekten, samimiyetle, kendi anadilinde yapılan yakarılar asla karşılıksız kalmaz. Bu yola gidenler asla kaybetmezler. Kişi ne istediğinin ve ne söylediğinin bilincinde olduğu ölçüde yürekten seslenebilir. Dua konusunda üzerlerine düşeni yapmadıkları halde, sırf bencil tutkularını doyurmak için, insanlara şov yapmak için, anlaşılır-anlaşılmaz sözcükleri tekrar tekrar yineleyerek dua ettiklerini zannedenler, sonunda türbelere, büyücülere, medyumlara, falcılara, muskacılara, üfürükçülere düşmektedirler. Böylelikle onlar hem insan onurunu ayaklar altına almakta, hem mallarını hem de itibarlarını kaybetmektedirler. Bu tuzağa sadece dindarlık frekansı yüksek olanlar düşmemekte, Allah’ı kabul etmediklerini söyleyenler de bunlara alet olmaktadırlar. Oysa din konusunda salt Tanrı sözünü tek doğru kabul edenler buralara düşmenin ne denli onur kırıcı ve ahlakdışı emellere hizmet ettiğini çok iyi bilmektedirler.

 

DUA NASIL OLMALIDIR? SAMİMİ DUAYA ÖRNEK

Çok büyük bir sıkıntı içinde olan, anne-babasından, eşinden, çocuğundan, tanıdığı herkesten umudunu kesmiş bir insanı düşünün. Bütünüyle çaresiz bir insan… Herkes onu terk etmiş… İşte bu insanın Allah’a olan yakarışı, son derece içtendir. O, duasını hiç de anlamadığı bir dilde yapmaz, duasını bir an önce bitirme gayreti içinde de olmaz. Normalde konuşmasını beceremese de, o an bülbül kesilir. En büyük edebiyatçılar, söz yazarları bile onun gibi içten ve ağır sözleri söyleyemez. O, bir sanatçı gibi edip, bir âşık gibi samimi, bir bitki gibi doğal ve bir kul gibi sadedir.

DUA KONUSUNDAKİ YANILGILAR

(2Bakara: 186; 5Maide: 90; 6En’am: 17,71; 26Şuara: 213; 40Mümin: 65 )

  • “Allah, bazı özel yerlerdeki duayı mutlaka(: daha çok) kabul eder” inancı. Önceden kodlanmış bazı yerler vardır; duayı orada yapmak gerekir. (İnsan bazı yerlerde daha fazla etkilenebilir ve daha bilinçli ve verimli bir dua edebilir.)
  • “Allah, bazı özel günlerdeki veya saatlerdeki duaları mutlaka kabul eder” inancı. Kodlanmış bazı günler vardır; o günlerde dua etmek gerekir, duayı ona denk getirmek gerekir. (İnsan bazı zamanlarda daha fazla etkilenebilir ve daha bilinçli ve verimli bir dua edebilir.)
  • “Allah, bazı özel dillerdeki duaları mutlaka kabul eder” inancı. İlahi kitap dillerini kutsamak gibi.
  • Allah, bazı duaları belli sayıda tekrarlarsak mutlaka kabul eder.” inancı. Kodlanmış bazı sayılar(mantra) vardır; duayı ona denk getirmek gerekir.
  • “Allah her türlü duayı(isteği) kabul eder.” inancı. Allah’ı doğru tanımak gerekir. Allah’a inanan birine yapılan beddua geçersizdir. Birinden bir şey isteniyorsa onun neleri kabul edip neleri etmeyeceği de bilinmelidir. Sigaraya karşı olandan birinden sigara parası istemenin anlamsızlığı gibi. 2Bakara: 186 5Maide: 90
  • “Allah, bazı özel kişilerin duasını mutlaka kabul eder.” inancı. Allah’a göre özel ayrıcalıklı insanlar vardır; O’nun yanında ancak onların sözü geçer.

9Tevbe: 80Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (fark etmez.) Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah, yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez.

 

TÜRBELERİN YANINDA DUA VE NAMAZ

2698- “Resûlullah şöyle dediler: “Allah Yahudilere ve Hıristiyanlara lânet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler.“Buhârî, Salât: 54; Müslim, Mesâcid: 20, (530); Ebû Dâvud, Cenâiz: 76; Nesâî, Cenâiz: 106, (4, 95, 96).

2699- “Resûlullah şöyle duâ buyurdular: “Allahım, kabrimi ibâdet edilen bir put kılma” (ve devamla dedi ki): “Nebilerinin kabirlerini mescidler haline getiren bir kavme Allah’ın öfkesi artmıştır.“Muvatta, Kasru’s-Salât: 85, (1, 172); Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 8: 539.

2700- Hz. Ali anlatıyor: “Resûlullah, beni mezarlıkta namaz kılmaktan menetti...“

TÜRBELERDEN MEDET DİLENMEK

1-Türbeyi araç, aracı, vasıta, vesile kullanmak:

  • Ara yok ki aracı olsun.

“İnsanı yarattık. Nefsinin ne vesvese vereceğini biliriz. Biz ona(insana) şahdamarından daha yakınız.” (50Kaf: 16)

2-Allah’ın yanında kayırma ve haksızlık olmaz:

  • Dünya hayatında aracıya ne zaman ihtiyaç duyulur?

“Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.” (23Müminun: 62)

3-Allah her şeyi ve herkesi bilir, görür, duyar:

  • Kimin yanında aracılık edilecekse o kişi sizi iyi tanımıyordur, sizin ihtiyaçlarınızı bilmiyordur, görmüyordur, duymuyordur, çok meşguldür, sizin sözünüze değil kendi yanında etkili kişilerin sözüne ve yüzüne (yüzü suyu hürmeti) değer veriyordur.

Nur: 64-Dikkatli olun; göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. O, üzerinde bulunduğunuz şeyi elbette bilir. Ve O’na döndürülecekleri gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah, her şeyi bilendir.

Mücadile: 7-Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O’dur; beşin altıncısı da mutlaka O’dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir.

4-Allah, yalnızca özel bir yerde değil ki duayı orada yapalım:

2Bakara: 186-”Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışlarına her zaman karşılık veririm; öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.”

6En’am: 3- Hâlbuki O, göklerde de Allah’tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. Sizin daha ne kazanacağınızı da bilir.

5-Türbeler ibadet yerine dönüştürülmemeli (Namaz kılmak, mum yakmak, adak adamak, çaput bağlamak gibi)

5Maide: 3-”…Dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal (kehanet) yoluyla kısmet aramanız size haram kılındı…”

39Zümer: 3-Halis inancın yalnız Allah’a yönelmesi gerekmez mi? O’nun yanı sırasını dost ve koruyucu(evliyalar) edinenler, “Biz bunlara sırf bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!” (derler). Şüphesiz Allah, (Kıyamet Günü) onlar arasında (hakikatten saptıkları) her konuda mutlaka hüküm verecektir, çünkü Allah, (kendi kendine) yalan söyleyen ve inatla nankörlük yapan hiç kimseyi rahmetiyle doğru yola ulaştırmaz!

6-Allah, yalnızca özel bir yerde değil ki duayı orada yapalım:

2Bakara: 186-”Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışlarına her zaman karşılık veririm; öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.”

6En’am: 3- Hâlbuki O, göklerde de Allah’tır, yerde de. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. Sizin daha ne kazanacağınızı da bilir.

DUAYA YETERİNCE KONSANTRE OLAMAMA NEDENLERİ

* Ezberlenmiş duayı aceleyle bitirme gayreti

* Dua ederken önceden belletilen şekillere ve kalıplara girme gayreti

* Dua ederken önceden belletilen zamanı bekleme

* Ne okuduğunu anlamadığı için yeterince yüreğinden seslenememe

* Allah’ı deneme yoluna gitme anlayışı: Büyükler, şu duayı oku dediler; ben de iyi gelir diye okuyorum. Bir okuyayım bakayım, bakayım.

DUA NASIL OLMALIDIR?

1)Kişi, öncelikle dürüst yaşamalı, Allah’ın kaynak kitabında anlattıklarını ciddiye almalıdır-2Bakara: 186

2)Allah’tan ne istediğinin bilincinde olmalı, söylediklerini anlamalı, anlamadıklarını söylememelidir-11Hud: 45-47; 8Enfal: 22-24

3)Allah’tan bir şeyler isterken, istek ve dileklerinin gerçekleşeceğine kesin inanmalıdır-12Yusuf: 108; 40Mümin: 41-42; 72Cinn: 20

4)Allah’ı denemeye kalkmamalıdır-22Hacc: 15

5)Sadece sıkışınca değil, sık sık dua etmelidir-6En’am: 40-41; 10Yunus: 22-23; 31Lokman: 32; 7A’raf: 189; 29Ankebut: 65; 10Yunus: 12; 30Rum: 33

6)Allah’tan bir şeyler isterken, araya aracılar(türbeler, melekler, peygamberler, evliyalar, muskalar ve uğur diye sanılan nesneler) sokmamalı, direkt Allah’tan istemelidir-39Zümer: 1-3; 2Bakara: 186; 72Cinn: 18

 

DUA VE ÖNEMİ, DUA VE KULLUK, DUA VE ŞİRK

2Bakara/186-Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.

7A’raf/29-De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak O’na dua edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.”

7A’raf/180-En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua ve davet edin edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.

10Yunus/12-İnsana bir zarar geldiği zaman, yan yatarak, oturarak veya ayakta durarak (o zararın giderilmesi için) bize dua eder; fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler güzel gösterildi.

13Ra’d/14-Gerçek dua ve davet ancak O’nadır. O’ndan başka yalvardıkları (dua ettikleri) ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.

13Ra’d/36-Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur’an ile sevinirler. Fakat (senin aleyhinde olan) gruplardan onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O’na davet ediyorum ve dönüşüm de yalnız O’nadır.”

17İsra/110-De ki: “(Rabbinizi) ister Allah diye dua edin, ister Rahman diye dua edin. Hangisiyle dua ederseniz dua edin, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.

18Kehf/14-15- Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başka ilâha asla dua ve davet etmeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.

40Mü’min/14-O hâlde, kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz dini Allah’a has kılarak O’na dua ve davet edin.

40Mü’min/60-Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”

40Mü’min/65-O, diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na dua ve davet edin. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur.

72Cin/20-De ki: “Şüphesiz ben ancak Rabbime dua ve davet ederim ve O’na hiç kimseyi ortak koşmam.”

NAMAZDA DUANIN GEREĞİ

2Bakara/43- Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.

2Bakara/44- Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz -hem de ilahi kelamı okuyup durduğunuz halde?- Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?

2Bakara/45- Sabır ve namazla yardım dileyin: Bu, tam bir sığınma duygusu içinde yürekten Allah’a yönelenler dışında herkes için zor bir iştir.

2Bakara/46-Onlar ise (sonunda) Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini kesinlikle bilirler.

2Bakara/47- Ey İsrail oğulları! Size bağışladığım nimetleri ve sizin diğer kavimlere karşı üstün gelmenizi sağladığım günleri hatırlasanıza!

2Bakara/151- Nitekim size, mesajlarımı iletmesi, sizi arındırması, vahiy ve hikmeti bildirmesi ve bilmediklerinizi öğretmesi için içinizden bir elçi gönderdik.

2Bakara/152- Öyleyse Beni anın(zikredin) ki, Ben de sizi anayım(zikredeyim); Bana şükredin ve Beni inkâr etmeyin.

2Bakara/153- Siz ey imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın; zira, unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.

DUA ÖRNEKLERİNE DAİR KUR’AN AYETLERİNDEN ÇIKARIMLAR

* Rabbimiz! Bizleri, doğruyu gören, gösteren ve ona uygun yaşam sürenlerden kıl! Bizi erdemli insanların arasına kat. (1Fatiha/6-7; 12Yûsuf/101)

* Rabbimiz! İşlerimizi kolaylaştır, bizi işimizde verimli ve başarılı kıl! Yaptığımız hatalar ve ölçüsüz davranışlarımızdan dolayı bizleri bağışla. Unuttuklarımızdan ve yanılgılarımızdan dolayı bizleri sorumlu tutma! (20Taha/26; 3Ali İmran/147; 2Bakara/286)

* Rabbimiz! Çevremizde, ülkemizde ve dünyada yaşanan olumsuzlukların, kavgaların, çatışmaların ve savaşların insanlığın hayrına sonuçlanmasını sağla! (28Kasas/24)

* Rabbimiz! Yaşam boyunca doğru seçim yapmamızı, doğru-isabetli kararlar vermemizi ve bunları kararlılıkla yerine getirmemizi sağla! Rabbimiz! Sorunlarımızı en ideal biçimde çözebilmemizde bize yardım et! (18Kehf/10; 12Yûsuf/108)

* Rabbimiz! Bize, işin başında da sonunda da güzellik ve iyilik ver. Bizi yıkıcı ve can yakıcı cezadan koru! (2Bakara/201)

* Rabbimiz! İşlediğimiz hatalar ve ölçüsüz davranışlarımızdan dolayı bizleri bağışla. Bizi doğru ve sağlam çizgi üzerinde tut! Erdem karşıtlarına karşı bize yardım et! (3Ali İmran/147)

* Rabbim! Yaşadığımız sorunların, çektiğimiz sıkıntıların, geçirdiğimiz hastalıkların bizi bilinçlendirmesini, geliştirip ilerletmesini sağla! (21Enbiya/83)

* Allahım! Bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve bu ikisi arasındaki farkı anlayabilme sağduyusu ver. (2Bakara/286; 8Enfal/29)

* Senin isteğin üzerine, fırsatları-kaynakları doğru değerlendiririz(şükür) ve özdenetim sağlarız(takva) umuduyla oruç tuttuk, yalvarımıza ve yakarımıza olumlu karşılık ver! (2Bakara/183,185)

* Rabbimiz bizleri depreme, her türlü felaketlere, hastalıklara, tehlikelere karşı koru. Bize pişmanlığımızda kararlı olma fırsatı ver. Bizleri dosdoğru yola yönlendir. Bizleri koru, kurtar, bizlere yardımcı-destekçi bir güç ver. (2Bakara/286 17İsra/80 7A’raf/155,173 26Şuara/80)

DUA İFADELERİNE KUR’AN AYETLERİNDEN ÖRNEKLER

Kovuntu ayartıcı karagüçten(şeytan) sadece Allah‘a sığınırım

1Fatiha suresi/1-Gerçek esirgeyici(rahman), gerçek kurtarıcı koruyup kollayıcı(rahim) Allah adıyla,

1Fatiha suresi/2-Yüceltilmek(hamd), varlıklar dünyasının Yüce Sahib‘i olan sadece Allah‘a yakışır.

1Fatiha suresi/3-Gerçek esirgeyici, gerçek kurtarıcı koruyup kollayıcı olan.

1Fatiha suresi/4-Son duruşma(din) günü tek söz sahibi olan.

1Fatiha suresi/5-Sadece sana kulluk ederiz ve sadece senden yardım bekleriz.

1Fatiha suresi/6-Bizi, dosdoğru yaşam biçimine yönlendir.

1Fatiha suresi/7-İlahi değerlerle donattığın kişilerin yaşam biçimine…; hiddetlenilenlerin ve kötü yola sapanlarınkine değil.

2Bakara/127-Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı.

2Bakara/128-“Rabbimiz! Bizi senin için Müslümanlar kıl. Soyumuzdan da senin için Müslümanlar bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.

2Bakara/129-“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”

2Bakara/200-Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı-atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.

2Bakara/201-Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada (işin başında/kısa vadede) da iyilik ver, ahirette (işin sonunda/uzun vadede) de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.

2Bakara/250-(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”

2Bakara/285-Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de… Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. «Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır» dediler.

2Bakara/286-Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. “Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”

3Âl-i İmrân/8- “Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen.”

3Âl-i İmrân/9-“Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va’dinden dönmez.”

3Âl-i İmrân/16-17- Onlar: “Rabbimiz şüphesiz biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru” diyenler; sabredenler, doğru olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve ‘seher vakitlerinde’ bağışlanma dileyenlerdir.

3Âl-i İmrân/38- Aynı yerde Zekeriya Rabbine yalvardı: “Ey Rabbim! Rahmetinle bana hayırlı bir nesil bağışla; zira Sen, her yakarışı duyarsın.”

3Âl-i İmrân/53- “Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve resule uyduk. Böylece bizi şahitlerle beraber yaz.”

3Âl-i İmrân/147- Onların tek söyledikleri şuydu: “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla! Adımlarımızı sağlamlaştır ve hakikati inkar edenlere karşı bize yardım et!”

3Al-i İmran/191-Onlar ki ayakta dururken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah’ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler: “Ey Rabbimiz! Sen bunları anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!”

3Al-i İmran/192-”Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu ‘hor ve aşağılık’ kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur.”

3Al-i İmran/193-”Ey Rabbimiz! (Bizi) imana çağıran bir ses duyduk; ‘Rabbinize iman edin!’ Ve böylece imana geldik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızdan ötürü bizi affet ve kötülüklerimizi sil; ve gerçek erdem sahipleri olarak canımızı al!”

3Al-i İmran/194-”Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiklerini bize ver ve kıyamet Günü bizi mahcup etme! Şüphesiz, sen sözünden asla caymazsın!

3Al-i İmran/195- Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini boşa çıkarmayacağım. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.”

4Nisa/75-Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?

5Maide/83- Elçiye indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: “Rabbimiz inandık; öyleyse bizi şahitlerle birlikte yaz.”

5Maide/84 “Hem Rabbimizin bizi salihler topluluğuna katmasını umarken ne diye Allah’a ve bize haktan gelene inanmayalım?”

5Maide/114- Meryem oğlu İsa şöyle yakardı: “Allahım, ey Rabbimiz! Üzerimize gökten bir sofra(rızık) indir de bizim hem öncekilerimize hem sonrakilerimize bir bayram olsun, senden bir mucize olsun. Rızıklandır bizi! Rızık verenlerin en hayırlısı sensin!”

7A’raf/23- O ikisi: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz, kaybedenlerden olacağız!” dediler.

7A’raf/89-“Allah, bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona dönersek mutlaka Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça, sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.

7A’raf/125-Dediler ki: “Biz mutlaka Rabbimize döneceğiz.

7A’raf/126-“Sen sırf, Rabbimizin ayetleri bize geldiğinde iman ettiğimiz için bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve Müslüman olarak bizim canımızı al.

7A’raf/149-İsrailoğulları (yaptıklarına) pişman olup, gerçekten sapmış olduklarını görünce, “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız“ dediler.

10Yunus/10-Bunların oradaki duaları, “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!”, aralarındaki esenlik dilekleri, “selâm”; dualarının sonu ise, “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” sözleridir.

10Yunus/85-Onlar da şöyle dediler: “Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!

10Yunus/88-Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.”

14İbrahim/37-“Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için… Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.”

14İbrahim/38-“Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.

14İbrahim/40-“Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.”

14İbrahim/41-“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.”

17İsra/80-De ki: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.”

17İsra/108-“Rabbimiz yücedir. Rabbimizin va’di mutlaka gerçekleşecektir” derler.

18Kehf/10-Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi.

18Kehf/14-15-Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.

20Taha/45-Mûsâ ve Hârûn, şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz, onun bize karşı aşırı davranmasından yahut azmasından korkuyoruz.”

20Taha/73-“Şüphesiz ki biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için, Rabbimize inandık.Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

21Enbiya/83- Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye dua etmişti.

21Enbiya/112-(Peygamber), “Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı yardımı istenecek olan Rahmân’dır” dedi.

23Müminun/93-De ki: “Ey Rabbim! (Sana baş kaldıranların) vaad edildikleri azabın gerçekleşmesine tanık olmamı diliyorsan,

23Müminun/94-Rabbim, o zaman, benim de bu zalim insanlardan biri olmama izin verme!”

23Müminun/95- (İşte böyle dua et) çünkü, şüphesiz Biz, onlara vaad ettiğimize seni tanık kılacak güçteyiz!

23Müminun/96- Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

23Müminun/97- Ve de ki: De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.”

23Müminun/98- Rabbim, onların bana yaklaşmalarından da Sana sığınıyorum!”

23Mü’minun/109-Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi.

25Furkan/65- Ve şöyle yakarırlar: “Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzak tut. Doğrusu, onun azabı inatçı ve yapışkandır.”

25Furkan/74-Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.

26Şuara/51-“(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.”

26Şuara/78- “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.”

26Şuara/79- “O, bana yediren ve içirendir.”

26Şuara/80- “Ve hasta olduğum zaman beni iyileştirendir.

26Şuara/81- “O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.”

26Şuara/82- “O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.”

26Şuara/83- “Ey Rabbim! Bana (doğruyla eğrinin ne olduğuna) hükmedebilme bilgi ve yeteneğini bağışla ve beni dürüst ve erdemli insanların arasına kat.

35Fatır/34-Şöyle derler: “Hamd, bizden üzüntüyü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.”

38Sad/41-Kulumuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine, “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye seslenmişti.

40Mü’min/8-“Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”

41Fussilet/30-Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size va’dedilmekte olan cennetle sevinin!”

43Zuhruf/12-14- O, bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.

59Haşr/10-Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”

60Mümtahine/4-İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi. Yalnız İbrahim’in, babasına, “Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez” sözü başka. Onlar şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.”

60Mümtahine/5-“Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.

66Tahrim/8-Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. “Ey Rabbimiz! Aydınlığımızı bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter” derler.

68Kalem/29-Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler.

68Kalem/32-“Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.”

72Cinn/20-De ki: “Şüphesiz ben ancak Rabbime dua ederim ve O’na hiç kimseyi ortak koşmam.”

113Felak/1- De ki: “Sığınırım ben yükselen şafağın Rabbine,

113Felak/2- O’nun yarattıklarının şerrinden,

113Felak/3- Ve bastıran kapkara karanlığın şerrinden,

113Felak/4- Arabozucu üfürükçülerin şerrinden!

113Felak/5- Ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden.”

114Nas/1- De ki: “Sığınırım ben insanların Rabbine,

114Nas/2- İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine,

114Nas/3- İnsanların İlahına;

114Nas/4- Fısıldayan sinsi ayartıcının şerrinden,

114Nas/5- İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;

114Nas/6- Görünmez güçler(in-cin) ve insanlar(ın bütün ayartmaların)dan”.

(Turgut ÇİFTÇİ)

 

posted in NAMAZ | 24 Comments