-
26th Mart 2010

Irkçılıkla İlgili Hadisler

posted in AYRIMCILIK |

Irkçılıkla İlgili Hadisler

Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran Bizden değildir; ırkçılık için savaşan Bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyye uğruna ölen Bizden değildir.” (Müslim, İmâre 53, 57, hadis no: 1850; Ebû Dâvud, Edeb 121; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3948; Nesâî, Tahrim 27, 28)

“Asabiyet (kavmiyetçilik) dâvâsına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dâvâ yolunda mücâdeleye girişen Bizden değildir.” (Ebû Dâvud, Edeb 112)

Vasîle bin el-Eskâ (r.a.) anlatıyor: “Ben, ‘Yâ Rasûlallah! Adamın kendi kavmine bir zulüm üzerine yardım etmesi asabiyetten (ırkçılıktan) mıdır?’ diye sordum. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Evet” buyurdu.” (İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3949; Ebû Dâvud, Edeb 121, hadis no: 5119; Ahmed bin Hanbel, 4/107, 160)

Rasûlullah (s.a.s.)’a soruldu: “Kişinin soyunu, sülâlesini (kavmini, ulusunu) sevmesi asabiyet (kavmiyetçilik, ırkçılık) sayılır mı?” Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: “Hayır. Lâkin kişinin kavmine zulümde yardımcı olması asabiyettir/kavmiyetçiliktir.”(Ahmed bin Hanbel, 4/107, 160; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3949)

“Zulüm ve haksızlıkta kavmine yardıma kalkışan kişi, kuyuya düşmüş deveyi kuyruğundan tutup çıkarmaya çalışan gibidir.” (Ebû Dâvud, Edeb 113, 121, hadis no: 5117)

“Kim kâfir olan dokuz atasını onlarla izzet ve şeref kazanmak düşüncesiyle sayarsa, cehennemde onların onuncusu olur.” (Ahmed bin Hanbel, 5/128)

“Bir kısım insanlar vardır ki, cehennem kömüründen başka bir şey olmayan adamlarla iftihar ederler, övünürler. İşte bunlar ya bu övünmeden vazgeçerler, ya da Allah nezdinde, pisliği burunlarıyla yuvarlayan pislik böceklerinden daha değersiz olurlar.” (Ahmed bin Hanbel, 2/524; Ebû Dâvud, Edeb 111)

“Aziz ve Celil olan Allah sizden câhiliyye devrinin kabalığını ve babalarla övünmeyi gidermiştir. Mü’ min olan, takvâ sahibidir. Kâfir olan ise şakîdir. Siz, Âdem’in çocuklarısınız. Âdem de topraktan yaratılmıştır. Bazı adamlar, (kâfir olarak ölen) kavimleriyle övünmeyi terketsinler. Çünkü onlar cehennemin kömüründen bir kömürdürler, yahut onlar, Allah indinde burnu ile pislik yuvarlayan pislik böceğinden daha aşağıdırlar.” (Ebû Dâvud, Edeb 120, hadis no: 5116)  

“Müslüman cemaatten ayrılan ve itaat yolunu terketmiş olarak ölen kimsenin ölümü, câhiliyye ölümüdür. Ümmetime karşı harekete geçerek mü’minin imanına saygı duymaksızın ve sözleşmeli bulunduğu kimseye karşı olan ahdine vefâ göstermeksizin suçlusuyla suçsuzuyla bütün ümmetimi vurmaya kalkışan kimse Benim ümmetimden değildir. Asabiyet/ırkçılık duygusuyla öfkelenen, asabiyet uğruna savaşırken yahut ırkçılık dâvâsı güderken körü körüne açılmış bir bayrak altında ölen kimsenin ölümü câhiliyye ölümüdür.” (Müslim, İmâre 57; Nesâî, Tahrim 27; İbn Mâce, Fiten 7; Ahmed bin Hanbel, 2/306, 488.

“Kim hevâsına uyarak bâtıl yolda cenkeder, kavmiyetçiliğe (asabiyet) çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa, câhiliyye ölümü üzere (kâfir olarak) ölür.” (İbn Mâce, Fiten 7)

“Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa, nesebi, soyu onu kurtaramaz, yükseltemez, ilerletemez.” (İbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 225)    

“Her doğan çocuk millet (İslâm fıtratı) üzere doğar.” (Müslim, S. Müslim Terc ve Şerhi, c. 8, s. 135)

“Allah’ın ismi ile Allah(‘ın yardımı) ile ve Rasûlullah’ın milleti (dini) ile gidin, yürüyün.” (Ebû Dâvud, 3/38)

“Allah indinde en şerefliniz takvâca en ileri olanınızdır. Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvâ iledir.” (Cem’u’l-Fevâid, 1/510, hadis no: 3632)

 

  Kur’ân-ı Kerim’de Ümmet Kavramı

“Ey Rabbimiz! Bizi Sana teslim olanlardan/müslümanlardan kıl, neslimizden de Sana teslim olan müslüman bir ümmet çıkar, bize ibâdet yerlerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin.” (2/Bakara, 128)

“Böylece sizi insanlara şâhid olmanız için vasat (orta, âdil, dengeli) bir ümmet yaptık. Rasûl de size şâhiddir. Biz Rasûl’e uyanı, ökçesi üzerinde geriye dönenden ayıralım diye, yöneldiğini kıble yaptık.” (2/Bakara, 143)

“İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak, kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilâfa düştükleri hakkı, izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.” (2/Bakara, 213)

“İçinizden hayra çağıran ve ma’rûfu emredip münkerden nehyeden bir ümmet bulunsun. Kurtuluşa erenler, işte bunlardır.” (3/Âl-i İmrân, 104)

“Siz insanlar içerisinden çıkarılmış, iyiliği emreden, kötülükten men eden ve Allah’a iman eden hayırlı bir ümmetsiniz.” (3/Âl-i İmrân, 110)

“Yerde debelenen hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, ancak sizin gibi ümmet olmasınlar…” (6/En’âm. 38)

“Mûsâ’nın kavminden de hakka yönelten ve onunla âdilce hükmeden bir ümmet vardır.” (7/A’râf, 159)

“Yarattıklarımızdan (öyle) bir ümmet var ki, hakka iletirler ve hak ile adâlet yaparlar.” (3/Âl-i İmrân, 181)

“İnsanlar bir tek ümmettiler; sonra ayrılığa düştüler…” (10/Yûnus, 19)

“Her ümmetten bir şâhid getirdiğimiz gün, artık ne nankörlere izin verilir, ne de onların özür dilemeleri istenir.” (16/Nahl, 84)

“Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı. Ama O, istediğini saptırır, istediğini doğru yola eriştirir. İşlediklerinizden and olsun ki sorumlu tutulacaksınız.” (16/Nahl, 93)

“İbrâhim, şüphesiz Allah’a boyun eğen ve O’na yönelen bir ümmetti. Rabbinin nimetlerine şükrederdi. Rabbi de onu seçti ve doğru yola eriştirdi.” (16/Nahl, 120-121)

“Gerçek şu ki sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana ibâdet/kulluk edin.” (21/Enbiyâ, 92)

“Hayır, ‘doğrusu biz, babalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk. Biz de onların izlerinden gitmekteyiz’ derler.” (43/Zuhruf, 22)

 

Hadis-i Şeriflerde Ümmet Kavramı

“Bu ümmet (Muhammed ümmeti), diğer ümmetlere karşı üstün kılındı.” (Ahmed bin Hanbel, 5/383)

“…Siz sonuncu ümmetsiniz. Siz ümmetlerin en hayırlısı ve Allah yanında en değerli olanısınız.” (Tirmizî, Tefsir Âl-i İmrân, hadis no: 3004; İbn Mâce, Zühd 34, hadis no: 4288)

“Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. Âhirette azâba mâruz kalmayacaktır. Onun azâbı dünyadadır: Fitneler, zelzeleler ve katl (öldürme).” (Ebû Dâvud, Fiten, hadis no: 4277)

Ebû Zerr (r.a.) anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurdular ki: “Bana Cebrâil (a.s.) gelerek: ‘Ümmetinden kim Allah’a herhangi bir şeyi şirk/ ortak koşmadan ölürse cennete girer’ müjdesini verdi” dedi. Ben (hayretle) ‘zina ve hırsızlık yapsa da mı?’ diye sordum. “Hırsızlık da etse, zina da yapsa!” cevabını verdi. Ben tekrar: ‘Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha!’ dedim. “Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!” Hz. Peygamber (s.a.s.) dördüncü keresinde ilâve etti: “Ebû Zerr patlasa da cennete girecektir.” (Buhârî, Tevhid 33; Müslim, İman 153, hadis no: 94; Tirmizî, İman 18, hadis no: 2646)

“Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücâdeleye Kıyâ met gününe kadar devam edecektir…” (Müslim, İman 247)

“Her ümmet, kendi peygamberine tâbi olur.” (Buhâri, Tefsir sûre 17, 11)

“Karınca, ümmetlerden biridir.” (Müslim, Selâm 148)

“Allah Teâlâ, yeryüzünü benim için dürüp topladı; ben de doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktır. Bana iki hazine verildi: Kırmızı ve beyaz hazineler. Ben Rabbimden, ümmetimi umumî bir kıtlıkla helâk etmemesini, ümmetime kendi nefislerinden başka bir düşman musallat edip çoğunluğu helâk etmelerine meydan vermemesini talep ettim. Rabbim bu isteklerime şöyle cevap verdi: “Ey Muhammed! Bir hüküm verdimmi artık o geri alınmaz. Ben senin ümmetine ‘Onları umumî bir kıtlıkla helâk etmeyeceğim, kendileri dışında, çoğunu helâk edecek bir düşman da musallat etmeyeceğim, hatta yeryüzünün her tarafında bulunanlar, onlar aleyhinde toplansalar da. Ama, kendi aralarında birbirlerini helâk edecekler.” (Müslim, Fiten 19; hadis no: 2889; Tirmizî, Fiten 14, hadis no: 2177; Ebû Dâvud, Fiten 1, hadis no: 4252)

Rasûlullah (s.a.s.) Benî Muâviye Mescidine girdi. Orada iki rekât namaz kıldı. Yanındaki sahâbeler de onunla beraber kıldı. Sonra Rabbine uzun uzun duâ etti. Sonra ashâbın yanına döndü ve buyurdu ki: “Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumî bir kıtlıkla helâk etmemesini talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma sûretiyle helâk etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi.” (Müslim, Fiten 20, hadis no: 2890)

“Muhammed’in nefsi elinde olan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun! İman edip sonra doğru yoldan ayrılmayan hiçbir kul yoktur ki cennete sokulmasın. Siz ve sâlih/iyi nesliniz cennetteki meskenlere yerleşmedikçe (diğer ümmetlerin mü’minleri olan) cennetliklerin cennete girmemelerini de ümit ederim ve Rabbim ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesapsız olarak cennete dâhil etmeyi bana kesin vaad etti.” (Kütüb- Sitte Muht. Terc. c. 17, s. 603)

“Ümmetimde dört şey vardır ki, câhiliyye işlerindendir; bunları terk etmeyeceklerdir: Haseple (mal, mevki, zenginlik gibi dünyevî özelliklerle) iftihar, nesebi (ırkçılığı) sebebiyle insanlara ta’n (küçük görüp hakaret), yıldızlardan yağmur bekleme, (ölenin  ardından) mâtem!” (Müslim, Cenâiz 9, hadis no: 934)

“Müslüman, yahûdi ve hıristiyanların misali şuna benzer: Bir adam var, bir grup kimseyi ücretli olarak tutmuş; kendisi için belli bir ücret mukabilinde, geceye kadar çalıştırıyor. Bunlar, gündüzün yarısına kadar çalışıp:

‘Bize şart koştuğun ücrete ihtiyacımız yok (biz gideceğiz). Şu âna kadar yaptığımız iş için de para istemiyoruz’ derler. Adam onlara:

“Böyle yapmayın, işin geri kalan kısmını da tamamlayın ve ücretinizi tam olarak alın!” diye rica eder. Ancak onlar buna yanaşmazlar ve terk edip giderler.

Adam onlardan sonra işi için başkalarını ücretle tutar. Onlara:
   “Şu gününüzü tamamlayın, öncekilere vaad ettiğim ücreti size tam olarak vereyim!” der. Bunlar, ikindi vaktine kadar çalışırlar. O zaman:

‘İşin senin olsun, yaptığımız çalışmanın ücretini de istemiyoruz (çalışmayı terkediyoruz)!’ derler. Adam onlara da:

“İşinizin geri kısmını tamamlayın, şurada az bir zamanınız kaldı” diye ricâ eder, ancak onlar dinlemeyip giderler. Adam geri kalan zamanda çalışmaları için yeni işçiler tutar. Bunlar da geri kalan zamanda güneş batıncaya kadar çalışırlar ve önceki iki grubun ücretini de alırlar. İşte bu, onların ve bu nurdan kabul ettikleri miktarın misalidir.” (Buhârî, İcâre 11, Mevâkîtu’s-Salât 17)

“Sizden önce geçen ümmetlere nazaran sizin bekanız (dünyada kalışınız), ikindi vakti ile güneşin batması arasındaki müddet gibidir. Tevrat ehline Tevrat verildi, onlar gün ortasına kadar onunla amel ettiler. Daha fazla devam etmekten âciz kaldılar. Onlara kırat kırat ücretleri verildi. Sonra İncil ehline İncil verildi. Onlar da ikindi namazına kadar çalıştılar. O zaman onlar da âciz kaldılar, kırat kırat onlara da ücretleri verildi. Sonra bize Kur’an verildi. Biz güneşin batmasına kadar çalışacağız. Bize ücretimiz ikişer kırat, ikişer kırat verildi. İki kitap mensupları:

“Ey Rabbimiz, Sen bunlara ikişer kırat, ikişer kırat olarak verdin. Halbuki bize birer kırat, birer kırat vermiştin. Halbuki biz, amel yönüyle onlardan ileriyiz!” dediler. Allah Teâla:

“Ben ücretlerinizde bir haksızlık yaptım mı?” buyurdu. Onlar: “Hayır!” dediler.    “Öyleyse, bu Benim lütfumdur, onu Ben dilediğime veririm” buyurdu.” (Buhârî, İcâre, 8, 9, Mevâkîtu’s-Salât 17, Enbiyâ, 50, Fezâilu’l-Kur’an 17, Tevhid 31, 47; Tirmizî, Emsâl 7, hadis no: 2875)

“İstemeyip kaçınanlar hâriç, bütün ümmetim cennete girecektir!” “Kaçınanlar da kim?” dediler. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Kim bana itaat ederse cennete girer; kim bana itaat etmez, âsi olursa, o cennete girmekten kaçınmış demektir.” (Buhârî, İ’tisâm 2)

“Allah sizi (Muhammed ümmetini) üç özellikten himâye edip korudu: Hepinizi helâk edecek olan peygamberinizin bedduâsından, bâtıl ehlinin hak ehline (nûrunu söndürecek, kesin) bir galebesinden, dalâlet üzerine birleşmenizden.” (Ebû Dâvud, Fiten 1, hadis no: 4253)

“Ümmetim yağmur gibidir; evveli mi, sonu mu daha hayırlıdır, bilinemez.” (Tirmizî, Emsâl 6, hadis no: 2873)

“Ümmetimden bir grup (hak üzerine) gâlip olmaktan hiç geri kalmaz. Allah’ın emri (Kıyâmet) gelince de onlar gâliptir.” (Hadisin bazı rivâyetlerinde şu ilâveler vardır:) 

“..Onlar hak için, gâlip olarak Kıyâmete kadar savaşırlar.”, “Bu din ebediyete kadar ayakta kalacaktır. Bir grup müslüman, onun için Kıyâmet kopuncaya kadar savaşmaya devam edecektir.”,  “…Onlara yardımı kesenler onlara zarar veremezler, onlar bu halde iken Allah’ın emri (Kıyâmet) gelir.”, “Ümmetimden bir grup Allah’ın emri üzerine savaşmaya devam eder. Bunlar, düşmanlarına gâliptirler. Muhâlifleri onlara zarar veremez, bu hal, Kıyâmete kadar devam eder.” (Buhârî, İ’tisâm 10, Menâkıb 27, Tevhid 29; Müslim, İmâret 171, hadis no: 1921)

“…Ümmetimden bir grup, Kıyâmet kopuncaya kadar, mansûr (Allah’ın yardımına mazhar) olmaya devam edecek, onları mahrum bırakanlar onlara zarar veremeyecekler.” (Tirmizî, Fiten 27, hadis no: 2193) 

“Allah Teâlâ, ümmetim için bana iki emân indirdi: ‘Sen, aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumî bir) azap vermeyecektir. Onlar istiğfârda bulundukları müddetçe, Allah onlara azap vermeyecektir.’ (8/Enfâl, 33). Ben aralarından ayrıldımmı, (Allah’ın azâbını önleyecek ikinci eman olan) istiğfârı Kıyâmete kadar aralarında bırakıyorum.” (Tirmizî, Tefsir Enfâl, hadis no: 3082)

“Ümmetimden (âlim, şehid, sâlih) bazıları var; bir(çok kabilelere şâmil bir) cemaate şefaat eder; bazıları var, bir kabileye şefaat eder; bazıları var, bir bölüğe şefaat eder; bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerine sebep olur.” (Tirmizî, Kıyâmet 11, hadis no: 2442)

“Kıyâmet gününde, ümmetimin (iki alâmeti olacak: Biri) secde sebebiyle alnındaki parlaklık, (diğeri de) abdest sebebiyle kollarındaki parlaklıktır.” (Tirmizî, Salât 427, hadis no: 607)

“Allah bir ümmete rahmet diledimi, peygamberlerini kendilerinden önce kabzeder ve onu ümmete bir öncü ve hazırlayıcı yapar. Bir ümmetin helâkini de diledimi, onları peygamberleri hayatta iken cezalandırır da onun gözünün önünde onları helâk eder. Böylece o ümmetin -inkâr ve yalanlamaları sebebiyle- helâkleriyle peygamberin içi rahatlar.” (Müslim, Fezâil 24, hadis no: 2288)

“Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mûcize verilmiştir. Ama bana verilen (mûcize) ise, vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple Kıyâmet günü, diğer peygamberlere nazaran etbâı (Peygamberlerine bağlı olan ümmetleri) en çok olan peygamberin ben olacağımı ümit ediyorum.” (Buhârî, Fezâilu’l-Kur’an 1, İ’tisâm 1; Müslim, İman 239, hadis no: 152)        

http://www.mutefekkir.com/?vuslat=yazi&id=1886&k=70

This entry was posted on Cuma, Mart 26th, 2010 at 16:15 and is filed under AYRIMCILIK. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

Yorum Yaz