Hz. Peygamberin Hz. Aişe ile Evliliği
Hz. Aişe peygamberimizle evlenirken 9 değil 17-18 yaşında idi
Soru 1: Peygamberimizin Hz. Aişe ile evliliğini diline dolayanlar en çok onun yaşına takılıyorlar. Gerçekten Hz. Aişe annemiz çocuk denecek yaşta mı evlenmişti? Bununla ilgili bizleri bilgilendirirseniz memnun oluruz.
Cevap 1: Hz. Aişe Validemizin doğum tarihiyle ilgili bir takım görüşler ileri sürülmüştür. Bunun sebebi ise o dönemde çocukların doğum tarihine önem verilmez ve tespit edilmezdi. Bilahare çocuk meşhur biri olursa insanlar onun doğum tarihiyle ilgilenir ve tespite çalışırlardı.
İşte Hz. Aişe validemiz (r.a) için de böyle olmuştur. O’nun peygamberliğin dördüncü yılında doğduğunu söyleyenler, Mekke döneminin sonunda da Hz. Muhammed (s.a) ile evlendiğini iddia ederek; bu evliliği dokuz yaşında yapılmış gibi göstermeye çalışmışlardır. Bunun doğru olmadığını Hz. Aişe validemizden yapılan bir rivayet ortaya koymaktadır:
“Hz. Muhammed henüz Mekke’de iken ve bende oynayan bir çocuk iken “onların vadeleri kıyamettir. Kıyamet ne dehşetli ve ne acıdır!” mealindeki (Kamer s. 46) ayet inmişti… (Buhari 1.cilt Telifil Kur’an bahsi)”
Bu sure Mekke devrinin birinci döneminde(4. yıl) inmiştir. Hz.Aişe validemiz bu sure ve ayetleri net olarak hatırladığına göre yukarıdaki iddianın doğru olması mümkün değildir.
Olayları ayrıntılarıyla hatırlayabilmek ve sokakta oynayan bir çocuk olması için en az beş veya altı yaşında(veya daha büyük) olması gerekir. Kamer suresi Mekke devrinin dördüncü yılında indiğine göre dördüncü yılda beş-altı yaşında olunca Hz. Peygamberle evlendiği zaman en az ondört – onbeş yaşında olması gerekir.
Bunu doğrulayan bir başka delil ise kız kardeşi Esma’nın durumudur. Kardeşi Esma Abdullah bin Zübeyir’in annesidir. Esma yüz yaşına kadar yaşamış ve Hicretin 73. yılında vefat etmiştir. Hz. Aişe validemizden on yaş daha büyüktür. Hz. Ebu Bekir (r.a) kızı Esma ve oğlu Abdullah Abdul Uzza’nın kızı Kayleden, Hz. Aişe ile Abdurrahman ise Ümm-i Rümandan doğmuşlardır. Hz. Esma yüz yaşında ve hicri 73. yılda öldüğüne göre hicret esnasında 27 yaşında olması gerekir. Bundan on yaş küçük olan kardeşi Hz. Aişe validemizin de 17 yaşında olması gerekir ki bu da aşağı yukarı Buhari’de Hz. Aişe’nin kendi hadisindeki ifadeye uygun düşmektedir.
Bu dönemde inen Kur’an sure ve ayetlerini teferruatıyla hatırlayan bir çocuğun en az bu yaşlarda olması gerekir. Buna göre ise peygamberlikten dört yıl önce doğmuş olduğu kesinlik kazanmaktadır. Böyle olmasını gerektiren bir başka sebep ise Hz. Muhammed (a.s) ın eşinin vefatıyla çocuklarının bakıma ihtiyacının olmasıdır. Kızı Fatıma henüz çocuk yaşta ve bu işin üstesinden gelecek durumda değildir. Bu nedenle evini idare edip çocuklarına sahip çıkacak bir eşe ihtiyacı vardır. Dokuz yaşında bir çocuğun bunları yapması mümkün değildir. Ayrıca peygamberimizin kızı Fatıma (r.a) nın peygamberlikten bir yıl önce doğduğu ve hicretin ikinci yılında da Hz. Ali ile evlendirildiği bilinmektedir. Evlendiklerinde Hz. Ali 21 yaşından biraz büyük Fatıma’nın ise 15 yaşından biraz fazla olduğu bilinmektedir. Hz. Fatımayı Hz. Ali ile evlendirmeden önce Ebu Bekir ve Ömer(R.A) onunla evlenmek için peygamberimizden istemişler, ancak peygamberimiz onlara cevap vermemiş ve Hz. Ali ile evlendirmiştir.
Buradan hareketle şunu söylemek istiyoruz: Bu bölgede ve bu zamanda kız çocukları dokuz yaşında evlenecek çağa geliyor ise niçin peygamberimiz evinde büyüttüğü Ali ile Fatımayı evlendirmek için 15-16 yaşına kadar beklemiştir? Yine dava arkadaşları onunla evlenmek istediklerine göre bu kadar süre (6-7 yıl) niçin beklemiş olsunlar? Hz. Muhammed (a.s) ile kendi kızını dokuz yaşında evlendirmiş olan Hz. Ebu Bekir niçin aynı yaşa gelince bu teklifi Hz. Muhammed (a.s)’e yapmadı da yedi yıl bekledi? Bu noktadan bakıldığında da bu iddianın doğru olması mümkün görünmemektedir.
Hz. Aişe validemiz peygamberimizle dokuz yıl beraber yaşamıştır. Onun Kur’an, hadis ve fıkıh ilimlerindeki yerini bütün İslam alimleri teslim etmektedir. O devrinin en büyük alimlerini tenkit etmiş, çeşitli konularda fetvalar vermiş, Kur’an’ın ve sünnetin doğru anlaşılması konusunda insanlara önderlik etmiştir. Sünneti Kur’an’la test etmenin ilk örneklerini vermiştir. Bu birikimi henüz çocuk denecek yaşta bir insanın elde etmiş olmasını kabullenmek oldukça zordur.
Bu konuyu aydınlatan bir başka rivayette şöyledir: Hz. Aişe validemiz henüz peygamberimizle evlenmeden önce Cübeyir bin Mut’im ile nişanlanmıştı. Mut’im Hz. Aişeyi oğluna almakla evine Müslümanlığa sokacağını düşünerek bu nikahı feshetmişti. Hz. Ebu Bekir (r.a) İslam’ı ilk kabul edenlerden biri olduğuna göre; bu olayın vukuu, İslam’ın alenen duyurulmasından veya şuyu bulmasından önce olması gerekir. İslam alenen açıklanıp Müslümanlar Kabe yürüyüşü veya Safa tepesi toplantısından sonra topluma deşifre olduktan sonra Ebu Bekir (r.a) ın Müslüman olduğu bilinince kızını almaktan vazgeçmiş olması daha doğru görünmektedir. Bu olayda yine Hz. Aişe’nin peygamberimizle evlenmeden önce evlilik çağına geldiğini ve nişanlandığını göstermektedir.
Hz. Aişe validemiz peygamberimizle dokuz yıl evli kalmışlardı. Peygamberimizin vefatı esnasında ise 27 yaşında idi. Peygamberimizden sonra da 48 yıl yaşamış ve hicri 58. yılda ve 74 yaşında vefat etmiştir. Sondan başa doğru gidersek 74 ten 48 i çıkartıp kalandan da evli olduğu yılı çıkartınca evlendiği yaşı bulmuş oluruz. 74 – 48 = 26; 26 – 9 = 17 kalır ki yaklaşık 17 veya 18 yaşında evlendiği gerçeği ortaya çıkar.
Bu olayda birkaç yıllık bir yanılma payının olması aklen mümkün iken dokuz yıllık bir yanılmayı akıl asla kabul etmez. Bir insanın yaşının bu kadar önemli olmasının nedeni malum olduğu üzere bir dinin peygamberine uygun olmayan bir işin isnad edilmesidir. Müslümanlar inanırlar ki peygamberler meşruiyetin örneğidir. Onlar bir hata yaparsa Allah onların hatasını düzeltir. Böylece bir dini ilk yaşayan insanın kusursuz olmasını sağlayarak insanlara doğru bir örneklik sunar. Peygamberimizin gerek ailevi ilişkilerinde, gerekse toplumsal olaylarla ilgili düzeltilmesinin Kur’an da örneklerini de görmekteyiz. (Tahrim 1-5, Abese 1-4 ) gibi.
Ancak bu konuyla ilgili hiçbir uyarı söz konusu değildir. Bu bizim için en temel meşruiyet sebebidir. Eğer böyle bir yanlış yapılmış olsa idi Allah asla ihmal etmez elçisini düzeltirdi. Allah’ın doğru bulduğunu kimse yanlış göremez ve diline dolayamaz. Müslümanlar “işittik ve itaat ettik, işittik ve iman ettik” derler ve teslim olurlar. Biz de bu minval üzere teslim olup inanıyoruz ki Allah’ın Rasulü en doğru olanı yapmıştır. Bu ve benzeri olayları diline dolayanlar hep olmuş, kıyamete kadar da olacaktır. Önemli olan inananların bunlara pirim vermemesidir. Siz bunların yanlışlığını yüz defa ispat etseniz, onlar yüz bir defa itiraz ederler. Çünkü onlar sizin inandıklarınıza sizin inandığınız gibi inanmayan insanlardır. (İktibas Dergisi, Temmuz 2004, Okuyuculara Mektuplar bölümünden)
posted on Mayıs 5th, 2012 at 07:26
posted on Mayıs 6th, 2012 at 05:10
posted on Temmuz 30th, 2013 at 04:37
posted on Temmuz 31st, 2013 at 11:28