-
7th Temmuz 2008

SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK

TEVRÂT’IN RECM HÜKMÜ NESHEDİLMİŞTİR

“Kadınlarınızdan fâhişeye varanlara, aranızdan dört şahit getirin; eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıncaya, ya da Allah onlar yararına bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun. İçinizden iki kişi, fuhuş yaparlarsa, onlara eziyet edin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlar(a eziyet)den vazgeçin. Çünkü Allah, tevbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Nisâ: 98/15-16)

Nisâ: 98/15. âyette fuhşa varan ve bu eylemleri dört tanık tarafından saptanan kadınların, ölünceye, ya da Allah kendileri yararına bir yol gösterinceye dek evlerde tutulup serbest bırakılmamaları emredilmektedir. Âyetin, “fâhişeye varan kadınları evlerde tutunuz” cümlesinden, onların fuhuş yapmalarına engel olmak için evlerde tutulup dışarı çıkarılmamalarının istendiği anlaşıldığı gibi, nâmuslu kadınların, serbestçe dışarı çıkıp işlerini görebilecekleri de anlaşılmaktadır.

98/16. âyette de fuhşa varan iki erkeğe eziyet edilmesi, tevbe edip uslandıkları takdirde onların bağışlanması emredilmekte ve Allah’ın tevbeyi çok kabul eden, kullarını çok esirgeyen olduğu vurgulanarak insanlara acıma ve şefkat ile işlem yapılması öğütlenmektedir.

Müfessirlerin genel kanısına göre hem birinci, hem de ikinci âyette kasdedilen fuhuş, zinâdır. Birinci âyette zinâ eden kadınların ölünceye dek, ya da Allah onların lehine bir yol gösterinceye dek hapsedilmeleri; ikinci âyette de zinâ eden erkeklere eziyet edilmesi emredilmiştir. İslâm’ın ilk zamanlarında zinâ eden kadınlar, evlerde hapsedilir, erkekler ise azarlama, kınama, ayakkabı ile dövme cezâsı ile cezâlandırılırdı. Daha sonra iniş sırasına göre 102. sûre olan Nûr Sûresi’nin: “Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkeğin her birine yüz sopa vurunuz, eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın bu cezâsını uygulama konusunda acıma duygusuna kapılmayınız. Onların cezâlandırılmasına, bir grup mü’min de tanık olsun.” (Nûr: 102/2) âyeti inerek Nisâ Sûresi’nin belirlediği kadınlara hapis, erkeklere eziyet cezâlarını neshedip (kaldırıp) hapse çevirmiştir. Evlilerin recmedileceği hakkındaki hadîs ile de bu son âyetin hükmü, sadece zinâ eden bekârlara özgü kılınmış, evlilere de taşlayarak öldürme cezâsı getirilmiştir[1]. Yani bu âyet de vâhid haberi denilen tek veya bir iki kişinin aktardığı sözle neshedilmiştir. Böylece âdetâ Kur’ân âyetleri zincirleme olarak birbirini neshetmektedir (hâşâ)!

İkinci âyette eziyet edilmesi emredilen iki kişinin iki erkek mi, yoksa birbiriyle zinâ eden erkek kadın mı olduğu hakkında görüş ayrılığı vardır. İkrime, ‘Atâ, Hasan-ı Basrî ve Abdullah ibn Kesîr’e göre bu âyet, birbiriyle zinâ eden erkek ve kadın hakkındadır[2].

Nisâ: 98/15’nci âyette fuhuş yapan kadınlar, eşcinsel kadınlardır. Bunların cezâsı, bunları evde tutmak suretiyle bu tür gayri ahlâkî davranışlarına engel olmaktır. Fuhuş yapan iki erkek ise eşcinsellik (livâta) yapan iki erkektir. Bunların cezâsı da eziyettir: Dil ile hakaret, bir iki tokat vurmak suretiyle herkesin içinde rezîl edip bir daha böyle bir şey yapmalarını önlemektir. Çünkü toplum içinde dövülen, hakaret edilen kişi, artık bir daha o işi yapmağa kolay kolay cesaret edemez. Ayrıca bu cezâ, başkaları için de caydırıcı olur.

Burada zinâ cezâsı henüz belirtilmemiştir. Onun cezâsı, Nûr Sûresi’nde belirtilecektir. Bu suretle âyetler arasında nesh diye bir şey kalmaz. Âyetlerin hepsinin hükmü yerine oturur, uygulama alanı bulur:

1) Eşcinsellik yapan kadınlar, evde gözetim altında bulundurulurlar, evleninceye dek evden dışarı çıkarılmazlar. Eşcinselliğin cezâsı, kadınlar hakkında sürekli gözetim altında tutmak, evden dışarı çıkarmamaktır. Ancak evlendikleri takdirde veya uslanıp bu işten vazgeçtikleri takdirde evde sürekli hapis cezâsından kurtulurlar.

2) Eşcinsellik yapan erkekler, dil ve el ile eziyet ve hakaret edilirler; bir iki tokat vurulmak suretiyle dövülürler.

3) Nûr Sûresi’nin ikinci âyetinin hükmüne göre de birbiriyle zinâ eden erkek kadın yüz sopa vurularak cezâlandırılırlar. Bunların evli, bekâr, genç, ihtiyar olmaları fark etmez.

Bizim kesin kanâatimiz odur ki Araplarda kısas, el kesme cezâları gibi, recm cezâsı da vardı. Belki de Araplar bu cezâyı Yahûdîlerden almışlardı. Çünkü recm Tevrât’ın emridir[3]. Kur’ân, Tevrât’ta bulunan ve Araplarca da uygulana gelen bu çok ağır recm cezâsını hafifletip celdeye (yüz sopaya) çevirince, namus ve geleneklerine son derece bağlı olan Araplar arasında, sonradan Peygamber’in, recmi uyguladığına ve bunu uygulamayı emrettiğine dair rivâyetler üretilmiş, bu rivâyetlerin uydurmalığını bilenlerce yapılan itirazları önlemek için de bu hükmün vaktiyle âyet iken, tanık yetersizliği nedeniyle Kur’ân’a yazılmadığı rivâyeti de üretilip hadîsler arasına katılmıştır. Böylece Tevrât’ın recm cezâsı, İslâm hukukuna da girmiştir.

Özetle: Recm Kur’ân hükmü değildir, eski Arap toplumunun Yahûdîlikten sızma bir geleneğidir. Kur’ân’da üç türlü cinsel ilişkiden söz edilmiştir: Kadınlar arası cinsel ilişki (eşcinsellik: sihâka), erkekler arası cinsel ilişki (eşcinsellik: livâta) ve erkek-kadın arası cinsel ilişki (zinâ). Kur’ân, bunlara ayrı ayrı cezâ belirlemiştir. Bu cezâların hepsi de caydırıcılık ve ıslâh amacına yöneliktir:

1) Nisâ: 98/15. âyette eşcinsellik yapan kadınlara, caydırıcı olmak üzere, ölünceye, ya da Allah onlar yararına bir yol gösterinceye (yani bu gereksinimlerini doyurmak için önlerine evlenme yolunu çıkarıncaya) dek evlerde gözetim altında bulundurulma cezâsı getirilmiştir. Kadınlar arası eşcinselliğin cezâsı, evlerde göz hapsidir. Böylece onların bu işi yapmaları ve bunun toplum içinde yayılması önlenmiş olur. Şayet kadın evlenirse bu ihtiyacı karşılanacağı için artık böyle bir şey yapmaz.

2) Nisâ: 98/16. âyette, eşcinsellik (livâta) yapan erkeklere eziyet cezâsı getirilmiştir ki bunu izah ettik. Bu âyette belirtilen iki kişi, birbiriyle ilişkiye giren iki erkektir, cezâsı da eziyettir.

3) Nûr: 102/2. âyette de gayri meşrû cinsel ilişkiye giren kadın ve erkeğin cezâsı belirlenmiştir. İşte kadın ve erkek arası cinsel ilişkinin adı zinâdır. Ve zinâ eden kadın ve erkekten her birine yüz sopa vurulur. Zinânın cezâsı, Nur 2. âyette belirlenmiştir. Nisâ: 98/15-16. âyetler zinâ ile ilgili değil, cinsler içinde uygulanan eşcinsellikle ilgilidir. Âyetler arasında hiçbir çelişki ve aykırılık yoktur. Hepsi birbirini tamamlar nitelikte bulunan bu âyetler arasında nesih de söz konusu değildir.

Tâ ilk zamanlardan beri recmi kabul etmeyenler mevcuttur. Onlar görüşlerini şöyle kanıtlamaktadırlar:

1) Nisâ 25. âyetin hükmüne göre, evli câriyenin zinâ cezâsı, hür kadınların cezâsının yarısıdır. Dört mezhebin ittifakına göre evli câriyenin zinâ cezâsı hür kadınların zinâ cezâsının yarısı olan 50 sopadır. Câriyenin cezâsı, Nûr Sûresi’nin 2. âyetine göre takdir edilmiştir. Eğer bu âyetin hükmü, recm ile neshedilmiş olsaydı, o zaman câriyenin cezâsının miktarı belli olmazdı. Çünkü yüz sopanın yarısı vardır ama recmin yarısı yoktur.

2) Allah Kur’ân’da çeşitli günâhlar bildirmiş, fakat hiçbirinin hükmünü, zinânın hükmü kadar geniş açıklamamıştır. “Zinâya yaklaşmayınız!” demiş, zinâ edeni cehennemle uyarmış[4]; başkasını zinâ ile suçlayıp sözlerini dört tanıkla ispat edemeyenlerin dövülmesini ve şâhidliklerinin kabul edilmemesini[5]; zinâ eden erkeğin, ancak zinâ eden veya putperest bir kadınla evleneceğini, öyle kadınlarla evlenmenin inananlara yasaklandığını[6]; zinâ suçunun ancak dört şâhidle saptanabileceğini[7] buyurmuştur. Şimdi Allah’ın, bu kadar önemle hükümlerini açıkladığı zinânın, en önemli hükmünü bildirmemesi, kuşkulu bırakması olanaksızdır. Çünkü bu, ihmal edilecek bir husus değildir.

3) “Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkeğin her birine yüz sopa vurun!” âyetinin hükmü geneldir. Bekâr evli, herkesi kapsar. Bu genel hükmün haber-i vâhid (kişi haberi ile) özelleştirilmesi, kısıtlanması bunun yalnız bekârlara özgü kılınması caiz değildir[8].

4) Hâricîlere göre de recm aslâ yoktur. Çünkü Allah’ın Kitâbında mevcut değildir[9].

Esasen Nûr Sûresi’nin ikinci âyetindeki: “Mü’minlerden bir grup da onlara yapılan azâba şâhid olsun!” ifadesi de zinâ cezâsının recm ile öldürme değil, döverek işkence olduğunu gösterir. Ayrıca 8. âyette li‘ân durumunda kocası tarafından zinâ ile suçlanan kadının dört kez yemîn ile inkâr edip, beşinci kez de kocasının yalan söylediğini vurgulamasının, kendisinden azâbı savacağı bildirilmektedir. Bu âyetten, evli kadının zinâ cezâsının, ikinci âyette anılan azâb olduğu anlaşılır. Eğer evli kadının zinâ cezâsı recm olsaydı, kadının inkârının kendisinden azâbı değil, taşlayıp öldürmeyi savacağı ifade edilirdi.

Ahzâb: 97/30’ncu âyette Peygamber’in hanımlarına hitâben, onlardan herhangi biri, bir fâhişe yaptığı takdirde ona iki kat azâbedileceği vurgulanmaktadır. İniş sırasına koyduğumuz âyetlerde, buraya kadar fuhşa (zinâya) bir cezâ belirlenmemişti. Burada artık zinâya bir cezâ belirleneceğine işaret edilmektedir. Çünkü şayet Peygamber hanımlarından biri fuhuş yaparsa, ona öteki kadınlara yapılacak azâb(işkencen)in iki katı azâbedileceği belirtilmektedir. Demek ki fuhuş yapana azâbedilecektir. Bu âyet, Peygamber hanımlarının şahsında yönetici durumunda bulunan, topluma örnek oluşturan insanların âilelerinin davranışlarına dikkat etmeleri gereği konusunda insanları uyarmaktadır. Çünkü onlardan çıkacak yanlış bir davranış, toplumun bozulmasına, ahlâksızlığın yayılmasına neden olur. Onun için Peygamber hanımları, davranışlarına son derece dikkat etmeleri hususunda uyarılmaktadırlar. Bu, hâşâ onlardan herhangi birinin fuhşâ eğilim duyduğu anlamına gelmez. Sadece onların, saygınlığını korumalarına dikkat etmelerinin önemini belirtir.

Demek ki zinânın cezâsı, bekâr, evli herkes için yüz sopadır. Yüce Allah mü’minlere, suçlulara acımadan bu cezâyı uygulamalarını emretmiştir: “Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın bu cezâsını uygulama konusunda acıma duygusuna kapılmayınız.” buyruğu, haddi uygulama hususundadır. Yani acımadan bu haddin uygulanmasını emretmektedir. Fakat bu emir, suçluları merhametsizce dövme anlamına gelmez. Vurmanın gayr-ı müberrih olması (yani şiddetli, sakatlayıcı olmaması) gerekir. Hz. Ömer’in oğlu, zinâ eden câriyesinin ayaklarına vurmuş, oğlu Abdullah kendisine: “Allah ‘Allah’ın cezâsını uygulamada onlara acıma duygusu sizi yakalamasın’ dediği halde nasıl böyle yapıyorsun?” deyince: “Oğlum, Allah bana onu öldürmemi veya sopayı başına vurmamı emretmedi” diye cevap vermiştir[10].

Zânîlerin halk huzurunda dövülmelerinin hikmeti de insanlara ibret olmak ve bu işe eğilim duyanları korkutup caydırmak içindir. Çünkü dövülmek nefse ağır gelir. Halkın huzurunda dövülmek ise insanı son derece mahçup duruma düşüreceği için çok daha ağırdır.

Zinâya ve genel olarak fuhşa had uygulanabilmesi için eylemin dört tanıkla görülerek tesbit edilmesi gerekir. Bu husus da Nisâ Sûresi’nin 15. âyeti ile Nur Sûresi’nin dört ve altıncı âyetlerinde belirtilmiştir.

Hiç kuşkusuz bu had cezâları kendi isteğiyle fuhuş yapanlar hakkındadır. Fakat istemeden, zorla zinâ etmek durumunda kalanlara bir günâh ve cezâ yoktur. Çünkü yüce Allah, zor karşısında inkâr edenin gazaba uğramayacağını, yani günâhkâr olmayacağını bildirmiştir[11]. Hz. Peygamber de Allah’ın, hatâ, unutma ve zor karşısında yapılan işleri affettiğini belirtmiştir[12]. Kur’ân Ansiklopedisi’nin Recm maddesinde daha çok ayrıntı vardır. http://www.suleyman-ates.com/y_b_kurani_kerim_ve_recm.html (Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, Recm maddesinden özet)



[1] . İbn Kesîr, Tefsîr: 1/462

[2] . Mücâhid, Tefsîr: s. 149

[3] . Tesniye, 22. bâb.

[4] . Furkan: 42/68

[5] . Nûr: 102/4

[6] . Nûr: 102/3

[7] . Nûr: 102/4, 6; Nisâ: 98/15 (son âyete göre tüm fuhuş eylemleri ancak dört şahidle tesbit edilir. Namus suçlamalarını dört tanıkla ispat edemeyenler cezalandırılırlar).

[8] . Mefâtîhu’l-ğayb: 23/134

[9] . et-Teshîl li ‘Ulûmi’t-Tenzîl: 3/58

[10] . İbn Kesîr, Tefsîr: 3/263

[11] . Nahl: 70/106

[12] . İbn Mâce, Talâk: 16

“Hz. Peygamber’in recmettirdiği yolundaki rivayetlerin hepsi bir iki kişinin aktarımı olup çelişkilerle akıl ve mantığa aykırı şeylerle dolu, Yahudilerden Araplara geçmiş olan geleneğin, Peygamber sözü (Hadîs) biçimine sokulmasından ibaret sözlerdir.

Hem günah, sadece dışta görünür eylemden mi ibarettir? Günah, insanın içini, düşüncesini kirleten şeydir. Hz. İsa’nın huzuruna zinayla suçlanan bir kadın getirmişler, Tevrat’ın hükmüne göre bunu recmettirmesini söylemişler. Hz. İsa, “Haydi, hiç günah işlememiş kimseler, bu kadına taş atsın” demiş. Kimse taş atamamış. Çünkü aslında ötekiler, o zavallı kadından daha günahkârdılar ama günahlarını gizleyebilmişlerdi. O zavallı, günahını gizleyememişti.

Hz. İsa, asıl günahın düşünce kirliliği olduğunu belirtmiştir: “Zina etmeyeceksin denildiğini işittiniz. Ben size derim: Bir kadına şehvetle bakan her adam, zaten yüreğinde onunla zina etmiştir” (Matta: 5/27-29). İnanan erkek ve kadınların kötü düşünceyle bakmamalarını, kötü bakışlarını yummalarını emreden (Nur: 30-31) Kur’ân da aynı şeyi vurgulamaktadır.” (Süleyman Ateş -Vatan Gazetesi -1/9/2003)

posted in TAŞLAYARAK ÖLDÜRMEK(RECM) | 0 Comments