İman Amel İlişkisi ve Takva
İMAN AMEL İLİŞKİSİ Ve Takva…..
Konumuzun iyi anlaşılması için mutlaka iman ve amel ilişkisine de değinmek gerekiyor. Zira, bu konunun hakikatinin bilinmemesi nedeniyle toplumda amelsiz insanlardan geçilmez oldu. Ameli olmadığı halde Müslümanlığı kimse elden bırakmıyor. Bu konu herkes tarafından doğru, dürüst öğrenilmelidir ki, kimin gerçek kimin sahte Müslüman olduğu anlaşılsın.
İman, Dil Bilimcilerine göre “Kesb/çalışma ve ihtiyar/özgür iradeyle seçim ile kalpte hasıl olan tasdik” demektir. Yani iman, kelime anlamı olarak “verilen haberi kabul ve itiraf ederek, haber sahibini yalanlamamak”tır.
Dini terim olarak ise iman, sadece tasdik olmayıp, “Hz. Peygamberin Allah tarafından getirdiği ve dinden olduğu zaruri ve kesin olarak bilinen haber ve hükümleri kendi irade ve ihtiyariyle tasdik ederek bunları kabul ve itiraf etmektir.”
Bizim üzerinde duracağımız nokta, bu tasdik, kabul ve itirafın nasıl olacağıdır.
Kalben kabul ve itiraf yeter mi?
Sadece dil ile kabul ve itiraf yeter mi?
Yoksa hem kalben hem de dil ile kabul ve itiraf mı gerekir?
Ya da bu ikisiyle birlikte pratikte de uygulamaları olması mı lazım?
Bu noktalarda geçmişte İslâm bilginleri arasında bir çok tartışmalar olmuş ve bu husus ile ilgili, bir çoğu ifrat ve tefrit ölçülerinde Kerrâmiye, Havâriç, Mu’tezile, Selef/Muhaddisün gibi mezhepler/ekoller ortaya çıkmıştır. Bunlardan kimisi ameli olmayan bir müslümana çekinmeden kâfir demiş, (Halbuki amelinin olmamasının imansızlıktan başka bir sebebi olabilir.) Kimisi de ameli olmayan bütün müslümanları cennetle müjdelemiştir. Böylece günahkarlığı cesaretlendirmiştir. Bu geniş mevzu İlm-i Kelam kitaplarında duradursun. Biz iman-amel ilişkisini zoraki yorumlara tevessül etmeden, temel kaynağımız Kur’ân’dan görelim. Konuyla ilgili Yüce Rabbimizin açık beyanlarına dikkat edelim:
Kur’ân’a baktığımızda Allahü Teâla, iman etmeyi mutlaka bir fiille beraber zikreder. Kur’ân’ın tanımladığı müminler aksiyon halindedirler.
Mü’minün suresi âyet 1-11:
“Kesinlikle, inananlar kurtulmuşlardır.
Onlar ki, namazlarında huşuludurlar,
Ve boş şeylerden yüz çevirirler,
Ve iffetlerini korurlar,
-Eşleri veya ellerinin sahip olduğu kölelere karşı ayrı, çünkü bundan dolayı kınanamazlar,
Oysa, bunun ötesine gitmek isteyenler, işte onlar, sınırları aşanlardır.-
Ve onlar, emanetlerine ve sözleşmelerine bağlılık gösterirler, ve namazlarını korurlar:
İşte onlar varislerdir,
Temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olurlar.”
Allahü Teâla elli civarında âyette “İman edenler ve salih amel işleyenler” şeklinde bir ifadeyle iman ile sâlih ameli yani iman ile davranışı birbirine yapıştırmış, bir daha tefrik edilmeyecek bir şekilde birbirine bağlamıştır. Bahsedilen iman ve sâlih amel aynı şey gibidir. Hatta o kadar ki mesela Mâide suresinin 44, 45, ve 47. âyetlerinde Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler. “kâfirler”, “zâlimler” ve “fâsıklar” olarak değerlendirilmiştir.
Gerçek Müminlerin nitelikleri sayılırken de:
Enfal suresi âyet 2-4:
“Gerçekte inananlar, o kimselerdir ki, Allah anıldığında, kalpleri ürperir. Ve âyetleri onlara okunduğunda, bu, onların inançlarını artırır. Ve Rab’lerine güvenirler.
Onlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiklerimizden bağışlarlar,
İşte gerçek inananlar onlardır. Onlara Rab’leri katında mertebeler, bağışlama ve güzel bir pay vardır.”
Tevbe suresi âyet 111:
“Evet, Allah, İnananların canlarını ve mallarını Cennet karşılığında satın almıştır: Onlar, Allah yolunda savaşırlar; sonra öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat, İncil ve Kur’ân’daki gerçek bir sözüdür. Ve sözünü, Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişle sevinin. Büyük başarı, işte budur!”
Saff suresi âyet 10,11:
“Ey inananlar! Sizi, can yakıcı bir cezadan kurtaracak, kazançlı bir alış-verişi göstereyim mi size?
Allah’a ve Elçi’sine inanacaksınız; Allah yolunda canlarınızla, mallarınızla savaşacaksınız; -bilseniz, bu, sizin için daha iyidir.-”
İbrahim suresi âyet 24, 25:
“Allah’ın Güzel Söz’e (imana) nasıl örnek verdiğini görmedin mi? O, kökü sağlam, dalları gökte, güzel bir ağaca benzer;
o, Rabb’inin izniyle, her an ürün verir. Allah, insanlar için örnekler vurur/verir. Belki ders alırlar.”
Ve Fürkan suresi âyet 63-77. âyetlerde nitelenen (Yeryüzünde kibirlenmeden yürümeyi, geceleri secde ve kıyam etmeyi; duada bulunmayı, malı harcarken savurgan ve cimri olmayıp orta bir yol tutmayı, haksız yere adam öldürmemeyi, zina etmemeyi, yalana tanıklık etmemeyi, boş lakırdıya kulak asmamayı, okunan âyetlere duyarlı olmayı ..) özellikleri de göz önüne alınız.
Bütün bu âyetler imanın amelden bağımsız, soyut bir şey olmadığının altını çizmektedir.Allah yolunda mücadele, iyiliği emir, kötülükten nehy, namaz, oruç infak, tevbe vb. kulluk görevleri iman ile aynı kefede tartılmaktadır.
Allah insan için iki yol bulunduğunu bildirir. İman edenlerin Allah yolunda, etmeyenlerin ise Tağut yolunda mücadele vereceklerini açıklar. Müminlerle fâsıkları bir tutmayacağını bildiren Rabbimiz, imanı yüceltmiş ve kalplerimize hoş göstermiş küfür, fısk ve isyandan nefret ettirmiştir.
Bakara suresi âyet 214:
“Yoksa, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenin benzeri, sizin de başınıza gelmeden, Cennet’e gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı, onlara öylesine dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, Rasül ve onunla birlikte inananlar, “Allah’ın yardımı ne zaman?” demişlerdi. Gözünüzü açın şüphesiz ki Allah’ın yardımı çok yakındır.”
Al-i Imran suresi âyet 142:
“Yoksa Allah, içinizden savaşanları ayırt etmeden ve sabredenleri ortaya çıkarmadan Cennet’e gireceğinizi mi sandınız.”
Tevbe suresi âyet 16:
“Allah, içinizden savaşanları, Allah’tan, Elçi’sinden ve inananlardan başka dost/yardımcı edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
Yunus suresi âyet 62, 63:
“Uyanın! Allah’ın Yakınlarına kesinlikle kaygı yok onlar üzülmeyecekler de.
Onlar, inanan ve takvâlı davranan kimselerdir.”
A’raf suresi âyet 156:
“Ve bu dünyada da, öteki dünyada da bizim için bir iyilik yaz. Kuşkusuz biz sana tevbe etmiş olarak geldik. –Ve Allah buyurdu: Cezama dilediğim kimseyi çarpıtırım, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu takvâlı olanlara, zekat verenlere, âyetlerimize inananlara yazacağım.”
Bakara suresi âyet 103:
“Evet, ve eğer inansalardı ve takvâlı olsalardı, Allah’tan bir ödül daha iyi olacaktı. Keşke bilselerdi!”
Maide suresi âyet 93:
“İnanan ve iyi işler yapanlara, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Yeter ki takvâlı davransın, inansın, iyi işler yapsın, sonra takvâlı davranıp inansın ve sonra takvâlı davranıp iyilik yapsınlar. Ve Allah iyilik yapanları sever.”
Ankebut suresi âyet 1-7:
“Elif, Lâm, Mim.
İnsanlar, sınanmadan, yalnızca “inanıyoruz” demeleriyle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?
Oysa biz, hiç kuşkusuz, bunlardan öncekileri de sınamıştık. Öyleyse Allah, elbette gerçeği söyleyenleri bilir ve hiç kuşkusuz yalancıları da bilir.
Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçabileceklerini mi sanıyorlar? Karar verdikleri şey, ne kötüdür!
Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa, evet, Allah’ın belirlediği zaman yoldadır. O duyandır, bilendir.
Ve kim savaşırsa, ancak kendisi için savaşır. Evet, Allah, gerçekten dünyalara karşı zengindir.
Ve inanan ve iyi işler yapanlara gelince, onların kötülüklerini, elbette sileceğiz ve onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz.”
Hucurat suresi âyet 14-16:
“Bedeviler, “inandık” dediler. De ki: “İnanmadınız, ama ‘teslim olduk’ deyin; inanç henüz kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Elçisi’ne boyun eğerseniz, O, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez.” Gerçekten Allah, bağışlayıcıdır, merhametlidir!
İnananlar, ancak, Allah’a ve Elçisi’ne inanırlar, sonra da kuşku duymazlar; bunlarla birlikte, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşmış kimselerdir. Doğru olanlar, işte bunlardır.
De ki: “Siz dininizi mi Allah’a öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir.” Ve Allah, her şeyi bilir!
Âyetleri gördünüz. İnsanlar, kesinlikle, “inandık” demekle kurtulamayacaklardır. Çünkü iman aynı zamanda yaşamaktır. Yaşanmayacak bir kuru imanın bir anlamı ve önemi olmaz. İslâm’dan başka bir din arayanların, buldukları dinlerinin kabul edilmeyeceğini hatırlatan Rabbimiz, “Biz iman ettik” diyen bedevilerin imanlarını yüzlerine çarpmaktadır. “Hayır siz henüz iman etmediniz, iman henüz kalplerinize yerleşmedi” buyuruyor. Zira eğer ki siz gerçekte iman etmiş olsaydınız, Allah yolunda canınızla, malınızla mücadele edersiniz, ama siz “eslemna” diyebilirsiniz diyor. Yani tabiri caizse, “kafa kağıdınızda Müslüman yazdırmanızda bir sakınca yok. Kimliğinizi tespit etme babından, Mecusi, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt vs. bir toplumdan olmayıp, Medine’deki Müslüman toplumdan olduğunuzu söylüyorsunuz ki bu doğrudur. Ama size gerçek anlamda mümin denemez” buyuruyor, Rabbimiz. Açıkça, bize, “ya bu deveyi güdersiniz ya da bu diyardan gidersiniz” deniliyor.
Ahzab suresi âyet 36:
“Allah ve Rasülü bir işte hüküm verdiklerinde, hiç bir mü’min erkeğe ve mümin kadına işlerine kendi isteklerine göre belirleme hakkı yoktur. Allah’a ve rasülüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.
Kur’ân’ın üzerinde durduğu mesele, inandığımız doğruların hayatımızda uygulanmasıdır. İman ile ameli birbirinden ayırıp ayrı ayrı kategoride değerlendirmek Kur’ân’a göre uygun değildir. Kur’ân bizden iş, davranış istiyor. İnandığımızı yaşamamızı istiyor. Mesela Kurân: “Mümin şuna denir” derken, şu şu işleri işleyenler ancak iman etmiş sayılır” demek istiyor. Âyetlerde gördüğünüz gibi cennet salt inanmışlara değil, imanla birlikte salih amel işleyenlere; takvâ sahiplerine, sâlihlere, muhsinlere, ebrâra vadediliyor.
İnandığı halde (mazeretsiz) amel işlemeyen insanlar kâfir mi, değil mi tartışması yerine onların mümin olup olmadıklarının cevabı araştırılmalıdır. Her ne kadar “amel imandan bir cüzdüğr” deyimi doğru değilse bile kesinlikle “amel imanın bir gereğidir, icabıdır, dışa vurumudur.”
Takva konusuna dönüyoruz:
İslâmî hükümlerin yerine getirilmesi müminlere takvâyı kazandıracaktır. Kur’ân, İslâm’ın çeşitli konulardaki hükümlerini bildirdikten sonra bunların yerine getirilmesi konusunda Allah’tan ittikâ edilmesini belirtiyor.
Bakara suresi âyet 183:
“Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız (takva sahibi olmanız) umulmaktadır.”
Bakara suresi âyet 187:
“Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin için bir giysi, siz de onlar için bir giysisiniz. Sizin kendinize hainlik ettiğinizi Allah bildi de tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Öyleyse, şimdi, onlara yaklaşın ve Allah’ın yararınıza yazdığını arayın. Sizin için şafağın beyaz ipliği, siyah ipliğinden seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra, geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfa/ibadete çekildiğinizde, kadınlarınıza yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Sakın onlara yaklaşmayın! Allah göstergelerini, insanlara işte böyle güzelce açıklar, umulur ki, takvâlı olsunlar!”
Bakara suresi âyet 179:
“Ve sizin için kısasta hayat vardır, ey kavrama yeteneği olanlar! Belki takvâlı olursunuz!”
Bakara suresi âyet 222, 223:
“Sana aybaşı durumunu soruyorlar. –De ki: “O bir kirliliktir. Dolayısıyle aybaşı durumundayken eşlerinizden el çekin ve temizlenmedikçe onlara yaklaşmayın. Arındıklarında, Allah’ın size buyurduğu yoldan onlara yaklaşın. Evet, Allah, tevbe edenleri sever ve arınanları sever.
Eşleriniz sizin için bir tarladır. Öyleyse, tarlanıza istediğiniz gibi gelin. Ama kendiniz için hazırlık yapın, Allah’tan sakının ve bilin ki, O’na, evet, kavuşacaksınız. Ve inananlara müjdele!”
Bakara suresi âyet 283:
“Ama eğer yolculukta iseniz ve yazıcı bulamazsanız, bir rehin alın. Ve eğer birbirinize güvenirseniz, güvenilen kimse emanetini ödesin ve Allah’tan, Rabb’inden sakınsın. Ve tanıklığı gizlemeyin, onu kim gizlerse, gerçekten kalbi günahkardır. Ve Allah, yaptığınız her şeyi bilir.”
Talak suresi âyet 1, 2:
“Ey Peygamber! Kadınlarla boşandığınızda, sürelerini gözeterek boşanın ve süreyi sayın; Rabbiniz Allah’a takvâlı davranın; apaçık bir utanmazlık yapmadıkça, onları, evlerinden çıkarmayın, -kendileri de çıkmasınlar.- işte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Allah’ın sınırlarını kim aşarsa, gerçekten de, kendine zulmetmiş olur, bilemezsin; belki Allah, bunun ardından, bir durum ortaya çıkaracaktır.
Sonra süreleri bittiğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun ya da onlardan uygun bir şekilde ayrılın; aranızdan iki adil tanık tutun. Ve tanıklığı, Allah için yerine getirin. İşte bu, Allah’a ve Son Gün’e inanan kimseye verilen öğüttür. Ve kim Allah’a takvâlı davranırsa, O, ona bir kurtuluş yolu sağlar.”
Muhammed suresi âyet 36:
“Şimdiki hayat, bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Eğer inanırsanız ve takvâlı davranırsanız, mallarınızı da istemeksizin, size, karşılığını eksiksiz verecektir.””
Maide suresi âyet âyet 4:
“Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: “Size iyi/güzel/hoş/temiz şeyler helal kılındı; öyleyse size öğrettiği üzere alıştırıp yetiştirerek eğittiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah’ın adını anın. Ve Allah’tan sakının.” Gerçekten Allah, hesapları çabuk görür.”
Maide suresi âyet 100:
“De ki: “Kötünün çokluğu seni hayrete düşürse de, kötüyle iyi bir olmaz! Öyleyse, ey kavrama yeteneği olanlar, Allah’tan sakının. Belki kazançlı çıkarsınız.”
Enfal suresi âyet 1:
“Sana ganimetleri soruyorlar. –De ki: “Ganimetler Allah’ın ve elçisinindir.” Öyleyse, Allah’a takvâlı davranın, aranızdaki ilişkileri iyileştirin, Allah’a ve Elçisi’ne boyun eğin, eğer inanıyorsanız.”
TAKVÂNIN ÖNEMİ:
Kur’ân takvâ olayının üstünde çok sıkı durmaktadır. Bütün peygamberlerin tebliğlerinin özünde takvâ vardır. Zamanlar ve mekanlar değişse de takvâ emri veya takvâ bilinci hiç değişmemiştir.
İslâm ümmetinden önce gelip geçen bütün ümmetlere takvâ emredildiği gibi Muhammed ümmetine de takvâ emredilmektedir. Yine bütün peygamberlerin kendi kavimlerine, -inansınlar inanmasınlar- Allah’tan ittikâ etmeyi tavsiye ettiklerini görüyoruz. Takvâ, Allah’a kullukla beraber anıldığı gibi, Allah’a itaat etmekle veya peygambere itaat etmekle de beraber anılmaktadır. Allahtan ittikâ etmenin bir gereği, gönderilen elçiyi dinlemek ve ona itaat etmektir.
Ankebut suresi âyet 16:
“Ve İbrahim’i de. Hani halkına, “Allah’a kulluk edin ve O’na takvâlı davranın. Bu, sizin için daha iyidir. Eğer bilirseniz!” demişti.”
Şuara suresi âyet 177, 178.
“Hani Şuayb onlara demişti ki: “Takvâlı davranmayacak mısınız?
Gerçekten ben, sizin için güvenilir bir elçiyim.
Artık Allah’a takvâlı davranın ve bana uyun!””
Al-i Imran suresi âyet 50:
“Ve işte ben, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helal kılmak için gönderildim. Size Rabb’inizden bir göstergeyle geldim. Öyleyse Allah’tan sakının ve bana uyun!”
Saffat suresi âyet 123-126:
“-Gerçekten İlyas da elçilerdendi.
Hani halkına şöyle demişti: “Takvâlı davranmayacak mısınız?
“Baal’e tapıp da, bırakacak mısınız yaratanların en iyisini,
sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabb’i Allah’ı?”
Hatta, Allah son peygamberine bile “Allah’tan ittikâ et” demektedir.
Ahzap suresi âyet 1:
“Ey Peygamber! Allah’a takvâlı davran, inkarcılara ve iki yüzlülere boyun eğme. Evet, Allah, bilendir, bilgedir.”
Müminler Allah’tan ittikâ etmekten sorumludur.
Al-i Imran suresi âyet 186:
“Hiç kuşkusuz siz, mallarınız ve canlarınız konusunda sınanacaksınız. Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden ve tanrılar uyduranlardan pek çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâlı olursanız ….. ama bu, kuşkusuz alınacak en iyi kararlardandır.”
A’raf suresi âyet 35:
“Ey Âdem’in çocukları! Size, aranızdan, göstergelerimizi anlatan elçiler geldiğinde, kim takvâlı davranır ve kendini iyileştirirse, işte onlara kaygı yoktur ve onlar üzülmeyecekler de.”
Hucurat suresi âyet 3:
“Evet, Allah’ın elçisi yanında, seslerini kısan kimseler var ya, onlar, Allah’ın gönüllerini takvâ ile sınadığı kimselerdir. Onlara bağışlama ve büyük bir karşılık vardır.”
Mü’minler takvâda yardımlaşmalıdırlar.
Maide suresi âyet 2;
“Ey inananlar! Allah’ın simgelerine, Kutsal ay’a, kurbanlığa, gerdanlıklara, Rab’lerinden lütuf ve hoşnutluk isteyerek Kutsal Ev’e gelenlere saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda avlanabilirsiniz. Sizi Kutsal Mescittten alıkoyduğu için bir topluluğa olan kininiz, aşırı gitmenize neden olmasın; iyilik ve takvâda birbirinizle yardımlaşın, günah ve aşırı gitmede yardımlaşmayın. Allah’tan sakının, Allah’ın kovuşturması gerçekten çetindir.”
Allah’ın koyduğu ölçüleri yüceltmek işi kalplerin takvâsındandır.
Hacc suresi âyet 32:
“İşte böyle! Ve kim, Allah’ın simgelerini yüceltirse, gerçekten bu, kalplerin takvâsındandır.”
Allah insanlar arasındaki takvâ sahiplerini en iyi bilendir.
Necm suresi âyet 32:
“Kusurlar hariç, büyük günahlardan ve utanmazlıklardan kaçınanlara gelince, evet, Rabb’inin bağışlaması geniştir. Sizi yerden var ederken ve siz, annelerinizin karınlarında cenin halinde iken, sizleri en iyi bilen O’dur. Öyleyse, kendinizi temize çıkarmayın. O, kimin takvâlı davrandığını en iyi bilendir.”
İnsanlara göre farklı üstünlük dereceleri vardır. Kimilerine göre soy, kimilerine göre derilerin rengi, kimilerine göre malk-mülk, servet vs. üstünlük sebebidir. İslâm’a göre ise üstünlük ölçüsü takvâdır.
Hucurat suresi âyet 13:
“Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık, sizi uluslara ve oymaklara ayırdık ki, birbirinizle tanışasınız. Evet, Allah katında en değerliniz, en takvâlı olanınızdır. Gerçekten Allah, bilendir, haberdardır.”
Allah akıl sahiplerini kendisinden ittikâ etmeye davet ediyor. Zira takvâ en iyi, en hayırlı azıktır.
Bakara suresi âyet 197:
“Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda haccı yerine getirmeye karar verirse, artık hac sırasında kadına yaklaşmak, günah davranışlarda bulunmak, kavga etmek yoktur. Ve siz ne iyilik ederseniz, Allah onu bilir. Ve azıklarınızı alın, ama muhakkak ki azığın en iyisi takvâdır. Ve benden sakının, ey kavrama yeteneği olanlar!”
Talak suresi âyet 10:
“Allah, onlar için, çetin bir ceza hazırlamıştır. Ey kavrama yeteneği olan inananlar! Allah’a takvâlı davranın. Elbette, Allah, size bir Hatırlatma indirmiştir.”
Takvânın önemi şu âyetle çok net bir şekilde ortaya konuyor.
Lokman suresi âyet 33:
“Ey insanlar! Rabb’inize takvâlı davranın. Öyle bir günden korkun ki, o gün, ne baba evladı için, ne evlat babası için, hiç bir şeyin üstesinden gelemeyecek. Evet, Allah’ın sözü gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Ve çok kandırıcı olanın kandırması, sizi Allah hakkında kandırmasın!”
Kur’ân bir çok âyette ittikâ edenleri övmekte ve onlara ait güzel özellikleri sıralamaktadır. Kur’ân böylece insanları bu sıfatları kazanmaya, gerçek anlamda ittikâ sahibi olmaya davet ediyor.
Bakara suresi âyet 1-5:
“Elif Lam Mim.
Bu kitap, asla kuşku yok, bir yol göstermedir takvâlılara,
Ki onlar, görülemeyene inanırlar ve namazı kılarlar ve kendilerine verdiklerimizden bağışlarlar,
ve sana indirilene ve senden önce indirilene ve öteki dünyaya kesin inanırlar.
Onlar, Rabb’lerinin doğru yolu üzerindedirler, ve kazananlar da onlardır.”
Al-i Imran suresi âyet 14-17:
“Kadınlara, oğullara, yığın yığın altın ve gümüşe, besili atlara, hayvanlara ve ekine karşı duyulan aşırı istek, insanlara güzel gösterildi. Oysa bunlar yalnızca şimdiki hayatın geçici malıdır. Varılacak güzel şey ise, Allah’ın katındadır.
-De ki: “Bütün bunlardan daha iyisini size bildireyim mi? Takvâlılar için, altından ırmaklar akan, temelli yerleşecekleri Bahçeler ve tertemiz eşler ve Allah’ın hoşnutluğu vardır. Ve Allah kulları görendir.
Onlar (Takvâlılar), Rabbimiz! Biz gerçekten inandık; öyleyse günahlarımızı bağışla ve bizi Ateş cezasından koru” derler.
Sabredenler, özü-sözü bir olanlar, boyun eğenler, eli açıklar ve her seherde bağışlama dileyenlerdir.”
Al-i Imran suresi âyet 133-136:
“Ve Rabbinizin bağışlamasına ve takvâlılar için hazırlanmış, gökler ve yer kadar geniş olan Bahçe için yarışın.
Ki onlar (takvâlılar) bollukta ve darlıkta bağışta bulunurlar, öfkelerini tutarlar ve başkalarını bağışlarlar,- çünkü Allah, iyilik yapanları sever,-
Ve onlar (takvâlılar) kötülük yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde, Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen bağışlama dilerler, -zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir?- Ve onlar işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.
İşte bunların karşılıkları, Rab’lerinden bağışlanma, altlarından ırmaklar akan ve orada temelli kalacakları Bahçelerdir. Çalışanların karşılığı ne güzeldir!”
Zümer suresi âyet 33-35:
“Oysa, gerçekle gelen ve onu doğrulayanlar var ya, işte onlar, takvalılardır.
Onlara, Rabb’lerinin katında, diledikleri her şey vardır, – işte bu, iyilik yapanların karşılığıdır,-
Ki Allah, onların yaptıklarının en kötüsünü bile örtsün ve onlara, yaptıklarının en güzeliyle karşılığını versin.”
Tevbe suresi âyet 44:
“Allah’a ve son güne inananlar, mallarıyla ve canlarıyla savaşma söz konusu olduğunda, senden izin istemezler. Ve Allah takvalıları bilendir.”
Maide suresi âyet 8:
“Ey inananlar! Haydi! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten tanıklar olun! Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adaletli olun. Bu, takvâlı olmaya daha yakındır. Ve Allah’tan sakının. Evet, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
Maide suresi âyet 93:
“İnanan ve iyi işler yapanlara, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Yeter ki takvâlı davransın, inansın, iyi işler yapsın, sonra takvâlı davranıp inansın ve sonra takvâlı davranıp iyilik yapsınlar. Ve Allah iyilik yapanları sever.”
A’raf suresi âyet 35 :
“Ey Âdem’in çocukları! Size, aranızdan, âyetlerimizi anlatan elçiler geldiğinde, kim takvâlı davranır ve kendini iyileştirirse, işte onlara kaygı yoktur ve onlar üzülmeyecekler de.”
Zümer suresi âyet 33:
“Oysa, gerçekle gelen ve onu doğrulayanlar var ya, işte onlar takvâlılardır.”
Teğabün suresi âyet 16:
“Gücünüz yettiğince Allah’tan sakının ve buyruklarını dinleyin, boyun eğin; mallarınızdan, kendinizin iyiliğine olarak bağışlayın. Kim, benliğinin açgözlülüğünden korunursa işte, başarıya ulaşanlar, ancak onlardır”
Bakara suresi âyet 177:
“Yüzlerinizi doğuya ya da batıya çevirmeniz Birr değildir. Ama Birr, Allah’a, Son Gün’e, meleklere, Kitap’a, peygamberlere inanmak; sahip olduklarından akrabalara, yetimlere, yoksullara, yolcuya ve dilenenlere ve boyundurukları çözmeye Allah sevgisi için vermek ve namazı kılmak, zekatı vermektir. Ve sözleştiklerinde, sözlerini tastamam yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte içtenlikli olanlar bunlardır. Ve işte takvâlılar da bunlardır.”
Enbiya suresi âyet 48, 49:
“Hiç kuşkusuz, Musa. Ve Harun’a Ayırıcı ve bir aydınlık, takvâlılara bir Hatırlatma vermiştik,
ki onlar, Saat endişesi içinde gaybda Rabb’lerinden korkarlar.”
Al-i Imran suresi âyet 76:
“Hayır! Ama her kim, sözünü yerine getirir ve takvâlı davranırsa…. Evet, Allah işte o takvâlıları sever.”
Rum suresi âyet 30, 31:
“Öyleyse sen, yüzünü içtenlikle dine çevir; Allah, insanları hangi doğa üzere yaratmışsa, o doğallıkla. –Allah’ın yaratmasında hiçbir değişme yoktur: İşte, dosdoğru din budur, ama insanların çoğu bilmez,-
O’na yönelerek. Ve O’na takvâlı davranın ve namazı kılın ve ortak koşanlardan olmayın.”
Tevbe suresi âyet 7:
“ Tanrılar uyduranlar için, Allah ve Elçisi katında nasıl bir antlaşma olabilir?! Kendileriyle Kutsal Mescit’in yanında antlaştıklarınız bunun dışındadır. Öyleyse onlar, size doğru davrandıkça, siz de onlara doğru davranın. Gerçekten Allah, takvâlıları sever.”
Hud suresi âyet 49:
“-İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce, bunları ne sen biliyordun, ne de halkın.- Öyleyse sabret, evet sonuç, takvâlılarındır.”
Takvânın kazandırdıkları:
Buraya kadarki açıklamalarımızda takvâ’nın sözcük ve kavramsal anlamlarını açıklamıştık. Önemini de belirtmiştik. Şimdi de Takvâ’nın insana dünya ve ahirette sağlayacağı kazançları Kur’ân’da görelim.
Takvânın dünyada kazandırdıkları:
a) Allah takvâ sahiplerine (müttekılere) Veli (yakın, yardımcı, yol gösterici, karanlıklardan aydınlığa çıkarıcı) olur.
Casiye suresi âyet 19:
“Hayır, onlar, Allah’a karşın, sana asla bir yarar sağlayamazlar. Gerçekten de hainler, doğrusu birbirlerinin velisi/yardım eden, yol gösteren, koruyan Yakınıdırlar. Öyleyse, Allah da takvâlıların Velisi/yardımcısı, yol gösteren Yakın’ıdır.”
Enfal suresi âyet 34:
“Ama, Kutsal Mescit’ten alıkoydukları halde, Allah onları niçin cezalandırmasın? Aslında onlar, O’nun velileri/yakınları değildir. O’nun Yakınları ancak takvâlılardır. Ama onların çoğu bilmez.
b)Takvâ sahiplerine dünya ve ahirette korku olmaz.
Yunus suresi âyet 62-64:
“Allah’ın velilerine gelince, değil değil mi ki gerçekte, -kaygı yok onlara, ve üzülmeyecekler de,
–onlar, Allah’a inanan ve takvâlı davranan kimselerdir,
bu hayatta olduğu gibi, ötekinde de onlar için bir müjde vardır. –Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur.. –işte, büyük başarı budur!”
c) Takvâ sahipleri diğer insanlara verilen ceza ve sıkıntılardan korunurlar.
Neml suresi âyet 52, 53:
“İşte hainlikleri yüzünden çatıları çökmüş evleri! Bunda, bilen kimseler için, gerçekten, bir gösterge vardır.
Ve inanıp takvâlı davrananları ise kurtardık.”
d) Takvâ sahiplerine kimse zarar veremez.
Al-i Imran suresi âyet 120:
“Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük geldiğinde de, sevinirler. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların entrikaları size hiçbir zarar vermez. Allah, gerçekten, bütün yaptıklarını kuşatmıştır.”
A’raf suresi âyet 201:
“Evet, takvanın gereklerini yerine getirenler var ya, onlara Şeytan’dan bir kışkırtma dokunduğunda, hatırlamaya çalışırlar. Ve işte, apaçık görücüdürler. (Görülmesi gerekeni görürler)”
e) Allah Takvâ sahiplerine meleklerle yardım gönderir:
Al-i Imran suresi âyet 125:
“Evet, siz sabırlı ve takvâlı olmanız durumunda, düşmanlarınız ansızın üzerinize saldırırsa, Rabb’iniz işaretleyen beşbin melekle yardımınıza koşar.”
Nahl suresi âyet 30-32:
“Takvalılara, “Rabbiniz ne indirdi?” denince, onlar, “İyilik!” derler. İyi davrananlara, bu dünyada iyilik vardır. Öteki yurt ise, elbette daha da iyidir. Ve elbette, takvalıların yurdu ne güzeldir!
-Altlarından ırmaklar akan Adn Bahçelerine girerler. Onlar için, orada, diledikleri her şey vardır. Allah, takvalıları işte böyle ödüllendirir,
onlar meleklerin, “Barış size! Yaptıklarınıza karşılık girin cennete!” diyerek, tertemizken canlarını aldıkları kimselerdir.”
f) Takvâ sahipleri bereket/bolluk içinde yüzerler.
A’raf suresi âyet 96:
“Eğer o kentlerin sakinleri inanıp takvâlı olsalardı, biz kesinlikle üzerlerine göğün ve yerin bolluklarını açardık. Ama yalanladılar. Biz de yaptıklarına karşılık kendilerini yakalayıverdik.”
g) Takvâ sahiplerine Allah Furkan’ı/iyiyi kötüyü ayırma gücü verir.
Enfal suresi âyet 29:
“İnananlar! Allah’a karşı takvâlı olursanız, O size iyiyi kötüden ayırt etme gücü verir, kötülüklerinizi siler ve sizi bağışlar.Allah büyük lütuf sahibidir”
Hadid suresi âyet 28:
“Ey inananlar! Allah’a takvâlı davranın –ve elçisine inanın ki,- size rahmetini iki kat versin; size kendisiyle yürüyeceğiniz bir ışık versin ve sizi bağışlasın; -gerçekten de, Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.-”
h) Takvâ sahiplerine her şey kolaylaştırılır.
Leyl suresi âyet 5-7:
“Sonra, kim bağışta bulunursa ve takvâlı davranırsa,
ve en güzel olanı doğrularsa,
o zaman ona en kolayı, kolaylaştıracağız.”
i) Takvâ sahiplerine Allah, kurtuluş yollarını ve problemlerin hal çarelerini ihsan eder.
Talak suresi âyet 2:
“Sonra süreleri bittiğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun ya da onlardan uygun bir şekilde ayrılın; aranızdan iki adil tanık tutun. Ve tanıklığı, Allah için yerine getirin. İşte bu, Allah’a ve Son Gün’e inanan kimseye verilen öğüttür. Ve kim Allah’a takvâlı davranırsa, O, ona bir kurtuluş yolu sağlar.”
j) Takvâ sahiplerine Allah, yeryüzünün varisliğini, sonucun güzelliğini verir.
A’raf suresi âyet 128:
“Musa halkına, “Allah’tan yardım dileyin ve sabredin. Evet, yeryüzü Allah’ındır, kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Gerçekten de sonuç takvâlılarındır.” dedi.”
k) Takvâ sahipleri rahmet ve mağfireti hak ederler.
En’am suresi âyet 155:
“Bu, indirdiğimiz bir Kitap’tır. Ona uyun ve Allah’a karşı takvâlı davranın. Belki size merhamet edilir.”
L) Takva sahipleri cennete girerler.
Zümer suresi âyet 20:
“Ama, Rabblerine karşı takvalı davrananlara, üst üste bina edilmiş, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Allah’ın sözü! Allah, sözünden dönmez.”
m) Takva sahiplerinin istekleri kabul edilir.
Maide suresi âyet 27:
“Ve iki Ademoğlunun öyküsünü bütün gerçekliğiyle onlara anlat: ikisi birer kurban sunmuşlardı; birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Beriki, “Kesin, seni öldüreceğim!” deyince, diğeri şöyle demişti: “Allah ancak takvalılardan kabul eder.””
Takvânın âhirette kazandırdıkları:
a) Gerçek kurtuluşa ancak takvâ sahipleri ererler.
Maide suresi âyet 35:
“Ey inananlar! Allah’a takvalı davranın ve O’na yaklaşmaya yol arayın ve O’nun yolunda savaşın. Belki kazançlı çıkarsınız”
Maide suresi âyet 100:
“De ki: “Kötünün çokluğu seni hayrete düşürse de, kötüyle iyi bir olmaz! Öyleyse, ey kavrama yeteneği olanlar, Allah’a karşı takvalı olun. Belki kazançlı çıkarsınız”
Al-i Imran suresi âyet 130:
“Ey inananlar! Kat kat artan faizi yemeyin. Ve Allah’tan korkun. Belki kazançlı çıkarsınız!”
Al-i Imran suresi âyet 200:
“Ey inananlar! Sabredin! Sabırla savaşın, direnin ve Allah’tan sakının. Belki kazançlı çıkarsınız!”
b) Ahiret yurdu takvâ sahipleri içindir.
En’am suresi âyet 32:
“Ve şimdiki hayat, bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Son yurt, takvâlı davrananlar için, kesinlikle daha iyidir. Hâlâ anlamıyor musunuz?”
Zuhruf suresi âyet 33-35:
“Eğer insanlar, tek bir toplum olmasaydı, Rahman’ı/Çok merhametliyi inkar edenlerin evlerine, gümüşten çatılar ve oraya çıkmaları için merdivenler yapardık,
yine, evlerine kapılar, ve üzerine yaslandıkları tahtlar,
ve her çeşit süs. Bunların tümü, ancak şimdiki hayatın geçici zevkleridir. Öteki dünya ise, Rabb’inin katında, takvâlılarındır.”
Meryem suresi âyet 60-63:
“Ancak tevbe eden, inanan ve iyi iş yapan bunun dışındadır. Bunlar ise, Cennet’e girerler –ve hiçbir haksızlığa uğratılmazlar,-
Adn Bahçeleri’ne ki, Rahmân, kullarına gaybda söz vermiştir,- evet O’nun va’dı/sözü yoldadır/yerine gelir,-
Orada hiçbir boş söz işitmezler; yalnız “Barış!”; ve orada sabah akşam besinleri de vardır.
İşte takvalıları mirasçı kılacağımız Cennet budur.”
c) En iyi sonuç takvâ sahiplerinindir.
Hud suresi âyet 49:
“-İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce, bunları ne sen biliyordun, ne de halkın.- Öyleyse sabret, evet sonuç, takvâlılarındır.”
Yusuf suresi âyet 56, 57:
“..Böylece, Yusuf’u yeryüzünde yetki sahibi yaptık, dilediği yerde yerleşebilmesi için. Biz, dilediğimize merhamet ederiz. İyilik yapanların karşılığını, asla kaybettirmeyiz.
Ve öteki dünya karşılığı, inananlar ve takvânın gereklerini yerine getirenler için, daha hayırlıdır.”
d) Akıllı insanlar ancak bu güzel yurdu kazanmaya çalışırlar.
Nahl suresi âyet 30-32:
“Takvâlılara, “Rabb’iniz ne indirdi?” denince, -onlar, “İyilik” derler. İyi davrananlara, bu dünyada iyilik vardır. Öteki yurt ise, elbette daha iyidir. Ve elbette, takvâlıların yurdu ne güzeldir!
-Altlarından ırmaklar akan Adn bahçelerine girerler. Onlar için, orada, diledikleri her şey vardır. Allah, takvâlıları böyle ödüllendirir.
Onlar, meleklerin, “barış size! Yaptıklarınıza karşılık girin Cennet’e!” diyerek, tertemizken canlarını aldıkları kimselerdir.”
e) Takvâ sahipleri korkmazlar, üzüntü çekmezler.
Yunus suresi âyet 62, 63:
“Uyanın! Allah’ın Yakınlarına kesinlikle kaygı yok onlar üzülmeyecekler de.
Onlar inanan ve takvâlı davranan kimselerdir”
Zümer suresi âyet 61:
“Ve Allah, takvâlıları sığınaklarına sığındıracak. Onlara kötülük dokunmayacak; onlar üzülmeyecekler de.”
f) Takvâ sahipleri derece bakımından başkalarından üstündürler. Onlar cennete bölük bölük girecekler.
Bakara suresi âyet 212:
“Şimdiki hayat, inkarcılara süslü gösterilmiştir ve onlar inananlarla alay ediyorlar. Ama takvâlı olanlar, Diriliş Günü onların üstündedir. Ve Allah dilediğine hesapsız verir.”
Kalem suresi âyet 34, 35:
“Evet, takvâlılar için, Rab’leri katında Mutluluk Bahçeleri vardır.
Öyle ya, teslim olanları, suçlular gibi tutarmıyız hiç?”
Zümer suresi âyet 73:
“Ve Rabblerine karşı takvalı davrananlar da, bölük bölük Cennet’e sevk edilecekler. Sonunda, oraya varıp kapıları açıldığında, bekçiler onlara, “Barış size, hoş geldiniz! Artık temelli kalmak üzere, girin buraya!” diyecekler.”
Nebe’ suresi âyet 31-36:
“Kesinlikle, takvâlı davranalar için, Rabbinden bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/kurtuluş mekanları; sulak bağlar-bahçeler, üzümler; hepsi bir seviye tomurcuklar, dolu dolu su kapları vardır. Orada boş söz ve yalan duymazlar.”
Hıcr suresi âyet 45-50:
“Evet takvâlılar, bahçelerin ve pınarların başındadır.
Oraya güvenlik içinde, barışla girin.
Ve biz, onların gönüllerinde olabilecek kini söküp atacağız. Artık onlar, tahtlar üzerinde, karşı karşıya oturan kardeşler gibi olacaklar.
Orada onlara yorgunluk gelmeyecek ve oradan çıkarılmayacaklar.
Benim gerçekten bağışlayan, merhamet eden olduğumu, kullarıma bildir,
Ve cezamın da can yakıcı olduğunu!”
Kaf suresi âyet 32-35:
“Uzak değil! Cennet, takvalılara yaklaştırılacak.
-İşte bu size söz verilendir. Çok tevbe eden, kendini koruyan herkese,
görmediği Rahmân’dan korkana ve pişmanlık duyan bir kalple gelene.
Oraya güvenlik içinde girin. İşte sonsuzluk günü budur!
Orada kendileri için, diledikleri her şey olacak. Bununla birlikte, yanımızda fazlası da vardır.”
Sad suresi âyet 49,50:
“Bu bir hatırlamadır. Takvalılara, gerçekten güzel bir gelecek vardır,
kapıları kendileri için açılmış Adn Bahçeleri……..”
Ra’d suresi âyet 35:
“Takvâlılara söz verilen cennet, şöyledir: Onun altından ırmaklar akar. Meyveleri süreklidir ve gölgesi de. (Hakkı Yılmaz) http://www.istekuran.net/?p=84