Kabir Azabı-Prof. Mehmet Okuyan
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Tefsir kürsüsü öğretim üyelerinden Prof. Mehmet Okuyan “Kabir Azabı Var mı?” konusunda kapsamlı bir kitap hazırlamıştır. 485 sayfa ve büyük boy olarak hazırlanan bu eserde konu geniş bir biçimde ele alınmıştır.
Prof. Mehmet Okuyan, kabir azabının olacağını iddia edenlerin görüşlerini tek tek zikrettikten sonra delil olarak getirdikleri ayetlerin konuyla alakalı olmadığını, hadislerin ise ya senet (ravi zinciri) açısından veya metin açısından güvenilir olmadığını, kabir azabına delil olarak getirilen rüya ve keşif gibi örneklerin ise istismara açık olduğunu ve delil niteliğini taşımadığını bu konuyla ilgili yazdığı çalışmasında açıkça ortaya koymuştur.
Mehmet Okuyan, İbnü’l-Cevzi’yi referans göstererek kabir azabıyla ilgili hadislerin sahih olmadığını belirtmiştir. Yine o, ölünün kabirde ezanı duyacağını bildiren hadislerin, ölen peygamberlerin 40 gün ruhlarının kendilerine iade edildiği veya ana babasının veya birisinin kabrini Cuma günü ziyaret edip Yasin okuyanın günahlarının bağışlanacağını veya kabirde birbiriyle konuşmalar olacağını bildiren rivayetlerin uydurma olduğunu belirtmiştir. (İbnü’l-Cevzi, Kitabul’l-Mevdû’ât, s.237-238-239) (Prof. Mehmet Okuyan, s.160-161)
MEHMET OKUYAN’IN KONUYLA İLGİLİ DEĞERLENDİRMESİ
3.4. RİVAYETLERİN VE KONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Bundan önceki başlıklarda ele aldığımız rivayetleri ve rüyaları kabir azabına delil sayanlara yönelttiğimiz eleştirilere ilave olarak şu genel değerlendirmeleri de hatırlatmak durumundayız:
Herhangi bir hadisi (rivayeti) bir yerde okuduğumuz veya işittiriniz zaman, yapılacak ilk iş, onun kaynaklarda, isnadıyla birlikte bulunup bulunmadığını araştırmaktır. Kaynağı zikredilmeyen veya kaynaklarda bulunmayan bir hadis, kaynaklarda bulunup isnadı incelenerek sağlam olup olmadığı tespit edilmedikçe yok hükmündedir ve onun hadis olarak kabul edilmesi asla mümkün değildir. Bu tür kaynaksız ve isnadsız bir hadis, hangi eserde bulunursa bulunsun, eserin yazarı kim ve ne kadar ünlü olursa olsun sonuç fark etmez. Hele hele rüya, keşf, ilham gibi sübjektif ve istismara tamamen açık yollardan alındığı iddia edilen hadislere asla ve katiyen itibar edilmemesi gerekir.(Kırbaşoğlu, Hadis Metodolojisi, s.182)
a) Kabir azabı konusu gaybî bir konudur; yani bilinemezler arasında yer almaktadır. Dolayısıyla bilinemez diye belirlenen bir konuda normal konular gibi haber verildiğinin iddia edilmesi ihtiyatla karşılanmalıdır.
b) Kabir azabı, yukarıda ele aldığımız çeşitli rivayetlerden de anlaşıldığına göre büyük günahlar nedeniyle uygulanmamakta, küçük günahlarla ilişkilendirilmektedir. Kabir azabına uğratılan kişi eğer büyük günahları da olan biri idiyse bu defa kabir azabı hafife alınmış olacak, caydırıcılık özelliğini kaybedecektir. Çünkü yakın tehditten kaçınmaya çalışmanın gerekçesi basit hatalarla sınırlı tutulamaz; yakın tehdit daima daha büyük hatalardan kaçınmayı amaçlamalıdır. Zaten Yüce Allah da küçük günahları silmeyi, örtmeyi veya affetmeyi büyüklerinden kaçınmaya bağlamıştır. İlgili âyetlerde şu bilgileri görmekteyiz:
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa, 4/31) İşte bu âyette Yüce Allah, insanların seyyiât denen hatalarını örtmesini ve sahiplerini değerli bir yere, yani Cennete koymasını tartışılmaz bir şekilde -insanların, yasaklanan hataların büyüklerinden kaçınmaları şartınına bağlamaktadır.
“Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah’ındır. Bu, Allah’ın, kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha güzeliyle mükâfatlandırması içindir. Ufak tefek kusurları dışında; büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır.” (Necm 53/31-32) İşte burada da durum benzer bir şekil arzetmektedir. Yani Yüce Allah, büyük günahlardan ve edepsizliklerden kaçınıp el-lemem denen ufak tefek hataları işleyenleri engin mağfireti gereği bağışlayacağını bildirmektedir. Demek ki büyük günahtan kaçınanların küçük günahları Yüce Allah tarafından örtülecektir. Dolayısıyla kabir azabıyla ilgili bu ve benzeri rivayetler ilgili ayetler çerçevesinde yeniden değerlendirilmek zorundadır; çünkü bu âyetlerin mesajı karşılığında söz konusu rivayetler sorunlu bir hal almaktadır.
Diğer taraftan genelde bilindiği ve bazı rivayetlerde de ifade edildiği üzere idrarını üzerine sıçratmak gibi diğerlerine göre daha küçük görülen günahlardan bu şekilde azap görülürse daha büyük günah işleyenlerin, inançsızların veya münafıkların durumu hakkında neden bilgi verilmediği ya da hiç olmazsa diğerleri kadar yaygın bilgi verilmediği de merak konusudur. Bazı nakillerde Hz. Peygamberin kabir hayatını en önemli durak olarak tanımladığı iddia edilmektedir. Eğer bu iddia doğru ise o zaman en önemli durağın en hassas inanç aykırılıklarını ihmal edeceği sonucu kendiliğinden ortaya çıkmaz mı?
Rivayetlerde yer alan iddialara göre Hz. Peygamberin ağaç dalı dikmesiyle azap durduruluyorsa bütün ağaçları kesip mezarlara dikmek ya da mezarları ormanlarda kazmak, pratik bir çözüm olacaktır. Burada eğer “fidanı diken kişi azaptan kurtarmada veya azabın hafifletilmesinde etkilidir” denirse “Hz. Peygamber’den sonra ölenlerin suçu nedir ki onların mezarına fidan dikilemiyor?” sorusu akla gelir. Kaldı ki o dönemde küçük günah sahibi olarak ölen herkesin mezarına fidan dikilip dikilmediği de mevcut rivayetlerden anlaşılamamaktadır. Eğer, “o dönemde ölenlerin küçük günahları da yoktu” denirse bu ifadeye söyleyecek bir sözümüz yoktur.
Kabirdeki sorulara verilecek cevaplara göre âhiretteki mekanın değişeceğini söylemek de dünya hayatının bir imtihan alanı olduğu şeklindeki Kur’ânî gerçeğe aykırıdır. Kur’ân’da kabirlerden nasıl kalkılacağı söylenirken oradaki, yani varsa kabirdeki azaptan söz edilmez mi? Bu kadar ciddî bir konuda Yüce Allah’ın söylemediğini Hz. Peygamber söyler mi? Eğer kabir azabı varsa bunu gerçekleştirecek olan Yüce Allah’tır. O zaman bu konudaki bilgileri de Yüce Allah’ın kitabında aramak zorundayız.
Kabirde yaşananların insanlar tarafından duyulduğundan söz eden rivayetler hakkında şu kadarını söylemekle yetinmek istiyoruz. İlk muhatap Hz. Peygamber de dahil olmak üzere kabirlerdeki insanların hiçbirisinden herhangi bir şeyin hissedilemeyeceği Kur’an’da şöyle beyan edilmektedir: “Biz, onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık işareti) hissediyor veya onlara ait cılız birses işitiyor musun?” (Meryem 19/98) Şüphesiz bu âyetteki asıl anlam, eski kavimlerin helak olduğunu, artık ses anlamında onlara ait herhangi birvarlık işaretinin bulunmadığını beyandır; ancak özellikle son cümledeki, “onlara ait cılız bir ses işitiyor musun?” ifadesi, bizim işlediğimiz konuya da delil olabilir. Hz. Peygamber’in, geçmiş din mensuplarına meselâ Yahudilere ait kabirlerden ölülerinin sesini duyduğu ifade edilen rivâyetlerdeki bilgiler, işte bu âyetin son cümlesivle açıkça çelişmektedir. Çünkü buradaki, mutlak anlamda “herhangi bir kimse” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla buradaki anlamıyla geçmiş nesillerden hiç kimsenin sesinin duyulamayacağı bu şekilde ifade edilmiş olmaktadır.
g) “İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler”(Enbiya 21/1) âyeti, hesabın herkesi içerdiğini ve bunun kıyamet sonrası dönemde gerçekleşeceğini açıkça belirtmesine rağmen ilgili kabuller bu ve benzeri âyetlerle çelişmektedir. Bu arada hesabın kabirde başladığım gösteren bunca rivayet, senet bakımından veya metin açısından eleştiriye tabi tutulmadan bazılarınca kabul edildiği için hesabın başlama zamanını bildiren âyetlerin anlamı da kapalı kalmaktadır. Bu âyetten de anlaşıldığına göre tekrar vurgulamak gerekirse “hesabın görülme yeri âhirettir; kabir değildir.” Eğer iddia edildiği gibi kabirde de hesap olsaydı bu âyette yaklaştığı bildirilen “hesab”ın tekil değil çoğul olması gerekirdi.
Yukarıdaki bilgiler ışığında kıyamet öncesi dönemde kabirde, sorgulanma ve azap olmayacağı açıktır. Bununla birlikte insanların dünyada yaptıklarının hesabının sorulmayacağı da zannedilmemelidir. Peki sorgulama, azap veya ödül ne zaman ve nerede gerçekleştirilecektir? İşte bundan sonraki bölümde, bu soruların cevaplarını ortaya koymak üzere, ölüm sonrası kıyamet-âhiret süreci Kur’ân’dan delillerle açıklanmaya çalışılacaktır. (Okuyan, s.305-308)
(Prof. Mehmet Okuyan, Kur’an- Kerim’e Göre Kabir Azabı Var Mı?, Etüt Yayınları, Samsun, 2007)
posted on Mart 27th, 2013 at 04:14
posted on Mayıs 11th, 2013 at 00:16
posted on Haziran 16th, 2013 at 17:05
posted on Temmuz 1st, 2013 at 12:07
posted on Temmuz 3rd, 2013 at 01:23
posted on Temmuz 12th, 2013 at 13:52
posted on Temmuz 15th, 2013 at 09:32
posted on Temmuz 15th, 2013 at 10:24
posted on Ağustos 13th, 2013 at 14:48
posted on Ağustos 13th, 2013 at 15:40
posted on Ağustos 15th, 2013 at 13:23
posted on Ağustos 16th, 2013 at 09:33
posted on Ağustos 16th, 2013 at 15:37
posted on Ağustos 18th, 2013 at 10:26
posted on Ağustos 19th, 2013 at 03:13
posted on Ağustos 26th, 2013 at 12:56
posted on Ağustos 30th, 2013 at 11:12
posted on Ağustos 30th, 2013 at 11:15
posted on Ağustos 30th, 2013 at 12:03
posted on Ağustos 31st, 2013 at 10:41
posted on Eylül 5th, 2013 at 11:38
posted on Eylül 16th, 2013 at 04:05
posted on Eylül 17th, 2013 at 03:55
posted on Kasım 8th, 2013 at 15:34
posted on Mart 8th, 2014 at 01:54
posted on Mayıs 10th, 2014 at 13:16
posted on Eylül 15th, 2014 at 15:45
posted on Aralık 21st, 2014 at 13:46
posted on Nisan 3rd, 2015 at 10:00
posted on Temmuz 12th, 2015 at 06:18
posted on Ocak 13th, 2016 at 05:46
posted on Şubat 3rd, 2016 at 05:02
posted on Haziran 11th, 2016 at 05:44
posted on Haziran 15th, 2016 at 20:55
posted on Haziran 15th, 2016 at 21:18
posted on Ocak 9th, 2019 at 09:05
posted on Ağustos 24th, 2019 at 23:50