-
25th Haziran 2009

Doğan CÜCELOĞLU- SAVAŞÇI’dan alıntılar 2

posted in PSİKOLOJİ |

Gerçeğe saygısı olmayan insanın kişisel bütünlük içinde kalması mümkün değildir.

-Farz edelim ki söylediklerimi dinleyecek yerde, şu anda başka şeylere ilgi göstermeye başladınız. İlk koşul der ki, “Arif öğretmen, konuşmalarımı dinlemiyor.” Bu benim için bir gerçektir. Bu yokmuş gibi davranamam. Bu yokmuş gibi davranırsam kişisel bütünlüğüm yok olur. Yani içimden, “Arif bey konuşmalarımı dinlemiyor,” derken, dışımda hiç ipucu vermeyeceğim ve sanki siz dinliyormuş gibi konuşmama devam edeceğim. Bu kendi gerçeğime saygı ile ilgili ilk koşula örnek.

 

Bir insan ancak kişisel bütünlüğü kadar kendisidir. Kendisi olmayan insanın etkileme gücü de yoktur.

-Hepimiz özü sözü doğru insana güveniriz ve onun dediğine inanırız. İki birey arasındaki ilişkide, ailede, şirkette, toplumda özü sözü doğru insan, yani kişisel bütünlük içinde olan insan daha etkilidir. Kişisel bütünlük içinde olmayan insan kendi gücünyok eder.

Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.

İnsanın kaçamayacağı en büyük otorite kendi vicdanıdır.

Sıradan bir insan olmaktan uzaklaştıkça, sıradan insanlar arasında kendinizi yalnız hissedersiniz.

Siz sadece diğer insanlarla beraber yaşamıyorsunuz; kendinizle de sürekli beraber yaşıyorsunuz. Sıradan insanları sizden uzaklaştıran süreç, sizi kendinize yakın getirecek olan süreçtir.

Savaşçı gibi yaşamak, muhteşem bir başarıdır. Sıradan insanın ha deyince omuzlayacağı bir şey değildir.

Kişisel bütünlük içinde olmayan insan kendisini sürekli zehirliyor demektir.

Bir insanın en önemli ilişkisi onun kendisiyle olan ilişkisidir.

Kişinin kendisiyle ilgili vardığı sonuçlar, kendisiyle ilişkisindeki tutarlılık, onun kendi özdeşim yasasının, “ben kimim” tanımlamasının temelini oluşturur.

Söz vermenin önemlisi önemsizi yoktur. Haklı nedenler olmadan tutulmayan her söz, sizin kendi gözünüzde kim olduğunuzu derinden yaralar.

-Doğan Bey, bir insan kişisel bütünlüğünü arttırmak için nelere dikkat etmeli?

-Verilen sözlerin önemli olduğu bilinci yerleştirilmeli. Kişinin verilen sözleri tutmayla ilgili bilincini keskinleştirmesi ve uyanık tutması gerekir.

-Herhalde ancak tutabileceği sözler verilmeli.

-Evet, bu en önemli ilk adım: Ancak tutabileceği sözlerin verilmesi gerekir. Fakat kişisel bütünlüğü mekanik bir olay olarak almamalı. Mekanik bir söz verdim, yaparım anlayışı ile Nasrettin Hoca alay eder. Hocaya yaşını sormuşlar, kırk dört demiş. Çevresindeki biri “hocam beş sene önce yaşını sorduklarında da kırk dört dedin, bu nasıl iştir” deyince Hoca, “erkek adam sözünden dönmez” demiş.

“Böylesine bir mekanik sözünü tutmadan söz etmiyoruz. Ancak tutabilecek sözlerin verilmesinden söz ediyoruz. Bunu yapabilmesi için kişinin “hayır” demeyi öğrenmesi gerekir. “Hayır” demek cesaret ister; başkaları kırılır mı, alınır mı, beni sevmezler mi, hakkımda olumsuz düşünürler mi gibi sorular içinde yaşamını düzenleyen biri “hayır” diyemez. Çünkü henüz yaşamında neye “evet!” dediğini keşfetmemiştir.

Eğer akvaryumdaki su hasta ise, içindeki balıklar eninde sonunda hasta olurlar.

Kişisel bütünlüğün bir anlam ifade edebilmesi için evrensel değerlerin toplumun kültüründe yaşaması gerekir. Geleceği yaratmak, değerleri yaşamak ve yaşatmakla mümkündür.

 

Güç

Ben ‘güçlü bir insanım, benim gücüm var,’ diyen insan, yaşamının direksiyonunu elinde tutan insandır. ‘Düşünürüm, isterim, yaparım’ duygusu içinde yaşar.

Hayatlarını tribünlerden seyreden insanların kendilerini güçlü hissetmeleri çok zordur.

Balığın okyanusta yaşadığı gibi biz insanlar da kültür okyanusu içinde yaşarız. Bu kültür okyanusunda birçok inançlar, varsayımlar, felsefi mesajlar bize zaman içinde, biz farkına varmadan verilir, öğretilir.

Savaşçı ‘ben varım’ı bilinçli olarak söyleyebilen kişidir. Gücünden gelir.

“Ait olma ve birey olma dansının bilinci içinde savaşçı kendi yaşamının dokusunu oluşturmaya başlar. Sıradan, kalıplaşmış, mış gibi bir yaşamı olan insanın kendine özgü, kendi geliştirdiği, bu benim diyebileceği inançları, değerleri ve bilgisi olmadı için, başkalarının sunduğu inançları, değerleri ve bilgileri hemen kabul eder.

Çünkü var olabilmesi için bunlara ihtiyacı vardır. Yani, bu insanın yaşamını yönetenler, diğer insanlar ya da daha genel ifadeyle, toplum ve toplumun inançları, değerleridir. Birey kendi yaşamına, kendi içinden gelen bir şey katmamaktadır. On altısında öldü, altmışında gömülü dediğimiz kişilerdir, bunlar Tamamıyla ait olma içinde geçen bir hayat; kendi hayatlarının anlamlarını başkalarının vermelerini beklerler. Bu insanlar için diğer insanların algılamalarının dışında başka bir realite yoktur; başka insanların ne dediği, ne gördüğü onların gerçeklerini tayin eder.

Savaşçı gözlemleyen bilincini geliştirmiş olduğu için diğer insanların gördüğü, inandığı gerçekliği gördüğü gibi, onun ötesinde olan kendi gözleriyle görebildiği gerçeği de algılar. Kendisi, kültürün verdiğinin ötesinde vardır.savaşçı ben varımı bilinçli olarak söyleyebilen kişidir. Gücü bundan gelir.

-Sıradan kalıplaşmış insanın güçlü olma ihtiyacı yok mu?

-Var. Kalıplaşmış insan, herkesin takdirini kazanmak için işler yapar, ve onlar aferin! Dendiği sürece kendini güçlü hisseder. Ama herkes aferin derken bile, içinde bir yerde korku vardır:”Ya biraz sonra aferin demeyi keserlerse” diye korkar. O nedenle yaptığı işlerde hep sonuca önem verir. “bak ben pekiyi aldım” “bak ben oyunda 3 gol attım” “bak ben çocuğuma dükkan açtım” demeye önem verir.

 

Sürece önem vermez, çünkü süreç ancak kendisinin gözlediği, bildiği bir oluşumdur.

O nedenle şöyle düşünmez ve söyleyemez: “dersten pekiyi aldım, ama en önemli tarafı zevk alarak yeni bilgiler öğrenmemdi, bu ders bana yeni ufuklar açtı”, “oyunda hiç gol atamadım ama beraberce çok iyi vakit geçirdik”…

Değerlerden kaynaklanan güç, insanı ezmeyen insan onurunu küçültmeyen, aksine insan onurunu yücelten bir güçtür.

Korkudan gelen disiplin, korku kaynağı yok olduğu zaman kaybolur. Ama, kişinin kendi içinden gelen disiplin hiç kaybolmaz; kişi kendini o geleceğe adadığı sürece devam eder.

Kişisel bütünlüğü yüksek olan insanın bakışı, oturuşu, duruşu kendine özgü bir gücü ifade eder.

Bilinçlenmiş bireylerin sayısı çoğaldıkça, toplum daha bilinçli algılayıp, düşünüp, daha bilinçli davranmaya başlar.

-Bireyin bilinci donanınca, zenginleşince, onun algılaması değişir. Algılaması değişen insan otomat olarak davranmaktan vazgeçer, daha çok yönlü düşünmeye başlar. Daha çok yönlü düşününce, davranışlarını daha gelişmiş bir planlama içinde gerçekleştirir. Bireyin bilincinin donatılmasının değişmesinin onun düşünüşün değiştireceğini, bireyin düşüncesinin değişmesinin de onun eylemini değiştireceğini söylüyorsunuz.

İnsanların birbirine güvenmediği yerde olumlu sonuç alınamaz

Çoğunluğun doğru demesi, benim bunu yanlış görmemi etkilemez.

Kültürün temelini değiştirmeden, o kültür içinde yaratılacak gelecek, değerler üzerine kurulu bir gelecek olamaz.

Savaşçı gücün kendini adadığı gelecekten alır.

Niyetin saflığı içinde verilmiş kararlar, savaşçının en önemli güç kaynağıdır.

 

Sorumluluk

İnsan bir şeyi yapmaya karar verdi mi, sonuna kadar gitmeli; ama yaptığı şeyden sorumluluk almalı (Don Juan)

Ölümün avcılık yaptığı bir dünyada, kuşku ve pişmanlık için zaman yok. Ancak kararlar için zaman var (Don Juan)

Bir insanın kararlarının sorumluluğunu kabul etmesi demek, o kararlar uğruna ölmeye hazır olması demektir (Don Juan)

Bir insanın sorumlu olması için, o insanın sorumlu tutulacağı konuda bir farkındalığı, bir bilinci olması gerekir.

Sorumluluk almış insan hesap verir; kendi bilincinin, kendi gücünün, kendi eyleminin sınırları içinde olaya sahip çıkar.

Arif Beyle bu noktada şu soruyu ele almak istedik: “Bir insanın eyleminden sorumluluk alması ne demektir? Yani eylemlerinden sorumluluk almış bir insanla, sorumluluk almamış bir insan arasındaki fark nedir?” sorusu, bilen ve istediğini yapabilme özgürlüğolan insanlar arasında ayırım yapmak üzere sorulmuş bir soru.

-Sorumluluk almış insan hesap verir; kendi bilincinin, kendi gücünün, kendi eyleminin sınırları içinde olaya sahip çıkar. Burada kişinin kendi yaşamına sahip çıkması var.

-Evet anlıyorum. Sorumluluk almamış kişi, söz konusu olan her ne ise, ona sahip çıkmaz. Konuyu kendi bilincinin, kendi gücünün, kendi eyleminin sınırları dışında tutar.

“Doğan Bey bu söyledikleriniz, masum kelimeler gibi görünüyor, ama, aslında insanın büyük farklar yaratacak güçlü farkındalıklar. Şu anda tüylerin diken diken. Ben çoğu kere sorumluluktan kaçış görüyorum. Üniversite hocası öğrencinin sorunlarının kaynağını onların lisede iyi yetişmemesinde görüyor. Lise öğretmenleri sorumluluğu ortaokul eğitimindeki eksikliğe, ortaokul öğretmeni ilkokul eğitimindeki yetersizliğe yüklüyor ve ilkokul öğretmeni de aileyi sorumlu tutuyor. Tabii ailede bütün kabahati devlete atıyor.

Özgürlük ancak sorumluluk temeli üzerinde yaşayabilir. Sorumluluk olmadan, özgürlük yaşayamaz

-Sorumluluk özgürlüğün diğer yarısıdır. Yani sorumluluk ve özgürlük el ele baş başa gitmek zorundadır.

-Sorumluluğun olmadı yerde özgürlük, özgürlüğün olmadığı yerde sorumluluk olmaz diyorsunuz.

-Evet. Bugün toplumumuzun içinde bulunduğu sorunların temelinde yatan nedenlerin biri de, insanlarımızın yetişkin özgürlüğü isterken, çocuk sorumluluğu içerisinde kalması.

Sorumluluk bilinci, kişinin olgunlaşma sürecinde nerede olduğunun en iyi göstergeci

-Bir çift düşün, aralarında bir çatışma olmuş, ondan sonra her ikisi de surat asarak birbirleriyle konuşmamaya başlamışlar. Çocuklar küserler, birbirlerine surat asarlar; ama, yetişkinlerin sorunları konuşarak çözüm aramaları beklenir. Böyle durumlarda “haydi çocuklaşmayın aranızdaki sorunu konuşarak çözün” deriz.

“24-25 yaşların bir genç bayan kendi yaşamıyla ilgili kararları hala annesine bırakıyorsa “henüz daha çocuk gibi annesine bağlı” deriz. Çünkkendi yaşamından sorumluluk almamakta, kendi yaşamının sorumluluğunu annesine bırakmaktadır.

Kişinin yetiştiği ortamda kendine seçim yapma ve yaptığı seçimin sonuçlarından sorumlu olma fırsatı verilmemişse, sorumluluk duygusu gelişmez.

Beni diğerlerinden ayıran özellik, benim diğerlerinin sormadığı soruları sormam, ve sormaya devam etmemdir. (Vernon)

…Aslında şu dört konu birbiri ile sıkı sıkıya bağlantılı: 1. Seçim yapabilme. 2. Özgürlük. 3. Sorumluluk. 4. Kişisel bütünlük.

Ne kadar seçeneğim varsa, o kadar özgürlüğüm var demektir.

Sorumluluk almayan insanın neyi, ne kadar, ne zaman, nasıl yapacağına dair sınırları belirgin değildir.

-Sorumluluk duygusu gelişmemiş bir insanda kişisel bütünlüğün bir anlamı yoktur. “Bu benim yaşamım” diyebileceği bir hayatı olmadığı için, yaşadığı bu hayat, başkalarının beklentilerini gerçekleştirme temeli üzerine kurulu olduğu için, kendi özüyle ilişkisi kesilmiştir. O nedenle özü, sözü, eylemi birbirini tutmuş, tutmamış, bir anlam taşımaz.

Çevreme bakıyorum, birçok insan var, ve bir şeyin farkına varıyorum: bu kadar insan buraya gelip oturuyor ve gerçekten tamamen oturmak için geliyor ve gerçekten oturuyorlar; hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey üretmeden zamanlarını burada geçiriyorlar

Sorumluluğun gerçek temeli kişinin ortama getirdiği bilinç düzeyinde yatar.

Kendi sınırlarının dışında olan bir sorumluluğu aldığında, kişi, kendine karşı sorumsuzca davranmış olur.

Niyetimiz yaşamımızın pusulası olmalı.

Savaşçı, niyetinin saflığı içinde neyi değiştirmek istediğini tanımlar ve gücü çerçevesi içinde kendini ve zamanını verir

Ben sorumlu bir insanım diyen kişi önce içinde yaşadığı gerçekleri algılamaktan sorumlu olduğunu bilir.

Bilincini geliştirmeye kendini adamışsan, bilincin zaman içinde gelişir.

 

Ölüm Bilinci

Yaşamımın tüm anları tek ve kendine özgüdür.

Sıradan insanları savaşçı olmaya götüren ilk adımlardan birisi ölüm bilincidir.

Eğer ölümün her an ve her yerden gelebileceğini kabul edersem, bencilliğimden gelen “şimdi ve burada” ya ilişkin tembelliğim kaybolur. (Martin Heidegger)

Sıradan insan sonsuz yaşamı zemin kabul ederek, günlük yaşamını anlamlandırırken, savaşçı, her an ölüm bilincini zemin kabul ederek, günlük yaşamını anlamlandırıyor.

Ölüm düşüncesi insanoğlunun ruhuna çeki düzen veren tek şeydir (Don Juan)

Savaşçı kafası karıştığı zaman ölümü düşünür (Don Juan)

Bir savaşçı her eylemi dikkatle inceler, çünkü o eylem onun bu dünyadaki son eylemi olabilir. (Don Juan)

Ölüm bizim dostumuzdur; onu evine misafir etmek istemeyen zaten evde değildir. (Francis Bacon)

 

Değişim

Her şeyin gerçekleştirmek istediği bir varoluş amacı vardır ve değişim, bu amacın gerçekleşmesi için doğal olarak ortaya çıkar.

Değişim varoluşun içinde potansiyel olarak vardır.

Tüm dünya birbirleriyle ilişkisi olan parçalardan oluşur ve her bir parçanın kendine özgü amacı, hedefi vardır.

Gerçek evrensel bilince erişmeden önce, sahip olduğunuz tek şey istektir (Hegel)

Bir tek insan öyle bir düşünce ve eylem düzeyine girebilir ki, kendinden sonra gelen çağı tamamıyla farklı bir yöne yönlendirebilir.

Bilinçte meydana gelen değişimler, diğer tüm değişimlerin esasını oluşturur.

İnsanın gerçeğini onun algıladığı dünya oluşturur. İnsanın algılamasını etkileyen en önemli faktörlerden biri, o insanın dünyaya bakarken hangi niyetle baktığıdır.

Zaman içinde yer alan her şey değişir. Var olmak demek, değişmek demektir.

Değişimi bilinçli olarak yapmayı göze almak için gayret ve cesaret ister.

Hayatını anlamlı bulan veya bulmayan kişinin kendisidir. Anlamsız bulduğu zaman arayışa geçen de kendisidir.

Savaşçı kendi değişiminin peşindedir. Başkalarını değiştirmek onun amacı içine girmez.

 

-Savaşçı başkalarını değiştirmek istiyorsa ama gerçekten istiyorsa onların değişmine katkıda bulunur. Bu kadar. Savaşçı yaşamının kendi seçtiği anlamı içinde, olabileceğinin en iyisini olmaya kendini adamıştır.

“Bu adama sadece zihinsel bir adama değil, gönlünde kapsayan bir adamadır. Bunu özgür iradesiyle seçmiştir ve bu seçimin yaratacağı gelecekten kişisel bütünlük içinde sorumluluk alır. Ve bu andan itibaren niyetinin saflığı içinde, hayatını stratejik olarak yaşar. Her bir düşüncesi ve eylemi, niyetinin saflığı içinde kişisel bütünlüğünün ve sorumluluğunun damgasını taşır.

Kendimiz hangi sınırlar içinde tanımlayacağımız, nelere dost, nelere düşman gözüyle bakacağımızı belirler.

Kendini önemsemek insanı ağırlaştırır, hantal ve mağrur yapar. Bilge kişi olmak için insanın hafif ve akıcı olması gerekir (Don Juan)

Bu dünyada en önemli şeyin sen olduğunu düşündüğün sürece, çevrende seni kuşatmış olan dünyanın farkına vararak onları anlaman mümkün değil (Don Juan)

Her melankoli nöbetinin altında kendini önemseme yatar (Don Juan) Savaşçıda hüzün duyar ama o hüznüyle alay edebilecek ve gülüp geçecek güce ermiştir.

İnsan gerçek potansiyelini ancak savaşçı olarak sağlayabilir.

İnsan ancak bir savaşçı ruhu içinde özgün bir yaşam oluşturabilir.

İnsan yaşamın belirli alanında yaptığı işi en iyi şekilde yapmaya çalışırken savaşçı olma yoluna girer.

 

Bitmemiş İşler

İnsanoğlu öyle muhteşem bir potansiyel ki, kırdaki otlar gibi özgürce büyüme imkanı bulursa, kendi özü yönünde gelişir ve özgün bir insan olur.

-Japon bahçesini gezerken dikkatimi en çok çeken şu oldu: Bazı bonzai ağaçlarının önüne plaketler koymuşlar. BU plaketler ağacın geçmişi hakkında bilgiler veriyor. Ağaca bakıyorum bodur bir ağaç ama okuduğum plakette 150 yaşını aşmış olduğu yazıyor. Ağaçları budama tekniği geliştiren kimseye Japonlar büyük saygı duyuyor. Ağacın doğal olarak büyüyüp, gelişip, ulu bir ağaç olmasını önleyen ve bodur bir ağaç olarak kalmasını sağlayan kişiye üstat olarak bakılıyor.

-Yani Hocam, bizim ana babalarımızda birer bonzai üstadı mı?

-Ve kim çocuğunu daha bodur bırakıyorsa ona “vallahi bravo o anaya babaya öyle bir çocuk yetiştirmişler ki, çocuğun ağzından hiç laf çıkmıyor, her yerde çok hanım hanım veya paşa paşa oturuyor” gibi laflarla onları taltif ediyoruz.

-Evet doğan bey şimdi anlıyorum ne demek istediğinizi. Bizimkiler bizi kırdaki otlar gibi özgür bırakmıyorlar. Bonzai ustadı gibi dürekli buduyorlar. Bence bizim ezikliğimizin ve çekingenliğimizin kaynağı bu. Budanmışız yani…

Önemli olan şu: kendi hayatımla ilgili ne yapıyorum?

Bitmemiş işler bizim şimdi ve şu anı algılamamıza ve yaşamamıza sürekli engel teşkil eder.

Savaşçı bitmemiş işler taşımaz, sürekli işlerini bitirerek yaşamına devam eder.

Varoluşun temel boyutları kişinin kendi algılaması içinde oluşur.

İnsan ancak ilişkileri içinde var ya da yok olabilir.

Temel varoluş boyutlarından biri de kişinin kendisini doğal görmesidir.

İnsan sürekli farkında olabilen bir yaratıktır.

Savaşçı ait olmaya önem verir ama ait olma tarafından kullanılmaya izin vermez

İnsan yürekten affetmeyi öğrenmeden bitmemiş işlerini bitiremez

 

Savaşçı Olmak İçin

Savaşçı karar vermeden önce düşünür, inceler, gözden geçirir, acele etmez, her şeyi hesaba katar

Savaşçı kararını verirken özgür iradesi içinde verir yani onun kararı bir seçimdir

Savaşçı verdiği karardan pişmanlık duymaz savaşçı sabırla bekler; beklediğini bilir ve ne için beklediğini bilir

Savaşçı hiçbir şeyin müptelası olmaz

Savaşçı seçimini yaparken gönlünün sesini dinler.

Dinlemek en iyi iletişim eylemidir.

Diğer insanların yaptıkları şeyler ancak biz izin verirsek bizim ruhumuzu zedeler. Ruhun zedelenmemesi için savaşçı her durumda uygun duygusal tavrını alır

Savaşçının duygusal durumu başkalarının söyledikleri, davranışları ile değil, kendi bilinçli seçimiyle oluşur

Savaşçı tüm evrenle biz bilinci içinde ilişki kurar

Savaşçı sağlığına özen gösterir

Savaşçı yaşamına katkıda bulunan her şeye ve herkese teşekkür duygusu besler.

 


 

This entry was posted on Perşembe, Haziran 25th, 2009 at 08:40 and is filed under PSİKOLOJİ. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

There are currently 7 responses to “Doğan CÜCELOĞLU- SAVAŞÇI’dan alıntılar 2”

Why not let us know what you think by adding your own comment! Your opinion is as valid as anyone elses, so come on... let us know what you think.

  1. 1 On Haziran 3rd, 2012, fevziye bağlı said:

    doğan cüceloğlu benim her zaman hayran olduğum eğitimcilerden birisidir.tüm kitaplarını severek okumuşumdur.hayatı onun yazılarıyla düzene koydum.kendisine saygılarımı gönderiyorum.teşekkürler

  2. 2 On Haziran 3rd, 2012, fevziye bağlı said:

    doğan beye saygılar sunuyorum.

  3. 3 On Şubat 14th, 2013, Aleyna said:

    saygılarımı sunarım… Ve bu muhteşem kitapları çok seviyorum !

  4. 4 On Şubat 23rd, 2013, begüm said:

    kesinlikle hayatımı değiştiren bir kitap oldu. savaşçı olduğumu düşünüyorum artık.

  5. 5 On Nisan 28th, 2014, Ayşe said:

    Bu derleme için çok teşekkür ederim.

  6. 6 On Mayıs 4th, 2014, Ziynet said:

    Size hayran olmamak mümkün değil her fırsatta sizi dinliyor (kaçırdığım programları) kitaplarınızı okuyorum iyiki varsınız saygılarımı sunuyor nice uzun ömürler diliyorum.

  7. 7 On Mayıs 9th, 2014, kk said:

    güzel gerçekten

Yorum Yaz