Kul Hakkı mı, Şirk mi? Bireysel ve Evrensel Kul Hakkı
ŞİRK, BİR KUL HAKKI DEĞİL MİDİR?
BİREYSEL KUL HAKKI İLE EVRENSEL KUL HAKKINI AYIRT ETMEK GEREKMEZ Mİ?
BİREYSEL KUL HAKKI AFFEDİLMEYECEKSE NE AFFEDİLECEK?
KUL HAKKI VE ŞİRK
4Nisa/48,116-“ Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.”
7-Hz. Peygamber buyurdular ki: “Bana Cebrâil gelerek “Ümmetinden kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete gire(bili)r” müjdesini verdi” dedi. Ben (hayretle) “zina” ve hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. “Hırsızlık da etse, zina da yapsa” cevabını verdi. Ben tekrar: “Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!” dedim. “Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!” Hz. Peygamber dördüncü keresinde ilâve etti: “Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir“. Buhârî, Tevhid 33; Müslim, İman 153, (94); Tirmizî, İman 18, (2646).
KUL HAKKI İNSAN HAKKIDIR
İnsan hakları en fazla hangi ülkelerde çiğnenmektedir acaba?
Dini duyarlılığı olanlar, insan hakları konusunda ne ölçüde duyarlıdırlar acaba?
Yaşama, kendini geliştirme, kaynaklardan yararlanma, beslenme, eğitim, güvenlik, adalet, sağlık, seyahat etme, sosyal hayata katılma gibi haklardan Müslümanlar ne ölçüde yararlanmaktadırlar?
Doğruları savunan insanlara haksızlık edenler acaba kul hakkını çiğnemiş olmazlar mı?
Çevrelerinde yaşanan olumsuzluklara ve yanlışlara göz yumanların hatası acaba kul hakkına girmez mi?
Din adına insanlara bilerek veya bilmeyerek yalan-yanlış şeyler öğretenlerin bu yaptıkları kul hakkına girmez mi?
Eğitici ve öğreticilere kulak vermeyenler, onlara kulak tıkayanlar, onların söz söyletmeyenler bu yaptıklarıyla kul hakkının kapsamına girmezler mi?
Din adına kadına zulmedenler, acaba kadınları kuldan saymazlar mı?
İslam’a göre hayatta yapılabilecek en büyük günah, en büyük suç nedir diye sorsanız birçok kişi size “kul hakkı” diye cevap verir. Peki, kul hakkı nedir, kul nedir?
Kul denilen şey özünde insandır. Bedeni vardır, canı vardır, malı vardır, kişiliği vardır, aklı ve duyguları vardır, inancı vardır, yakın dostları vardır… Bunlara verilen zararlar da kulun hakkına verilen zararlar olarak kabul edilir. Bu tanıma göre bir insanı yaralamak, öldürmek, onun malını gasp etmek, parasını çalmak, cinsel istismara maruz bırakmak kul hakkı olduğu gibi, bir insana ters ters bakarak moralini bozmak, onu azarlamak, 50 gr eksik tartarak mal satmak, arabayla yoldan geçerken üzerine su sıçratmak da kul hakkı sınırları içine girer. Kısaca insana verilecek en küçük rahatsızlıktan onun ölümüne neden olmaya kadar her türlü kusur, kabahat ve suç bu kapsama girmektedir. Görüldüğü üzere kul hakkının çok geniş bir kapsamı vardır. Kul hakkına girmeyen kusur, kabahat ve suç neredeyse yok gibidir. Peki, tüm bunların telafisi var mıdır veya tövbesi nasıldır diye sorarsanız önünüze tek bir seçenek sunarlar: Hakkını yediğiniz kişiden gidip helallik isteyerek ve onun da sizin helalliğinizi kabul etmesiyle. Bunun dışında ne yaparsanız yapın hiçbir işe yaramaz, hayattaki en büyük günahı işlemiş olarak yaşayıp gidersiniz.
Bu iddialara sondan başlayarak cevap verecek olursak, yaygın inanca göre kul hakkıyla ilgili bir suç işlediğinizde bağışlanmanız için tek bir seçenek vardır. O da ilgili kulu yani ilgili insanı bulup ondan helallik istemek ve onun da bu helalliği kabul etmesidir. Dikkat ederseniz burada bağışlanma bir insanın tekeline bırakılmıştır. Bir insan hakkından feragat edebilir, “tamam benim için sorun değil, üzülme” diyebilir. Örneğin birinin evini soyan bir soyguncu, ev sahibi tarafından affedilebilir. Ancak kamu davasından kurtulamaz. Çünkü kamuyu (diğer tüm insanları) etkileyen bir suç işlemiştir. Birini yaralayan suçlu da yaralı kişi tarafından affedilse bile hakkında kamu davası açılır. İslam’da da suçlu, hak sahibi tarafından affedilse bile Allah’ın onu affedip etmediğini bilemeyiz.
Hak sahibinin suçluyu affetmesiyle, suçlunun Allah katında da mutlak olarak bağışlandığını iddia etmek Allah’ın hak(kamu hakkı) ve yetkisine müdahaledir. “Allah’ın affetme yetkisi, hak sahibinin affıyla sınırlıdır” anlamına gelebilecek bir anlayış, Allah’ın yetkilerini de sınırlandırır. “Benim bağışlamadığım birini Allah’ın da bağışlama hak ve yetkisi yoktur, ben bağışlamazsam Allah da bağışlamaz” sözü Allah’ın yetkisine müdahaledir, çok büyük bir cürettir. Böyle bir iddiada olan insan, adeta bir ilah gibidir; bir insanın Allah katında bağışlanmasını sağlayacak veya sağlamayacak; bir insanı cennete veya cehenneme gönderecek. Ne kadar büyük bir yetki ve ne kadar büyük bir hak!… Oysa mutlak anlamda bağışlama ve günahları affetme yetkisi sadece ve sadece Allah’a ait değil midir?
Birkaç örnek çerçevesinde düşünecek olursak konu daha iyi anlaşılır; farz edin ki birisi başka birinin evini yaktı, sonra bu kişi, evi yanan kişiyle helalleşti, evi yakan kundakçının kundaklama suçundan doğan günahı affedilmiş midir? Ya da aynı kişi, birine attığı iftira sonucu, onun eşinden boşanmasına neden oldu, daha sonra boşanan taraflar bu kişiyi affettiler. Boşanmadan doğan sorumluluktan bu kişinin kurtulduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da bir kişi bir kadına tecavüz etti, daha sonra kadın tecavüzcüyü affetti, bu af, yapılan hatayı bütünüyle ortadan kaldırabilir mi? Elbette ki hayır. Ya da bir insana küçük bir haksızlık yapıldı; örneğin yanında sigara içildi ve o da dumandan rahatsız oldu; adamın gıcıklığı tuttu, bu hatayı affetmedi, yalvarma yakarmaya rağmen affetmedi. Şimdi ne olacak, mahşerde onun peşine mi düşülecek? Diyelim ki bu insan iyi bir insandı, ama bir kere yaptı böyle bir hatayı. Sırf o küçük hatadan dolayı, muhatabı affetmedi diye cennete giremeyecek mi? Ya da kul hakkı en büyük günah ise, hakkını helal etmediği zaman en büyük günahı işlemiş olarak yaşayıp en büyük günahı işlemiş olarak mı ölecek?
Görüldüğü gibi bu tezin sonucunda Allah bir çeşit edilgenleşmekte, insana dünyada da ahirette de ilahi bir nitelik olan mutlak bağışlama yetkisi verilmektedir. Bu teze göre Allah mahşerde sadece insanların ibadetle ilgili olaylarını yargılayacak, geri kalan kulların kişisel hiç bir sorununa karışamayacaktır. Bu nasıl ilahi yargılama ki Allah yalnızca namaz, oruç, zekat gibi birkaç konuda hüküm verecek diğer konularda ise insanları sadece ödeştirmeye çalışacaktır? Hani Allah, “maliki yevmu’d-din” idi? O, büyük duruşma gününde tek söz sahibi idi? (1Fatiha/4) Bu iddiaya göre herkes az çok din gününün sahibi olmuyor mu?
Başka bir örnek; diyelim ki siz kurşunlanarak yaralandınız. Bilindiği üzere iki mahkeme vardır; birincisi dünyada resmi kurum olan mahkemenin yaptığı yargılama, ikincisi ise ahirette Allah’ın yaptığı ilahi yargılama. Siz suçluyu ilahi yargılama için affettiniz, dünyadaki mahkeme için de şikâyetçi olmadınız. Şimdi yargı organları sırf siz şikâyetçi olmadınız diye suçluyu görmezlikten mi gelecek? Asla. Suçlu hakkında kamu davası açıp yargılayacak ve cezalandıracaktır. İnsanların yargı organlarına tanıdığı hak ve yetkiyi ilahi yargılama konusunda Allah’a vermemeleri bir paradoksu ortaya koymaz mı?
Kur’an’da, “can, mal, namus, inanç, akıl, kişilik, vs” gibi kişinin bireysel hakları güvence altına alınmıştır. Buna göre hiç kimse bir başkasına asla adaletsizlik yapmamalıdır, haksızlık etmemelidir, zarar vermemelidir, zorbalık etmemelidir. Eğer yaparsa hak sahibine hakkını ödemelidir. Bu ödeşme bile onu Allah katında onu sorumluluktan kurtarmayabilir. Öyle ya, eğer bu sorumluluk yoksa, mağduru ikna edebileceğine inanan herkes istediği suçu işleyebilir. Evet, mağduru ikna etseniz de Allah katındaki sorumluluktan kurtulamayabiliriz. Tövbe, bağışlanma ve yardımlaşma bunun için vardır. İlahi yargılama bunun için vardır. Dünyada insanlar haksızlıklara engel olmak için Allah’ın izin verdiği ölçüde mücadele edeceklerdir, haklarını arayacaklardır. Ancak ilahi bağışlama ise yalnızca Allah’ın tekelinde olacaktır.
“Bana kul hakkı ile gelmede nasıl gelirsen gel” sözünün sağlam bir dayanağı olmadığı gibi bu söz, insan için baştan bir kaybediştir. Bu sözle istisnasız bütün insanlar cehenneme gidecek demektir. Böyle bir durumda yetki, Allah’ın elinde değil, hak sahibinin elindedir. Hak sahibi ise dilerse affeder, dilerse affetmez. Peygamberleri düşünün, insana karşı küçük bir hata yaptılarsa, küçük bir hak yedilerse ve muhataplarından da helallik almadılarsa ne olacak? Olamaz mı? Musa, kazara da olsa bir insanın ölümüne neden olmamış mıydı? Bir insanın canından büyük bir kayıp olabilir mi? Bu durumda klasik kul hakkı teorisine göre Musa peygamber nasıl cennete gidebilir? Böyle iken kul hakkının da en büyük günah olduğunu savunmaya devam ederler. Bu bir çelişki değil midir? Adam öldüğü için Musa peygamberin ondan helallik alması mümkün değildir, ya adam mahşerde de helallik vermezse ne olacak?
Eğer helallik alma gibi bir tövbe şekli olsaydı, Kuran’da buna dair hükümler olurdu, değil mi? Bakın, Kuran’da kazara adam öldürmenin tövbe yolu nedir?
4Nisa/92: Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Eğer ölünün ailesi o diyeti bağışlamışlarsa(diyetten vazgeçmişlerse) başka. Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gereklidir. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturması gereklidir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay peş peşe oruç tutması gereklidir. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
Ayete göre, kişinin tövbesinin kabul edilebilmesi için öncelikle verdiği zararı telafi etmeye uğraşması gerekir; özgürlüğü elinden alınmış bir mümini özgürlüğüne kavuşturmasının yanı sıra ölen kişi artık öldüğüne ve dünyada bulunmadığına göre yakınlarını teselli edebilecek bir diyet ödemesi gerekli görülmüştür. Allah’ın hakkı olarak ölen kişi yerine bir başkasını özgürlüğe kavuşturarak bir çeşit diriltilmesi ve kişi hakkı yerine onun çevresinin öfkesinin dindirilmesi, huzur ve barış ortamını sağlamaya yöneliktir. Eğer yakınları bu diyetten vazgeçerlerse, diyetin ödenmesi gerekmez. Eğer kişinin buna gücü yetmiyorsa, Allah’ın tövbesini kabul edebilmesi için aralıksız 2 ay oruç tutması gereklidir. Dikkat edilirse burada bağışlanma öldürülen kişinin kendisine veya ailesine endekslenmemiştir. Ayette mahşerde helallik alma gibi bir şart da konmamıştır. Kişi hatasını telafi etmeye çalışır ancak bağışlanmayı Allah’tan ister. Amaç Allah’ın bağışlamasıdır.
Kul hakkı perspektifinden bakan biri için kazara ölümüne neden olarak kul hakkı yiyen kişinin bağışlanması, ölmüş olan kişinin mahşerde helallik vermesine ve ailesinin helallik vermesine bağlıdır. Oysa Allah zararı telafiye uğraşmanın dışında bağışlanmayı o kişiden ve aileden bağımsız tutmuştur. Düşünün ki bir kişi yanlışlıkla başka bir kişiyi öldürdü. Bir diyet ödemeye de çevresiyle birlikte bile gücü yetmiyor. Ancak öldürülen kişinin ailesi mutlaka diyet istiyor ve diyet olmadıkça kesinlikle hakkını helal etmiyor. Kul hakkı teorisine göre, aile hakkını helal etmediğine göre kişinin bağışlanması imkânsızdır. Oysa Allah’a göre diyete gücü yetmeyen birinin iki ay oruç tutması gereklidir.
Kuranda affetmek “afv” kavramı ile bağışlama ise “mağfiret” kavramı ile ifade edilir. Bu iki kavram, özne olarak, hem Allah için hem insanlar için kullanılır. “Af” kavramı daha çok “cezasız bırakmak, ceza vermekten vazgeçmek” anlamına gelirken, “mağfiret” kavramı ise daha çok “suçlu veya kabahatli görmekten vazgeçip önceki değeri vermek” gibi bir çeşit “iade-i itibar” anlamına gelmektedir. Allah hem dünyada hem ahirette ceza verebilir veya hem dünya için hem ahiret için ceza vermekten vazgeçebilir. Ama insanın ceza vermesi veya bağışlaması sadece dünya içindir. Bir insan kendi hakkını gasp etmiş diğer bir insanı affedebilir yani hakkından vazgeçer, cezalandırmaz, üstüne gitmez. Ya da bağışlayabilir; önceki ilişkisini sürdürmeye devam eder, kalpten duygusal olarak da bir olumsuzluk hissetmez, önceki değerini verir.
Kur’an’da affetmek ve bağışlamak
42Şura/40: Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim affeder ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez. (Affetmek: Kötülüğe denk olan kötülüğü yapmamak, cezasını vermemek)
2Bakara/109: Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine hak apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi küfre döndürmek arzusunu duydular. Fakat Allah’ın emri gelinceye kadar onları affedin ve (onlara) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. (Affetmek: Umursamamak, savaş açmamak, ilişmemek)
5Maide/13: Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen hükümlerin önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever. (Affetmek: Kendi hallerine bırakmak, uğraşmamak, aldırış etmemek, ceza vermemek)
3Al-i İmran/135: Ve ‘çirkin bir hayâsızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları(zenbler) bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. (Mutlak bağışlama yetkisi, hem ahiret hem dünya için nihai bağışlama yetkisi yalnızca Allah’a aittir.)
45Casiye/14- İman edenlere söyle: Allah’ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her toplumu, yaptığına göre cezalandıracaktır.
42Şura/37-(Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin, utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazaplandıkları zaman bağışlayanlar, (Çünkü gazaplanmak kendimiz kaynaklıdır.)
42Şura/42- Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere ‘tecavüz ve haksızlıkta bulunanların’ aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azab vardır. 42Şura/43- Kim olup bitenlere karşı göğüs gerer(sabreder) ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir. (Bu işten vazgeçen, azaptan kurtulacak eylemlere gidenler, onların bağışlanması, eski kinin sürdürülmesinden öte onların da eşit statüde kabul edilmeleri.)
64Teğabün/14: Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoşgörülü davranır ve bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. (Affetmek: Kusurlarını dışa vurmamak, başa kakmamak Aile bireyleriyle olan ilişkilerde son durumda bağışlama öneriliyor. )
Helallik istemeyi ve bağışlamayı, özür dilemek ve affetmekle karıştırmamak gerekir. Helallik isteme ve hakkın helal edilmesiyle kişinin bağışlanması, dünyadaki ilişkilerin düzelmesinden çok ahirette bağışlanmanın şartı olarak görülür. Özür dilemek ve affetmek ise daha çok dünyayla ilgilidir. Özür, karşımızdakinin pişmanlığımıza şahit olmasını, onun sonucunda affetme ise sosyal ilişkilerimizin sekteye uğramamasını sağlar. Zaten tövbe sadece lafla olan bir iş değildir. Bir konudaki pişmanlığımızın en önemli göstergesi; o konuda verdiğimiz zararları ne ölçüde telafi ettiğimiz, ne ölçüde o zararı kaldırmaya uğraştığımızdır. Allah’ın affetme olasılığı da buna bağlıdır. Peki, özrün amacı nedir? Eğer biz sadece ve sadece Allah’tan bağışlanma dileyeceksek niye karşımızdaki insandan özür dileriz ki? Özür bir bağışlanma talebi değildir. Özür, karşımızdaki insanın hatamızdan pişman olduğumuza şahit olmasını sağlar ve ileriki günlerde onunla olan sosyal ilişkimizin daha önceden olduğu gibi sağlıklı gitmesine ve sekteye uğramamasına katkıda bulunur. Yoksa bizim Allah tarafından bağışlanıp bağışlanmamamız bir insanın kararına bağlı değildir. Ki o insanın nasıl biri olduğu da belli değildir.
İki insan düşünün: İkisi de aynı suçu işlemiş olsun. Birinin karşısındaki insan iyi niyetli, Allah’ı önemseyen, sevgi dolu biri olsun. Diğerinin karşısındaki de art niyetli, Allah’ı dikkate almayan, öfke dolu biri olsun. İkisi de karşısındaki insanlardan helallik istiyor. Birinci kişi hakkını helal ediyor ancak ikincisi helal etmiyor. Şimdi Allah birincinin tövbesini kabul edecek, diğerininkini etmeyecek mi? Allah böyle bir haksızlık yapar mı? Allah art niyetli, Allah’ı dikkate almayan bir insanı böyle bir kayırmacılıkla ödüllendirir mi? Dolayısıyla bu “helallik isteme” davası, Allah’ın ilkeleriyle ve adaletiyle uyuşmayan bir davadır.
Diğer bir konu ise “kul hakkı” kavramının kendisidir. Kul hakkının kapsamı nedir? Kulların öldükten sonrayı da değiştirecek derecede mutlak hakları var mıdır? Kulların sahip olduğu haklar gerçekte kimin hakkıdır? İnsan sahip olduklarının daha bilincine varmadan ona bunu lütfeden Allah idi. Hani şu meşhur özdeyiş vardır:
“Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi!”
KUL HAKKI nedir? İnsan hakkı ve insan hakları…
Örnekleyelim:
1. İnsanları kula kul etmek kul hakkıdır.
2. Haksız yere özgürlükleri kısıtlamak kul hakkıdır.
3. Haksız yere yargılamak kul hakkıdır.
4. Cana kıymak, insan yaralamak kul hakkıdır.
5. Haksızlık, baskı-şiddet, zulüm, kavga ve savaş kul hakkıdır.
6. Çalmak, hırsızlık yapmak, yetim hakkı yemek kul hakkıdır.
7. Kendini beğenmişlik, gösteriş yapmak, kıskançlık kul hakkıdır.
8. Masum insanların aleyhinde konuşmak veya iftira atmak kul hakkıdır.
9. İnsanların kişilik haklarına saldırmak; onlara saygısızlık etmek, onlarla alay etmek, onları küçümsemek, onlara hakaret etmek kul hakkıdır.
10. Sorumlu olduğu insanları gözetmemek ve onlara haklarını vermemek kul hakkıdır.
11. Irkçılık ve ayrımcılık kul hakkıdır.
12. Anlaşmalara, verilen söze ve dostluklara bağlı kalmamak kul hakkıdır.
13. Kötülüklere seyirci kalmak kul hakkıdır.
14. İnsanları rahatsız etmek ve onlara zarar vermek bir kul hakkıdır.
15. Dürüst olmamak kul hakkıdır.
16. Ölçüye ve tartıya özen göstermemek kul hakkıdır.
17. Cimrilik ve israf etmek kul hakkıdır.
18. Adaletli davranmamak kul hakkıdır.
19. Tahrik, taciz ve teşhir gibi her türlü cinsel istismar kul hakkıdır.
20. İnsanları üzmek kul hakkıdır.
21. Başkalarının malını sahiplerinden izinsiz kullanmak kul hakkıdır.
22. İnsanları kandırmak, aldatmak ve onlara yalan söylemek kul hakkıdır.
23. Sıra kuyruğunda birisinin sırasını gasp etmek kul hakkıdır.
24. Başkasının üzerine çamur sıçratmak kul hakkıdır.
25. Başkasının yanında sigara içmek kul hakkıdır.
26. Rahatsız edici biçimde yüksek sesle konuşmak veya müzik dinlemek kul hakkıdır.
27. Vergi kaçırmak, zamanında ödememek, başka kullara hizmeti geciktirdiği için kul hakkıdır.
28. Kamu malını kötüye kullanmak kul hakkıdır.
29. Kamu arazisine gecekondu yapmak kul hakkıdır.
30. İşe zamanında gitmemek, derslere zamanında girmemek kul hakkıdır.
31. Sokakları, havayı ve çevreyi kirletmek kul hakkıdır.
32. Kesin bilmediğimiz konuda konuşmak ve yazı yazmak kul hakkıdır.
33. Anne-babayı, yakınları ve insanları üzmek kul hakkıdır.
34. Sevimsiz lakaplar takmak kul hakkıdır.
35. Bir başkasına su-i zan beslemek kul hakkıdır.
36. Kamu malını kötüye kullanmak kul hakkıdır.
37. Bize ait olmayan arsaya gecekondu yapmak kul hakkıdır.
38. Gıybet ve dedikodu yapmak kul hakkıdır.
39. İnsanları eleştirmek kul hakkıdır.
40. Muhtaç insanlara yardım etmemek kul hakkıdır.
41. Komşuların sorunlarıyla ilgilenmemek kul hakkıdır.
42. İnsanlar arasında adaletle hükmetmemek kul hakkıdır.
43. Şahitliği doğru yapmamak kul hakkıdır.
44. Sözünde durmamak kul hakkıdır.
45. Emaneti gözetmemek kul hakkıdır.
46. Ödemeleri zamanında yapmamak kul hakkıdır.
47. Borcu zamanında ödememek kul hakkıdır.
Daha örneklere devam edelim mi? Bunları yapmayan veya yapıp da tek tek helallik alan kaç kişi vardır? Bu durumda Allah hiç kimseyi affetmeyecek, affedemez. KUL HAKKI yemeyen bir vatandaş tanıyan var mı? O zaman herkesin adresi belli, öyle değil mi?
Görüldüğü gibi “kul hakkı”nın kapsamı oldukça geniştir. Hemen her şey kul hakkına girmektedir. Yanınızdakini üzmekten tüm insanlara verilebilecek en büyük zarara kadar. Günahları affettirme yeri, dünyadır. Hiç kimse, Allah‘ın iradesinin önüne engel koyamaz. Kul hakkına girmeyenlere birkaç örnek:
1. Namaz kılmak
2. Oruç tutmak
3. Hacca gitmek
4. Dua etmek
Oysa geleneksel dini teoriye göre özellikle namaz, oruç gibi dinsel uygulamalar, dinin içinde yer almanın ön koşuludur. Bunları yerine getirenler büyük ölçüde cenneti hak etmektedirler.
Evet, kulun mutlak bir hakkı yoktur ancak sınırlı ve süreli hakları olabilir. Bu haklar bildiğimiz insan haklarıdır, önemlidir, hem de çok önemlidir. Barış, huzur ve mutluluk bunlara bağlıdır. Temel hakların dokunulmazlığı vardır, onları çiğnemek kabul edilemez. İnsanlar temel hakları korunduğu ölçüde özgürdür. Temel haklar kamu hakkıdır. Bundan dolayı muhatabı affetmekle suçlu sorumluluktan kurtulamaz.
İnsan kişisel hakkını isteyip arayabilir veya hakkından vazgeçebilir. Birisi sizin hakkınızı yediyse, gasp ettiyse, çiğnediyse, paranızı çaldı, sizi dolandırdıysa, bu hakkınızı istersiniz, adil yargılama gibi meşru zeminlerde yasal yollarla hakkınızı ararsınız. Hâlâ hakkınızı alamıyorsanız, gücünüzün ötesindeki durumlar için işi Allah’a havale edersiniz.
Gerçekte kula karşı işlenen bir suç da, doğaya karşı işlenen bir suç da, hayvanlara karşı işlenen bir suç da ve kişinin kendisine karşı işlediği bir suç da Allah’a karşı işlenmiş suçlardır. Bu suçların büyüklük dereceleri de Allah katında belirlidir. Herkese işlediği oranda günah yükü yüklenir ve kimseye bir zerre ağırlığınca bile haksızlık yapılmaz. Yüklenen günah yüklerinin miktarı da kesinlikle bir veya birkaç insanın inisiyatifine göre değişmez.
Bu konudaki büyük sorunlardan biri ise kul hakkının en büyük günah olduğu iddiasıdır. Gerçekten kul hakkı en büyük günah mıdır? Peki, hangi kul hakkı en büyük günahtır? Adam öldürmekten bir insanı üzecek basit hatalara kadar yukarıda örneklerini saydığımız farklı çeşitleri olan kul haklarının hepsi mi en büyük günahtır? Bu soruya kimsenin “evet” diyeceğini sanmıyorum. O zaman problem ne? Ya kul hakkı denilen şeyin ne olduğu bilinmiyor ya da İslam bilinmiyor. Doğrusu bu konuda her ikisi de bilinmiyor. Allah ayetlerde en üst perdeden çok açık bir biçimde, “Allah kendisine ortak(şirk) koşulmasını asla bağışlamaz, bundan alt seviyede olanları dilediğine bağışlar” derken en büyük günahın şirk olduğunu vurgulamıştır. Bundan sonra birileri kalkıp da, “En büyük günah, Allah’ın affetmeyeceği günah kul hakkıdır” diyebiliyorsa ya bu kişi hem İslam’ı hem de kul hakkının ne olduğunu bilmiyordur, ya da bir şeyler istismar etmek istiyordur.
4Nisa/48-Doğrusu Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan alt seviyede olanları dilediğine bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa pek büyük bir günahı iftira atmıştır.
Kul hakkı derken, “İnsanlara verilecek zarar” biçiminde anlayacaksak bilmek gerekir ki en büyük kul hakkı ŞİRK’tir.
Evet, eğer kul hakkı diye bir şey varsa,
İŞLENEBİLECEK EN BÜYÜK KUL HAKKI ŞİRKTİR!!!!
Çünkü şirk;
1-Allah dışında birilerini putlaştırmaktır. (10Yunus/18) Allah’ın dışında birilerine veya bir şeylere olağanüstü güçler ve nitelikler yakıştırarak hem onlara kul olmak hem de diğer insanların onlara kul olmasına zemin hazırlamaktır. Belki Allah’a yaklaşmak için onları aracılar görerek, belki onlardan medet bekleyerek ama sonuçta onların önünde alçalarak ve diğer insanların da büyük umutlarla onların önünde alçalmasına yol açarak en büyük suç işlenmektedir.
2-Allah dışında birilerini din belirleyici olarak görmektir. (9Tevbe/31) Allah adına, din adına, peygamberler adına ortaya konan uydurmalara ve hurafelere inanmak ve bunları insanlara yaymaktır. İnsanlara bir hurafeyi din olarak göstermekten daha büyük bir suç, daha büyük bir zulüm ve daha büyük bir kul hakkı olabilir mi? Allah’ın bildirdiklerine aykırı konularda bir şeyleri helal veya haram ilan etmek (16Nahl/116) hem onlara uyan insanların yaşamını mahveder hem de Allah’ın dini lekelenmeye çalışılmış olur.
Kula kul olmak ve insanları kula kul olmaya çağırmak, hurafelere inanmak ve insanları hurafelere inanmaya çağırmak kadar büyük bir suç olabilir mi? Bundan daha büyük kul hakkı olabilir mi?
Bir insana yapılabilecek en büyük kötülük, o insanın doğru yapıyorum zannederken yanlış yapmasına, Allah’ın istediğini yapıyorum zannederken fark etmeden şeytanın istediğini yapmasına neden olmak, böylece o kişinin hem dünya hayatını hem ahiret hayatını mahvetmektir. Allah’ın din koyma hak ve yetkisini, koruyup kurtarma gücünü başkalarına da vererek insanları kula kul etmektir. İşte şirk budur. Şirk Allah hakkında, resuller hakkında uydurmalar türetmek, hurafeler yaymak ve bunları ilahi dinmiş gibi göstermektir. Bu uydurmalara inanan insanlar gerçekte Allah’ın dinine değil uydurulmuş bir dine inanmakta ve Allah’ın dinini değil o uydurma dini yaşamaktadırlar. Buradaki sorun sadece insana zarar vermek değildir. Şirk aynı zamanda Allah’a iftiradır, Allah resullerine iftiradır. İftira ise yapılabilecek en kötü şeydir. Allah’a iftira, bütün insanları kuşatıcı bir beladır. Kulların özgürlük alanlarını yapay “haramlar” ve “günahlar” ile daraltmaktır veya diğer insanların özgürlüğü aleyhine birilerini başıboşluğa sürüklemektir. Konu kul hakkı gibi öyle yalnızca mağdur kişileri hakkını elinden alan dar kapsamlı bir konu değildir. “En büyük günah kul hakkıdır” diyen insanlar da, kul hakkı derken şirki kastetmemektedirler. Tam çerçeveyi onlar da bilmemektirler. Çünkü olaya Kuran penceresinden değil gelenek penceresinden bakmaktadırlar.
Esasında “kul hakkı” konusundaki rivayetler insanları yanlış anlayışlara sürüklemiştir. Kur’an doğrultusunda olaya bakmayınca iş iyice birbirine girmiş yumağa dönmüştür.
Buna göre; iyilik yapanların iyilikleri(hasenat), kötülük yapanların kötülükleri(seyyiat) karşılıksız kalmaz. Bir iyilik yapan bunun karşılığında on iyilik alırken, bir kötülük yapan dengiyle karşılık görür.
6En’am/160-Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır, kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
28Kasas/84-Kim bir iyilik getirirse, ona bundan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar.
27Neml/89-Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler.
İnsanlık suçu olan şirki işlemeyen biri, Allah katında kendi hanesindeki iyilikler ve kötülüklerle değerlendirilir:
2Bakara/271-Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da kefaret olur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
4Nisa/31-Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, küçük günahlarınıza kefaret kılarız ve sizi güzel bir yere koyarız.
11Hud/114-Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.
Bu kişinin kötülükleri fazla çıksa bile Allah bu kişinin konumuna göre onu affedebilir:
25Furkan/70-Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
42Şura/25-O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri affeder ve yaptıklarınızı bilir.
İyilik-kötülük hesap ölçümlerinde kimseye haksızlık yapılmaz
21Enbiya/47-Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
7A’raf/9-Oysa, tartıda yükü hafif çekenler; işte, mesajlarımıza inatla karşı çıkmaları yüzünden kendilerini bedbahtlığa sürükleyecek olanlar da bunlardır.
23Müminun/102-Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
23Müminun/103-Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır.
101Karia/6-İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse,
101Karia/7-Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır.
101Karia/8-Ama kimin de tartıları hafif gelirse,
101Karia/9-Artık onun da anası (son durağı) “haviye”dir (uçurum).
Allah hiç kimseye en küçük haksızlık yapmaz!
4Nisa/40-Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.
99Zilzal/7-Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. 99Zilzal/8-Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.
İşte Allah’ın kitabı Kur’an bağışlanmaz günah veya suçun ne olduğunu açık biçimde ifade etmektedir: (4Nisa/48,116)
1)Allah şirki kesinlikle bağışlamaz.
2)Şirkten başkasını dilediğine bağışlar.
3)Allah ‘a şirk koşan, çok büyük günah iftira etmiştir.
Hadis kitapları da bunu teyit etmektedir. Allah Resulü adına rivayet edilen hadiste de 4Nisa/48 ayetinin nasıl anlaşıldığı ortaya konmuştur.
4670-“Resûlullah buyurdular ki:”Allah Teala diyor ki: “… Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” [Buharî, Tevhid 15; 35; Müslim, Zikr 2, (26 75), Tevbe 1, (2675).]
4144-“Resûlullah buyurdular ki: “Allah Teâlâ diyor ki: “Ey âdemoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey âdemoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey Adem oğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım.” [Tirmizî, Da’avât 106, (3534).]
Aşağıda rivayet edilen hadis, günümüzdeki yaygın “kul hakkı” anlayışı ciddi biçimde tırpanlamaktadır:
7-Hz. Peygamber buyurdular ki: “Bana Cebrâil gelerek “Ümmetinden kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete girer” müjdesini verdi” dedi. Ben (hayretle) “zina” ve hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. “Hırsızlık da etse, zina da yapsa ” cevabını verdi. Ben tekrar: “Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!” dedim. “Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!” Hz. Peygamber dördüncü keresinde ilâve etti: “Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir“. Buhârî, Tevhid 33; Müslim, İman 153, (94); Tirmizî, İman 18, (2646).
8-Hz. Peygamber buyurdular ki: “İki şey vardır gerekli kılıcıdır!” Bir zat:- Ey Allah’ın Rasûlü! Gerekli kılan bu iki şeyden maksat nedir? diye sordu: Hz. Peygamber : “Kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir” cevabını verdi” Müslim, İman 151, (93).
Birisinin malından veya hakkından bir pay alıyorsanız, onun bundan hoşnut(razı) olması gerekir. Bunun İslam’daki karşılığı “rıza”dır. Rıza yoksa kişinin hakkını araması doğal bir durumdur. ‘Helal’ İslami bir terim, ama ‘helalleşme’ sonradan çıkarılmış bir ifadedir. Kelimeler önemlidir. Kelimelerden önemlisi, manadır. Sağlıklı bir insan, doğru sözcükleri, doğru anlamda kullanır.
Helalleşmedeki helal sözcüğü, haramın karşıtı olan helal ile sözcüğü ile aynıdır. Ancak haram’ın karşıtı olarak kullanıldığında helal kesin bir durum belirttiği halde, helalleşme olayında bir kesinlik değil bir izafîlik, görecelilik söz konusudur. Helalleşmeden amaç, kişinin yapılan şeyden dolayı kendi hakkından vazgeçmesidir. Helalleşme ile haksızlık yapan kişi, mağdura veya mazluma yaptığı haksızlıktan doğan üzerindeki haktan kurtulmuş olur.
Kişinin hakkından vazgeçmesini, Kur’an’da anahtar bir ifade olan ‘helal kılmak’ anlamına gelebilecek ‘helalleşmek’ ile hakkının yenilmemesine izin vermemesini de ‘haram kılmak’ sözcüğü ile ifade etmek doğru bir kullanım değildir. Nitekim hakkı yenilenler, “Sana haram olsun, hakkımı helal etmiyorum, haram ediyorum” gibi ifadeleri kullanmaktadırlar. Hesap günü kişinin sevapları ve günahlarıyla yargılanması ve bir çeşit ödeşmenin yaşanması adil bir durumdur. Ancak bu hesaplaşma, kişinin tek ve mutlak söz sahibi olduğu, sonucu tek belirleyenin kendisi olduğunu iddia etmek, Allah’ın o gün tek söz sahibi (mâliki yavmu’d-dîn) olduğu gerçeğini gölgeler. Diğer taraftan Allah’ın şirk dışında kalan her şeyi bağışlama olasılığı vardır:
4671-“Resûlullah buyurdular ki:”Allah Teala demiştir ki: “Kim bir hayır işlerse ona sevabının on katı verilir veya arttırırım da. Kim bir günah işlerse bunun cezası, misli kadardır veya affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir zira yaklaşırım. Kim bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana hiçbir şeyi şirk koşmaksızın arz dolusu hata ile kavuşursa ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.” [Müslim, Zikr 22, (2687).]
101. “Resûlullah, “Müflis kimdir,” biliyor musunuz diye sormuş. Oradakiler: ‘Bizde müflis, parası pulu, yiyip içeceği olmayan kimsedir, ey Allah’ın Resulü!’ cevabım vermişler. Resûlullah: ‘Ümmetimden müflis olan kimse, kıyamet günü, (şirk işlemediği halde) namazıyla, zekâtıyla ve orucuyla gelir. Bunun yanında falanın ırzına sövmüş, filana zina iftirasında bulunmuş, falanın malını yemiş, filana haksızlık edip dövmüştür. Bunlar da getirilir ve oturur. Bundan sonra bütün iyilikleri(hasenat), kötülüklerine(seyyiat) kısas olarak alınır. Eğer hataları tükenmeden iyilikleri biterse, haksızlık ettiği kimselerin suçları alınıp, ona yüklenir ve sonra cehenneme fırlatılıp atılır’ demiştir.” Müslim, el-Birru ve’s-sıla, 59; Tirmizî 2418, Beyhakî 6/97, Felhu’l-bârî 4/105 5/102
Kul hakkı, büyük günahlardan daha alt seviyede bir günahtır; ama mutlaka karşılığı(bedeli) olan bir günahtır:
1930-“Resûlullah buyurdular ki: “Allahu Teâla nazarında, bir kulun Allah tarafından yasaklanan kebîrelerden (büyük günahlardan) sonra, beraberinde getirebileceği en büyük günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu halde ölmesidir.” [Ebû Dâvud, Büyû 9, (3342).]
Elbette ki kim olursa olsun yaptıkları hesaptan düşülür. Ancak şehitlerle ilgili hüküm Kur’an’da açıktır. Hadislerde şehidin kul hakkı borcundan sorguya çekileceği ve kara deniz şehidinin sorgulanma açısından farklı değerlendirmesi problemlidir. 4Nisa/169-170 ayetine uygun düşmez:
4Nisa/169-170-Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.
Günümüzdeki insana mutlak bağışlama veya cezalandırma yetkisi veren “kul hakkı” anlayışına sürükleyen bazı rivayetler şunlardır:
890-“Kim Kul hüvallâhu ahad suresini günde iki yüz sefer okursa, üzerindeki kul borcu hariç, elli yıllık günah (amel defterinden) silinir.” [Tirmizî, Sevabu’l-Kur’ân 10, (2900).]
5064-“Resulullah buyurdular ki: “Kıyamet günü hak sahiplerine haklarını mutlaka eda edeceksiniz. Öyle ki boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacak, taşa (niye bir başka) taş üzerine yüklenip kaldığından; adamın adamı niye yaraladığından sorulacak.” (Ebu Hureyre) der ki: “Biz şunu da işitirdik: “Kıyamet günü, kişiyi tanımadığı birisi yakalar ve der ki: “Sen beni hata ve kötülük işlerken görüyordun, fakat ondan men etmiyordun!” [Müslim, Birr 6, (2582); Tirmizî, Kıyamet 2, (2422).]
5065-“Resulullah: “Ahirette kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba maruz kalacak demektir!” buyurmuşlardı. Ben: “Nasıl olur? Allah Teala: “O vakit kimin kitabı sağ eline verilirse; kolay bir hesabla muhasebe edilecek ve ehline sevinçli olarak dönecek” (İnşikak 7-9) buyurmadı mı, (bu hesap münakaşası değil mi)?” dedim. “Hayır! buyurdular, bu (münakaşa değil) arzdır. Kıyamet günü hesaba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir!” [Buharî, İlim 35, Tefsir, İnşikak 1; Rikak 49; Müslim, Cennet 80, (2876); Ebu Davud, Cenaiz 3, (3093); Tirmizî, Kıyamet 6, (2428).]
5066- Hureys İbnu Kabîsa, “Medine’ ye geldim ve: “Ey Allahım! Bana salih bir arkadaş nasip et!” diye dua ettim. Derken Ebu Hureyre’nin yanına oturdum. Kendisine: “Ben, Allah’a bana salih bir arkadaş nasip etmesi için dua ettim. Bana, Resulullah’tan işittiğim bir hadis söyle! Olur ki Allah Teala ondan faydalanmamı nasip eder!” dedim. Bunun üzerine dedi ki: “Ben, Resulullah’ın şöyle söylediğini işittim: “Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrana düştü demektir. Eğer farzında eksiklik çıkarsa Rab Teala hazretleri: “Bakın, kulumun (defterinde yazılmış) nafilesi var mı?” buyurur. Böylece, farzın eksikleri nafile (namazları) ile tamamlanır. Sonra, bu tarzda olmak üzere diğer amelleri hesaptan geçirilir.” [Tirmizî, Salat 305, (413); Nesâî, Salat 9, (1232).]
5067-“Bana ulaştığına göre, (kıyamet günü), kulun ilk bakılacak ameli namazdır. Eğer namazı kabul edilirse, geri kalan amellerine bakılır. Eğer namazı kabul edilmezse diğer amellerinin hiçbirine bakılmaz.” [Muvatta, Kasru’s-Salat 89, (1, 173).]
5068-“Resulullah buyurdular ki: “Kıyamet günü, insanlar arasında hükmedilecek ilk şey kandır.” [Buhârî, Diyat 1, Rikak 48; Müslim, Kasame 28, (1678); Tirmizî, Diyat 8, (1396); Nesâî, Tahrim 2, (7, 83).]
5078-“Ey Allah’ın Resulü dendi, biz cahiliye devrinde yaptıklarımızdan hesaba çekilecek miyiz?” Şu cevabı verdiler: “Müslüman olduktan sonra iyi olana, cahiliye devrinde yaptıklarından sorulmayacaktır. Kötü amel işleyene, hem İslam’daki ameli hem de önceki ameli sebebiyle hesap sorulacaktır.” [Buhârî, İstitabe 1; Müslim, İman 189, (120).]
İşte problemli hadisler:
“Karada şehit olanın kul hakkı ve emanet hariç bütün günahları affedilir. Denizde şehit olanın ise kul hakkı ve emanet de dâhil bütün günahları affedilir.” Hadis Ansiklopedisi, Hadîs No: 4906 (Ziyadan ve Ibni Şahin’in Tergîb’inden)
“Şehidin, yere dökülen ilk kanıyla birlikte, kul hakkı dışındaki bütün günahları bağışlanır.” Hadîs No: 2829 Taberânî’nin Kebîri ve Hâkim’in Müstedrek’inden.
1013-“Bir adam sordu:”- Ey Allah’ın Resûlü, Allah yolunda öldürüldüğüm takdirde, bütün hatalarım örtülecek mi?” Resûlullah:”- Evet, sen sabreder, mükâfat bekler, geri kaçmadan ileri atılır vaziyette olduğun halde öldürülürsen!”diye cevap verdi. Ve adama sordu:”- Nasıl sormuştun?” Adam sorusunu aynen yeniledi. Bunun üzerine Efendimiz sözlerini şöyle tamamladı:”- Evet, (kul) borcu hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrâil bu hususu bana haber verdi!” [Müslim, İmâret 117, (1885); Muvatta, Cihad 31, (2, 461); Nesâî, Cihâd 32, (2, 33).]
1014-:”- Resûlullah şöyle buyurdular:”Şehidin -borç hariç- bütün günahları affedilir.” [Müslim, İmâret 118 Tirmizî, Fezâil; 13.]
Umulur ki insanlar, bireysel kul hakkını evrensel kul hakkının önüne geçirmez, onu gölgelemez. Kişiye vereceği zararın büyüklüğüne göre kul hakkının kötülüğü tartışılmaz bir gerçektir. Kişiye yapılan haksızlık ve zulüm kesinlikle karşılıksız kalmaz. Allah bedeli neyse onu ödetir. Ancak Allah’ın iradesine kimse ipotek koyamaz. Onun vaadi gerçektir ki o tövbe edilmediği zaman kesinlikle affedilmeyecek günahı şirk olarak belirlemiştir. Diğerlerini kendi inisiyatifine bırakmıştır. O asla vaadinden caymaz. Ancak tüm insanları kuşatıcı zararlar, insanları kula kulluğa götüren zararlar (evrensel kul hakkı) tartışmasız daha büyüktür.
posted on Nisan 20th, 2010 at 09:53
posted on Ağustos 14th, 2010 at 16:01
posted on Ağustos 17th, 2010 at 16:02
posted on Ocak 16th, 2011 at 01:23
posted on Aralık 13th, 2011 at 20:53
posted on Aralık 19th, 2011 at 09:58
posted on Ocak 22nd, 2012 at 19:35
posted on Şubat 20th, 2012 at 18:38
posted on Mart 7th, 2012 at 19:21
posted on Mart 8th, 2012 at 12:52
posted on Mart 25th, 2012 at 18:16
posted on Nisan 11th, 2012 at 09:53
posted on Nisan 23rd, 2012 at 05:04
posted on Nisan 23rd, 2012 at 05:08
posted on Mayıs 23rd, 2012 at 03:18
posted on Haziran 17th, 2012 at 08:54
posted on Haziran 19th, 2012 at 12:31
posted on Ekim 20th, 2012 at 09:52
posted on Aralık 15th, 2012 at 12:35
posted on Aralık 18th, 2012 at 12:33
posted on Nisan 21st, 2013 at 11:23
posted on Eylül 9th, 2013 at 06:03
posted on Eylül 9th, 2013 at 13:19
posted on Temmuz 17th, 2014 at 13:09
posted on Temmuz 17th, 2014 at 17:18
posted on Temmuz 25th, 2014 at 09:24
posted on Eylül 12th, 2014 at 10:11
posted on Eylül 14th, 2014 at 03:16
posted on Ekim 8th, 2014 at 18:55
posted on Kasım 25th, 2014 at 11:33
posted on Şubat 18th, 2015 at 14:56
posted on Mart 8th, 2015 at 14:39
posted on Mayıs 30th, 2016 at 07:52
posted on Haziran 8th, 2016 at 12:22