-
6th Temmuz 2008

Hıdırellez- Diyanet İslam Ansiklopedisi

posted in HIZIR |

Hızır ve İlyâs isimlerinin halk ağzında aldığı şekilden ibaret olan hıdrellez, kö­kü İslâm öncesi eski Orta Asya, Ortado­ğu ve Anadolu yaz bayramlarına dayanan, Hızır yahut Hızır ve İlyâs kavramları et­rafında dinî bir muhtevaya bürünmüş halk bayramının adıdır. Bu bayram, mer­kezini özellikle Anadolu ve Balkanlar’ın, Kırım, Irak ve Suriye’nin teşkil ettiği Batı Türkleri arasında, bugün kullanılmakta olan Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs (eski lülyen takvimine göre 23 Nisan) gü­nü kutlanmaktadır.

Hıdrellez, halk arasında ölümsüzlük sır­rına erdiklerine ve biri karada, diğeri de­nizde darda kalanlara yardım ettiklerine inanılan Hızır ve İlyâs peygamberlerin yıl­da bir defa bir araya geldikleri gün ola­rak kabul edilir. Ancak bu beraberlikte, ismi yaşatılmasına rağmen uygulamada İlyâs’ın şahsiyeti tamamıyla silinerek Hı­zır motifi öne çıkarılmıştır. Dolayısıyla bu bayramda icra edilen bütün merasimler Hızır’la ilgilidir. Bunun temel sebebi, İs­lâm öncesi devirlerde yukarıda zikredi­len üç büyükkültürün hâkim olduğu alan­da bu yaz bayramı vesilesiyle kültleri kut­lanan insan üstü varlıkların daha ziyade Hızır’ın şahsiyetine uygun düşmesi ve onunla özdeşleşmesidir.

Osmanlı Devleti’nde 6 Mayıs (23 Nisan) halk arasında yaz mevsiminin başlangıç tarihi sayılmaktaydı. Nitekim eski takvim­de yıl ikiye ayrılmış olup 23 Nisan’dan (6 Mayıs) 26 Ekim’e (8 Kasım) kadar süren 186 gün “Hızır günleri” adıyla yaz mevsi­mini, 23 Nisan’a kadar devam eden 179 gün de “Kasım günleri” adıyla kış mevsi­mini oluşturuyordu. Hıdrellez de kışın so­na erip yazın başladığı gün olarak kutlan­maktadır.

Hızır ve İlyâs’a tahsis edilen bu gün, İs­lâm dünyasının her tarafında kutlanma­dığı gibi kutlandığı yerlerde de adı, tarihi ve yapılan merasimler aynı değildir. Her şeyden önce İslâm folklorunda Hızır ile İlyâs hakkında çok zengin bir inançlar ve efsaneler literatürü ve bu ikisinin yılda bir defa görüştüğü inancı mevcut olduğu halde bu gün belirlenmiş değil­dir; hatta Türk dünyasının her tarafında 6 Mayıs kutlama günü olarak bilinmez. Fakat muhakkak olan şudur ki, İslâm dünyasının önemli bir kısmında ve bu ara­da Türkler arasında her zaman hıdrellez adı altında olmasa da Hızır ile İlyâs’ın bir­leştiği günün hâtırası çok eskiden beri değişik günlerde ve biçimlerde kutlan­maktadır… Ayrıca Türkiye’deki Alevîler ve İran’daki Kızılbaş Karakoyunlu Türkmenleri (Çihiltenler) arasında şubat ayı ortala­rında “Hızır nebî bayramı” adıyla hıdrel­lezden ayrı ve oruçla geçirilen bir bayra­mın kutlandığı bilinmektedir

Yalnız Anadolu, Balkanlar, Kırım, Irak ve Suriye Türkleri’ne mahsus bir halk şen­liği olan hıdrellezin buralarda özellikle 6 Mayıs’ta kutlanması iklim ve tabiat şart­larıyla bağlantılıdır. Bu tarih, sözü edilen bölgelerde ilkbahardan yaz mevsimine geçişi belirlemekte olup hicrî takvim sis­temiyle hiçbir ilgisi yoktur. 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece güneşin Ülker burcu­na girdiği bir zaman parçasıdır. Bu tarih­ten 7-8 Kasım’a kadar bu burcu güneşin batışından sonra görmek mümkün de­ğildir. Yılın diğer günlerinde ise Ülker bur­cu güneş battıktan kısa bir süre sonra gö­rülebilmektedir. Bu suretle astronomik gözlemlere ve tabiat şartlarına uygun bir şekilde yıl kış ve yaz olmak üzere iki mev­sime bölünmüştür. 8 Kasım bütün özel­likleriyle kışın başlangıç tarihini, 6 Mayıs’a rastlayan hıdrellez günü de gerçek anlamda yazın başlangıç tarihini oluştur­maktadır (Gökalp, Quand le crible etalt dans la paüte, s. 211 -231). Pek çok arşiv belgesi, Osmanlılar döneminde devlet nezdinde bile işlerin yılın bu iki mevsimi­ne, yani “rûz-i Hızır’dan (Hızır-İlyâs’tan) rûz-i Kasım’a” veya “rûz-i Kasım’dan rûz-i Hızır’a” kadar olan iki döneme göre plan­landığını göstermektedir (meselâ bk. BA, MD, nr. 5, s. 295, 305; nr. 58, s. 83).

Öte yandan 6 Mayıs, Türklerin Anado­lu’ya yahut daha genel bir ifadeyle Orta­doğu’ya geldikten sonra tanıdıkları bir tarihtir. Zira Doğu Hıristiyanlığının Aziz Yorgi (Aya Yorgi, Hagios Georgios, Saint Ge-orge) ya da Yeşil Yorgi kültü bu tarihte kutlanmaktaydı. Doğu Hıristiyanlığı’nda çok önemli bir yeri olan bu kült zaman içinde Hızır- İlyâs kültü ile birleşerek öz­deşleşmiş ve bu suretle 6 Mayıs tarihi Or­tadoğu ve Balkanlar’da hıristiyan-müslüman kültür etkileşimi sonucunda hem Aziz Yorgi hem de Hızır- İlyâs kültünün iç içe girmesinin bir sonucu olarak kutlan­maya başlanmıştır (iki kült arasındaki bu özdeşliğin nasıl meydana geldiği ko­nusunda bk. HIZIR).

Müslümanlara Hızır ve hıristiyanlarca Aziz Yorgi adına kutlanmasına rağmen doğrudan doğruya İslâm’la da Hıristiyanlık’la da ilgisi olmayan, Ortadoğu ve Bal­kanlar’da hem müslümanların hem de hıristiyan halkların kutladığı bu yaz bay­ramının kökü İslâm ve Hıristiyanlık önce­si İlkçağ Anadolu, Mezopotamya ve Orta Asya kültürlerinde aranmıştır. Mezopo­tamya ve bütün Doğu Akdeniz çevresin­deki ülkelerde bazı tanrılar adına bahar veya yazın gelişiyle ilgili birtakım âyinle­rin yapıldığı bilinmektedir. Milâttan ön­ce III. binyılın sonlarında, Mezopotamya ovasını sulayarak etrafı yeşillendiren Fı­rat ve Dicle nehirlerinin hayat verici gü­cünü simgeleyen Tammuz (Dumuzi) ilâhı adına bahar mevsimi başlangıcında Mezopotamya’daki Ur şehrinde görkemli âyinler yapıldığını gösteren tabletler bu­lunmaktadır (James, s. 42). Tammuz, ta­biatın ölüşü (sonbahar, kış) ve dirilişiyle (ilkbahar, yaz) birlikte ölen ve yeniden dirilen bir tanrı kabul edilmiştir (ER, IV, 512-513). Yeşillik ve bereketin timsali olan Tammuz kültü, İbrânîler kanalıyla Suriye ve Mısır üzerinden eski Yunanis­tan’a ve Anadolu’ya geçmiş, burada da aynı tanrı Adonis adıyla tanınmıştır. Louvre Müzesi’nde bulunan Boğazköy tabletleri, benzer âyinlerin Hititler zama­nında Anadolu’da yaz başlangıcında bitki ve yeşillik tanrısı Telipinus için icra edil­diğini göstermektedir (James, s. 190-192). Ayrıca eski İran’da yine yeşillik ve su kav­ramlarıyla ilgili Haurvatât ve Ameretât adlı iki tanrı için bahar mevsiminde özel âyinler yapıldığı, Nevruz’un da bunlardan doğduğu bilinmektedir (Widengren, s. 28, 35, 86, 126). AvestaĞa dişi varlıklar olarak kabul edilen Haurvatât suların, Ameretât ise bitkilerin koruyucusudur…

Hıdrellez merasimlerinin icrası ve bu esnada yeşillik ve su kavramlarıyla ilgili birtakım uygulamalar, bu halk bayramı­nın putperest köklerini çok daha belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır. Nitekim İslâm âlimleri bu durumun farkına vara­rak bu konuda yasaklayıcı fetvalar bile vermişlerdir. Osmanlı Devleti’nde de hıd­rellez kutlamalarının dinî açıdan sakın­calı olup olmadığının tartışıldığı, XVI. yüz­yılda Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’nin fetvalarından anlaşılmaktadır. Ebüssu­ûd Efendi, böyle bir günün kutsallığına inanmamak şartıyla sadece eğlenmenin, yiyip içmenin sakıncalı olmadığını söy­lemektedir (Düzdağ, s. 117)…

Türkiye’de “hıdırellez”, Kırım ve Dobru-ca’da “hıdırlez”, Makedonya’da “edirlez” (ederlez), Kosova bölgesinde “hıdırles” (hedirles, hadırles) gibi değişik biçimlerde söylenen hıdrellez merasimleri, çeşitli ül­ke ve yörelerde teferruatta tabii olarak birtakım farklılıklar gösterebilir. Ancak bunlar Hızır adının çağrıştırdığı gibi ge­nellikle bolluk ve bereketi simgeleyen, su ve yeşillik kavramlarının öne çıktığı, ağacın bol bulunduğu, bazan içinde tür­be de yer alan mesire yerlerinde kutla­nan merasimlerdir. 5 Mayıs günü temiz­lik yapıp yiyecek ve içecek hazırlama gibi işlerle başlayan hıdrellezle ilgili bütün merasimleri, âdet ve gelenekleri dört grupta toplamak mümkündür. 1. Şifa ve sağlık talebine yönelik olanlar. 2. Uğura, bereket ve bolluk talebine yönelik olan­lar. 3. Mal mülk, mevki ve servet talebi­ne yönelik olanlar. 4. Kısmet ve talih aç­maya yönelik olanlar. Meselâ hıdrellez gü­nü kır çiçeklerinin kaynatılarak suyundan içilmesinin hastalıklara şifa vereceği, hıd­rellez gecesi bütün sulara nur yağacağın­dan o gece suya girmenin her türlü has­talığa karşı bağışıklık sağlayacağı inancı birinci gruba örnek gösterilebilir. Genel­likle hıdrellez gecesi Hızır’ın yeryüzünde dolaştığı ve dokunduğu şeylere bereket getirdiği inancı çok yaygın olduğundan o gece evlerdeki yiyecek ve içeceklerin ağ­zının açık bırakılması, dileklerin bir kâğı­da yazılarak gül ağaçlarının dibine konul­ması vb. şeyler ikinci grubu teşkil eden uygulamalara örnek sayılabilir. Bunlara benzer pek çok örneğe her yerde rastla­mak mümkündür.

Hıdrellez merasimleri Hızır ile İlyâs’ın buluşmasına atfen hemen daima toplu olarak gerçekleştirildiği için bazı kasaba ve şehirlerin yakınında yeşillik bir mekân­dan oluşan ve “hıdırlık” denen, insanların bir arada yiyip içtiği, eğlendiği bir mesi­re yeri bulunur. Bu yerlerde icra edilen merasimler, eski devirlerde aynı zaman­da evlenme yaşına gelmiş genç kız ve er­keklerin birbirlerini görüp beğenmeleri­ne de imkân vermekteydi. Dolayısıyla hıd­rellez merasimlerinin geleneksel Türk toplumlarında sosyal iletişim aracı olmak gibi pratik yönleri de bulunmaktaydı.

Hıdrellez inanış ve âdetleri folklorda ol­duğu gibi edebiyata da köklü biçimde yansımış ve Gılgamış destanından bu ya­na mitoslar halinde yazılı ve sözlü edebi­yat geleneğinde yer almıştır. Anadolu’­nun pek çok yerinde hıdırlık denilen me­sirelerin bulunması ve hıdrellez başta ol­mak üzere bahar eğlencelerinin buralar­da düzenlenmesi edebiyatta hıdrellez te­masının canlı tutulmasına sebep olmuş­tur.

Dede Korkut’tan itibaren Ebû Müslim, Battal Gazi, Dânişmend Gazi, San Saltuk, Köroğlu gibi kahramanların hayatı etra­fında teşekkül eden destanı romanlarda gerek Hızır ve İlyâs’ın kişilikleri, gerek hıd­rellez günü, gerekse hıdıriıklarda devam eden sosyal faaliyetler ve gelenekler ek­seninde yer yer hıdrellezin de zikredildiği görülür. Klasik Türk şairleri “evvel ba­har”! andıkları zaman genellikle hıdrellez günlerini kastetmekte ve baharı konu edinen şiirlerinde (bahâriyye) ekseriya bu günleri anlatmaktadırlar… (Diyanet, İslam Ansiklopedisi, Hıdırellez maddesi)

This entry was posted on Pazar, Temmuz 6th, 2008 at 13:50 and is filed under HIZIR. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz