Havuç ve Sopa
Havuç
Polis düzgün görünüşlü sürücüyü durdurdu, “Tebrik ederim,” dedi, “trafik kurallarına uyan iyi bir sürücü olduğunuz içintam yüz bin dolar kazandınız. bu parayla ne yapmak istersiniz?” “Sanırım ilk işim bir sürücü ehliyeti almak olur.” “Aman Allahım, yoksa sizin ehliyetiniz yok mu?”
“Siz ona bakmayın memur bey,” dedi sürücünün yanında oturan kadın, “sarhoş olduğu zaman böyle saçmalar işte.” “Nee, bir de sarhoş musunuz yoksa?”
“Aman efendim, yanlış anladınız,” dedi arka koltukta oturan, “sarhoş filan değil arkadaşımız. Yalnız demin bir banka soyduk, kaçma kovalamaca pek heyecanlı oldu. O olayın etkisiyle böyle zırvalıyor, siz kusuruna bakmayın.”
Polis, ‘Dur bakalım daha neler göreceğiz,’ diye düşünürken arabanın bagajından bir kafa uzandı: “Yahu hâlâ sınırı geçmedik mi?” İnsanları eğitmenin iki temel yolu vardır: Ödül ve ceza. Buna günlük dilde ‘havuç ve sopa’ da denir. Otoriter toplumlar ve insanlar sopayı pek sever. Demokratik olanlarda havucu kullanma eğilimi ağır basar.
Doğrusu biz biraz fazla sopasever bir toplumuz. Hemen herkesin elinde bir sopa, gücü gücü yetene girişiyor. Polis sopalı, öğretmen sopalı, baba sopalı, ana sopalı, herkes elindeki sopayı bir aşağıdakinin kafasına pata küte indirip durmada.
Ödüle fazla itibar etmiyoruz. İnsanlara yaşarken hakkını vermeyip, öldükten sonra haklarında uzun nutuklar düzüp, ödüller koyuyoruz. Oysa iyi bir iş yapana hakkını yaşarken vermekten daha özendirici ne olabilir ki. Ödül denince en başarılı uygulamamız birbirimize plaketler verip boş nutuklar atmak. Ödüllendirdiğimiz zaman da genellikle yanlış kişileri ödüllendirmeyi beceriyoruz. Hiç hakkı olmayan kişiler bakan oluyor, milletvekili olup yaylalarda havaya kurşun sıkıyor. Birini ‘yılın ihracatçısı’ seçiyoruz, sonra adamın kaçakçı olduğu anlaşılıyor. Fahri hukuk profesörü ilan ettiğimiz zat, hukuku çiğnemede üstat olduğunu kanıtlıyor. ‘Gel aile fotoğrafında yer al, şanın şöhretin artsın,’ diyoruz, adamların hepsi banka soymaktan, usulsüz iş çevirmekten yasayla başı derde giriyor. ‘Al sana milyonlarca dolar, yatırım yap,’ diyorsunuz, paracıklar gidiyor, bir daha geri gelmiyor. Ceza verme işinde çok başarılıyız. Ama ödüllendirmede aynı başarıyı gösterdiğimiz söylenemez.
Oysa uygarlığın bir boyutu da bu değil midir, cezayı ve ödülü yerli yerinde, hakkıyla kullanmak? Öyküdeki polisin durumuna düşmemek? (Radikal-09/05/2001 Türker Alkan) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=1970&tarih=09/05/2001