SAYGI-BARIŞ=>HAK-ADALET=>AHLAK-ERDEM=>SEVGİ-DOSTLUK=>UMUT-SORUMLULUK=>ÖZGÜRLÜK
Gelenek Rasyonalite Çatışmasının Mantıkdışı Boyutları-Öztürk_Eygi
Sünniliği savunan ‘Mehmet Şevket Eygi’ adlı bir köşe yazarı, Kur’an Müslümanlığına açıkça tavır almıştır. Bu konuda muhatap aldığı kişinin kamuoyundaki güncel olarak zedelenmiş zaafından yararlanmış ve köşe yazısında İslam’ı Kur’an’dan anlamaya karşı açık hakaretler savurmuştur. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığını da tepkisiz kalmakla suçlamıştır. Dinin rasyonel ve gelenekçi yüzü bu polemikte zaman zaman satır aralarında kendini açığa vurmuştur. Yazının muhatabı olarak Prof. Y. Nuri Öztürk, kendisini savunma moduna girmiş, ehlisünnet taraftarı olduğunu ispatlamaya girişmiş, muhatabına benzer sertlikte köşesinde karşılık vererek tarihten Kur’an eksenli bazı din bilginlerini kendi savunduğu değerlerin doğruluğuna kanıt olarak göstermiştir:
Bir İlahiyatçıya Açık Mektup- Mehmet Şevket Eygi
SAYIN Bay İlahiyatçı!..
Size muhterem demiyorum ama sayın diyorum.
Gayem polemik yapmak, çıngar çıkartmak, horoz döğüşü sergilemek değildir.
Yıllardan beri Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlarını sapıklıkla suçluyor, gerçek Müslümanlığı tahkir edici ifadelerle aşağılıyor ve asıl doğru İslâm’ı kendinizin bulduğunu ilan ediyorsunuz.
Yanılıyorsunuz, yanıltıyorsunuz…
İslâm’ın en doğru yorumu Ehl-i Sünnet Müslümanlığıdır.
Asıl Kur’ân Müslümanlığı sizin anlattığınız değildir, Ehl-i Sünnet Müslümanlığıdır.
Gerçek İslâm, ilmihallerde anlatılan İslâm’dır.
Sizin, bunu anlayacak derecede Arapçanız ve din kültürünüz vardır ama birtakım şahsî menfaatler uğrunda bu temel gerçeği görmezlikten geliyorsunuz.
Doğrusu Allah’ın ayetlerini çok ucuza sattınız.
Din eğitimi almamış, din kültürü olmayan birtakım cahil vatandaşları kandırdınız ama çok büyük ve korkunç vebal altında kaldınız.
Bu yolla birkaç milyon dolar edindiniz.
Hayli şöhret-i kâzibe sahibi oldunuz.
Nefs-i emmârenizi tatmin ettiniz.
Lâkin âhiretinizi berbat ettiniz.
Terazinin bir kefesinde 1400 yıldan beri gelip geçmiş ulema, suleha, gerçek müctehidler, eimme, fukaha var; öbür kefede siz varsınız.
Siz onların ayaklarının tozu olamazsınız.
Sizin zerre kadar ağırlığınız yoktur.
Kaç defa yazdınız, “Peygamber bir postacı idi, öldü, işi bitti…” diye.
Bu ne kadar yanlış ve çarpık bir iddiadır.
Peygamber bu fanî dünya hayatına veda etmiştir ama rehberliği, önderliği Kıyamet’e kadar devam edecektir.
Biz Ehl-i Sünnet Müslümanları O’nun ruhaniyeti ile birlikte yaşıyoruz.
Kendisini şahsen görmüyoruz ama bize yol gösteren, bizi aydınlatan Sünneti ve sahih hadîsleri yanımızdadır.
Sayın İlahiyatçı!.. Peygamberi bırakıp da sizin peşinizden mi gideceğiz?
Yooo, o kadar akılsız ve deli değiliz.
Sizin ne demek istediğinizi anlamaz değiliz.
Peygamber’i bırakın benim peşimden gelin demek istiyorsunuz.
Yağma yok.
Ne dersen de, biz Müslümanlar fıkhın, şeriatın dört kaynağı oldunuğunu biliyoruz.
Allah’ın Kitabı, Peygamberin Sünnet’i, Ümmet’in icmâı ve bir de kıyas-ı fukaha.
Tarih boyunca bu ümmeti aldatan bozuk insanlar bulunmuştur.
Siz de onlardan birisiniz.
Müslümanları Kur’an’la aldatmak istiyorsunuz.
Buharî’de bir hadîs var, bilirsiniz.
Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz Kıyamet’e kadar otuz küsur Deccal ve Kezzab (yalancı) zuhur edecek, bunlar ya tanrı olduklarını, yahut nebi olduklarını iddia edeceklerdir buyuruyor.
Peygamber öldü, o bir postacı idi, işi bitti…
İlmihal Müslümanlığını bırakın.
Benim anlattığım Kur’ân Müslümanlığına gelin derken, siz satır aralarında kendinizi Peygamber mi göstermek istiyorsunuz?
Evet, sayın İlahiyatçı siz bir deccal, siz bir kezzabsınız.
Allah’ın ayetlerini ucuza sattınız.
Fâni servet, kâzib şöhret, biraz alkış, tantana…
Lüks hayat ve sonra…
İki metrelik bir çukur, birkaç metre kefen bezi…
Yarın Mahkeme-i Kübra’da, Huzur-i Rabbü’l-âleminde bu yaptıklarınızın hesabını nasıl vereceksiniz?
Siz bâtıl ve sapık inançlarınız ve görüşleriniz uğrunda Kur’ân’ı heva, re’y ve nefsanî hevesinizle yorumladınız.
Siz dinî hükümlerin kaynağı olarak Sünnet’i devre dışı bırakmak istediniz.
Siz Selef-i Sâlihîn efendilerimizin mübarek, aydınlık, temiz yolundan saptınız.
Siz kendi kafanıza göre yeni bir din türetmeye yeltendiniz.
Pek âlâ biliyordunuz ki, Kur’ân’ın en büyük ve temel açıklayıcısı Sünnet’tir.
Sünnet olmadan Kitabullah tefsir edilemez.
Bir ara her konuşmanız için binlerce lira ücret alıyordunuz.
Para para para… İşte sizin sevdanız.
Ehl-i Sünnet’in gerçek imamları kesinlikle doğru yoldadır.
Müctehidler, fukaha, muhaddisler, müfessirler doğru yoldadır.
Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufaî, Şah Nakşibend, İmamı Rabbanî ve diğer büyük mutasavvıflar hep doğru yoldadır.
Onlara ters düşen siz yanlış yoldasınız.
Siz maalesef dâl ve mudilsiniz.
Tevbe edip, geçmiş günahlarınızdan pişman olmanız için henüz vakit, imkân ve fırsat var.
Gurur ve kibrinizi, nefsaniyetinizi, dünya sevginizi yenip de tevbe eder misiniz bilemiyorum.
Aldattığınız saf halkın vebalini nasıl taşıyacaksınız?
Sayın İlahiyatçı!..
Siz yıllar boyunca maalesef insî bir şeytan gibi hareket ettiniz.
Kapalı kapılar ardında agresif din düşmanlarıyla nasıl konuştuğunuzu, onlarla nasıl işbirliği yaptığınızı bilmez değiliz.
Siz halkı Kur’ân’la aldatıyorsunuz.
Tekrar ediyorum: Asıl Kur’ân Müslümanlığı muteber ilmihal kitaplarında yazılı olandır.
Biz Müslümanlar, dinimizi ilmihal kitaplarından öğreneceğiz, itikadımızı akaid imamlarımızdan öğreneceğiz.
Kur’ân-ı Kerim’i, mânalarını, hükümlerini, inceliklerini ehliyetli gerçek müfessirlerden öğreneceğiz.
Sen bir vâdide, biz Müslümanlar başka bir vâdideyiz.
Senin yolun çıkmaz yol. (12.11.2008 Milli Gazete)
http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=21214
İslâm’a Yapılan Saldırılara Diyanet Niçin Cevap Vermiyor? Mehmet Şevket Eygi
…
Yine birtakım kendini bilmezler, başta Ebû Hureyre radiyallahu anh olmak üzere Ashab-ı Kiram’ın büyüklerinden nice muhterem zata saldırıyor, onları hadîs uydurmakla suçluyor.
Sünnet ve hadîsleri yıkmaya yönelik bu harekete karşı niçin ilmî ve mukni (inandırıcı) cevaplar verilmiyor?
İslâm dünyasında dinsiz ve kâfir oryantalistlere karşı Hz. Ebû Hureyre’yi müdafaa ve iftiraları red ve cerh konusunda nice eser ve makale kaleme alınmıştır.
Bunların özeti yapılıp niçin halk bu konuda aydınlatılmıyor?
…
Ülkemizde mezhepsizlik, fıkıh düşmanlığı yayılmaktadır.
Her biri yüksek dereceli, faziletli, takvalı örnek Müslüman olan müctehid imamlar aleyhinde cehalete, yalana, iftiraya, kine, garaza, kötü niyete dayalı propagandalar yapılıyor.
Diyanet bu konuda Müslüman halkı niçin uyarmıyor?
Kendini bilmezler Ehl-i Sünnet Müslümanlığını Emevî dini olarak göstermeye yelteniyor.
Diyanet’in bu gibi iftiralar karşısında da dişe dokunur bir müdafaası, cerh ve ibtali yok.
Adam, kitaplarında, hac ibadeti esnasında şeytan taşlama diye bir şey olmadığını yazıyor. Cevap yok.
Kitap da Diyanet kitabevinde satılıyor…
Maddeleri çoğaltmayayım.
Yüce dinimiz, kutsal kitabımız, fıkhımız, mukaddesatımız saldırıya uğruyor, en câhilce iftiralar atılıyor.
Müslümanların zihinlerini karıştırmak için şeytanca propagandalar yapılıyor.
Diyanet’in bunlara mutlaka cevap vermesi gerekir.
Diyanet’e bağlı kitap dükkânlarında alınıp satılan kitaplar hakkında kaba bir eleme yapılması şarttır.
Kur’ân’ı heva ve re’y ile tefsir edenlerin, Sünnet düşmanlarının, fıkıh düşmanlarının, naylon müctehidlerin kitapları alınmamalı, satılmamalıdır. (15.11.2008-Milli Gazete) http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=21265
Hurafe soytarısına açık mektup (1)- Y. Nuri Öztürk
Sen! Dişleri dökülmüş, gözlerinin nuru uçmuş, fesat ve gıybet yaratığı hurafe soytarısı!
Sen; bir zamanlar ‘Yeşil Kuşak İslamı’ adındaki ABD yapımı sömürü dinine ve emperyalizme uşaklık ediyordun, şimdilerde ise itibar göremediğin bir cemaate öfken yüzünden ABD ve dinler arası diyalog düşmanı kesildin.
Ona buna ‘din baronu’ diye saldırıyorsun.
Uzun zamandan beri sakladığın paslı dişlerini yeniden çıkararak, ‘ikiyüzlü varakpâre’de iki kez de banasaldırmışsın.
Neymiş efendim!
Ben, Hürriyet Com.tr’deki ‘Korsan İslamlar’ başlıklı yazımda “İslam Kur’an’dadır, gerçek İslam’ı Kur’an’da bulursunuz; Batılıların icat ettikleri Ilımlı İslam’da, BOP İslamı’nda değil” demişim.
Allah şehadetini kabul etsin!
Evet, aynen öyle diyorum. Bununla kastettiğim, Kur’an’ın onaylamayacağı bütün ‘sözde İslamlar’ı dışlamaktır.
Sen buna katılmıyorsun, denetim hakkını Kur’an’a vermeyi kabul etmiyorsun.
Allah, beni benim bu imanımla, seni de senin o imanınla haşretsin! Kimin âhiretinin berbat olduğunu o zaman görürsün.
Benim ‘Kur’an’daki İslam’ adlı kitabımı, söz ve söylemimi sünneti dışlamak olarak anlamak tam bir ahmaklık, bunu halka bu şekilde propaganda etmekse tam bir namussuzluktur.
Kur’an, “Peygamber’e uyun!” demiyor mu? Defalarca diyor. O halde, Kur’an’daki İslam, Peygamber’e uymayı otomatik olarak içermektedir.
Haysiyetsiz yobaz! Bir adam, hem Kur’ancı hem de Kur’an’ın tebliğcisi olan Hz. Peygamber’i dışlayıcı nasıl olur? Senin ruhun, idrakin, vicdanın, insanlığın, insafın yok mu?
Senin hiç değilse hayvanlığın da mı yok?
Benim ‘Kur’an’daki İslam’ demem, İslam’ı anlatırken bu tarzı seçmem, tevhit dininde din adına son sözü söyleyen kaynağın da tek olması gerektiğine vurgu yapmak içindir. Elbette ki İslam’ın din kaynağı denince sadece Kur’an’ın anlaşılmadığını biz de biliriz. O bir teknik, ilmî meseledir. Benim söylediğim ise İslam’ın temel ilkesi olan tevhit (birlik) umdesine vurgu yapmaktır.
Aynı vurgu, benim ifadelerimin aynısıyla, yüzlerce muvahhit bilgin tarafından asırlardır yapılıyor. Bu vurgu, benden daha ısrarlı ve keskin ifadelerle Gazalî gibi bir bilgin tarafından bile eseri el-Müstasfa’da yapılmıştır.
Sen bunları bilir misin? Bilebilme şansın var mı?
Ben, ‘Kur’an’daki İslam’ derken ilk miyim, tek miyim? Hayır! Benden önce yüzlercesi var. Ben gökten inmedim, yerden bitmedim. İslam mirasının eserlerini, ulemasını izleyerek bu noktalara geldim.
Hayatımda bir gayrımüslim okulun önünden bile geçmedim. Baba ocağında, aynı zamanda hocam olan babamdan ana dilimden önce Kur’an dilini, Türk alfabesinden önce Kur’an alfabesini öğrendim. Türkiye’de ve Batı mekteplerinde 30 yıl Arap Dili ve Edebiyatı, Kur’an ilimleri okuttum.
Bütün bunlardan sonra, her şeyi bir kenara koyup da senin gibi hurafeci, örtülü şirk hamallarından din mi öğreneceğim?
Dinde son sözü söyleyecek kaynak vurgusu başkadır, dinin kaynakları vurgusu başkadır. Sen bunların farkını anlayacak ilme, irfana, deneyime, en önemlisi iyi niyete sahip misin?
Bütün kaynakların son denetleyicisinin, son hüküm merciinin Kur’an olduğunu, olması gerektiğini inkâr edebilir misin? Edersen, İslam adı altında İslam düşmanı oryantalistlerin ekmeğine yağ sürmüş olmaz mısın?
Benim anlatmak istediğim işte bu.
Ama senin gibi kara cahil bir hurafe soytarısı bu incelikleri ya hiç anlamıyor yahut da anladığı halde iblisane bir siyasetle anlamazlıktan geliyor. Kalem elinde, aklına geleni yazıyorsun. Sömürdüğün tek şey, bu konuları gereğince bilmeyen halkın duygularıdır.
Buna tenezzül edecek kadar düşük bir adamsın sen. Tıpkı bütün hurafeci, echel(EN CAHİL) yandaşların gibi…
Bir defa şunu bil:
Ben, Kur’an’ı, en büyük hocam olan babamın önünde üç yaşında öğrendim, 9 yaşımda ezberledim. Onbeş yaşıma geldiğimde, yine o babanın verdiği eğitimle, İslam din kaynaklarının ana kitaplarını özgün dillerinden okuyabiliyordum. Sonraki yıllarım ve hizmetlerim, milletimizce bilinmektedir.
Senin gibi kıskançlık marazına yakalanmış nankörler itiraf etmese de, kırk yılı aşkın zamanım, şükürler olsun, İslam’a, insana, ilme, irfana hizmetle geçti. Binlerce öğrencim ülkenin dört bir yanında hizmet vermektedir. Her biri ‘best seller’ olmuş altmış küsur kitabın altında imzam var.
Ve hâlâ sürüp giden hizmetlerimin heyecanı ve şükrü içindeyim.
ELLİ YILDIR SEN NE YAPTIN, SÖYLE!
Aşağı yukarı aynı yaşlardayız. Bu süre içinde sen ne yaptın, söyler misin?
Daha bir eleştiri yazısını, muhatabının adını açıkça zikrederek yazacak mertliğe ulaşamamışsın. Kancık bir eda ile kıvırıp duruyorsun.
Ama yazamazsın! Hayatında bir gün olsun maskesiz dolaşmadın; mertçe, yiğitçe konuşmadın.
İslam tarihi, İslam fıkhı ile ilgili eleştiriler yaptığım için, beni, ‘ulemaya kafa tutmak’la itham ediyorsun.
Senin Müslümanlığın bu mu!
Eleştirisiz ilim, irfan, tekâmül olur mu? Eleştiri yapmayacaksak yıllarımızı bilgi edinmek için neden harcadık?
Kur’an bize, kendisinden başka eleştirilmez kitap, Hz. Peygamber’den başka eleştirilmez kişi olmadığını öğretmedi mi? Bunun aksini düşünmek şirk alâmeti değil midir?
Sen Şintoist misin? Ecdada, ulemaya mı tapıyorsun sen?
Ben Kur’an müminiyim. Ulemayı hem başımın üstünde tutacak kadar sever, sayarım; hem eleştiririm. Ulema bundan asla rahatsız olmaz. Sen kimsin de ulema adına ahkâm kesiyorsun!
Senin gibi kara yürekli eblehlerin, ‘tekfir’ edecek kadar saldırdıkları İmamı Âzam’ın, sahabîleri bile eleştirdiğini bilmez misin? Nitekim İmamı Âzam, bu tavrı yüzünden senin gibi echel(EN CAHİL) yobazların ağır hücumlarına uğramıştır. Sen bunları belki de bilirsin ama hesabına, saplantılarına ters düştüğü için saklarsın. (devamı yarın) ((Y. Nuri Öztürk-17 Kasım 2008-Hürriyet) http://www.hurriyet.com.tr/yasarnuriozturk/10375399.asp?gid=241
Ehlisünnete Karşı Açılan Amansız Haçlı Seferi-Mehmet Şevket Eygi
TÜRKİYE’de bir müddetten beri Ehl-i Sünnet İslâmlığına sanki amansız bir Haçlı seferi açılmıştır. Kur’an’a, Sünnet’e, akla, vicdana, mantığa, sağduyuya uygun olan Sünnîlik baltalanmakta, bin türlü iftira atılıp hezeyanlar savrulmakta, yanıltıcı düşünce ve görüşlerin propagandası yapılmaktadır. Neler denmiyor ki.
* İslâm’ın tek kaynağı Kur’an’mış, başka kaynak olamazmış.
* Sünnîlik gerçek İslâm değilmiş, Emevîlerin çıkarttığı bir dinmiş.
* Ashab âdil ve güvenilir değilmiş. Başta Ebû Hüreyre radiyallahu anh efendimiz olmak üzere nice ashab (hâşâ sümme hâşâ) binlerce hadîs uydurmuş.
* Tasavvuf bâtılmış.
* Yalancı, taqiyyeci, Müslümanları aldatan, azılı farmason, aktivist, bulaşık, karanlık Afganî büyük bir din önderiymiş, “onu karalayanlar onun taharet bezi olamazlar”mış. (Büyük ulemaya ne büyük hakaret…)
* Mezheplere, fıkha, tanzim edilmiş ahkâm-ı şer’iyeye lüzum yokmuş, herkes kendi kafasına göre Kur’an’dan yahut meal, tercüme ve tefsirlerden dinini öğrenirmiş.
* Peygamber bir postacı imiş, ölmüş işi bitmiş.
* İlmihal Müslümanlığı bozuk bir Müslümanlıkmış, asıl Müslümanlık şu veya bu türedi ilahiyatçının anlattığı İslâm’mış.
Sağlam din bilgisine sahip olmayan milyonlarca Müslümanın kafası fena halde karıştırılmıştır. Dinde reform, dinde yenilik isteyen, light/ılımlı bir İslâm türetmek isteyenlerin amaçları nelerdir? Yazdıklarından anlaşılan şudur:
Geleneksel Ehl-i Sünnet İslâmlığını beğenmiyorlar. Onun yerine ABD’nin, İsrail’in/Papalığın, Protestan Evangelistlerin, Diyalogçuların, Derin Devlet’in, Ergenekoncuların, Farmasonların, Sabatay Sevi bağlılarının istediği ehlî/light bir İslâm getirmek istiyorlar.
Böyle yeni bir İslâm türetme gayretleri, Büyük Orta Doğu Projesinin (BOP) hedefleri içindedir.
Ergenekon evrakı ve belgeleri içinde, günlük namazların ikiye indirilmesi ile ilgili bilgiler de vardır.
Vaktiyle, 1930’lu yıllarda CHP diktatörlüğü de camilere sıralar koymak, mihraba (bazı kiliselerde olduğu gibi) bir müzik aleti yerleştirmek için raporlar hazırlatmıştı. (Şu anda da, camilerin arka tarafına, lüzumundan ve gerekenden fazla sandalya konulması konusunda imamlara baskılar yapılmaktadır.)
Ehl-i Sünnet Müslümanlığının yerine bir tür İslâm Protestanlığı çıkartmak istiyorlar.
Halkı büsbütün İslâm’dan çıkartamayacaklarını anladıkları için, suya sabuna dokunmaz, kafirlere zarar veremeyecek, fıkhı ve şeriati olmayan, bir tür beşerî ideoloji ve hümanizma haline dönüşmüş hafif İslâm istiyorlar. İstedikleri Müslüman tipi şudur: Beş vakit namazı bıraksın… Cuma bile fazladır… İsterse yılda iki kez bayram namazına gidebilir (o da fazla ya)… Doğduğunda kulağına Ezan-ı Muhammedi okunmasına lüzum yoktur ama öldüğünde tabutu camideki musalla taşına konulur, kadın erkek karışık bir cemaat ile abdestsiz namazı kılınır…
Birtakım light İslâm taraftarları o kadar öfkeli, o kadar ölçüsüz, o kadar gözü dönmüştür ki, “Müslüman halk dinini muteber ve güvenilir ilmihallerden öğrensin” denildiğinde, Sünnî Müslümanlar için “Bunlar ilmihal kitabını Kur’ân’dan yüksek tutuyor…” diyecek kadar vicdansızca ve mantıksızca laflar edebiliyor.
Evet light/ılımlı İslâmcılar yeni bir din türetmek istiyor. Ehl-i Sünnet Müslümanları için “Onlar mezheplerini din haline getirdiler” iftirasını savururken, asıl kendileri yeni bir bozuk mezhep türettiklerinin farkında değiller.
Başlangıcından bu güne kadar İslâm dünyasında, Peygamberimizin (salat ve selam olsun O’na) mucizevî bir şekilde haber verdiği üzere bir sürü bozuk fırka ve grup zuhur etmiştir. Mesela “Gurabiye” fırkasının ana inancı şudur: Güya Peygamberlik Hz. Ali’ye verilecekmiş, Efendimiz ile Hz. Ali birbirlerine iki karganın (Arapçada kargaya gurab denilir) birbirine benzediği gibi benziyormuş. Vahiy getiren Cebrail aleyhisselam bu yüzden şaşırmış ve vahyi yanlışlıkla Hz. Muhammed’e vermiş!..
İlm-i kelam kitaplarında eski bozuk fırkaların hepsi tafsilatlı (ayrıntılı) bir şekilde anlatılır.
Bugünkü ligt, ılımlı, hafif, evcil İslâm çalışmaları da işte böyle fırkalar oluşmasına yol açacaktır.
Dört hak mezhep (fıkıh ekolü) ile onları birbirine karıştırmamak gerekir. Onlar mezhep değil, fırkadır.
Ülkemizdeki bir kısım İslâmcılar bozuk bir fırkayı resmî mezhep olarak kabul etmiş bir Arap devleti tarafından desteklenmektedir.
Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra, Kitab (Kur’an) ve Sünnet’e en uygun, en başarılı İslâm denemesi ve uygulaması Osmanlı sistemidir. Tabiî ki, devletin kuruluş ve yükselme devrindeki uygulama… Osmanlılar bu uygulama ile üç asır üç kıt’ada şanla şerefle, Allah’ın tevfikat-ı ilahiyesine nail olarak i’lâ-i kelimetullah yapmışlar, cihad etmişler, bilen ve anlayanların gözlerini kamaştıran bir Pax İslâmica kurmuşlardır. Osmanlı İslâm sisteminin esasları nelerdir:
1. İnançta ve uygulamada Ehl-i Sünnet ve cemaat.
2. Fıkha ve mezhebe bağlılık.
3. Şeriattan kıl kadar ayrılmamak şartıyla tasavvufa ve turuk-i sofiyyeye müsamaha ve destek.
4. İslâmî çeşitlilik (ve zenginlik) içinde sarsılmaz bir birlik.
5. Loncalar, ahîlik ve fütüvvet teşkilatı ile, başta iktisat ve ticaret olmak üzere bütün toplumsal ve sosyal teşkilatta dinin hakimiyeti.
6- Din ve devlet birliği. (Osmanlı metinlerinde sık sık “din ü devlet” tabiri geçer.)
7. Bütün Müslümanları tek bir millet ve ümmet olarak kabul etmek. Osmanlı devletine, başka ülkelerde yaşayan Müslümanlar pasaportsuz kabul edilirdi. Hattâ Tanzimat’tan sonra, sömürgelerinde yaşayan Müslümanlardan pasaport istenmesi konusunda emperyalist ve kolonyalist Avrupa devletleri Osmanlıya baskı yapmışlardı. Son devrin büyük din alimlerinden Mekke Şafiî Reisü’l-ulema’sı Ahmed Zeynî Dahlan hazretleri Fütuhat-i İslâmiyye adlı kitabının Osmanlı devleti kısmını şu cümle ile başlatır
“Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra, Kur’ân’a ve Sünnet’e en uygun devlet Osmanlı devletidir.” İşte bu yüzdendir ki, bir kısım reformcular ve İslâm perdesi altında yeni bir din türetmek isteyenler Osmanlıyı hiç sevmezler. Bozuk Afganî’yi ise baş tacı ederler.
Sevgili, aziz, muhterem din ve iman kardeşlerime tavsiye ediyorum:
Reformcuların, yenilikçilerin, naylon müctehidlerin, Afganîcilerin, diyalogçuların, evcil ve light İslâm taraftarlarının, mezhepsizlerin, telfik-i mezahip(MEZHEPLERİ BİRLEŞTİRME VEYA UYGUN OLANI SEÇME) taraftarlarının ve benzerlerinin tuzaklarına düşmeyiniz, ahıretinizi (onlar gibi) berbat etmeyiniz, Kur’ân ve Sünnet Müslümanlığı olan, gerçek din olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolundan kıl kadar ayrılmayınız. Gerçek icazetli ulemaya, gerçek icazetli şeyhlere, kâmil mürşidlere bağlanınız. Bir rehbere (kılavuza, yol göstericiye muhtaç olup da böyle bir kimseye bağlanmayanın şeyhi şeytan olur). Dinî bilgileri, sağlam hocalardan ve sağlam kitaplardan öğrenmeliyiz.
Yenilikçiler işi o kadar ileriye götürdüler ki, ünlü bir ilahiyat profesörü “Kur’ân, Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm’a çağırmıyor” diyecek kadar ileri gitmiştir.
Bu konularda, içinde faydalanacağınız yazılar bulunan değerli bir internet sitesinin ismini veriyorum: www.aldananlar.org. (böyle hayli site var. Bir gün vakit bulabilirsem bunların hepsinin listesini çıkartıp bu sütunda tanıtacağım…)
(Önemli rica ve uyarma: Bozuk kimseleri tenkit ederken lütfen hakaret etmeyelim, onlara İslâmî hilm dairesinde ilmî cevaplar verelim. İlmimiz yoksa, edep ve terbiye dairesinde protesto edelim, eseflerimizi bildirelim. Bu konuda, hastalandığını duyduğu Haçlı kralı Arslan Yürekli Rişar’a, bir elçilik heyetiyle doktor gönderen büyük Sultan, büyük mücâhid, örnek Müslüman Salahaddin Eyyubî’nin yüksek ahlâkı ile ahlâklı olalım… Sabırlı, tahammüllü, terbiyeli, kibar cevaplar verelim. Onlar, “Afganî’yi karalayanlar, onun tuvalet bezi olamazlar…” diyedursunlar, biz Ehl-i Sünnet ahlâkından ve necâbetinden ayrılmayalım.) (Milli Gazete-M. Şevket Eygi-18.11.2008) http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=21314
Hurafe soytarısına açık mektup (2)- Y. Nuri Öztürk
Hurafe soytarısı, echel(EN CAHİL) adam!
‘Kur’an İslamı’ dediğim, ‘Kur’andaki İslam’ diye kitap yazdığım için beni suçluyor, hurafeci kodamanlara jurnalliyorsun.
Peki, Kur’ansız İslam mı demeliydim? Kur’an’ı bir kenara koyarak Müslüman olalım mı diyecektim?
Senin ruh dedelerin emperyalist papazlarla Evangelist Ilımlı İslamcılar da senin gibi konuşuyorlar.
Sen beni, onlar adına mı eleştiriyorsun? Sen Kur’an’dan niçin böylesine rahatsızsın?
Nüfus kâğıdına göre, sen, Hanefî mezhebindensin. Ben de Hanefî mezhebindenim. Dahası, her zaman söylediğim gibi, benim İslam meselesinde rehberim, önderim olanların başında İmamı Âzam gelir. Fikir ve iman hayatımda hep o büyük önderi örnek aldım. Müslümana yakışır bir tavır ve şuurla…
Ama senin gibi putlaştırmadım. Ben gerekirse böylesine önder bilip baş tacı ettiğim İmamı Âzam’ı bile eleştiririm. Aksini söylersem Müslüman olamam; İmamı Âzam’ı da öfkelendiririm. Çünkü o, en yetkin öğrencilerine bile, “Beni ve sözlerimi dokunulmaz kılmayın, beni eleştirin” diyordu.
Sen nasıl bir Hanefisin ki, mezhep imamına ihanet içindesin?!
Şimdi, söyle bakalım, İmamı Âzam, devrinin sadece dinci yobazları tarafından değil en ünlü uleması tarafından bile ağır biçimde eleştirilmedi mi? Bu eleştirenler içinde İbn Ebî Leyla (ölm. 148/765), Süfyan es-Servî (ölm. 161/777), Ebul-Hüzey el-Allâf (ölm. 235/849), Nevbahtî (ölm. 311/ 924 ), İmam Ebul Hasan el-Eş’arî (ölm. 324/935), İbn Hibbân (ölm. 354/965), Hatîb el-Bağdadî (ölm. 463/1070), Şeyh Müfîd (ölm. 413/1022) gibi bübyük isimler vardır. Hatta Kütübi Sitte’nin en muteberinin müellifi olan Buharî (ölm. 256/869) vardır. Ne yazık ki, bu bilginlerin bazıları, kıskançlık yüzünden veya saltanata yaranmak için İmamı Âzam’ı zındıklık, sapıklıkla itham etmişlerdir. Hatta bazıları onu, haşa, ‘kâfir’ ilan etmiştir.
İmamı Âzam, hem de en yakın meslektaşları olan ‘ulema’ (örneğin, ünlü İbn Ebî Leyla) tarafından itham edilerek hedef gösterilmiş ve yönetimin başındakilerle kurulan işbirlikleriyle ezilmiştir.
Dinciliğin en ağır zulmüne uğrayıp sonra da dinciler tarafından putlaştırılan aydınların en tipik örneklerinden biri İmamı Âzam’dır.
İslam dünyasının en büyük mezhebinin kurucusu olan, bugünkü Türkiye’de de ‘dokunulmaz, tartışılmaz’ kabul edilen İmamı Âzam (ölm. 150/767), yaşadığı günlerde, ‘dindışılık’, ‘dini tahrip etmek’, ‘peygamberin sözlerine ve sünnetine kafa tutmak’, ‘Mürcie, Cehmiyye gibi sapık mezheplere mensup olmak’la suçlanmış, sonunda da ‘kâfir’ ilan edilmiştir.
İmamı Âzam’a yapılan zulmün ibret verici yanlarından biri de şudur: İmamı Âzam’ın, kendisinden 150 yıl sonra yaşamış meslektaşlarından biri, hadisçi İbn Hibbân (ölm.354/965), ‘Kitabu’l-Mecrûhîn adlı eserinde, İmamı Âzam’ı ‘itikadı bozuk’ yani ‘kâfir’ ilan ederken, iddialarını, İmamı Âzam hakkında görülen bazı rüyalara dayandırmaktadır.
Sebeplerin başında, İmamı Âzam’ın şu düşünceleri gelmektedir:
1. Zorba Emevî ve Abbasî yönetimlerine karşı çıkması ve bu yönetimlere karşı gerekirse kılıç kullanılmasını önermesi,
2. İslam’da akılcı akımın öncüsü olması,
Akılcılığı öne çıkarmak, her devirde saltanat dincileri tarafından ‘en büyük günah’ olarak görülmüştür.
3. Hz. Muhammed dışında eleştirilmez kişi, Kur’an dışında eleştirilmez kitap kabul etmemesi,
4. Hadis diye nakledilen sözlerin Kur’an’a aykırı olanlarına Peygamberimizin sözü olarak itibar etmemesi.
İbn Haldûn’un da belirttiği gibi, İmamı Âzam’a göre, tartışmasız biçimde ve her kelimesiyle Hz. Peygamber’in sözü olan hadislerin (mütevâtır hadislerin) sayısı onyedi tanedir. Ötekilerin tümü az veya çok, şu veya bu yönden tartışmaya açıktır.
Bazı insanları ve bazı kitapları ‘dokunulmaz’ ilan eden, Peygamberimize mal edilerek nakledilen her sözü ‘hadis’ diye dayatan dincilik zihniyeti İmamı Âzam’ı, işte bu düşünceleri yüzünden, biraz da kıskançlıkların itişiyle, din dışı ilan etmiştir.
Şimdi biz, birileri böyle yapmıştır diye o büyük dahi bilgini dışlayacak mıyız?
Gerçek şu ki, tarihin âdil rüzgârı, senin gibi müfterileri, tıpkı kurumuş tezek gibi savurup götürür ama fikir çilesi çeken büyk ruhlar sonsuza kadar yaşamaya devam eder.
Sen hiç tarih okumadın mı, okudunsa bu gerçekleri görmedin mi?
Bu gerçekleri bu halkın öğrenmesi kaçınılmazdır.
Bilindiği gibi, bir fıkıh dehası olan İmamı Âzam, hayatının son günlerinde zindanlara atıldı, orada da zehirletilip öldürüldü.
İmamı Âzam’a bunları yapan zihniyet damarının senin gibi uzantıları şimdi ne yapıyorlar? İmamı Âzam’ın bugünkü benzerlerini dışlamak için, İmamı Âzam’ı putlaştırıp kullanıyorlar.
Dinciliğin şerir zihniyeti işte böyle işlemekte, İslam’ın ve Müslümanların başına işte böyle bela olmaktadır. Onun alâmeti farikası şudur: Yeni düşünce öncülerine saldırmak için eskiden sövdüğü insanları putlaştırıp kullanmak.
Bu ibret ve dehşet verici olgunun ayrıntıları, Kur’an’daki İslam adlı eserimizde çeşitli vesilelerle verilmiştir. (Y. Nuri Öztürk-18.11.2008-Hürriyet)
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10382266.asp?yazarid=277&gid=61
Hurafe soytarısına açık mektup (3)- Y. Nuri Öztürk
Kara vicdanlı cehalet timsali adam!
Beni, ‘Ehlisünnet inancını örselemek’le itham ediyorsun.
Aynı itham, İmamı Âzam’a yöneltilmiştir. Onu bir yandan; Küleynî (ölm. 329/940), Şeyh Müfîd (ölm. 413/1022) ve Ebu Hâtim er-Râzî (ölm. 277/890) gibi Şiî imamlar, Ebu Hüzeyl el-Allâf (ölm. 235/849) gibi Mutezile imamları suçlarken, bir yandan da Ehlisünnet çevresinin bazı imamları suçlamışlardır. Hatta bazıları tekfir etmiştir.
Sen ve senin gibiler, bugün bana, İmamı Âzam’a yapılanların aynısını yapıyorsunuz.
Bu nasıl bir kaderdir anlamış değilim. Anlamış değilim ama böyle bir kaderi bana layık gördüğü için de Cenabı Hakk’a şükürler ediyorum. Kubbede böyle bir ses bırakmaktan daha onurlu ne olabilir!
İşin bir başka yönü de şudur:
Ben, ne Şiîyim ne Alevî. Mezheben Ehlisünnet’tenim. Ama ben Ehlisünnetin ilim erbabındanım. Mezhebimin mensubu ulemayı gerekirse eleştiririm. Bunu İslam’a aykırı mı buluyorsun? Eğer böyle düşünüyorsan, sen Müslüman değil, ecdatperest bir müşrik olursun.
Ehlisünnet bilginlerinin İmamı Âzam’a yönelik eleştirilerinin ortak noktası, büyük imamın, ‘Ehlisünnet dışı’ gösterilmesi, sapık bir mezhep saydıkları Mürcie’nin bir ajanı olarak görülmesidir. Sana, senin gibilerin de rahatlıkla anlayacağı bir kaynak göstereyim de, git oku: Diyanet Vakfı’nın yayınladığı ‘İslam Ansiklopedisi’nin Ebu Hanife maddesini oku. Bu söylediklerimin tümünü, hatta daha fazlasını orada göreceksin.
Bu gün gelinen nokta ise İmamı Âzam’ın, Ehlisünnet inancının en önemli önderlerinden biri olduğu merkezindedir. Buna itirazın var mı?
Elbette ki yok. Ama bugün sen, İmamı Âzam’a yapılan ithamların aynısını bana yapıyorsun. Yarın bunların hesabını Allah’a ve tarihe nasıl vereceksin?
Sen, İslam tarihinin geride kalan asırlarının bu gibi iftira, bühtan ve hezeyanlarla dolu olduğunu, bugün Müslümanların bunları ıstırap ve acıyla hatırladıklarını bilmiyor musun?
Olup bitenlerden habersizsin. Kendi beynine yerleştirdiğin saplantı putunun buyruğuyla iş yapıyorsun. Söylediklerinin ilimle, ulema haysiyetiyle, İslamî vicdanla bağdaşır yanı yok. Sadece sövüp sayıyorsun.
Zihniyet dedelerin Engizisyon papazları gibi sadece aforoza gidiyorsun. Haysiyetli, iyi niyetli eleştirin varsa söyle dinleyeyim. Gerekirse sana teşekkür bile edecek haysiyetim var.
Ben ilim aşıkıyım, İslam’a hizmet gibi bir niyet taşıyorum. Elbette benim de hatalarım, sürçmelerim olur. Söylersin, dinlerim; oradan alınacak bir uyarı varsa alır, gerekeni yaparım.
Ömrümün neredeyse elli yılı bu zihniyetle, bu disiplin içinde geçti. Ben, hatamı düzeltmekten sadece onur duyarım. İlimde, “Dediğim dedik, çaldığım düdük” olmaz. İslam’da hiç olmaz. Bu ancak putperestlikte olur.
Senin iddian İslam, ama yaptığın putperestliktir, ilimsizliktir, adam olmamaktır.
Tekrar İmamı Âzam’a dönelim:
İmam Âzam Ebu Hanife şu ölümsüz tespiti yapıyor:
“Kur’an’ın onaylamayacağı bir hadis rivayet eden kişiye yaptığım ret; Peygamberimize yapılmış bir ret ve O’nu tekzip değildir. O, ancak bâtıl bir haberi Peygamber’e isnat edene yapılmış bir reddir. İtham, Peygamberimize için değil, onu yalancı için söz konusudur. Hz. Peygamber’in söylediği her şeyin başımızın ve gözümüzün üstünde yeri vardır.” (Muvaffak el-Mekkî; Menâkıbu Ebî Hanife, 87-88)
İslam düşünürlerinin önde gelenlerinden biri olan İbn Abdi’l-Berr (ölm. 463/1070) ‘el-İntika’ adlı eserinde, İmamı Âzam’la ilgili, gerçekten ibret verici tespitler kaydetmektedir. (bk. s. 136)
İmamı Âzam, en büyük sahabenin nakilleri de olsa, Kur’an’a ve mütevâtır sünnete uymayan hadisleri kabul etmiyordu.
İmamı Âzam, yukarıda işaret edilen tutumu yüzünden hem de ömrünün son yıllarında, kendisine karşı olan saltanat dincileri tarafından ’kâfir’ ilan edilmiştir. İbn Abdi’l Berr ve Hatîb el-Bağdadî onun ‘Müslüman olup olmadığında ihtilaf edildiği’ni, ‘küfründen dönmek üzere üç defa tövbeye çağırıldığı’nı, ama tövbe edip etmediğinin bilinmediğini iddia eden sözlere yer vermekteler. (bk. İntika’, 146-149; Târîhu Bağdad,13/223-323)
Sen ve senin gibilerin bana yönelttikleri iftiranın tıpa tıp aynısıdır bu.
İmamı Âzam, Ehlisünnet’in dokunulmaz ilan ettiği Buharî (ölm. 256/869) tarafından da ağır bir biçimde eleştirilmekte ve güvenilmez adam ilan edilmektedir. (bk. Buharî; Kitabu’z-Zuafa, ilgili mad.; İbn Abdi’l Berr; el-İntika’, anılan yer)
Aynı Buharî, et-Târîhu’l-Kebîr adlı eserinde, İmamı Âzam’ı, ‘İslam’a zarar veren sapık mezheplerden birinin mensubu’ olarak nitelemektedir.
Dahası var:
Hadis alanında Şiîlerin Buharîsi sayılan Küleynî, ünlü eseri el-Kâfî’de İmamı Âzam’a lanet okuyor. Sebebi, İmamı Âzam’ın, Hz. Peygamber dışında eleştiri üstü insan kabul etmemesidir. (Küleynî, el-Kâfî, Usûl kısmı, 1/57-58)
Anlaşılan o ki, mesele, her türden dincilik saltanatının putlaştırdığı kişilere dokunup dokunmamak meselesidir. Putlaştırılan kişilere dokunursanız, zulüm ve hakaretten kurtulmanız söz konusu değildir.
Ünlü 6 hadis kitabından birinin sahibi olan Neseî (ölm. 303/915) de İmamı Âzam’ı hadiste ‘güvenilmez’ ilan etmektedir. (bk. Neseî, Kitabu’z-Zuafa ve’l-Metrûkîn, ilgili md.)
İmamı Âzam’ın, hurafe dinciliği tarafından, kendi şeflerini savunmak için geliştirilen ve bir tür ‘gizli şirk’ olan ‘tartışma üstü kişiler’ anlayışını da çok ağır bir şekilde eleştirdiğini biliyoruz. Bu eleştirilen insanlar içinde, sahabî diye kutsallaştırılanlardan bazıları da vardır. Kur’an’daki İslam eserimizden birkaç satır alarak gösterelim:
“İmamı Âzam diyor ki, ‘Eğer müminlerin emiri Hz. Ali’nin izlediği tavır olmasaydı Muaviye, Amr b. As, Ebu Mûsa el-Eşa’rî gibi kebîre (büyük günah) sahiplerinin durumlarını bilemezdik.” (bk. Kadı Abdülcebbâr; Şerhu’l-Hamse, Kahire, 1965, s. 138)
“İmamı Âzam böylece, sahabî unvanı taşıyan birkaç ünlü kişiyi en büyük günahlardan bazılarını işlemekle itham ediyor. Yani onları ‘tartışılır kişi’ ilan ediyor.” (Kur’an’daki İslam, 455)
Kur’an’ın, peygamberlere bile vermediği nitelikleri sahabeye veren, onları âdeta ilahlaştıran bir zihniyet, İmamı Âzam’ın Kur’ancı ve akılcı bu söylemlerine nasıl tahammül etsin!
Evet, ‘Müslümanların en büyük mezhep imamı’ unvanına sahip olan İmamı Âzam’a bu isnat ve ithamlarla çok ağır zulümler yapıldı.
İmamı Âzam, örneklerden sadece biridir. Daha onlarcası, yüzlercesi var. Bizim Müslüman tarihimiz ne yazık ki, bu zulümlerle dolu bir tarihtir. Biz bu zulümleri, bağımsız bir çalışmayla halkımızın bilgisine sunacağız.
Bak, hurafe simsarı nasipsiz!
Dinciliğin, senin gibi, cehalet timsali teorisyenleri işin şurada anlattığım yanını saklayarak, o anda saldırdıkları kişiyi, örneğin, Atatürk’ü, İslam tarihinde ‘din dışı ilan edilen’ ilk kişi göstermek gibi bir sahtekârlığa da başvurmaktadırlar. (Y. Nuri Öztürk-19.11.2008-Hürriyet)http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10391321.asp?yazarid=277&gid=61
Bana Niçin Saldırıp Küfr Ediyorlar?– M. Şevket Eygi
BAZI önemli cümle ve paragraflar vardır ki, onları ezberlemek gerekir. Aşağıdaki kısa metin de bunlardan biridir. Binaenaleyh ezberlenmesini tavsiye ederim.
Yazar Hikmet Çetinkaya diyor ki:
“Türkiye’de devletin hakim sistemi iki şeyi aradı durdu. Mümkünse İslâm’ı değiştirmek, ona gücü yetmezse Müslümanların din anlayışını değiştirmek. Kemalizmin en önemli özelliklerinden biri dinde reformu amaçlaması idi. Bunda muvaffak olunamadı. Çünkü İslâm’ın kitaba bağlı karakterleri böyle bir reformasyona ve deformasyona izin vermiyordu. Bu, Müslümanlara da kabul ettirilemedi. Ağır baskı dönemleri yaşandı Türkiye’de ama dinde reform kabul görmedi.”
(Kaynak: www.angelfire.com / ms / siyaset / index.html.)
Devletimiz ve Cumhuriyetimiz, din konusunda Müslüman halka elbette böyle suikastlar, ağır baskılar yapmaz, insan haklarını ihlâl eden planlar hazırlayıp uygulamaz. Böyle hukuk ve vicdan dışı şeyleri gayr-i meşru Derin Devlet, resmî ideoloji, Ergenekon ve buna benzer gizli güçler yapar.
Son yıllarda Müslümanları, hiç olmazsa onların bir kısmını gerçek İslâm olan Ehl-i Sünnet’ten çıkartıp; light, ılımlı, ehlî (evcil) bir İslâm türetme faaliyetleri ve propagandaları büyük hız kazanmıştır.
Gerçek İslâm’a uymayan birtakım bozukluklar, vahim yanlışlıklar görmekteyiz.
Bir tür hâricilik aldı yürüdü. Yeni yapılan bütün camiler “Mescid-i dırardır” diyecek kadar işi azıtanlar var.
İslâm’ı bozma, değiştirme, Müslümanları şaşırtma faaliyetleri içine ABD’nin CIA’sı, İsrail’in Siyonizmin MOSSAD’ı bile girdi.
CIA ile MOSSAD ile Papalıkla, Evangelist kiliselerle işbirliği yapan Müslümanlar zuhur etti.
Kur’ân, Yahudileri ve Hıristiyanları imana ve İslâm dinine çağırmıyor diyen Diyalogçu modern hocalar zuhur etti.
Sünnet’i yıkmak istiyorlar.Bu maksatla Ashabın büyüklerine, bu arada Ebû Hureyre radiyallahu anh hazretlerine saldırıyorlar.
Mezhepleri ve İslâm fıkhını kaldırmak istiyorlar.
Müslümanların dinlerini öğrendikleri ilmihal kitaplarına karşı bir hakaret, istihfaf (küçük görme), devre dışı bırakma kampanyası açılmıştır. İlmihale önem veren, ilmihal okuyan Ehl-i Sünnet Müslümanları “İlmihali, Kur’ân’dan önemli görmek” iftirasıyla karalanıyor.
Usûl-i fıkha, usûl-i tefsire, usûl-i hadîse aykırı binlerce yanlış ve bozuk görüşlerle dolu sözde din kitapları çıkartıldı.
Bu bozma, tahrif etme, saptırma işlerini kimler yapıyor?
Önceleri bu misyon dinsiz, Allahsız, fâsık, fâcir kimselere verilmişti. Sonra bu metodun başarısız olduğunu gördüler ve devreye birtakım bozuk ilâhiyatçıları, sahte İslâmcıları soktular.
İslâm’ı mihraptan yıkmak istiyorlardı.
Kısmen başarılı da oldular. Doğru dürüst din eğitimi almamış, İslâm’ı gerçek hocalardan ve güvenilir kitaplardan öğrenmemiş bir kısım halkı kandırdılar. Lâkin Müslümanların tamamını kandıramadılar, aldatamadılar, saptıramadılar.
Birkaç yıl önce yürürlüğe giren, devreye sokulan, sahneye konulan BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi’nin) gizli maddelerinden biri de İslâm dinini; ABD’ye, İsrail’e, Haçlılığa zarar veremeyecek uysal ve evcil bir hale getirmektir.
Bir yandan zaten balkanlaşmış, bölük pörçük hale gelmiş mevcut İslâm devletlerini daha da parçalamak ve birbirine düşürmek; öbür yandan Müslümanlardaki Ehl-i Sünnet, cihad anlayışını kaldırarak onları yabancılaştırıp köleleştirmek…
Türkiye’nin bugünkü düşkün durumunda, ülkemizdeki vahim insan hakları ihlâllerinde, İslâm’ı tahrif etme çabalarında, Müslüman halka yapılan ağır baskılarda “Lozan’ın Gizli Protokolları”nın büyük rolü vardır.
Bu protokollere göre Türkiye rejimi İslâm ile bütün ilgilerini kesecek, İslâm dünyasından kopacak, İslâm kültürüne, kimliğine, medeniyetine yabancılaşacaktı.
İslâm’ı tahrif etmek, Müslümanların kafalarını karıştırmak için neler yaptılar ve yapıyorlar?
1. Dinin tek kaynağı Kur’ân’dır diyorlar, Kur’ân’ın anlaşılması ve yorumlanmasında gerekli ve zarurî olan Sünnet’i ve sahih hadîsleri tanımıyorlar ve Kitabullah’ın nice âyetini kendi re’ylerine heva ve heveslerine, “Derinlerden” ve şeytanlardan aldıkları talimata göre yanlış ve yanıltıcı bir şekilde tefsir ediyorlar.Bu, Kur’ân’a bir ihanettir.
2. Defalarca yazdılar. “Peygamber bir postacı idi. İslâm’ı tebliğ ettikten sonra işi bitti, öldü gitti…” meâlinde cümleler sarfettiler. Böyleleri Peygamber’i (salat ve selâm olsun O’na) ve Sünnetini devreden çıkartmak, onun yerine birtakım bozukları geçirmek istiyorlar. Sünnet olmadan İslâm, Kur’ân, Peygamber, nasıl anlaşılacaktır, doğru şekilde nasıl yorumlanacaktır?
3. Fıkıhsız, şeriatsız bir İslâm türetmek istiyorlar. Yani münzel (indirilmiş) İslâm’ı kaldırıp onun yerine uydurulmuş bir İslâm getirmek istiyorlar.
4. Ondört asırlık müctehidlerin(DİNİ OTORİTELERİN), eimmenin(İMAMLARIN), büyük fukahanın(DİN HUKUKÇULARININ) icmâ ve mutabakatlarını hükümsüz hale getirmek istiyorlar. Ta ki, meydan kendilerine kalsın.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığı, yani gerçek İslâm, sevgili Peygamberimizin (salat ve selâm olsun O’na) zuhurundan bu güne kadar kopuksuz olarak gelmiştir. Peygamberin vârislerinin, yani ulemâ ve mürşidlerin, ucu Resûlullah’a ulaşan nurânî icazetleri, silsileleri bulunmaktadır. İşte İslâm’ı bozmak isteyenler bu zinciri kırmak, bu devamlılığı kopartıp, ehl-i İslâm’ı perişan edecek, darmadağın hale getirecek dehşetli bir kopukluk, kaos, anarşi devri başlatmak istiyorlar. Bu, bir tür terör değil midir?
Bendeniz nâçiz bir Müslüman olarak Ehl-i Sünnet için çalışıyorum. Kur’ân,Sünnet, icmâ-i ümmet, fıkıh, Şeriat için çalışıyorum. Kopukluğu ve yabancılaşmayı önleyip devamlılığı korumak için çalışıyorum. Resûlullah Efendimize (salat ve selâm olsun O’na), Sünnetine, hadîslerine, ashabına, etbâına, Ehl-i Beytine, âline bağlıyım. Selef-i Sâlihin efendilerimize bağlıyım. Ondört asırdan beri gelip geçmiş icazetli ulemaya, evliyaullaha, gerçek şeyhlere, kâmil mürşidlere bağlıyım. Halen hayatta bulunan icazetli ulemâya ve meşayihe bağlıyım, ehl-i sünnet çizgisinde olan ilâhiyatçılara da hürmetim ve güvenim vardır. (Ömürleri müzdad, hizmetleri feyyaz olsun).
Bir Müslüman olarak dinimde reform yapılmasını kesinlikle istemem ve buna bütün yasal yollarla karşı çıkarım.
İslâm ilâhî ve münzel dindir. Onda değişiklik ve yenilik yapılamaz.
Dinimizi bozmaya, tahrif etmeye yönelik bütün bid’atlere ve suikastlere karşıyım.
Dini kendime uydurmak taraftarı değilim, kendimi dine uydurmak taraftarıyım.
Elli yıllık basın yayın, yazarlık hayatımda din, iman, Şeriat, Sünnet,Kur’ân, namaz, cemaat, tesettür, sahih itikad, Müslümanların birlik ve beraberliği, Ümmet şuuru, İmamet-i Kübra için nâçizane çalıştım. Bu yüzden ağır baskılara uğradım, mahkemelerde süründüm, vatanımdan ayrı düşüp altı seneye yakın gurbette sürgün yaşadım, zindanlarda yattım, horlandım, hakir görüldüm. Hizmetlerimin karşılığında riyaset, servet, şöhret, makam, mevki, alkış talep etmedim.
İslâm dinini ortadan kaldırmak, kaldıramazlarsa bozmak isteyenlerle hiçbir zaman barışık olmadım.
Yakın zamanda büyük bir gazetede sokak serserisi ağzıyla aleyhimde seviyesiz küfürler yayınlandı. Hayvan, yobaz, müşrik, echel (en câhil) gibisinden.
Bunlara aynı üslupla cevap veremeyeceğim. Terbiyem buna müsait değildir.
Bu hakaretler bendenize bir zarar vermez. Keskin sirke küpüne zarardır.
Böyle kızıp köpürmeleri, âdi küfürler savurmaları iyiye alâmettir: Deşifre olduklarını anladılar, dini bozma çabalarının başarılı olmadığını, halkın uyandığını gördüler ve kendilerini kaybetmiş bir şekilde saldırmaya başladılar.
Bana küfreden kimse nasıl bir ilâhiyatçıdır, size bir örnek vermek istiyorum. Yakın tarihte, küfürbaz gazetede yayınlanmış bir yazısında bu adam aynen şöyle yazdı:
“Hortlamış bir sürü Damat Ferit ve Mustafa Sabri ile bütün bunlar yapılır, bütün kaleler bir bir düşürülürken, ülke aydınlanmasının önünü açanlardan biri olan adamın anıtlaşmış eserlerini yaratan açıktaki o büyük kafasını bırakıp fermuarının arkasındaki küçük kafasıyla uğraşıyor.”
Herkese soruyorum: Bir ilâhiyatçı böyle bir üslupla yazabilir mi?..
Bu adam üstelik din önderi geçiniyor. Sevsinler!..
Bırakın küfür etsin, ne mal olduğu ortaya çıksın… (Milli Gazete-M. Şevket Eygi-19.11.2008)
http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=21327
Hurafe soytarısına açık mektup (4)- Y. Nuri Öztürk
Talihsiz ve nasipsiz adam!
Her şeyi bir kenara koyalım, benim bunlara ihtiyacım mı var?
Dünyanın en büyük üniversitelerinde fikirlerimi, tezlerimi tetkik eden İngilizce, Fransızca, Almanca ona yakın doktora tezi yapıldı. Ben hangi şöhretin peşinde koşacağım? Bana bu itibarı sağlayan Kur’an’a hizmet dışında ne amacım, ne emelim olabilir!
Altmış yaşına merdiven dayamış bir insanım. Şu kubbenin altında dinime-imanıma, vatanıma hizmetten başka ne beklentim kalmış olabilir!
Sende zerre kadar insanlık ve Müslümanlık olsa bu soruları benden önce vicdanında sen sorardın.
Ama senin maksadın beni karalamak, açık düşürmek.
Boşuna uğraşma! Senden önce daha birçok müfteri bu işi yaptı; sonuç alamadılar.
Söze hiç utanmadan ‘Biz Müslümanlar’ diye girip benim gibileri dışlıyorsun. Seninle birlik olman isteyen kim? Allah’ın dinini rezil eden sen ve senin gibiler değil mi?
Müslümanlık senin ve senin gibi bazı hurafeci yobazların babasının malı mı?
Sen, kimsin de bir engizisyon papazı gibi dine-imana ambargo koyup “Bu bizim” demeye getiriyorsun.
Sen ne hakla böyle bir yetki kullanmaya kalkıyorsun? Sen bunun hesabını vermeyeceğini mi sanıyorsun.
Senin İslam, iman, Müslümanların hakları, onurları adına, İslam düşmanı emperyalistlere karşı hangi mücadelen var?
Söylesene ahlaksız, hayasız adam!
Ehlisalip(HAÇ EHLİ) ile, Kelimei Şehadet’in düşmanı Haçlılarla hangi kavgan var? Onlara uşaklık dışında ne yaptın?
Sen sadece bu ülkenin gerçek Müslüman aydınlarına, Türkiye’nin bağımsız kalması için uğraş veren solcusuna-sağcısına saldırmayı bilirsin.
Senin işin gücün, Anadolu’nun temiz, duygusal insanlarını birtakım engizisyon oyunlarıyla kandırıp onun bunun üstüne salmaktır. 1960′lı yıllardan beri yaptığın melunluk ve alçaklık hep budur.
Sen, beni ‘dalalette, cehennemde göstermeyi’ ana gaye edinmiş, nefsinin kin ve nefret dürtüleriyle sadece saldırıyorsun. Yapıcı hiçbir yaklaşımın yok. Kinle dini yana yana tutuyorsun.
Benim yıllar önce İlahiyat Fakültesine dekan olmamam için kaç yazı yazdığını, onursuz iftiralarla nasıl saldırdığını, halk biliyor. Sonunda ben o fakülteye dekan oldum, dokuz yıl bu görevi en küçük bir pürüz, çekişme, olay yaratmadan yürüttüm, sonra da ülkeme hizmet için yeni bir yola girdim, siyasete atıldım.
Senin derdin beni taciz ve tahkir etmek, birtakım fesat oyunlarıyla hurafeci birilerini benim üstüme salmak.
Benim, bunlardan tırsacak adam olmadığımı hâlâ anlamadın mı?
Habire, ‘ulema efendilerimiz’ edebiyatıyla Şintoist şirk yaygarası koparıp meseleleri bilmeyen halkın duygularını sömürüyorsun. Yanlış hesabı bırak, ezberini boz, fesat makinesi uğursuz adam!
Halk artık senin gibi tabanı aşınmış mahlukların ne mal olduğunu biliyor.
Sen, o ‘ulema’ dediğin insanların herhangi birinin herhangi bir eserini okuyup anlayabilir misin? Onların eserlerinin adlarını sayabilir misin?
Sen ne biçim Müslümansın ki, ben Kur’an dedikçe senin şirk virüsü bulaşmış kanın tepene çıkıyor. Neden Kur’an’dan böylesine rahatsızsın!?
Deccal çocuğu musun sen?
Yoksa engizisyon papazlarının torunu mu?
Zerre kadar vicdanın varsa şuna cevap ver: Eğer ben, ABD ile, AB ile sıkıfıkı olsaydım sen bana saldırır mıydın? Hayır, tam aksine benden sebeplenmek için çevremde yalakalık zilletine düşer, etrafımda çanakçılık yapardın. Benzerlerine yıllarca yaptığın gibi.
Yılları Kur’an’la nefes alıp vererek geçmiş bir fikir adamına hangi cüretle din ve sünnet dersi vermeye kalkıyorsun.
Senin ar damarın yok mu be mendebur!
Yoksa kendini Kur’an’ın üstünde mi görüyorsun?
Benim sünneti dışladığımı söyleyecek kadar ahlaksız bir müfterisin. Beni ‘habire Kur’an’ı öne çıkarmakla’ itham etmene bakılırsa esas sen Kur’an’ı dışlıyorsun.
Benim sünnetin gereksiz olduğunu değil ifade, ima eden bir sözümü göster, kalemimi kırayım. Namuslu adamsan bunu yap yahut benden özür dile. Haşa ki, ben, Hz. Peygamber’in sünnetini dışlayayım! Benim dışladığım, sünnet adı altında ümmete yutturulmuş Emevî yalanlarıdır.
Kitaplarımda onlarca, belki yüzlerce hadis yer almakta, o hadislere dayanan açıklamalar, yorumlar yapılmaktadır.
Hadis, sünnet başka bir şey, uydurma hadisler ve sünnet diye Arap örflerini yutturmak başka bir şey.
Ben hadis ve sünnete saygılı, uydurmalara karşıyım. Bunu, Kur’anî ve Muhammedî imanımın bir icabı sayıyorum.
Ben çıldırmış mıyım ki sünnetsiz, Peygambersiz bir din önereyim! Peygambere saygı, ona isnat edilmiş yalanları dinleştirmek midir?
O yalanları dışlamadan, Hz. Muhammed’e iman ettiğini sananlar sonunda şeytanla aynı yere gideceklerdir.
Din meselesinde rehberim ve önderim İmamı Âzam, aynı ithamlara maruz kaldı ve benim şurada kullandığım ifadelerin aynısıyla cevap verdi.
Git, oku, öğren. Hanefî mezhebinden olduğunu söylüyorsun; git İmamı Âzamı tanı. Onu tanırsan, senin gibi fesat mollalarının bugün bana yaptıklarının aynısının, yaşadığı zamanda İmamı Âzam’a yapılmış olduğunu göreceksin.
Dehşet verici bir biçimde göreceksin.
Saldırmadan önce sadece salya biriktirme, biraz da bilgi biriktir. (Y. Nuri Öztürk-20.11.2008-Hürriyet)
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=10407145&yazarid=277
İstediklerim, İstemediklerim…- M. Şevket Eygi
DİNİME ve mukaddesatıma hizmet etmekten başka bir gayem yoktur. Parada gözüm yok, kanaatle geçinecek kadar gelirim vardır. Millî Gazete’de 1991’den bu yana ücretsiz, maaşsız yazı yazıyorum.
Hiçbir siyasî emelim yoktur. Milletvekili falan olmayı aklımın köşesinden geçirmem. Teklif edilse kesinlikle kabul etmem.
Makam, mevki, danışmanlık, idare meclisi üyeliği gibi işler istemem, teklif edilse kabul etmem.
Şöhretten nefret ederim. Çünkü büyükler “Şöhret âfettir” buyurmuşlardır.
Müslümanlar içinde derece ve rütbemin yüksek olmasını istemem. Müslümanlık bana yeter. Dünya üzerindeki bir buçuk milyar Müslümanın en sonuncusu, en hakiri olmak benim için en büyük şeref ve nimettir.
Kendimi asla beğenmem. Nefsimi çok kötülerim.
En nefret ettiğim insanlar din sömürücüsü namussuz, haysiyetsiz ve şerefsiz haşarattır.
Yüce İslâm dinini, Kur’ân’ı, mukaddesatı âlet ederek, vasıta kılarak şahsî menfaat, nüfuz, prestij, şöhret-i kâzibe kazananları sevmem, onlardan nefret ederim.
Şu değerlere çok önem veririm: İman, İslâm, Kur’ân, Şeriat, Sünnet, fıkıh, ahlâk, fazilet, hikmet (bilgelik), Ümmet, İmâmet-i Kübra.
Allah katında tek hak ve muteber din olduğu açık âyetle bildirilmiş olan İslâm’da reform yapılmasını isteyenleri tenkit ederim.
Dinde yeniliğe, değişime karşıyım.
İslâm’ın emir ve yasakları için “Onlar tarihseldir, eskiden geçerli idi, şimdi geçerli değildir” diyenlerle aram yoktur.
Mezhepsizleri, telfik-i mezâhib taraftarlarını, fıkhı ve şer’î hükümleri inkâr edenleri yanlış yolda görür ve uyarırım.
Müslümanlar arasında Ümmet şuurunun hakim olmasını isterim.
Faydalı, müsbet, meşru cemaatlere, tarikatlere taraftarım. Ancak, bu konudaki asabiyetlere karşıyım.
Belki yüz kere yazdım: Peygamberimize hakaret edilip saldırılınca susup da kendi şeyhine veya baronuna saldırılınca küplere binen Müslümanları çok ayıplarım. Onlara yazıklar olsun!
Şeriata bağlı olmak, zahirî fıkıhtan kıl kadar ayrılmamak şartıyla tasavvuf tarikatlarını severim, beğenirim ve desteklerim.
İmamet-i Kübra konusunda Müslümanların bilgili ve uyanık olmalarını isterim.
Dinimizden ödün verilmesini büyük hıyanet olarak görürüm. Kimsenin buna hakkı yoktur.
İslâm dininin müttefakun aleyh (üzerinde ittifak ve icma olan) hüküm ve müesseselerinde tartışılmasını istemem.
“Peygamber bir postacı idi. İslâm’ı tebliğ etti sonra öldü ve işi bitti…” mealindeki sözleri kabul etmem. Sevgili Peygamberimiz dinimizi tebliğ ettikten sonra vefat etmiştir ama işi bitmemiştir. O’nun hatırası, ruhaniyeti, önderliği Kıyamet’e kadar devam edecektir.
Peygamberimizin sünnetine karşı yapılan tenkitleri kabul etmem.
Ashabın tamamının âdil olduklarını kabul eder ve onlara yapılan saldırıları, hakaretleri, iftiraları meşru yollarla def etmeye çalışırım.
Ehl-i Sünneti beğenmeyenleri beğenmem.
Ehl-i sünnet dışı çığırlar açmaya, Müslümanları çıkmaz sokaklara sokmaya çalışanları tenkit etmeyi bir vazife bilirim.
Müslümanlar hicretin üçüncü asrından sonra Kur’ân’ın dört temel terimi olan Rab,İlah, din, ibadet konusunda sapıttılar, şimdi bu konuda doğruyu ben söylüyorum mealinde laflar eden, kitap yazan Pakistanlı yazarı doğru bulmam. (Büyük alim Ebu’l-Hasen Nedvî bu iddiaya bir kitapla cevap vermiştir.)
Müslümanların din konusunda cumhur-i ulemaya tâbi olmalarını isterim.
İslâm dinini Kur’ân’ın ve Sünnet’in ışığında en güzel ve derli toplu şekilde anlatan kitabın İmamı Gazalî’nin İhyau Ulum’u olduğunu kabul ederim.
Müslümanların lüks, israf, aşırı tüketim, gurur, kibir, aşırı konfor, gösteriş beyinsizliklerine düşmesinden dolayı çok üzüntü duyar ve onları dilimin döndüğü kadar uyarmaya çalışırım.
Bütün Müslümanların beş vakit namaz kılmasını ister ve bu yolda çalışırım. Hür ve mukim erkeklerin mümkün oldukça cemaatle namaz kılmasını arzu ederim.
Bütün Müslüman kadınların tesettüre girmesini isterim. Bu tesettürün elden geldiği kadar dine uygun olmasını arzu ederim.
Tefrikadan, parçalanmışlıktan, Müslümanların bölük pörçük olmasından hoşlanmam; birlik, beraberlik, tesânüd, ittihad isterim.
Zekâtların, Kur’ân’da çok açık şekilde belirtildiği üzere öncelikle fakir ve miskin Müslümanlara verilmesini isterim. Birtakım cemaatlerin ve vakıfların fıkha ve Şeriata aykırı olarak zekat toplamalarını doğru bulmam ve tenkit ederim.
Bütün Müslümanların, bu memleketin bin yıldan fazla kullanmış olduğu Kur’ân harfleriyle Türkçe okumasını, zengin Osmanlıca lisanını öğrenmesini temenni ederim.
Birtakım aşırıların hak fıkıh mezheplerine karşı çıkmalarını, mezhebe bağlı Müslümanları tahkir etmelerini, hattâ küfr ve şirkle itham etmelerini kabul etmem ve onlara karşı fıkhı ve mezhepleri savunurum.
Din hocalarının, din hizmetlilerinin, Ümmet önderlerinin icazetli ve faziletli olmalarını isterim.
Kopukluktan, ârızadan yana değilim, devamlılık taraftarıyım.
Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü cereyanına karşıyım. Bunu Müslümanlara kurulmuş bir tuzak olarak görürüm.
Müslümanların kâfirleri dost ve velî (idareci) edinmelerini, Kur’ân’a ve Sünnete aykırı tehlikeli bir davranış olarak görürüm.
Müslüman kesimin, bugünkü esaret ve zilletten kurtulmak için yeterli sayıda vasıflı, güçlü, üstün, faziletli, ahlâklı, cesur, bilge, mücahid, ihlâslı, takvalı eleman yetiştirmesini isterim.
Birtakım câhillerin bazı din büyüklerini erbab haline getirip onları putlaştırmalarından hiç hoşlanmam.
Bütün Müslümanların, bütün cemaatlerin şu temel değerler ve terimler için çalışmasını isterim: Din, iman, Kur’ân, Şeriat, Sünnet,İslâmî ahlâk, İmamet, Ümmet.
“Sen kim oluyorsun da bu satırları yazıyorsun?” diyerek bendenizi azarlayanlara da “Haklısınız, ben bir hiçim” cevabını verir, onlara selâm ve hürmetlerimi sunar, büyük küçük hepsinin ellerinden öperim. (Milli Gazete-M. Şevket Eygi-21.11.2008)
http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=21366
Hurafe soytarısına açık mektup (5)- Y. Nuri Öztürk
İlim ve irfandan nasipsiz, gözü dönmüş saldırgan echel(EN CAHİL)!
Ulema diye ağzına aldığın insanlar, dincilik fesat ve hıyanetine karşı benim verdiğim bugünkü mücadeleyi asırlarca verdiler. Ulema dediğin vakit, bunlar içinde İmamı Âzam (ölm. 150/767), İbnül- Cevzî (ölm. 597/1200), Ebu Şâme (ölm. 665/1266), Necmuddin Tûfî (ölm. 716/1316) İbn Teymiye (ölm. 728/1327) ve benzeri bilginler yok mu?
Fıkıh, hadis ve tefsir alanının bu âbide isimlerini sevdiğini söyleyebilir misin? Söylersen yalan olur. Çünkü onlar senin söylediklerini değil, benim söylediklerimi savundular. Kandırdığınız halk bunları bilmez ama bu ülkede bunları bilenler var.
Tabiî senin gibi Yezitlikler yapanları bilenler de var.
Söyle bakalım!
İbn Teymiye’nin ‘Şeytan Evliyası ile Rahman Evliyasını Ayıran Kitap’ı ‘el-Furkan’ı seviyor musun? Hiç okudun mu? Arapçasını okumak gibi bir şansın yok. Tercümesi var mı bilmiyorum. Yayıncısın; bir yığın hurafe pisliğini bu millete yıllardır yutturdun. Hadi, samimi Müslümansan, İbn Teymiye’nin, asırlara ruh ve şuur vermiş bu anıt eserini tercüme ettirip yayınlat. Ben tercüme edeyim yayınla.
Bunu asla yapmazsın, çünkü o zaman sen de okumak zorunda kalırsın. Ve eminim, okursan çıldırırsın. Çünkü İbn Teymiye ve benzeri Kur’ancı ulema, kendi ifadeleriyle, ‘uydurulan din’i değil, Kur’an’ın getirdiği ‘indirilen din’i, Kur’an’daki İslam’ı anlattılar. O anlatım senin canına okur.
Ben de işte bu ‘indirilen din’i anlatıyorum. ‘Kur’an’daki İslam’ kitabım bunun için yazıldı.
İbnül-Cevzî’nin ‘İblisin Dine Soktuğu Pislikler’i anlatan ‘Telbîsu İblis’ini seviyor musun? İbn Teymiye’nin eseri için yaptığım teklifi bu eser için de yapıyorum.
O eserlerin birer özetini, benim ‘İslam Nasıl Yozlaştırıldı’ adlı kitabımdan okuyabilirsin.
Hemen kaşlarının çatıldığını, böyle bir şeyi asla yapmayacağını, onların ve benim eserimi asla okumayacağını söylediğini duyar gibiyim. Sen ve senin gibi hurafe hamalları o iki büyük bilginden asla hoşlanmaz, biliyorum.
Şimdi sana bir soru sorayım:
İbn Teymiye ve İbnül-Cevzî, Ehlisünnet’in en büyük bilginlerinden değil mi? Yoksa onlar ulema değil mi?
Bak, ben, onların devamıyım. Bunu biliyorsun; senin gibi hurafecilerin toplandığı mahfillerde itiraf da ediyorsun, ama yazdığın yazıda söylemiyorsun. Söyle de halk bilsin.
Bunu neden saklıyorsun, onursuz müfteri?
Bak, iki binli yılların koca Diyanet Teşkilatı, benim yıllardır karşı çıktığım ‘uydurma hadisleri din kitaplarından temizlemek’ için ‘uydurma hadisleri ayıklama’ çalışması başlattı. Aynı çalışma, birçok Müslüman ülkede yıllardır yapılıyor.
Asrın ‘Hadis Allâmesi’ diye anılan Nâsıruddin Elbânî (ölm. 1999) gibi bir büyük bilgin, bu güvenilmez hadisleri tanıtmak için yirmi cilt yazdı.
Sen bunları bilir misin, irfansız adam!
Bunlardan haberin yoksa bu işlere burnunu neden sokuyorsun? Yoksa bunlardan haberin var da, bana saldırmak için bilmezlikten mi geliyorsun?
İslam iman ve vicdanı senin gırtlağından aşağı geçmişse bu kadar edepsiz, bu kadar haddini bilmez nasıl olabiliyorsun?
Konuş, söyle! Bir kere olsun, namuslu adamlara yaraşır tavırla konuş!
Şöhrete aldanarak âhiretimi berbat ettiğimi söylüyorsun.
Hurafe hamalı, dalalet sembolü adam!
Sen Allah mısın ki elâlemin âhireti hakkında hüküm veriyorsun? Senin gibi, dini kin aracı yapıp ülkenin insanlarını birbirine kırdıran, dinden imandan nefret yaratan birinin bile âhiretine ilişkin söz söylemek hakkı yok iken hayatını İslam’ı sevdirmekle, dine sırt dönmüş insanları dine çevirmekle geçirmiş bir ilim adamını, senin hezeyanlarına onay vermiyor diye ‘âhireti berbat olmak’la itham etmeye utanmıyor musun?
Nereden utanacaksın? Sende hayadan eser mi kalmış! Haya duygusunun olmadığı yerde imanın olmayacağını söyleyen hadisi görmedin mi?
Bak işte, o hadis uydurma değil. Ama senin gibiler bu gerçek hadisleri değil, uydurmaları öne çıkarır. Çünkü iblisliklerine o uydurmalarda destek bulurlar, gerçek hadislerde değil.
YALAKALIĞINI NE ÇABUK UNUTTUN!
Daha iki üç ay önce, bir stüdyoda bana, “Biz seninle kardeşiz ama zıt kardeşleriz” diye yılışıyordun. Ben de, “Bu, her halde edeplenmiş” diye senin eski saldırı günahlarını unutmaya çalışıyordum. Ne oldu, seni kimler yemleyip yalladı da durup dururken yine saldırmaya başladın! Kardeş kardeşe böyle mi hitap eder?
Ha bire benim servetime, şöhretime sataşıyorsun.
Ne serveti be adam!
Ben sizin gibi, Müslümanları Allah ile aldatıp da zekât, fitre toplayarak holding mi kurdum? Benim servetim ilmim, kalemim ve kitaplarımdır.
Ha, bir de şunu bil:
Ben; fitre, zekât parasıyla beslenmedim. Onun için başı dik, alnı açık bir adamım. Benim babam da dedem de hem bilgin hem tüccardı. Şükürler olsun, kursağımda onların helal ticaret kazançları, kafamda ve kalbimde onların verdiği ilim ve irfan var.
Ya sen ve senin gibiler?
Şöhretime gelince, ben şöhretimi senin gibi kinle, fesatla, kanlı Pazar provokasyonlarıyla elde etmedim; Farsça’dan Almanca’ya, İngilizce’den Rusça’ya kadar birkaç dile de çevrilen altmış küsur eserimle kazandım.
ESAS SEN TÖVBE ET!
Beni tövbeye davet ediyorsun. Ben, Kur’an müminiyim, her gün birkaç kez tövbe ederim. Kur’an, “İstisnasız hepiniz tövbe edin!” buyuruyor.
Peki, sen, dini-imanı kana ve kine âlet eden günahlarından hiç tövbe ettin mi! ABD’nin buyruğuyla yaratıp bu ülkenin evlatlarını birbirine kırdırdığın o hain eylemlerinden, Kanlı Pazar günahlarından hiç tövbe ettin mi?
Bu ülkede senin bütün bu melunluklarını bilenler var.
Senin gibiler, bir zamanlar, İmamı Âzam’ı da böyle tövbeye davet etmişlerdi.
Sahi, olmaya sen, İmamı Âzam hakkında geçen haftalarda yazdığım iki yazıdan rahatsız oldun da azdın? Allah biliyor ya, İmamı Âzam’la ilgili o iki yazının, senin gibilerin tâğût virüsünü azdıracağı aklıma gelmişti.
Kancı ve kinci yobaz!
Sen bu hezeyanlarını elli yıldır kusuyorsun. Türkiye’yi ve İslam dünyasını getirdiğiniz yer ortada. Sizin anlattığınız Kur’an dışı dinin yarattığı sonuç, işgal altındaki Irak’tır. Nasıl, beğeniyor musunuz?
Sana son sözüm yani nasihatim şudur:
Altmış küsur yıllık müflis bir ömür geçirmiş, gözlerinin feri uçmuş bir fosilsin. İlmin yok, irfanın yok, eserin yok. Bunlarda sıfırsın. Ama insanlığın, edebin, utanman, ilme, hakka saygın olsaydı durumunu yine kurtarırdın.
Edebe, efendiliğe sığınman gerekirken sen, bir musibet yaratığı gibi, elli yıldan beri fesat üretip ona buna saldırıyor, senin gibi düşünmeyenlerin dinine imanına kalite kontrolü yapmaya kalkıyorsun. Bütün ömrün bu şerir tasallutla geçti.
Yeter artık! Kuyruğunu kıvırıp yerine otur; Allah’a sığın, ifsat ve gıybet günahlarına tövbe et. Yoksa esas senin âhiretin berbat olur.
Sadece âhiretin değil, dünyan da berbat olur. Zaten oldun olası berbat bir bozguncusun sen!
Rahat dur da hiç değilse âhir ömrün berbat olmasın! (Y. Nuri Öztürk-21.11.2008-Hürriyet)
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10409972.asp?yazarid=277&gid=61
NOT: Yaşar Nuri Öztürk ile Ayşe Özgün, 18.05.2009 tarihinde Habertürk Tv’de Pazartesi akşamları yaptıkları programda bu konuyu ele almışlardır.
posted in BİLİMSEL RASYONALİTE | 0 Comments