-
28th Kasım 2008

Namazların Birleştirilmesi

posted in NAMAZ |

NAMAZLARIN BİRLEŞTİRİLMESİ VE VAKİTLERİ (CEM’ VE TELFİK)

KUR’AN’A GÖRE NAMAZ / ÜÇ VAKİT NAMAZ:

24Nur suresi/58-Siz ey imana erişenler! Meşru şekilde sahip olduğunuz kimseler, içinizden henüz ergenlik çağına varmamış olanlar, günün şu üç vaktinde, sabah namazından önce, gün ortasında soyunup dinlenmeye çekildiğiniz zaman ve yatsı namazından sonra yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler; bu üç vakit mahremiyetinizin korunmasız olabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmanızda sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır: Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir!

17İsra suresi/78-Güneşin doruğu aşmasından gecenin çöküşüne kadar(ki süre içinde) namazı(nı) gereği üzere yerine getir; sabah (namazı) okumasını da (tam bir dikkat ve duyarlık içinde gerçekleştir); çünkü sabah okuması(nda insan) gerçekten de (ulvi olan her şeye) açıktır. 79-Ve gecenin bir vaktinde kalkıp, kendi isteğinle yaptığın ilave bir eylem olarak namaz kıl: ki böylece Rabbin seni belki (ahirette) övgüye değer bir konuma yükseltir.

11Hud suresi/114-Ve gündüzün başında ve sonunda, bir de gecenin erken saatlerinde salatta devamlı ol; çünkü muhakkak ki iyi eylemler kötü eylemleri giderir; (Allah’ı) hatırında tutanlar için bir öğüt, bir hatırlatmadır bu.

2Bakara suresi/238-Namazlarınıza ve namazı en uygun şekilde ifa etmeye dikkat edin; ve Allah’ın huzurunda içten bir bağlılıkla durun.

2Bakara suresi/239-Ama eğer tehlikede iseniz, yürürken ve binek (üzerin)de (namazınızı ifa edin); tekrar güvenliğe kavuşunca Allah’ı anın, çünkü daha önce bilmediklerinizi size öğreten O’dur.

 

HADİSLERDE NAMAZLARI BİRLEŞTİRME(Namazı üç vakte indirgeme)

2918-“Resûlullah korku ve sefer hali olmaksızın öğle ve ikindiyi birleştirerek, akşam ve yatsıyı da birleştirerek kıldı.” [Müslim, Müsâfirîn 49, (705); Muvatta, Kasru’s-Salât 4, (1, 144).]

2912-“Resûlullah yol halinde iken öğle ile ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirdi.” [Buhârî, Taksîru’s-Salât 13.]

2910-“Resûlullah, güneş batıya meyletmeden yola çıkınca, öğle namazını ikindi vaktine te’hir eder, ikindi olunca mola verir, ikisini cemederdi (beraber kılardı). Yola çıkmazdan önce güneş batıya meyletti (öğle vakti) girdi ise, hareketten önce her ikisini de (öğle ve ikindi) kılar sonra yola çıkardı.”

2911-“…Acele yürümek gerekirse öğleyi ikindiye te’hir eder, ikisini birleştirirdi, keza ufuktaki aydınlık kaybolunca da akşamla yatsıyı birleştirirdi.” [Buhârî, Taksîru’s-Salât 16; Müslim, Müsâfirîn 46; Ebû Dâvud, Salât 274; Nesâî, Mevâkît 42]

2397-“Resûlullah hava sıcaksa öğleyi serinleyince kılıyordu, hava serinse ta’cil (edip ilk vaktinde) kılıyordu.” [Nesâî, Mevâkît 4]

2335-“Resûlullah’ın bana öğrettikleri arasında: “Beş vakit namaza devam edin!” emri de vardı. Ben: “Bu beş vakit, benim meşguliyetlerimin bulunduğu anlardır. Bana (bunların yerine geçecek) cami (kapsamlı) bir şey emret, öyle ki onu yaptım mı, benden beş vakit namaz borcunun yerine geçsin!” dedim. Bunun üzerine: “Öyleyse Asreyn’e devam et!” buyurdu. Bu kelime bizim dilimizde yoktu. Bu sebeple: “Asreyn nedir?” diye sordum. “Güneş doğmazdan önceki namazla güneş batmazdan önceki namaz” buyurdu.” Ebu Dâvud, Salât 9, (428).d

Orta namazı vakti: 491-Hz. Ali anlatıyor: “Resûlullah Hendek Savaşı sırasında “Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun, bizim orta namazımıza mâni oldular, güneş batıncaya kadar kılamadık” buyurdu. Buharî, Tefsir, Bakara 2; Müslim, Mesâcid 202-206; Ebu Dâvud 5; Tirmizî, Tefsir, Bakara 2; Nesâi, Salât 14; İbnu Mâce, Salat 6,.

496-Zeyd İbnu Sâbit ve Hz. Aişe: “Orta namazı, öğlen namazıdır” derlerdi. Muvatta, Cemâ’a 27, (1, 139); Tirmizî, Salât 133, (182); Ebu Dâvud, Salât 5, (411).

 

NAMAZLARI BİRLEŞTİRME-HAYRETTİN KARAMAN

“İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: “Nebiyyi Ekrem (s.a.v.) öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı (birlikte) yedi (rek’at) ve sekiz (rek’at) olarak kıldırırdı.” (Tecrid-i Sarih Tercemesi, 11/487, Ank. 1972)

Bu hadîse dayanarak öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı bir arada kılmaya “iki namazı birleştirmek: cemi’ beyne’s salâteyn” denmektedir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Vedâ haccında Arafat’ta öğle ile ikindiyi, Müzdelife’de akşam ile yatsıyı birleştirerek kıldırdığında ittifak vardır. Yılın başka zamanlarında ve başka bölgelerde cemi’ yapılması konusunda müctehidler ihtilâf etmişlerdir.

İbn Ömer, Urve b. Zübeyr (r.a) Said b. El-Müseyyeb, Ömer b. Abdülaziz, Ebu Bekr b. Abdurrahman, Zührî, Ebu Seleme, Medine fakihlerinin hepsi, İmam Malik, İmam Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel gibi zevât, korku, sefer, şiddetli yağmur gibi şer’î özürler bulunduğu takdirde her zaman ve her yerde cemi’ yapmak câizdir, demişlerdir.

Buna mukâbil cem’in var olduğunu savunanlar, ayrıca bu cem’in sadece Hacc mevsimine ve Arat ile Müzdelife’ye mahsus olmadığını, bunun meşakkat halinde her zaman ve her yerde câiz olduğunu söylemekte, bu konuda Rasûlullah’ın (s.a.v.) müteaddit hadîslerini delîl olarak zikretmektedirler. (Geniş bilgi için bkz. Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 11/487-489, Ank. 1972)…

Kendisine farklı iki ictihad nakledilen (meselâ namazları birleştirme konusunda iki farklı ictihad var, birisine göre câiz, diğerine göre değil denilen) mümin, bu bilgiyi alınca, daha önce uyguladığı ictihadı (mezhebi) bırakır da yeni öğrendiği mezhebi uygularsa intikâl ve telfik gerçekleşir. İntikâl: Bir mezhebi toptan veya belli birkaç meselede terkederek diğerine geçmektir. Telfîk ise bir uygulamada, birbirine zıt mezhep hükümlerini bir araya getirmek ve böylece uygulamaktır. Hanefî mezhebinde olan bir mümin, şartları oluştuğunda namazları birleştirerek kılarsa intikâl ve telfik yapmış olur; yani bir namazda vakit bakımından diğer imamlara, meselâ okunacak sûre ve miktar bakımından Hanefîlere uymuş bulunur.

Fıkıh âlimlerinin kahir ekseriyetine göre intikâl ve çoğuna göre telfik câizdir. Şu halde yukarıda geçen hadîse dayanarak ictihad yoluyla veya ilmihal bilgisine dayanarak; taklit ve telfik yoluyla namazları birleştirerek kılmak câizdir. Yolculuk halinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı; ya öncekinin ya sonrakinin vaktinde (hangisi yolcu için daha uygun ve kolay ise o vakitte) kılınır. Meselâ yola çıkmadan öğle namazının vakti girmiş ise önce öğle, hemen ardından ikindinin farzları kılınır ve yola çıkılır. Öğle namazının vakti girmemiş olursa kılmadan yolculuk başlar, öğle namazının vakti yolda geçer, ikindinin vakti girerse, akşam olmadan, bulunan fırsatta önce öğlenin farzı, ardından da ikindinin farzı kılınır… Bu kılış kazâ değildir, edadır, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetine dayanmaktadır, binekte (meselâ otobüste), vakti kaçırmayacağım diye birçok rüknü (kıbleye dönmeyi, rükû ve sücudu…) terkederek farz kılmak ise sünnette yoktur. Hadîslerden müctehidlerin çıkardığı hükme göre korku, tehlike, şiddetli yağmur ve kar, yürümeyi zorlaştıran çamur, hastalık, hastaya bakma gibi sebepler ve mazeretler bulunduğunda, yolcu olmayanların da namazları, yukarıda açıklandığı şekilde birleştirerek kılmaları câizdir. Ancak namaz vakitli bir ibâdet olduğu için birleştirmenin, mazeretli olması gerekir. Bugün ameliyata giren doktor, bulunduğu yer ve durumda namaz kılması -yukarıda sıralanan sakıncalar ölçüsünde sakınca doğuran- müminler, fırsat bulduklarında namazlarını birleştirerek kılarlar.” (Hayrettin Karaman-Hayatımızdaki İslam- Namazların Cem’i, Telfîk, Enflasyon ve Nemâ BAŞLIĞI)

 

SÜLEYMAN ATEŞ-KUR’AN ANSİKLOPEDİSİ

“İşlerin çok sıkı, toplumsal ilişkilerin yoğun olduğu bu çağda ileri ki çağlarda bugünkünden çok daha ağır ve yoğun şartların doğacağı muhak­kaktır- müslümanlar, zorunlu hallerde namazları cem’edebilirler. Fabrika­da, özellikle Avrupa’da çalışan işçilerimiz, öğle paydosunda öğle ile ikin­diyi; gece vardiyesinde çalışanlar da akşamla yatsıyı takdim veya te’hîr cem’iyle birlikte kılabilirler. Namazı cemâatle kılmak hedeftir. Böylece müslümanlar üç vakitte toplanıp beş namazı cemâatle kılma feyzine ula­şırlar.

Onun için Kur’ân’da, namaz için, insanın en huzurlu olacağı gündüzün uçları ile gece saatleri seçilmiştir. Gündüz ise çalışmaya ayrılmıştır. Müzzemmil Sûresi’nin 1-7. ayetlerinde Hz. Peygamber’e gece kalkıp ibâdet etmesi emrediliyor; gece ibâdetinin daha etkili olduğu belirtiliyor; çünkü gündüzün yapacağı çok işi olduğu vurgulanıyor:” Çünkü gündüz, senin uzun süre uğraşacağın şeyler vardır.” Bu demektir ki gündüzün çalışıp çabalama, iş güç zamanı olduğundan, insanın zihni birçok işte dağınık olacağından gece saatleri ibâdete daha uygun görülmüştür.

Sabah namazı dışındaki namazlar için kesin vakitler belirtilmemiştir. Öteki namaz vakitleri, Hz. Peygamber’in uygulamasıyla sabit olmuştur. Kanâatimize göre Hz. Peygamber (s.a.v.), sabah ve akşam namazlarını, ayetlerde belirtilen vakitler içinde kılmış, gece ve gündüzün belli başlı değişim zamanlarında da namaz ve tesbîh ile Rabbini anmıştir. Fakat bu iki vakit dışındaki namazlar için katı çizgiler koymamıştır.

Vakitler arasını birbirinden ayıran kesin çizgiler, sonradan mezhep ihtilâflarından doğmuştur. Hz. Peygamber’in, fakîhlerin, mezheplerine göre kesin çizgilerle belirledikleri vakitlerin dışına hiç çıkmadığı söylenemez. Eğer o, sürekli olarak bu çizgiler içinde namaz kılmış ve bunların dışına çıkmamış olsaydı mezhepler arasında bu kadar görüş ayrılıkları olmazdı. Kimi öğlenin vakti için şöyle, kimi böyle demiş. Kimi ikindinin vakti, eşyanın gölgesi, kendisinin bir katı, kimi iki katı olunca başlar; akşamın vakti şu kadardır veya bu kadardır; yatsının vakti şöyle başlar, böyle başlar demiş; fıkıh kitapları bu ihtilâflarla dolmuştur. Bu ihtilâfların sebebi, Peygamber’in, şu zamanda veya bu zamanda namaz kıldığı hakkındaki çeşitli rivayetlerdir. Eğer bu rivayetler doğru ise şunu gösterir:

Peygamber (s.a.v.), Kur’ân’da belirtilen iki vakit dışındaki gündüz ve gece namazları için kesin vakit belirtmemiş; bazen öğleyi geç, bazen erken kılmış; bazen öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı birleştirerek edâ etmiş; bazen de zaruret dolayısıyla dört beş vakti birlikte kılmıştır.

Bu hoşgörü, ümmet için ruhsat ve kolaylıktır. Önemli olan, insanın, Rabbıyla bağlantı içinde olmasıdır. Bunun için Kur’ân’ın belirttiği bu genel vakitlerde namaz kılınır. Esas olan, müslümanların çoğunluğunca ittifak edilen beş vakit içinde ve her namazı vaktinde kılmaktır. Ama görev, yolculuk, hava koşulları gibi zorunlu durumlar içinde bulunanlara da ruhsat, kolaylık vardır. Onlar, zevalden, akşama kadar olan zaman içinde öğle ile ikindiyi; güneşin batmasından itibaren tan yeri ağanncaya kadar olan zaman içinde de akşamla yatsıyı birlikte kılabilirler. Buna cem’ (birleştirme) denilir ki hem takdim cem’i, hem de te’hîr cem’i caizdir. Yani henüz vakti girmemiş olan bir namazı kendinden öncekinin vakti içinde onunla birlikte kılmak (takdîm cem’i), yahut bir namazı erteleyip, sonrakinin vakti içinde onunla birlikte kılmak (te’hîr cem’i) caizdir.

Peygamber(s .a.v.)in bazı zamanlarda, özellikle sefer esnasında iki namazı birlikte kıldığına dair hadîsler çoktur. Ashâb-ı kiramdan Abdullah ibn Ömer (r.a.) diyor ki: “Allah’ın Elçisi sefer esnasında acele yürümek gerektiğinde akşamla yatsıyı beraber kılardı, Hz. Enes de şöyle demiştir: “Peygamber (sa.v.) seferde iki namazı beraber kılmak istediği zaman öğleyi erteler, ikindi vakti girince öğle ile ikindiyi birlikte kılardı.”

Abdullah ibn Abbâs da: “Allah’ın Elçisi (s.a.v.), bir korku ve sefer olmadığı halde Medine’de öğle ile ikindiyi birlikte kıldı” demiş, Hz. Peygamber’in neden böyle yaptığını soran kimseye:’Ümmetine güçlük çıkarmak istemediği için böyle yaptı!” yanıtını vermiştir. Bu konuda Buhârî ve Müslim’den ayrı olarak öteki hadîs mecmu’alarında da birçok hadîs mevcuttur.

Prof. Dr. Fazlu’r-Rahman da Bu Konuda Şöyle Diyor:Namaz vakitlerinin aslında üç olduğu hususu, Hz. Peygamber’in, hiçbir sebep olmaksızın, bu dört vakit namazı iki vakit namaz şeklinde birleştirdiğinin rivayet edilmesinden de anlaşılmaktadır. Namazların sayısının başka hiçbir seçeneğe yer bırakmaksızın değişmez bir şekilde beş olarak saptanması, Hz. Peygamber’den sonraki devirde olmuş ve namaz sayısının aslında üç olduğu hususu, namazların sayısının beş olduğu fikrini desteklemek için ortaya atılan hadîs dalgası altında kaybolmuştur.” [İslam, s.50]

Bu Hadîs, sahîh olmasa bile, Peygamberimizin Hendek Olayında dört-beş vakti birlikte kılması; seferlerinde çoğunlukla, hazarda ise bazen iki vakti birleştirmesi, namazların birleştirilerek kılınabileceğini kanıtlar. Böyle olunca zorunluluk dolayısıyla, gece gündüzün, normal bölgelere göre farklı olduğu yerlerde namaz vakitleri takdir ile ve birleştirilerek kıhnabilir. Yani öğle ile ikindi namazları birlikte, akşamla yatsı namazları da birlikte kıhnabilir. Bu namazlar için belli vakit (saat) takdir edilir.

Kutup bölgeleri için de vaktin tayin edileceği aşikârdır. Zira oralarda gündüzün 24 saatten fazla sürmesi, takdir için kaçınılmaz bir özürdür. Böyle yerlerde oturan veya buralara seyahat eden kimseler, takdir edilen vakte göre ibâdet yaparlar. Ancak, bu vakit neye göre takdir adilacektir? Herhalde bu yerlerin sâkinlerinin, kendilerine en yakın beş vakit bulunan bir bölgeye göre ibâdetlerini yapmaları en uygun durumdur. Ona göre namaz kılınır, ona göre oruç tutulur. Bugün radyo ve televizyon, bu meseleyi gayet kolaylaştırmıştır. Tâ Magri b’de, Kahire’de, Yemen’de okunan ezanı evimizde duyuyoruz.” (Süleyman Ateş- Kur’an Ansiklopedisi, Namaz maddesi)

 

DİYANET İLMİHALİ: İKİ NAMAZI BİR VAKİTTE KILMAK (CEM‘)

Âlimler, hac zamanında Arafat’ta öğle ile ikindinin öğle namazının vaktinde birlikte kılınması (cem‘-i takdîm) ve Müzdelife’de akşam ile yatsının yatsı namazının vaktinde birlikte kılınması (cem‘-i te’hîr) konusunda görüş birliği etmişlerdir. Bu iki yer dışında iki namazı cemederek birlikte kılmanın câiz olup olmadığında ve cemetmeyi câiz kılan mazeretlerin neler olduğunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir.

Hanefî mezhebinde, hac zamanında Arafat ve Müzdelife’deki cem‘in dışında, iki namazın bir vakitte cemedilmesi câiz görülmez. Bununla birlikte Hanefîler’e göre yolculuk, yağmur gibi cem‘i mubah kılan mazeretlerin bulunması durumunda şöyle bir cem‘ uygulaması mümkündür: Bir namaz (öğle veya akşam), diğer namazın (ikindi veya yatsı) vaktinin girmesine yakın bir zamana kadar geciktirilip, bu namazın kılınmasından sonra diğerinin vaktinin girmesi ve bu namazın da kendi vaktinde kılınması mümkündür. Bu uygulamada, bir namaz hemen diğerinin ardından kılındığı için buna “cem‘ü’l-fiil” ve “cem‘ü’l-muvâsala” denildiği gibi, bir namaz son vaktinde diğeri de ilk vaktinde olmak üzere her namaz kendi vakti içinde kılınmış olacağı için buna “mânevî cem‘” ve “şeklî (sûrî) cem‘” de denilir. Bu şekildeki cem‘, yukarıda tanımı verilen gerçek anlamda bir cem‘ değildir. Çünkü bu uygulamada vakit değil, fiil birleştirilmektedir.

Diğer mezheplerde cem‘, belirli sebep ve şartlarla câiz görülmüştür. Şiî-Ca‘ferî mezhebinde ise, hiçbir mazerete gerek olmaksızın iki namazın bir vakitte cemedilmesi câizdir. Cem‘i kabul edenlere göre, iki namazın cemedilmesini câiz kılan sebepler, ayrıntıdaki görüş ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa şunlardır: 1. Yolculuk (sefer), 2. Yağmur, çamur, kar, dolu, 3. Hastalık, 4. İhtiyaç ve meşguliyet…

1. Yolculuk. Hanefîler dışındaki çoğunluk âlimler, yolculuğu bir mazeret kabul ederek, yolculukta cem‘ yapılmasını câiz görmüşlerdir. Ancak bazı ayrıntılarda aralarında görüş ayrılığı vardır. Buna göre Mâlikîler, cem‘ yapmanın câiz olabilmesi için yolculuğun yorucu bir yolculuk olmasını şart koşarken, Şâfiîler ve Hanbelîler, yorucu olup olmamasına bakılmaksızın yolculuğun her hâlükârda cem‘ için bir mazeret olduğunu söylerler

2. Yağmur, Kar, Dolu. Yağmur, şiddeti konusundaki görüş ayrılıkları bir tarafa bırakılacak olursa, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde, yolcu olmayan (mukim) kişiler için bir mazeret kabul edilmiş ve böyle günlerde namazın cem‘i belli şartlarla câiz görülmüştür

Şâfiîler, yerlerin çamurlu olmasını cem‘ yapmayı câiz kılan mazeret kabul etmezken, Hanbelîler bunu bir mazeret saymış, Mâlikîler ise cem‘in câiz olabilmesi için çamurla birlikte zifiri karanlık durumunun bulunmasını şart koşmuşlardır.

Mezheplerin cem‘ konusunda görüş ayrılığına düşme sebepleri üç noktada toplanabilir:

1. Namazların vakitlerini tayin eden hadisler yanında, cem‘ konusunda birbiriyle çelişir gözüken haberlerin bulunması…

2. Arafat ve Müzdelife’de cem‘ yapmanın meşrûluğunda ittifak vardır…

3. Namazların müşterek vakitleri olup olmadığı noktasındaki tartışma da, cem‘ konusundaki görüş ayrılığının önemli bir nedeni olmuştur.

Beş vakit namazın ilk ve son vakitleri, ayrıntıdaki ihtilâflar bir yana, bellidir ve herkes tarafından kabul edilmektedir. Ca‘ferî mezhebinin vakit anlayışı, Ehl-i sünnet’ten farklı olup, olağan durumlarda bile cem‘e imkân veren bir şekildedir. Şiîler genelde cem‘ yaparak namaz kıldıkları için, onların namazı üçe indirdiği zannedilir…

Hanefî mezhebinin görüşü, teorik olarak daha tutarlı ve savunulabilir olmakla birlikte, günümüzde cem‘in yapılmasının namaz kılanlara sağlayacağı birtakım kolaylıklar bulunmaktadır. Cem‘ yapmak sonradan ortaya çıkmış, uydurulmuş bir uygulama değildir. Nitekim Arafat ve Müzdelife’de cem‘ yapılacağını bütün mezhepler söylemektedir. Bunun yanında Hz. Peygamber’in çeşitli zamanlarda ve çeşitli durumlarda iki namazı birleştirerek bir vakitte kıldığı yönünde rivayetler bulunmaktadır. Gerek Arafat ve Müzdelife’deki cem‘in, gerekse öteki rivayetlere göre çeşitli zamanlarda yapılan cem‘in gerekçesi ve hikmeti namaz kılanlara kolaylık sağlanmasıdır. Hz. Peygamber’in, korku ve yolculuk durumu olmaksızın da öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birlikte kıldığına dair rivayetler bulunduğu gibi (Muvatta, I, 144; Müslim, “Salâtü’l-müsâfirîn”, 49), bazı sahâbîlerin de cem‘ yaptığı nakledilmektedir…

Şu kadar ki, namaz vakitlerini fiilî olarak uygulayan ve belirten Hz. Peygamber olduğu gibi, cem‘in meşruiyetini söz ve fiili ile belirten de odur. Sünnetin bir kısmı alınıp bir kısmı atılamayacağına göre, bunların arasını uzlaştırmak gerekir.

Cem‘ Yaparken Dikkat Edilecek Hususlar: Sabah namazı hiçbir şekilde cemedilemez. Cem‘ yalnızca öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı arasında olabilir…

Cem‘-i takdîmde, sırayı gözetmek (tertibe riayet etmek) gerekir. Öğle ile ikindi cem‘ ediliyorsa önce öğle, sonra ikindi kılınmalıdır. Cem‘-i te’hîrde ise sıraya riayet edilmezse Hanbelîler’e göre sahih olur; Şâfiîler’e göre de sahih olmakla birlikte ikinci namaz kazâ olarak kılınmış olur. (TÜRKİYE DİYANET VAKFI İlmihali-Namazların Cem’i)

 

 

DİYANET: “NAMAZLARIN CEM’İ (BİRLEŞTİRİLEREK KILINMASI)

Belirli şartlari taşiyan her Müslüman’a günde beş vakit namaz farzdir. Her namaz kendi vakti içinde edâ edilmek üzere farz kilinmiºtir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de : “Namaz, müminler üzerine belli vakitlerde edâ edilmek üzere farz kılınmıştır” (Nisa Suresi, ayet 103) buyurulmaktadır. Bu itibarla normal şartlar içinde her namazın vaktinde kılınması gerekir.

Hanefi mezhebine göre hac mevsiminde arefe günü Arafat ve Müzdelife’nin dışında hiçbir yerde namazların birleştirilerek kılınması caiz değildir.

Bununla birlikte, Hz. Peygamber’in sahih hadisleri ve uygulamaları dikkate alındığında, yolculuk, hastalık, doktorun ameliyatta bulunması gibi zorunluluk hallerinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazları duruma göre takdim veya tehir edilerek birlikte kılınabilir. Birleştirilerek kılındığında, iki namaz arasındaki sünnet namazlar terk edilir; her bir farz için ayrı kamet getirilir.” (Diyanet Fetvaları)

 

 

SÜLEYMAN ATEŞ: KUR’AN-I KERİM (NAMAZI) ÜÇ VAKİT BELİRLEMİŞTİR! “Kur’ân-ı Kerîm, namaz için üç vakit belirlemiştir. Bunlar, gündüzün iki ucuyla, gecenin gündüze yakın bir kesimidir. İsrâ 78-79’uncu ayetlerde Hz. Peygamber’e, güneşin sarkmasından, gecenin alacakaranlığına değin ve bir de tan yeri ağarırken namaz kılması emrediliyor.” (Süleyman Ateş -Vatan Gazetesi -13/6/2003)

 

 

(ÜÇ VAKİT NAMAZ- FARZ SÜNNET AYRIMI) PEYGAMBER, NAMAZI ALLAH RIZASI İÇİN KILMIŞTIR

“Kur’ân’da açık olarak anılan namaz vakitleri 3’tür. Gündüzün iki ucu. Birinci ucu, sabah vaktidir, ikinci ucu ise başlangıç ve sonu belirtilmiş olan biraz geniş bir vakittir. O da güneşin batmasından, alacakaranlığa kadar olan zamandır. Bu ikisi ayrı zaman değil, bir vaktin iki sınırıdır. Güneşin batmasından itibaren alacakaranlığa kadar olan zaman, akşam namazının vaktidir. 3’ncü vakit ise gece aralığında olan vakittir. Ancak Peygamberimiz, güneşin batmasından alacakaranlığa kadar olan vakitte iki namaz kıldırmıştır. Bunların birincisine akşam, ikincisine yatsı namazı denmiştir. Gece aralarında kılınan namazın adı da teheccüddür. Bu da farzdır.

Kur’ân’da belirtilen bu 3 vakte Peygamberimiz, 2 vakit daha eklemiştir. Öğle ve ikindi. Peygamberimiz bu namazları cemaatle kıldırdıktan için bu namazlara farz denmiştir. Aslında Hz. Peygamber herhangi bir namaz için farz veya sünnet ayırımı yapmamış, Allah rızası için namaz kılmıştır.

Daha sonra gelişmeye başlayan fıkıh (ibadet ve hukuk) bilimi uzmanları, Hz. Peygamber’in, sürekli olarak cemaatle kıldırdığı namazlara farz, kendi başına kıldığı namazlara nafile veya sünnet demişlerdir. Ama bu bölümleme veya tasnif, Peygamber’e ait değil, uzmanlara aittir. Kur’ân’da namaz vakti olarak 3 vakit anılmıştır ama “Bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl” (Tâhâ: 14) emri geneldir. Bir vakitle sınırlı değildir. Peygamberimiz de ayetle belirlenen vakitler dışında öğle ve ikindide de cemaatini toplayıp namaz kıldırmıştir. Kur’ân’a göre 3 vakit namaz kılan da Allah’ın emrini yerine getirmiş fakat Peygamberimizin ve o zamandan bu zamana İslâm ümmetinin icmaını terk etmiş olur ki bu da bir vebaldir. Fakat yine de o, böyle yapmakla İslâm dışına çıkmış veya günahkâr olmaz. Sadece kendi içtihadına uymuş olur. Bu bir yorumdur, samimi kanaatiyle bu yoruma inanmış ise günahkâr olmaz. Çünkü İslâm tarihinde bu görüşte olan kimseler de vardır. Mesela Haricîler, sadece sabah ve akşam namazlarının farz olduğunu söylemişlerdir.” (Süleyman Ateş -Vatan Gazetesi -5/11/2003)

NAMAZLARIN BİRLEŞTİRİLMESİ-Bayındır

Öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının birlikte kılınabileceğine dair ha­dis-i şerifler vardır. Kur’an-ı Kerim’de de buna engel bir hüküm yoktur. Ayetler öğle ile ikindi vaktini birbirinden, kesin çizgilerle ayırmamaktadır.


فَاصْبِرْ
عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ

“Onlar ne derlerse desinler sen katlan. Güneş doğmadan önce de batmadan önce de her şeyin en güzelini yapan Rabbine ibadet et.” ( Kaf 50/ 39)

Güneş doğmadan önce sabah namazı, batmadan önce de öğle ve ikindi na­mazları kılınır.

فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ. وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُون

“Akşama girdiğiniz vakit ve sabaha erdiğiniz vakit Allah’a ibadet edin.Göklerde ve yerde yaptığı her şeyi en güzel yapmak ona hastır.Günün so­nunda ve öğleye erdiğinizde ona ibadet edin.” (Rum 30/ 17-18)

Ayetlerde akşam ile yatsı vaktini ayıran açık ifadeler de yoktur.

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَى

“Onlar ne derlerse desinler sen katlan; gece saatlerinin bir kısmında ve gündüzün uçlarında her şeyi en güzel yapan Rabbine ibadet et, böylece hoşnut olabilirsin.” (Taha 20/130)

“Akşama girerken ve sabaha kavuşurken Allah’a ibadet et.” (Rum 30/17)


أَقِمِ
الصَّلاَةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا

“Güneşin batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl; sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahit olur.” (İsra 17/78)

Şu ayet, günde en az beş vakit namaz kılınması gerektiğini açıkça ifade etmektedir:


وَأَقِمِ
الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّـيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِين

“Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul edenler için bir öğüttür.” (Hud 11/114)

Arap dilinde gündüz, güneşin doğuşu ile batışı arasındaki vakittir. İsra 17/78’de gündüzün birinci ucunun güneşin tepe noktasından batıya kayması, Kaf 50/ 39’da ikinci ucunun güneşin batmasından önceki vakit olduğu açıklanmıştır. Gecenin gündüze yakın zamanları ise en az üç zamandır. Çünkü Arapça’da çoğul kelime en az üçü gösterir. Bu vakitler, güneşin doğmasından önceki vakit ile batmasından sonraki vakittir. Taha 20/130’da, güneşin doğmasından önceki vakit, Rum 30/ 17’de akşama erdiğimiz vakit zikredilmiştir. Peygamberimizin uygulamasında güneşin batmasından sonra kılınan akşam namazı ile batı ufkundaki beyazlığın kaybolmasından sonra kılınan yatsı namazı olmak üzere iki vakit akşam üzeri kılınan namaz olarak açıklanmıştır. Böylece bu son âyet, beş vakit namazı göstermiş olmaktadır.

Şu âyet de namazların en az beş olması gerektiğini gösterir:


حَافِظُواْ
عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ

“Namazlara ve orta namaza özen gösterin; Allah’ın huzurunda saygıyla durun.” (Bakara 2/238)

Namazlar diye tercüme edilen “salavât” “salat”ın çoğuludur. Arapça’da çoğullar en az üç şeyi gösterdiğinden savât, en üç namaz demek olur. Bir de orta namaz emredildiği için üçten sonra ortası olan ilk sayı beştir. Bu sebeple namazların en az beş vakit olması, bu âyetin de gereğidir. İbn Abbas radiyellahu anh’in bildirdiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem namaz vakitleri konusunda şöyle buyurmuştur:

“Cebrail Kâbe’nin yanında bana iki kere imamlık yaptı. Birin­cisinde öğle namazını, gölgeler bir ayakkabı kayışı kadar iken kıldırdı. Sonra her şeyin kendi gölgesi kadar olduğu za­man ikindiyi kıldırdı. Güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği saatte akşam namazını kıldırdı. Şafağın kaybolduğu saatte de yatsıyı kıl­dırdı. Sabah namazını da tan yerinin ağardığı, oruç tutana yeme­nin içmenin ya­sak olduğu saatte kıldırdı.

Cebrail ikinci kez imamlık yaptığında öğle namazını, dünki ikindi vaktinde, her şeyin gölgesinin kendi boyu kadar olduğu vakitte kıldırdı. İkindiyi, her şeyin gölgesi kendinin iki katı ol­duğu vakitte kıldırdı. Sonra akşam namazını ilk günkü vaktinde kıldırdı. Son yatsı namazını gecenin üçte biri geçtikten sonra kıl­dırdı. Sabah namazını da ortalık aydınlandığı sırada kıldırdı. Sonra Cebrail bana döndü ve dedi ki, «Ya Muhammed, bu senden önceki peygamberlerin ibadet vaktidir. İbadet vakti bu iki vaktin arasıdır.[1]”


I- NAMAZLARI BİRLEŞTİRME İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER

A- Yolculukta Birleştirme

Enes b. Malik radiyellahu anh, Resulullah sallallahualeyhi ve sellem’in öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı yolculukta birleş­tirdiğini söylemiştir.[2]

Ebu Tufeyl diyor ki; Muaz b. Cebel radiyellahu anh şöyle dedi: “Tebuk sava­şında Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir­likte çıktık. Öğle ile ikindiyi bir, akşam ile yatsıyı da bir kılardı. «Neden böyle yaptı?» dedim. Dedi ki; «Ümmetini sıkıntıya sok­mak istemedi.»[3]“

İbni Abbas (RA) dedi ki; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yolculuk halinde iken öğle ile ikindiyi birleştirirdi. Akşamla yatsıyı da birleştirirdi”[4].

Abdullah b. Abbas dedi ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yaptığı bir yolculukta, Tebuk savaşında namazı birleştirmiştir. Öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı bir kılmıştır.

Hadisin ravisi Saîd b. Cübeyr diyor ki, İbni Abbas’a, “Onu buna zorlayan neydi ?” diye sordum. Dedi ki: “Ümmetini sı­kıntıya sokmamak istedi.”[5]

a – Cem-i takdim ve cem-i te’hir
Cem-i takdim, öğle ile ikindinin öğle namazı vaktinde, akşam ile yatsının akşam namazı vaktinde; cem-i tehir de öğle ile ikindinin ikindi namazı vak­tinde, akşam ile yatsının da yatsı namazı vaktinde kılınmasıdır.

Küreyb, İbni Abbas radiyellahumâ’dan şunu rivayet ediyor: «Size Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’ın seferdeki nama­zından bahsedeyim mi?» dedi, «Elbette» dedik. Şunu anlattı: «Konak yerinde iken güneş batıya kayar (öğlen vakti girer) ise binmeden öğle ile ikindiyi birleştirirdi. Konak yerinde iken güneş batıya kaymamışsa ikindiye kadar yürür, iner, öğle ile ikindiyi bir­leştirirdi. Konak yerinde iken güneş batarsa akşam ile yatsıyı bir­leştirirdi. Güneş batmamışsa biner, yatsı oluncaya kadar yürür ve iner ikisini birleştirirdi.»[6]

Muaz b. Cebel (RA)’dan şu rivayet edilmiştir: Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem, Tebuk savaşında güneşin kay­masından önce hareket ederse öğleyi birleş­tirmek için ikindiye kadar geciktirir, ikisini birlikte kılardı. Güneşin kaymasın­dan sonra hareket ederse öğle ile ikindiyi birlikte kılar, sonra yola devam ederdi. Akşam namazından önce yola çıkarsa akşamı yatsıyla birlikte kılmak için gecikti­rirdi. Akşam namazından sonra yola çıkacak olursa yatsıyı öne alır akşamla bir­likte kılardı.[7]

Aişe (R.Anha); Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolculuk sıra­sında öğleyi geciktirip ikindiyi öne aldığını, akşamı öne alıp yat­sıyı geciktirdiğini söylemiştir.[8]

b- Öğle ile ikindinin birleştirilmesi
Enes b. Malik radiyellahu anh dedi ki: “Resulullah sallallahu aleyhi ve sel­lem güneşin batıya kaymasından önce yola çıkarsa öğleyi ikindi vaktine erteler, sonra iner ikisini birlikte kılardı. Yola çıkmadan güneş kayarsa öğleyi kılar, sonra binerdi.”[9]

Ebu Kılâbe, İbni Abbas’ın şöyle dediğini rivayet edi­yor: «Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem bir yerde konaklar ve orası hoşuna gi­derse öğleyi gecikti­rerek ikindiyle birleştirirdi. Yürürde konak yeri bulamazsa konak yerine gelin­ceye kadar öğleyi geciktirir öğle ile ikindiyi birleştirirdi.»[10]

c – Akşam ile yatsının birleştirilmesi
Cabir b. Abdullah radiyellahu anhuma dedi ki: “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem güneş battığı sırada Mekke’den çıktı. Serif’e gelinceye kadar namaz kılmadı. [11] Orası Mekke’ye 10 mil me­safededir.”[12]

Ondan ikinci bir nakil de şöyledir: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Serif’de iken güneş battı. Mekke’ye gelinceye kadar namaz kılmadı.”[13].

Ömer b. Ali babasından, O da dedesinden şunu rivayet etmiştir: «Ali ra­diyellahu anh güneş batıp ortalık kararıncaya kadar yürürdü; sonra iner akşam namazını kılar, arkasından da yatsıyı kılardı. Sonra da “Ben Resulullah sallal­lahu aleyhi ve sel­lem’in bu şekilde yaptığını gördüm” derdi.»[14]

Nafi’, İbni Ömer radiyellahu anhümânın akşam ile yatsıyı şa­fak kayboldu­ğunda birleştirdiğini ve şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: «Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yolculukta acelesi ol­duğu zaman akşamla yatsıyı birleştirirdi.»[15]

İsmail b. Abdurrahman dedi ki: «İbni Ömer’e Hıma­’ya kadar arkadaşlık et­tim. Güneş batınca ona namazı hatırlatmaktan çekindim. Ufuktaki beyazlık ve yatsının alaca karanlığı kaybolunca konak­ladı, akşamı üç rekat kıldırdı Sonra da iki rekat kıldırdı[16]. Sonra dedi ki: “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in böyle yaptığını gör­düm.”»[17]

Nafi’den gelen bir rivayet şöyledir: «İbni Ömer radiyallahu anhümâdan Sa­fiyye’nin imdadına yetişmesi istendi. O da hemen o akşam üç günlük yola çıktı. Akşama kadar yürüdü. “Namaz!” dedim, dönüp bakmadı, yürüdü. Karanlık çö­künceye kadar de­vam etti. Salim veya bir başkası “Akşam oldu! Namaz!” dedi. Dedi ki: “ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yolculukta acele gitmesi ge­rektiğinde bu iki namazı birleştirirdi. Ben de bir­leştirmek istiyorum. Yürüyün!” şafak kayboluncaya kadar yü­rüdü, sonra ikisini birleştirdi.»[18]

Nafi dedi ki: «İbni Ömer iki namazı bir kere birleştir­miştir. Eşi Ebu Ubeyd kızı Safiyye’nin hasta olduğu haberi geldi. İkindiyi kıldıktan sonra ağırlıklarını almadan yola çıktı. Akşam namazı vakti oluncaya kadar süratle yürüdü. Arka­daşlarından birisi “Namaz!” dedi. Ona cevap vermedi. Sonra bir başkası dedi. Ona da cevap vermedi. Üçüncü biri konuşunca “Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i gördüm. Yolculukta acelesi olduğu zaman iki namazı bir­leştirmek için bu namazı geciktirirdi. dedi.” [19].

Ebû Zübeyr dedi ki: «Cabir’e Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem akşam ile yatsıyı birleştirmiş midir diye sordum “Evet” dedi. “Beni Musta­lik[20] savaşı sı­rasında yaptı.»

Amr b. Şuayb babasından dedesinin şöyle dediğini ri­vayet etmiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Beni Mustalik savaşında iki namazı bir­leştirmiştir.” [21]

Abdullah b. Mes’ud radiyellahu anh şöyle dedi: “Cem’de[22] kıldığı bir yana, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi görmedim ki, bir namazı vaktinde kıl­masın. Cem’de akşamla yatsıyı, birleştirmişti. Ertesi gü­nün sabah namazını da vaktinden önce kılmıştı.”[23].

d – Ezan ikamet ve arada kılınan nafile namaz
Abdurrahman b. Zeyd diyor ki; «Abdullah b. Mes’ud’la birlikte Mekke’ye çık­tık. Sonra Cem’e geldik. Herbiri için bir ezan ve ikamet ile iki namaz kıldırdı. Akşam yemeği ikisinin arasında yendi. Sabah nama­zını tanyeri ağardığı an kıl­dırdı. Biri tanyeri ağardı, diğeri de ağarmadı diyordu. Sonra şöyle dedi; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki bu iki namaz, akşamla yatsı, burada vakitlerinin dışına çıkarılmıştır. Yatsının son vakti girmeden insanlar Cem’e ulaşmaz. Sa­bah namazı da bu saattedir. Ortalık aydınlanıncaya kadar vakfe yaptı. Sonra dedi ki; Emir’ül-müminîn şimdi yola çıksaydı sünnete uymuş olurdu. ”»[24]

Abdullah b. Malik dedi ki, Cem’de İbn Ömer ile birlikte namaz kıldım. İka­met getirdi, akşam namazını üç rekat kıldı, sonra yatsı namazını bir tek ikemetle iki rekat kıldı[25].

Saîd b. Cübeyr ve Abdullah b. Malik dediler ki, Akşam ve yatsıyı, İbn Ömer ile Müzdelife’de bir tek ikametle kıldık[26].

Said b. Cübeyr dedi ki, İbn-i Ömer ile birlikte aşağı indik. Cem’e varınca bize akşam ve yatsıyı bir ikametle üç ve iki (rekat) kıldırdı. Geriye dönünce dedi ki, «Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem bu yerde bize böyle namaz kıldırdı.»[27]

İbni Ömer (R.Anhüma): Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Müzdeli­fe’de akşam ile yatsıyı birleştirdiğini, bir tek ikametle akşamı üç rek’at, yatsıyı iki rek’at kıldığını haber verdi[28].

Abdullah b. Ömer radiyellahu anhüma şöyle dedi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Müzdelife’de ak­şam ile yatsıyı her biri için bir ikamet alarak bir­leştirdi. İkisinin arasında da bunlardan biri­nin arkasında başka namaz kılmadı.[29]

Küreyb, Üsame b. Zeyd (R.Anhüma)’dan şunu işitmiştir: Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem Arafât’tan hareket etti, Şi’b’e geldi. İdrarını yaptı, yıkandı ama abdest almadı. Ona “Namaz!” dedim. “Namaz ileride” buyurdu. Müz­delife­’ye gelince güzelce abdest aldı, sonra kamet getiril­di ve akşam namazını kıldırdı. Sonra herkes olduğu yere devesini ya­tırdı. Sonra ikamet alındı ve namaz kıl­dırdı. İkisi arasında namaz kılmadı[30].

B- Yolculuk Dışında Birleştirme
İbni Abbas (R.Anhüma) şöyle dedi: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı birleş­tirdi. Ne korku vardı, ne yolculuk.[31]“

İbni Abbas (R.Anhüma) şöyle dedi: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’de öğle ile ikindiyi birlikte kıldırdı. Ne korku vardı, ne yolculuk.”

Hadisin ravilerinden Ebu’z-Zubeyr dedi ki, Saîd b. Cubeyr’e, ”O bunu niye yaptı?” diye sordum. Dedi ki; İbni Abbas’a senin bana sorduğun gibi sordum, şöye dedi; «İstedi ki, ümmetinden kimseye sıkıntı vermesin.»[32]

İbni Abbas şöyle dedi: «Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’de öğle ile ikindiyi akşamla yatsıyı birleş­tirdi. Ne korku vardı, ne yağmur.»

(Hadis ravilerinden Veki’i şu ilavede bulunmuştur) İbni Abbas’a dedim ki; “Bunu niye yaptı?” Şöyle dedi: «Ümmetini sıkıntıya sokmamak için.»

Ebû Muaviye’nin rivayetinde de şu vardır: İbni Abbas’a dendi ki, “Bununla maksadı neydi?“ Şöyle dedi: “İstedi ki, ümmetini sıkıntıya sokmasın.”[33]

Amr, Cabir b. Zeyd’in İbni Abbas’tan şöyle bir rivayette bulunduğunu söyle­miştir : “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte sekiz rek’at bir arada, yedi rek’at bir arada kıl­dım.”

Dedim ki; “Ebu’ş-Şa’sa! herhalde öğleyi geciktirdi ikindiyi öne aldı. Akşamı geciktirdi yatsıyı öne aldı.” O, «Bende öyle zannediyorum.» dedi.[34]

İbni Abbas (R.Anhüma) şöyle dedi.: «Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine’de yedi ve sekiz kıldırdı. Öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı» [35]

Akşam ile yatsı birleşince yedi, öğle ile ikindi birleşince sekiz rek’at olur.

Abdullah b. Şakîk diyor ki; Abdullah ibni Abbas bir­gün ikindiden sonra bize konuşma yaptı. Güneş battı, yıldızlar or­taya çıkmaya başladı. İnsanlar ona; «Namaz! Namaz!» diye seslendiler. Benû Temîm’den bir adam geldi, ciddi ve dimdik bir şekilde «Namaz! Namaz!» (dedi.) İbni Abbas dedi ki; «Sünneti bana mı öğretiyorsun be anasız.» Sonra şöyle devam etti: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birleştirdiğini gördüm.»

Abdullah dedi ki; «Bu benim içimi kemirdi. Ebu Hureyre’ye gittim ve sor­dum; onun sözünü tasdik etti.»[36]

Müslim’in ibni Abbas’tan yaptığı bir diğer rivayet şöyledir:

“Biz Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında iki namazı birleşti­rirdik.”[37]

II- MEZHEBLERİN GÖRÜŞLERİ
İlim adamlarının çoğuna göre, sefer sırasında iki namaz bir arada, bunlardan birinin vaktinde kılınabilir. Bunlar arasında Saîd b. Zeyd, Sa’d, Üsame, Muaz b. Cebel, Ebu Musa, İbn Abbas ve İbn Ömer vardır[38]. Tavus, Mücahid, İkrime, Ma­lik, Sevrî, Şafiî, İshak, Ebu Sevr ve İbn ‘ül-Münzir de böyle demişlerdir.

el-Hasen (el-Basrî), ibn Sîrîn ve Hanefîlere göre namazlar yal­nızca Arefe günü Arafat’ta ve Müzdelife gecesi Müzdelife’de birleştirilebilir. İbn’ül-Kasım’ın Malik’ten rivayeti ve tercihi de böyledir. Onlara göre namaz vakitleri tevatürle sabit olduğu için haber-i vahid ile terk edile­mez[39].

Zahirî mezhebi de Arafat ve Müzdelife dı­şında namazları birleştirmeyi ka­bul etmez. Ca­ferî Mezhebi’ne göre namazlar her zaman birleştirilerek kılınabilir. Hanbelî ve Mâlikî mezhebleri bu iki görüşün orta­sında yer alır.

A- YALNIZ ARAFAT VE MÜZDELİFE’DE BİRLEŞTİRME
Bu Hanefî ve Zahirî Mezheplerinin görüşüdür.

a- Hanefî Mezhebi
Hanefî mezhebine göre yolculukta, öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı, bunla­rın birinin vaktinde birleştirilerek kılınamaz Ancak yolcu, birinci namazı vakti­nin sonunda ikinciyi de vaktinin başında kılıp namazları fiilî olarak birleştirebi­lir. Çünkü Buhari ve Müslim, İbn Mes’ud radiyel­lahu anh’ın şu sözünü rivayet etmişlerdir: «Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi görmedim ki, bir namazı vaktinde kılmasın. Sadece Cem’de [40]akşamla yatsıyı birlikte kıldı. Bir de ertesi günün sabah namazını vaktinden önce kıldı.”[41]

Yani Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem o gün (sabah na­mazını), her zaman kıldığı vakitten önce, ufuk henüz yeni aydın­lanırken (ğales), kılmıştı. Araftta birleştirme meşhur olduğu için, İbn Mes’ûd ona değinmemiş olmalıdır.

Ta’rîs gecesi[42] ile ilgili Müslim’de geçen şu hadis de konunun delilidir: “Uykudayken kusur olmaz. Asıl kusur, bir namazı ikincinin vakti girinceye ka­dar kılmayanın kusurudur.”[43]

Enes’in rivayet ettiği şu hadis yukarıdaki iki hadise zıttır. “Resulüllah sallal­lahu aleyhi ve sellem yolculukta acelesi olduğu zaman öğleyi ikindinin ilk vak­tine erteler ikisini bir kılardı. Ak­şam namazını da şafak kaybolunca kılmak için ertelerdi.”

İbn Ömer’den gelen şu hadise de zıttır. “Resulüllah sal­lallahu aleyhi ve sel­lem, yolculukta acelesi oldu mu akşamla yatsıyı şa­fak kaybolduktan sonra birleş­tirirdi.”

Ravî’nin daha fakih olması ve ihtiyata uygun bulunması sebebiyle İbn Mes­’ud’un hadisi tercih edilir ve çelişkili durumda ona ön­celik tanınır.

Çelişkiyi gidermek için İbn-i Ömer’in rivayet ettiği hadiste geçen şafak, kır­mızı şafak kabul edilir. Çünkü şafak kelimesi hem akşam batı ufkunda bir süre devam eden kırmızılık için hem de onu çevreleyen be­yazlık için kullanılır. Bu da bizim dediğimiz gibi birleştirmenin ta kendisi olur. Yani yolcu vaktin so­nunda iner, o vaktin namazını kılar. İkinci namazı da kendi vaktinin başında kı­lar.

Birleştirme ile ilgili hadislerde bir birine ters şeyler vardır. Onlardan birinde İbni Abbas radiyellahu amhumâ’dan şu rivayet edilir: «Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine-i Münev­vere’de öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı bir­leştirdi. Ne korku vardı, ne yağmur.» İbni Abbas’a «Böyle yapmakla neyi kas­detti?» diye soruldu. «Ümmeti sıkıntıya sokulmasın, istedi.» dedi.

Böyle bir durumda birleştirmenin caiz olacağına dair ne bizim ne de öbürle­rinin görüşü vardır. Ya Ta’rîs gecesi hadisi buna açıkça muhalifken durum ne olur?[44]

Hacılar Arafat’ta öğle ile ikindiyi öğle vaktinde kılabilirler. Bunun için bir ezan okunur iki ikamet getirilir. İki farz namaz arasında nafile kılmamak evla­dır. Eğer kılarsa mek­ruh olur ve ikindi için de bir ezan okumak gerekir.

Ebu Hanife’ye göre Arafat’ta namazları birleştirebilmek için her iki namazı da halife veya onun görevlendireceği kişiyle birlikte kılmak ve ih­ramlı olmak gerekir. İmameyn bunu şart koşmaz.

Hacılar akşamla yatsıyı Müzdelife’de, yatsı namazı vaktinde bir ezan ve bir ikametle birleştirirler.[45]

b- Zâhirî Mezhebi
Zahirîlere göre öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının ortak olduğu bir va­kit yoktur. Arafat ve Müzdelife’deki durum o güne, o geceye ve o iki yere hastır.

Öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı, zaruret olsun olmasın her za­man şu şe­kilde birleştirilebilir: Öğle namazına kendi son vak­tinde başlanır, ikindi vakti girdiği sırada selam verilir. Sonra ikindi ezanı okunur, kamet getirilir ve ikindi kılınır. Akşam na­mazına da kendi son vaktinde başlanır, selam verilir, yatsı vakti de girmiş olur. Sonra ezan okunur kamet getirilir ve yatsı kendi vaktinde kılınır. Böyle yapılınca bütün hadislere uygun davranış sergilenmiş olur.

Namazları birleştirme ile ilgili en sahih hadisi Abdullah ibni Abbas ri­vayet etmiştir. «Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı bir arada kıldırdı. Ne korku vardı ne yolculuk.» İbni Abbas’a bununla maksadı neydi, diye soruldu. Dedi ki: “Ümmetini sıkıntıya sokmak istemedi.”

Bizim anlattığımız şekilde yapılacak birleştirmenin bu hadisle de çeli­şen bir yanı yoktur.[46]

c- Bu mezheplere yapılan eleştiri
Birleştirmeyi caiz görenler yukarıdaki görüşleri şöyle eleştirmektedirler:

1- Bunlar namaz vakitleri ile ilgili haberlerin mütevatir olduğuna bakarak, “Mütevatir haberleri terketmeyiz” diyorlar. Biz de terket­miyoruz, sadece tahsis ediyoruz. Mütevatirin sahih haberle tahsisinin caiz olduğu konusunda icma vardır. Kur’an’ın haber-i vahidle tahsisi­nin caiz olduğunda dahi icma vardır. O zaman sünnet sünnetle rahatlıkla tahsis edilebilir. Bu gayet açıktır.

2- “Hadislerde geçen birleştirmenin anlamı birinci namazın son vaktinde, ikincinin de ilk vaktinde kılınmasıdır.” deniyor. Bu iki yönden yan­lıştır: Evvela Peygamber sallallahu aleyhi ve selle­min iki namazı bunlardan birinin vak­tinde kıldığına dair olan haber açıktır. Enes şöyle demiştir: “O, öğleyi ikindi vak­tine erte­lerdi. Sonra iner, ikisini bir kılardı. Akşam namazını da şafak kaybo­lun­caya kadar geciktirirdi ki, yatsı ile birlikte kılsın.”

O zaman yukarıdaki yorum boşunadır. Sonra birleştirme bir ruhsattır. Onla­rın dedik­leri gibi olsaydı namazları birleştirme, vaktinde kılmaktan daha sıkın­tılı ve daha zor olurdu. Çünkü her bir namazı kendi vaktinde kılmak, birinciden, sa­dece onu kılmaya yetecek bir vakit kalacak şekilde iki vaktin uçlarını, kolla­mak­tan kolaydır. Düşünen herkes bunu anlar.

Birleştirme bu ol­saydı, ikindi ile akşamı, yatsıyla sabahı birleştirmek de caiz olurdu. Ama bunun haram olduğunda ümmet arasında görüş ayrılığı yoktur[47].

B-YOLCULUK, YAĞMUR VS. SEBEPLERLE BİRLEŞTİRME
Bu Şafiî, Malikî ve Hanbelî Mezheplerinin görüşüdür.

a- Şafiî Mezhebi
1- Yolculukta birleştirme
Uzun yolculukta dört rek’atlı farzlar iki rekat olarak kılınabildiği gibi, öğle namazı ikindiyle, akşam da yat­sıyla birleştirilebilir. Tercih edilen görüşe göre namazların kısaltılamayacağı kısa yolculuklarda da birleştirme olabilir. Namazlar birincinin vaktinde birleştirilirse cem-i takdîm, ikincinin vaktinde birleştirilirse cem-i tehir adını alır.

Birinci namazın vaktinde seyir halinde ise cem-i tehir yap­mak, istirahat ha­linde ise cem-i takdim yapmak efdaldir. Her iki­sinin vaktinde de seyir halinde veya istirahat halinde olursa cem-i takdim efdal olur. Yalnız Arafat’ta öğle ile ikindi namazlarını cem’-i takdim olarak, Müzdelife’de de akşam ile yatsı namaz­larını cem’-i tehir olarak kılmak daha faziletlidir.

Bir yolcu, birleştirdiği takdirde, namazını daha iyi kılacaksa mesala cemaatla veya avreti örtülü yahut özrü kesilmiş olarak kı­labilecekse birleştirmesi efdal olur.

2- Yağmur sebebiyle birleştirme
Mukim de olsa, yağmur veya dolu yağıyorsa yahut erimiş kar varsa, eve gi­dip tekrar camiye dönmek zor olacağından, öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı ce­m’i takdim olarak kılınabilir. Bunun için cem-i takdimin ilk üç şartıyla birlikte üç şart daha gerekir ki toplam altı şart eder.

(1) Yağmur, birincinin selamından ikincinin ilk tekbirine kadar devam et­melidir.

(2) Öne alınacak namaz cemaatla kılınmalıdır.

(3) Mescid ikametgaha uzak olmalı, mescide gidip gelirken alışılmadık bir şekilde yağ­murdan rahatsızlık duyulmalıdır.

Cuma namazı da öğle namazı gibidir. Yani öğle namazı ile ikindi cem’i tak­dim olarak kılınabil­diği gibi cuma namazı ile ikindi namazı da cem’i takdim ola­rak kılınabilir.

3- Hastalıkta birleştirme
Tercih edilen görüşe göre hasta, nasıl kolayına ge­lirse namazlarını öyle bir­leştirebilir.


4- İhtiyaç halinde birleştirme
Abdullah b. Şakîk diyor ki; Abdullah b. Abbas bir­gün ikindiden sonra bize konuşma yaptı. Güneş battı, yıldızlar or­taya çıkmaya başladı. İnsanlar ona; «Namaz! Namaz!» diye seslendiler. Benû Temîm’den bir adam geldi. Ciddi ve dimdik bir şekilde «Namaz! Namaz!» (dedi.) İbni Abbas dedi ki; «Sünneti bana mı öğretiyorsun be anasız.» Sonra devam etti: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birleştirdiğini gördüm.»

Abdullah dedi ki; «Bu benim içimi kemirdi. Ebu Hureyre’ye gittim ve sor­dum; onun sözünü tasdik etti.»[48]

Şafiî alimlerinden İmam Nevevî bu hadis-i şerifi açıklarken şu bilgileri vermektedir:

“İmamlardan bir topluluk, adet haline getirmeyecek kişinin, ihtiyaç halinde yolcu değilken de namazları birleştirebileceğini kabul etmiştir. Malikîlerden İbn-i Sîrîn ve Eşheb’in, Şafiîler’den Şâşî el-Kebîr’in ve bir grup hadis aliminin bu gö­rüşte olduğu bildirilmektedir. İbn’ül-Münzir bunu tercih etmiştir. İbni Abbas’ın “İstedi ki, ümmetini sıkıntıya sokmasın.”[49] ifadesi de bu görüşü kuvvetlendir­mektedir. İbn-i Abbas burada hastalığı veya başka bir şeyi sebep göstermemiş­tir[50].”

5- Cem-i takdimin şartları
Cem-i takdim, öğle ile ikindiyi öğle namazı vaktinde; akşam ile yatsıyı da akşam namazı vaktinde birleştirmektir. Şafiîlerde bunun dört şartı vardır:

1- Tertibe riayet etmelidir. Yani öğle ile ikindiyi birleştirirken önce öğle na­mazını, sonra ikindiyi kılmalı; akşam ile yatsıyı birleş­tirirken de önce akşamı sonra yatsıyı kılmalıdır. Cem-i takdim olarak namaz kılındıktan sonra birinci namazın fasid olduğu an­laşılırsa, her iki namazı da yeniden kılmak gerekir.

2- Birinci namazın ilk tekbiri ile selamı arasında ikinci namazı birleştirece­ğine niyet etmelidir.

3- Bir özür sebebiyle de olsa iki farzın arası fazla açılmamalı­dır. Bunun fazla­lığı ve azlığı örfle belirlenir. Arada çabuk da olsa iki rek’at namaz kılmak uzun bir fasıla sayılır. İki namaz arasında teyemmüm ve kamet alınabilir.

Farzları kıldıktan sonra, ilk namazdan bir rükün terk ettiğini hatırlarsa, her iki namazı iade etmesi lazımdır. Ama ikinci na­mazdan bir rükün terk ettiğini hatırlarsa, fazla zaman geçmemiş ise hemen bunu telafi eder. Yoksa ikinci namaz fasid olur ve birleştirme imkanı ortadan kalkar.

Bir rüknü terk ettiğini biliyor, ama onun hangi namaza ait olduğunu hatır­lamıyorsa, cem-i takdimi bırakarak her iki namazı zama­nında tekrar kılması la­zımdır.

Cem-i takdim olarak birleştirilen farzlar arasında, bunlara bağlı sünnetler de dahil hiç bir namaz kılınamaz. Arada kı­lınacak sünnetler, her iki namaz bittikten sonraya alınır. Yani öğle namazının son sünneti ile ikindinin ilk sünneti, ikin­dinin farzı kılındıktan sonra kılınır. Akşam namazının son sünneti ile yat­sının ilk sünneti de yatsının farzından sonra kılınır.

4- İkinci namaza başlayıncaya kadar özür devam et­melidir. Yoksa cem yapı­lamaz.


6- Cem-i tehirin şartları
Cem-i tehir, öğle ile ikindiyi ikindi namazının vaktinde, akşamla yatsıyı da yatsı namazının vaktinde birleştirmektir. Şafiîlere göre bunun iki şartı vardır:

1- Birinci namazın vaktinde, onu ikinci namazın vaktine te­hir edeceğine niyet etmelidir, yoksa namaz kazaya kalmış olur.

2- Yolculuk hali her iki namaz bitinceye kadar devam etmeli­dir. Birinci veya ikinci namazı kılarken, gitmek istediği yere varsa mesela gemisi limana yanaşsa birinci namazı kazaya dönüşür fakat gü­nahkar olmaz.

Cem’-i tehirde sırayı gözetmek şart değildir. İkindiyi, öğle namazından; yat­sıyı akşam namazından evvel kılabilir[51].

b- Hanbelî Mezhebi
Bir rivayete göre birleştirme efdaldir. Çünkü kasır gibi çok rahat ve kolaydır. Bir rivayete göre ayrı kılmak efdaldir. Çünkü ihtilafa girilmemiş olur. Zaten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin onu devamlı uyguladığı da nakledil­memiştir. Eğer efdal olsaydı, kasır gibi devamlı uygulardı[52].


Namazlar yedi yerde birleştirilebilir :

1- Yolculukta birleştirme
Yolculukta öğle ile ikindi veya akşam ile yatsı birleştirilebilir. Ancak bu yalnız namazı kısaltmanın mubah olduğu yolculukta olur. İmam Malik’e ve Şa­fiî’nin bir görüşüne göre birleştirme kısa yolculukta da olabilir. Çünkü kısa yolcu­luk olduğu halde Mekkeliler Arafat ve Müzdelife’de namazları birleştirirler.

Bize göre birleştirme, yolculuktaki sıkıntıyı gidermek için konmuş bir ruh­sattır. Bu da kasr ve mestlere üç gün meshetmek gibi uzun yolculukta olur. Bir­leştirme, ibadeti vaktinden geriye bırakma olduğu için tıpkı Ramazan’da oruç tutmamaya benzer.

Bir de birleştirmenin delili Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin uy­gulamasıdır. Ondan nasıl görülmüşse öyle yapılması gerekir. Onun namazları, yalnızca uzun yolculukta birleştirdiği nakledilmiştir[53].

2- Hastalıkta birleştirme
Hastalıkta namazlar birleştirilebilir. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem istihâze kanı[54] gören bir kadına iki namazı birleştirmesini emretmiş­tir[55]. İstihâze bir çeşit hastalıktır[56].

Hastalıktan dolayı birleştirme, Atâ ve Malik’in de görü­şüdür. Rey taraftarları ve Şafiî’ye[57] göre bu durumda birleştirme caiz olmaz. Çünkü namaz vakit­leriyle ilgili haberler sağlamdır, bunlar, muhtemel bir şeyle terkedilemez.

Bu konuda İbn Abbas’ın şu sözüne dayanmışlardır : “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem öğle ile iknidiyi, akşam ile yatsıyı birleştirdi; ne korku vardı ne yağmur. ” Bir başka rivayette “ne korku vardı, ne yolculuk.” ifadesi geç­mekte­dir[58]. Özürsüz birleştirmenin ola­mayacağında ittifak olduğuna göre bunun hasta­lık sebebiyle olduğu ortaya çıkar.

Ahmed b. Hanbel’in İbn Abbas hadisi hakkında şöyle dediği rivayet edilmiş­tir : “Bana göre bu, hasta ile emzikli kadın için bir ruhsattır. Çünkü Süheyl’in kızı Sehle ile Cahş’ın kızı Hamene istihaze olunca Resulüllah sallallahu aleyhi ve sellem onlara öğleyi geciktirip ikindiyi öne alarak bir yıkanma ile ikisini bir­leştirmeyi emretmiş, istihazadan dolayı bunu mubah saymıştı.

Birleştirmeyi mubah kılan hastalık, namazları vaktinde kılmayı zorlaştıran hastalıktır. el-Esrem[59] diyor ki, Ahmed b. Hanbel’e “Hasta iki namazı birleştirir mi ? ” diye soruldu, dedi ki, ” Güçsüzleşir de ancak bu şekilde kılabilirse birleşti­receğini umarım.”

Adet dışı kanaması olan (müstehaze) kadın ile idrarını tutamayanlar ve bunlara benzer du­rumda olanlar da birleştirebilirler. Delili yukarıdaki ha­distir.

Hasta da yolcu gibi her iki namazı öne almada veya geriye bırakmada serbest­tir. Bir farkı olmayacaksa geriye bırakmak daha uygun olur[60].

3- Çocuk emzirirken birleştirme
Emzikli kadın namazlarını birleştirebilir. Çünkü çocuk üzerini pisletir ve her namaz için elbisesini temizlemesi zor olur.

4- Su kullanamayan ve teyemmüm edemeyenin birleştirmesi
Her namaz için su kullananamayacak veya teyemmüm edemeyecek du­rumda olanlar namazlarını birleştirebelirler.


5- Vakti bilemeyecek durumda birleştirme
Vakti bilemeyecek durumda olanlar namazlarını birleştirebilirler. Kör olan veya karanlık bir yerde bulunan kimseler böyledir.

6- Cuma veya cemaate gitmemeyi mubah kılan özür
Cuma veya cemaate gitmemelerini mubah kılan bir özrü olanlar namazla­rını birleştirebilirler. Mesela canına, namusuna veya malına zarar geleceğinden korkanlar veya namazı birleştirmediği taktirde geçiminde darlık olacak olanlar birleştirebilir[61].


7- Yağmur çamur vs. sebeplerle birleştirme
Yağmur çamur vs. sebiyle namazlar birleştirilebilir.

Kar, buz, çamur, çok soğuk rüzgar ve elbiseyi ıslatacak kadar yağmur ile bir­likte bir sıkıntı da olursa akşamla yatsı evde dahi birleştirilebilir.

Akşam ile yatsının, yağmur sebebiyle birleştirilebileceği İbn Ömer’den riva­yet edilmiştir. Ebban b. Osman Medine halkı arasında bunu uygulamıştır. Yedi fakih[62] ile Mâlik, el-Evzâî, eş-Şafiî ve İshak’ın görüşü de böyledir. Bu görüş Mer­van’dan ve Ömer b. Abldülaziz’den de rivayet edilmiştir. Rey taraftarları bunu caiz görmezler.

Delili Ebû Seleme b. Abdurrahman’ın şu sözüdür: “Yağmurlu günde akşam ile yatsıyı birleştirmek sünnettendir.” Bu sözü el-Esrem riva­yet etmiştir. Bu, Re­sulüllah’ın sünneti demek olur.

Nafi’in ifadesine göre Abdullah b. Ömer devlet yetkililerini bir araya topla­dığı zaman akşamla yat­sıyı birleştirirdi.

Hişam b. Urve dedi ki, Ebbân b. Osman’ı gördüm, yağ­murlu gecede akşam ile yatsıyı birleştiriyor; Urve b. ez-Zübeyr, Ebu Seleme b. Abdurrahman ve Ebu­bekr b. Abdurrahman da namazı onunla kılıyor ve onu yadırgamıyorlardı. Onla­rın çağında bu konuda farklı görüşe sahip biri bilinmemektedir. Öyleyse bu bir icma olur. Bunu el-Esrem rivayet etmiştir[63].

Yağmurlu havada Öğle ile ikindinin birleştirilmesi caiz değildir. el-Esrem şöyle dedi: Ahmed b. Hanbel’e yağmurda öğle ile ikindinin birleştirilmesi so­ruldu da dedi ki, “Hayır, böyle bir şey işitmedim.” Bu görüş, Ebubekr ve İbn Hâ­mid’in tercihi ve Malik’in görüşüdür.

Ebu’l-Hasen et-Temîmî dedi ki, bu konuda iki görüş vardır. Birincisine göre yağmur sebebiyle öğle ile ikindinin birleştirilmesinde bir sakıncası yoktur. Ebu’l-Hattâb’ın gö­rüşü ve Şafiî’nin mezhebi böyledir. Çünkü Yahya b. Vadıh Musa b. Akabe’den, o Nafi’den, o da ibn Ömer’den “Resulüllah salllallahü aleyhi ve sel­lemin Medine’de yağmurda öğle ile ikindiyi birleştirdiğini.” rivayet etmiştir.

Bize göre birleştirmenin dayanağı Ebu Seleme’nin sözünden naklettiğimiz bölüm ile icma’dır. Bu da sadece akşam ve yatsı namazları ile ilgilidir. Öğle ile ikindiyi yağmurda birleştirmeyi caiz görenlerin dayandıkları hadis sahih değildir. Çünkü sahih kitaplarda ve sünende geçmemektedir.

Birleştirmeyi mubah kılan yağmur, elbiseyi ıslatan ve dışarı çıkmayı zorlaş­tıran yağmurdur. Çisenti ve elbiseyi ıslatmayacak hafif yağmur bunu mubah kılmaz. Bu konuda kar da yağmur gibidir, çünkü aynı an­lamı taşır. Soğuk da öy­ledir.

Çamur ile ilgili olarak el-Kâdî şöyle dedi : Arkadaşlarımıza göre çamur özürdür. Çünkü ayaklara ve elbiseye bulaşır ve yağmur gibi sı­kıntı verir. Malik de böyle demiştir. Çünkü çamur elbiseyi ve ayakkabıyı kirletir. İnsan kayabilir; kendisi ve elbisesi zarar görebilir. Bu, ıslanmaktan kötüdür. Her ikisi de Cuma ve cemaata git­meme hususunda aynı seviyede birer özürdür.

Soğuk ve karanlık gecede esen şiddetli rüzgarla ilgili iki görüş vardır. Birin­cisine göre birleştirme yapılabilir. Amudî, en “doğrusu budur” dedi. Bu Ömer b. Abdülaziz’in görüşüdür. Çünkü böyle bir rüz­gar, Cuma ve cemaat konusunda bir özürdür. Delili Muhammed b. es-Sabbâh’ın rivayet ettiği hadistir. Süfyan Eyyub’­tan, o Nafi’den, o da İbn Ömer’den şunu rivayet etmiştir : “Resulullah sallallahü aleyhi ve sel­lem yağmurlu veya rüzgarlı soğuk gecelerde şu ilanı yaptırırdı : ” Namazınızı evlerinizde kılınız.” (İbn Mace, İkâmet’us-salâh, bab 35, hadis no 937-938)[64].

İkinci görüşe göre soğuk ve karanlık bir gecede esen şiddetli rüzgardan do­layı birleştirme olmaz. Çünkü bunun sıkıntısı yağmurunkinden azdır. Bunu yağmura kıyaslamak doğru olmaz. Bir de bununkisi yağmur sıkıntısı cinsinden değildir. İkisinin ortak bir yönü yoktur, bunu ona bağlamak doğru değildir.

Tek başına kılanın veya Mescid yolunun üstü kapalı olup kendini yağmur­dan koruyanın yahut Mescit içinde ikamet edenin birleştirmesi konusunda da iki görüş vardır. Birincisine göre caizdir. Çünkü özür varsa yolculukta olduğu gibi sıkıntının bulunup bu­lunmaması önemli olmaz. Bir de ihtiyaç genel olunca hü­küm, ihtiyacı olmayan için de geçerli olur. Zaten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin yağmurlu günde birleştirdiği rivayet edilmiştir. Halbu ki, odası Mescide bitişikti.

İkinci görüş, caiz olmadığıdır. Birleştirme sıkıntıdan dolayı yapılır. Hüküm de sıkıntıya girenlere özeldir. Bu, Cuma ve cemaattan geri kalma ruhsatı gibi­dir. Camide veya camiye yakın bir yerde olan kimseyi kapsa­maz[65].

Yağmur sebebiyle birleştirme yalnızca birincinin vaktinde yapılır. Çünkü se­lef böyle bir birleştirmeyi birincinin vaktinde yapardı. Bir de birinciyi ikincinin vaktine ertelemek karanlıkta dışarı çıkmayı veya yatsıya kadar mescitte bekle­meyi gerektirdiği için sıkıntıyı uzatır. Ayrıca insanların akşam namazı için mes­citte toplanmaları adettir. İki namazı birleştirmek için onları mescitte bekletmek her namazı vaktinde kılmaktan daha çok sıkıntı verir[66] Bazan da birin­cinin vakti çıkmadan özür ortadan kalkar ve birleştirme batıl ve imkansız olur. Cem-i tehiri tercih etmeleri de mümkündür. Müstahab olan birinciyi ilk vaktin­den biraz geciktirmektir.

el-Esrem Ahmed b. Hanbel’e iki namazı yağmurda birleştirmeyi sormuş o da ” Evet, karanlık bastırıp henüz şafak kaybolmadan birleştirilebilir. İbn Ömer böyle yaptı.” demiştir.

el-Esrem dedi ki, ” Ebû Üsâme ve Ubyedullah Nafi’den bize şunu bildirdi­ler: Yöneticilerimiz yağmurlu gecede akşamı geciktirir, yatsıyı şafağın kaybolma­sından öncesine alırlardı. İbn Ömer de onlarla birlikte namaz kılar, bunda bir sa­kınca görmezdi.

Ubeydullah dedi ki, Kasım ve Salim’in böyle bir ge­cede onlarla birlikte na­maz kıldığını gördüm.

Ahmed b. Hanbel’e, ” Sana göre sünnet olan, yağmurlu gecede iki namazı şa­fağın kaybolmasından önce; yolculukta ise şafağın kaybolmasından sonra birleşti­rilmektir, değil mi ?” diye sorulunca ” Evet” dedi[67].


8- İhtiyaç halinde birleştirme
Anlatılanların dışında namazları birleştirmek caiz değildir.

İbn Şübrüme’ye[68] göre, ihtiyaç olduğunda veya alışılmamış bir durumda namazlar birleştirilebilir. Çünkü ibn Abbas’ın şu hadisi vardır : “Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birleştirdi. Ne bir korku vardı, ne de yağmur.” İbn Abbas’a, ” Niye böyle yaptı? ” diye soru­lunca dedi ki, “Ümetine sıkıntı vermek istemedi.”

Hanbelîler buna karşılık şöyle derler:

“Bizim delilimiz, namaz vakitleriyle ilgili hadislerin genelidir. İbn Abbas’ın rivayet ettiği hadisi hastalık zamanına hamlederiz. Emzikli kadın, güçsüz ihtiyar ve birleştirmediği taktirde sıkıntıya düşecek ben­zeri şahısları da kapsaması caiz olur. Bir de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin birinci namazı vaktinin sonunda ikincisini de vakti­nin başında kılmış olma ihtimali vardır. Amr b. Di­nar bu hadisi Cabir b. Zeyd’den o da İbn Abbas’tan rivayet etmiştir. Amr diyor ki, Cabir’e, “Ebu’ş-Şa’sâ ! Zannediyorum öğleyi geciktirip ikindiyi öne aldı, akşamı geciktirip yatsıyı öne aldı.” dedim. “Ben de öğle zannediyorum. ” dedi.[69]”


9- Cem-i takdimin şartları
Cem-i takdim, öğle ile ikindiyi öğle namazı vaktinde; akşam ile yatsıyı da akşam namazı vaktinde birleştirmektir. Hanbelîlerde bunun üç şartı vardır:

1- Birleştirmeye niyet etmelidir. Ebubekr’e göre niyet şart değildir.

Cem-i takdîmin niyetinde iki görüş vardır. Birincisine göre niyetin yeri, ifti­tah tekbiridir. İkincisine göre namazın başından selama kadar olan zamandır. Çünkü birleştirme, birincinin sonuyla ikincinin başı arasında yapılır. Bu sebeple birinci namaz bitmeden yapılan niyet yeterli olur.

2- İki namazın arası açılmamalıdır.

Cem-i takdimde iki namazın arası fazla açılırsa birleştirme batıl olur. Cünkü birleştirme, peş peşelik veya yakınlık demektir. Peşpeşelik olamıyorsa yakınlık olmalıdır.

Ara ister uyku, ister unutma ile, ister kasıtlı ister başka bir şekilde açılsın far­ketmez. Çünkü meşrut olmayınca şart da olmaz[70]. Ara çok kısa olabilir, çünkü bu kadarından kaçın­mak mümkün olmaz. Azlık ve çokluk konusunda örf ve adete bakılır. Bunun başka bir tanımı olmaz. Bir kısım fakihler, ikamet ve abdest al­maya yetecek kadar bir vakti kısa vakit olarak belirlemiştir ama doğru olan bir sı­nır koymamaktır. Çünkü şeriatın ölçü koymadığı yerde ölçü koymanın bir yolu olmaz. Burada kaynak örftür. Abdest ve te­yemmüm almaya ihtiyaç duyunca arayı uzatmayacaksa alır. Az bir konuşma ile de birleştirme ibtal olmaz.

İki namaz arasında sünnet kılarsa birleştirme batıl olur. Çünkü başka namaz kılmış gibi arayı açmış olur. Ahmed b. Hanbel’den bu durumda birleştirmenin batıl olmayacağı da nakledilmiştir. Çünkü bu, abdest almak gibi kısa olur[71].

3- Özür, birinci namazın başı ile sonunda ve ikincinin başında var olmalı­dır. Bu üçünden birinde özür ortadan kal­karsa birleştirme caiz olmaz.

Cem-i takdimde birinci namazı kılarken yağmur kesilse de namaz bitmeden tekrar başlasa veya ikinci namazın tekbirini aldıktan sonra kesilse birleştirme caiz olur. Çünkü niyet sırasında yani birincinin iftitah tek­birinde ve birleştirme za­manında yani birincinin sonu ile ikincinin başında özür vardır. Bunun dışında olmaması önemli değildir.

Yolcu, birinci namazı kılarken orada kalmaya (ikamete) niyet edecek olsa bir­leştirme biter. Vazgeçip yolculuğa niyet etse bile artık oradan ayrılmadan yolcu­luk ruhsatından yararlanamaz. İkinci namaza başladıktan sonra orada kalmaya niyet etse veya bindiği gemi belde­sinin limanına yanaşsa, yağmurun kesilmesine kıyasla yapacağı birleştirme sahih sayılayabilir.

İkinci namaz sırasında iyileşip özrü ortadan kalkan hasta ile ilgili hü­küm de aynıdır[72].


10- Cem-i te’hîrin şartları
Cem-i tehir, öğle ile ikindiyi ikindi namazının vaktinde, akşamla yatsıyı da yatsı namazının vaktinde birleştirmektir. Hanbelîlere göre bunun iki şartı vardır:

1- Birincinin vaktinde birleştirmeye niyet etmelidir. Niyet, bir rekat kılmaya veya iftitah tekbiri almaya yetecek va­kte kadar yapılabilir. Ama niyeti bu kadar geciktirmek haramdır[73]. Birleştirmeye niyet etmezse namaz kazaya kalmış olur.

2- İkinci namazın vakti girinceye kadar özür devam etmelidir.

Eğer birincinin vaktinde özür ortadan kalkarsa, mesela hasta iyileşir, yolcu döner, yağmur kesilirse artık namazlar birleştirilemez. Ama özür, ikincinin vakti girdikten sonra biterse caiz olur. Çünkü artık iki namaz da kendine borç olmuş­tur[74].

Cem-i tehirde iki namazın arası açılabilir. Çünkü ikinci namaz kendi vakti içindedir. Geriye bırakılması onu eda olmaktan çıkar­maz.

Birleştirmenin sahih olması için imam ile cemaatin aynı olması gerek­mez[75].

Cem-i takdim ve Cem-i tehirden hangisi kolayına gelirse onu yapmalıdır. Bunların her ikisi de aynı ise o zaman cem-i tehir tercih edilir.



c- Malikî Mezhebi
İmam Malik ve bütün arkadaşları vakitleri ortak olan iki namazın yolculuk, hastalık ve yağmur özründen dolayı birleştirileceğinde ittifak etmişlerdir. Konu­nun detayında görüş ayrılıkları vardır. Bunun delili; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in öğle ile ikindiyi ak­şam ile yatsıyı Tebük’e giderken birleştirmiş ol­masıdır. Birgün namazı geciktirmiş, sonra çıkıp öğle ile ikindiyi bir arada kılmış, sonra girmiş çıkmış akşam ile yatsıyı bir arada kılmıştır. Gündüz yürümek istedi­ğinde öğle ile ikindiyi; gece yürümek istediğinde de akşam ile yatsıyı birleştirmiş­tir.

Bir delil de İbni Abbas’tan gelmiştir. O demiştir ki: «Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birleş­tirdi. Ne korku vardı ne yolculuk.» Malik diyor ki; «Bana göre yağmur vardı. Bu sözün, “Ne korku vardı ne yağmur” şeklinde de rivayeti de vardır.» İbni Abbas dedi ki: « Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu ümmetini zora sokmamak için yapmış­tır.» Buna benzeyen diğer rivayetler de konunun delillerindendir.


1- Yolculukta birleştirme
Konak yerinden hareket eden yolcu öğle ile ikindiyi öğle vaktinin başında birleştirir. Delili Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti ve Arafat’ta yapılan birleştirmeye kıyastır. Mezhepte meşhur olan budur. Yolda acelesi olmayanların namazları birleştiremeyeceği görüşü olduğu gibi acelesi olsa bile birleştiremeyeceği görüşü de vardır[76].

İmam Malik’e göre acele etmesi gerekmeyen kişi yolculukta iki namazı bir­leştirmez. Acele gitmesi gerekiyorsa öğleyle ikindiyi birleştirebilir. Şöyle ki; öğleyi vaktinin sonuna tehir eder sonra kılar. İkindiyi de vaktinin başında kılar. Akşam namazını da vaktinin sonuna, şafağın kaybolma vaktinden öncesine bırakır ve o vakitte kılar. Sonra yatsıyı şafağın kaybolmasından sonra ilk vaktinde kılar. Bu şekildeki birleştirme, Hanefî ve Zahirî mezheplerinin de kabul ettiği surî birleş­tirme, yani gerçek değil görünüşte birleştirmedir.

İmam Malik dedi ki: “Hac ve benzeri yolculuklarda acelesi olmayanlar iki namazı birleştiremez. Bir şeyi kaybetmekten korktuğunda da iki namazı birleşti­rebileceği görüşündeyim. Zevalden sonra yola çıkacaksa namazı bu saatte konak yerinden hareketten önce birleştirmekte bir sakınca görmüyorum. Akşamla yat­sıyı da şafak kaybolmadan önce akşam namazının son vaktinde kılabilir. Şafak kaybolunca yatsıyı kılar.” İmam Malik’ten akşamla yatsı hususunda konak ye­rinde öğle ile ikindiyi birleştirmeye benzer bir rivayet gelmemiştir.

Ali b. Hüseyin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gündüz yola çık­mak istediğinde öğle ile ikindiyi birleştirdiğini gece yola çıkmak istediğinde ak­şam ile yatsıyı birleştirdiğini rivayet etmiştir.

Enes b. Malik Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yolculukta acelesi olduğu zaman böyle yaptığını rivayet etmiştir. Dediler ki: «Öğleyi ikindinin ilk vaktine erteler, ikisini bir kılardı. Akşamı şafak kayboluncaya kadar ertelerdi ki yatsıyla bir kılsın.»

Ebû Osman en-Nehdî diyor ki: «Sa’d b. Malik ile Mekke’ye gittik. Öğleyi ge­ciktiriyor, ikindiyi öne alıyordu. Akşamı geciktiriyor yatsıyı öne alıyor ve iki na­mazı kılıyordu.»[77].


2- Hastalıkta birleştirme
İmam Malik dedi ki: Namazları birleştirmek hastaya kolaylık sağlayacaksa öğleyle ikindiyi öğlen vaktinin ortasında birleştirir. Eğer baş dönmesinden kor­karsa daha önce, zeval vaktinin arkasından birleştirebilir. Akşamla yatsıyı şafağın kaybolması esnasında birleştirir. Ancak baş dönmesinden korkarsa bundan önce birleştirebilir.

Birleştirme, iç hastalığı veya onun gibi hastalıklarda ya da hastanın her na­mazı vaktinde kılmasının zararlı olacağı şiddetli hastalıklarda olur.

İbni Abbas (RA) Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin, yolculuk veya korku hali yokken öğleyle ikindiyi ve akşamla yatsıyı birleştirdiğini bildirmiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunları yolculukta zaten birleştirmiştir.

Birleştirme, yol yorgunluğu ve sıkıntısından dolayı acelesi olan yolcuya ve­rilmiş bir ruhsattır. Hasta, yolcudan daha bitkin ve daha sıkıntılı olur. Soğukta abdest alma, karnın şişme endişesi ya da hareket etme zorluğu gibi sebeplerden dolayı hasta, yolcudan daha çok ruhsata layıktır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insanlara kolaylık olsun diye akşamla yatsıyı yağmurda birleştirmiştir. Bu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile Ebu Bekir, Ömer, Osman ve halife­lerinin adetidir. Bir çok endişe sebebiyle hasta kolaylığa daha layıktır[78].


3- Yağmur çamur vs. sebeplerle birleştirme
İmam-ı Malik dedi ki; “Yoculuk dışında eğer çamur ve karanlık varsa ak­şamla yatsı birleştirilir. Yağmur olduğu zaman da bu iki namaz birleştirilir.”

Yağmur veya çamur ve karanlıkta akşamı biraz geç kılarlar. Henüz şafak kaybolmadan da yatsıyı kılarlar. Ortalık kararmadan herkes evine döner. Bundan maksat insanlara kolaylıktır. Yoksa namazlar birleştirilmezdi.

İbnü’l-Kasım’a, «Öğleyle ikindi de akşamla yatsı gibi yağmurda ve çamurda birleştirilebilir mi?» diye soruldu. Dedi ki: «İmam Malik’e göre yolculuk dışında öğleyle ikindi birleştirilmez. Bu akşam ve yatsı gibi görülemez.

İmam Malik’e göre yağmurlu gecede bir kimse akşam namazını evinde kılıp mescide gelse ve cemaatın yatsıyı kılmış olduğunu görse ve kendisi de kılmak is­tese yatsıyı kılamaz. Çünkü insanlar kendilerine kolaylık olsun diye namazları birleştirmişlerdir. Bu adam ise namazı onlarla birlikte kılmamıştır. O, yatsıyı şa­fağın kaybolmasına kadar geciktirip sonra kılmalıdır[79].

Dedim ki; «Bu şahıs onlara akşamı kıldıktan sonra ama yatsıyı kılmadan önce yetişse, kendisi zaten evde akşamı kıldığına göre onlarla birlikte yatsıyı kıl­mak istese ne olur?» Dedi ki; «Onlarla birlikte kılmasında bir sakınca görmem.»

Akşamla yatsının güneşin bat­ması sırasında birleştirileceği görüşü de vardır. Bu Abdülhakem­’in ve İbnü Vehb’in görüşüdür. Bunlar bu görüşü İmam Malik’­ten rivayet etmişlerdir[80].

İbni Vehb, Amr b. el-Halis’ten Said b. Ebi Hilal’in şu hadisini rivayet etmiş­tir. Kendisine İbnü Kasît demiş ki; Yağmurlu gecede Medine’de akşamla yatsının birleştirilmesi adettir. Her nekadar Ebu Bekir, Ömer ve Osman bunu ara­sıra yapmış olsa bile akşam namazı kılındıktan sonra yatsı akşama yaklaştırılarak kılınır. Medine’de bu şekilde kılarlar.

İbni Vehb, Abdullah b. Ömer, Said İbnü’l-Müseyyeb, el-Kasım, Salim, Urve­tu’ bnu’z-Zübeyr, Ömer b. Abdülaziz, Yahya b. Said, Rabia ve Ebu’l-Esved bu gö­rüştedir[81].

4- Özürsüz birleştirme
İki namazın özürsüz birleştirilmesi konusunda ihtilaf edil­miştir. Meşhur görüşe göre bu caiz değildir. Eşheb[82], İbni Abbas hadisine ve başka hadislere da­yanarak bunun caiz olduğunu söy­lemiştir[83].

* Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR, “Seferilik ve Namazların Birleştirilmesi”, Seferilik ve Hükümleri (İslami Araştırmalar Vakfı Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi) , Ensar Neşriyat, İstanbul, 1997, s: 361-384

5- Namaz vakitleri
Öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı vakitlerinin başlangıç ve bitimi hususunda Malikî mezhebinde farklı görüşler vardır. Zaruret halinde olanlar için öğle ile ikindi güneş batıncaya kadar, akşam ile yatsı da tan yeri ağarıncaya kadar devam eder. Bunlar beş grup insandır. (1)Erginlik çağına eren çocuk, (2)müslüman olan kafir, (3)kendine gelen baygın, (4)temizlenen hayızlı kadın veya temizken hayız gören kadın, (5)mukimken yolcu olan veya yolcu iken evine dönen kişi.

a) Öğle ile ikindi vakitleri

Öğlenin ilk vakti güneşin tepe noktasından batıya kaymasıyla başlar. Nor­mal ve müstehap olan son vakti ise zeval vaktinin gölgesi dışında herşeyin göl­gesinin kendi boyu kadar olduğu va­kittir. Bu, aynı zamanda ikindinin normal ve müstehap olan ilk vaktidir. İkindinin normal ve müstehap olan son vakti ise zeval gölgesini çıktıktan sonra bir şeyin gölgesi kendinin iki katı olduğu vakittir. Zeval vaktindeki gölge hiçbir zaman hesaba katılmaz. İkindi, öğlenin tercih edilen müstehap vaktinde girer ve o vakitte özürden dolayı öğle ile ortak olur.

Zeval vaktinin başından itibaren veya öğlen namazı kılınacak kadar bir vak­tin geçmesinden sonra bu iki vaktin ortak olacağı da söylenmiştir. Öğlen de ikin­dinin tercih edilen müstehap vaktine girmiş olur. Özürden dolayı gölgeler iki boy miktarına ulaşıncaya kadar ona ortak olur.

b) Akşam ile yatsı vakitleri

Akşam namazı vakti güneşin batmasıyla başlar. Onun iki vakti olduğu gö­rüşünde olanlara göre normal ve müstehap vak­tinin sonu şafağın kaybolması­dır. Bu aynı zamanda yatsının normal ve müstehap olan ilk vaktidir. Yatsının son vakti gecenin üçte biri veya yarısıdır. Normal ve müstehap vakitte yatsı vakti akşam namazı vaktine girer ve özür sebebiyle onunla ortak olur.

güneşin batmasından itibaren akşamla yatsı vaktinin ortak olacağı söylen­diği gibi akşam namazı kılınacak kadar bir vakitten sonra ortak olacağı da söylenmiş­tir.

Öğle ile ikindinin ne zaman birleştirileceği hususunda üç görüş vardır.

1) Gölgelerin bir misline ulaştığı zamanın sonunda,

2) Gölgelerin iki misline ulaşmasının başında.

3) Öğlen namazını gölgenin bir misli oluşunun sonunda, ikindiyi de iki misli oluşunun başında birleştirir.

Birinci ve ikinci görüş bu iki vaktin normal durumda ortak oldukları vakitle ilgili ihtilafa dayanır. Üçüncü görüş de nor­malde bu iki vaktin ortak ol­madığı görüşüne dayanır.

Akşam ve yatsı namazıyla ilgili görüş de bunun gibidir. Konak yerinden ha­reket eden kişi, güneşin batmasından sonra namaz­ları birleştirir. Bu konuda gö­rüş birliği vardır. Akli fonksiyonları­nın azalacağı endişesinde olan hasta konusu ihtilaflıdır.

Güneşin batmasından önce yola çıkan gecenin yarısı geçmeden önce na­mazı birleştirir. Bu konuda görüş birliği vardır. Akşam namazı vakti girdiği zaman hasta olup yatsı vaktinin sonuna yani gecenin üçte biri veya yarısı geçinceye ka­dar hastalığın geçeceğini ümid eden hasta ile ilgili de ihtilaf vardır. Namazları birleştirmek kolayına gelen hasta şafak kaybolacağı sırada birleştirir.

Güneş batmadan önce yola çıkıp yatsı vakti bitimine yani gecenin üçte biri veya yarısı geçinceye kadar yürüyecek olanın acelesi olsa da olmasa da öğle ile ikindiyi gün batımına ka­dar ertelemesi veya gölgelerin iki misline çıkmasından sonraya ertelemesi caiz olmaz. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: «Bu, münafıkların namazıdır. Bu, mü­nafıkların na­mazıdır.» Hiçbir özür böyle bir şeyi caiz kılmaz.

Aynı şekilde hiçbir sebep akşamla yatsıyı tanyerinin ağarmasına veya gece­nin yarısından sonrasına ertelemeyi caiz kılmaz. Bunun tek istisnası hastalığının ağırlığından dolayı üstlenmesi gerekmeyen bir güçlüğe girmeden namaz kılama­yan hastadır. Bu hasta tanyeri ağarma zamanına kadar namazını geciktirebilir. Böyle bir şeye hiçbir şekilde katlanamayacak durumda ise o vaktin çıkmasıyla namazın kendisinden sakıt olması hususunda baygın kişi gibi olur. Bu İbnü’ l-Kasım’ın görüşüdür ve onun Malik’ten rivayetidir[84].

C- NAMAZLARI HER ZAMAN BİRLEŞTİRME

Caferî mezhebi, namazların her zaman birleştirilebileceğini kabul eder. Bu, namaz vakitleri ile ilgili anlayışın sonucudur. Caferîlere göre öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının ortak vakitleri vardır. Bu sebeple o namazlar birlikte kılına­bilir. Ancak öğle ile ikindinin cem-i takdimi dışında özürsüz birleştirme mek­ruhtur.

a- Öğle ve ikindi vaktleri

Her namazın iki vakti vardır. İlk vakit efdal vaktidir. Özrü olmayan kimse ikinci vakti o namazın vakti sayamaz. Namazı ikinci vakte bırakan haram değil, mekruh işlemiş olur.

Öğlenin ilk vakti güneşin zevaliyle, yani tepe noktasından batıya kaymasıyla başlar. Bu konuda icma vardır. “Güneşin batıya kaymasından gecenin kararma­sına kadar namazı güzel kıl.” (İsra 17/78) ayeti bunu göstermektedir.

Öğlenin ilk vakti, bir şeyin gölgesinin kendi boyunu ulaşmasına kadardır. Bundan sonra tercih edilen vakit çıkar. Bu vakte vakt-i ihtiyar ( ) denir.

Öğle namazı, güneş batmadan dört rekatlık ikindi namazını kılacak vakte kadar kılınabilir. Bu öğlenin ikici vaktidir. Buna ıztırarî vakit ( ) denir.

İkindinin ilk vakti öğlenin farzının bitmesiyle başlar. Bu konuda Caferî uleması icma etmiştir. İkindinin ilk vakti yani fazilet vakti bir şeyin gölgesi ken­dinin iki katına çıkıncaya kadardır. İkinci vakti de güneş batıncaya kadardır. Bi­rincisi normal durumlarda ikincisi de özürlü iken ikindinin vaktidir.

Malik, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin yolcu değilken bu iki namazı birleştirdiğini rivayet etmiştir. Bu, birleştirmenin caiz olduğunun delili­dir. Bu rivayet, öğleyi vaktinin sonunda, ikindiyi de vaktinin başında kıldığı şek­linde yorumlanamaz. Çünkü böyle birleştirme olmaz. Bu iki namaz seferde de hac da da birleştirilir. Bu vakitler öğle ile ikindinin vakti olmasaydı elbette onları birleştirmek caiz olmazdı. Nitekim ikindi ile akşamı, bunlardan birinin vaktinde birleştirmek caiz değildir.

Ahmed b. Hanbel, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin öğle ile ikin­diyi, korkunun ve yolculuğun olmadığı bir zamanda birleştirdiğini rivayet etmiş­tir. Diğer rivayette “ Ne korku vardı ne yağmur.” ifadesi geçmektedir. Niye böyle yaptı diye sorulunca dedi ki, “Ümmetine sıkıntı vermesin diye.”

b- Akşam ile yatsı vakitleri

Akşamın ilk vakti güneşin batmasıyla başlar. Fazilet vakti şafak kaybolun­caya kadar sürer. Iztırarî vakti ise gece yarısının yatsıyı kılacak bir süre öncesine kadardır. Gecenin dörtte birine kadar süreceği görüşünde olanlar ol­duğu gibi fecir vaktinden önce yatsıyı kılmaya yetecek vakte kadar süreceği görü­şünde olanlar da vardır.

Yatsı vakti, güneşin batışından sonra akşam namazını kılacak kadar bir sü­renin geçmesiyle başlar. Ancak akşam şafağının kaybolmasından sonraya tehir etmek efdaldir. Özrü olmayanların bundan önce yatsıyı kılması mekruhtur. Yat­sının faziletli vakti gecenin üçte birine kadar sürer. Bir görüşe göre gecenin yarı­sına kadar sürer. Yatsının ıztırarî vakti tan yeri ağarıncaya kadar sürer.[85]

Sorulara Cevaplar

Soru – Namazların birleştirilmesi sırasında kasır da gerekir mi?

Cevap – Namazların birleştirilmesini caiz görenlerin çoğunluğu bunun yol­culuk sırasında olabileceği görüşündedir. Kasır, yani dört rekatlı namazların iki rekat olarak kılınması da yolculuk sırasında olduğu için birleştirme kasırla bir­likte yapılır. Ancak, yolculuk dışında yapılan birleştirmelerde kasır yapılamaz. Yağmur, çamur, hastalık vs. sebeplerle namazlarını birleştirenler, yolcu değillerse kasır yapamazlar.

Soru – İkindi ile akşam namazı birleştirilebilir mi?

Cevap – Birleştirme sadece öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazları ara­sında olur. Onun dışında birleştirme olmaz. Bu konuda tam bir ittifak vardır. Bu husus hadis-i şeriflerden de açıkca anlaşılmaktadır.

Halil GÜNENÇ’in Katkısı

“Bismillahirrahmanirrahim.

Bildiğiniz gibi İslam dini bir takım emir ve nehiylerin manzumesinden iba­retttir. Bu ilahi manzumeyi beşeriyete sunmaktan maksat, insanın ruhunu ve kalbini temizlemek ve onu ulvi gayelere yönlendirmektir. Bu emir ve nehiy­lerde herhangi bir zorluk ve meşakkat olursa, hafifletici hükümlere geçilir .

Mesela, domuz eti ve leş yasaklanmıştır. Fakat bir zorluk halinde yenebilir. Buluğ çağına ermiş ve akıllı bir müslümanın Ramazan-ı şerifte oruç tutması farzdır. Ama hasta veya yolcu olursa orucu daha sonra tutabilir.

Yolculuk sırasında kılınan namaz da öyledir. Abdülaziz Bey konuyu dört mezhebe göre izah etmiştir. Ben de dört mezhebin dışına çıkmadan bazı şey­lere kısaca temas etmek istiyorum. Çünkü bizim memleketin sakinleri daha fazla bunlardan ibarettir.

Yolculuk hem meşakkatli, hemde yorucudur. Hastalık da öyledir. Bunun için Şafii, Hanbeli, ve Maliki mezhepleri bazı hadislere dayanarak bu meşakkat­ten dolayı namazların cem’-i takdim ve cem-i tehirini kabul etmişlerdir. Hanefi mezhebine göre namazları birleştirme iki yerde, Arafat’ta ve Müzdelife’de olur, başka yerde olmaz.

Cem‘i takdim ve tehir hasta için de çok önemlidir. Hastalık sefer­den daha zor olduğu için caiz olması gerekir. Nitekim üç mezhep de bunu kabul etmiştir.

Yalnız hastalıkta değil, yağmurda da cem olur. Mesela bir cemaaat akşam namazını kılmak üzere camiye gider, fakat hava yağmurlu veya karlı olduğu için yatsıya tekrar gelip namazı cemaatla kılmak zor olur. Camide cemaatle kıl­mak şartıyla bunlar cem-i takdim yapabilirler. Ama böyle birin kendi evinde cem‘i takdim ve tehir yapması mümkün değildir.

İbnu Sîrîn’e, Malikilerden Eşheb’e ve bazı Şafiilere göre ihtiyaç halinde de namazlar birleştirilebilir. Mesela öğle vaktinde imtihana girip ikindiden sonra çıkacak olan talebeler öğle ile ikindi namazını cem‘-i takdimle kılıp imtihana gi­rebilirler. Öğleden evvel imtihana girerler de öğle namazının geçmesinden kor­karlarsa öğleyi ikindiye erteleyip cem-i tehirle kılabilirler.

İmam Nevevî, Müslim şerhinde bunlardan naklen diyorki : “ Adet haline getirmezse ihtiyaç olduğu zaman cem‘i takdim ve te’hir caizdir.” Bu bizim için güzel bir şeydir. Çünkü her zaman bir mezhebe bağlı olmamız şart değildir.

İbni Abidin, birinci cildin 52 ve 53. sayfalarında diyorki : “ Bir gün Hanefiye, başka gün Malikiye göre, diğer bir gün de Şafiye göre namaz kılınabilir.

Mesela Hanefî mezhebine bağlı bir kimse Ankara’ya giderken Şafiii mezhe­bine göre cem‘i takdim veya te’hir yapabilir. Ama Şafiye göre abdest nasıl alınır, nasıl namaz kılınır, onu bilmesi gerekir. Cem‘-i takdimin ve cem‘-i te’hirin şart­larını da bilmesi gerekir. Bilmeden sadece ben Şafii’ye göre cem‘i takdim – te’hir yapacağım dese caiz olmaz. İbni Hacar’e göre namaz ve namazın mukaddimele­rinde o mezhebi taklit etmeye mecburdur. Yani mesela Şafii’ye göre namazını kılacak ise, abdestte de gusulde de yine bu şartlara riayet etmeye mecburdur. Ama Ebu Ziyad’a göre mecbur değildir.

Sadece bunlarla yetinmek istiyorum.Teşekkür ederim.

——————————————————————————–


[1] Tirmizî, Mevâkît 1, Hadis No 149.
[2] Buharî,Taksîr’us-Salâh 13,14,16; Müslim, Salat’ül-müsafirîn, bab 5, hadis no, 46,47 (704).
[3] Müslim, Salât’ül-Müsafirîn, bab 6, hadis no 52-(705), 53-(706).
[4] Buhârî, Taksîr’us-salâh, 13.
[5] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 51-(705)
[6] Ahmed b. Hanbel c.I, s.367-368.
[7] Ahmed b. Hanbel c. V, s. 241.
[8]- Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, el-Feth’ur-Rabbânî li tertîbi Müsned’il-İmam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânî maa şerhihi Bülûğ’il-emânî,Kahire, c.6, s. 120 Hadis no 1237. Bu hadisi Tahavî ve Hâkim’den nakletmiş ve senedinin ceyyid olduğunu belirtmiştir. .
[9] Buharî,Taksîr’us-Salâh 15,16; Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 5, hadis no 46-(704).
[10] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, a.g.e. Hadis no 1239. Beyhakî’nin es-Sünen’ül-Kübrâ’sından nakletmiş ricalinin sikadan olduğunu ancak ref’inde şek bulunduğunu, mahfuz olanın onun mevkuf olduğunu ifade etmiştir.
[11] Ebu Davud, Salâh 1215; Neseî, Mevâkît, 45; Ahmed b. Hanbel, c.III,s.305, metin Ahmed b. Hanbel’den alınmıştır.
[12] Ebu Davud, Salâh 1216, Neseî, Mevâkît 45,bâb’ul-vakt’illezî yecmau fîhi’l-müsafir.
[13] Ahmed b. Hanbel, c. III, s. 381.
[14] Ahmed b. Hanbel c.I,s. 136.
[15] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 5, hadis no 42-(703); Buhârî bu hadisi Salim tarikiyle rivayet etmiştir. Taksîr’us-salâh, 13.
[16] Yatsının dört rekatlık farzını iki rekat olarak kılmış.
[17] Nesai, mevâkît, 45.
[18] Ahmed b. Hanbel c.II, s.51.
[19] Ahmed b. Hanbel c.II,s.150.
[20]- Beni Mustalik savaşı Hicretin 5. yılında olmuştur.
[21]- Ahmed b. Hanbel. Bu iki hadisi nakleden kitap: Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, a.g.e, c.VI, Hadis no 1243 ve 1244.
[22] Cem, Müzdelife’nin adıdır. Çünkü Hz. Adem ile Hz. Havva cennetten çıkınca orada birleşmişlerdir.
[23] Müslim, Hac, bab 48, Hadis no 292-(1289); Ebû Davud, Menâsik, 65; hadis no l934. Neseî, Hac, 310. Tercüme Ebu Davud’daki metne aittir.
[24] Buharî, Hac, 99.
[25] Ahmed b. Hanbel c.II, s. 152.
[26] Ebu Davud, Menâsik, 65, hadis no l930.
[27] Ebu Davud, Menâsik, 65, hadis no l931. Ebu Davud’un l932 ve 1933 numaralı hadisleri de aynı anlamdadır.
[28] Ahmed b. Hanbel’den naklen, Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, a.g.e. c.V, s.137, Hadis No 1255.
[29] Buhârî, Hac, 96; Ahmed b. Hanbel, c.II, s, 56.
[30] Buhârî, Hac, 95.
[31] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 49-(705)
[32] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 50-(705)
[33] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 54-(705)
[34] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 55-(705)
[35]Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 56-(705).
[36]Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 57-(705).
[37] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 58-(705).
[38] Bunların hepsi sahabîdir.
[39] Muvaffakuddîn ve Şemsüddin ibnâ Kudâme, el-Muğnî, Beyrut l404/1984, c. II, s.113.
[40] Cem Müzdelife’nin diğer adıdır. Çünkü Hz. Adem ile Hz. Havva Cennetten çıktıktan sonra orada birleşmişlerdir.
[41] Müslim, Hac bab 48 hadis no 292-(1289). Buhari’deki rivayette Müzdelife’den bahsedilmiyor. Meali şöyledir. “Abdullah radiyel­lahu anh dedi ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi görme­dim ki, iki namaz dışında herhangi bir namazı vaktinde kılmamış olsun. Akşam ile yatsıyı cem etti, sabah namazını vaktinden önce kıldı. (Buhari, Hacc 99).
[42] Ta’rîs gecesi bir savaş dönüşü Hz. Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının istirahata çekildikleri yerde uyuya kalıp sabah namazının kazaya kaldığı gecedir.
[43] Müslim, Mesacid bab 55, hadis no 311-(681).
[44] Kemâlüdin b. el-Hümâm (öl.681 h. /1282 m.) Şerhu Feth’il-Kadîr, Bulak 1315, C. I, s. 407, Cuma namazı bahsinin öncesi.
[45] Damat Abdurrahman b. Şeyh M. b. Süleyman, Mecma’ul-enhür, Matbaa-i Amire, 1301, C. I, s. 269-270.
[46] Ali b. Ahmed b. Hazm, el-Muhallâ, Beyrut 1408/1988, C. II, s.204, 206.
[47] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.114.
[48] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 57-(705).
[49] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 54-(705)
[50] Muhyiddin en-Nevevî, Sahîhu Muslim bi şerh’in-Nevevî, Beyrut, c.V,s.219.
[51] Ahmed b. Hacer el-Heytemî, Tuhfet’ül-muhtac, haşiyeleri ile birlikte, C. II, s. 393-404.
[52] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.112.
[53] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.116-117.
[54] İstihâze, bir kadından, adet günleri dışında gelen kandır.
[55] Hamne bint-i Cahş, adet dışı kanamalarının çokluğundan şikayet edince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona yaptığı uzun nasihatinin sonunda şöyle demişti : Öğleyi geciktirip ikindiyi öne almaya gücün yeterse yıkanırsın; iki namazı, öğle ile ikindiyi birleştirirsin. Akşamı da geciktirir, yatsıyı öne alırsın, sonra yıkanırsın iki namazı birleştirirsin. Bunu yap. ..(Ebu Davud, Tahâret, ll0, hadis no 287; Tirmizî, ebvâb’ut-tahâre, 95 hadis no 128.) Ebu Davud’un Hz. Aişe’den yaptığı diğer bir rivayete göre, Sehle bint-i Süheyl’den istihâze kanı gelmişti. Nebi sallallahu aleyhi ve selleme geldi. O da ona her namaz için yıkanmasını emretti. Bu ağır gelince, “ Bir kere yıkanıp öğle ile ikindiyi, bir kere daha yıkanıp akşamla yatısıyı birleştirmesini ve sabah namazı için de yıkanmasını emretti.” (Ebu Davud, Tahâret, ll0, hadis no 295.)
[56] Ali Abdülhamîd Baltacı, Muhammed Vehbi Süleyman, el-Mu’temed fî fıkh’il-İmam Ahmed (Abdülkâdir b. Ömer eş-Şeybânî’nin Neyl’ül-Meârib bi şerhi delîl’it-tâlib adlı kitabıyla İbrahim b. Muhammed b. Dıvyân’ın Menâr ‘us-sebîl fî şerh’id-delîl adlı eserinin birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir.)Mekke, l991-1412, c.I, s. l95-l96.
[57] Yukarıda geçtiği gibi Şafiî mezhebinin tercih edilen görüşüne göre hastalar cem yapabilirler.
[58] Bu hadiszlerin tam metni ve kaynakları yukarıda geçmiştir.
[59]- Anhmed b. Muhammed el-Esrem, Ahmed b. Hanbel’in talebelerindendir. (v.273/886) {Hayrettin KARAMAN, İslam Hukuk Tarihi , s. 105}
[60] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.120-121.
[61] Ali Abdülhamîd Baltacı, Muhammed Vehbi Süleyman, el-Mu’temed c. I, s. l96.
[62]- Yedi fakih, (fukahâ-i seb’a) Medine4nin yedi fakihi diye şöhret bulan şu şahıslardır : Saîd b. el-Müseyyeb, Urve b. ez-Zübeyr (v.97/715), el-Qasım b. Muhammed (v.102/720), Hârice b. Zeyd (v.l00/718), Ebubekr b. Abdurrahmân (v.94/713), Süleyman b. Yesâr (v.l07/725), Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe (v.98/716), {Hayrettin KARAMAN, İslam Hukuk Tarihi , İstanbul l975, s. 55}
[63] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.117.
[64] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.119.
[65] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.120.
[66] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.121.
[67] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.122.
[68] Abdullah b. Şübrüme Tabiînden ve Kufe fakihlerindendir. Şa’bîden, İbn-i Sîrînden ve İmam-ı Azam’dan rivayette bulunmuştur. h. 144 de vefat etmiştir. (Ö.N.BİLMEN, Hukukı İslamiyye Kamusu, İst. l967, c. I, s. 331)
[69] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.122, paragraf 1263.
[70]- Yani cem’in şartı iki namazın bir arada kılınmasıdır. İkisi bir arada kılınamazsa cem olmaz.
[71] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.123. paragraf l265.
[72] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.124.paragraf 1266.
[73] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.122-123, paragraf 1264.
[74] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.125.
[75] Ali Abdülhamîd Baltacı, Muhammed Vehbi Süleyman, el-Mu’temed, c.I, s. l95-l98.
[76] Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Rüşd (öl.520 h.), el-Mukaddimat, el-Matbaat’ül-Hayriyye, 1325, s.114.
[77] İmam Malik, el-Müdevvenet’ül-Kübrâ (Sahnûn’un rivayeti) , Mısır, c.I,s.116-117.
[78] el-Müdevvenet’ül-Kübrâ, c.I,s.116.
[79] el-Müdevvenet’ül-Kübrâ, c.I,s.115.
[80] el-Mukaddimat, s. 111-116.
[81] el-Müdevvenet’ül-Kübrâ, c.I,s.115.
[82] Eşheb b. Abdilaziz’il-Kaysî (145 h.-762 m./204 h.-819 m.), Mâlikî fukahasındandır. İmam Malik’den, Leys’den ve başkala­rından rivayette bulunmuştur.
[83] el-Mukaddimat, s.116.
[84] el-Mukaddimat, s. 111- 116.
[85] el-Mu’teber fî’l-fıkhi’il-İmamiyye, v.87-90, yazarı belli değil, el yazması, Süleymaniye Kütüphanesi İzmirli İsmail Hakkı,757.

http://www.suleymaniyevakfi.org/modules/nsections/index.php?op=viewarticle&artid=81

This entry was posted on Cuma, Kasım 28th, 2008 at 13:32 and is filed under NAMAZ. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz